Yazılar
Tûfân’ı Beklerken – Faruk Yeşil

7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de yaşananlar, modern çağın en büyük insani felaketlerinden biridir. İsrail’in bombaları, kuşatması ve sistematik soykırım politikası, sadece Filistin halkını değil; tüm insanlığın vicdanını da hedef almıştır. Fakat burada asıl sarsıcı olan, İsrail’in zulmünün boyutlarından çok, dünya ülkelerinin bu vahşet karşısındaki sessizliği ve kayıtsızlığıdır, İslam ülkelerinin işbirlikçiliği ve teslimiyetçiliğidir.
Bir tarafta ABD, İngiltere ve Almanya gibi Batılı güçler, İsrail’e sınırsız silah, diplomatik destek ve medya manipülasyonu sağlamaktadır. Bu devletler, “öz savunma hakkı” adı altında Gazze’nin taş üstünde taş kalmayacak şekilde yıkılmasını meşrulaştırmakta, katliamı uluslararası hukukun diliyle bile aklamaya çalışmaktadır. Öte tarafta ise Türkiye, Ürdün, BAE, Suud, Mısır ve diğer Arap-İslam ülkeleri, bunların tutumu, açık desteğin değilse bile sessiz işbirlikçiliğin utanç verici örneğidir. Gazze’nin nefes aldığı tek geçiş kapısı onların kontrolünde olmasına rağmen halkın feryadı karşısında kapılar kilitlenmiştir. İnsani yardımlar bürokratik bahanelerle engellenmekte, geciktirilmektedir. İslam ülkelerinin liderleri, ümmetin onurunu değil; kendi koltuklarını, Batı’yla ilişkilerini ve ulusal çıkar hesaplarını öncelemiştir.
Bugün İslam dünyasının sessizliği, 1948’de Filistin’in işgalinden, 1967’de Kudüs’ün kaybından daha ağırdır. Çünkü artık sadece toprak kaybedilmiyor; insanlık kaybediliyor insanlığın vicdanı çöküyor, onuru yok oluyor.
Gazze’de öldürülen çocukların, paramparça edilen bedenlerin, açlık ve susuzluğa mahkûm edilen yüz binlerin dramı, dünyanın gözleri önünde yaşanıyor. Dijital çağın bu çıplak şahitliği, aynı zamanda insanlığın vicdanının çöktüğünü de belgeliyor. Çünkü insanlık, her şeyi açıkça gördüğü hâlde hareketsiz kalıyor. Sessizlik, sadece suça ortak olmak değil; kötülüğün normalleşmesine rıza göstermektir.
Artık Gazze sadece Filistin’in değil, tüm insanlığın sınavıdır, her insanın, her Müslümanın sınavıdır. Bu sınavda Batı, açıkça zalimlerin yanında saf tutmuştur. İslam dünyası, ihanetin ve acziyetin utanç sayfasına adını kalın puntolarla yazdırmıştır. “Uluslararası toplum” denen kavram ise bu katliamla birlikte tamamen çökmüştür.
Bu sessizlik, sadece bir korkunun ürünü değil; aynı zamanda bir örtme ve meşrulaştırma mekanizmasıdır çünkü alimlerin sessizliği, halkın vicdanını uyuşturur, zalim iktidarların ihanetini görünmez kılar.
Bugün Mısır’da, Suudi Arabistan’da, Körfez ülkelerinde, hatta Türkiye’de bile birçok “resmî âlim” ya zulme dair tek kelime etmiyor ya da iktidarların çıkarlarını İslam’ın emri gibi sunuyor. Bu, basit bir pasiflik değil; doğrudan zulme ortaklıktır. Bu, insanlığa ve İslamlığa ihanettir.
“Nuh Tûfânı”, sadece ahlâkî yozlaşmanın değil, hakikatin tamamen yok edilmesinin bir sonucuydu. İnsanlar günah işler, zulüm yapar fakat Allah’ın gazabı ancak hakikatin sözcülerinin susturulduğu, ilâhî uyarıların tamamen yok sayıldığı anda gelir. Bugün de Gazze karşısında âlimlerin sessizliği, işte bu ilâhî dengeyi bozmuştur. Çünkü âlimlerin suskunluğu, Allah’ın kullarına yol gösterecek son ışığın da sönmesi demektir.
Tûfânı çağıran asıl şey, Batı’nın desteği veya iktidarların işbirlikçiliği değil; âlimlerin bu ihanetiyle zulmün üzerinin örtülmesidir.
İnsanlık, Gazze karşısında yalnızca sınıfta kalmamış; aynı zamanda hakikati boğan âlimlerin ihanetiyle kendi geleceğini karartmıştır. Bu nedenle Allah’ın tarihe müdahalesi, sadece zalimlerin değil, zalimlerle iş birliği ve amaç birliği yapmış iktidarlara ve hakikati gizleyenlerin üzerine de gelecektir.
Şu çok iyi bilinmelidir ki tarih, zalimlerin bir süre güç kullanarak dünyayı dizayn edebileceğini fakat hiçbir zulmün sonsuza dek sürmediğini göstermiştir. Firavunların, Nemrutların, imparatorlukların akıbeti hep aynıdır: Çöküş! Bugün Gazze’de yaşanan zulüm, sadece bölgesel bir savaş değil; insanlığın varlık nedeni olan adalet, merhamet ve vicdan değerlerinin çöküşüdür.
Bu kadar kötülük, bu kadar sessizlik ve bu kadar ihanet karşısında insan aklı ister istemez şunu soruyor: Allah tarihe yeniden müdahale edecek mi? Nuh Tûfânı sadece bir kavmin azgınlığını değil, bütün insanlığın çürümesini yargılamıştı. Bugün Gazze’nin gölgesinde gördüğümüz manzara da aynı soruyu yükseltiyor: İnsanlığın bu hâli, tûfânı hak etmedi mi?
Allah’ın adalet terazisi, tarih boyunca bozulduğunda mutlaka yeniden kurulmuştur ve çoğu zaman bu yeniden kuruluş, tûfân gibi sarsıcı bir müdahale ile gerçekleşmiştir. Tabiidir ki zulmün bu kadar artması, sessizliğin bu kadar derinleşmesi, iş birliğinin bu kadar yaygınlaşması, teslimiyetçiliğin bu kadar ayyuka çıkması, sadece dünyevi bir mesele değildir; ilahi adaletin çağrıldığı bir noktadır.
Gazze bugün sadece bir şehir değil; insanlığın kalbinin attığı son yerlerden biridir. O kalp sustuğunda insanlık da ölecektir. Eğer bu vahşet karşısında insanlar susmaya devam ederse, Allah’ın tarihe yeniden müdahalesi kaçınılmaz olacaktır.
Belki bu müdahale Nuh Tûfânı gibi sularla gelmeyecek, belki de bir tûfân misali toplumsal, siyasi ve ekonomik çöküşlerle tezahür edecektir. Her şeye rağmen kesin olan şudur ki zulüm, bâkî kalmayacak, bir kısım insanlığın sessizliği, işbirlikçiliği, teslimiyetçiliği de cezasız kalmayacaktır; hakikati örten âlimlerin ihaneti, tûfânın asıl sebebi olacaktır. Muhakkak ki Allah’ın gazabı; adaleti, hakikati gizleyenleri asla bağışlamaz.
Ey âlimler! Siz ki Allah’ın kitabını bilenler; Hakkı, bâtıldan ayırması gerekenler… Bugün sustuğunuz için zulmün en büyük ortağısınız! Siz sustukça zalimler güçleniyor, mazlumlar kan ağlıyor, Allah’ın dini kirletiliyor. Unutmayın: Bugün hakikati gizleyen diliniz, yarın sizin boğazınızı yakacaktır! Unutmayın: Nuh’un tûfânı gemiye binenleri kurtardı ama siz sessiz kalanlar, işbirlikçi iktidarların çanağını yalayanlar tûfânda boğulacak olanlarsınız.
Tekrar hatırlatıyorum: Gazze sadece bir coğrafya değildir; Allah’ın hepimize gönderdiği bir imtihan çağrısıdır. Bu çağrıya sessiz kalan âlimler, STK’lar ve soykırımı besleyen iktidarların müntesipleri, yazar ve çizerleri, sanatçılar… Bu çağrı karşısında böylece susmaya devam ederseniz tûfân, sizi hiç beklemediğiniz bir yerden, hiç beklemediğiniz bir anda vuracaktır.