Connect with us

Haberler

Asgari Ücret Tespit Komisyonu Protesto Eylemi: “Gerçekleri Perdelemeyin!”

Yayınlanma:

-

Üsküdar’da, 14 Aralık 2024 cumartesi günü Üsküdar’da Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve Özgür Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen eylemde Asgarî Ücret Tespit Komisyonu çalışmaları bir oyuna benzetilerek protesto edildi ve bu komisyon görüşmelerinin gerçekleri perdelediği savunuldu.

Eylem boyunca “Asgarî Ücret Köleliktir, Tespit Komisyonu Dağıtılsın, Sömürücü AKP Hesap Verecek, İşbirlikçi Sermaye Hesap Verecek, Kahrolsun Kapitalist Yağma Düzeni, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz, Zam Sömürü Yağma Düzenine Hayır, İşçiler Ölüyor Sermaye Büyüyor, Emekçiler Yoksul Emekliler Aç, Yoksulluk Büyüyor Açlık Derinleşiyor, Emekçiler Köle Olmayacak, Aileler Yoksul Öğrenciler Aç, Hakça Bölüşüm Adil Paylaşım, Allah Adaleti Emreder” sloganları atıldı, Tekbir getirildi.

Topluluk adına Sacide Uras ve Cahit Erdem Örs’ün okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

ASGARÎ ÜCRET KÖLELİĞİNİ, AÇLIK VE

YOKSULLUK DÜZENİNİ PERDELEMEK İÇİN

OYNATILAN “ASGARÎ ÜCRET TESPİT KOMİSYONU” TİYATROSUNA HAYIR!

BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Kıymetli arkadaşlar,

İnsan haysiyet ve onurunun iyice ayaklar altına alındığı zamanlardayız.

Açık devalüasyon ortamında halkımız uluorta daha da yoksullaştırılırken tam da bugünlerde “Asgari Ücret Tespit Komisyonu” diye bir tiyatro oynatılıyor.

İktidar ve sermaye çevrelerinin işlettiği 12 Eylül artığı bu komisyon, emekten, emekçiden, hak ve adaletten alabildiğine uzak yapısıyla insanların alın teri hakkında hüküm veriyor, kendince açlık-tokluk sınırları çiziyor.

Sahte oranlar üzerinden çalışanların enflasyona ezdirilmeyeceği iddia ediliyor.

Hâlbuki herkes biliyor oranların, rakamların, beyanların yalan olduğunu; herkes biliyor ezilenlerin, yoksulların nasıl bir kölelik yaşamı sürdürdüğünü!

Farklı araştırmalar gösteriyor ki açlık sınırı en az 21 bin liradır!

Yoksulluk sınırı ise 65 bin liraya ulaşmış durumda!

Buna göre dört kişilik bir ailenin hayatta kalabilmesi için en az 21 bin liralık gıdaya erişmesi gerekiyor.

Açlık sınırı denilen çizgi işte budur: dört kişilik bir ailenin ulaşması gereken gıda ederi!

Elbette ki insanın ihtiyacı sadece gıda değildir.

Soruyoruz size:

İnsan; barınmaya, eğitime, ulaşıma, sağlığa, kültüre ihtiyaç duymaz mı?

Biliyorsunuz ki ülke genelinde kiralar 20 bin lira seviyesinden başlıyor.

Ulaşım masrafları ailelerin belini büküyor.

Anne-babalar, evlatlarını uzak şehirlerdeki üniversitelere gönderemedi.

Öğrencilerin barınma sorunu zirveye çıkmış durumda! Sırf bu nedenle pek çok öğrenci istediği üniversitelere kayıt yaptıramadı.

İPA’nın araştırmasına göre İstanbul’daki bir üniversite öğrencisinin aylık maliyeti geçen eğitim-öğretim yılına göre yüzde 57 artarak 22 bin liraya çıktı.

Bu rakam, sendikaların bekar bir işçinin yaşam maliyetiyle ilgili araştırmalarına paralellik göstermektedir.

Okul kantinlerinden bir tost alıp yiyebilen bir öğrencinin şanslı addedildiği dönemlerden geçiyoruz.

Çocuğunu servise vermek zaten pek çok aile için lükstü; şimdi bu, çok daha uzak bir ihtimal!

Şehir içi, şehirler arası ulaşım halkımıza adeta hapishane hayatını dayatıyor.

Ekonomik yetersizlikler, halkımızın tedavi imkânlarını ellerinden alarak sağlık sorunlarını derinleştiriyor.

Kültürel ilgiler artık tümüyle lüks kabul ediliyor. Kitap fiyatları başını alıp gitmiş durumda!

Şimdi size tekrar soruyoruz:

Açlık sadece gıdayla ilgili bir durum mudur?

Barınma, sağlık, ulaşım, eğitim, kültür alanlarındaki açlıktan bahsetmeye bu ülkede sıra bile gelmiyor!

Kıymetli halkımız!

Milyonlarca emekçi, kölelik ücreti dediğimiz asgarî ücret karşılığında çalışıyor.

Çok sayıda emekçi kardeşimiz asgarî ücret bile alamıyor.

Çalışma saatleri ise neredeyse tümüyle keyfî uygulamalara tâbidir!

Asgarî ücretin, artık genel geçer ücret olduğunu görüyoruz.

Artık çalışanların ücretleri asgarî ücrete kıyasla belirleniyor. Asgarî ücret ise bugün itibariyle açlık sınırının tam 4 bin lira altındadır!

Biliyorsunuz, önceki yıllarda asgarî ücret ocak ve temmuz aylarında olmak üzere yılda iki defa artmaktaydı.

Sermaye sahipleri ve AKP iktidarı 2024 itibariyle bu uygulamadan vazgeçerek asgarî ücret artışını sadece Ocak ayı ile sınırlandırdı.

Zaten sene başlarında açlık sınırına neredeyse eşit seviyelerde uygulanmaya başlanan asgarî ücret, şu anda açlık sınırının çok çok altına düşerek eşi benzeri görülmemiş bir kölelik ve sefaletin emekçilere dayatıldığını kanıtlıyor!

“Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesini reddederek halkımızı açlık ve sefalete, köleliğe mahkûm eden kapitalist sömürü düzeni bir karabasan gibi hayatlara çökmüştür!

Kıymetli halkımız!

Asgarî Ücret Tespit Komisyonu müzakerelerini bir oyun olarak görmekte haklıyız.

Hükümetten, işverenlerden ve işçi sendikalarından birer üye olmak üzere emekçiler hesabına baştan kayıp olan bir düzenek kurulmuş.

Söz konusu sendikalar da zaten “sarı” sıfatıyla nam salmış, emeği pazarlamakla meşhur olmuşlar!

Açlık sınırının 21 bini, yoksulluk sınırının 67 bin lirayı geçtiği; liranın döviz karşısında her gün tepetaklak olduğu bir vasatta asgari ücretin ne kadar olması gerektiği tartışılıyor.

Bu sömürü ortamında utanmadan birtakım rakamlar telaffuz eden çevreler birtakım farklı ücret önerilerinde bulunuyorlar.

Bize düşen ise, Turgut Uyar’ın “Açlık Çoğunluktadır!” şiirinden hareketle konuşmaktır.

Bu açlık ve yoksulluk sınırlarına, peşi sıra gelen zamlara, her gün derinleşen yoksulluğa rağmen 22 bin, 23 bin gibi rakamlar dolayımında siyaset yapmak emeği, çalışanı sermayeye peşkeş çekmek demektir.

Bütün bu oyunları, kepazelikleri reddediyoruz.

Çözüm olarak “Hakça Üretimle Bölüşümü ve Adil Paylaşımı” teklif ediyoruz.

Üretirken birlikte üreteceğiz; kayıpta da kazançta da ortak olacağız.

İşçi-patron, sermaye-emek çelişkilerinin olmadığı başka bir dünyayı, başka bir düzeni işaret ediyoruz.

Allah’tan başkasına kulluk sonuçlarını doğuran bütün düzenlerin karşısındayız.

Üretimden kopartılan halkımızın ve bütün insanlığın toprakla, tabiatla, kısacası hayatla yeniden buluşacağı bir geleceği vurguluyoruz.

Mücadelemizin esası budur.

Arkadaşlar!

Milyonlarca emekli çok çok düşük maaşlarıyla adeta ölümü arar hâle getirilmiştir.

Yıllarca çalışıp didinerek emekli olanlar için hayat artık çekilmez bir işkencedir.

Halkımız açlığın, köleliğin pençesine terk edilmiş, tabiattan ve üretimden kopartılarak bir avuç azgın sermayedarın insafına bırakılmıştır.

2019’da ortalama emekli aylığı en düşük emekli aylığının 2 katı iken 2024’te yüzde 16 fazlasına gerilemiştir.

Tıpkı asgari ücrette olduğu gibi emekli aylıklarını da en dipte eşitlediler!

Şimdi hükûmet en düşük emekli aylıklarını 12 bin 500 lira seviyesine yükselterek sözüm ona lütufta bulunmuştur!

12 bin 500 lira bakanların, patronların bir öğün yemek parasıyken bu oranları ailelere bir aylık geçim için teklif ediyorlar!

Böyle bir arsızlık ve utanmazlığı reddediyoruz!

Kıymetli dostlar!

Sermaye sahipleri tarafından mülteci emeği sınırsızca sömürülmektedir.

Egemen dünya düzeni, coğrafyaları talan ederek halkları mültecileştirmektedir.

Yaşama tutunabilmek için oradan oraya savrulan sığınmacıların çaresizliğini kullanan kapitalist zalimler; uzun çalışma saatlerini, zorlu çalışma koşullarını ve çok çok düşük ücretleri güvencesiz ve sosyal haklarından mahrum mülteci emekçilere dayatmaktadır.

Bu insanlık dışı uygulamalar yetmezmiş gibi sığınmacılar, kim oldukları bilinen ırkçı çevrelerin linç girişimlerine maruz kalarak katledilmekte, ev ve iş yerleri yağmalanmaktadır.

Hâlbuki hesap, yerli-sığınmacı demeden hepimizi sömüren yerel ve küresel kapitalist düzenden sorulmalıdır.

Öfke, o sömürücü zalimlere yöneltilmelidir.

En alttaki savunmasız insanlara yapılan saldırılar başka bir zulümdür ve gerçek zalimin işine yarar!

Ezilenler dayanışma içinde olmalı, kendilerini birbirlerine kırdırmak isteyenlere fırsat vermemelidir.

Emeğin dostları!

Temel ihtiyaç ürünlerine zamlar, TÜİK’in sahte enflasyon verilerinin çok çok ötesindeki yüksek oranlarla gelmektedir.

Kapitalistlerin hizmetindeki siyasal düzenin temsilcisi AKP iktidarı, memleketin bütün kaynaklarını yerel ve küresel sermayeye aktarmak için çırpınmaktadır.

Halkın ve ülkenin sırtından servetine servet katan bu asalak zümre, AKP’nin yüksek faiz cenneti yaptığı Türkiye’de yoksuldan zengine servet transferinin yarattığı sonuçların keyfini sürmektedir.

Bir yandan finansal yağma; diğer yandan neoliberalizmin dağ-taş, nehir-ova, ırmak-göl demeden sınırsız talanına açılarak delik deşik edilen Anadolu coğrafyası bize, azgın sermaye düzeninin fotoğraflarını sunmaktadır.

Bugün Anadolu’nun dört bir yanı yaylasını, ormanını, merasını, dere ve ırmaklarını savunan; ölüm ve yıkıma karşı hayatı müdafaa eden halkımızın direniş haykırışlarıyla inlemektedir!

Yoksullaştırılmış halkımız vergi sağanağı altında perişan olurken büyük şirketlerin devâsâ vergi borçları silinmektedir.

Filistin’de katliam yapan İsrail’le ticaret rekor seviyelerde sürdürülerek sermaye ve devlet şirketleri kan ve katliamdan beslenmektedir.

TÜİK verilerine göre 2023 yılı itibariyle Türkiye nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre artarak yüzde 50’ye ulaşmış; en düşük gelire sahip yüzde 20’nin aldığı pay daha da azalarak yüzde 6’nın altına inmiştir.

Necip Fazıl’ın, “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul./ Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa!” diye tasvir ettiği bu sömürü tezgâhı işte böyle işlemektedir!

Kıymetli halkımız,

2024 bütçesinden faiz ödemelerine ayrılan pay 1 trilyon 254 milyar liradır.

Bu büyük pay, çoluk çocuk ve yetişkiniyle yoksul halkımızdan çalınarak faiz lobisine ikram edilmiştir.

Bu örnekle kendini gösteren servet transferi bu düzenin karakteridir.

2025 bütçesinden faiz ödemeleri için plânlanan pay ise 1 trilyon 950 milyar lira olarak hesaplanmıştır.

Yüksek enflasyon ve vergi üstüne vergilerle halkı canından bezdiren; sermaye sahiplerinin değil de emekçilerin ücretlerine göz diken, alın terini yağmalamak için türlü numaralar çeviren bu zam, sömürü, yağma düzenine karşı sesimizi daha çok yükseltmeliyiz.

Siyasetçisi ve sermayedarıyla egemenler zevk ü sefa içinde yaşarken, lüks uçak ve otomobilleriyle keyf ederken okullara aç giden çocuklarımıza bir öğün bulunamıyor!

Bütün şatafat ve israf, “itibardan tasarruf olmaz!” denilerek halkın kesesinden yapılıyor.

Emperyalistlerin NATO zirvesi için devlet kafilesi ABD’ye 5 uçakla gitmiş; UEFA şampiyonasına, Bakü’deki iklim değişikliği zirvesine yüzlerce kişi götürülmüş, böylece kemer sıkma politikalarının ve tasarruf genelgelerinin sadece yoksul halka dönük olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır!

Bankalar, holdingler büyürken esnaf batıyor, küçük köylü yok oluyor, işçiler her ay yüzlercesiyle iş cinayetlerine kurban gidiyor!

Emek ve haysiyet mücadelesi veren dostlar!

Her gün derinleşen, her gün hayatı daha da çekilmez hâle getiren bu düzene mahkûm değiliz!

“Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” şiârı bizim önerimizdir.

Yeni ve başka bir işleyiş mümkündür.

Tabiatla uyum içinde, kendine ve hakikate yabancılaşmamış, sömürüyü ve kula kulluğu reddeden bir işleyiş Âlemlerin Rabbi Allah’ın emridir.

Ekolojik ve sosyolojik ifsadın karşısına dikilmek ancak bu ilkelerle mümkündür.

Ancak bu ilkeler ülkemizi, halkımızı ve bütün insanlığı bu yağma düzeninden, kölelik sarmalından kurtarabilir.

Buradan halkımıza sesleniyoruz:

Egemenlerin zam, sömürü, yağma düzenine itiraz edelim!

Emeğinin, alın terinin karşılığını alamayan, ürünleri yağmalanan çiftçilerimiz traktörleriyle yollara, meydanlara çıkarak mücadelesini yükseltiyorlar!

Aylardır haysiyet mücadelesi veren Polonez işçilerinin direnişi örneğinde olduğu gibi emekçiler “Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” şiârını ülkenin dört bir yanında haykırıyorlar!

Hâl-i hazırımızı, geleceğimizi, tabiatımızı yağmalayan; gençlerimizi geleceksiz bırakan; emeklilerimizi ölmüşten beter eden; alın terini değersizleştirip sermayeye peşkeş çeken; çalışırken köleleştirdiği emekçileri iş cinayetleriyle hayattan koparan; halkımızın bir bütün hâlinde yaşam umudunu öldüren zalim düzen, biz itiraz etmezsek daha da pekişecektir.

Bu sömürü çarkını ancak adalet ve eşitliği hedefleyen ıslah mücadelesini yükselterek kırabiliriz.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu diye kurulan tezgâhı reddedelim; emek ve alın terine düşmanlık yapan bütün organizasyonları dağıtalım!

İnsan onur ve haysiyetini Beled Sûresi 13. ayette “Fekkü Raqabe!-Kölelere Özgürlük” beyanıyla işaret edilen güzergâhı takip edip bu sömürü düzenine “Hayır!” diyerek savunabiliriz.

Şüphesiz ki Allah eşitlik ve adaleti emreder; kötülüğün her çeşidini yasaklar, lânetler!

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

Tıklayın, yorumlayın
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Haberler

Gazze Eylemleri Devam Ediyor: Ateşkes Sahte, Katliam Gerçek!

Yayınlanma:

-

29 Ekim 2025 Çarşamba günü Üsküdar Mimar Sinan Meydanında Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, ÖYB ve TOKAD tarafından düzenlenen bir eylemle Gazze’deki ateşkese rağmen İsrail’in yaptığı katliam ve saldırılar protesto edilirken Trump öncülüğünde yapılan barış ve ateşkes anlaşmasının sahte olduğu vurgusu yapıldı.

“Ateşkes Sahte Katliam Gerçek, Trump’ın Dostları Dostumuz Değil, Katil İsrail Filistin’den Defol, Kahrolsun İşbirlikçi Hainler, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Yaşasın Küresel İntifada, Direniş Sürecek Filistin Özgürleşecek, İhanete Geçit Vermeyeceğiz, Bakü Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Nehirden Denize Özgür Filistin, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, Limanları Siyonizm’e Kapatacağız” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Şilan Deniz’in okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

Kıymetli arkadaşlar,

İşbirlikçi rejimler, emperyalizmin ve Siyonizm’in durdurulduğu geçidi yıkmak için sözüm ona “barış” adı altında ellerinden gelen hâinliği yapıyor!

İşte ihaneti bir karakter hâline getirenler için rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

Onlara “Yeryüzünde fesat yaymayın!” denildiğinde “Biz sadece ıslah edicileriz!” diye cevap verirler. Gerçekte onlar fesat saçan kimselerdir, ama bunu (kendileri de) idrak etmezler. (Bakara, 11-12)

Yeryüzünü fitneye, ateşe, zulme boğanlar, bunu da “barış” diye sunanlar ve onlarla iş tutanların tarif edildiği bu ayetler şu anda Gazze’de tecelli ediyor arkadaşlar.

“Ateşkes, barış” diye şov yapan büyük şeytan ABD’nin şefi Trump ve etrafına topladığı işbirlikçiler Direniş’i teslim almanın kendilerince mümkün yollarını inşa ediyorlar. Emperyalizmin koçbaşı, ileri karakolu İsrail’i güvene almanın mel’un plânlarını yapıyorlar!

Filistin dostları!

Gazze’nin yarısından fazlasını Siyonist işgale peşkeş çeken, diğer yarısını da İsrail’in hesap vermeksizin sürdürdüğü soykırımına açmaya devam eden bir anlaşma sürecinden bahsediyoruz!

Elbette bu, bir anlaşma değil; dünyanın irili ufaklı bütün akbabalarının çullandığı küçücük bir coğrafyada boy veren direnişi, umudu boğma operasyonudur.

Kelli felli onca idareci, lider Şarmu’ş-Şeyh’te şarlatan Trump ve firavun Sisi etrafında nasıl bir araya geldi, gördünüz! İşte o toplantı, varılmak istenen yeni dünya düzeninin bir temsilidir.

O toplantıya katılanlar; zalimlerin, emperyalistlerin, küresel şeytanların etrafında saf tutanlar işbirlikçiliği bir siyaset ve vâr oluş biçimi olarak gördüklerini bir kez daha bütün dünyaya ilan etmişlerdir.

O mel’un toplantıyı, o toplantının vizyon ve dayatmalarını reddediyoruz!

Mazlum Filistin halkını, yakılıp yıkılan Gazze şeridini; bağı bahçesi, evi barkı ve Mescid-i Aksâ’sıyla talan edilen Batı Şeria’yı tümden teslim almayı, tarih sahnesinden silmeyi ve Batı Asya’nın coğrafya ve halklarını sindirmeyi amaçlayan bu toplantıyı bütün bileşen ve hedefleriyle reddediyoruz!

Direniş’in yoldaşları,

Sahte ateşkese rağmen Siyonistler yüzlerce Gazzeli kardeşimizi katletti! Dün gece türlü bahanelerle Gazze’de çok sayıda Filistinli, çadırlarında bombalandı, yakılarak öldürüldü.

Gazze şeridinin çok büyük kısmındaki işgallerini bu ateşkes sayesinde daha çok tahkim etme fırsatı bulan Siyonistler karşısında yalnız bırakılan Direniş, büyük ikilemlerle baş başa bırakıldı.

Yıllardır, “Kudüs’ün Özgürlüğü Ümmetin Özgürlüğüdür!” hakikatini meydanlarda yükseltmeye gayret edenler olarak açıklamamızın başındaki tespite dönüp tabloyu netleştirelim:

Emperyalizm; Filistin’i, İslam dünyasını tahakküm altında tutup sömürebilmek için bir kapı, bir geçit, bir üs olarak görüyor. Bu kapı, bu üs sağlama alınırsa bütün bir Batı Asya’yı, bütün İslam halklarını kendisine boyun eğdirebileceğine inanıyor.

Bölgedeki rejimlerin çok büyük kısmı da bu idealde emperyalizmin safında konuşlanmış durumda, işbirlikçilikte adeta birbirleriyle yarışıyorlar.

Bölge halkları olarak bu fotoğrafa bakıp bir karara varmalıyız: Hâli- hazırımız ve istikbalimiz için nasıl bir tercihte bulunmalıyız?

Geleceğimizi muhasara etmek, bütün bir bölgemizi sömürüp yağmalamak, özgürleşme irademizi yok etmek isteyen bu projeye onay verip teslim olmayı mı seçeceğiz yoksa direnişi, intifadayı yükseltip haysiyetimizi, ezilenleri, yoksulları ve hürriyeti gasp edilenleri mı savunacağız!

İntifadanın dostları!

Gazze Direniş’i, emperyalizm ve Siyonizm karşısında bahsettiğimiz o direniş geçidini tutma mücadelesidir. Bu mücadelede Filistin halkı büyük bedeller ödemiştir, ödemeye de devam etmektedir.

Bu büyük, amansız mücadelede İslam dünyası dediğimiz devletler ve onların yöneticilerinin önemli bir kısmı ise doğrudan soykırımcı işgalcilerin yanında saf tutmuştur.

BTC boru hattı, İslam coğrafyasının zenginliklerini işbirlikçi rejimler aracılığıyla İsrail savaş makinesine aktarmaktadır.

İncirlik ABD üssü ve Kürecik NATO radarı, İsrail’i ve bölgedeki emperyalist unsurları korumaya devam etmektedir.

İsrail’le ticaret, iptal kararlarına rağmen alabildiğine devam etmiştir. Sahte ateşkes ortamında, limanlarımızdan İsrail limanlarına sevkiyat yapan gemi trafiği daha da hızlanmıştır.

İsrail saldırganlığının Lübnan’da, İran’da, Yemen’de neler yaptığını; emperyalist fitnenin Sudan’da halklarımızı ne duruma getirdiğini görüyoruz.

Bütün bunlara rağmen emperyalizme, Siyonizm’e verilen bunca desteği sorgulamazsak bütün geçitlerimiz, bütün kapılarımız bir bir düşecektir.

Trump’la dost olmakta yarışan İslam dünyası liderlerinin utanç verici tutumlarını reddediyoruz!

Zillet bizden uzaktır!

Herkes bilip duysun ki sonuna kadar Direniş’in yanındayız; direnen kardeş halklarla yan yana, omuz omuzayız!

Dünyanın dört bir yanında yükselen küresel intifada çağrısının insanlığın kurtuluş umudu olduğuna inanıyoruz ve şu hakikatten asla şüphe etmiyoruz:

Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!

Devamını Okuyun

Haberler

Dilaver Demirağ ile Anarşizm Atölyesi (video)

Yayınlanma:

-

Özgür Yazarlar Birliği’nde, “Dilaver Demirağ ile Anarşizm” atölyesi başladı.

Atölyenin ilk programı, “Tanışma-Anarşizme Giriş” başlığı ile 26 Ekim 2025 Pazar günü yapıldı.

Dilaver Demirağ’ın Anarşizm hakkında genel bir çerçeve çizdiği program, katılımcıların katkısıyla devam etti.

Atölyenin ikinci programı “Anarşi Irmağı: Anarşizmin Tarihi ve Kurucu Kuşak”, üçüncü programı “Anarşizm Çeşitleri ve Çağdaş Anarşizm“,  dördüncü programı da  “Dini Anarşizmler” başlıklarıyla yapılacak.

Bir sonraki program 30 Kasım 2025 Pazar günü olacak.

İlk program, video kaydından takip edilebilir.

Devamını Okuyun

Haberler

Ateşkes Süreci, Gazze’yi ve Direnişi Nasıl Etkileyecek?-IV

Yayınlanma:

-

Gazze’de ilan edilen ateşkesi, ateşkese giden süreci, ateşkes sonrası muhtemel gelişmeleri Aksâ Tûfânı boyunca sahada aktif mücadele içinde de yer alan Filistin dostları, Yeni Pencere için değerlendirdi. Değerlendirmelerin dördüncü bölümünü ilginize sunuyoruz.  

Levent Baştürk:

Trump’ın “barış plânı”, barış plânına giden süreç ve ateşkes sonrası neler olabileceğine dair hakkında düşüncelerim:

1- Bu aslında bir barış plânı değil. Sadece çatışmanın, daha doğru bir ifadeyle şimdilik Siyonist işgalci saldırının durmasını ve yıkıma ara verilmesini sağladı. Bunun tek olumlu sonucu can kaybının durmasını sağlayıp gıda ve insanî yardımın Gazze’ye girecek olmasına imkân vermesidir. Bu hâliyle bile çaresiz kalmış Gazzeliler arasında buruk bir memnuniyete sebep oldu.

Diğer yandan Lübnan’da olduğu gibi ateşkese rağmen Siyonist Entite, daha düşük ölçekte olsa da can almaya devam etti. Hayatını kaybeden rehinelerin tamamının cesetlerini teslim edilmemesini bahane ederek de Gazze’ye serbest bırakılması gereken insanî yardımın yarısının engellenmesine karar verdi.

Siyonist Entite daha ilk günlerde bu ihlallere teşebbüs etmemiş olsaydı bile “barış plânı” denilen bu anlaşmanın amacının barış getirmek olmadığı ortada. Bu bir teslimiyet dayatması! Gazzelilere iki şey sunuyor: Zehirli kadehten içmek ya da tamamen yok edilmek! Şimdilik bir ateşkes sağlanmasının ve kısmî olarak Siyonist militer güçlerin bazı bölgelerden çekilmesini sağlamanın ötesine gitmeyen bu sözde barış plânının neler getirdiğine kısaca baktığımızda bunun 19. yüzyılvârî bir kolonyal dayatma olduğu daha açık bir şekilde ortaya çıkıyor.

Bu anlaşma; BM, insan hakları kuruluşları, uluslararası mahkemeler ve soykırım çalışan bilim adamları kuruluşları tarafından da soykırım uyguladığı açıkça ortaya konmuş olan SiyoNazi Entite’ye istediği zaman soykırıma devam etmesi için açık kapı bırakırken soykırımın mağduru olup işgale karşı mücadele eden ve Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkının mücadelesini veren Filistin direnişine silahsızlandırılma dayatıyor. Soykırımcı Siyonist işgal güçlerinin aşamalı olarak çekilmesini öngörüyor ama tamamen çekilmesini öngörmüyor. Gazze’de Hamas’sız bir yönetimin kurulmasını dayatırken Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme hakkı konusunda hiçbir şey söylemiyor. Gazze’ye, Müslüman ülke askerlerinden oluşturulacak bir barış gücünü aslında Filistin direnişini etkisizleştirecek bir sömürgecilik aparatı olarak devreye sokmayı plânlıyor. Kesintisiz insani yardım sağlanmasını öngörüyor ama bunun temin edilmemesi hâlinde SiyoNazi Entite’ye karşı herhangi bir yaptırım uygulanmasına dair bir hüküm içermiyor.

Direniş’i tamamen devre dışı bırakırken Ramallah merkezli sözde Filistin Yönetimine bile ancak kısıtlı bir alan açıyor ve Gazze’de oluşturulacak yeni yönetimin üzerinde soykırım faillerinden ABD Başkanı Trump’ı yetkili kişi olarak dayatıyor. Bir başka deyişle sözde barış getiren kişi olarak kendini pazarlayan Trump, yine kendini Gazze’nin sömürge valisi yerine koyuyor. Anlaşmanın altına imza atan Türkiye, Katar ve Mısır da öngörülen bu sömürge yönetiminin garantörü olmayı taahhüt ediyor. Kısaca ortada barış diye bir şey yok.

Bu anlaşmanın birinci aşamanın ötesine gidebileceği bile şüpheli bir görüntü arz ediyor. İki devletli çözümün bile bu barış plânı kapsamında olduğunu iddia etmek çok güç. Hatta artık herhangi bir objektif zemini de kalmamış olan iki devletli çözüm önerisinin öldüğünü bile söyleyebiliriz. Bu sözde barış plânında iki devletli çözüme bile tarafları yaklaştıracak hiçbir şey yok.

Sözde Filistin Yönetiminin bir “taraf” olarak sürece dahil olması bile kendini reform etme şartına bağlı.

Bu anlaşmanın sayın Özgür Özel ve bazı yorumcuların belirttiği gibi Bosna’da savaşı bitiren Dayton anlaşmasına benzetilmesi de tamamen bir yanılsamadan ibaret. Bir defa ortada Filistinlilerin barış için bir ortağı yok çünkü onları bir taraf olarak gören de yok!

Evet, Filistin tarafında bazı kutlamalar oldu ama bu öyle çok coşkulu olmadı. İçlerinden bir kısmı artık var olmayan evlerine dönüyorlar.

Zaten kendisi de soykırımın faillerinden olan Trump’ın barış plânı, hâliyle SiyoNazi Entite için hiçbir hesap verebilirlik mekanizması da içermiyor. Filistinlileri “radikalleşmekten vazgeçmeye” çağıran plân, Siyonist soykırımcılar için benzer bir çağrı yapmıyor.

Biden yönetiminin Netanyahu’ya savaşı durdurması için baskı uygulamamasından yola çıkarak bu ateşkesten dolayı Trump’a kredi verenler var ancak bu baskının hangi objektif koşullarda ortaya çıktığına bakılmaksızın yapılan övgüler ve verilen kredi çok fazla anlam taşımıyor. Trump, soykırım sürecinde hem kundakçı hem de itfaiyeci rolünü oynadı. Trump, aylarca İsrail’in Gazze halkına uyguladığı zulmü ve kitlesel açlığı mümkün kıldı. Şimdi ise kendi kolaylaştırdığı savaşa şimdilik ara verdirdi fakat istediği sonuçlar elde edilemediği taktirde cehennemin kapılarının açılacağı tehdidini savurmaktan da geri durmuyor.

Arife Taştan:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.

Gazze bize bir mektep oldu. Bir turnusol kâğıdı gibi herkesin rengini netleştirdi. Aksâ Tûfânı hakikat meşalesinin fitilini ateşledi. Direnişin önderleri Vâkıa suresinde övülen öncülerin ne tür insanüstü varlıklar olduğunu bizim için mücessem hâle getirdi. Ayakları yeryüzünde başları ise gökyüzünde olan bir halk, tüm halklara Zâriyat 56’nın tefsirini öğretti. Hâlıkına ubudiyyetten gayrı özgürlük tutkusunun, onurlu duruşun, izzetin insanı nasıl da yüceltip göklere çıkardığını gösterdi.

Dünyanın kalan halkları arasında Âl-i İmrân 103’ün nüvelerinin henüz belirmeye başladığı sırada bile ne denli güç inkişaf ettirdiğini ortaya koydu. Vicdan, Madleen, Hanzala, Sumud, Özgürlük gemileri ile başlayan akının baş edilmez bir güce dönüşeceğini anlayan ve halklar nezdinde karanlık yüzünün apaçık malum olduğunu, itibarının yerle bir olduğunu dolayısıyla zanlar üzerine kurduğu mâlî imparatorluğun yerle bir olma ihtimalini gören düşmanın prestij kaybını toparlama telaşıyla ateşkese nasıl sarıldığına şahit kıldı.

Bundan sonra yük, omuzlarımızdadır. Aksâ’yı hayatta sahip olabilecekleri en kıymetlileri pahasına tüm inananlar, tüm bağlılar adına korumayı üstlenen; harîm-i namusuna nâmahrem eli değdirmemek için tek başına da kalsa bayrağı elden bırakmayan Gazze’nin kahraman yiğitleri şimdi cepheye bizi de dahil etmiştir. Düşmanı göğüsleyecek ipin bir ucunu da bize tevdi etmiştir. Topluca Allah’ın ipine sarılma emriyle muhatap hâlinde üstlendiğimiz bu sorumluluk, Gazze dışında tüm dünyanın işgal altında olduğunu anladıktan sonra daha bir anlam ve önem kazanmıştır.

Şimdi bu sorumluluğa sahip çıkma; Direniş’in aziz şehitlerine vefa gösterme; adaletin tüm dünyaya yayılması için Âl-i İmrân 103 formülüyle Zâriyat 56’nın özgürlük rûhuna ve Bakara 193’ün fitne ve zulümden ârî dünya hedeflerine yönelme, oyun kurucu edasıyla masanın etrafında toplananların vahşi iştihâlarının önüne geçme ve plânlarına taş koyma zamanıdır.

Nihat Taştan:

Bismillahirrahmanirrahim. Allah’ım bu süreci zalimlerin dilediği gibi değil, mazlumların dilediği gibi sonuçlandır.

Gelinen noktaya bakacak olursak kesinlikle büyük şeytan ABD, mel’un İsrail ve diğer dünya devletlerinin desteklediği Gazze plânının şimdilik tutmadığını gördük. Diğer yandan şeytanî şebekenin hain plânlarından henüz vazgeçmediğini de biliyoruz. Hain plânlarına ulaşamamalarının sebebine gelirsek bu; hem Gazze halkı, Hamas ve diğer direniş gruplarının verdiği şanlı mücadelenin hem de İran, Yemen gibi ülkelerin desteğinin sonucudur. Ayrıca devletlerinin duyarsızlığı karşısında başlayan ve Sumud filosu ile ivme kazanarak kelebek etkisine dönüşmeye başlayan pasif direniş hareketlerinin katkısı da aşikardır.

Evet bu, bir nebze de olsa başarıdır. Fakat dikkat edersek Suriye demografisinin yeniden şekillenmesi kapsamında Türkiye’nin faşist bir bakış açısıyla sergilediği refleksin Gazze sürecine olumsuz katkı sunduğu da açıktır. Türkiye başta olmak üzere işbirlikçi bölge ülkelerinin kendi güvenliklerini, ekonomik işbirliklerini, sosyolojik ve sınır sorunlarını Hamas’a karşılık pazarlık yaptıkları ayan beyan ortadadır. Bu süreçte Trump’ın sözlü tehditleri ile başlayan ilk 20 maddenin Hamas tarafından masadaki müzakereler sonucu kendi lehine çevrildiği bilinmektedir.

Bu başarının devam etmesi temennisi ile bundan sonraki süreçte yine Müslümanların üzerine çok ciddi görevler düştüğünün bilincindeyiz. Bu bilincin dünya halklarını hareketlendirerek kelebek etkisini katlanarak artırması ve oluşturulacak hamlelerin Filistin’in ve Gazze’nin kurtuluşuna vesile olmasını ümit ediyorum. Selam ve dua ile.

Muhammet Emin Ünal:

Trump henüz başkan olmadan önce “Göreve başlayana kadar rehineler bırakılmazsa, Gazze’ye cehennemin kapıları açılacak!” demişti. Bu tehdidin Hamas için bir anlamının olmadığını geçen süreç içerisinde anladı. Şu anda bir ateşkes sağlanmış görünüyor ancak bu ateşkesi diğerlerinden ayıran bir durum var. Trump, bölge ülkelerinin iradesini satın alarak Hamas’a şartların dayatılmasını sağlamıştır. Bu ateşkes için Hamas’tan gelen “arabulucu ülkelerin iyi niyeti” ifadesi dikkat çekicidir. Çıkan sonuç şudur: Ateşkesi sağlayan asıl etken Trump değil, Trump’ın iradelerini satın aldığı bölge ülkeleridir. Buna rağmen Hamas’ın kendi şartlarını kabul ettirmesi Hamas açısından büyük bir başarı iken bölge ülkeleri liderlerinin Trump ile beraber hareket etmesi Hamas’a yapılan bir ihanettir.

Burada dikkat edilmesi gereken iki konunun altını çizmek istiyorum.

Birincisi; Trump, tıpkı bölge ülkelerine yaptığı gibi Hamas’a yaklaşmak istedi.  Bölge ülkelerinin liderlerine “meşruiyet” tehdidi yoluyla boyun eğdiren ve istediğini bu tehditlerle alan tipik Amerikan kibri profilini tüm çıplaklığı ile ortaya çıkardı. Bölge ülkeleri Trump’ın bu tehditlerine iktidarlarını koruyabilmek için her seferinde boyun eğdi. Hamas’ı da alışageldik tehditlerle yola getireceği zannına kapıldı fakat istediğini alamadı. Hamas, tehditlerle boyun eğdirebileceği bir yapı değil. Amerika’nın tüm silahı, bu: cehenneme çevirme iddiası. Cehennemin içerisinde cenneti arzulayanlar için bu tehditler anlamsız kaldı. İşte tam bu noktada “Cehennem silahı” tükenen Trump, bölge ülkelerinin iradesizliğinden faydalanarak ateşkes ilan etti. Her şeye rağmen Hamas, teslim olmadı. Allah’ın izni ile de ayakta kalmaya devam edecek.

İkincisi ise Müslüman dünya, Gazze’nin neyi başarmak istediğini anlayamadı. Gazze’yi yerel bir isyan olarak gördüler. Hâlbuki onlar, mazlumların, ezilmişlerin ve en önemlisi de ümmetin onuru için savaşıyorlar. Evet, ümmet! Unuttuğumuz bir kavram adına savaşıyorlar. Üstü tozlanmış, unutulmuş bir kavram olan ümmet adına! Artık ümmetin yerini ulusal çıkarlar aldı. Bölge ülkeleri ulusal çıkarlar uğruna Amerika’dan, İsrail’den yana taraf oldular. Hiçbir yaptırımda bulunmadılar. Zaten topraklarında Amerikan üssü bulunan ülkeler nasıl olur da emperyalizme karşı durabilirdi ki! Hamas, emperyalizmin karşısında durdu ve durmaya devam edecek. Amerikan emperyalizminin tükendiği noktadır Hamas! İşte Hamas’ın davasını temiz kılan da bu: emperyalizm ile tek ilişkisi savaşmak.

İslam dünyası, yaşanan tüm gelişmeler karşısında hâlen daha “maruz kalan” tarafta kalmaya ısrar ediyor. Gazze, onların nazarında “sorun çıkaran şımarık bir çocuk” profilinden öteye gitmiyor. Emperyalizme karşı boyun eğmiş oluşlarını Gazze’ye de kabul ettirmeye çalışıyorlar lâkin çıkış yolu bu değil. Emperyalizm karşısında tüm ümmetin “amasız” olarak ideolojik, mezhepsel birlikteliğini sağlaması lazım. Sonrasında ödeyeceğimiz bedellere hazır olmamız gerekiyor.

Ebu Ubeyde’nin her konuşmasını bitirirken söylediği gibi, “ya zafer ya şehadet”in şiarımız olması gerekiyor.

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x