Connect with us

Söyleşiler

Tarım işçileri salgında da sahipsiz!

Yayınlanma:

-

Bir tarım işçisi arkadaşımız tarım işçilerinin virüs salgını sürecinde nelerle karşılaştığını anlattı.

Merhabalar, ben Ahmet, tarım işçisiyim. Ailemle beraber yirmi yıldır tarım işçiliği yapıyorum.

Covid-19 salgını bizim tarım işçiliği sektörünü de etkiledi. Memleketim olan Urfa’dan ayrılmadan önce salgından dolayı almamız gereken izinler oldu. Biz, bu izinleri bulunduğumuz illerin Tarım Orman ve Hayvancılık müdürlüklerinden alıyoruz. İzinleri almadan önce gideceğimiz yerin işvereniyle irtibata geçip onu da haberdar ediyoruz ve onun iletişim bilgilerini Tarım müdürlüğüne veriyoruz. İzinlerin alınması ortalama 20-25 gün sürmektedir.

İzinler alındıktan sonra sağlık taraması yapılıyor. Sağlık taraması da şehrin otogarında yapılıyordu. Oraya ailemle gittim, sadece ateşler ölçüldü, evraklar dolduruldu. Yolculuk için maske dağıtımı yapılmadı. “Nasıl oluyor?” derseniz, oradaki görevliyle görüşüp yolculuk için maske rica ettim. Görevli ise “Maske dağıtımı sadece 20 yaş üstü erkekler için!” deyince “Çocuklar ne olacak?” diye sordum. “Onlara bir şey olmaz!” dedi. Bu defa ben “Peki ya kadınlar?” diye devam ettim. “Kadınlar ağızlarını yazmalarıyla kapatır.” dedi. “Olur mu öyle şey!” dedim.  “Elimizden bir şey gelmiyor.” diye cevapladı, tartıştık, yine de vermedi. İsyan mı edeyim, şikâyet mi edeyim, ama nereye, siz söyleyin!

Ertesi gün sabahın 3’ünde Tokat’ın Turhal ilçesine yolculuğumuz başladı. Yolculuk esnasında yanımda altı kardeşim, annem ve babam, yengem, yeğenim (o da altı aylık) ve ben, toplam 10 kişi bir minibüste yolculuk ettik. Büyük şehirlerin giriş çıkışlarında bizi gören trafik veya jandarmalar sadece izin belgemize baktılar. Maskemizin olup olmadığını veya yolcu sayısını kontrol etmediler, devam etmemizi söylediler hatta bir yerlerde durmamamızı tembih ettiler. 12 saat süren yolculuğumuz, sonunda bitti ama nasıl bitti! Minibüste eşyalarımız da olduğu için çok sıkıştık ve çok yorucu bir yolculuk oldu diyebilirim. Tabi, bütün mesele bunda ibaret değil. Asıl iş, yerleşme, barınma, kişisel hijyen alanları kurmak ve yine yapılması gereken irili ufaklı diğer uğraşlar…

Barınma ve kişisel hijyen alanlarını kurmak çok güç oldu. Yağmurun da azizliğine uğradık tabi, o da ayrı bir dert. Yerler çamur olduğu için biraz zorlandık. Bütün gün güzel oldu ama rutubet kokan evimiz kadar güzel olmadı. Bez parçaları deyip geçmeyin, emek istiyor. Güneş karlı tepelerin arkasında batarken akşam rüzgârıyla, soğuğuyla bize adeta ‘hoş geldin’ der gibiydi. 6 aylık yeğenim üşümesin diye yengem bulduğu çalı çırpıyı kırıp köz edip bir tepsiye koyup çadıra, çocuğun hemen yanı başına indirdi.

Ertesi sabah hemen yanı başımızda korna sesleri duyunca çadırdan dışarı çıktık. Jandarmalar gelmişti ve “Kaldırın bunları, gidin buradan, memleketinize dönün, burada kalamazsınız!” diyorlardı.  Güler misin, ağlar mısın bu işe! Bizimkisi Gazap Üzümleri romanındaki meseleye döndü.

Jandarmalara gerekli evrakları gösterdik, onlar da bizden oturma izni istediler. Aramızdaki sosyal mesafeyi korumadığımızdan dolayı ceza bile yazacaklardı ama yazmadılar.  Oradan hemen gitmemizi istediler. Daha sonra İlçe Tarım müdürü geldi ve burada kalabileceğimizi söyledi. Ertesi gün de İlçe Sağlık müdürlüğünden birkaç görevli geldi. Bize sosyal mesafenin önemini anlattılar ve gittiler.

Çadırlarımızın önündeki moloz yığını İlçe Tarım müdürünün yetkisiyle kaldırılıp çadırlarımızın önü düzeltildi, yerine çakıl taşları döküldü. İlçe Tarım müdürüyle görüşüp elektrik istedik. Bu isteği değerlendirmeye alacağını söyledi.

Aradan hayli bir zaman geçti, yaklaşık olarak bir ay diyebilirim. Çadırlarımızın önüne bir araba yaklaştı. Tokat Tarım il müdürüydü, etrafına baktı. Yanına gittim, “Buyurun, hoş geldiniz,  şöyle oturalım.” dedim, reddetti. Konuşmaya başladı, bir ihtiyacınız var mı, gibisinden…  Elektrik ihtiyacımızı dile getirdim, kendisinin yetkisi dışında kaldığını ve elektrik dağıtım işinin özel şirketlere devredildiğini söyledi. Etrafına bakındı ve çadırların kenarına yerleştirdiğimiz güneş enerjisi panellerinin yetip yetmediğini sordu. Hâlbuki o küçük enerji panelleri sadece gece karanlıkta kalmamak için ancak yetiyor, telefonlarımızı bile dolduramıyoruz.

Herhangi bir sağlık taramasından faydalanamamış ya da salgına karşı bir tedbir için yardım alamamıştık. Bir umudumuz elektrik bağlanmasıydı, o da yok artık. Bu durumda koskoca bir yazı elektriksiz geçirmeye devam!

Tıklayın, yorumlayın

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Söyleşiler

M. Ali Başaran – Mahir Orak: Okuma Serüvenleri

Yayınlanma:

-

Sitemiz yazar ve editörlerinden Av. Mehmet Ali Başaran, “YeniPencere Özel”de Av. Mahir Orak’la kitaplar ve okuma serüvenleri hakkında bir söyleşi yaptı.

Devamını Okuyun

Söyleşiler

M. Ali Başaran – Muharrem Balcı: Süreç ve Muhataplarıyla Hukuk Üzerine

Yayınlanma:

-

Sitemiz yazar ve editörlerinden Av. Mehmet Ali Başaran, “YeniPencere Özel”de Av. Muharrem Balcı ile süreç ve muhataplarıyla hukuku çok boyutlu olarak değerlendiren bir söyleşi yaptı.

Devamını Okuyun

Söyleşiler

M. Ali Başaran’la Cezaevlerini, Aktüel Hukuki Gelişmeleri Konuştuk

Yayınlanma:

-

Cezaevi ziyaretlerini sürdüren sitemiz yazar ve editörlerinden Av. Mehmet Ali Başaran’la “YeniPencere Özel”de cezaevlerindeki koşulları, aktüel hukuki gelişmeleri konuştuk.

Devamını Okuyun

GÜNDEM