Connect with us

Haberler

Via Campesina: İklim Adaleti İçin Gıda Egemenliği, Şimdi!

Yayınlanma:

-

BM COP 26 (Glasgow) İklim Zirvesi hakkında La Via Campesina bir  deklarasyon yayımladı.  Deklarasyonda iklim adaletine ilişkin mevcut çözüm önerileri eleştirildi ve talepler ifade edildi.

Deklarasyonun tam metni şu şekilde: 

Bu yıl, geçen yıldan bu yana iklim düzleminde şu ana kadar kaydedilmiş en kaotik yıl oldu. Ancak ulusötesi şirketler, hayırseverler, ana akım medya ve birçok sivil toplum kuruluşunun (STK) kontrolü altındaki hükümetler hâlâ aynı şeyi öneriyorlarpiyasaya dayalı çözümler ve riskli tekno-onarımlar. Milyonlarca insanın hayatına mal olan küresel bir pandeminin başlamasından iki yıl sonra, insanlık her gün kıtlıklara neden olan eşi görülmemiş sel, yangın ve kuraklıkların yanı sıra yaşamı gitgide daha zorlaştıran öngörülemez hava koşullarına uyanıyor. Yönetenler küresel güç dengesizlikleri ve sömürge yağmalarıyla zenginleşmiş ülkelerin tarihsel sorumluluklarından bahsetmeksizin, fosil yakıt çıkarma, tarım endüstrisi ve askeri-endüstriyel kompleks arasındaki sıkı bağları görmezden gelerek, “genel insan faaliyetinin” iklim kaosuna neden olduğunu iddia ediyorlar. Bizlere gerçek ve dönüştürücü bir yol sunmak yerine, şirket seçkinlerine öncelik vermeyi asla ihmal etmeyen sahte çözümler pazarlanıyor: “net sıfır”, “doğa temelli çözümler”, “jeo-mühendislik” ve “tarımın dijitalleşmesi” bunlardan birkaçıdır. Bunlara son verilmeli, derhal!

İklim krizini sona erdirmek için kökleri insanlığın ve Toprak Ana’nın haklarına uzanan bir sistem değişikliği gerekiyor. 500 yılı aşkın bir süredir, başlangıçta sömürgeci ve şu anda şirketsel olan ataerkil gıda sistemi, küçük bir azınlığın zenginleşmesi için tüm yaşam biçimlerine hükmetmeye çalıştı. Yüzyıllar boyunca insanların ve gezegenin ürettiği birikmiş zenginlikleri kontrol altında tutanlar sel, kuraklık, tahrip edilmiş toprak, savaş ve açlığın gazabından şu ana kadar kurtuldular. Onlar yaşamın devamını sağlayan doğal sistemlerin çöküşünün birçok işaretini görmezden geliyorlar ve bunun yerine en savunmasız kurbanlar olan bizlerin en büyük yükü taşıdığımızı öne sürüyorlar. La Via Campesina (LVC) ve köylü kadın ve erkekler, göçmenler, toprak işçileri, balıkçılar, orman sakinleri, kırsal kesimdekiler, gençler ve diğerlerinden müteşekkil çeşitliliğimiz için iklim krizine yönelik çözümümüz mücadele ve dayanışmaya dayalı adil bir geçiştir: gıda egemenliği, iklim adaleti ve Toprak Ana’nın hakları için savaşan herkesle enternasyonalist dayanışma! Bu, özellikle temiz, güvenli ve sağlıklı bir çevre hakkı (madde 18) olmak üzere Birleşmiş Milletler Köylüler ve Kırsal Alanda Çalışan Diğer Kişilerin Hakları Bildirgesi’nde (UNDROP) detaylandırılan ve yakın zamanda Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından onaylanan tüm hak ve sorumlulukların tam olarak gerçekleştirilmesi için verilen bir mücadeledir. Keza bu, herkesin 2021 Birleşmiş Milletler Gıda Sistemi Zirvesi’nde ve daha da fazla Birleşmiş Milletlerin iklim konusunda gerçekleştirdiği Taraflar Konferansında (COP) tanık olduğu daha çok “paydaş kapitalizmi” olarak bilinen “çoklu paydaş” modeli aracılığıyla BM alanlarının şirketlerce zapt edilmesine karşı da bir mücadeledir.

Kendimizi başka bir sancılı BM iklim konferansına- Glasgow’daki COP26- hazırlarken La Via Campesina’nın 200 milyon toprak, su ve yöre savunucusu iklim adaleti için gıda egemenliği talep etmek üzere yeniden ayağa kalkıyor. Fosil yakıt kapitalizmine, ırkçılığa, sömürgeciliğe ve onları birbirine bağlayan ataerkilliğe karşı geniş bir mücadele birlikteliğine katılıyoruz. Bizler şirketleri bu gereksiz yıkımdan sorumlu tutmak için savaşırken, İskoçya, İngiltere ve Galler’deki La Via Campesina üye kuruluşumuz olan LWA’yla (Landworkers Alliance) gurur duyuyoruz. LWA, “agroekolojik tarımın, sürdürülebilir ormancılığın ve daha iyi arazi kullanımının emisyonları azaltma, karbonu tutma ve eski durumuna geri dönme özelliğini [rezilyans] güçlendirme sözlerimize yapabileceği katkının tanınması” çağrısında bulunarak agroekolojik toprak işçilerinin sesini COP26’da duyurmak için yorulmadan çalışıyor.

Şirketler dikkatli olsunlar, dünyanın dört bir yanındaki toprak işçilerinin gerçek çözümleri var: insanlara, iklime ve doğaya hizmet eden gıda, tarım ve ormancılık sistemleri! LWA’mız ve adil bir geçiş için mücadele eden herkesin yanı sıra, bizler Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni (CCNUCC) devasa bir “piyasa mekanizmasına” dönüştürmeye yönelik her türlü girişime karşı bir kez daha ortak bir cephe oluşturacağız. İklim kapitalizmi çözüm değil, suçtur!

COP26: DAHA FAZLA PİYASA MEKANİZMASI İNSANLARIN SORUNLARINI ÇÖZMEYECEK

Fosil yakıt endüstrisinin bir uzantısı olan ulusötesi gıda sistemi, küresel sera gazı emisyonlarının %44 ila 57’sinin kaynağı olduğundan iklim krizinin ana suçlularından biridir. Bu sistem insanları topraklarından uzaklaştırıyor, insan topluluklarına zarar veriyor ve dünyanın tüm bölgelerinde şiddeti ve eşitsizliği körüklüyor. Bu, yaşama değer vermeyen bir sistem tarafından yaşamları ve emeklerinin altının oyulduğu kadınlar ve gençler için ayrıca zararlıdır.

Paris’teki COP21’den epey önce, çok uluslu tarımsal gıda ve fosil yakıtlar işletmeleri güçlerini ve nüfuzlarını ulusal, ulus altı ve küresel düzeylerde politikaları teşvik etmek için kullanıyorlardı. 2015 Paris Anlaşması, çok sorunlu birkaç sahte çözüm etrafında bir tür “uzlaşma” yarattı. Örneğin, 6. Maddede yer alan karbon emisyonlarının ticareti ve denkleştirme mekanizmaları, birincil amacı kârlarını maksimize etmek ve Toprak Ana’ya değer vermemek olan hükümetlere, şirketlere, bankacılara ve zengin tüccarlara önemli bir güç verecektir. İklim değişikliğine uyum sağlamak ve demokratik ve insan haklarına dayalı gıda sistemlerine hakiki bir geçişe girişmek için kararlı adımlar atmak yerine, bu güçlü aktörler iklim eylemsizliklerini gizlemek için “net sıfır” taahhütlerini kullanıyorlar.

“Net sıfır”, şirketlerin kârlarını teşvik eden girişimlere öncelik vererek, onların geçmişte ve şu anda devam eden emisyonlar konusundaki sorumluluklarından kaçmalarına olanak tanıyor. Şirketlerin “doğa temelli çözümlerin” (İngilizcesi NBS) reklamını yaptığı her yerde, bizler bu krizi bir şekilde yavaşlatacak olan, kirliliği azaltmak için doğrudan harekete geçme eylemi yerine karbon emisyonlarıyla uğraşması için başka birine ödeme yapılması şeklindeki yanlış bir kanıya dayanan orman ve toprak karbon denkleştirme sistemleri yoluyla doğanın mülksüzleştirilmesine karşı uyarıda bulunuyoruz. İklim kriziyle mücadele etmek adına fosil yakıtlarının terk edilmesi, yıkıcı madencilik ve endüstri odaklı tarıma son verilmesi ve zarar görmüş bölge ve ekosistemlerin kurtarılması için tam bir geçiş zorunludur. Gerçekten doğaya dayalı, agroekolojik ve çiftçi denetimine dayanan çözümlerimiz net çözümlerdir. Hiçbir “karbondan tek boynuzlu at” ya da sihirli düşünce bu sorunu çözmeyecek, sistemi değiştirmek için hemen harekete geçmek yeter.

Ayrıca, yeşil devrimle aynı ırkçı ve cinsiyetçi paradigmayı temel alarak, GDO’ların ve zirai kimyasalların küçük ölçekli tarımla bütünleşmesi yönünde bir çerçeve sunduğundan bunun “iklim için akıllı tarım” yerine “şirketlerin akıllı tarımı” olarak adlandırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu tarım, kapitalist bilim ve teknolojiyi dünyanın “azgelişmiş” ve sözde “eğitimsiz” köylülerinin karşı karşıya olduğu sorunlara çözümler olarak konumlandırıyor. Bu asli sorunlar küresel kapitalizm, hırsızlık, sömürgeci yağma, savaşlar ve yaygınlaştırılmış şiddet tarafından yaratıldı.

Şirketlere ait birçok sahte çözüm, köylü agroekolojisinin dilini benimserken, hiçbir yerde yerel ve besleyici gıda, insana yaraşır bir geçim kaynağı, toprak ve kendi kaderini tayin hakkı gibi temel haklar ileri sürülmüyor ve güvence altına alınmıyor. Güvence altına alınan ise iklim krizinin kaynağı olan özellikle John Deere, Bayer-Monsanto, Syngenta, Cargill, Nestlé, Wal-Mart ve diğerleri gibi büyük tarımsal gıda şirketlerine kazanç sağlayan sonsuz birikim döngüleridir.

GEÇİŞ ŞİMDİ! GIDA EGEMENLİĞİ İKLİM ADALETİNİ BESLER!

Bütün dünyanın toprak işçileri ve diğer gıda üreticileri, tarımda iklim bakımdan adil bir geçiş talep ediyor ve bunu yerine getirmeye hazırlar! Onlarca yıldır yerel gıda üreticileri tarımsal gıda şirketleri ve onların müttefikleri tarafından yoğun tarım ve monokültüre itildiler. Ortak karar verilen 2021 Birleşmiş Milletler Gıda Sistemi Zirvesi bunların yalnızca bir örneğidir. İnsanların ve gezegenin acilen ihtiyaç duyduğu şey, daha ekolojik ve toplumsal olarak sağlıklı tarım sistemlerine geçişi güvence altına almak için kamu kaynaklarının finanse ettiği olanakları sağlayan hükümetler ve kurumlardır. Çok uzun süredir çiftçiler, sermayenin dayattığı bir modelden sorumlu tutuluyorlar. Artık bu son bulmalı! Toplum sistemik baskılar nedeniyle tarım, su ve arazi kullanımı sistemlerimizin bugün böyle olduklarını kabul etmelidir. Fosil yakıt temelli kapitalizmden uzaklaşırken çiftçilerimizi kaybetmemeli, geçim kaynaklarını ya da sağlıklı gıda üretim kapasitesini yok etmemeliyiz. Geçişi desteklemek için sübvansiyon ve eğitim programları konusunda devlet desteği elzemdir ve tarımdaki bu adil geçiş, iklim adaleti ilkelerini merkezine almalıdır. Bu, köylüler, hayvan yetiştiricileri, göçmen işçiler, sözleşmeli işçiler, topraksızlar ve yerli halklar dahil olmak üzere gıda zincirine dahil olan herkesin, bu geçiş için gereken kamu politikalarının tanımlanması ve uygulanmasında ön planda olması gerektiği anlamına gelir.

La Via Campesina olarak biz tüm sahte çözümlere ve 6. maddedeki piyasa mekanizmalarına son verilmesi çağrısında bulunuyoruz. “Net sıfır”ın arkasına saklanan şirketlerin pazarlama planlarına değil, gerçek sıfıra adil bir geçiş çağrısında bulunuyoruz. Aynı zamanda, ve bu son derece önemli, tüm eski sömürgeci güçleri tarihsel sorumluluklarını yerine getirmeye ve dünya çapındaki askeri varlıklarının derhal geri çekilmesi de dahil olmak üzere emisyonları şimdi kaynağında büyük ölçüde azaltmaya çağırıyoruz! La Via Campesina, tüm savaşların, yaptırımların ve işgallerin kurbanlarıyla dayanışma içindedir -ister Filistin, Irak ve Afganistan’da sakat bırakılmışlar ve öldürülmüşler olsun, ister hastane, okul ve gündelik gereksinimden yoksun olan ABD’deki yoksullar, işçiler ve yerliler olsun. Gıda Egemenliği, insan hakları ve Toprak Ana için – Savaş Makinesini Beslemeyi Bırakın!

İklim adaletine ulaşmanın yolları, krizi yaratan yollardan kökünden farklı olmalıdır. Köylü agroekolojisi ve gıda egemenliği “dünyayı besleyebilir ve gezegeni soğutabilir!” Bunlar emisyonları azaltma ve sosyal adaleti, insan ve gezegenin haklarını gerçekleştirme konusunda çok gerçek bir olanak sunuyor. Köylü agroekolojisi uygulayan aile çiftçileri tarafından desteklenen, gıda egemenliğine ve yerel gıda sistemlerine dayalı bir gıda sistemi sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde ve şirketler tarafından pazarlanan herhangi bir sahte çözümden çok daha kısa sürede azaltırken toplumu gerçekten dönüştürebilir. Tüm bunlar, yoksulluğa, açlığa ve şiddete karşı temel demokratik çözümlerin güçlendirilmesine katkı sağlayarak karbonu metalaştırmadan da yapılabilir.

Bütün dünyanın toprak, su ve agroekolojik yöreler savunucuları birleşin! İklim adaletini besleyen gıda egemenliği için küresel birlikteliğimizin ön sırasında yer alan gıda üreticileriyle birlikte, yaşam ölüme galip gelecek!

GEÇİŞ, ŞİMDİ!

GIDA EGEMENLİĞİ İKLİM ADALETİNİ BESLER!

MÜCADELEYİ KÜRESELLEŞTİRİYORUZ! UMUDU KÜRESELLEŞTİRİYORUZ!

(Çeviren: İlkay Öz)

Kaynak: karasaban.net

Tıklayın, yorumlayın
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Haberler

Çiftçi-Sen: “Yeter Artık! Topraklarımız Metalaştırılmasın!”

Yayınlanma:

-

Çiftçiler Sendikası (ÇİFTÇİ-SEN), “17 Nisan Çiftçilerin Uluslararası Mücadele Günü” vesilesiyle bir açıklama yayımladı.

Genel başkan Ali Bülent Erdem ve genel örgütlenme sekreteri Adnan Çobanoğlu imzasıyla yayımlanan açıklamada sermaye ve devletlerin tabiat talanına vurgu yapıldı ve birçok ülkede toprak ve suyun şirketler tarafından gasp edildiği, havanın kirletildiği, buna karşı duran ve topraklarında onurlu bir yaşam sürdürmek, sağlıklı gıda üretmek isteyen köylülerin/çiftçilerin ise şiddete maruz kaldığı dile getirildi.

Açıklamanın tam metni şu şekilde:

17 Nisan Çiftçilerin Uluslararası Mücadele Günü

1996 yılının 17 Nisan’ında Brezilya’da Topraksız Kır İşçileri-MST’li çiftçiler toprağa erişmek için verdikleri meşru mücadele sırasında şirket ve devletin güvenlik güçleri tarafından saldırıya uğramış ve 19 MST üyesi acımasızca katledilmiştir. Çiftçilerin küresel örgütü La Via Campesina (Çiftçi Yolu) 17 Nisanları katledilen çiftçileri anmak ve şirketlerin gıda sistemine karşı mücadelenin yükseldiği bir gün haline getirmek için 17 Nisan’ı “Çiftçi Mücadele Günü” olarak belirlemiştir. O tarihten bu yana her 17 Nisan, “Çiftçilerin Uluslararası Mücadele Günü” olarak ortak gündemli değişik eylem ve etkinliklerle anılmaktadır. Bu yılın gündemi Toprağa Erişim Hakkının dillendirilmesi üzerinedir.

Toprak hakkı, çiftçilerin ve kırsal toplulukların köylü tarımsal ekolojisi yoluyla sağlıklı gıda üretmeye devam edebilmeleri ve toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşama tam katılım sağlayabilmeleri için olmazsa olmazıdır. Ancak bu hak ve mücadele, sermaye devletleri tarafından hâlâ suç sayılmakta, dünyadaki çiftçi/köylü örgütlerinin ortak hazırladıkları BM Genel Kurulunda kabul edilen kısa adı “Köylü Hakları Deklarasyonu”nda geçen haklar sistematik olarak ihlâl edilmektedir.

Gıda her canlı için “olmazsa olmaz” olandır. Sağlıklı gıdaları üretebilmek ancak temiz toprak ve kirletilmemiş su ile mümkündür. Çiftçilerin temiz toprak ve suya erişimi ile doğayla birlikte üretebilmesi tahrip edilmemiş ekolojik yapıları gerekli kılar. Yaşamı canlı kılabilmemiz, kültürlerimizi yaşatabilmemiz ancak böyle mümkün olabilir ve gıda egemenliğinin temelini oluşturur.

Sermaye için ise toprak, su, hava, doğanın her bir parçası kâr aracı, bir meta olarak görülmektedir. Sermaye birikimi için toprak, hava, su ve doğal kaynaklar gasp edilmekte ve hatta ülkelerin işgaline kadar gidilmektedir. Ortadoğu’da yaşananların, Filistin’in İsrail tarafından işgalinin nedeni hep aynıdır. Bu nedenledir ki ülkemizde ve Latin Amerika’dan Afrika ve Asya’ya kadar birçok ülkede toprak ve su, şirketler tarafından gasp ediliyor, hava kirletiliyor; buna karşı duran, topraklarında onurlu bir yaşam sürdürmek ve sağlıklı gıda üretmek isteyen köylüler/çiftçiler ise şiddete maruz kalıyorlar.

Gıdayı, toprağı, suyu, enerjiyi kontrol etmek isteyen şirketler dünyanın her yerinde toprak gaspı yapıyorlar, neoliberal politikaları uygulayan siyasi iktidarlar da onların sunduğu politika ve projeleri uyguluyor. Madencilik faaliyetleri, alışveriş merkezleri, otoyollar, çarpık kentleşme, “yenilenebilir enerji” projeleri altında toprağa, suya, havaya el koyma ve kirletme yatırımları her yıl binlerce hektar tarım arazisini, su kaynaklarını, iklim koşullarını yok ederek kırsal yaşamı etkiliyor. Otlak ve meraların özelleştirilmesinin sonucu bitkisel üretim ile hayvan yetiştiriciliğinin bağı kopartıldı.

Sermayenin bitmeyen kâr hırsının sonucu olarak yaratılan İklim krizinin olumsuz etkileri bu yıl ülkemizde daha net görüldü. Binlerce hektar arazi don olayının etkisi altında kaldı. Ancak toprağa, suya erişim hakkını savunan köylüler/çiftçiler, ekolojistler dünyanın hiçbir yerinde buna sessiz kalmıyor, ellerinden geldiğince bu tür saldırılara karşı mücadele ediyor ve şiddete maruz kalıyor.

Yeter artık! Topraklarımız metalaştırılmasın!

La Via Campesina ve ÇİFTÇİ- SEN olarak; siyasi iktidarlara toprak gaspına son vererek toprağı köylüler arasında yeniden dağıtacak ve “Gıda Egemenliği”ne odaklanan, halkçı ve kapsamlı bir “Tarım Reformu” çağrısında bulunuyoruz.

Taleplerimiz:

  • Arazi kullanımının sosyal, ekonomik ve çevresel boyutlarını göz önünde bulundurun!
  • Eşitsizliğin, sınır dışı edilmelerin ve mülksüzleştirilmelerin yapısal nedenlerini ele alın!
  • Filistinlilerin ve pek çok başka bölgede yerinden edilmiş toplulukların topraklarını halka geri verin!
  • Köylü ve yerli toplulukların toprakları ve bölgeleri üzerindeki haklarını tanıyın!
  • Özellikle gençler, kadınlar lehine ayrımcılık ve küçük ölçekli gıda üreticileri lehine tarım arazilerinin yeniden dağıtılmasına yönelik kamu politikalarını uygulayın!
  • Toprak ve arazi gaspına son verin! Ekosistemi tahrip eden uygulama ve yatırımlardan vazgeçin!
  • Köylülerin otlak ve meralarını geri verin!

Gıda krizinin sürekli büyüdüğü, yoksulların, emekçilerin gıdaya erişiminin her geçen gün zorlaştığı günümüzde daha adil ve onurlu, halkların kendi kültürlerine uygun, doğayla uyumlu bir gıda sistemi bugün daha fazla ihtiyaçtır ve bunun için kolektif bir çaba gereklidir. Bunun için de kır ve kent arasında dayanışma ve sınıf ittifakları kurmaktan ve güçlendirmekten başka çaremiz yoktur!

Gıda Egemenliği; Hemen, Şimdi!

Köylü Hakları; Hemen, Şimdi!

Toprak, Onur, Yaşam!

Çiftçiler Sendikası (ÇİFTÇİ-SEN)

Ali Bülent ERDEM (Genel Başkan)

Adnan ÇOBANOĞLU (Genel Örgütlenme Sekreteri)

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da MAERSK eylemi: Gemileri Durdur, Direnişi Büyüt

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, Özgür Yazarlar Birliği ve TOKAD; Gazze nöbetlerine devam ediyor.

06 Nisan 2025 çarşamba günü Üsküdar’da, Mimar Sinan Meydanındaki nöbet eylemi “İsrail’e F-35 Parçaları Taşıyan Maersk Gemilerini Engelle, Mersin Limanına Sokma, Katliama Ortak Olma!” temasıyla yapıldı.

Eylemde konuşan Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, katliam ve soykırım bitene kadar nöbetlerine devam edeceklerini söyledi. Topluluk adına Cahit Erdem Örs ve Şeyma Yıldırımda birer açıklama yaptılar.

Cahit Erdem Örs, “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” çağrısında ısrarlı olacaklarını vurgularken Şeyma Yıldırım, İsrail’e F-35 parçaları götüren MAERSK gemilerinin durdurulması gerektiğini dile getirdi.

Eylem boyunca “Limanlar Siyonizme Kapatılsın, Gemileri Durdur Direnişi Büyüt, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Erdoğan Botaş’ın Vanasını Kapat, Katil İsrail Filistin’den Defol, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Yaşasın Gazze Direnişimiz” gibi sloganlar atıldı, tekbir getirildi.

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” Yürüyüşü

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, TOKAD, ÖYB ve Sağlık İlke-Sen, Üsküdar sahilde “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” temalı bir yürüyüş ve eylem yaptı.

Eylemde, iki hafta sonra İsrail’e ulaştırmak üzere F-35 parçalarıyla yüklü Maersk gemilerinin durdurulması çağrısı yapılarak şöyle denildi:

Danimarkalı nakliye şirkeri Maersk’e ait Maersk Detroit ve Nexoe Maersk gemileri, ABDdeki Lockheed Martin tesislerinden alınan F-35 parçalarını İsrailin Hayfa Limanı’na taşımak üzere rotalarını belirlemiş bulunuyor. Bu rotada, Mersin Limanı kritik bir durak olarak plânlanmış durumdadır: Nexoe Maersk gemisi 28 Nisan 2025 tarihinde Mersine gelecek, kargosunu buradan İsrailin Hayfa Limanı’na ve nihayetinde Nevatim Hava Üssüne ulaştıracak! Bu üs, Gazzede Filistin halkını hedef alan Siyonist bombardımanların merkezidir. Bu yüzden, Nexoe Maersk’in Mersin’e yanaşıp buradan yoluna devam etmesine izin verilmesi durumunda, müdahale etmeyen herkes açıkça İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırımına ortak olacaktır!

Yürüyüş ve eylem boyunca “Gazze Ölüyor İnsanlık İzliyor, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Yaşasın Küresel İntifada, Bakü Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, İşbirlikçi Hanedanlar Hesap Verecek, Vanaları Kapat Petrolü Kes, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, İsrail’e Değil Filistin’e Sevkiyat, Limanlar Siyonizm’e Kapatılsın, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Emperyalistlere Limanları Kapat, İhaneti Bırak Direnişe Destek Ol, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Zalime Yanaşma İşbirlikçi Olma, Gazze’de Çocuklar Açlıktan Ölüyor, Hamaseti Bırak Tam Ambargo Uygula, İsrail’i Tanıma Tam Ambargo Uygula, Rümeysa Öztürk Onurumuzdur, Filistin Davası Yargılanamaz, Fevziye Şenoğlu Onurumuzdur, İkinci Nakba’ya İzin Vermeyeceğiz, İşbirlikçi AKP Hesap  Verecek, Katil ABD İşbirlikçi AKP” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Meryem Karayıl ve Cahit Erdem Örs’ün okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

İSRAİL’İ TANIMA, TAM AMBARGO UYGULA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Gazze’de Siyonist soykırım savaşı tüm hızıyla devam ediyor!

Siyonist rejim, Gazze’yi boşaltmak için “YA ÖLÜM YA SÜRGÜN!” hedefiyle saldırılarını yoğunlaştırıp işgali derinleştiriyor!

Gazze halkı bütün bir dünya ve müslümanlar tarafından yalnız bırakılmış ve çıkışsız bir kıskaca alınmıştır!

Gazze’deki katliamlara paralel biçimde İsrail’in, Batı Şeria’daki mülteci kamplarına, köylere, mahallelere yaptığı baskın ve kuşatmalar sürüyor; işgal devleti zaten yetersiz olan alt yapıyı tahrip ediyor, kardeşlerimizi katlediyor!

Koca bir yalan ve iki yüzlülük sûretindeki İslam âlemi, bütün bunları görmemek için olan bitene gözlerini kapattı; işbirlikçilik ve ihanet utancı kara bulut gibi coğrafyalarımıza ve gönüllerimize çöküverdi!

İstanbul halkı!

Gazze’de katliamlar 18 aydır devam ediyor.

Tarihin hiçbir evresinde böyle bir katliam silsilesi görülmedi!

Dünyanın ve Türkiye’nin pek çok yerinde sokağa çıkan milyonlar, İsrail’e verilen destekleri durdurmaya çalıştı.

Biz de elimizden geldiğince bunun için mücadele ettik.

İsrail’i, bu mel’ûn Siyonist soykırım makinesini besleyen kaynakları kurutmak için çağrılarda bulunduk!

“İsrail’e akan petrolü kesin!” diye haykırdık!

“Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından akarak İsrail’e ulaşan Azerbaycan petrolü, Siyonistlerin tank ve uçaklarını çalıştırıyor ve ölüm olarak Filistinli kardeşlerimizin üzerine yağıyor!” dedik.

Ama Türkiye’yi yönetenler, AKP iktidarı vanaları kapatıp petrolü kesmedi!

Bir de utanmadan varil başına 1 dolar 27 sent aldıklarını söylediler!

İsrail’in dostu olduğunu söyleyen Azerbaycan cumhurbaşkanı Siyonistlerin işbirlikçisi İlham Aliyey, Hazar petrolünü İsrail’e satmaktan vazgeçmedi! Katliamdan kazandığı kanlı parayı hanedanını ve iktidarını güçlendirmek için kullandı!

Aynı uyarıyı, çağrıyı yineliyoruz:

Derhâl vanaları kapatın, petrolü kesin!

Mazlumların dostları!

Yine yıllarca “İsrail’le ticareti kesin!” diye haykırdık.

Aksâ Tûfânı’ndan sonra da “İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet” sloganını ülkenin dört bir yanında dillendirdik.

Ancak, Türkiye’yi yönetenler, İsrail’i besleyen diğer bütün kalemleri, bütün bir lojistiği kâğıt üzerindeki birtakım numaralarla gizlemeye çalıştılar.

Filistin’e ihracatın yüzlerce, binlerce kat arttığını söylediler.

İşte bu yalan makinesinin “Filistin’e ihracat binlerce kat arttı!” dediği 2024 yılı aralığında Dünya Gıda Programı (WFP) yaptığı açıklamaya göre Batı Şeria’daki yaklaşık 700.000 Filistinlinin gıda yardımı ihtiyacının %100 artış gösterdi. Bu durum, bölgedeki artan gıda güvensizliğinin ve ekonomik zorlukların yalnızca Gazze ile sınırlı kalmadığını gösteriyor.

“İsrail’le ticareti kestik, Filistin’le ticaret patladı!” iddialarını işte bu açıklamalar yalanlıyor.

İsrail lojistik şirketleri karayollarımızda, limanlarımızda cirit atıyor!

Tekrar uyarıyoruz, tekrar haykırıyoruz:

Ticareti kesin, limanları Siyonist gemilere kapatın!

Kardeşler,

İşte bu meydanlar, bu Üsküdar iskelesi, karşıdaki Eminönü meydanı ve daha nice sokak ve meydanlar da şahittir ki yine yıllarca “İsrail’i koruyan Kürecik NATO radarını sökün, İncirlik ABD üssünü kapatın!” diye sayısız eylem yaptık.

Ancak, Kürecik NATO radarı kendi döneminde açılan AKP iktidarı bu çağrılara da kulak asmadı.

Evet, bunların hiçbirini yapmadılar ama yine de Filistin’i çok sevmeye devam ettiler!

Kırmızı çizgi hamaseti yapıp durdular!

Bakınız, güncel bir durum paylaşmak istiyoruz:

Danimarkalı nakliye şirkeri Maersk’e ait Maersk Detroit ve Nexoe Maersk gemileri, ABD’deki Lockheed Martin tesislerinden alınan F-35 parçalarını İsrail’in Hayfa Limanı’na taşımak üzere rotalarını belirlemiş bulunuyor. Bu rotada, Mersin Limanı kritik bir durak olarak plânlanmış durumdadır: Nexoe Maersk gemisi 28 Nisan 2025 tarihinde Mersin’e gelecek, kargosunu buradan İsrail’in Hayfa Limanı’na ve nihayetinde Nevatim Hava Üssü’ne ulaştıracak! Bu üs, Gazze’de Filistin halkını hedef alan Siyonist bombardımanların merkezidir. Bu yüzden, Nexoe Maersk’in Mersin’e yanaşıp buradan yoluna devam etmesine izin verilmesi durumunda, müdahale etmeyen herkes açıkça İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırımına ortak olacaktır!

Gördüğünüz gibi işbirlikçilik ve ihanet bitmiyor!

Bu iktidar sahiplerine soruyoruz:

Neyi bekliyorsunuz? Filistin halkının tümüyle yok edilmesini mi!

Kıymetli halkımız,

Katil ve işgalci ABD ile katil ve işgalci İsrail, Ortadoğu’yu/Batı Asya’yı dizayn etmek için katliamlarına, savaş ve işgallerine hız vermiş durumdadır.

Suriye’de mevzi kazanan bu güçler; Lübnan, Filistin ve Yemen’de direnişi boğmak için 18 aydır amansız bir saldırı dalgası vâr ettiler.

İran’ı kuşatma plânlarının son aşamasına geldiklerini dost-düşman herkes bilmektedir.

Tarihin kritik bir evresindeyiz.

Türkiye, bu kritik eşikte nerede duracaktır? Kimlerle dost, kimlerle düşman olacaktır?

Buna iyi karar vermek zorundadır.

Egemen dünya düzeninden yana saf tutup mazlum ve mustazaf halklarımızın, coğrafyalarımızın karşısına mı dikilecektir yoksa yoksul Yemen halkı gibi şeref ve haysiyeti tercih edip ABD ve İsrail’i bölgeden kazımak isteyenlerle mi birlikte olacaktır?

İşte karşı karşıya kaldığımız/kalacağımız kritik seçim budur; tablo, bu kadar açık ve nettir.

Direnişin dostları,

Gazzeli çocukların, Gazzeli annelerin yürek parçalayan görüntüleri bizi, insanlığımızdan utanma aşamasına getirmedi mi?

Kerbela ıssızlığına, ölüm ve çaresizliğe sürgün edilen yavrularımız rüyalarımıza girmiyor mu?

Artık anlamış bulunuyoruz ki bugün kurtuluş eli, yardımı bekleyenler için insanlık tümüyle ölmüştür.

Bizdeki iktidar sahipleri ise birtakım alicengiz oyunları marifetiyle iktidarlarını daha çok pekiştirmek ve uzatmak derdine düşmüşlerdir.

Sahte Filistin duyarlılıkları bir kez daha ortaya çıkmış, kayyım ve görevden almaları protesto eylemlerinde tutabildikleri gençleri hapsederek asıl gündem ve niyetlerini açık etmişlerdir.

Ey iktidar sahipleri!

Bu ucuz numaraları bırakın!

Hem açlık ve yoksullukla boğuşan halkımızın gerçek gündemine yoğunlaşıp adaletsizlik ve hukuksuzluklardan vazgeçin hem de hemen yanı başınızda bir halk günde yüzlercesiyle katledilirken birazcık olsun utanın!

Neyle meşgulsünüz?

İktidarınız, o çok övündüğünüz hassasiyetleriniz, İHA ve SİHA’larınız neye yarıyor?

İmkânlarınızı mazlumların kurtuluşu için kullanmayacaksanız da ne için kullanacaksınız?

İsrail’i tanımaktan vaz geçin!

İsrail’i koruyan Kürecik NATO Radarını ve İncirlik ABD üssünü kapatın!

İsrail’e hilesiz hurdasız TAM AMBARGO uygulayın!

Biz sizin hamasetinizden bıkıp usandık; ya bunları hemen, derhâl yapın ya da artık susun, gölge etmeyin!

Kardeşler!

Filistin halkının özgürlüğü için mücadele eden Rümeysa Öztürk kardeşimizi haydut ABD gözaltına aldı.

Kardeşimizi hemen serbest bırakın!

Rümeysa Öztürk kardeşimiz de Rachel ve Ayşenur gibi size asla boyun eğmeyecektir!

Tutuklamalarla intifada yârenlerini yıldıramazsınız.

Bu hususta bir sözümüz de Rümeysa Öztürk’ü tutuklayan ABD’yi kınayan hükümet yetkililerinedir:

Siz ne yüzle böyle bir açıklama yapıyorsunuz?

“Gemileri durdurun, İsrail’le ticareti kesin!” diyen kardeşlerimizi işkenceyle göz altın alıp hapis istemleriyle yargılayan siz değil misiniz?

Adana’da, konsoloslukları önünde katil Amerika’yı protesto eden kardeşlerimizi işkenceyle göz altına alan siz değil misiniz!

Farklı noktalarda Filistin eylemleri yapan kardeşlerimizi İstanbul ve Ankara mahkemelerinde yargılayan, Ankara’da “Süpürün!” talimatıyla Filistin dostlarına saldıran, tekrar tekrar göz altı yapan siz değil misiniz!

Bu iki yüzlülüğünüzü affetmeyecektir!

Arkadaşlar!

Açıklamamızın sonunda mühim bir hususa değinmek istiyoruz.

Son günlerde iktidara yakın medyada yazan ve konuşan bazı isimler Gazzeli kardeşlerimizin hicretinden bahsediyor.

Bu kişiler, “Kudüs’ü fethederiz, bir gece ansızın İsrail’e gireriz!” hamasetini yapan AKP iktidarını alkışlıyorlardı.

Şimdi Gazzelilere açık açık “Bizden size fayda yok, kaçıp canınızı kurtarın!” diyorlar!

Bu arsızlara, bu işbirlikçiliğe teslim olanlara cevabımız şudur:

İkinci Nakba’ya izin vermeyeceğiz!

Filistin halkının tehcirini değil, geri dönüşünü konuşup savunacağız!

İşbirlikçilik ve ihanet politikalarına verdiğiniz destekle tarihin utanç sayfalarındaki yerinizi aldınız!

Veyl olsun duruşunuza, zihniyetinize!

Filistin dostları!

Allah’ın izniyle egemen dünya düzenine, emperyalizme, Siyonizm’e, işbirlikçilik ve ihanete karşı mücadelemiz sürecektir!

Şu şehir, şu deniz, şu gök yüzü, şu insanlar şahit olsun ki mazlumların yanında saf tutmaktan geri durmayacağız!

Herkesi bu cephede toplanmaya çağırıyoruz!

Allah’ın izniyle emperyalistler, Siyonistler yenilecekler ve cehenneme sürüleceklerdir.

Yeter ki biz doğru cephede saf tutalım!

EĞİTİM İLKE-SEN, SAĞLIK İLKE-SEN, TOKAD, ÖZGÜR YAZARLAR BİRLİĞİ

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x