Connect with us

Haberler

Üsküdar’da Eylem: Yoksulluk Büyüyor, Açlık Derinleşiyor

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve ÖYB, 13 Temmuz 2025 Pazar günü Üsküdar sahilde “Yoksulluk Büyüyor, Açlık Derinleşiyor” temalı bir eylem yaptı. Eylemde açlık sınırının 4 bin lira altına düşen asgarî ücret uygulaması “kölelik” olarak nitelendirildi. Faiz ödemelerinin bütçenin çok büyük kısmını sermaye sahiplerine aktardığı vurgulanan açıklamada emekçilerin alın terinin, tabiatın yağmalandığı ifade edildi ve örgütlü mücadele çağrısı yapıldı.

Eylem boyunca “Emekçiler Köle Olmayacak, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz, Ezilenler Birleşin Zalimleri Def Edin, Asgarî Ücret Köleliktir, Zam Sömürü Yağma Düzenine Hayır, Emekliler Ölüme Terk Edildi, Yoksulluk Büyüyor Açlık Derinleşiyor, Faizci AKP Hesap Verecek, İşçiler Ölüyor Sermaye Büyüyor, Allah Adaleti Emreder, Hakça Bölüşüm Adil Paylaşım, Rakamlar Sahte Sömürü Gerçek, Allah Adaleti Emreder” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Sağlık İlke-Sen MYK üyesi Emre Ulukaya’nın okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

TABİATIYLA, İNSANIYLA YAĞMALANAN, SÖMÜRÜLEN

BİR ÜLKE FOTOĞRAFINDA YOKSULLUK BÜYÜYOR,

AÇLIK DERİNLEŞİYOR!

Bismillahirrahmanirrahim,

Kıymetli dostlar,

Vakitler; aylar ve yıllar su gibi geçiyor ancak ülkede adaletsizlikler bitmiyor.

Yoksullardan, ezilenlerden yana bir iyileşme olmuyor.

İşçinin, emekçinin, esnafın, köylünün, alın teri ve emeğin lehine bir gelişme yaşanmıyor!

Biliyorsunuz, 2025 yılı için geçerli olan asgari ücret

22 bin 104 lira 67 kuruştur.

1 Ocak 2025’ten itibaren uygulanan bu sömürü ve kölelik ücreti şu an itibariyle açlık sınırının net 4 bin lira altına düşmüştür.

Evet, yanlış duymadınız: Asgarî ücret açlık sınırının tam 4 bin lira altına düşmüştür!

İstanbul halkı!

Asgarî Ücret denen uygulama, kapitalist sömürü düzeninin köleci karakterinin açık ve somut örneğidir.

Evvelâ bu uygulama ile, kapitalist işleyişle hesaplaşılması gerektiğini vurgulayalım.

İnsan onur ve haysiyetini ayaklar altına alan, köleciliği dayatan bu düzen, kendini asgarî ücret zulmü ile gösteriyor.

Biz bu dayatmaya, kapitalizmin yıkıcılığına, devlet ve sermayenin ortaklaşa emek ve haysiyet düşmanlığı yapmalarına karşı adaletten ve dayanışma cephesinden yana duruyoruz.

Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesini savunuyoruz.

Emek ve haysiyet mücadelesinin ancak bu ilkeye tutunarak mümkün olabileceğini haykırıyoruz.

Kapitalist sömürü düzenine karşı duran vicdanlar!

TÜİK’in sahte enflasyonu bile yüzde 35’in üzerindedir.

Bağımsız akademisyenlerin oluşturduğu ENAG’ın tespitlerine göre ise enflasyon yüzde 69 seviyesindedir.

Aradaki farka dikkatinizi çekmek isteriz.

TÜİK verilerinin gündelik hayatla ne kadar uyuşup uyuşmadığının takdirini size bırakıyoruz.

Temel ihtiyaçlarınızın fiyatlarının ne kadar arttığını sizler çok iyi biliyorsunuz.

Biliyor ve görüyoruz ki TÜİK, türlü numaralarla bu maliyetlerin gerçek oranlarını gizliyor.

Kamu çalışanlarının hak ettikleri maaş artışlarını bu ucuz numaralarla kırpıyor, bütün emekçilere dönük ücret politikalarını olumsuz yönde belirlemiş oluyor.

Doğalgaza yaptıkları yüzde 25’lik astronomik zammı da maaş artışlarına yansımasın diye kendilerince uygun tarihlerde yapıyorlar!

Ancak, ne yaparlarsa yapsınlar hakikati örtemezler.

Güneş balçıkla sıvanmaz!

Yoksulluğu, pahalılığı, sömürüyü asla gizleyip saklayamazlar!

Emeğin dostları,

Halkımız barınma, eğitim, sağlık gibi temel haklara ulaşmakta zorlanıyor.

Kapitalist sömürü düzeni, nefes almayı bile halkımıza çok görüyor.

“Kriz” denilen yıkım süreçleriyle emek ve alın teri yağmalanıyor.

Emek ve alın terinin yağmalanması yetmiyor tabiat talan ediliyor!

Daha geçen gün yine Üsküdar’da zeytin ağaçlarının sermayenin maden yağması için nasıl katledileceğini izah eden bir eylem yaptık.

Şu anda köylerde, Ankara’da insanlar, hükümet-sermaye ortaklığında yağmalanan tabiatı korumak için ayaktalar, isyandalar, eylemdeler!

Tabiatıyla, insanıyla yağmalanan, sömürülen bir ülke fotoğrafı var karşımızda!

Ayakta kalmakta, yaşamakta zorlanan halkımızın tümüyle köleleştirilmesi için devlet-sermaye iş birliği tam gaz ilerliyor.

Kıymetli halkımız,

Açık ve net bir tablo çizelim:

70-80 metre karelik evlerin ortalama kirası artık en az 20-30 bin liradır.

Ulaşım maliyetleri kat kat artmıştır.

Aileler, çocuklarının eğitim süreçlerindeki masraflarını karşılayamamaktadır.

Şehir içi, şehirler arası ulaşım halkımıza adeta hapishane hayatını dayatıyor.

Ekonomik yetersizlikler, halkımızın tedavi imkânlarını ellerinden alarak sağlık sorunlarını derinleştiriyor.

Yoksulluk sınırının 85 bin liraya, açlık sınırının 26 bin liraya ulaşması ne demektir arkadaşlar?

Şimdi size soruyoruz:

Açlık sadece gıdayla ilgili bir durum mudur?

Barınma, sağlık, ulaşım, eğitim, kültür alanlarındaki açlıktan bahsetmeye bu ülkede sıra bile gelmiyor!

TÜİK verileri üzerindeki şaibe sürüyor. TÜİK, yargı kararına rağmen madde fiyat listesini yine açıklamadı.

Evet, 1 Ocak 2025 tarihinde Açlık sınırı 22 bin lira seviyelerinde iken bugün Açlık Sınırı 26 bin lira seviyesine ulaşmış ancak AKP iktidarı ve onun temsil ettiği sömürü düzeni, bırakın “Hakça Bölüşüm-Adil Paylaşım” ilkesine yaklaşmayı, asgarî ücrete ek zammı bile gündemine almıyor!

İşte emekçilere, milyonlarca aileye ancak açlık sınırının altını yani ölümü lâyık görüyorlar!

İstanbul halkı; siz, bu vicdansızlığa razı mısınız?

Çalışanların en az yarısı asgarî ücretle çalışıyor arkadaşlar.

7 milyondan fazla kişi bu kölelik ücretine tâbîdir.

Yine çalışanların yüzde 22’si asgarî ücrete bile erişemiyor.

Bu ne demek biliyor musunuz?

En az 1,5 milyon insan kölelik ücreti bile alamıyor!

Bir de başta sınırsızca sömürülen mülteci emeği olmak üzere kayıtlara geçmeyen sayısız emekçinin çok daha kötü durumu var!

Daha da korkunç olanı ise emek ve ekmek mücadelesinde her yıl en az 2 bin işçi kardeşimiz iş cinayetlerine kurban gitmesidir!

İSİG Meclisi’nin raporuna göre yılın ilk altı ayında hayatını kaybeden işçi sayısı 961’e ulaşmış durumdadır!

Sadece Haziran ayında iş cinayetlerinde en az 164 kardeşimiz katledildi.

Bu büyük katliamın nasıl oluyor da üzeri örtülüyor!

Ezilenlerin, yoksulların, emek ve alın terinin yanında hizalanan kardeşlerimiz! 

Milyonlarca emekli çok çok düşük maaşlarıyla adeta ölüme mahkûm edilmiştir.

Yıllarca çalışıp didinerek emekli olanlar için hayat artık çekilmez bir işkencedir.

2019’da ortalama emekli aylığı en düşük emekli aylığının 2 katı iken 2024’te yüzde 16 fazlasına gerilemiştir.

Tıpkı asgari ücrette olduğu gibi emekli aylıklarını da en dipte eşitlediler!

En düşük emekli aylığı alan 3 milyon 716 bin kişinin payına düşen şey KATMERLİ AÇLIK’tan başka bir şey değildir arkadaşlar.

TBMM’de en düşük emekli maaşının 35 bin lira olmasını isteyen bir milletvekilinin talebine karşılık AKP sıralarından kahkaha atıldığını da arsızlığın boyutlarını sergilemesi bakımından buraya not edelim.

En düşük emekli maaşının 14 bin 469 liradan 16 bin 881 liraya yükseltilmesine Meclis Genel Kurulunda onay verenlerin nasıl bir adalet anlayışına sahip olduklarını merek ediyoruz.

Evet, Açlık sınırı 26 bin lira iken, en düşük emekli aylığı 16,881 lira olarak belirlenmiştir.

Bu taksime göre milyonlarca emekli, yaşayan ölü hâline getirilmiştir.

Kıymetli dostlar!

Sermaye sahipleri tarafından mülteci emeği sınırsızca sömürülmektedir.

Egemen dünya düzeni, coğrafyaları talan ederek halkları mültecileştirmektedir.

Yaşama tutunabilmek için oradan oraya savrulan sığınmacıların çaresizliğini kullanan kapitalist zalimler; uzun çalışma saatlerini, zorlu çalışma koşullarını ve çok çok düşük ücretleri güvencesiz ve sosyal haklarından mahrum mülteci emekçilere dayatmaktadır.

Bu insanlık dışı uygulamalar yetmezmiş gibi sığınmacılar, kim oldukları bilinen ırkçı çevrelerin linç girişimlerine maruz kalarak katledilmekte, ev ve iş yerleri yağmalanmaktadır.

Hâlbuki hesap, yerli-sığınmacı demeden hepimizi sömüren yerel ve küresel kapitalist düzenden sorulmalıdır.

Öfke, o sömürücü zalimlere yöneltilmelidir.

En alttaki savunmasız insanlara yapılan saldırılar başka bir zulümdür ve gerçek zalimin işine yarar!

Ezilenler dayanışma içinde olmalı, kendilerini birbirlerine kırdırmak isteyenlere fırsat vermemelidir.

Emeğin dostları,

Kapitalistlerin hizmetindeki siyasal düzenin temsilcisi AKP iktidarı, memleketin bütün kaynaklarını yerel ve küresel sermayeye aktarmak için çırpınmaktadır.

Halkın ve ülkenin sırtından servetine servet katan bu asalak zümre, AKP’nin yüksek faiz cenneti yaptığı Türkiye’de yoksuldan zengine servet transferinin yarattığı sonuçların keyfini sürmektedir.

Hazinenin faiz ödemeleri ilk 6 ayda 1 trilyon 36 milyar lirayı aştı. Sadece Haziran’da hazine 250 milyar lira faiz ödedi. İlk altı ayda faiz ödemelerinin toplam ödemelere oranı yüzde 14,90’a yükseldi.

2025 bütçesinden faiz ödemeleri için plânlanan payın 1 trilyon 950 milyar lira olarak hesaplandığını hatırlatırsak sene sonunda ne kadar daha faiz ödeneceğini tahmin edebiliriz!

Yüksek enflasyon ve vergi üstüne vergilerle halkı canından bezdiren; sermaye sahiplerinin değil de emekçilerin ücretlerine göz diken, alın terini yağmalamak için türlü numaralar çeviren bu zam, sömürü, yağma düzenine karşı sesimizi daha çok yükseltmeliyiz.

Bir yandan finansal yağma; diğer yandan neoliberalizmin dağ-taş, nehir-ova, ırmak-göl demeden sınırsız talanına açılarak delik deşik edilen Anadolu coğrafyası bize, azgın sermaye düzeninin fotoğraflarını sunmaktadır.

AKP iktidarı, kapitalizmden çıkmayı tercih etmek yerine sahte iklim kanunlarıyla yeni ifsatlara yol vermekte, zeytin kanunu ile yaşam kaynaklarımıza sermaye lehine tırpan vurmaktadır.

Yoksullaştırılmış halkımız vergi sağanağı altında perişan olurken büyük şirketlerin devâsâ vergi borçları silinmektedir.

TÜİK verilerine göre 2023 yılı itibariyle Türkiye nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre artarak yüzde 50’ye ulaşmış; en düşük gelire sahip yüzde 20’nin aldığı pay daha da azalarak yüzde 6’nın altına inmiştir.

Necip Fazıl’ın, “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul./ Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa!” diye tasvir ettiği bu sömürü tezgâhı işte böyle işlemektedir!

Kardeşler,

Bütün bu köleci, ifsat tablosuna karşı teklifimiz nedir?

Konuşmamızın başında da belirttiğimiz gibi “Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesi şiârımız olmalıdır.

Allah, insanlar ve diğer bütün canlılar için sayısız nimet yaratmıştır.

Peki, problem nereden kaynaklanmaktadır?

Egemen sınıfların herkes için yaratılan nimetlere el koymasından elbette!

Yani hırsızlar, örgütlü hırsızlık düzenleri, örgütlü soyguncular bütün herkesten ve tabiattan çalmaktadır.

Devletler ve sermaye el ele vererek herkesin olması gereken nimetlere el koymaktadır.

Teklifimiz tabiatı ifsat etmeden üretmek; üretileni, Allah’ın herkes için verdiği nimetleri hakça bölüşmektir, adil bir şekilde paylaşmaktır.

Teklifimiz, rekabet temelli kapitalizme karşı dayanışmayı temel ilke kabul etmektir.

Bankalar, holdingler büyürken esnaf batıyor, küçük köylü yok oluyor, işçiler her ay yüzlercesiyle iş cinayetlerine kurban gidiyor! O hâlde neden dayanışarak sesimizi, itirazımızı daha çok yükseltmiyoruz!

Emekten, alın teri ve dayanışmadan yana duran dostlar,

Sermaye düzeninin müfsit, sömürücü ve köleci dayatmalarına karşı yan yana duralım!

Âlemlerin Rabbi olan Allah kimseyi kimseye “efendi” olarak yaratmamıştır.

Kimileri açlık ve yoksullukla mücadele ederken kimileri çaldığı, gasp ettiği nimetleri stoklayarak, çitleyerek huzur ve zenginlik içinde yaşayamaz!

Haysiyet mücadelesi veren herkes bu işleyişe çomak sokmalıdır, adalet için haykırmalıdır, ifsada geçit vermemelidir.

Şüphesiz ki Allah ifsat edenleri, zalimleri sevmez; adaleti emreder!

Tekrar tekrar haykırıyoruz:

Egemenlerin, yoksulluk sınırı 85, açlık sınırı 26 bin lira iken yoksul emekçi kitlelere 22 bin lirayı lâyık gören zam, sömürü, yağma düzenine itiraz edelim!

Emeğinin, alın terinin karşılığını alamayan, ürünleri yağmalanan çiftçilerimiz traktörleriyle yollara, meydanlara çıkarak mücadelesini yükseltiyorlar!

Hâl-i hazırımızı, geleceğimizi, tabiatımızı yağmalayan; gençlerimizi geleceksiz bırakan; emeklilerimizi ölmüşten beter eden; alın terini değersizleştirip sermayeye peşkeş çeken; çalışırken köleleştirdiği emekçileri iş cinayetleriyle hayattan koparan; halkımızın bir bütün hâlinde yaşam umudunu öldüren zalim düzen, biz itiraz etmezsek daha da pekişecektir.

Bu sömürü çarkını ancak adalet ve eşitliği hedefleyen ıslah mücadelesini yükselterek kırabiliriz.

Bu köleci düzeni reddedelim; emek ve alın terine düşmanlık yapan bütün organizasyonları dağıtalım!

İnsan onur ve haysiyetini Beled Sûresi 13. ayette “Fekkü Raqabe!-Kölelere Özgürlük” beyanıyla işaret edilen güzergâhı takip edip bu sömürü düzenine “Hayır!” diyerek savunabiliriz.

Şüphesiz ki Allah eşitlik ve adaleti emreder; kötülüğün her çeşidini yasaklar, lânetler!

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

Haberler

Ateşkes Süreci, Gazze’yi ve Direnişi Nasıl Etkileyecek?-I

Yayınlanma:

-

Gazze’de ilan edilen ateşkesi, ateşkese giden süreci, ateşkes sonrası muhtemel gelişmeleri Aksâ Tûfânı boyunca sahada aktif mücadele içinde de yer alan Filistin dostları, Yeni Pencere için değerlendirdi. Değerlendirmelerin ilk bölümünü ilginize sunuyoruz.  

Gülşah Eldemir:

İki yıldır süren Aksâ Tûfânı, yeni bir ateşkes anlaşması ile direniş zaferini kutluyor. Zalimlerin ebedi kalmayacağını ve mazlumun elbet hâkim olacağına iman ediyoruz.

“Bir soykırım ateşine tüm dünya neden seyirci kaldık ve neden hâlâ insanlar ölüyor?” diye dönüp bakmamız gerekiyor. Pek çok toplum, ülkesinin soykırımcı ile olan bağlarının koparılması için direniyor. Hükümetler nerede durursa dursun, önemli olan halkların ne yaptığıdır.

Türkiye’de yaşayan halklar olarak terör örgütü İsrail ile yıllarca “normalleştirilmiş” ilişkilerimiz ile 2 yıldır yüzleşmek zorunda kaldık. İsrail’in %7 elektriğini biz sağladık. %28 petrol ihtiyacı bizim topraklarımızdan akıyor. Lojistik hizmet gücünü limanlarımızdan biz sağladık. Meyve-sebzeden demir-çeliğe kadar İsrail’in soykırımı sürdürmesinde yanında olduk. Hatta Amerika’dan tedarik edilen silah mühimmatlarını taşıyan gemilere bizim limanlarımız ev sahipliği yaptı.

Hâl böyleyken gücüne güç katan İsrail, soykırımı 2 yıldır en dehşet verici şekilde sürdürebildi. Bunca güce rağmen sonunda yenilen elbette İsrail oldu. Tüm uluslararası prestijini kaybetti. Gazze’nin bütün hastanelerini yıkmış olsa da bir avuç Gazzelinin direnişi sayesinde bugün yitik bir terör örgütü ile karşı karşıyayız.

Öldüğümüzde Allah, bize neden İsrail’i yok etmediğimizin hesabını doğrudan sormayabilir ama zalime bir sakız ile bile neden ortak olduğumuzdan muhakkak ki hesaba çekileceğiz. Allah’ın bizlerden beklentisi de budur. Musa’nın âsâsı ile yarılan denizden kimlerin geçeceğine dair imtihanımız sürerken Akdeniz’den İsrail’e giden ticaret gemileri hâlâ önümüzde bir sınav kağıdı olarak durmaktadır.

Soykırımcı ile yapılan anlaşmalar kesilseydi ve İsrail’e tam ambargo uygulansaydı, 1 milyona yakın insanın tüm dünyanın gözleri önünde öldürülmesini izlemeyecektik.

Gazze’de taş üstünde taş kalmadı ama bu çaresizliği herkes sahiplenme yarışında! Kimin daha fazla ateşkese öncülük ettiğine bakmak yerine neden 2 yıldır soykırıma ortak olduğumuzu sorgulamamız gerekiyor.

İşte tam da sivil inisiyatif hükümeti harekete geçirmek için bu noktada elinden geleni yapmak zorundadır. Bu tarihî, imanî, vicdanî ve insanî bir sorumluluğumuzdur.

Gazze’de ateş bir süreliğine durdu ama İsrail ile olan ilişkilerimiz hâlâ devam ediyor. 5. seviye kıtlığın yaşandığı Gazze’de halkın yaralarını elbette saracağız fakat Gazze için yapılacak en faydalı şey, İsrail’i besleyen damarları keserek onu yalnızlaştırmaktır.

Türkiye olarak;

-Limanlarımızdan İsrail’e giden gemileri engelleyerek İsrail’in lojistik hizmetlerini zayıflatmamız,

-“Türkiye limanlarından İsrail’e giden bir petrol yoktur!” diyerek petrol sevkiyatı gerçeğinin üstünü kapatmaya çalışanlara ve petrol sevkiyatına devam edenlere derhal yaptırımda bulunmamız,

-İsrail’i bir devlet olarak tanımaktan vazgeçip diplomatik ilişkileri kesmemiz; direnişe, insanlık onuruna, Gazze halkına ve ateşkes sürecine karşı yüzü ak eyleyecektir.

Harun Özkarakaş :

2 yıllık soykırım sürecinde bölge ülkelerinin edilgen pozisyonu bu sürecin nasıl çözüleceği konusunda da yine edilgenlikle kendisini gösterdi. Bölgenin göbeğinde yaşanan bu büyük krize yalnızca kınamalarla cevap veren bölge ülkeleri bu krizin aşılması için herhangi bir formül üretemedi. Yine 2 yıl boyunca yaptıklarını devam ettirip yönlerini Amerika’ya çevirdiler. Bizatihi soykırım sürecinin gerek siyasi gerek ekonomik gerek askerî açıdan ortağı olan Amerika, dayatmış olduğu bir metinle krizi çözeceğini savunuyor. 2 yıl boyunca yalnız bırakılan Filistin direnişi, dayatılan bu metne yine imkânları çerçevesinde bir direniş gösterdi. Bölge ülkeleri Trump’ın dayatmış olduğu barış plânına gerekli tepkiyi göstermek yerine takdirde bulundular. Cephede tek başına savaşan Filistin direnişi, diplomasi alanında da kendi yöntemleriyle bazı kazanımlar elde etme çabası içerisine girdi.

Bölgedeki siyasi erkler, eğer kendileri bir teklif üretmiş olsalardı bugün sıkışmış olan İsrail olacaktı. Teklifi üreten Trump olunca ve bölge işbirlikçileri de buna destek verince sıkışan ne yazık ki Filistin direnişi oldu! Küresel aktivizm Filistin tarafını tutuyorken egemenler İsrail’den yana tavır alıyorlar. Bugün bu plânla Filistin’deki sıcak çatışma bitmiş olabilir. Yine kırılgan bir zemin olduğunu parantez açarak belirtmiş olalım ancak küresel aktivizm ve egemen siyaset arasındaki bu gerilim, önümüzdeki yıllarda yeni koşullara ve yeni gelişmelere muhatap olacağımızı göstermektedir. Bugün olmazsa yarın Filistin direnişi ve küresel intifada kazanacaktır. Asırlara dayanan bölgedeki sömürü düzeni kararlı ve zaman gerektirecek bir direnişle bölgeden uzaklaştırılacaktır.

Gülsüm Süslü:

Bu süreci defalarca deneyimleyen Filistin/Gazze halkı için bir nefes alma, toparlanma süreci oluyor. Ayrıca Şehit Yahya Sinvar’ın dediği gibi “Bu şehir, normalleşenleri ifşa edecek!” sözüyle Direniş, tüm dünya ile mücadele etti ve onları bir anlaşma masasına mecbur kıldı. Hamas ve tüm direniş grupları, halkın da desteğiyle çok bedel ödemiş olsa da Gazze’yi iki-üç ayda dümdüz etmeyi plânlayan işgalciye karşı 2 yılı aşkın direnişiyle destansı bir süreç yaşatmıştır. Tabii bunu nihâî bir zafer olarak nitelememek; doğasına, “yok etmeyi” yerleştiren Siyonist çeteye güvenmemek, ülkemizin üstlendiği garantörlük (Ne şekilde üstlendiğini henüz yeterince inceleyemedim.) ile çok tedbirli, temkinli olmak gerekir.

Ateşkes ile hiçbir şey son bulmadı Gazze’de. Rehinelerini aldıktan sonraki süreç belirleyici olacak çünkü haftasına kalmadan sil baştan ve daha şedit katliamlarla geri döndü Siyonist çete! İnşallah Siyonist çete bunu bir daha yapamaz!

Mehmet Ali Başaran:

İsrail’in saf bir kötülük olarak sadece güçten anladığı mâlum. Diş geçirebileceği zayıf devletlere karşı hiçbir hukuk ve ahlak kuralı, anlaşma filan tanımaz. Lübnan’da ve Filistin’de sayısız kez ateşkes anlaşmalarını ihlâl etmiştir. Bu defa da öyle olacaktır. İsrail; çalmadan, çökmeden, Müslüman kanı dökmeden duramaz. Bu insanlar ruh hastası ve psikopat! Siyonist derken, eğlence olsun diye çocuk katleden aşağılık insanlardan bahsediyoruz. İsrail, soykırım ve katliamlarla elde edemediğini dayatılan plânla masa başında alamazsa eğer, soykırıma kaldığı yerden devam etmek için bahane arama zahmetine bile girmeyecektir. Ortada, tarafları bir araya getirip “barış”a ikna etmek için en basit şekil şartı bile yok. Ortada “adil veya hakkaniyetli” bir plân için zahiren bir görüntü bile yok! Siyonist soykırımcı İsrail’i temsilen, hakkında arama kararı bulunan bir sanık olan (Netanyahu) ile onun hâmisi ABD’nin başkanı Trump’ın tek taraflı kotardıkları bir dayatma plânının giriş kısmı yürürlükte. Emperyalizm ve Siyonizm el ele kol kola, işbirlikçileri ile Filistin’e, Gazze’ye barış getirecekler! Ateşkes de bunun ilk adımı! Siz, “Olmayacak duaya ‘âmin’ diyeyim!” derken bir bakmışsınız İsrail, o duayı da çalmış!

Faruk Yeşil:

Trump’ın açıkladığı “Gazze Barış Plânı”; Filistin direnişini/Hamas’ı tasfiye etmeye dönük, soykırımı aklayan ve Direniş’in sahadaki kazanımlarını masada teslim almak isteyen bir reçetedir. Buna aracılık eden, taşeronluk yapan bölge ülke liderlerine yazıklar olsun!

Trump plânına taşeronluk yapanlar, iki yıldır Filistin direnişi karşısında acziyet yaşayan Siyonist rejime sahada elde edemediklerini masada altın tepside sunmaya çalışmasınlar; bunun bedeli, çok ağır olur!

Bu plâna destek veren bölgesel aktörlerin, halkların iradesine rağmen hareket etmeleri bölge barışına hizmet etmeyeceği gibi tarih önünde de ciddi bir sorumluluk doğuracaktır.

Sezai Ocaktan:

Dünyanın hiçbir eğitim kurumu, Gazze mektebinde yazılan, okutulan ve yaşanan müfredatı asla yaşayamadı veya yaşatamadı. Dünyanın hiçbir ideolojisi Gazze’de yaşanan bilinci sahaya aktarma noktasında kendini gösteremedi. Dünyanın inanç ve Allah tasavvuru Gazze’de yeniden bir gözden geçirilme ihtiyacına kapı açtı ve özellikle dünyayı kendi tekeline geçirmek isteyen küresel müstekbir sermaye, şeytan ve dostları, Gazze mektebinin müfredatının dünyanın eğitim sistemini değiştireceğini fark ettikleri için erdemli davranışın, vefanın, dayanışmanın, inancın, mücadelenin, direnişin “son mohikanı/son samurayı” olan bu topluluğu yok etme plânlarını yaptı ancak başarılı olamadı. Şimdi onların bu müfredatını tahrif etme plânlarını hain ve istikametini Allah’a yöneltmemiş ama kâmet’ini zalimlerden yana yöneltmiş olan İslam ülkeleriyle tahrif etme boyutuna ve yöntemine girmiştir.

Ama Allah’ın yardım ettiği bir topluluğu dünyanın tamamı bir araya gelse zelil edemez! “Allah’ın İzzet verdiği bir mücadeleyi, dünyanın en zalimi bir araya gelse ezemez!” gerçeği, tarihte tekrar tekerrür etti. Her ne olursa olsun tüm dünyada aynelyakîn olarak şu ortaya çıktı:

Bir dönem önce, “İslamofobi” olan, bugün artık İslamohobi”ye dönüştü!

Bundan sonrası direniş ruhunun; sabır, metanet, hikmet, merhamet, ilim, yaşanırlık ve Allah’ın yardımı ile sürdürülmesine bağlıdır.

Devamını Okuyun

Haberler

Türkiye, Filistin İçin Elinden Gelen Her Şeyi Yapıyor mu? – Daniel Thorpe & Alparslan Aydın

Yayınlanma:

-

Kalabalık bir mahkeme salonunda sanıklar bir sıra hâlinde oturuyor; çoğunun başında Filistin kefiyesi var.
İddianame, sanıkları “Filistin’e özgürlük!” ve “Nehirden denize, özgür Filistin!” gibi sloganlar atmak da dâhil olmak üzere çeşitli “suçlarla” itham ediyor.

Gelgelelim burası, Filistin halkını savunanların baskıya uğradığı Almanya, Britanya ya da Amerika Birleşik Devletleri değil!

Burası, Gazze’deki soykırımı en yüksek sesle kınayan ülkelerden biri olan ve kendisini “Filistinlilerin sesi” olarak tanımlayan bir cumhurbaşkanına sahip olan Türkiye!

Burada bile herkes, dilediği gibi ve dilediği yerde “Filistin’e özgürlük!” diyemiyor.

Duruşmalar, mayıs ve eylül aylarında yapıldı, bir sonraki duruşma ise gelecek yıl şubat ayında olacak. Şeyma Yıldırım ve diğer sekiz sanık, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor.

Şeyma Yıldırım, hükümetin Filistinliler için yeterince çaba göstermediğine emin. (Daniel ThorpeAlparslan Aydın)

“Bizi beraat ettirmek zorunda olduklarını biliyorlar!” diyor sanıklardan biri olan Şeyma Yıldırım, mayıs ayındaki duruşmadan çıkarken.

“Ortada kanıtlanacak bir şey yok. Zaten neyle suçlanıyorsak hepsini yaptığımızı kabul ediyoruz.” diye ekliyor. “Burada suç olan nedir? Davayı sürekli erteliyorlar. Bu bizim dokuzuncu mahkememiz. Bizi böyle cezalandırmaya çalışıyorlar.”

Türkiye’nin, 7 Ekim 2023’teki Aksâ Tûfânı’na ve İsrail’in Gazze’ye yönelik barbarca saldırısına ilk tepkisi, şaşırtıcı biçimde temkinliydi. HAMAS ile İsrail arasında arabuluculuk rolü üstlenmeyi hedefleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, genellikle sert olan söylemini sınırlı tuttu. Bu rolü Katar ve Mısır üstlendikten sonra Ankara, söylemini sertleştirdi.

2024’ün başlarına gelindiğinde, Erdoğan ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Türkiye’nin İsrail ile sürdürdüğü ticaret nedeniyle ülke içinde sert eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Aynı yılın mayıs ayında ise Türk hükümeti, tüm ithalat ve ihracatın tamamen durdurulduğunu açıkladı. Buna rağmen, bazı ticari ilişkiler bugün hâlâ devam ediyor.

Yıldırım, önceleri siyasetle, aktivizmle ilgilenmiyordu. Eylemlere 7 Ekim 2023’ten sonra katılmaya başladı.

“Çok geçmeden sadece eylemlere katılmanın yeterli olmayacağını fark ettim.” dedi The Electronic Intifada’ya.

“Sadece slogan atıyorduk. Bu kadar barışçıl protestodan sonra Filistin’deki durumu değiştirebilecek bir şeyler yapmamız gerektiğini anladım!”

Hükümetin düzenlediği büyük Filistin yürüyüşlere katılmak yerine Yıldırım, hükümet politikalarını eleştiren daha radikal protestolara katıldı.

Bu tür eylemlerin en öne çıkan organizatörü, İngiltere’deki Palestine Action hareketinden ilham alan “Filistin İçin 1000 Genç” adlı aktivist gruptu.

Grubun talepleri arasında İsrail büyükelçiliğinin kapatılması ile ABD ve NATO güçlerinin Türkiye’den çıkarılması yer alıyor. Eylemlerinde sıkça “Katil İsrail, işbirlikçi AKP” gibi sloganlar atılıyor.

Grubun çeşitli üyeleri arasında komünist öğrencilerden tutun da hükümete muhalif, anti-kapitalist Müslümanlara kadar birçok farklı kesimden aktivist bulunuyor. İş yerleri ya da limanlar önünde yapılan protestolarda Türk çevik kuvveti göstericileri sık sık gözaltına aldı ya da biber gazıyla dağıttı.

Bu protestolar hükümeti açıkça rahatsız etti. Hem yurtiçinde hem yurtdışında Müslümanların haklarını savunmak, neredeyse çeyrek asırdır iktidarda olan AKP’nin temel sloganlarından biri olmuştu. Kefiyeye sarınmış başörtülü genç kadınların, Filistin bayrağı sallarken polis tarafından kelepçelenerek itilip kakıldığı görüntüler ise özellikle sarsıcı bir etki yarattı.

İsrail’e giden petrol Türkiye’den geçiyor

Azerbaycan, hem Türkiye’nin hem de İsrail’in yakın bir müttefikidir.

İsrail’in petrolünün yaklaşık yüzde 30’u, Azerbaycan’ın devlet petrol şirketi SOCAR’dan, Türkiye üzerinden geçen Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) boru hattı aracılığıyla temin ediliyor. Bu da Türkiye’yi, söz konusu soykırım uygulayan devletin başlıca tedarikçilerinden biri hâline getiriyor.

Ankara; uluslararası anlaşmaların Türkiye’nin bu boru hattındaki petrol akışına müdahale etmesine veya petrolün varış noktasını belirlemesine izin vermediğini iddia ediyor ve aksi takdirde Türkiye’nin ciddi miktarda maddi tazminatla karşı karşıya kalabileceğini savunuyor.

Buna karşın 1948 Soykırım Sözleşmesi’ne taraf bir ülke olarak Türkiye’nin soykırımı önleme ve cezalandırma konusundaki uluslararası yükümlülüğünün, söz konusu sözleşme yükümlülüklerinin önüne geçebileceği pekâlâ ileri sürülebilir.

Her durumda muârızlar, Ankara’nın İsrail ile süregiden petrol ticaretini savunma gerekçelerine ikna olmuş değil.

2024 Mayıs ayında Yıldırım, SOCAR’ın İstanbul ofisi önünde düzenlenen “Filistin İçin 1000 Genç” protestosuna katıldı. (Çevirenin notu: Söz konusu protesto, Direniş Çadırı ile FİBG ortak eylemidir.)

“Bu şirketin (SOCAR) soykırıma ortak olduğunu fark ettik!” diyor Şeyma Yıldırım.

Yıldırım’a göre protesto giderek büyüdü, kapılar kırıldı ve eylemciler binayı kırmızı renkle boyaladı.

Yıldırım, şirketin ofislerini koruyan çevik kuvvet polislerinin eşyaları arasında SOCAR logosu taşıyan hediye paketleri gördüğünü iddia ediyor.

Ertesi gün (1 Haziran 2024’te) polis, Yıldırım’ın evine baskın düzenledi ve böylece kendisi, ilk kez gözaltına alındı.

Şeyma Yıldırım, 17 Mayıs 2025’te tarihinde yapılan bir Gazze’yle dayanışma eyleminde. (Daniel ThorpeAlparslan Aydın)

Muhalefet
Diğer yandan birçok muhalif politikacı da Azerbaycan petrolünün Türkiye üzerinden İsrail’e satılmasını eleştiriyor.

Suat Kılıç, bir zamanlar Erdoğan’ın yakın müttefikiydi ve bakanlık yapmıştı ancak daha sonra istifa ederek muhalefette yer alan İslamcı Yeniden Refah Partisi’ne (YRP) katıldı.

YRP’nin, hükümetin Filistin politikalarına yönelik sert eleştirileri, 2024 yerel seçimlerinde partinin, AKP’nin bazı kalelerinde zafer kazanmasında etkili olmuş görünüyor.

Ankara’daki ofisinde The Electronic Intifada’ya, “Eğer İsrail savaş uçakları, Türkiye üzerinden satılan Azerbaycan petrolü sayesinde uçuyorsa, bu durumda hepimiz bu suça ortak oluyoruz.” diyor Kılıç.

Suat Kılıç ayrıca, demir ve çimento dâhil olmak üzere bazı malların hâlâ Türkiye’den İsrail’e ihraç edildiğini ancak bunların Filistin Yönetimine satılıyormuş gibi gösterildiğini iddia ediyor. Türkiye, bu durumu sınırlayacağını iddia ettiği bazı önlemler alsa da bu açık kapı, tamamen kapanmış değil.

“Kâğıt üzerinde mallar Filistin’e gidiyor fakat İsrail’e ulaştıklarında nihâî varış noktasının işgalci İsrail olduğunu görüyorsunuz.” diyor Kılıç.

Yine Kılıç, partisi iktidara gelirse İsrail’e yapılan tüm ihracatı derhâl durduracaklarını ve ülkedeki NATO üslerini kapatacaklarını iddia ediyor. Bununla birlikte şu anda partinin oy oranı yalnızca yüzde 4 ilâ 7 arasında geziniyor.

Son yerel seçimlerde iktidardaki AKP’den daha fazla oy alan ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) de kendini, hükümetten daha Filistin yanlısı bir konumda göstermeye çalışıyor.

Nisan ayında CHP, İstanbul’da Filistin için bir protesto tertip etti fakat yürüyüş, polis tarafından engellendi. Parti, bu durumu önceden tahmin etmişti zira muhalefet gruplarının yıllardır herhangi bir nedenle şehir merkezinde protesto yapmalarına izin verilmiyor.

Bazı çevreler, CHP’nin Filistin konusundaki söylemini samimiyetsiz ve iç politikaya yönelik bir adım olarak görüyor. Durumu daha da kötüleştiren şey ise partinin yükselen yıldızı ve cumhurbaşkanı adayı olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun HAMAS’ı “terör örgütü” olarak nitelendirmesi oldu.

Bu açıklama kamuoyunda iyi karşılanmadı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise HAMAS’ı, 1920’lerde ülkeyi yabancı işgâle karşı savunan Kuva-yı Milliye’ye benzetiyor.

CHP’nin dış ilişkiler sözcüsü İlhan Uzgel, The Electronic Intifada’ya “Bu konuda çok çaba gösterdik. Gittiğimiz her yerde Filistin meselesini gündeme taşımaya çalışıyoruz.” dese de partisinin bu konudaki eleştirilerine yanıt vermekten ya da somut örnekler sunmaktan kaçınıyor.

CHP Genel Başkan Yardımcısı İlhan Uzgel (birgun.net)

Yılmamış
Gözaltına alınmak, Yıldırım’ı yıldırmadı.

2024 Haziran ayında serbest bırakıldıktan kısa süre sonra Erdoğan’ın konuşma yaptığı bir etkinlik sırasında düzenlenen başka bir protestoya katıldı.

Cumhurbaşkanı kalabalığa hitap ederken Yıldırım, ayağa kalkıp “Sayın Cumhurbaşkanı, neden Azerbaycan petrolü ülkemizden geçiyor?” diye seslendi. Güvenlik görevlileri hemen üzerine çullanıp onu dışarı sürükledi.

Birkaç gün karakolda tutulduktan sonra Yıldırım, cezaevine gönderildi.

Bir hafta sonra, “Cumhurbaşkanına hakaret” ve “izinsiz gösteri” suçlamalarıyla yargılanmak üzere tutuksuz yargılanmak kaydıyla serbest bırakıldı. Hâl-i hazırda  hakkında açılmış dört dava bulunuyor ve yurtdışına çıkış yasağı var.

“Şu anda büyük bir ikiyüzlülük yaşanıyor.” diyor Yıldırım.

“Türkiye’deki Filistin yanlısı insanlar, ülkemizin bu soykırıma ortak olduğunu fark etmiyor. Türkiye, BTC boru hattı üzerinden İsrail’e petrol sattığında varil başına 1,27 dolar kazanıyor!” diyor.

Cezalandırılma korkusu

29 Ağustos’ta Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Meclis’te yaptığı konuşmada İsrail ile tüm ticari ilişkilerin kesildiğini ve Türkiye hava sahasının İsrail uçaklarına kapatıldığını açıkladı.

Fidan, “İsrail ile ticari ilişkilerini tamamen kesen başka bir ülke yok!” diye eklerken BTC boru hattından hiç bahsetmedi.

Hava sahasının kapatıldığına ilişkin açıklama manşetlere taşınırken Türk yetkililer, kısa bir süre sonra bunun yalnızca resmî İsrail uçuşlarını ve silah ya da mühimmat taşıyan uçakları kapsadığını, ticarî uçuşların ise bundan etkilenmeyeceğini açıkladılar.

Ayrıca yeni kısıtlamalar, üçüncü ülkelere ait gemilerin Türkiye’den İsrail’e petrol taşımasını da yasaklamıyor gibi görünüyor.

Filistinli öğrenci ve aktivist Leila, Erdoğan’ın “Filistinlilerin sesi biziz!” iddiasına yanıt olarak The Electronic Intifada’ya, “Filistin halkının tek sesi, bizzat Filistin halkının kendisidir!” diye konuştu.

Leila, Türk makamlarından gelebilecek olası tepkilerden korktuğu için gerçek adının kullanılmamasını istedi. (Daniel ThorpeAlparslan Aydın)

“Elbette sınır dışı edilmekten korkuyorum fakat bu korku, beni konuşmaktan alıkoymuyor.” diye ekliyor.

“Türk halkının ve hükümetinin desteği, sembolik sloganların ötesine geçmeli.” diyor Leila ve “Boykot, ticareti durdurma ve Siyonistlere askerî desteği kesme” talepli eylem çağrılarında bulunuyor.

Soykırımın başlamasından iki yıl sonra bile birçok kişi, Türkiye’nin bu katliamı durdurmak için hâlâ çok daha fazlasını yapabileceğini düşünüyor.

Daniel Thorpe, Türkiye ve Doğu Avrupa’da siyaset ve ekonomi üzerine haber yapan İstanbul merkezli bir gazetecidir.
Alparslan Aydın ise Agence France-Presse (AFP) için çalışan bir Türk video muhabiridir.

KAYNAK:

The Electronic Intifada, 6 October 2025

Devamını Okuyun

Haberler

Aksâ Tûfânı’nın Yıl Dönümünde İstanbul’dan Yükselen Çağrı: İsrail’e Tam Ambargo!

Yayınlanma:

-

Filistin Eylem Komitesi’nin (FEK) çağrısıyla Aksâ Tûfânı’nın yıl dönümü vesilesiyle Taksim’den Dolmabahçe’ye düzenlenen yürüyüşte İsrail’e tam ambargo talep edildi.

On bine yakın katılımcının yer aldığı yürüyüşün sonunda Aysu Kaya, topluluk adına aşağıdaki açıklamayı okudu:

Soykırımcı İsrail’e “Tam Ambargo” İlan Edilene Dek Her Yer Filistin, Her Yer Direniş!

On yıllardır işgal ve sömürge şartlarında direnen Filistin halkı, bundan tam iki yıl önce, dünyanın en güçlü teknolojisiyle donatılmış işgal ordusunun ablukasında, ölüme terk edildiği Gazze’den tarihin akışını değiştiren bir harekâta imza attı. Direnişin Aksa Tufanı ismini verdiği bu harekât, Filistin halkını yıllardır dünyadan ve birbirinden koparan engelleri yıktı ve Filistin halkının, emperyalizmin kendisine çizdiği kaderi kabul etmeyeceğini, Filistin halkının özgürlük yolunda asla yılmayacağını, her şartta kararlılıkla direneceğini tüm dünyaya gösterdi. Bu beklenmedik hamle, emperyalizmin tam desteğiyle Filistin’i giderek yutmayı planlayan Siyonist rejimin kibrini alaşağı ederken dünyanın tüm sömürülen ve ezilenlerinin özgürlük ve eşitlik umutlarını da yeşertti.

Siyonizm, tufanın yarattığı sarsıcı etkiyi silmek için iki yıldır Gazze’ye binlerce ton bomba attı ve onları destekleyen emperyalist güçler, büyük oranda kendi oluşturdukları uluslararası hukuku dahi hiçe saydı. Siyonist rejim Gazze’yi karadan işgal edip, halkını açlıktan kırmaya çalışırken, bu rejimin en büyük hamisi ve silah tedarikçisi ABD, savaşı durdurma adı altında masaya daha pervasız bir sömürge rejimi öngören yeni planlar ortaya koyuyor. Soykırım saldırılarında bugüne dek doğrudan hayatını kaybedenlerin sayısı 65 bini aşarken abluka nedeniyle açlıktan ölen ve yardıma ulaşmaya çalışırken ölenlerin sayısı 2 bini geçti. İşgal devleti, sonsuz bir şiddetle Gazze’ye saldırıyor ancak Filistinliler de canını dişine takarak direnmeye devam ediyor.

 

Siyonist rejim ve ortakları bu süreçte, sadece Filistin’de değil, bölge ülkelerine karşı da sayısız işgal, saldırı ve savaş suçuna imza attı. Emperyalist güçlerle çıkar ve suç ortaklığı içinde işgalini genişleten bu rejim, Lübnan, Suriye, İran ve Yemen halklarına da saldırarak, bölgemizdeki emperyalist hegemonyanın güçlenmesine de hizmet ediyor.

Gazze’de uygulanan insanlık dışı ablukaya karşı uluslararası kurumların kiminin sessiz kiminin etkisiz kalmasını kabul etmeyen Filistin halkının tüm dünyadaki dostları, Filistin halkının direnişini tüm coğrafyalara taşıyor. İşçiler greve gidiyor, soykırıma yük taşımayı reddediyor; öğrenciler kampüsleri işgal ediyor, yüzlerce aktivist teknelere doldurdukları insani yardımları kendi imkanlarıyla Gazze’ye ulaştırmaya çalışıyor. Irkçı Siyonist rejim ve onu ayakta tutan tüm mekanizmalar, bugün tüm dünya halklarının hedefindedir. Halklar her yerde Siyonizm’in üzerine kararlılıkla yürüyor. Çünkü halklar biliyor ki bu mücadele, tufanın sarstığı dünya düzeninin gideceği yönü de tayin edecek.

Bugün biz de Türkiye’deki Filistin dostları olarak, bu topraklardan soykırıma sağlanan desteğin derhal durdurulması talebiyle bir aradayız. Bu ülkedeki siyasi iktidar her gün Filistin hamaseti yaparken, o sırada kendi topraklarından Siyonist ordunun uçaklarına ve tanklarına petrol taşımaya devam ediyor. Türkiye’deki askeri üsler soykırımcı orduya anlık istihbarat akışını sürdürüyor. İsrail’e gidip gelen gemiler Türkiye limanlarını serbestçe kullanırken bu suç ortaklığını ifşa edenler, devletin baskısına maruz kalarak gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, yargılanıyor. Gazze ablukasını kırmak amacıyla yola çıkan Sumud Filosu’na limanlarını açmayan, saldırı ve tehditler altındayken yanlarında olmayan devletin, gönüllüleri karşılarken döktüğü gibi timsah gözyaşlarına kanmıyoruz, gerçek yaptırımlar görmek istiyoruz. Filistin mücadelesinin ihtiyacı olan gözyaşları değil, Siyonist rejimin beslendiği kaynakların kesilmesidir. Türkiye’deki iktidarı, uluslararası toplantılarda İsrail’e yaptırım ve ambargo çağrıları yapmadan önce kendisinin bu kararları alarak hemen uygulamaya geçmeye çağırıyoruz.

Filistin halkı varlık savaşı verirken, soykırıma destek olunmasını kabul etmiyoruz. Siyonizm’in ve destekçilerinin olduğu her yer Filistin’le dayanışma hareketinin hedefindedir. İsrail’e Tam Ambargo ilan edilene, bu gayrimeşru rejim tecrit edilip ortadan kaldırılana kadar bulunduğumuz her yerde intifada ruhuyla mücadeleyi yükselteceğiz.

Yaşasın nehirden denize özgür Filistin!

FİLİSTİN EYLEM KOMİTESİ

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x