Connect with us

Haberler

Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya’nın Anı Kitabı Okuyucuyla Buluştu

Yayınlanma:

-

Göğüs cerrahı Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya anılarını “BENİM YOLUM / Tababet San’atının İcrası ile Geçen 33 Yıl” adıyla kitaplaştırdı.

Kitap, Aralık ayı içinde KDY tarafından yayımlandı.

Yalçınkaya’nın tıp eğitimi, hekimlik ve akademisyenliğine odaklanan kitap, bu alanların yanı sıra döneme ayna tutan düşünsel, toplumsal ve siyasal bir belgesel niteliğinde.

Kitabın materyallerine https://profdrirfanyalcinkaya.blogspot.com/2021/11/benim-yolum-tababet-sanat-ile-gecen-33.html linkinden ulaşılabilir.

378 sayfalık kitapta “Başlarken, Fakülte Yılları, Mecburi Hizmet Yılı, İhtisas Yılları, Van Tıp Yılları, Süreyyapaşa Yılları, Üç Deneme, Hekim Anı Kitapları” bölümleri yer alıyor.

Prof. Dr. İrfan Yalçınkaya’nın kitabı anlatan ve arka kapakta yer alan değerlendirmeleri şu şekilde:

“Bir tıp öğrencisi ve doktoru olarak, 40 yıla yakın meslek hayatımdaki, başta hekim-hekim, hekim-hemşire, hekim-hasta, hekim-hasta yakını, hekim-idareci ilişkileri olmak üzere 40 kadar anımı paylaşmaya çalıştım. Kitapta ayrıca üç adet denemem ve yirmi iki adet başka hekim anı kitaplarına dair kısa notlarım da yer almıştır.

Kitabın hedef kitlesi, her ne kadar bir göğüs cerrahisi uzmanı olsam ve anıların önemli bir kısmı göğüs cerrahisi branşı ile ilgili olsa da yalnız göğüs cerrahisi stajyer, asistan ve uzmanları değildir. Anıları yazarken göğüs cerrahisi alanı dışındaki tüm hekimlerin ve hatta hekimlik mesleğine mensup olmayan herkesin de anlayabileceği şekilde yazmaya çaba gösterdiğim gibi ele aldığım konuları (anıları) da bu yönde seçmeye çalıştım. İstedim ki, kim olursa olsun kitabı okuyan biri, bir hekimin 6 yılı tıp öğrencisi (ki hoca olsam bile kendimi hâlâ bir talebe olarak da görürüm), 33 yılı da pratisyen, asistan, uzman, yardımcı doçent, doçent, şef, başhekim yardımcısı, başhekim ve profesör olarak geçirdiği 40 yıla yaklaşan meslek hayatına tanıklık etsin; kendi bildikleri, yaşadıklarına benzer ya da farklı bir şeyler bulsun; hoşça vakit geçirip birikimini, tecrübesini, dağarcığını zenginleştirsin.”

Kaynak: saglikilkesen.org

Tıklayın, yorumlayın
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Haberler

Üsküdar’da Ateşkes Eylemi: “Filistin’de İki Devletli Çözüm Tuzaktır!”

Yayınlanma:

-

Gazze’de varılan ateşkesin ardından Eğitim ilke-Sen, Sağlık İlke-Sen, ÖYB ve TOKAD tarafından Üsküdar’da yapılan eylemde direnişin süreceği ve Filistin’in özgürleşeceği vurgulanırken “iki devletli çözüm” plânları “tuzak” olarak sunuldu ve reddedildiği beyan edildi.

“İki Devletli Çözüm Direniş’e İhanet, Tam İki Sene Direndik Siyonizm’e Boyun Eğmedik, Yaşasın Gazze Direnişimiz, Direniş Sürüyor İntifada Büyüyor, İhanete Geçit Vermeyeceğiz, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Yaşasın Akdeniz İntifadası, Katil İsrail Filistin’den Defol, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet” sloganları atılıp tekbir getirildi, konuşmalar yapıldı.

Topluluk adına Gülşah Eldemir’in okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

Emperyalizme, Siyonizm’e, İşbirlikçilik ve İhanete, İki Devletli Çözüm Tuzağına Karşı Direniş Sürecek, Filistin Özgür Olacak

Bismillâhirrahmânirrahîm

Hakikatin Yanında Israrla Duran Filistin Dostları,

İnsanlığın uzun tarihinin eşsiz bir ânına tanıklık ediyoruz!

Şu dünyadan gelip geçenlerin pek azına nasip olan bir tanıklıktır bu.

Tam 2 sene boyunca eşi benzeri görülmemiş bir saldırganlığa karşı verilen amansız bir direnişin neticesinde alnının akıyla insanlığın vicdan ve ufkunu ayakta tutmaya muvaffak olmuş yiğitlerin azim ve kararlılıklarına tanık oluyoruz.

Ne mutlu ki Rabbimiz bu haysiyet mücadelesine şahit olarak yazdı bizleri!

Biliyoruz ki bu günleri yaşayan, bu tanıklıklara ulaşan bir insan için ötesi yoktur.

Akılların almayacağı, zihinlerin kavrayamayacağı bir iradeyi kuşanan Filistin halkı emperyalistlerin sınırsız desteğindeki Siyonist saldırganlığa boyun eğmedi.

Bu amansız saldırganlığın karşısında evlatlar, anne babalar, gençler özgürlük yolunda kendilerini feda ettiler ancak zalimlerin karşısında diz çökmediler!

Baştan başa yıkılan Gazze teslim olmadı!

Evlerinden, mahallelerinden, şehirlerinden sürülüp duran Filistin halkı teslim olmadı!

Evlerinden uzakta aç susuz, derme çatma çadırlarda barınmaya çalışırken üzerlerine yağan bombalarla yakılan bu aslanlar teslim olmadı!

Müslümanlar sahipsiz bıraktığı için geleceklerini tünellerde savaşarak kurmaya çalışan yiğitler teslim olmadı!

Çocuklarla ve hastanelerle savaşan soykırımcı İsrail’e karşı insanüstü bir çaba ile karşı koyan Filistinli sağlık çalışanları teslim olmadı!

Bu onur ve haysiyet anıtlarından müteşekkil DİRENİŞ’in önünde en derin minnet ve hürmetle eğiliyoruz.

İntifada dostları,

Gazze direnişi insanlığı ikiye ayırmıştır.

Âl-i İmrân sûresi 179. ayette “Allah, iyiyi kötüden ayıracaktır.” buyurulmaktadır.

Rabbimiz bugün bunu, Gazze direnişi aracılığıyla yapmıştır.

Evet, Gazze direnişi dünyayı ortadan ikiye bölmüştür.

Emperyalizmin, Siyonizm’in, işbirlikçiliğin ve ihanetin yanında hizalananlarla DİRENİŞ’i dost edinip İntifada ateşini harlayanlar iki farklı cephe hâlinde kendilerini tarihe tanık olarak kaydettirmişlerdir.

Büyük Şeytan ABD önderliğindeki NATO bloğu var gücüyle İsrail’in yanında saf tutmuş; egemen dünya düzeni, Gazze’deki soykırım savaşı marifetiyle bütün mazlum ve mustazaflara gözdağı vermek istemiştir.

Allah’ın işine bakın ki Yahya Sinwar’ın şehit olmadan az önce fırlattığı sopası onların bütün plânlarını bozup parçalamıştır!

Gazze’nin hayranlık uyandıran direnişi uzak Asya’dan Amerika’ya, Avrupa sokaklarından Afrika’nın hesap sorma iradesine sahip halklarına, üniversite kampüslerinden hayatın bütün alanlarına kadar karşısında durulamayan bir tsunami vâr etmiş; vicdanları egemen dünya düzenine karşı ayaklandırmıştır.

Zalimler kaybetmiş; mazlumlar, İntifada’nın yükselen alevleriyle mücadele azim ve kararlılıklarını bilevlemişlerdir.

İki sene boyunca Gazze direnişinin yanında saf tutan yürekler!

Siyonist İsrail’i besleyen damarları kurutmak için meydanlardan hiç geri durmadınız!

2002’de İsrail’le ticaret 1,5 milyar dolar idi, meydanlarda bu ihanetin durması için haykırdınız!

2011’de İsrail’le ticaret 5 milyar dolara ulaşmıştı, her vesileyle meydanlarda bu rekor ticareti kesme çağrılarını yükselttiniz.

2022 sonunda İsrail’le ticaret 9,5 milyar dolar seviyelerine çıkmıştı, bu ihanet ve işbirliğinin ardından gelen Aksâ Tûfânı boyunca bu hakikati anlatmaya ve bu kirli ticareti durdurmaya çalıştınız!

Ankara’da şaşaalı törenlerle karşılanan İsrail cumhurbaşkanına “defol” demek için meydanları doldurdunuz!

Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından Siyonist savaş makinesinin damarlarına kan olarak akan petrolün vanalarını kapatmak için çırpındınız!

Başta İstanbul limanları olmak üzere Siyonistleri besleyen tedarik zincirinin en önemli halkası olan gemileri Türkiye limanlarından kovmak için gecenizi gündüzünüze kattınız!

İsrail’i koruyan İncirlik ve Kürecik üslerinin sökülmesi için bıkmadan usanmadan koşturdunuz!

Sizin bu mücadeleniz işbirlikçi AKP iktidarı tarafından engellendi; iftiralara, kovuşturmalara uğradınız, hapse atıldınız, yargılandınız!

Kitleleri Filistin duyarlığı ile aldatmaya çalışanların karşısına hakikatlerle çıktınız.

Onca karşı çıkışınıza rağmen BTC boru hattından katil İsrail’in tanklarına, uçaklarına akan petrolü kesmediler!

Onca feryadınıza rağmen Siyonizm’e can suyu olan gemileri limanlardan kovmadılar!

“Filistin’e ihanet” olarak vasfettiğiniz İsrail’le ticareti kesmediler, türlü hilelerle bu ihanete yol vermeye devam ettiler!

“Siyonist sermaye” olarak tanımladığınız İçdaşların, Zorluların İsrail’in çeliğini, enerjisini tedarik etmesini durdurmaya çalıştınız ama işbirlikçi sermaye İsrail’in dostu olmaktan vazgeçmedi!

Siyonist ZIM ve MAERSK gemi ve tırlarını limanlara ve karayollarına sokmamak için elinizden geleni yaptınız ancak iktidar sahipleri bu hususta hiçbir şey yapmadı!

Eşsiz Gazze Direnişi gibi bu eşsiz işbirlikçilik ve ihanet de tarihe ve Allah’ın katına kayıtlanmıştır.

Bunun hesabın Âlemlerin Rabbi olan Allah âhirette elbette soracaktır.

Herkes emin olsun ki biz de bu dünyada bu hesabın peşinde olacağız!

Şuarâ sûresi 227. âyet, bu hususta bizi temin etmektedir:

“Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir!”

Gazze direnişinin yârenleri!

Filistin’de direniş yüz yıldır sürüyor!

Filistin halkı, yüz yıldır ağır bedeller ödüyor; NAKBAlara, yalnızlaştırmalara, sürgünlere, ihanetlere göğüs geriyor!

Filistin halkı özgürlüğü tırnaklarıyla, kanıyla, alın teriyle adımlıyor!

Gazze’de, Batı Şeria’da DİRENİŞ, adım adım yeni mevziler kazanıyor; işbirlikçiliğin ve ihanetin yüzündeki perdeyi yırtıp atıyor!

Ülkeleri düşüren, siyasal gerçeklikleri alt üst eden Ortadoğu’daki yeni durumla birlikte şimdi mücadele bambaşka, zorlu bir aşamaya geçiyor.

Belli ki imkânsızlıkları parçalayan Filistin direnişi yeni süreçlere hazır!

Filistin dostlarının; Siyonizm’in, emperyalizmin, işbirlikçilerin karşısına dikilenlerin bu yeni aşamada çok daha kararlı olması gerekecek.

Filistin’in, bir bütün hâlinde Ortadoğu’nun ancak emperyalist zincirin halkalarının teker teker kopartılarak özgürleştirilebileceğini kavrayan, mücadeleyi bu doğrultuda inşa eden güçlü, kuşatıcı bir perspektife ihtiyacımız var.

Kardeşler!

Filistin halkını, direniş önderlerini, bölge ülkelerini hedef alan Siyonist saldırganlık; sahipleri emperyalistlerle birlikte DİRENİŞ duvarına çarpmıştır.

Veyl olsun Büyük Şeytan ABD’nin başkanı ve emperyalizmin şefi Trump’ın yanında saf tutarak Direniş’i boğmaya çalışan işbirlikçi bölge ülkelerine!

Veyl olsun “iki devletli çözüm” aldatmacasını, ihanetini dillendiren; Kudüs’ün batısını ve Filistin’in 4’te 3’ünden fazlasını Siyonistlere vermeyi kabul ettirmeye çalışanlara!

Filistin’de, Lübnan’da, İran’da, Yemen’de onca bedeller ödeyen Direniş’in rağmına emperyalizmin ve Siyonizm’in saflarını tahkim etmeye çalışan işbirlikçiliğin ve ihanetin karşısında durmaya devam edeceğiz!

Bütün bir yeryüzünü ayağa kaldıran, “Küresel İntifada” meşalesini insanlığın ufkuna diken; Mavi Marmara, Madleen, Hanzala, Sumud ve Özgürlük filosu ve March to Gaza yürüyüşü sûretlerinde insanlığı örgütleyen irade, Direniş hattında kararlılıkla durmaya devam edecektir.

Direnişin teslimiyeti reddeden bu güçlü zaferi mübarek olsun!

Selam olsun Gazze’nin, Filistin’in boyun eğmeyen iradesine!

Selam olsun Küresel İntifada çağrısını yükselten dünya halklarına!

Şehitlerin yolunu sürdüreceğiz!

Yaşasın Küresel İntifada!

Eylemin video kaydı linkten takip edilebilir:

Devamını Okuyun

Haberler

Ateşkes Süreci, Gazze’yi ve Direnişi Nasıl Etkileyecek?-III

Yayınlanma:

-

Gazze’de ilan edilen ateşkesi, ateşkese giden süreci, ateşkes sonrası muhtemel gelişmeleri Aksâ Tûfânı boyunca sahada aktif mücadele içinde de yer alan Filistin dostları, Yeni Pencere için değerlendirdi. Değerlendirmelerin üçüncü bölümünü ilginize sunuyoruz.  

Emre Tekinkaya:

Gazze’de iki yıldır süren insanlık dışı saldırıların ardından ilan edilen ateşkes, kâğıt üzerinde bir “barış” havası estiriyor olabilir fakat bu sürecin ardında, Direniş’i tasfiye etmeye, mazlum bir halkın iradesini törpülemeye yönelik ince bir plân yatıyor. Bugün Gazze halkı, yıkılmış şehirlerinin enkazı altında nefes almaya çalışırken dünya sahnesinde bambaşka bir oyun sahneleniyor: “barış” adı altında teslimiyet, “diplomasi” kisvesi altında da normalleşme…

Gazze halkı ve direnişi, iki yıl boyunca Siyonist-emperyal düzene karşı büyük bir meydan okumayla durdu. Evleri, hastaneleri, okulları, camileri yerle bir edilen bu şehir, bütün bu yıkıma rağmen teslim olmadı fakat şimdi masaya oturanlar o direnişin öznesi değil; aksine, o direnişi yalnız bırakan, hatta zalimlere de doğrudan ya da dolaylı destek veren bölge aktörleri… Bu yüzden bugünkü ateşkes, Gazze halkının zaferinden çok, Müslüman ülkelerin utancını perdelemeye hizmet ettiği izlenimini veriyor.

İki yıl boyunca Müslüman ülkelerin çoğu, “kınama” açıklamaları dışında neredeyse hiçbir şey yapmadı. Kimi ekonomik çıkarlarını korumak uğruna İsrail’le ilişkilerini sürdürürken kimisi sessiz kaldı, kimisi de “denge politikası ve reelpolitik” bahaneleriyle zulmü görmezden geldi. Oysa bu sessizlik sadece siyasi bir tercih değil, tarihi de bir vebaldir! Gazze bombalanırken İsrail’in enerji hatları, liman bağlantıları, ticaret yolları Müslüman coğrafyanın içinden işlemeye devam etti. Bu tablo, ateşkes masasında kimin gerçekten Gazze halkı için, kimin ise kendi iktidar ve çıkarlarını korumak için oturduğunu açık biçimde ortaya koyuyor.

Bugün ‘Gazze Barış Plânı’ adıyla gündeme getirilen önerilerin çoğu, sahadaki kazanımları masada eritmeye yönelik ve birçok risk içeriyor. Bu plânlar, Filistin halkının meşru savunmasını “terör” söylemine dönüştürürken, İsrail’in işlediği soykırımı meşrulaştırıp elini güçlendiriyor. Dahası, Direniş’i temsil eden unsurları tasfiye etmeyi hedefliyor. Sürecin arkasında ise yine aynı senaryo var: Bölge ülkeleri, Amerika’nın çizdiği çerçevenin dışına çıkmıyor ve çıkmaya da çalışmıyor. Ne yazık ki bu toprakların kaderini halâ halkların iradesi değil, küresel güçlerin ve işbirlikçilerinin menfaatleri belirliyor.

Ruhullah Sinan Tenşi

Gazze Mektebi: Bir Direnişin İnsanlığa Aynası..

İnsanlık tarihi, zalim ile mazlum çatışmasının örnekleriyle doludur. Hâbil ile Kâbil’den başlayan adalet mücadelesi, tarih boyunca nice mücadelelere sahne oldu. Her mücadele kıssası, insanoğlu için birçok ibret ve ders barındırıyor ancak modern dönemde gerçekleşen bu mücadeleler içerisinde 7 Ekim bir milattır.

Yıllar boyu bir açık hava hapishanesinde yaşayan bir halk, 7 Ekim’de güçlü bir kıyama kalktı. Bedelleri ağır olsa da insanlığa asırlar boyu yetecek nice dersler verdi. Düşmanınız ne kadar güçlü ve hain olsa da onurlu bir mücadelenin, güce karşı inanmışlığın, imkânsızlıkların inanç ve motivasyonla nasıl bir kuvvete dönüştüğünün dersini tüm insanlığa armağan etti. Dost görünenlerin hıyanetini ayan beyan ortaya sererken ağzı Filistin’den yana olup kalbi ve cebi Siyonizm’le birlikte olanların ise maskelerini bir bir düşürdü.

“Gazze bir mekteptir.” dedik ya;
Gazze, devlet denen organizasyonların hiçbir insani kaygı taşımadığını; varlığını muhafaza etmek adına kirli olan her türlü iş birliği ve ikiyüzlülüğe tevessül edebileceğini bir kez daha insanlığa öğretmiş oldu. Bununla birlikte devletlerin ikircikli tutumları veya açıktan kötülüğe hizmet etmesinin karşısında, sivil ve vicdanlı insanların ayağa kalktığında hiçbir otoriteye boyun eğmeden hakkın ve hakikatin yanında nasıl konumlanabileceğini de insanlık hafızasına kazımış oldu. Sumud filosu ve iktidarların güdümünden sıyrılabilen sivil eylemler, bu teze en güzel örneklerdir.

“Sivil eylemler” diyorum çünkü iktidarın ve hatta iktidar güdümündeki “STK” denen yapıların düzenlediği eylemlerin, toplumların gazını almaya ve iktidarın günahlarını meşrulaştırmaya nasıl da hizmet ettiğini “Gazze Mektebi” sayesinde öğrenmiş olduk!

Gazze ve Filistin üzerine binlerce makale ve kitap yazılabilir, yüzlerce film çekilebilir, konferanslar verilebilir lâkin hiçbirisi, 7 Ekim’den bu yana yürütülen mücadelenin sonucunda gelinen noktada, sahada olduğu gibi masada da elde edilen başarı öyküsünü; bu öykünün kahramanları kadar anlatamaz.

Bunca yıkımın ardından, şer güçlerin dayattığı 20 maddelik plân karşısında da Gazze’nin kahramanları boyun eğmedi. Büyük Şeytan ABD ve yavru şeytan İsrail, birçok dünya devletini arkasına almasına rağmen ne askerî ne de siyasî olarak mutlak bir başarı elde edebildi; asıl hedeflerine ulaşamadı.

Bu nedenle “Gazze Mektebi”, gücünüzün ne olduğunun hiçbir önemi olmadan inanmışlık ve ihlâsla verilen bir mücadelenin sonunda Allah’ın yardımının nasıl geldiğini insanlığa pratikte öğretmiş oldu.

Bundan sonraki süreçte Gazze, bir mektep olmaya devam edecek gibi görünüyor çünkü savaş son bulsa bile insanlığın vicdanında yankılanan sorular hâlâ cevapsız.

Artık Gazze yalnızca bir direnişin adı değil, modern dünyanın ahlâkî çöküşünü belgeleyen bir laboratuvardır. İnsan hakları söylemini dillerinden düşürmeyen Batı’nın, ekonomik çıkarlar ve jeopolitik hesaplar uğruna nasıl bir sessizliğe gömüldüğünü bütün çıplaklığıyla gösterdi.
Bir yanda “medeniyet” iddiasındaki devletlerin, çocuk cesetleri üzerinden siyaset ürettiği bir çağ; diğer yanda taşla, imanla, onurla direnen bir halk…
Gazze, bu tezatın tam ortasında insanlığın vicdanına ayna tuttu.
Bu aynada kimimiz kendi korkaklığını, kimimiz ikiyüzlülüğünü, kimimiz de hakkın yanında durmanın bedelini gördü.
Belki savaş bitecek, ateşkesler imzalanacak, sınırlar yeniden çizilecek ama Gazze’nin sorduğu o temel soru insanlığın yakasından kolay kolay düşmeyecek:
Adaletin tarafında mıydınız, yoksa konforunuzun mu?

İsmail Duman:

Gazze’deki ateşkes sürecini birkaç veçheden değerlendirmek gerektiği kanaatindeyim.

Öncelikle, Siyonist rejimin Gazze’yi tamamen ele geçirmek, Hamas’ı yok etmek ve rehineleri geri getirmek gibi hedeflerine büyük ölçüde ulaşamadığı bir vasatta bu ateşkes sürecinin cari olması görece bir kazanımdır fakat Direniş’e somut destekler sunmak ve soykırımcıya doğrudan yaptırımlar uygulamak yerine emperyalistlerin masasına oturmayı bir kurtuluş yolu olarak seçen kimi Müslüman ülkelerin, Gazze’deki insani dramı da bahane ederek Hamas üzerinde kurdukları baskı, Direniş’in kazanımlarını uzun vadede riske atacak olan tehlikeli maddelerin ateşkes metnine girmesine neden olmuştur.

Ateşkes anlaşmasının ilk aşamasında gündeme gelen rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze’de yönetimin devri konuları, Hamas ve diğer direniş grupları açısından zaten uzun zamandır kabul edilen başlıklardı. Bu bağlamda, esas kritik süreç ikinci ve üçüncü aşama görüşmelerde yaşanacaktır. Zira, Direniş gruplarının silahsızlandırılması, Barış Konseyi ve Uluslararası İstikrar Gücü gibi konular, buralarda tartışılacak. Hamas, İslami Cihad, FHKC ve diğer Direniş gruplarının silahlarını bırakmama konusunda net olduklarını biliyoruz ancak İsrail’in geri çekildiği sınırların değişkenlik göstermesi ihtimali, Gazze içerisinde görev alacak olan Müslüman ülke kuvvetlerinin ABD plânına mugayir hareket etme cesaretinden yoksun olmaları ve Filistinli rehine listesinde El-Fetih’te, Hamas’ta ve diğer Direniş gruplarında mücadeleyi yeniden örgütleme potansiyeli olan isimlerin yer almaması yönündeki girişimler ya da listede yer alanların Batı Şeria’ya sürülerek kontrol altında tutulması düşüncesi, Gazze’deki Direniş grupları açısından önemli handikaplar doğurmaktadır.

Bu noktada Türkiye, Katar ve Mısır’ın Hamas üzerinde uyguladıkları baskı kadar Direniş’in silahlarına sahip çıkacak bir iradeyi ortaya koymayacakları da aşikâr. Dolayısıyla, ateşkes görüşmelerinin ikinci ve üçüncü aşamalarını ABD, İsrail ve Batılı ülkeler, Filistin davasını sönümlendirme hedefi bağlamında ele alırken “Gazze’deki soykırıma son verdikleri” retoriğiyle zafer nâraları atan garantör Müslüman ülkeler ise Filistin Devletinin kurulması yönünde kaçınılmaz bir süreç olarak kurguluyorlar. Tabii bu ülkelerin garantörlük vasfında tek dayanaklarının ABD Başkanı Trump olduğunu hesaba kattığımızda ve İsrail’in hiçbir kural tanımadan başvurduğu ihlallerin yaygınlığını göz önünde bulundurduğumuzda hem ateşkes sürecinin hem de hayali kurulan barış ortamının oldukça kırılgan bir zemine sahip olduğunu söylemek mümkündür.

Diğer yandan, bu kadar riskli bir metne Direniş gruplarının neden imza attığını izah etmek de önem arz etmektedir. Öncelikle, Hamas ve İslami Cihad başta olmak üzere tüm Direniş gruplarının destansı bir mücadele verdiğini bir kez daha zikretmek gerekiyor. İsrail’in 2 yıl boyunca süren tüm saldırılarına ve katliamlarına rağmen Direniş’in teslim olmaması, tünellerdeki işleyişi devam ettirme kapasitesi ve azalan cephanelere rağmen destansı operasyonlara imza atması, Filistin coğrafyasında direniş düşüncesinin ne denli kök saldığını bir kez daha göstermiştir. Ancak bu Direniş gruplarının 7 Ekim’de Aksâ Tûfânı Operasyonu’na başvururken hesap edemedikleri en önemli nokta, Müslüman ülkelerin reaksiyonları olmuştur. Zira, devlet bazında sadece İran’ın, devlet dışı aktörler bazında ise Lübnan, Yemen ve Irak’ın verdiği destekler dışında Müslüman ülkelerin önemli bir kısmı retoriksel dayanışma açıklamalarıyla yetinmiş, diğer bir kısmı ise İsrail ağzıyla direnişi mücrimleştirme yolunu tercih etmiştir. Yine, daha önce belirttiğimiz gibi, bu devletlerin hemen hepsi somut yaptırımlar uygulamaktan çekinmiştir.

Böyle bir atmosferde siyonistlere ve emperyalistlere karşı mücadele veren Hamas ve diğer gruplar; Gazze’deki oldukça zor şartlarda yaşayan halkın bu durumu sürdürebilme kapasitesinin azaldığını fark etmesinin yanı sıra retorik destek veren Türkiye ve Katar gibi ülkelerin imza baskısıyla da karşılaşınca, ateşkese zımnen “tamam” demek durumunda kalmıştır. Az önce ifade ettiğimiz maddelerdeki risklerin farkında olan bu gruplar, gelişmeleri sürece yayarak zaman kazanma stratejisi takip ediyorlar. Benzer bir politikayı, uzun yıllardır Hizbullah, Lübnan’da silahsızlandırma gündemi bağlamında takip ediyor. Elbette Filistin’deki şartlar Lübnan’dakine nazaran daha kötü fakat her şeye rağmen Direniş gruplarının bu stratejiyi Hizbullah ve diğer direniş cephesi bileşenleriyle masaya yatırmadan kabul ettiğini söylemek çok doğru olmayacaktır. Diğer bir ifadeyle reel politik şartların çok zorladığı durumlarda, pragmatizm batağına düşmeden ideal politik ile reel politik arasında bir denge kurmak bölgedeki İslamî hareketlerin önemli manevra alanlarından birini oluşturmaktadır. Elbette bunun çok büyük riskleri de vardır ancak hiçbir ülkenin kılını kıpırdatmadığı ve hatta tersinden baskı uyguladığı bir vasatta, Hamas’ın ve diğer Direniş gruplarının bu riskleri neden aldığını sorgulamak yerine, bu grupları sonuna kadar desteklemek, şartlarını anlamak, onlara güvenmek ve en önemlisi yollarını dirayetle sürdürmeleri için bol bol dua etmek gerekmektedir.

Son söz olarak; ateşkesi şu anda bütüncül olarak değerlendirmek için hâlâ daha erken ama görünen fotoğrafları masaya yatırıp projeksiyon çizerek önlemsel düzeyde söylemler geliştirmek önem arz etmektedir. Umudumuz, Aksâ Tûfânı’nın dünya siyasetinde işaretlendiği bu dönüm noktasının, Filistin direnişinin geleceği açısından da güzel kapılar açması ve Mescid-i Aksâ başta olmak üzere tüm Filistin’in özgürleşmesidir.

İsa Ensar:

Gazze ateşkesi, ödevimize verilen bir ek süre!

7 Ekim’de parlayan hakikate göstermemiz gereken sadakat ödevi çağın insanı için bir yol gösterici, anlam verici. Bu anlam etrafında dünya çapında milyonlar birleşti. Direniş ipine tutundu. Çok yetersiz bir tutunma oldu ama bu kadarı bile Gazze halkının direnişiyle birleşmeyi başardı. Müstekbirler masaya oturmak zorunda kaldıysa bu en başta mücahitlerin ve Gazze halkının azmi ama biraz da direniş ayetini işitenlerin ayete itaati ile oldu.

Gazze çok büyük acılar yaşadı. Bebekler, kadınlar, gençler, yaşlılar, erkekler, gazeteciler, bakkallar, öğretmenler, şairler, mühendisler, anneler, babalar, yurdunu savunanlar katledildi. Evler, okullar, hastaneler, camiler, kiliseler yıkıldı.

Ülkeler savaşır, iç savaşlar yaşanır. Güçlü ülke zayıf ülkeye, zalim diktatör halkına zulmeder. İktidar sahipleri nifak sokar, çıkarları için kaostan ve kandan beslenir. Bunlar tarih boyunca olmuştur.

Filistin ise acıların, ölümlerin ötesinde, çağın ruhunu, direnişini taşıyan bir cephe.

Filistin, kapitalizmin ve sömürgeciliğin bir halkı yok edebileceğine, dilediği yerde dilediği devleti kurabileceğine, gerekli her mevkiye işbirlikçi atayabileceğine olan güveni ile önce bir halkın sonra tüm insanlığın karşı karşıya geldiği yer… Yani bu, yeryüzünde kibirle yürüyenlerle zayıf bırakılmışların savaşı.

Gazze, bu savaşı en çıplak hâli ile gözümüze soktu, direniş ayetini duymaktan kaçamayacağımız şekilde okudu. Artık bu an olmamış gibi yaşayamayız. Mesela artık insan hakları bizi koruyacak zannedemeyiz; bir soykırımın olmayacağını, insanlığın “ilerlediğini” varsayamayız. Filistin’i ele geçirmek isteyenlerin emeğimizi, dağımızı, deremizi, şehrimizi ele geçirmek istemediklerini de düşünemeyiz.

Ancak bir önemli nokta daha var. Artık çaresizliği kabul edemeyiz. Gazze bir yol bulunabileceğini, duvarın delinebileceğini gösterdi. O gün bütün duvar sahipleri titredi. Bu kadar kanı bu yüzden döktüler ancak ne esirleri bulabildiler ne Gazze’yi teslim alabildiler. Gazze çaresizliği kabul etmek zorunda olmadığımızı bir kere daha böyle göstermiş oldu. Devletleri ve sermayeyi zorlayan her bir slogan, boykot edilen ürünler, işbirlikçileri ürküten her bir eylem çaresizliği reddetmenin bir cüzünü yerine getirdi.

Çaresizliğimize mi, iktidar sahiplerine mi yoksa Gazze’de nazil olan ayete mi sadakat göstereceğiz? Bundan sonra bu, insanlık için en önemli soru olacak.

Ateşkes bizim için Gazze’yi ve şahit olduğumuz ayeti unutmanın bir vesilesi de ödevimizde eksik kalan yerleri tamamlamak için tanınmış bir ek süre de olabilir. Unutalım diye ellerinden geleni yapacaklar lâkin bu ek süreyi Gazze liderliğindeki direnişi daha da kuvvetlendirmek için kullanmaktan başka çaremiz yok, kendi kurtuluşumuz için.

Hüseyin Alan:

Gazze’de ateşkesin düşündürttükleri…

75 yıllık işgalci bir devlet var, uluslarası alanda tanınmış, neredeyse tüm devletlerin desteğine mazhar olmuş bir İsrail var; karşısında toprakları/ülkesi işgal edilmiş, insanları toplama kamplarına mahkûm edilip katliama tabi tutulmuş, bağımsız iktidarları ellerinden alınmış “bir toplum” var ve uluslararası sorumluluğa ve haklara sahip değil! “İki devletli çözüm” önerisinde olduğu gibi ordusuz, ülkesiz, direnişçilerinden yoksun yöneticileri olan bir çözümse çözüm değil!

Son ateşkeste olduğu üzere savaşan iki ordudan söz edemeyeceğimize göre, İsrail’in plânlarına uygun ateşkesin de taraflar arasında değil aracılar vasıtasıyla ve şartların dayatmasıyla gerçekleştiğini düşünüyorum.

Son katliamda yapılan “ateşkes” kararı, küresel vicdanı harekete geçirdiği, psikolojik ve ahlâkî mazereti kaybettiği için geçici bir molaya; onca yaptıklarını ateşkes ilanıyla unutturmaya mecbur kalmış İsrail’in istediği koşullarda gerçekleşiyor.

Ateşkesin bir tek olumlu yanı geçici de olsa bir süreliğine Gazzelilerin nefes almasına imkân sağlayacak olması.

İsrail’e güvenilmeyeceğini dünya âlem bilir: İsrail’in siyasi hedefinde yalnızca Filistin’in ilhakı olmadığı da bilinir.

Hamas’ın ateşkese ikna edilmesi geçici bir rahatlığa yol açsa da bu yanıyla elbette sevindirici olsa da Ayçin Kantoğlu’nun 7 Ekim sonrasında Gazzelileri kastederek dediği “İslam mevcut insan müktesebatından memnun değil, kendisine yeni bir insan bakiyesi devşiriyor korkarım.” tespitindeki hakikate, Direniş’in harekete geçirdiği insanlığın vicdani tepkisine halel gelmemesini umarım! Ateşkesin sağlayacağı geçici “zafer” kadar Gazzelilerin ve kollektif direnişin, insanlık ve İslam nâmına başlattıkları kıvılcımın bu ateşkesle söndürülmemesi de önemli.

Fevziye Şenoğlu:

Gazze’de sadece ateşkes oldu. O da şüpheli. Hiç kimse haklı olarak İsrail’e güvenmiyor.

Biz 8 Ekim 2023’te başlayan Aksâ Tûfânı için “Onurlu, başarılı bir savunma, zaferdir!” dedik; “Nihâî zaferin büyük bir adımıdır.” dedik. “Şimdi bizler için geçmişe bir tövbe, istiğfar gerekir; bugüne bir duruş, geleceğe bir plânlama gerekir.” dedik. Bu minvalde her gün ama her gün çalıştık. Aksâ Tûfanı’nın onurunu, nurunu paylaştık Çalışmalarımız bizi hiç tatmin etmese de… Çünkü savaşın muadili bir şeyler yapamadık!

Ateşkes süreci, teyakkuz hâlinde çalışacağımız bir süreç olmalı. Şu anda Direniş güçlerinin ve halkın sahada kazandığı şeyler masada kaybettirilmeye çalışılıyor. Bugün Mısır zirvesi var. Kurtlar sofrası kuruldu. Gazze’de barış, güvenlik adı altında ABD ve işbirlikçileri oraya yerleşmek istiyor. Bu plânların farkında olup karşısında durmaya devam etmeliyiz.

Yaptığımız çalışmalar; Gazze’ye yardım ve destek değil, kendi kulluk sorumluluğumuzdur!

Zîrâ Gazze bilinci, kıble bilinci; kıble bilinci de yön bilincidir. Aksâ’nın gösterdiği yön, hayatın sahibi Allah’a teslimiyet yani tevhid bilincidir. Aksâ Tûfânı, bir hak-batıl savaşı… Safları netleştirme, saflaştırma ve sıkılaştırma zamanıdır! Ateşkeste bunu daha iyi yapabiliriz, yapmalıyız.

Sadece ateşkes oldu yoksa İsrail yerinde durmuyor. Mescid-i Aksâ işgal altında, bütün Filistin işgal altında! Aksâ Tûfânı; izzetli, onurlu halkların özgürlük sevdasını, direnişi şu kirli dünyaya gösterdi. Ona selam olsun!

Savaş devam ederken bir gün o kadar üzüldüm ki çaresiz kaldım. “Allah’ım, üzüntüden hasta olsam, ateşim yükselip ölsem, acaba sen beni affeder misin?” dedim. Tekrar bu duruma düşmemek için plânlama içindeyiz. İnşallah daha çok çalışacağız. Aksâ Tûfânı’na şükranlarımızı sunuyor ve Allah’a hamd, peygambere salat ediyoruz.

Devamını Okuyun

Haberler

Ateşkes Süreci, Gazze’yi ve Direnişi Nasıl Etkileyecek?-II

Yayınlanma:

-

Gazze’de ilan edilen ateşkesi, ateşkese giden süreci, ateşkes sonrası muhtemel gelişmeleri Aksâ Tûfânı boyunca sahada aktif mücadele içinde de yer alan Filistin dostları, Yeni Pencere için değerlendirdi. Değerlendirmelerin ikinci bölümünü ilginize sunuyoruz.  

Murat Abdioğlu:

7 Ekim 2023 tarihinde, kendilerine yıllardır uygulanan ablukayı kırmak, işgali ve soykırımı durdurmak için bir direniş ve haklı bir baş kaldırı yapan HAMAS, Aksâ Tûfânı operasyonu sonrasında İsrail’in büyük bir tepkiyle karşılık vereceğini muhtemelen tahmin ediyordu. Fakat kendilerinin bu kadar yalnız bırakılacaklarını beklediklerini de sanmıyorum. Yalnız bırakılmalarından da öte, aynı coğrafyada yaşayan, aynı kutsal değerlere sahip insanların yaşadığı devletler Gazze halkının karşısında yer aldı, soykırım boyunca İsrail’i çeşitli yöntemlerle destekledi. TC iktidarı, BTC’den akan petrolü İsrail’e göndererek, limanlarını İsrail’e mühimmat ve F-35 parçası da dahil olmak üzere her türlü mal ve gıda taşıyan gemilere açık tutarak, İsrail’e silah tedarik eden küresel firmaları IDEF’te ağırlayarak, Kürecik radarı ile İsrail’e istihbarat sağlayarak, bunları protesto eden insanları gözaltı ve tutuklamalarla sindirmeye çalışarak İsrail’in soykırımına destek oldu.

Gazze’de on binlerce masum öldükten, taş üstünde taş kalmadıktan sonra, soykırımcının en büyük destekçisi ABD başkanı Trump bir ateşkes plânı önerdi. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu yedi devlet bunu “memnuniyetle” karşıladıklarını bildirdi ve “ABD Başkanı’nın bölge barışını tesis etme yönündeki kararlılığını da takdirle karşıladı”. HAMAS, üzerinde uzlaşılan ateşkese uyacağını kabul etti ve 10 Ekim 2025 tarihinde İsrail’in de onaylaması ile ateşkes yürürlüğe girdi. Yaklaşan kışa evsiz olarak girecek olan iki milyon Gazzeli, ateşkese temkinli bir iyimserlik içinde umutla bakarken İsrail’in ateşkesi her an bozacağı endişesini de haklı olarak taşıyorlar. HAMAS, İsrail’e karşı elindeki en büyük kozu olan rehineleri serbest bırakırken İsrail’in ateşkesi bozmaması için Türkiye, Katar ve Mısır’ın garantörlüğüne ve ABD’nin insafına güvenmek zorunda kaldı. İki milyon insan iki yıldır İsrail soykırımı altında tarihin gördüğü en büyük katliamı yaşarken bu soykırımı bir şekilde besleyen devletlere güvenmek zorunda kalması, HAMAS’ın veya Gazze halkının değil, bizim kaybettiğimizi gösteriyor. Bizi yöneten iktidarların soykırıma verdiği desteği kesmeye gücümüz yetmedi. Bazılarımızın umurunda bile olmadı. Gazze, emperyalist ve işgalci güçlere karşı verdiği kararlı direnişle, İsrail’in hedeflerine ulaşmasını engelledi; teslim olmadı ve direnişin sembolü haline geldi. İsrail sadece Gazze’de değil, tüm dünyada kaybetti. Kendilerine güvenli ve demokratik bir ülke pazarladığı Yahudilerin güvenini kaybetti. Yenilmez ülke efsanesi çöktü, demir kubbenin imajı yerle bir oldu. İsrail’in yıllardır sürdürdüğü mağdur edebiyatı inandırıcılığını yitirdi. Küresel Siyonizm’in ipliği pazara çıktı. Sadece çatışma sahasında değil; uluslararası sahnede de itibarını, dostlarını ve meşruiyetini kaybetti. Dünya şehirlerinde milyonlarca insanın sokaklara dökülmesi, İsrail’in küresel imajına ağır bir darbe vurdu.

Ozan Hayri Soyer:

İki yıl süren Aksâ Tûfânı, şimdilik sona ermiş görünüyor. Çok kısa bir değerlendirme yapmak gerekirse şunlar söylenebilir:

1) Trump’ın deklare ettiği plânla gündeme gelen ateşkes anlaşması, Trump’ın deklare ettiği plânla ilerlemedi. Filistin direnişi, Türkiye Mısır Katar gibi ‘İslam ülkelerinin’ de güçlü destek verdiği Trump plânına karşı iradesini koydu. Ne kadar koyabildi, baskılar ne kadar belirleyici oldu; bu, uzun bir tartışmadır. Somut olan nokta şudur: Direniş iradesini koymuş, Trump’ın oldu bittiye getirmek istediği anlaşmaya hem maddelerinde değişikliklere giderek hem de müzakere masasını kurdurarak dahil olmuştur. İsrail’in savaş hedefi olarak ilan ettiği hususların gerçekleşmesini bizatihi sahada verdiği savaşla engellemeyi başarmıştır.

2) Hiç şüphesiz ABD-İsrail, gerek askerî gerek siyasî gerek uluslararası dengeler anlamında sürecin sonuna geldiğini gördü. Yani Trump’ı barış meleği olan etmeye lüzum yok. Bunu görmeseler soykırıma devam etmekten geri durmazlardı. Bu durumu Trump da “Netanyahu’ya bütün dünyayla savaşamazsın, dedim.” cümlesiyle ifade etti. Bu noktada Direniş, ödediği büyük bedellere rağmen ABD-İsrail’e boyun eğmedi, onlar da eğdiremediler.

3) Tam da bu noktada, İslam ülkelerinin tutumu konuşulmalı. Eğer bu ülkeler sürecin en başında direniş projesini sahiplenselerdi durum buraya zaten gelmeyecekti. Sürecin başını kaçırdılar ama en azından sonunda daha dirayetli dursalardı Filistin direnişi, ABD-İsrail bloğuna karşı çok daha büyük kazanımlar elde edebilirdi. Bu ülkeler, Trump’ın plânına destek vererek Gazze’yi kurtardıklarını düşünüyor olabilirler. Acaba ABD-İsrail’i kurtarmış olduklarını hiç düşündüler mi? İçerisinde Türkiye’nin de yer aldığı aynı ülkeler, süreç içerisinde ABD-İsrail aleyhine ciddi hiçbir yaptırım adımı atmamakta da ortaktılar. Sürecin sonunda “Aman, ne şiş yansın ne kebap!” siyasetinde de ortaklaştılar maalesef.

4) Son olarak İsrail’in dünya kamuoyunda kaybettiği büyük irtifayı kenara yazmak gerekiyor. Kırılgan arabulucular garantörlüğü yerine asıl olarak bu durum İsrail’i ateşkese uymaya mecbur bırakacak diye düşünüyorum. Diğer husus, İsrail iç kamuoyundaki çatlaklar. Anketler, Netanyahu hükümetinin geleceğinin oldukça tartışmalı olduğunu gösteriyor. Mevcut hükümet ortakları daha şimdiden çatlak ses vermeye başladı. Bu bağlamda ateşkes süreci İsrail için kolay geçmeyecek. İlerleyen aşamalarda Direniş’in silahları ve Gazze yönetimi gibi konular tartışmaya açıldığında İsrail, zayıf bir iç-dış kamuoyu ile süreci yürütmek zorunda kalabilir.

Nuh Akça:

Gazze’de düşene, dövüşene, diplomasi yapana selam olsun! 

2 yıllık direniş ve soykırım sürecinin ardından ateşkese dâir somut bir uzlaşı ortamı oluşturuldu. Ateşkes metni; esirlerin serbest bırakılması, karşılıklı saldırıların durması, İsrail’in çekilmesi gibi önemli adımları içermesi itibarıyla hem Gazze için hem de İsrail tarafı için karşılıklı kazanımlar taşımaktadır. Anlaşma metnine dâir olumsuzluklar göz ardı edilmemekle beraber sürecin olumlu tarafları da göz önünde bulundurulmalı ve kazanımlar üzerine konuşulmalıdır. Zira halklarımızın düşman karşısında kaybetmesi yeni bir hikâye değildir, 100 yılı aşkın süredir coğrafyamız sömürge durumundadır. Bu sürecin değişken dinamiği ise öncekilere nazaran sahip olduğumuz kazanımlardır.

“Anlaşma olmadan esirleri teslim etmeyeceğiz!” diyen Direniş, ahdini yerine getirmiştir. Emperyalizmin tüm vahşetine, canlı yayında icra edilen soykırıma rağmen Direniş, birliğini muhafaza etmiştir. Mısır’daki müzakere görüşmelerine İslami Cihat Genel Sekreter Yardımcısı Muhammed El Hindî, Hamas’ın Gazze Lideri Halil El Hayye ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi Genel Sekreter Yardımcısı Cemil Mezher’in katılması, Direniş’in yoğun bedelle geçen sürece rağmen birliğini kaybetmediğini ve ortak operasyon masasındaki anlaşmayı sahaya, sahadaki birliği ise müzakere masasına taşımayı başardığını göstermektedir.

Emperyalist ve sömürgeci işgal bugün karşılaştığımız nev zuhûr bir düşman değildir fakat düşünsel farklılıkların bir kenara bırakılıp işgalciye karşı bu denli organize olunması çok taze bir hikâyedir. Bahsi geçtiği üzere ateşkesin olumlu ve olumsuz yönleri mevcuttur. Türkiye, Katar ve Mısır’ın süreç içerisinde Direniş’e karşı pozisyon alıp mecburiyet inşa etmesi, ilgili halkların özeleştiri yapmasını gerektiren bir durumdur.

Lakin koşulları belli olan ve imzalanan bir anlaşmadan sonra odaklanılması gereken husus; Direniş’in birliktelik ahlâkını nasıl inşa ettiği ve gerek cephede gerekse masada bunu nasıl muhafaza ettiğinin çalışılması ve bize yönelik izdüşümünün tartışmaya açılmasıdır. Filistin sahasından taşınması gereken olgu; son dakika haberleri değil, 100 yıllık direniş kültürünün inşasıdır. Teslim olmayan, düşen, dövüşen, diplomasi yapan ve tüm bunları yaparken bir arada kalmayı başaran Filistin direnişi; cephede de müzakere masasında da ateşkes sürecinde de saygıyı sonuna kadar hak etmektedir.

Tüm süreçler için söz Direniş’indir ve halkların üzerine düşen kendi yöneticilerine karşı direniş ahlâkıyla Direniş’ten yana tavır almalarını sağlamaya gayret etmektir.

Yusuf Şanlı:

Başta tanımı doğru koymak icap ediyor. Maalesef sahnelenen tiyatro eşliğinde imzalanan anlaşma bir barış plânı veya ateşkes değil, Gazze’nin teslim tutanağıdır!

Barış plânı değil çünkü karşılıklı savaş atmosferinde barış mevzu olabilir, ortada bir savaş dahî yoktu, olan bir soykırım ve orantısız bir güç kullanımıyla gerçekleşen tek taraflı bir yıkımdı, sonrasında da dayatılan şartlara mecbur bırakıldı.  Ateşkes değil çünkü ateşkes, iki tarafın kendi kararıyla gerçekleşen ve iki tarafın da kısmen ihtiyaçlarına mukabil bir anlaşma tutanağıdır. Olan, Hamas’ın da israil devletinin de karar ve ihtiyacından ziyade uluslararası dengelerin ihtiyacına mukabil, uzayan ve çıkmaza giren bir sürecin sonlandırılmasıdır. Ayrıca israilden ziyade netenyahunun da çıkarı yok bu işte, ki istemiyordu aslında! Hamas’ın da kazanımı yok maalesef. Tek kazanım ve fayda Gazze ahalisinin az biraz nefes alacağı, yaşam bulacağı, güven duyacağı bir ortam bulmasıdır. Hâl-i hazırda bu her şeyden daha önemlidir bizler için ama bilelim ki Gazze, esir düşmüştür. Süreç, fiilen ve askerî olarak kaybedilmiştir.

Gönülleri fetheden Gazze, sabrın/onurun/mücadelenin ne demek olduğunu gösteren Gazze, bütün dünya halklarına sahih İslam’ın örnekliğini kanıyla gösteren Gazze, yarınlarda çok daha büyük bir intifadayla özgürleşene dek emperyalistlerin esiridir artık!

Hamas’ın 2 yıldır kabul etmediği şartlar, bugün kabul ettirildi. Onurlu Avrupa halklarına ek olarak batılı devletler dahî Gazze’den yana tavır almaya başlamışken, dünya halkları ayaklanıp siyonistler her mecrada dışlanmışken, askerî olarak hiçbir başarı elde edememiş ve çaresizlik içinde tükenmek üzerelerken bölgedeki maşaları devreye sokuldu ve ters algı uyandırılıp en iyi yaptıkları hile ve desiseyle, medya ve siyasi güçleriyle son hamlelerini yapıp rest çektiler. BM görüşmeleri sırasında Türkiye öncülüğündeki 8 tane İslam topraklarının liderini de yanlarına alıp Hamas’ı mecbur ve mahkûm bıraktılar. Hamas da olağanüstü zor durumda bırakılan ahalisinin bugününü düşünüp yarınlara dair de bir hâl çaresi umarak anlaşmayı imzaladı.

Askerî olarak ve koltuk vadederek kendilerinin laf geçiremediklerini, güç yetiremeyip laf dinletemediklerini idrak eden zalimlerin bölgedeki uşakları aracılığıyla Hamas’a dayattıkları 20 maddelik bu anlaşma, bir işgal ve manda rejimi kurma plânıdır. Sahada ve gönüllerde kazanılan zaferi, masada dönüştürme çabasıdır. Büyük Ortadoğu projesini hızlandıracakları bir zemin oluşturacaktır, Abraham anlaşmalarıyla bölgeyi şekillendirmeye kaldıkları yerden devam edeceklerdir.

Hamas’ı bu mecburiyete iten İslam topraklarını dolduran zavallı halkların sessizliği ve koltukları işgal eden zelil liderlerdir. Az biraz destek ve gelecek umudu bırakılsa mücadeleye devam edip siyonizmin hakkından gelirlerdi. Hamasetten ziyade fiilen ve askeri olarak destek veren Hizbullah izole edildi, İran bastırıldı, Yemen her şeye rağmen kanının son damlasına kadar direnmeye devam etse de türlü türlü baskılarla etkisizleştirildi.

RTE öncülüğündeki akp iktidarının 25 yıldır yaptıklarını bir kefeye koyalım; son 2 yıldır yaptıklarının üstüne şimdi de Gazze’yi satmışken bir de çıkıp zafer naraları atarak Filistin edebiyatını had safhaya çıkartmalarını açıklayacak bir sosyal bilimci aranmaktadır, bulan lütfen bizi aydınlatsın yoksa kafayı yiyeceğiz! Hamas’ı teslim olmaya zorlayan, emperyalistler adına Hamas’ın elinden silahları toplayacak olan, Hamas’ın tasfiyesini işletip kurulacak manda rejimi oturtmak ve orta vadede israilin güvenliğini sağlama görevini gönüllü olarak kabul etmiş bir adam çıkıp hiç utanmadan bir de “Gazze’yi kurtardık, savaşı bitirdik, ümmeti koruduk!” algısı oluşturacak triplere giriyor.

Allah mazlumların yar ve yardımcısı olsun! Ümmeti Muhammed’e akıl fikir, izan, feraset, cesaret bahşetsin! Gönüllerinden ve zihinlerinden dünya sevgisini çekip alıp ahiret bilinci versin! Vahdetimizi sağlayıp zalime dur diyebilecek bir bilinç nasip etsin!

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x