Connect with us

Haberler

İzmir’deki Irkçı Katliama Tepkiler Sürüyor

Yayınlanma:

-

İzmir’de, yakılarak katledilen üç mülteci işçi ile ilgili olarak Sığınmacı Hakları Platformu ile İnsan Hakları Derneği İzmir Şubesi bir açıklama yaptı. Çok sayıda kuruluşun desteklediği açıklamanın tam metni şu şekilde:

İzmir Güzelbahçe’de 3 Suriyeli Mültecinin Yakılarak Öldürülmesi Hakkında Ortak Açıklama

2 gün önce 20 Aralık 2021 tarihinde Sığınmacı Halkları Platformunun İnsan Hakları Derneği’ne ulaşması ile birlikte İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde işçi 3 Suriyeli mülteci: Ahmed El Ali, Memun En Nebhan ve Muhammed El Hüseyin El Abdo El Biş’in 16 Kasım 2021 tarihinde yaşamlarını yitirdiklerini haberini öğrendik. Bu haber üzerine derhal inceleme ve araştırmalara başladık.  Araştırmalarımız gereğince yaşamını yitiren mültecilerin aileleriyle iletişime geçtik. Edinebildiğimiz ilk bilgiler; 3 Suriyeli mülteci gencin benzinle yakılarak hayatını kaybettiğiydi. Bugün sabah ailelerle ve Sığınmacı Halkları Platformu ile bir araya gelerek olayın yaşandığı yeri inceledik. İşçilerin çalıştığı yer sahibi ve avukatlarıyla görüşme sağladık.

Görüşmelerimizden olayın 16 Kasım 2021 günü sabah dört sıralarında mültecilerin kaldığı odaya benzin dökülerek ateşe verildiği, olayı gören diğer çalışanların hemen hızla oraya koştuğu ve üç mültecinin de kendilerini dışarıya atmaya çalışarak yardım istediklerini gördükleri, hemen iş yeri sahibine haber verdikleri, iş yeri sahibinin 4 buçuk sıralarında olay yerinde olduğu, hemen ambulans, polis ekipleri ve itfaiyeye haber verdikleri, aynı saatlerde devriye polislerinin de yangını görerek olay yerine geldikleri, üç kişinin Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Yeşilyurt Devlet Hastanesi ve 9 Eylül Hastanesine kaldırıldıkları, yoğun bakıma alındıkları, Ahmed ve Muhammed’in olay gününden iki gün sonra sabaha karşı ikişer saat arayla yaşamını yitirdikleri, Memun’un ise olay gününden bir hafta sonra yaşamını yitirdiği, yaşamını yitirenlerden ikisinin İzmir’de cenazelerinin defnedildiği, bir kişinin ise ailesinin talebi üzerine Suriye’ye defnedilmesi için gönderildiği bilgilerine ulaştık.

Katil, mültecilerin kaldığı odayı benzin dökerek yaktı

Olayın detaylarına ilişkin öğrenebildiklerimiz de; 16 Kasım 2021 günü saat sabah 4 civarında katil, mültecilerin kaldığı odayı benzin dökerek yakmıştır. Olay günü; olay yeri inceleme, Güzelbahçe Emniyeti ve itfaiye ekiplerinin olay yerinde incelemeler gerçekleştirdiği, itfaiye ekiplerinin gerçekleştirdiği incelemelere göre ilk raporlarında mültecilerin kaldığı odada bulunan elektrikli sobadan kaynaklı yangının çıktığı belirtilmiştir. Ancak olayı gerçekleştirmeden önce akşam 8-9 civarı Urla’da çalışan bir işçi arkadaşına ‘orası yanacak, o Suriyeliler bugün ölecek’ şeklinde konuştuğu daha sonra iş yeri çalışanlarının bu duyumu öğrenmeleri üzerine iş yeri sahibi ve avukatlarına bilgi verdiği ve daha sonra bu duyumun emniyete iletildiği ve emniyet tarafından kişinin tespit edilerek teknik takibe alındığı belirtilmiştir.

26 Kasım 2021 günü aynı kişinin Güzelbahçe’de bulunan iddia bayisi sahibi bir kişiyi takip ederek evinin önünde kişinin eşi ve kendisini bıçaklaması üzerine olay yerinden kaçarken yakalandığı ve o gün verdiği ifadesinde Güzelbahçe’de yaşamını yitiren Suriyeli mültecileri kendisinin bir bidon benzin dökerek yaktığını söylemiştir. Katil bu ifadesinin üzerine tutuklanmış ve hapishaneye sevk edilmiştir.

Irkçı saikle işlenen cinayet örtbas edilmek isteniyor

Dosyayı inceleyebildiğimiz kadarıyla olayın tasarlanarak ırkçı saikle işlendiği ortadadır. Ancak bu durum kamuoyunda kişinin akli dengesinin bozuk olduğu, Suriyeli mültecilere yönelik ırkçı saikle cinayet işlemediği gibi bir algı yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu durum ırkçı saikle işlenen cinayetin örtbas edilmesine yöneliktir. Dosyadaki kısıtlama nedeniyle şimdilik bu kadar bilgi verebilmekteyiz. Ancak soruşturma ve kovuşturma sürecini takip edeceğimizi ve ilerleyen aşamalarda bilgilendirmeye devam edeceğimizi ifade ediyoruz.

Geçmişten bugüne Türkiye’de nefret söylemleri, ırkçı saldırılar ve cinayetler her geçen gün katlanarak artmaktadır. Mülteciler ile ilgili sorunların başında ülkedeki yasalar ve yasaların uygulanışı gelmektedir. Türk Ceza Kanunu ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde bu durum her ne kadar düzenleme altına alınmış olsa da pratikte hiçbir karşılığı olmamakta, adli olaylar olarak dosyalara konu edilmektedir.

Türkiye, mülteciler yönünden Avrupa’ya geçiş olarak kullanılan bir alan olması nedeniyle gerek Ortadoğu’da süren savaş ve gerekse de ekonomik ve siyasi baskılar nedeniyle yoğun bir mülteci akınına uğramaktadır.

Devletler arasındaki çekişmenin bedelini mülteciler ödüyor

Kendi ülkelerinde süren savaş ve karşılaştıkları siyasi baskılar ve ekonomik sorunlar nedeniyle ülkelerini terk eden insanlar bir umutla insanca yaşadığı bir ülke ve koşullar aramak zorunda kalmaktadırlar. İnsanların umutları çoğunlukla devletler aracılığıyla birbirlerine karşı şantaj ve tehdit amaçlı kullanılmaktadır. Böylece mülteci konumundaki insanlar bu politikaların aracı olarak kullanılmalarının ağır bedellerini ödemektedirler.

Mülteci, sığınmacı, göçmenlere dönük ırkçı ve ayrımcı söylemlerin sürekli gündemde tutulduğu ve bu söylemler için etkin soruşturmaların açılmadığı bilinmektedir. Siyasi iktidar tarafından mülteci, sığınmacı ve göçmenleri araçsallaştıran söylem ve politikalar muhalefet tarafından mültecileri, sığınmacıları ve göçmenleri yük olarak gösteren politik söylem konusu haline getirilmesinde iktidar ve muhalefetin sorumluluğu olduğunu ortaya koymaktadır. Türkiye’deki yoksulluğun, işsizliğin sorumlusu olarak mültecileri sığınmacıları ve göçmenlerin gösterilmesi onları nefret söylemine maruz bırakarak ırkçı saldırılara açık hale getirmektedir. Mülteci düşmanlığının gittikçe yayılmasının sonucu olarak 16 Kasım’da Güzelbahçe’de yaşanan bu saldırının benzerlerinin devamının geleceği endişesini yaşamaktayız.

Mülteci/sığınmacı ve göçmenler savaşlardan, yoksulluktan, yaşamlarını tehdit eden tehlikelerden kaçmak, yalnızca yaşama tutunmak amacıyla bulunduğu yeri terk etmek zorunda kalan insanlardır. Mültecilik bir neden değil acı bir sonuçtur. Terk etmek zorunda kaldıkları yerlerde yaşadıkları travmanın dışında da geldikleri yerlerde yaşamış oldukları her türlü zulüm kendini sürekli tekrar eden bir travmaya dönüşmekte; emekleri sömürülmekte, kötü yaşam koşullarının olduğu yerlerde yaşamaya zorlanmakta, hakları ihlal edilmekte, şiddet görmekte ve yaşamlarını kaybetmektedirler.

Mülteci/sığınmacı ve göçmenleri sorunların kaynağı olarak gösteren, provoke edici ve linçe açık hale getiren söylemler derhal terk edilmelidir

Siyasetçilerin araçsallaştırıcı, ırkçı ve ayrımcı söylemleri terk ederek öncelikle mülteci/sığınmacı ve göçmenlerin yaşam güvenliğini sağlamak ve devamında insani olarak yaşam koşullarını düzenlemek, insani bir göç ve mülteci politikasını geliştirmek gibi zorunlulukları vardır. Siyasetçilerin hitap etmiş oldukları kitlelere karşı, mülteci/sığınmacı ve göçmenleri sorunların kaynağı olarak gösteren, provoke edici ve linçe açık hale getiren söylemleri derhal terk etmelidir.

İnsan hakları savunucuları olarak Güzelbahçe’de yaşanan saldırı ile ilgili adli ve idari yönden etkin bir soruşturma süreci yürütmeye davet ediyoruz. İnsan Hakları Derneği olarak da sürecin takipçisi ve müdahili olduğumuzu, dosyanın takipçisi olduğumuz buradan kamuoyu ile paylaşıyoruz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ İZMİR ŞUBESİ

SIĞINMACI HAKLARI PLATFORMU

DESTEKLEYİCİ KURUMLAR:

ÖZGÜRLÜK İÇİN HUKUKÇULAR DERNEĞİ İZMİR ŞUBESİ

ÇAĞDAŞ HUKUKÇULAR DERNEĞİ İZMİR ŞUBESİ

TÜRKİYE İNSAN HAKLARI VAKFI İZMİR TEMSİLCİLİĞİ

HAK İNİSİYATİFİ

HALKLARIN KÖPRÜSÜ DERNEĞİ

MÜLTECİ MEDYASI DERNEĞİ

İNSAN HAKLARI GÜNDEMİ DERNEĞİ

İZMİR BAROSU

MÜLTECİ DER

KONAK KENT KONSEYİ MÜLTECİ KOMİSYONU

HEPİMİZ GÖÇMENİZ IRKÇLIĞA DUR DE

Kaynak: hakinisiyatifi.org

Tıklayın, yorumlayın

Yorum yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Videolar

Fatih’te Eylem: Zamlar, Vergiler İptal Edilsin

Yayınlanma:

-

Son dönemde ileri düzeyde artan zam ve vergiler İstanbul’da protesto edildi.

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve ÖYB tarafından Fatih İtfaiye Parkında yapılan eylemde “Derinleşen Yoksulluğa; Zam, Sömürü ve Yağma Düzenine Hayır!”, “Yoksulları Vuran Zamlar, Vergiler İptal Edilsin!” pankartları taşındı ve “Zamlar Vergiler İptal Edilsin, Emeği Ekmeği Savunacağız, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz, Kahrolsun Kapitalist Yağma Düzeni, Emekçiler Köle Olmayacak, Yağmacı AKP Hesap Verecek, Sermayeye Değil Halka Hizmet Et, Zam Sömürü Yağma Düzenine Hayır” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Eylemin başında konuşan Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, ağır ekonomik koşullara, zam yağmuruna maruz kalan halkın sesi olmak, sömürü düzenine itiraz etmek için meydanlara çıktıklarını söyledi.

Topluluk adına Cahit Erdem Örs’ün okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

DERİNLEŞEN YOKSULLUĞA;

ZAM, SÖMÜRÜ, YAĞMA DÜZENİNE HAYIR!

 YOKSULLARI VURAN ZAMLAR, VERGİLER İPTAL EDİLSİN!

Arkadaşlar,

İleri derecede ağır sömürü koşulları altındayız.

Halkımızın ekmeği elinden pervasızca ve arsızca çalınıyor.

Sermaye düzeni ve onu ikame eden egemen siyaset, son yıllarda iyice belini büktüğü insanımıza son darbeyi indirmek üzere!

Ülkenin ekonomisi zaten berbatken AKP, seçimlerden sonra halkımızın yaşama tutunma umuduna tümüyle kast eden bir ekip ve yol haritası tercih etmiştir!

Biz de bu tercihe karşı direniş tercihini öne çıkarıyoruz.

Bu zam, sömürü ve yağma düzenine meydanlarda açıktan itiraz ediyoruz.

Egemen kapitalist düzenin karşısına dikiliyor ve ezilenlerin, yoksulların yanında saf tutuyoruz.

Kıymetli Dostlar!

Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı, yoksulluk sınırının 40 bin liraya dayandığı, ekmeğin 10 lira olduğu, şehir içi ulaşımın 15 liraya çıktığı, en düşük ev kiralarının 15 bin düzeylerinde seyrettiği bir vasatta sessiz kalınabilir mi; soruyoruz sizlere!

Her bir ürün ve hizmet için zamlar peşi sıra geliyor. Bir zam yağmuru, fırtınası altındayız. Vergiler görülmemiş seviyelere ulaşmış durumda! Soygun düzeni zam ve vergi marifetiyle derinleşmiş, yaygınlık kazanmıştır! Üretimden koparılan halkımız bu vergi ve zam sarmalının boğuculuğunda iyice nefessiz kalmıştır.

Hiçbir akıl ve izan sahibi bu politikaları kabul edemez! Hiçbir adil, insaflı yürek bu zulüm ve sömürü düzenini onaylayamaz! Biz buradan halkımıza sesleniyor ve bu egemen zulüm düzenine karşı herkesi hakikatin yanında saf tutmaya ve mücadelede dayanışmaya çağırıyoruz. Biliyoruz ki sömürü ve zulüm, sessizlikten güç almaktadır. Ezilenler, yoksullar, emekçiler bu yağma ve talan düzenini layıkıyla tanımalı, haktan ve hakikatten yana başka bir işleyiş için mücadele etmelidir!

Arkadaşlar,

Müsrif, gösterişçi, ulûfeci, sermaye hizmetkârı AKP zihniyeti ekonomik imkânları saçıp savururken de, sözüm ona toparlarken de halkımızın boğazına sarılmış, her seferinde elindeki ekmeğe göz dikmiştir.

AKP’nin faiz politikaları bunun en açık örneği olmuştur. Faizle ilgili popülist ve dönemsel söylem ve tavırlar sergileyen Erdoğan iktidarının tutarsızlıklarının bedelini her seferinde yoksul kitleler en ağır bir şekilde ödemek zorunda kalmıştır. Temelsiz “nas” söylemi, İslami ilkelerin altını oyarken oradan küresel sermaye çevrelerini fazlasıyla memnun ve mutlu eden yüksek faiz kararlarına sıçrayan tutarsızlıklar korkunç bir yıkım sürecini de beraberinde getirmiştir.

Halkın ve Hakikatin Dostları!

Aileleri ve kendileri barınamayan öğrenciler, kalıcı kölelik ücretine mahkûm edilen asgari ücretli milyonlar, göstermelik görüşme süreçlerinde işbirlikçi sarı sendikalar marifetiyle hakları gasp edilen kamu çalışanları, iş cinayetlerinde her ay yüzlerce ölüp duran emekçiler, işsizler, mevsimlik tarım işçileri, emekleri sonuna kadar yağmalanıp sömürülen mülteciler bu soygun düzeninin mağdur ve mazlumlarıdır. Çözüm de ancak bu sınıf ve kitlelerin “Hakça Bölüşüm, Adil Paylaşım” düsturuyla ayağa kalkıp “Tevhid ve Adalet” cephesini ikame etmeleriyle mümkün olacaktır!

Sahte enflasyon oranları üzerinden rakamsal manipülasyonlarla hakikati gizlemeye çalışan etkisiz artışlarla ücretlileri güya rahatlatmanın bir karşılığının olmadığı ortadadır. Faiz ve ihale düzeni, imkânları halktan ve tabiattan alıp sermayeye devretmeyi sürdürmektedir.

Biz bu sarmalı kıracağız!

Buradan sesleniyoruz, talep ve ilkelerimiz nettir:

Gıdadan akaryakıta kadar zamlar derhâl geri alınsın, vergiler iptal edilsin!

Ekonomik kriz denilen şey sermayenin iştihasıdır, bir fatura varsa onu kendileri ödesin!

Derinleşen yoksulluğa; zam, sömürü ve yağma düzenine teslim olmayacak ve zulme karşı direnerek halkın ve Hakkın yanında saf tutmaya devam edeceğiz.

Şüphesiz ki Allah adaleti emreder, her türlü zulmü, fesadı yasaklar!

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

(Topluluk adına, Cahit Erdem Örs)                                                        

Devamını Okuyun

Haberler

Çiftçiyi, Fındığı Kartellerden Koruma Çağrısı

Yayınlanma:

-

Çiftçi-Sen “TMO, Şirketlerin Değil, Çiftçilerin Lehine Hareket Et!” başlıklı bir açıklama yayımlayarak fındık rekolte, fiyatlandırma ve alım süreçlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Küresel tekellerin fındık piyasasına müdahale ettiği, çiftçilerin kendi örgütlerinin pasifize edilmeye çalışıldığı vurgulanan açıklamada 1 kg fındığın en az 120 lira olması, gerekçeli olarak dile getirildi.

Fındık toplama işinde çalışan mevsimlik tarım işçilerinin sorunlarına da dikkat çekilen açıklamanın tam metni şu şekilde:

TMO; Şirketlerin Değil, Çiftçilerin Lehine Hareket Et!

Son bir yıl içinde döviz kurundaki büyük artışlar, yaşanan ekonomik krizin sonucudur. Tarımsal girdilerde dışarıya olan bağımlılığımız, mazot başta olmak üzere bütün girdilerde büyük artışlara neden olmuştur. Geliri düşmüş fındık çiftçisinin günlük yaşamını sürdürebilmesi için zorunlu ihtiyaçlarına yönelik zamlar da yoksulluktan açlığa doğru giden bir süreci başlatmıştır.

Uluslararası tekeller yüksek rekolte açıklamaları yaparak piyasayı baskılandırıyor

Küresel iklim krizinden kaynaklı mevsim dışı aşırı yağışlar fındığın üretimini ve kalitesini olumsuz yönde etkilemiştir. Fındığın harmana inemeyeceği, hasat edilip güneşte kurutularak satışa hazır hale getirilse bile sağlıklı ve kaliteli fındık olarak çuvala giremeyeceği olasılığı yüksektir. Rekoltenin ve birçok bölgede dekar başına verimin geçmiş yıllara göre düşük olacağı açıktır. 2017-18 sezonundan itibaren fındık rekolte açıklaması Tarım ve Orman Bakanlığı’nın uhdesinde olmasına rağmen uluslararası tekeller yüksek rekolte açıklamaları yaparak piyasayı baskılandırmaktadır. “Sert Kabuklu ve Kuru Meyveler Konseyi” 2023 fındık sezonunda Türkiye için rekolteyi 810 bin ton olarak açıklarken, Ferrero temsilcileri ve İhracatçılar Birliği ise 850 bin ton, Ziraat Odaları ise 718 bin ton civarı olarak açıklamıştır. Fındık tekellerinin yüksek rekolte açıklama amaçları üreticileri ve kamu kuruluşlarını psikolojik baskı altına alarak fındık fiyatlarının düşük tutulmasını sağlamak içindir.

Çiftçi-Sen olarak rekolte tahminlerini iklim koşulları ve külleme hastalığının verim kaybına etkilerini dikkate alarak hesapladığımız ortalama maliyet 68,99 kg/TL’dır. Çıkan bu maliyetin üzerine %25 kar payı ve enflasyon farkı (%40) insanca yaşama payını eklediğimizde; 1 kg fındığın fiyatı en az 120 TL olmalıdır.

İktidarın açıklayacağı fındık fiyatı kadar önemli olan TMO’nun fındık alımlarını nasıl yapacağı, alım için üreticilere randevu verip, vermeyeceği ve ürün bedellerini nasıl ödeyeceğidir.

ÇİFTÇİ-SEN Olarak Diyoruz ki;

Siyasi iktidar BM Genel Kurulu’nda kabul edilen kısaca “Köylü Hakları Deklarasyonu” olarak bilinen deklarasyona uygun davranmalı: “…yerel, ulusal ve bölgesel pazarlarda ürünlerimizi satabilmek için gerekli olan imalat, kurutma, depolama ve taşımacılık araçlarına ulaşma imkânı sağlamalıdır. Yerel, ulusal ve bölgesel pazarlara tam ve adil erişim ve katılımımızı sağlamalı; bu pazarları güçlendirmek ve desteklemek için uygun önlemleri almalıdır”, “Hiçbir ayrımcılığa maruz bırakmadan eşit işe eşit ve adil ücreti garanti altına alacak önlemler geliştirmelidir.”

2000 yılında çıkarılan 4572 sayılı kooperatif yasasının antidemokratik ve şirketler lehine olan hükümleri kaldırılmalı, bütün süreçlerinde katılımcılığı esas alan, üyelerinin söz ve karar sahibi olabileceği demokratik bir kooperatifçilik yasası oluşturulmalıdır.

Fındık alımını TMO değil; üreticilerin üretimden pazarlamaya kadar olan zincirin her halkasını, denetleyip katkı sunduğu bir yapıya kavuşturulmuş FİSKOBİRLİK yapmalıdır. Ferrero’ya sağlanan hibe, vergi muafiyeti vb. teşviklerden vazgeçilmeli ve teşvikler FİSKOBİRLİK’e ve fındık üreticilerine vermelidir.

“Lisanslı depoculuk” şirketlere kazandırmaya yönelik değil, fındık üreticilerinin yararına olacak şekilde yapılandırılmalıdır.

Tarım Sigortaları Yasası şirketlerin kazancını artırmak için değil, fındık üreticilerine zor günlerinde yardımcı olmak amacıyla düzenlenmelidir.

Fındık üreticileri sosyal güvenceye eksiksiz kavuşturulmalıdır.

Kamu mevsimlik tarım işçilerinin sosyal güvence, ulaşım, barınma vb. koşullarının iyileştirmesi için gerekli sorumluluklarını yerine getirmelidir. Mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarının göç ettikleri bölgelerde eğitimleri için olanak yaratmalı, çocuk emeğinin tarımda kullanılmamasını sağlamalıdır.

Gıda Egemenliği Hemen Şimdi!

Köylü Hakları Hemen Şimdi!

Ali Bülent Erdem / ÇİFTÇİ-SEN Genel Başkan

Kutsi Yaşar / ÇİFTÇİ-SEN Yürütme Kurulu Üyesi

Kaynak: ciftcisen.org

Devamını Okuyun

Haberler

Kamu Toplu Sözleşme Süreci: Sahici Çözüm Ne?

Yayınlanma:

-

EĞİTİM İLKE-SEN ve SAĞLIK İLKE-SEN bir açıklama yayımlayarak 7. Dönem Kamu Toplu Sözleşmesi görüşmelerini değerlendirdi.

Ülkedeki genel sosyal ve ekonomik problemlere vurgu yapılan açıklamanın tam metni şu şekilde:

Ülkedeki Sosyal ve Ekonomik Yıkımın Gerçek Fotoğrafını Saklayan

Toplu Sözleşme Tiyatrosunu Reddediyoruz!

Yaklaşık 4 milyon kamu emekçisinin ve 2,5 milyon kamu emeklisinin 2024-2025 yıllarındaki malî ve sosyal haklarının görüşüleceği 7. Dönem Kamu Toplu Sözleşmesi görüşmeleri başlıyor.

Grev hakkının mevzubahis olmadığı göstermelik görüşmeler her yıl benzer tiyatroların sergilendiği bir sahneye dönüşmüş durumdadır.

Korkunç bir ekonomik yıkıma savrulan ülkede bütün emekçi, yoksul sınıflar gibi çalışan ve emekli kamu emekçileri de yoksulluk ve açlık sınırının arasına sıkıştırılmış hayatlar yaşıyor.

Mevcut tablo karşısında İLKE-SEN olarak sözümüz kısa, açık ve nettir:

Sahte enflasyon oranlarının cirit attığı ve “parasal sıkılaştırma” gibi kitleler nezdinde gerçeği perdelemeye çalışan bazı belirsiz ifadelerle tariflenen fevkalâde yağmacı yeni dönem ekonomi politikalarının sömürü ve soygun pratiğine teslim olmayacağız!

Yandaş, işbirlikçi yetkili sendikalar marifetiyle birtakım yüzdelik artışların öne çıkarılmasıyla yürütülen ve ülkedeki sosyal ve ekonomik yıkımın gerçek fotoğrafını saklayan toplu sözleşme tiyatrosunu reddediyoruz!

Hiçbir derde derman olmayan ve her dönem tekrarlanan kazanım edebiyatına peşinen karşı çıkıyoruz! Yıllardır sadece kamu çalışanlarını değil asgari ücretliyi, işsizi, emeği vahşice sömürülen mültecileri, küçük köylüyü, esnafı her geçen gün daha da yoksullaştırıp çaresiz bırakan bu sendika demeye utandığımız yapıların beyan ve taleplerine baştan itiraz ediyoruz!

Açık çağrımızdır:

Kapitalist kuşatma ve ideolojik dayatma arasına sıkıştırılmış kamu emekçilerinin hiçbir gerçek meselesine derman olmamış, kamu emekçilerinin bir kısmının %2’lik sendika barajına takılmasını utanmazca desteklemiş, ülkedeki toplam yıkım ve perişanlığa itiraz etmemiş aldatıcı yapılardan emekçi kardeşlerimiz uzak durmalıdır.

“Tevhid, Adalet ve Özgürlük” temelinde bir mücadele hattı inşa etmeyi öneriyoruz. Sahte toplu sözleşme sahnesinin dışından ve hayatın tam ortasından “Hakça Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesini bayraklaştıran; emek, özgürlük ve haysiyet kavramlarına vurgu yapan bir duruş mümkündür ve dertlerimizin tek çaresidir.

EĞİTİM İLKE-SEN & SAĞLIK İLKE-SEN Yönetim Kurulları

Devamını Okuyun

GÜNDEM