Haberler
Ateşkes Süreci, Gazze’yi ve Direnişi Nasıl Etkileyecek?-II

Gazze’de ilan edilen ateşkesi, ateşkese giden süreci, ateşkes sonrası muhtemel gelişmeleri Aksâ Tûfânı boyunca sahada aktif mücadele içinde de yer alan Filistin dostları, Yeni Pencere için değerlendirdi. Değerlendirmelerin ikinci bölümünü ilginize sunuyoruz.
Murat Abdioğlu:
7 Ekim 2023 tarihinde, kendilerine yıllardır uygulanan ablukayı kırmak, işgali ve soykırımı durdurmak için bir direniş ve haklı bir baş kaldırı yapan HAMAS, Aksâ Tûfânı operasyonu sonrasında İsrail’in büyük bir tepkiyle karşılık vereceğini muhtemelen tahmin ediyordu. Fakat kendilerinin bu kadar yalnız bırakılacaklarını beklediklerini de sanmıyorum. Yalnız bırakılmalarından da öte, aynı coğrafyada yaşayan, aynı kutsal değerlere sahip insanların yaşadığı devletler Gazze halkının karşısında yer aldı, soykırım boyunca İsrail’i çeşitli yöntemlerle destekledi. TC iktidarı, BTC’den akan petrolü İsrail’e göndererek, limanlarını İsrail’e mühimmat ve F-35 parçası da dahil olmak üzere her türlü mal ve gıda taşıyan gemilere açık tutarak, İsrail’e silah tedarik eden küresel firmaları IDEF’te ağırlayarak, Kürecik radarı ile İsrail’e istihbarat sağlayarak, bunları protesto eden insanları gözaltı ve tutuklamalarla sindirmeye çalışarak İsrail’in soykırımına destek oldu.
Gazze’de on binlerce masum öldükten, taş üstünde taş kalmadıktan sonra, soykırımcının en büyük destekçisi ABD başkanı Trump bir ateşkes plânı önerdi. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu yedi devlet bunu “memnuniyetle” karşıladıklarını bildirdi ve “ABD Başkanı’nın bölge barışını tesis etme yönündeki kararlılığını da takdirle karşıladı”. HAMAS, üzerinde uzlaşılan ateşkese uyacağını kabul etti ve 10 Ekim 2025 tarihinde İsrail’in de onaylaması ile ateşkes yürürlüğe girdi. Yaklaşan kışa evsiz olarak girecek olan iki milyon Gazzeli, ateşkese temkinli bir iyimserlik içinde umutla bakarken İsrail’in ateşkesi her an bozacağı endişesini de haklı olarak taşıyorlar. HAMAS, İsrail’e karşı elindeki en büyük kozu olan rehineleri serbest bırakırken İsrail’in ateşkesi bozmaması için Türkiye, Katar ve Mısır’ın garantörlüğüne ve ABD’nin insafına güvenmek zorunda kaldı. İki milyon insan iki yıldır İsrail soykırımı altında tarihin gördüğü en büyük katliamı yaşarken bu soykırımı bir şekilde besleyen devletlere güvenmek zorunda kalması, HAMAS’ın veya Gazze halkının değil, bizim kaybettiğimizi gösteriyor. Bizi yöneten iktidarların soykırıma verdiği desteği kesmeye gücümüz yetmedi. Bazılarımızın umurunda bile olmadı. Gazze, emperyalist ve işgalci güçlere karşı verdiği kararlı direnişle, İsrail’in hedeflerine ulaşmasını engelledi; teslim olmadı ve direnişin sembolü haline geldi. İsrail sadece Gazze’de değil, tüm dünyada kaybetti. Kendilerine güvenli ve demokratik bir ülke pazarladığı Yahudilerin güvenini kaybetti. Yenilmez ülke efsanesi çöktü, demir kubbenin imajı yerle bir oldu. İsrail’in yıllardır sürdürdüğü mağdur edebiyatı inandırıcılığını yitirdi. Küresel Siyonizm’in ipliği pazara çıktı. Sadece çatışma sahasında değil; uluslararası sahnede de itibarını, dostlarını ve meşruiyetini kaybetti. Dünya şehirlerinde milyonlarca insanın sokaklara dökülmesi, İsrail’in küresel imajına ağır bir darbe vurdu.
Ozan Hayri Soyer:
İki yıl süren Aksâ Tûfânı, şimdilik sona ermiş görünüyor. Çok kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse şunlar söylenebilir:
1) Trump’ın deklare ettiği plânla gündeme gelen ateşkes anlaşması, Trump’ın deklare ettiği plânla ilerlemedi. Filistin direnişi, Türkiye Mısır Katar gibi ‘İslam ülkelerinin’ de güçlü destek verdiği Trump plânına karşı iradesini koydu. Ne kadar koyabildi, baskılar ne kadar belirleyici oldu; bu, uzun bir tartışmadır. Somut olan nokta şudur: Direniş iradesini koymuş, Trump’ın oldu bittiye getirmek istediği anlaşmaya hem maddelerinde değişikliklere giderek hem de müzakere masasını kurdurarak dahil olmuştur. İsrail’in savaş hedefi olarak ilan ettiği hususların gerçekleşmesini bizatihi sahada verdiği savaşla engellemeyi başarmıştır.
2) Hiç şüphesiz ABD-İsrail, gerek askerî gerek siyasî gerek uluslararası dengeler anlamında sürecin sonuna geldiğini gördü. Yani Trump’ı barış meleği olan etmeye lüzum yok. Bunu görmeseler soykırıma devam etmekten geri durmazlardı. Bu durumu Trump da “Netanyahu’ya bütün dünyayla savaşamazsın, dedim.” cümlesiyle ifade etti. Bu noktada Direniş, ödediği büyük bedellere rağmen ABD-İsrail’e boyun eğmedi, onlar da eğdiremediler.
3) Tam da bu noktada, İslam ülkelerinin tutumu konuşulmalı. Eğer bu ülkeler sürecin en başında direniş projesini sahiplenselerdi durum buraya zaten gelmeyecekti. Sürecin başını kaçırdılar ama en azından sonunda daha dirayetli dursalardı Filistin direnişi, ABD-İsrail bloğuna karşı çok daha büyük kazanımlar elde edebilirdi. Bu ülkeler, Trump’ın plânına destek vererek Gazze’yi kurtardıklarını düşünüyor olabilirler. Acaba ABD-İsrail’i kurtarmış olduklarını hiç düşündüler mi? İçerisinde Türkiye’nin de yer aldığı aynı ülkeler, süreç içerisinde ABD-İsrail aleyhine ciddi hiçbir yaptırım adımı atmamakta da ortaktılar. Sürecin sonunda “Aman, ne şiş yansın ne kebap!” siyasetinde de ortaklaştılar maalesef.
4) Son olarak İsrail’in dünya kamuoyunda kaybettiği büyük irtifayı kenara yazmak gerekiyor. Kırılgan arabulucular garantörlüğü yerine asıl olarak bu durum İsrail’i ateşkese uymaya mecbur bırakacak diye düşünüyorum. Diğer husus, İsrail iç kamuoyundaki çatlaklar. Anketler, Netanyahu hükümetinin geleceğinin oldukça tartışmalı olduğunu gösteriyor. Mevcut hükümet ortakları daha şimdiden çatlak ses vermeye başladı. Bu bağlamda ateşkes süreci İsrail için kolay geçmeyecek. İlerleyen aşamalarda Direniş’in silahları ve Gazze yönetimi gibi konular tartışmaya açıldığında İsrail, zayıf bir iç-dış kamuoyu ile süreci yürütmek zorunda kalabilir.
Nuh Akça:
Gazze’de düşene, dövüşene, diplomasi yapana selam olsun!
2 yıllık direniş ve soykırım sürecinin ardından ateşkese dâir somut bir uzlaşı ortamı oluşturuldu. Ateşkes metni; esirlerin serbest bırakılması, karşılıklı saldırıların durması, İsrail’in çekilmesi gibi önemli adımları içermesi itibarıyla hem Gazze için hem de İsrail tarafı için karşılıklı kazanımlar taşımaktadır. Anlaşma metnine dâir olumsuzluklar göz ardı edilmemekle beraber sürecin olumlu tarafları da göz önünde bulundurulmalı ve kazanımlar üzerine konuşulmalıdır. Zira halklarımızın düşman karşısında kaybetmesi yeni bir hikâye değildir, 100 yılı aşkın süredir coğrafyamız sömürge durumundadır. Bu sürecin değişken dinamiği ise öncekilere nazaran sahip olduğumuz kazanımlardır.
“Anlaşma olmadan esirleri teslim etmeyeceğiz!” diyen Direniş, ahdini yerine getirmiştir. Emperyalizmin tüm vahşetine, canlı yayında icra edilen soykırıma rağmen Direniş, birliğini muhafaza etmiştir. Mısır’daki müzakere görüşmelerine İslami Cihat Genel Sekreter Yardımcısı Muhammed El Hindî, Hamas’ın Gazze Lideri Halil El Hayye ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Sekreter Yardımcısı Cemil Mezher’in katılması, Direniş’in yoğun bedelle geçen sürece rağmen birliğini kaybetmediğini ve ortak operasyon masasındaki anlaşmayı sahaya, sahadaki birliği ise müzakere masasına taşımayı başardığını göstermektedir.
Emperyalist ve sömürgeci işgal bugün karşılaştığımız nev zuhûr bir düşman değildir fakat düşünsel farklılıkların bir kenara bırakılıp işgalciye karşı bu denli organize olunması çok taze bir hikâyedir. Bahsi geçtiği üzere ateşkesin olumlu ve olumsuz yönleri mevcuttur. Türkiye, Katar ve Mısır’ın süreç içerisinde Direniş’e karşı pozisyon alıp mecburiyet inşa etmesi, ilgili halkların özeleştiri yapmasını gerektiren bir durumdur.
Lakin koşulları belli olan ve imzalanan bir anlaşmadan sonra odaklanılması gereken husus; Direniş’in birliktelik ahlâkını nasıl inşa ettiği ve gerek cephede gerekse masada bunu nasıl muhafaza ettiğinin çalışılması ve bize yönelik izdüşümünün tartışmaya açılmasıdır. Filistin sahasından taşınması gereken olgu; son dakika haberleri değil, 100 yıllık direniş kültürünün inşasıdır. Teslim olmayan, düşen, dövüşen, diplomasi yapan ve tüm bunları yaparken bir arada kalmayı başaran Filistin direnişi; cephede de müzakere masasında da ateşkes sürecinde de saygıyı sonuna kadar hak etmektedir.
Tüm süreçler için söz Direniş’indir ve halkların üzerine düşen kendi yöneticilerine karşı direniş ahlâkıyla Direniş’ten yana tavır almalarını sağlamaya gayret etmektir.
Yusuf Şanlı:
Başta tanımı doğru koymak icap ediyor. Maalesef sahnelenen tiyatro eşliğinde imzalanan anlaşma bir barış plânı veya ateşkes değil, Gazze’nin teslim tutanağıdır!
Barış plânı değil çünkü karşılıklı savaş atmosferinde barış mevzu olabilir, ortada bir savaş dahî yoktu, olan bir soykırım ve orantısız bir güç kullanımıyla gerçekleşen tek taraflı bir yıkımdı, sonrasında da dayatılan şartlara mecbur bırakıldı. Ateşkes değil çünkü ateşkes, iki tarafın kendi kararıyla gerçekleşen ve iki tarafın da kısmen ihtiyaçlarına mukabil bir anlaşma tutanağıdır. Olan, Hamas’ın da israil devletinin de karar ve ihtiyacından ziyade uluslararası dengelerin ihtiyacına mukabil, uzayan ve çıkmaza giren bir sürecin sonlandırılmasıdır. Ayrıca israilden ziyade netenyahunun da çıkarı yok bu işte, ki istemiyordu aslında! Hamas’ın da kazanımı yok maalesef. Tek kazanım ve fayda Gazze ahalisinin az biraz nefes alacağı, yaşam bulacağı, güven duyacağı bir ortam bulmasıdır. Hâl-i hazırda bu her şeyden daha önemlidir bizler için ama bilelim ki Gazze, esir düşmüştür. Süreç, fiilen ve askerî olarak kaybedilmiştir.
Gönülleri fetheden Gazze, sabrın/onurun/mücadelenin ne demek olduğunu gösteren Gazze, bütün dünya halklarına sahih İslam’ın örnekliğini kanıyla gösteren Gazze, yarınlarda çok daha büyük bir intifadayla özgürleşene dek emperyalistlerin esiridir artık!
Hamas’ın 2 yıldır kabul etmediği şartlar, bugün kabul ettirildi. Onurlu Avrupa halklarına ek olarak batılı devletler dahî Gazze’den yana tavır almaya başlamışken, dünya halkları ayaklanıp siyonistler her mecrada dışlanmışken, askerî olarak hiçbir başarı elde edememiş ve çaresizlik içinde tükenmek üzerelerken bölgedeki maşaları devreye sokuldu ve ters algı uyandırılıp en iyi yaptıkları hile ve desiseyle, medya ve siyasi güçleriyle son hamlelerini yapıp rest çektiler. BM görüşmeleri sırasında Türkiye öncülüğündeki 8 tane İslam topraklarının liderini de yanlarına alıp Hamas’ı mecbur ve mahkûm bıraktılar. Hamas da olağanüstü zor durumda bırakılan ahalisinin bugününü düşünüp yarınlara dair de bir hâl çaresi umarak anlaşmayı imzaladı.
Askerî olarak ve koltuk vadederek kendilerinin laf geçiremediklerini, güç yetiremeyip laf dinletemediklerini idrak eden zalimlerin bölgedeki uşakları aracılığıyla Hamas’a dayattıkları 20 maddelik bu anlaşma, bir işgal ve manda rejimi kurma plânıdır. Sahada ve gönüllerde kazanılan zaferi, masada dönüştürme çabasıdır. Büyük Ortadoğu projesini hızlandıracakları bir zemin oluşturacaktır, Abraham anlaşmalarıyla bölgeyi şekillendirmeye kaldıkları yerden devam edeceklerdir.
Hamas’ı bu mecburiyete iten İslam topraklarını dolduran zavallı halkların sessizliği ve koltukları işgal eden zelil liderlerdir. Az biraz destek ve gelecek umudu bırakılsa mücadeleye devam edip siyonizmin hakkından gelirlerdi. Hamasetten ziyade fiilen ve askeri olarak destek veren Hizbullah izole edildi, İran bastırıldı, Yemen her şeye rağmen kanının son damlasına kadar direnmeye devam etse de türlü türlü baskılarla etkisizleştirildi.
RTE öncülüğündeki akp iktidarının 25 yıldır yaptıklarını bir kefeye koyalım; son 2 yıldır yaptıklarının üstüne şimdi de Gazze’yi satmışken bir de çıkıp zafer naraları atarak Filistin edebiyatını had safhaya çıkartmalarını açıklayacak bir sosyal bilimci aranmaktadır, bulan lütfen bizi aydınlatsın yoksa kafayı yiyeceğiz! Hamas’ı teslim olmaya zorlayan, emperyalistler adına Hamas’ın elinden silahları toplayacak olan, Hamas’ın tasfiyesini işletip kurulacak manda rejimi oturtmak ve orta vadede israilin güvenliğini sağlama görevini gönüllü olarak kabul etmiş bir adam çıkıp hiç utanmadan bir de “Gazze’yi kurtardık, savaşı bitirdik, ümmeti koruduk!” algısı oluşturacak triplere giriyor.
Allah mazlumların yar ve yardımcısı olsun! Ümmeti Muhammed’e akıl fikir, izan, feraset, cesaret bahşetsin! Gönüllerinden ve zihinlerinden dünya sevgisini çekip alıp ahiret bilinci versin! Vahdetimizi sağlayıp zalime dur diyebilecek bir bilinç nasip etsin!