Connect with us

Haberler

İstanbul’da Ekoloji Eylemi

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve Özgür Yazarlar Birliği tarafından İstanbul Eminönü’nde düzenlenen eylemle ekolojik ifsada sebebiyet veren, tabiatı tahribine sebebiyet veren politikalar protesto edildi, yerel ve küresel direniş çağrısı yapıldı.

Eylemin açılışında konuşan Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, Marmara’daki müsilajla herkesin kapitalizmin nasıl bir ifsada sebebiyet verdiğini gördüğünü, ekolojik hassasiyetleriyle ülkenin dört bir yanında mücadele veren insanları daha iyi anladığını söyledi. Sermayenin, devlet destekli yağma ve talanına karşı çıkmamaya, Kanal İstanbul’la yaratılmak istenen rant ve ekolojik yıkıma karşı koyacaklarını dile getirdi.

Eyleme destek veren İkizdere direnişçisi Aslı Eren de bir konuşma yaptı. İkizdere’deki direnişin nasıl bastırılmak istendiğini, oradaki tabiat aleyhine yürütülen taş ocağı faaliyetlerinin neden olduğu tahribatı anlatan Aslı Eren, Karadeniz’deki uzun yıllara yayılan ekoloji direnişlerinden örnek verdi ve her şehirden bu mücadelelere destek verilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

İşçinin Kendi Partisi başkanı Cemal Bilgin de tabiata dönük saldırının köylüyü, çiftçiyi yerinden ettiğini, işsizliği patlattığını söyledi ve tabiata sahip çıkışlarını emek mücadelesinin parçası olarak gördüklerini, her zaman ranta dönük politikaların karşısında duracaklarını vurguladı.

Topluluk adına açıklamayı ise Ebrar Yılmaz okudu. Eylem boyunca “Yağmacı Sermaye Doğamızdan Defol, Kahrolsun Kapitalist Yağma Düzeni, Sermayeyi Değil Hayatı Savun, Yağmacı Sermaye Ormanlardan Defol, Sermaye Büyüyor Tabiat Ölüyor, Kanalı Değil İstanbul’u Savun, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz, Sermayeye Değil Halka Kulak Ver, Marmara Ölüyor Sermaye Büyüyor, Sermayeye Değil Halka Hizmet Edin, Yağmacı Yasalar İptal Edilsin, Rantı Değil Tabiatı Savun, İfsada Geçit Vermeyeceğiz” gibi sloganlar atıldı, tekbir getirildi.

(Eylemin videosunu buradan izleyebilirsiniz.)

Eylemde okunan açıklamanın tam metni şu şekilde: 

İkizdere’den Marmara’ya,

Deniz ve Ormanlardan Kanal İstanbul’a

EKOLOJİK İFSADA HAYIR!

Bismillahirrahmanirrahim

 Arkadaşlar,

 Rize-İkizdere Vadisinde yapılması planlanan taş ocağına karşı yükselen direnişin başlangıcından bu yana yaklaşık 3 ay geçti. Marmara Denizinde müsilaj denilen agregatın belirmesinin üzerinden yaklaşık bir ay ve KANAL İSTANBUL lafzının ilk duyulduğu günlerin üzerinden ise yıllar geçti.

Farklı farklı duran ancak birbiriyle alakasız olmayan bu gelişmelerin hepsi mevcut sosyal ve ekonomik ilişkilerin bir sonucu olarak ortaya çıkan doğa talanlarının ve potansiyel yağmaların örnekleridir.

Bugün Rize’den Marmara’ya, Akdeniz’den Mezopotamya’ya, Karadeniz’den Kapadokya’ya ve oradan Ege’ye kadar ırmaklarımız, ormanlarımız, denizlerimiz ve bilcümle yaratılmış tabiat neoliberal KAPİTALİST-EMPERYALİST düzenin tasallutu altındadır!

Bu tasallut ki kârları ve sefaları için yeryüzünün yaratılmış en nadide parçalarından olan koruma altındaki İkizdere gibi vadilerden Dersim’in ormanlarına, Marmara Denizi ve Ergene Irmağından Munzur sularına kadar yayılmıştır.

Ey Denizlerin ve Canlıların Yoldaşları;

Bugün yeryüzünde canlı türleri hızla azalmakta, ormanlık bölgeler sermayenin iştihasına kurban verilmekte, pek çok özgün ekosistem yok edilmekte ve gezegenimiz hızla ısınmaktadır.

Büsbütün bir ekolojik kriz ve belki de büyük bir çöküş riski ile karşı karşıya iken İkizdere Vadisine yapılmak istenen taş ocakları ya da ülkenin dört bir yanında kurulmak istenen altın madenleri gibi pek çok yıkıcı süreç yoğunlaşarak devam etmektedir.

Sıraladığımız bunca yağma, talan ve ifsat alanı yetmezmiş gibi bütün eleştiri ve önerilere kulak tıkayan iktidar hem Karadeniz hem de Marmara Denizi için yıkıcı ekolojik sonuçları olacağı öngörülen ve türlü çeşit sorunla boğuşan, rant gözlükleriyle bakılıp beton yığınına dönüştürülen İstanbul’a son darbeyi vuracağı açık olan KANAL İSTANBUL projesinde ısrar etmektedir.

Spekülatörler ve kreditörleri hariç kimseye faydası olmayacak bu MEGA projelerden bir an önce vazgeçilmelidir! Daha önce de büyük kaynaklar ayrılarak ve büyük ekonomik vaatler ile yapıldığını bildiğimiz pek çok proje gibi bu proje de kâğıttan kaplandır. Yalnızca hodbinlikleri ile iyice şişmiş spekülatör ve rantçı odaklara yararı olacaktır.

Bu projeler iddia edildiği gibi halkın yararına ise neden kamusal istişârî süreçlerden kaçınıldığı ve bin bir dalavere ile inşaatına başlanılmak istendiği soruları da ayrıca sorulmalıdır.

Kardeşler!

Marmara Denizi ve Karadeniz ekolojik bir fecaat riski ile karşı karşıyadır. Peki, neden? Sırf yerli-yabancı sermaye sahipleri yolunu bulsun diye! Hem ekosistemler üzerinde geri dönülmez tahribatlar üretecek, hem de toplumsal ekonomiye anlamlı bir katkısı olmayacak bu projeye son verilmelidir.

Oysa ekosistemleri tahrip etmeden ve %1’lik azınlığı daha da palazlandırmadan toplumsal fayda üretecek projeler pekâlâ mümkündür. Ama bunun için her şeyden önce istişare kanallarının yeniden açılması zorunludur.

Ey Nehir ve Ormanların Dostları,

2004’te neoliberal uyum süreciyle paralel olarak değiştirilen Maden Yasasıyla beraber memleketimizin altı üstüne getirilmiş, her bir yanı oyulmuş durumdadır.

Çevre ve Şehircilik Bakanlığının verilerine göre 2008-2018 yılları arasında toplam 120 binden fazla madene işletme ruhsatı verilmiş ve bunun yaklaşık iki katı kadar da maden arama ruhsatı çıkarılmıştır. Yine aynı yasalarla açık ocak tipi işletmeler yaygınlaştırılmış ve dağlarımızın toprak örtüsünün soyulması kolaylaştırılmıştır.

Bu gidiş açıkça göstermektedir ki son dağa taş ocağı, son akarsuya HES yapmadan durmamaya ahdetmiş bir yağma ve talan düzeni ile karşı karşıyayız!

Biz Buradan Tekrar Hatırlatıyoruz:

Rabbimizin ayrım yapmadan bütün insanlığa, canlı cansız bütün varlıklara parçalanıp ayrılamaz bir bütünlükte ikram ettiği yeryüzünü emanet bilip savunmak boynumuzun borcudur!

Yeryüzünü parselleyenlere karşı hakikati dillendirip adaleti savunacağız! Yine Allah’ın nimetlerini gasp edip kulları üzerinde hâkimiyet iddia edenlere karşı direneceğiz!

Hayatı, Tabiatı Savunan Kıymetli Halkımız,

Artık nefes alamaz hâle getirilen bir dünyada yaşıyoruz. Bunu her geçen gün daha bir kesinlikle görüyoruz.

Bugün bütün bir insanlığın temel önceliği dünyayı nefes alamaz hâle getiren şeytâni kapitalist düzenle hesaplaşmak, onu geriletmek olmalıdır.

Dünyanın dört bir yanında yükselen direniş seslerine kulak verelim. Hayatı, tabiatı ve en nihayetinde insanı savunan bu seslerle kendi sesimizi birleştirelim. Müfsit egemen düzenleri durdurup yağma ve talanın önüne geçelim!

Selam olsun toprağını, suyunu savunan İkizdere, Gürpınar, Erbaa, Ünye, Kapadokya, Dersim, İstanbul, Kaz Dağları direnişçilerine!

Veyl olsun halkı ve tabiatı nefessiz bırakan iktidar ve onun yandaş müteahhitlerine!

Dostlar,

Bu vesileyle vicdanlı bütün insanları tabiatın, hayatın ifsad edilmesine, yozlaşma ve çürümenin yaygınlık kazanmasına karşı sesimizi yükseltelim ve hep birlikte bir kurtuluş duası olarak Rabbimizin sözlerine kulak verelim:

Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O’na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah’ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır. (Araf Sûresi, 54)

İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki, dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır. (Rum Sûresi, 41)

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

(Topluluk adına Ebrar Yılmaz)

Tıklayın, yorumlayın
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Haberler

“Direnen Edebiyat” Tasfiye’nin 58. Sayısı Çıktı

Yayınlanma:

-

“Direnen Edebiyat” mottosuyla yayımlanan Tasfiye Edebiyat-Düşünce dergisi 21. yılında 58. sayısına ulaştı.

Faruk Yeşil, Aksâ Tûfânı süreci ve Gazze direnişini mısralarına taşıdığı şiirleriyle Filistin direnişini Tasfiye’nin 58. sayısında selamlıyor. Sayının diğer şairleri Ahmet Örs ve Nazlı Nesibe Kılıçoğlu.

Sait Alioğlu “Umut ve Karanlık” başlıklı anlatısına “Balıklar Sahile Vurunca” başlıklı 4. bölümüyle bu sayıda da devam ediyor.

Rayan Abouras, “Hicret Yolunda” hikâyesi ile Ortadoğu halklarının göç yolarındaki mücadelelerini işliyor. Hikâyeyi Arapça’dan Kübra Şahin Örel tercüme etti.

Ahmet Örs; roman tefrikasının “Hüzünlü Bir Sonbahar Akşamıydı” başlıklı 6. ve son bölümü ve “Sekizinci Tepe” adlı öyküsü ile bu sayının anlatıcılarından.

Mustafa Göç, “Baktık ki Batlak” denemesi ile ilk kez Tasfiye’de yer alırken bir başka anlatı Ahmet Örs’ün “Meslekler” serisinin “Çobanlık” başlıklı 5. bölümü.

Tasfiye’nin bu sayısında mütevazı bir Sait Faik dosyası yer alıyor:

Sümeyye Begüm Söylemez, “Umut ve Kaçış: Sait Faik’te İnsan”; Amine Tuana Demirtaş, “Sait Faik’te Hatırlamak”, 62; Ravza İlayda Nur Eryılmaz, “Sait Faik’te Tabiat” ve Esna Naz Kundakçı, “Sait Faik’te Kesişmeler: İstanbul, Emek ve Yoksulluk Görünümleri” başlıklı çalışmalarıyla bu dosyaya katkı verenlerden.

Ferhat Çiftçi, “Veşartinek: Helbesta “Sêşem”ê Ya Ulku Bîngol” başlıklı yazısıyla Ulku Bîngol’un “Sêşem” adlı şiirini inceliyor.

Tasfiye’nin 58. sayısında dört söyleşi yer alıyor. Cihan Aktaş’la 40 yılı geride bırakan yazarlığı hakkında Ahmet Örs söyleşirken Engin Elman, Mustafa Başpınar ile “Büyü Bozuldu” kitabı ve öykücülüğünü konuşuyor. Şair Abdülhâlik Aker ile “Ayağımın Üzengiye Yetişmediği Günler” kitabı ve şiir anlayışı dolayımında yapılan “Çünkü Şairin Göz Kapakları Yoktur” başlıklı söyleşiyi de yine Ahmet Örs yapıyor. Sema Başaran da peşi sıra yayımlanan kitaplarıyla okuyucuların karşısına çıkan Mehmet Ali Başaran ile konuşuyor ve onun çok boyutlu kimliği ve yazarlığının bağlantılarını sorguluyor.

58. sayıda yer alan makalelere gelince;

Tuğba Ekinci, “Habermas ve Hesaplaşılmamış Geçmişin Gölgesinde Filistin” başlıklı çalışmasıyla İsrail yanlısı tutumu nedeniyle büyük tartışmalara sebebiyet veren Habermas dolayımında analizler yapıyor.

Prof. Kadir Canatan; “Doğu, Batı ve İslam Düşüncesinde Adalet Teorileri: Bir Adalet Teorimiz Var mı?” başlıklı yazısında İslam ve adalet bağlamında teorik bir zeminin tartışmasını yapıyor.

Ümit Aktaş, “siyasal arayışlar” bahsinde yürüttüğü tartışmaların bir devamı olarak “Pastoral Yönetimden Neoliberal Siyasete veya Birlikte Düşünmek, Birlikte Eylemek” temasını tartıştığı yazısıyla Tasfiye’nin 58. Sayısında yer alıyor.

Ali Bulaç, son derece hareketli bir dönemden geçen Ortadoğu’ya “Ortadoğu’nun Kalbinde Tûfân” başlıklı yazısıyla bütüncül bir projeksiyon tutuyor.

Tuğba Ekinci, “Taha Abdurrahman’ın Ahlâk Düşüncesi” başlıklı ikinci yazısında müslüman bir entelektüelin düşünce dünyasına yolculuğa çıkarıyor okuyucuyu.

Asım Öz, “Tekrar Eden Sınırlılık: Ali Köse’nin Malcolm X Metinlerine Dâir” başlıklı eleştirisiyle uzun bir aradan sonra Tasfiye’de yer alıyor.

Haber: Şilan Deniz

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da Eylem: Yoksulluk Büyüyor, Açlık Derinleşiyor

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve ÖYB, 13 Temmuz 2025 Pazar günü Üsküdar sahilde “Yoksulluk Büyüyor, Açlık Derinleşiyor” temalı bir eylem yaptı. Eylemde açlık sınırının 4 bin lira altına düşen asgarî ücret uygulaması “kölelik” olarak nitelendirildi. Faiz ödemelerinin bütçenin çok büyük kısmını sermaye sahiplerine aktardığı vurgulanan açıklamada emekçilerin alın terinin, tabiatın yağmalandığı ifade edildi ve örgütlü mücadele çağrısı yapıldı.

Eylem boyunca “Emekçiler Köle Olmayacak, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz, Ezilenler Birleşin Zalimleri Def Edin, Asgarî Ücret Köleliktir, Zam Sömürü Yağma Düzenine Hayır, Emekliler Ölüme Terk Edildi, Yoksulluk Büyüyor Açlık Derinleşiyor, Faizci AKP Hesap Verecek, İşçiler Ölüyor Sermaye Büyüyor, Allah Adaleti Emreder, Hakça Bölüşüm Adil Paylaşım, Rakamlar Sahte Sömürü Gerçek, Allah Adaleti Emreder” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Sağlık İlke-Sen MYK üyesi Emre Ulukaya’nın okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

TABİATIYLA, İNSANIYLA YAĞMALANAN, SÖMÜRÜLEN

BİR ÜLKE FOTOĞRAFINDA YOKSULLUK BÜYÜYOR,

AÇLIK DERİNLEŞİYOR!

Bismillahirrahmanirrahim,

Kıymetli dostlar,

Vakitler; aylar ve yıllar su gibi geçiyor ancak ülkede adaletsizlikler bitmiyor.

Yoksullardan, ezilenlerden yana bir iyileşme olmuyor.

İşçinin, emekçinin, esnafın, köylünün, alın teri ve emeğin lehine bir gelişme yaşanmıyor!

Biliyorsunuz, 2025 yılı için geçerli olan asgari ücret

22 bin 104 lira 67 kuruştur.

1 Ocak 2025’ten itibaren uygulanan bu sömürü ve kölelik ücreti şu an itibariyle açlık sınırının net 4 bin lira altına düşmüştür.

Evet, yanlış duymadınız: Asgarî ücret açlık sınırının tam 4 bin lira altına düşmüştür!

İstanbul halkı!

Asgarî Ücret denen uygulama, kapitalist sömürü düzeninin köleci karakterinin açık ve somut örneğidir.

Evvelâ bu uygulama ile, kapitalist işleyişle hesaplaşılması gerektiğini vurgulayalım.

İnsan onur ve haysiyetini ayaklar altına alan, köleciliği dayatan bu düzen, kendini asgarî ücret zulmü ile gösteriyor.

Biz bu dayatmaya, kapitalizmin yıkıcılığına, devlet ve sermayenin ortaklaşa emek ve haysiyet düşmanlığı yapmalarına karşı adaletten ve dayanışma cephesinden yana duruyoruz.

Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesini savunuyoruz.

Emek ve haysiyet mücadelesinin ancak bu ilkeye tutunarak mümkün olabileceğini haykırıyoruz.

Kapitalist sömürü düzenine karşı duran vicdanlar!

TÜİK’in sahte enflasyonu bile yüzde 35’in üzerindedir.

Bağımsız akademisyenlerin oluşturduğu ENAG’ın tespitlerine göre ise enflasyon yüzde 69 seviyesindedir.

Aradaki farka dikkatinizi çekmek isteriz.

TÜİK verilerinin gündelik hayatla ne kadar uyuşup uyuşmadığının takdirini size bırakıyoruz.

Temel ihtiyaçlarınızın fiyatlarının ne kadar arttığını sizler çok iyi biliyorsunuz.

Biliyor ve görüyoruz ki TÜİK, türlü numaralarla bu maliyetlerin gerçek oranlarını gizliyor.

Kamu çalışanlarının hak ettikleri maaş artışlarını bu ucuz numaralarla kırpıyor, bütün emekçilere dönük ücret politikalarını olumsuz yönde belirlemiş oluyor.

Doğalgaza yaptıkları yüzde 25’lik astronomik zammı da maaş artışlarına yansımasın diye kendilerince uygun tarihlerde yapıyorlar!

Ancak, ne yaparlarsa yapsınlar hakikati örtemezler.

Güneş balçıkla sıvanmaz!

Yoksulluğu, pahalılığı, sömürüyü asla gizleyip saklayamazlar!

Emeğin dostları,

Halkımız barınma, eğitim, sağlık gibi temel haklara ulaşmakta zorlanıyor.

Kapitalist sömürü düzeni, nefes almayı bile halkımıza çok görüyor.

“Kriz” denilen yıkım süreçleriyle emek ve alın teri yağmalanıyor.

Emek ve alın terinin yağmalanması yetmiyor tabiat talan ediliyor!

Daha geçen gün yine Üsküdar’da zeytin ağaçlarının sermayenin maden yağması için nasıl katledileceğini izah eden bir eylem yaptık.

Şu anda köylerde, Ankara’da insanlar, hükümet-sermaye ortaklığında yağmalanan tabiatı korumak için ayaktalar, isyandalar, eylemdeler!

Tabiatıyla, insanıyla yağmalanan, sömürülen bir ülke fotoğrafı var karşımızda!

Ayakta kalmakta, yaşamakta zorlanan halkımızın tümüyle köleleştirilmesi için devlet-sermaye iş birliği tam gaz ilerliyor.

Kıymetli halkımız,

Açık ve net bir tablo çizelim:

70-80 metre karelik evlerin ortalama kirası artık en az 20-30 bin liradır.

Ulaşım maliyetleri kat kat artmıştır.

Aileler, çocuklarının eğitim süreçlerindeki masraflarını karşılayamamaktadır.

Şehir içi, şehirler arası ulaşım halkımıza adeta hapishane hayatını dayatıyor.

Ekonomik yetersizlikler, halkımızın tedavi imkânlarını ellerinden alarak sağlık sorunlarını derinleştiriyor.

Yoksulluk sınırının 85 bin liraya, açlık sınırının 26 bin liraya ulaşması ne demektir arkadaşlar?

Şimdi size soruyoruz:

Açlık sadece gıdayla ilgili bir durum mudur?

Barınma, sağlık, ulaşım, eğitim, kültür alanlarındaki açlıktan bahsetmeye bu ülkede sıra bile gelmiyor!

TÜİK verileri üzerindeki şaibe sürüyor. TÜİK, yargı kararına rağmen madde fiyat listesini yine açıklamadı.

Evet, 1 Ocak 2025 tarihinde Açlık sınırı 22 bin lira seviyelerinde iken bugün Açlık Sınırı 26 bin lira seviyesine ulaşmış ancak AKP iktidarı ve onun temsil ettiği sömürü düzeni, bırakın “Hakça Bölüşüm-Adil Paylaşım” ilkesine yaklaşmayı, asgarî ücrete ek zammı bile gündemine almıyor!

İşte emekçilere, milyonlarca aileye ancak açlık sınırının altını yani ölümü lâyık görüyorlar!

İstanbul halkı; siz, bu vicdansızlığa razı mısınız?

Çalışanların en az yarısı asgarî ücretle çalışıyor arkadaşlar.

7 milyondan fazla kişi bu kölelik ücretine tâbîdir.

Yine çalışanların yüzde 22’si asgarî ücrete bile erişemiyor.

Bu ne demek biliyor musunuz?

En az 1,5 milyon insan kölelik ücreti bile alamıyor!

Bir de başta sınırsızca sömürülen mülteci emeği olmak üzere kayıtlara geçmeyen sayısız emekçinin çok daha kötü durumu var!

Daha da korkunç olanı ise emek ve ekmek mücadelesinde her yıl en az 2 bin işçi kardeşimiz iş cinayetlerine kurban gitmesidir!

İSİG Meclisi’nin raporuna göre yılın ilk altı ayında hayatını kaybeden işçi sayısı 961’e ulaşmış durumdadır!

Sadece Haziran ayında iş cinayetlerinde en az 164 kardeşimiz katledildi.

Bu büyük katliamın nasıl oluyor da üzeri örtülüyor!

Ezilenlerin, yoksulların, emek ve alın terinin yanında hizalanan kardeşlerimiz! 

Milyonlarca emekli çok çok düşük maaşlarıyla adeta ölüme mahkûm edilmiştir.

Yıllarca çalışıp didinerek emekli olanlar için hayat artık çekilmez bir işkencedir.

2019’da ortalama emekli aylığı en düşük emekli aylığının 2 katı iken 2024’te yüzde 16 fazlasına gerilemiştir.

Tıpkı asgari ücrette olduğu gibi emekli aylıklarını da en dipte eşitlediler!

En düşük emekli aylığı alan 3 milyon 716 bin kişinin payına düşen şey KATMERLİ AÇLIK’tan başka bir şey değildir arkadaşlar.

TBMM’de en düşük emekli maaşının 35 bin lira olmasını isteyen bir milletvekilinin talebine karşılık AKP sıralarından kahkaha atıldığını da arsızlığın boyutlarını sergilemesi bakımından buraya not edelim.

En düşük emekli maaşının 14 bin 469 liradan 16 bin 881 liraya yükseltilmesine Meclis Genel Kurulunda onay verenlerin nasıl bir adalet anlayışına sahip olduklarını merek ediyoruz.

Evet, Açlık sınırı 26 bin lira iken, en düşük emekli aylığı 16,881 lira olarak belirlenmiştir.

Bu taksime göre milyonlarca emekli, yaşayan ölü hâline getirilmiştir.

Kıymetli dostlar!

Sermaye sahipleri tarafından mülteci emeği sınırsızca sömürülmektedir.

Egemen dünya düzeni, coğrafyaları talan ederek halkları mültecileştirmektedir.

Yaşama tutunabilmek için oradan oraya savrulan sığınmacıların çaresizliğini kullanan kapitalist zalimler; uzun çalışma saatlerini, zorlu çalışma koşullarını ve çok çok düşük ücretleri güvencesiz ve sosyal haklarından mahrum mülteci emekçilere dayatmaktadır.

Bu insanlık dışı uygulamalar yetmezmiş gibi sığınmacılar, kim oldukları bilinen ırkçı çevrelerin linç girişimlerine maruz kalarak katledilmekte, ev ve iş yerleri yağmalanmaktadır.

Hâlbuki hesap, yerli-sığınmacı demeden hepimizi sömüren yerel ve küresel kapitalist düzenden sorulmalıdır.

Öfke, o sömürücü zalimlere yöneltilmelidir.

En alttaki savunmasız insanlara yapılan saldırılar başka bir zulümdür ve gerçek zalimin işine yarar!

Ezilenler dayanışma içinde olmalı, kendilerini birbirlerine kırdırmak isteyenlere fırsat vermemelidir.

Emeğin dostları,

Kapitalistlerin hizmetindeki siyasal düzenin temsilcisi AKP iktidarı, memleketin bütün kaynaklarını yerel ve küresel sermayeye aktarmak için çırpınmaktadır.

Halkın ve ülkenin sırtından servetine servet katan bu asalak zümre, AKP’nin yüksek faiz cenneti yaptığı Türkiye’de yoksuldan zengine servet transferinin yarattığı sonuçların keyfini sürmektedir.

Hazinenin faiz ödemeleri ilk 6 ayda 1 trilyon 36 milyar lirayı aştı. Sadece Haziran’da hazine 250 milyar lira faiz ödedi. İlk altı ayda faiz ödemelerinin toplam ödemelere oranı yüzde 14,90’a yükseldi.

2025 bütçesinden faiz ödemeleri için plânlanan payın 1 trilyon 950 milyar lira olarak hesaplandığını hatırlatırsak sene sonunda ne kadar daha faiz ödeneceğini tahmin edebiliriz!

Yüksek enflasyon ve vergi üstüne vergilerle halkı canından bezdiren; sermaye sahiplerinin değil de emekçilerin ücretlerine göz diken, alın terini yağmalamak için türlü numaralar çeviren bu zam, sömürü, yağma düzenine karşı sesimizi daha çok yükseltmeliyiz.

Bir yandan finansal yağma; diğer yandan neoliberalizmin dağ-taş, nehir-ova, ırmak-göl demeden sınırsız talanına açılarak delik deşik edilen Anadolu coğrafyası bize, azgın sermaye düzeninin fotoğraflarını sunmaktadır.

AKP iktidarı, kapitalizmden çıkmayı tercih etmek yerine sahte iklim kanunlarıyla yeni ifsatlara yol vermekte, zeytin kanunu ile yaşam kaynaklarımıza sermaye lehine tırpan vurmaktadır.

Yoksullaştırılmış halkımız vergi sağanağı altında perişan olurken büyük şirketlerin devâsâ vergi borçları silinmektedir.

TÜİK verilerine göre 2023 yılı itibariyle Türkiye nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre artarak yüzde 50’ye ulaşmış; en düşük gelire sahip yüzde 20’nin aldığı pay daha da azalarak yüzde 6’nın altına inmiştir.

Necip Fazıl’ın, “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul./ Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa!” diye tasvir ettiği bu sömürü tezgâhı işte böyle işlemektedir!

Kardeşler,

Bütün bu köleci, ifsat tablosuna karşı teklifimiz nedir?

Konuşmamızın başında da belirttiğimiz gibi “Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesi şiârımız olmalıdır.

Allah, insanlar ve diğer bütün canlılar için sayısız nimet yaratmıştır.

Peki, problem nereden kaynaklanmaktadır?

Egemen sınıfların herkes için yaratılan nimetlere el koymasından elbette!

Yani hırsızlar, örgütlü hırsızlık düzenleri, örgütlü soyguncular bütün herkesten ve tabiattan çalmaktadır.

Devletler ve sermaye el ele vererek herkesin olması gereken nimetlere el koymaktadır.

Teklifimiz tabiatı ifsat etmeden üretmek; üretileni, Allah’ın herkes için verdiği nimetleri hakça bölüşmektir, adil bir şekilde paylaşmaktır.

Teklifimiz, rekabet temelli kapitalizme karşı dayanışmayı temel ilke kabul etmektir.

Bankalar, holdingler büyürken esnaf batıyor, küçük köylü yok oluyor, işçiler her ay yüzlercesiyle iş cinayetlerine kurban gidiyor! O hâlde neden dayanışarak sesimizi, itirazımızı daha çok yükseltmiyoruz!

Emekten, alın teri ve dayanışmadan yana duran dostlar,

Sermaye düzeninin müfsit, sömürücü ve köleci dayatmalarına karşı yan yana duralım!

Âlemlerin Rabbi olan Allah kimseyi kimseye “efendi” olarak yaratmamıştır.

Kimileri açlık ve yoksullukla mücadele ederken kimileri çaldığı, gasp ettiği nimetleri stoklayarak, çitleyerek huzur ve zenginlik içinde yaşayamaz!

Haysiyet mücadelesi veren herkes bu işleyişe çomak sokmalıdır, adalet için haykırmalıdır, ifsada geçit vermemelidir.

Şüphesiz ki Allah ifsat edenleri, zalimleri sevmez; adaleti emreder!

Tekrar tekrar haykırıyoruz:

Egemenlerin, yoksulluk sınırı 85, açlık sınırı 26 bin lira iken yoksul emekçi kitlelere 22 bin lirayı lâyık gören zam, sömürü, yağma düzenine itiraz edelim!

Emeğinin, alın terinin karşılığını alamayan, ürünleri yağmalanan çiftçilerimiz traktörleriyle yollara, meydanlara çıkarak mücadelesini yükseltiyorlar!

Hâl-i hazırımızı, geleceğimizi, tabiatımızı yağmalayan; gençlerimizi geleceksiz bırakan; emeklilerimizi ölmüşten beter eden; alın terini değersizleştirip sermayeye peşkeş çeken; çalışırken köleleştirdiği emekçileri iş cinayetleriyle hayattan koparan; halkımızın bir bütün hâlinde yaşam umudunu öldüren zalim düzen, biz itiraz etmezsek daha da pekişecektir.

Bu sömürü çarkını ancak adalet ve eşitliği hedefleyen ıslah mücadelesini yükselterek kırabiliriz.

Bu köleci düzeni reddedelim; emek ve alın terine düşmanlık yapan bütün organizasyonları dağıtalım!

İnsan onur ve haysiyetini Beled Sûresi 13. ayette “Fekkü Raqabe!-Kölelere Özgürlük” beyanıyla işaret edilen güzergâhı takip edip bu sömürü düzenine “Hayır!” diyerek savunabiliriz.

Şüphesiz ki Allah eşitlik ve adaleti emreder; kötülüğün her çeşidini yasaklar, lânetler!

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

Devamını Okuyun

Haberler

ÖYB’de Mehmet Akif Koç Söyleşisi: Süreç, Aktörler ve Ortadoğu’nun Geleceği

Yayınlanma:

-

Ortadoğu uzmanı Dr. Mehmet Akif Koç, “Filistin, İsrail ve İran – Süreç, Aktörler ve Ortadoğu’nun Geleceği” kitabı çerçevesinde Özgür Yazarlar Birliği’nde bir söyleşi gerçekleştirdi.

Program, video kaydından izlenebilir.

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x