Connect with us

Haberler

Üsküdar’da Gazze Eylemi: 600 Gün Direndik, Siyonizm’e Geçit Vermedik

Yayınlanma:

-

Gazze’deki soykırım 600 günü doldururken Direniş tarafından küresel eylem çağrıları yapılıyor. EĞİTİM İLKE-SEN, TOKAD, ÖYB ve SAĞLIK İLKE-SEN’in sürdürdüğü nöbet eylemleri bu hafta “Gazze’de Soykırım, 600 Gündür Sürüyor!” temasıyla yapıldı.

Eylem boyunca “Yalan Büyüyor Ticaret Sürüyor, Bakü Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, Siyonist Sermaye Hesap Verecek, Vanaları Kapat Petrolü Kes, Erdoğan BOTAŞ’ın Vanasını Kapat, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Soykırıma Değil Direniş’e Ortak Ol, Durdur Durdur Soykırımı Durdur, Katil İsrail Filistin’den Defol, Yaşasın Küresel intifada, Nehirden Denize Özgür Filistin, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, Vanaları Kapat-Hemen Derhâl Şimdi, Petrolü Sevketme-Hemen Derhâl Şimdi, Gemileri Engelle-Hemen Derhâl Şimdi, Ticareti Tümden Kes-Hemen Derhâl Şimdi, Üsleri Söküp At-Hemen Derhâl Şimdi, Direniş’i Destekle-Hemen Derhâl Şimdi” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Serhat Altın’ın okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

600 DAYS OF ISRAELI GENOCIDE IN GAZA!

GAZZE’DE SOYKIRIM, 600 GÜNDÜR SÜRÜYOR!

Gazze’deki Siyonist soykırım 600 gündür devam ediyor. Bir halk, bütün dünyanın gözü önünde 600 gündür katlediliyor.

Emperyalist hâmilerinin desteğiyle iyice şımarıp azgınlaşan Siyonistler, kardeşlerimizi on binlercesiyle katlediyor, diri diri yakıyor, açlıkla öldürüyor ve onlara sürgün üstüne sürgün dayatıyor!

Bütün bunlar, Ortadoğu’daki/Batı Asya’daki işbirlikçi ve hâin rejimlerin sayesinde mümkün olabiliyor!

Onurlu, haysiyetli kişiler ve halklar ise dünyanın pek çok yerinde yılmadan, usanmadan direniyor!

Evet, her yerde direniyoruz. Her yerde intifadanın çağrısını yükseltmek için bu haysiyetli koroya iftiharla katılıyoruz.

Amerika’da direniyoruz, İngiltere’de direniyoruz, Fransa’da direniyoruz, Yunanistan’da direniyoruz, Yemen’de direniyoruz, Lübnan’da direniyoruz, İran’da direniyoruz, Ürdün’de direniyoruz, Türkiye’de direniyoruz!

Burada sayamayacağımız yeryüzünün pek çok noktasında  bir zincirin halkaları olarak, yan yana direniyoruz; “küresel intifada” çağrısından güç alarak sokakları, meydanları bırakmıyoruz!

Adana’da büyük şeytan Amerika’nın konsolosluğu önünde direniyoruz, İncirlik üssü önünde direniyoruz, Mersin limanında direniyoruz, Ankara’da BOTAŞ önünde, İsrail ve ABD büyükelçilikleri önünde direniyoruz, Külliye önünde direniyoruz, İstanbul’da Ambarlı ve Haydarpaşa limanlarında, SOCAR önünde direniyoruz, Anadolu’nun dört bir yanında şehir meydanlarında kadın-erkek, genç-yaşlı yan yana, omuz omuza direniyoruz ve direneceğiz; işbirlikçilik ve ihanete karşı hep beraber Direniş’i zafere taşıyacağız!

Kıymetli Filistin dostları!

Bütün amacımız bu soykırımı durdurmak, emperyalizmi ve Siyonizm’i bütün kök ve unsurlarıyla coğrafyamızdan ve bütün bir yeryüzünden söküp atmaktır!

Acil ve öncelikli gündemimiz süregiden bu soykırım tezgâhını dağıtmaktır!

Bunun için önce kendi ülkemizdeki soykırımı besleyen damarları hedef alıyoruz.

Siyonistleri besleyen ticareti hedef alıyoruz!

Soykırım makinesinin devasa vücudunun damarlarında dolaşan kan olan petrolü hedef alıyoruz!

Siyonist katliam örgütünün muhafızları olarak çalışan NATO ve ABD üslerini hedef alıyoruz, almaya da Allah’ın izniyle devam edeceğiz!

Direniş’in yoldaşları!

600 gün boyunca süren katliam ve soykırıma karşı 600 gündür çok boyutlu bir direniş örgütlendi. Egemenler türlü taktiklerle bu direnişi boşa düşürmeye çalıştılar.

AKP iktidarı önce “İsrail’le ticaret koca bir yalan!” dedi, sonra utanma belası “Ticareti kısıtladık!” açıklaması yaptı; seçim kaybedince de ticareti tümden kestiğini ilan etti.

Evet, “olmayan” ticaret önce kısıtlandı, sonra tümden kesildi!

Halkımız bu kadar açık mantık hatasını kavrayamayacak mıdır? Ey iktidar sahipleri, siz bizim aklımızla dalga mı geçiyorsunuz!

Bakınız, İsrail’le ticaretle ilgili olarak size yeni veriler sunalım:

İsrail dünyadan 91,5 milyar dolarlık ürün satın alıyor. Türkiye, 2,8 milyar dolarlık rakamla Çin, ABD, Almanya ve İtalya’dan sonra İsrail’e ihracatta 5. sırada yer alıyor.

İslam ülkeleri arasında ise ilk sırada!

Türkiye, ülkedeki direniş sonucunda, Mayıs 2024’te İsrail’le ‘tüm ticareti’ sonlandırdığını duyurmuşsa da ticaret gemileri durmadı.

Öyle ki İsrail, serbest ticaret bölgelerini kapsamayan bu kararın ardından İzmir ve Mersin serbest ticaret bölgeleri üzerinden Türkiye’yle ticareti sürdürdü.

Ayrıca resmi yasağa rağmen Türkiye-İsrail ticareti Yunanistan gibi ülkeler üzerinden devam etti. Nitekim aynı dönemde Türkiye’nin Yunanistan’a yaptığı ihracat bir ayda 149 milyon dolar artarak 226,3 milyon dolardan 375,8 milyon dolara yükseldi.

Hükümet bütün bu iddiaları yalanlıyor tabii ama hemen yanı başımızdaki İstanbul Boğazından, hem de biz eylem yaparken geçen MAERSK konteynırlarını görmediğimizi, karayollarında cirit atan ZIM tırlarını kayıt altına almadığımızı, Filistin maskesi altında İsrail’e sevkiyatın sürdüğünden habersiz olduğumuzu sanıyor!

Maalesef yalanın bini bir para ve halkı aldatabileceklerini, propagandalarla hakikatin üzerini örtebileceklerini sanıyorlar!

Size sadece meşhur iki atasözümüzü hatırlatıyoruz: Güneş balçıkla sıvanmaz! Mızrak, çuvala sığmaz!

Kıymetli kardeşler,

Soykırımı besleyen en önemli kalemlerden biri de aylardır protestoların merkezine oturan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından İsrail’e sevk edilen kanlı petroldür!

İşbirlikçi Azerbaycan başkanı Aliyev’in “dost ve kardeş” dediği İsrail’e gururla sevk ettiği petrol, Siyonistlerin ihtiyacının çok önemli bir kısmını karşılıyor ve katliam makinesinin damarlarında dolaşan kan olarak onu ayakta tutuyor.

Özlem Zengin gibi isimler varil başına 1 dolar 27 cent aldıklarını ve bununla gurur duyduklarını açıklasalar da diğer yandan direniş dostlarını kandırmak için yaptırımlar ve yükümlülükler nedeniyle petrolü kesemeyeceklerini söylüyor, böylece buradan da bir mağduriyet devşirmeye çalışıyorlar.

Şimdi lütfen şu gerçeğe kulak kesilelim, hükümet de kulak kesilsin, imzaladığı sözleşmelerde ne yazdığını bilmiyorsa belki bizden öğrenir! Şimdi bakınız:

Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) ve BOTAŞ arasında 19/10/2000’de imzalanan sözleşmenin 12. maddesinin 1. fıkrasının 7. bendindeki mücbir sebep itibariyle Uluslararası Adalet Divanı’nın 26 Ocak, 28 Mart, 24 Mayıs tarihli kararlarına dayanarak Türkiye, hiçbir tazminat ödemeden petrol akışını kesme hakkına sahiptir. Yani Türkiye, Filistin meselesinde samimi ise soykırımcı İsrail’e karşı UAD’nin kararları gereğince -hamaset olarak kullandıkları o meşhur ifadeleriyle- bir gece ansızın bu kanlı petrolü kesebilir; bunun karşılığında da hiçbir bedel ödemek zorunda değildir.

Evet, hakikat bu kadar açık ve net iken, vaktiyle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimini bağımsızlık referandumu nedeniyle “Kerkük-Yumurtalık Petrol boru hattının vanaları bizde, kesersek aç kalırsınız!” diye tehdit eden Erdoğan, Varlık Fonu üzerinden tek sorumlusu olduğu BTC boru hattı vanasını bir türlü kesmiyor!

Buradan, bu 600. Soykırım günlerinde tekrar sesleniyoruz: Erdoğan, BOTAŞ’ın vanasını kapat!’

Soykırımın, işbirlikçilik ve ihanetin karşısına dikilen vicdanlar!

İncirlik ABD üssü ve Kürecik NATO radarı soykırımcı İsrail’in muhafızlarıdır. Sadece Aksâ Tûfânı sürecinde değil; antiemperyalist cephe, çok uzun yıllar boyunca bu üslerin sökülüp atılması için mücadele verdi, yine o mücadeleyi veriyoruz!

Bu üsleri söküp atmayanların İsrail’in yaptığı soykırıma karşı söyleyecek sözleri yoktur!

Ticareti tümden kesmeyenlerin Siyonist vahşete karşı söyleyecek sözleri yoktur!

Siyonist soykırım makinesine hayat veren petrolün vanalarını kapatmayanların katledilen, aç ve hasta bırakılan on binlerce yavrumuzu anmaya hakları yoktur!

Çok açık ve net bir hakikattir ki ya işbirlikçi olunur ya da Direniş’ten yana saf tutulur! Bunun ortası yoktur!

İstanbul halkı!

Buradan bir kez daha iddia ediyoruz ki biz, İsrail’e akan petrolün vanalarını kapattırır, ticareti tümden kestirir ve üsleri söktürüp attırırsak bölgede ve dünyada büyük bir devrim olur ve Filistin’deki soykırım hemen, derhâl, şimdi durur!

Mücadelemiz işte bu hedefler içindir!

Evet, soykırımın 600. gününde Üsküdar’dan seslendik! Hakikatleri tekrar ve tekrar haykırdık.

Allah’ın izniyle sonuna kadar Direniş’in yanında saf tutmaya; işbirlikçilik ve ihaneti püskürtmek için mücadele etmeye devam edeceğiz!

Haber: Şilan Deniz

Tıklayın, yorumlayın
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Haberler

Çiftçilerin Toprakları Gasp Edilemez

Yayınlanma:

-

Çiftçi-Sen, çiftçilerin toprakları üzerindeki haklarını gasp etmeyi amaçlayan yönetmeliğe yaptığı itirazla ilgili bir açıklama yayımladı. Açıklama şu şekilde:

Danıştay 10. Dairesi, Çiftçiler Sendikası olarak açtığımız davada önemli bir ara karar vererek, “İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik”’in dayanağı olan 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu’nun 8/K maddesinin 2., 3., 4., 5. ve 6. fıkralarının Anayasa’ya aykırılığı konusunda ciddi şüpheler bulunduğuna hükmetmiş ve dosyayı Anayasa Mahkemesi’ne göndermiştir.

Dava dilekçemizde vurguladığımız üzere, söz konusu Yönetmelik ve kanun hükümleri;

İki yıl işlenmeyen tarım arazilerinin Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından malikinin rızası aranmaksızın kiraya verilmesini,

Kira bedelinin ve kiracının idarece belirlenmesini,

Arazi malikinin kendi toprağı üzerinde sözleşme tarafı olmaktan çıkarılmasını öngörmekteydi.

Bu düzenleme açıkça;

Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkını,

36. maddesinde yer alan hak arama özgürlüğünü,

48. maddesinde güvence altına alınan sözleşme hürriyetini,

Hukuk devleti ilkesini ve ölçülülük ilkesini ihlal etmektedir.

Danıştay kararında da belirtildiği üzere, Yönetmelik ve kanun değişikliği çiftçiyi tamamen devre dışı bırakmakta, idareye sınırsız ve keyfi takdir yetkisi tanımakta ve mülkiyet hakkının özüne dokunmaktadır.

Bu karar, köylü ve çiftçilerin yıllardır dile getirdiği “Topraklarımız üzerindeki tasarruf hakkı elimizden alınıyor” itirazlarının haklılığını yargı önünde de ortaya koymuştur.

Çiftçiler Sendikası olarak, şunu bir kez daha ifade ediyoruz:

Çiftçilerin rızası olmaksızın toprağın kiraya verilmesi kabul edilemez!

Tarım politikası, köylünün toprağıyla bağını koparmak değil, onu güçlendirmek üzerine kurulmalıdır.

Gıda güvencesi, şirketlere devredilen arazilerle değil, köylünün emeğiyle üretime devam etmesiyle sağlanır.

Anayasa Mahkemesinden beklentimiz, Danıştay’ın da işaret ettiği bu açık Anayasa ihlallerini gözeterek düzenlemeyi iptal etmesidir.

Çiftçiler Sendikası (ÇİFTÇİ-SEN) Vekili

Av. Dr. Fevzi Özlüer

Devamını Okuyun

Haberler

İlke-Sen: Sosyal ve Ekonomik Yıkımın Gerçek Fotoğrafı, Toplu Sözleşme Sürecinin Ana Teması Olmalı

Yayınlanma:

-

Kamu çalışanları ile kamu emeklilerinin 2026-2027 yıllarındaki malî ve sosyal haklarının görüşüleceği 8. Dönem Kamu Toplu Sözleşmesi görüşmeleri başladı.

Eğitim İlke-Sen ve Sağlık İlke-Sen bir açıklama yaparak sürece ilişkin temel eleştirilerini paylaştı. Ortak açıklamanın tam metni şu şekilde:

Ülkedeki Toplam Yıkım ve Perişanlığa İtiraz Etmeyen Yetkili Sendikalara;

Grevsiz ve Sözleşmesiz Toplu Görüşmelere Kamu Emekçileri Karşı Çıkmalıdır!

Yaklaşık 4 milyon kamu emekçisinin ve 2,5 milyon kamu emeklisinin 2026-2027 yıllarındaki malî ve sosyal haklarının görüşüleceği 8. Dönem Kamu Toplu Sözleşmesi görüşmeleri başladı.

Grev hakkının mevzubahis olmadığı göstermelik görüşmeler her dönem benzer temsillerin sergilendiği bir sahneye dönüşmüş durumdadır.

Korkunç bir ekonomik yıkıma savrulan ülkede bütün emekçi, yoksul sınıflar gibi çalışan kamu emekçileri yoksulluk ve açlık sınırı kıskacına sıkıştırılmış hayat yaşarken kamu emeklileri tümüyle gözden çıkarılarak diğer emekliler gibi ölüme terk edilmiştir.

Mevcut tablo karşısında İLKE-SEN olarak sözümüz kısa, açık ve nettir:

Sahte enflasyon oranlarının cirit attığı, halkın olması gereken kaynakların faiz adı altında zengin sınıflara aktarıldığı fevkalâde köleci ve yağmacı ekonomi politikalarının sömürü ve soygun pratiğine teslim olmayacağız!

Yandaş, işbirlikçi yetkili sendikalar marifetiyle birtakım yüzdelik artışların öne çıkarılmasıyla yürütülen ve ülkedeki sosyal ve ekonomik yıkımın gerçek fotoğrafını saklayan toplu sözleşme tiyatrosunu reddediyoruz!

Hiçbir derde derman olmayan ve her dönem tekrarlanan “kazanım” gevezeliklerine peşinen prim vermiyoruz! Yıllardır sadece kamu çalışanlarını değil asgari ücretliyi, işsizi, emeği vahşice sömürülen mültecileri, küçük köylüyü, esnafı her geçen gün daha da yoksullaştırıp çaresiz bırakan, tabiatı sermayenin azgın iştahının önüne atan, Siyonist İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırıma karşı hiçbir somut adım atmayan iktidara ses etmeyen bu sendika demeye utandığımız yapıların beyan ve taleplerine baştan itiraz ediyoruz!

Açık çağrımızdır:

Kapitalist kuşatma ve ideolojik dayatma arasına sıkıştırılmış kamu emekçilerinin hiçbir gerçek meselesine derman olmamış, ülkedeki toplam yıkım ve perişanlığa itiraz etmemiş, sendika demeye dilin varmayacağı bu aldatıcı yapılardan emekçi kardeşlerimiz uzak durmalıdır.

“Tevhid, Adalet ve Özgürlük” şiârıyla bir mücadele hattı inşa etmeyi öneriyoruz. Sahte toplu sözleşme sahnesinin dışından ve hayatın tam ortasında “Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesini bayraklaştıran; emek, özgürlük ve haysiyet kavramlarına vurgu yapan bir duruş mümkündür ve dertlerimizin tek çaresidir.

EĞİTİM İLKE-SEN & SAĞLIK İLKE-SEN 

Yönetim Kurulları

Devamını Okuyun

Haberler

“Direnen Edebiyat” Tasfiye’nin 58. Sayısı Çıktı

Yayınlanma:

-

“Direnen Edebiyat” mottosuyla yayımlanan Tasfiye Edebiyat-Düşünce dergisi 21. yılında 58. sayısına ulaştı.

Faruk Yeşil, Aksâ Tûfânı süreci ve Gazze direnişini mısralarına taşıdığı şiirleriyle Filistin direnişini Tasfiye’nin 58. sayısında selamlıyor. Sayının diğer şairleri Ahmet Örs ve Nazlı Nesibe Kılıçoğlu.

Sait Alioğlu “Umut ve Karanlık” başlıklı anlatısına “Balıklar Sahile Vurunca” başlıklı 4. bölümüyle bu sayıda da devam ediyor.

Rayan Abouras, “Hicret Yolunda” hikâyesi ile Ortadoğu halklarının göç yolarındaki mücadelelerini işliyor. Hikâyeyi Arapça’dan Kübra Şahin Örel tercüme etti.

Ahmet Örs; roman tefrikasının “Hüzünlü Bir Sonbahar Akşamıydı” başlıklı 6. ve son bölümü ve “Sekizinci Tepe” adlı öyküsü ile bu sayının anlatıcılarından.

Mustafa Göç, “Baktık ki Batlak” denemesi ile ilk kez Tasfiye’de yer alırken bir başka anlatı Ahmet Örs’ün “Meslekler” serisinin “Çobanlık” başlıklı 5. bölümü.

Tasfiye’nin bu sayısında mütevazı bir Sait Faik dosyası yer alıyor:

Sümeyye Begüm Söylemez, “Umut ve Kaçış: Sait Faik’te İnsan”; Amine Tuana Demirtaş, “Sait Faik’te Hatırlamak”, 62; Ravza İlayda Nur Eryılmaz, “Sait Faik’te Tabiat” ve Esna Naz Kundakçı, “Sait Faik’te Kesişmeler: İstanbul, Emek ve Yoksulluk Görünümleri” başlıklı çalışmalarıyla bu dosyaya katkı verenlerden.

Ferhat Çiftçi, “Veşartinek: Helbesta “Sêşem”ê Ya Ulku Bîngol” başlıklı yazısıyla Ulku Bîngol’un “Sêşem” adlı şiirini inceliyor.

Tasfiye’nin 58. sayısında dört söyleşi yer alıyor. Cihan Aktaş’la 40 yılı geride bırakan yazarlığı hakkında Ahmet Örs söyleşirken Engin Elman, Mustafa Başpınar ile “Büyü Bozuldu” kitabı ve öykücülüğünü konuşuyor. Şair Abdülhâlik Aker ile “Ayağımın Üzengiye Yetişmediği Günler” kitabı ve şiir anlayışı dolayımında yapılan “Çünkü Şairin Göz Kapakları Yoktur” başlıklı söyleşiyi de yine Ahmet Örs yapıyor. Sema Başaran da peşi sıra yayımlanan kitaplarıyla okuyucuların karşısına çıkan Mehmet Ali Başaran ile konuşuyor ve onun çok boyutlu kimliği ve yazarlığının bağlantılarını sorguluyor.

58. sayıda yer alan makalelere gelince;

Tuğba Ekinci, “Habermas ve Hesaplaşılmamış Geçmişin Gölgesinde Filistin” başlıklı çalışmasıyla İsrail yanlısı tutumu nedeniyle büyük tartışmalara sebebiyet veren Habermas dolayımında analizler yapıyor.

Prof. Kadir Canatan; “Doğu, Batı ve İslam Düşüncesinde Adalet Teorileri: Bir Adalet Teorimiz Var mı?” başlıklı yazısında İslam ve adalet bağlamında teorik bir zeminin tartışmasını yapıyor.

Ümit Aktaş, “siyasal arayışlar” bahsinde yürüttüğü tartışmaların bir devamı olarak “Pastoral Yönetimden Neoliberal Siyasete veya Birlikte Düşünmek, Birlikte Eylemek” temasını tartıştığı yazısıyla Tasfiye’nin 58. Sayısında yer alıyor.

Ali Bulaç, son derece hareketli bir dönemden geçen Ortadoğu’ya “Ortadoğu’nun Kalbinde Tûfân” başlıklı yazısıyla bütüncül bir projeksiyon tutuyor.

Tuğba Ekinci, “Taha Abdurrahman’ın Ahlâk Düşüncesi” başlıklı ikinci yazısında müslüman bir entelektüelin düşünce dünyasına yolculuğa çıkarıyor okuyucuyu.

Asım Öz, “Tekrar Eden Sınırlılık: Ali Köse’nin Malcolm X Metinlerine Dâir” başlıklı eleştirisiyle uzun bir aradan sonra Tasfiye’de yer alıyor.

Haber: Şilan Deniz

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x