Connect with us

Haberler

İstanbul Fatih’te Nekbe Eylemi (Video)

Yayınlanma:

-

Nekbe’nin Yıldönümünde

Geri Dönüş Umuduyla Direnişten Yana!

TOKAD, Eğitim İlke-Sen, ÖYB ve Sağlık İlke-Sen İstanbul Fatih’te NEKBE Günü dolayısıyla bir eylem gerçekleştirdi.

Eylemin başında konuşan Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, Siyonist işgal rejimine ve onun destekçisi küresel emperyalizme karşı her zaman ve her platformda mücadele vereceklerini söyledi.

Eylem boyunca “Katil İsrail Filistin’den Defol, Emperyalistler Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak, Siyonistler Yenilecek Direnen Filistin Kazanacak, Kahrolsun İsrail Kahrolsun Amerika, Filistin Halkı Yalnız Değildir, Kudüs’e Selam Direnişe Devam, Yaşasın Küresel İntifada, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Siyonizme Karşı Omuz Omuza, Filistin’de Düşene Dövüşene Bin Selam, Siyonist Hırsızlar Hesap Verecek, Nekbe Bitecek Filistin Dönecek” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Direniş önderlerinin ve hemşire Neccar, Fadi Ebu Salah ile gazeteci Şirin Ebu Akile’nin anıldığı metnin Türkçesini Berke Kahraman, İngilizcesini Melike Belkıs Örs okudu.

Eylemde okunan Türkçe ve İngilizce metinler şu şekilde:

NEKBE’NİN (BÜYÜK FELÂKET)

YIL DÖNÜMÜNDE

DİRENİŞTEN YANA SAF TUTMAK VE

DÖNÜŞ UMUDUNU BÜYÜTMEK İÇİN

SİYONİST ZULMÜN KARŞISINA DİKİLELİM!

Bugün NEKBE, yani Büyük Felâket!

Biliyor ve öyle inanıyoruz ki bu felâket, sadece Filistin halkının felâketi değildir.

Bu, emperyalizmin koruması altındaki Siyonizm aracılığıyla başta Ortadoğu olmak üzere bütün mazlum ve mustazaf halklara verilen bir gözdağıdır.

Dolayısıyla Filistin halkının NEKBE’si bütün mazlum halkların NEKBE’si, “Büyük Felâketi”dir!

Arkadaşlar,

Emperyalizmin korumasında bir ileri karakol olarak kurulan ve resmi olarak 14 Mayıs 1948’de bağımsızlık verilen işgalci katil Siyonist şebekenin tarihi, başlangıcından bugüne sürgün ve katliam tarihi olmuştur.

14 Mayıs’ın hemen ertesi Filistin halkı için NEKBE’dir, İslam ümmetinin yokluğunda büyük bir felaketin gelip başlarına çöreklenmesidir.

Bu katil şebeke, bağımsızlık ilanından önce terör çeteleri olarak Filistin halkını zaten katletmekte; insanları şehir, kasaba ve köylerinden sürmekteydiler.

Bağımsızlık ilanından sonra Filistin halkına dönük kıyım ve sürgün hızlanmış, tarihin gördüğü eşsiz ırkçı rejimlerden biri küresel güçlerin desteğiyle boy verip serpilmiştir.

Bugün dünyanın dört bir yanına yayılmış milyonlarca Filistinli, bize mülteciliğin en net fotoğraflarını sunmaktadır.

Türlü imkânsızlıklar ve gayriinsani koşulların en çarpıcı sûretlerini sunan mülteci kampları, Siyonist vahşet ve işgalin kanıtı olarak hâlâ insanlığın suratına çarpılan hakikat tokatı olarak varlığını sürdürmektedir.

Can yakıcı bir gündem olarak mülteciliğin Filistin meselesi ve tarihiyle nasıl örneklendiğine de halkımız iyi odaklanmalıdır.

Emperyalizmin tutuşturduğu fitne ateşinin nasıl bir tarih yarattığını görmez, işgal ve sürgüne uğramış halklarla omuz omuza vermezsek haysiyetimiz, hâl-i hazırımız ve yakın geleceğimiz ağır bir yara alacaktır.

Kıymetli dostlar,

Filistin halkının yaşadığı felâket sadece belli bir halk ve coğrafyanın yaşadığı bir felâket değilse Filistin halkının Siyonist şebekeye karşı verdiği mücadele, yükselttiği intifada da belli bir halk ve coğrafya ile sınırlı bir mücadele değildir.

Şunu herkes bilmelidir ki İntifada, Siyonist şebekenin arkasındaki küresel hegemonyaya karşı bir isyan ve benzeri az bulunur topyekûn bir direniştir.

Filistin halkının, Kudüs’ün özgürlüğünün ümmetin, dolayısıyla da insanlığın, bütün bir yeryüzünün özgürlüğü olduğu iddiası içi boş bir iddia değildir.

Kudüs’ün özgürleşmesi demek Siyonizmin, dolayısıyla da onu besleyip büyüten, Ortadoğu’nun bağrına saplanmış bir hançer kılan emperyalizmin yenilmesi demektir!

Emperyalizmin yenilmesi de NEKBE’nin alt edilerek bütün mazlum ve mustazaf halkların özgürlüğe giden yollarının açılması demek olacaktır.

Arkadaşlar,

NEKBE’yi doğuran bütün şeytani kumpaslar, Siyonizm ve emperyalizmle yapılan işbirlikçilik ve ihanetler bu özgürleşme mücadelesini boğmak istiyor.

Bugün Ortadoğu ülkeleri Siyonist işgalci şebeke İsrail’le ilişkileri geliştirme yarışı içindedir. Bahreyn’den Birleşik Arap Emirlikleri’ne Suudilerden Türkiye’ye uzanan bu işbirlikçi hat utanç tutumunu yaygınlaştırmakta, Siyonizm’in ve emperyalizmin yanında saf tutarak ümmete ihanet etmekte, Filistin davasını hançerlemekte, NEKBE’yi kalıcılaştırmaktadır!

Bütün bu işbirlikçi tutumlar olmasa işgalci, gâsıp İsrail bölgede yaslanabileceği bir dayanak bulabilecek midir?

AKP iktidarı, her yıl rekorlar kıran ticari münasebetleri kesmeyip Mavi Marmara davasını sümen altı ederek Filistin ve Kudüs davasını zaten alabildiğine istismar ettiğini göstermişti. Geçtiğimiz aylarda da Siyonist katil Herzog’u Türkiye’ye davet edip devlet töreniyle ağırlamak suretiyle de işbirlikçi tutumunu kanıtlamıştır.

Bizim hesaplaşmamız gereken nokta işte burasıdır. AKP iktidarı türlü vesilelerle NEKBE’yi İsrail’in milli günü olarak tebrik etmektedir. Türkiye’den İsrail zulmüne karşı çıkmak için ses verenlerin öncelikli olarak neye itiraz etmeleri gerektiği son derece açıktır.

Ey direnişten yana saf tutan bilinçler,

NEKBE’nin sona erdirilip geri dönüş sürecinin başlatılması zorlu mücadeleler gerektiriyor. Müslümanlar, bütün vicdanlı insanlar ve ezilen halklar Siyonizm’e ve onun hâmîsi emperyalizme karşı omuz omuza vermelidir.

Unutmayalım ki Siyonizm’e karşı kazanılacak zafer yeni bir dünyanın anahtarı olacaktır. Buna inancımız tamdır. Bu inançla Filistin halkının yükselttiği İntifada’yı küresel düzleme taşımak temel sorumluluğumuz olmalıdır.

Ahmet Yasinlere, Rantisilere, Abbas Musavilere eklenen hemşire Neccar, Fadi Ebu Salah ile gazeteci Şirin Ebu Akile ve daha nice adanmış yürek geri dönüş mücadelesinin şehitleri olarak Siyonist işgale karşı yükseltilen direnişin tüm dünyada dalgalanan sancaklarına dönüşmüşlerdir. Hepsini minnet ve rahmetle anıyoruz.

Filistinlilerin evlerini çalan, mahallelerini yağmalayan, zeytin ağaçlarını söken yerleşimci arsızlık ve hırsızlığına karşı koyan ve Şeyh Cerrah mahallesi ile sembolleşen direnişin yanında olup onun sesini çoğaltma sorumluluğumuz vardır.

Bu sorumluluğun bilincinde olarak NEKBE’yi ters yüz edip Siyonistlerin felâketine giden yolun taşlarını döşeyenlerle yan yana duracağız!

Selam olsun Siyonist zulme direnip dönüş umudunu büyütenlere!

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

(Topluluk adına, Berke Kahraman)

 

AT THE ANNIVERSARY OF THE GREAT

CATASTROPHE, LET US STAND AGAINST ZIONIST OPPRESSION TO MAINTAIN THE RESISTANCE AND GROW THE HOPE OF RETURN!

Today is NAKBA, the Great Catastrophe!

We know and believe that this catastrophe is not only the catastrophe of the Palestinian people.

This is an intimidation given to all oppressed peoples, especially in the Middle East, through Zionism, which is under the protection of imperialism.

Therefore, the NAKBA of the Palestinian people is the NAKBA, is the “Great Catastrophe” of all oppressed peoples!

The history of the invader murderous Zionist network, which was established as an outpost under the protection of imperialism and was officially given independence on May 14, 1948, has been a history of exile and massacre since its beginning.

The very next day of May 14th, it is the NAKBA for the Palestinian people, and that day, in the absence of the Islamic Ummah, a great catastrophe has come upon them.

This murderous network, as terrorist gangs, was already killing the Palestinian people before the declaration of independence; they were driving people from their cities, towns and villages.

After the declaration of independence, the slaughter and exile of the Palestinian people accelerated, and one of the unique racist regimes that history has seen has flourished with the support of global powers.

Today, millions of Palestinians scattered around the world provide us with the clearest pictures of refugeeism.

Refugee camps, which present the most striking forms of impossibilities and inhumane conditions, still exist as a slap of truth in the face of humanity as evidence of Zionist brutality and occupation.

Our people should also focus on how refugeeism is exemplified by the Palestinian issue and history, as a painful agenda.

If we do not see what kind of history the fire of chaos ignited by imperialism has created, and if we do not stand shoulder to shoulder with the occupied and exiled peoples, our dignity, present and near future will suffer a severe wound.

If the catastrophe experienced by the Palestinian people is not only a catastrophe experienced by a certain people and geography, then, the struggle of the Palestinian people against the Zionist network and the intifada they raised are not a struggle limited to a certain people and geography.

Everyone should know that the Intifada is a rare all-out resistance, like a rebellion against the global hegemony behind the Zionist network.

The claim of the Palestinian people that the freedom of Quds is the freedom of the Ummah, and therefore the freedom of humanity, is not an empty claim.

The liberation of Quds means the defeat of Zionism, and therefore the defeat of imperialism, which feeds it and makes it a dagger stuck in the heart of the Middle East!

The defeat of imperialism will mean defeating the NAKBA and opening the roads to freedom for all oppressed peoples.

All the evil plots that gave birth to NAKBA, collaborations and betrayals with Zionism and imperialism want to strangle this liberation struggle.

Today, Middle Eastern countries are in a race to improve relations with the Zionist invading network Israel. This collaborative line, stretching from Bahrain to the United Arab Emirates, from the Saudis to Turkey, spreads the attitude of shame, betrays the ummah by siding with Zionism and imperialism, stabs the Palestinian cause, and perpetuates the NAKBA!

Without all these collaborative attitudes, will the occupying, usurping Israel find a foothold in the region?

The AKP government has shown that it has already exploited the Palestine and Quds cause to the fullest, by not breaking the record-breaking commercial relations every year, and by undermining the Mavi Marmara case. In the past months, it has proven its collaborative attitude by inviting the Zionist murderer Herzog to Turkey and hosting it with a state ceremony.

This is where we have to settle. The AKP government congratulates NAKBA on various occasions as Israel’s national day. It is very clear what those who give their voice to oppose Israeli oppression from Turkey should primarily object to.

Ending NAKBA and starting the return process will require hard struggles. Muslims, all people of conscience and oppressed peoples must stand shoulder to shoulder against Zionism and its patron imperialism.

Let’s not forget that the victory against Zionism will be the key to a new world. We have full faith in this. With this belief, it should be our main responsibility to carry the Intifada, raised by the Palestinian people, to the global level.

Nurse Al-Najjar, Fadi Abu Salah and journalist Shreen Abu Akleh, who were added to Ahmet Yasins, Rantisi, Abbas Musavi, and many more devoted hearts, as martyrs of the struggle for return, have become the banners of the resistance raised against the Zionist occupation all over the world. We remember them all with gratitude and mercy.

We have a responsibility to stand by the resistance that stands up to the arrogance and theft of the settlers who steal the Palestinians’ homes, loot their neighborhoods, uproot the olive trees, and that is symbolized by the Sheikh Cerrah neighborhood, and we have a responsibility to amplify its voice.

Being aware of this responsibility, we will stand side by side with those who turned the NAKBA upside down and paved the way for the catastrophe of Zionists!

Hail to those who resisted the Zionist persecution and raised their hopes of return!

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

(On behalf of the community, Melike Belkıs Örs)

Tıklayın, yorumlayın
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Haberler

Üsküdar’da MAERSK eylemi: Gemileri Durdur, Direnişi Büyüt

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, Özgür Yazarlar Birliği ve TOKAD; Gazze nöbetlerine devam ediyor.

06 Nisan 2025 çarşamba günü Üsküdar’da, Mimar Sinan Meydanındaki nöbet eylemi “İsrail’e F-35 Parçaları Taşıyan Maersk Gemilerini Engelle, Mersin Limanına Sokma, Katliama Ortak Olma!” temasıyla yapıldı.

Eylemde konuşan Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, katliam ve soykırım bitene kadar nöbetlerine devam edeceklerini söyledi. Topluluk adına Cahit Erdem Örs ve Şeyma Yıldırımda birer açıklama yaptılar.

Cahit Erdem Örs, “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” çağrısında ısrarlı olacaklarını vurgularken Şeyma Yıldırım, İsrail’e F-35 parçaları götüren MAERSK gemilerinin durdurulması gerektiğini dile getirdi.

Eylem boyunca “Limanlar Siyonizme Kapatılsın, Gemileri Durdur Direnişi Büyüt, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Erdoğan Botaş’ın Vanasını Kapat, Katil İsrail Filistin’den Defol, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Yaşasın Gazze Direnişimiz” gibi sloganlar atıldı, tekbir getirildi.

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” Yürüyüşü

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, TOKAD, ÖYB ve Sağlık İlke-Sen, Üsküdar sahilde “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” temalı bir yürüyüş ve eylem yaptı.

Eylemde, iki hafta sonra İsrail’e ulaştırmak üzere F-35 parçalarıyla yüklü Maersk gemilerinin durdurulması çağrısı yapılarak şöyle denildi:

Danimarkalı nakliye şirkeri Maersk’e ait Maersk Detroit ve Nexoe Maersk gemileri, ABDdeki Lockheed Martin tesislerinden alınan F-35 parçalarını İsrailin Hayfa Limanı’na taşımak üzere rotalarını belirlemiş bulunuyor. Bu rotada, Mersin Limanı kritik bir durak olarak plânlanmış durumdadır: Nexoe Maersk gemisi 28 Nisan 2025 tarihinde Mersine gelecek, kargosunu buradan İsrailin Hayfa Limanı’na ve nihayetinde Nevatim Hava Üssüne ulaştıracak! Bu üs, Gazzede Filistin halkını hedef alan Siyonist bombardımanların merkezidir. Bu yüzden, Nexoe Maersk’in Mersin’e yanaşıp buradan yoluna devam etmesine izin verilmesi durumunda, müdahale etmeyen herkes açıkça İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırımına ortak olacaktır!

Yürüyüş ve eylem boyunca “Gazze Ölüyor İnsanlık İzliyor, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Yaşasın Küresel İntifada, Bakü Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, İşbirlikçi Hanedanlar Hesap Verecek, Vanaları Kapat Petrolü Kes, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, İsrail’e Değil Filistin’e Sevkiyat, Limanlar Siyonizm’e Kapatılsın, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Emperyalistlere Limanları Kapat, İhaneti Bırak Direnişe Destek Ol, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Zalime Yanaşma İşbirlikçi Olma, Gazze’de Çocuklar Açlıktan Ölüyor, Hamaseti Bırak Tam Ambargo Uygula, İsrail’i Tanıma Tam Ambargo Uygula, Rümeysa Öztürk Onurumuzdur, Filistin Davası Yargılanamaz, Fevziye Şenoğlu Onurumuzdur, İkinci Nakba’ya İzin Vermeyeceğiz, İşbirlikçi AKP Hesap  Verecek, Katil ABD İşbirlikçi AKP” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Meryem Karayıl ve Cahit Erdem Örs’ün okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

İSRAİL’İ TANIMA, TAM AMBARGO UYGULA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Gazze’de Siyonist soykırım savaşı tüm hızıyla devam ediyor!

Siyonist rejim, Gazze’yi boşaltmak için “YA ÖLÜM YA SÜRGÜN!” hedefiyle saldırılarını yoğunlaştırıp işgali derinleştiriyor!

Gazze halkı bütün bir dünya ve müslümanlar tarafından yalnız bırakılmış ve çıkışsız bir kıskaca alınmıştır!

Gazze’deki katliamlara paralel biçimde İsrail’in, Batı Şeria’daki mülteci kamplarına, köylere, mahallelere yaptığı baskın ve kuşatmalar sürüyor; işgal devleti zaten yetersiz olan alt yapıyı tahrip ediyor, kardeşlerimizi katlediyor!

Koca bir yalan ve iki yüzlülük sûretindeki İslam âlemi, bütün bunları görmemek için olan bitene gözlerini kapattı; işbirlikçilik ve ihanet utancı kara bulut gibi coğrafyalarımıza ve gönüllerimize çöküverdi!

İstanbul halkı!

Gazze’de katliamlar 18 aydır devam ediyor.

Tarihin hiçbir evresinde böyle bir katliam silsilesi görülmedi!

Dünyanın ve Türkiye’nin pek çok yerinde sokağa çıkan milyonlar, İsrail’e verilen destekleri durdurmaya çalıştı.

Biz de elimizden geldiğince bunun için mücadele ettik.

İsrail’i, bu mel’ûn Siyonist soykırım makinesini besleyen kaynakları kurutmak için çağrılarda bulunduk!

“İsrail’e akan petrolü kesin!” diye haykırdık!

“Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından akarak İsrail’e ulaşan Azerbaycan petrolü, Siyonistlerin tank ve uçaklarını çalıştırıyor ve ölüm olarak Filistinli kardeşlerimizin üzerine yağıyor!” dedik.

Ama Türkiye’yi yönetenler, AKP iktidarı vanaları kapatıp petrolü kesmedi!

Bir de utanmadan varil başına 1 dolar 27 sent aldıklarını söylediler!

İsrail’in dostu olduğunu söyleyen Azerbaycan cumhurbaşkanı Siyonistlerin işbirlikçisi İlham Aliyey, Hazar petrolünü İsrail’e satmaktan vazgeçmedi! Katliamdan kazandığı kanlı parayı hanedanını ve iktidarını güçlendirmek için kullandı!

Aynı uyarıyı, çağrıyı yineliyoruz:

Derhâl vanaları kapatın, petrolü kesin!

Mazlumların dostları!

Yine yıllarca “İsrail’le ticareti kesin!” diye haykırdık.

Aksâ Tûfânı’ndan sonra da “İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet” sloganını ülkenin dört bir yanında dillendirdik.

Ancak, Türkiye’yi yönetenler, İsrail’i besleyen diğer bütün kalemleri, bütün bir lojistiği kâğıt üzerindeki birtakım numaralarla gizlemeye çalıştılar.

Filistin’e ihracatın yüzlerce, binlerce kat arttığını söylediler.

İşte bu yalan makinesinin “Filistin’e ihracat binlerce kat arttı!” dediği 2024 yılı aralığında Dünya Gıda Programı (WFP) yaptığı açıklamaya göre Batı Şeria’daki yaklaşık 700.000 Filistinlinin gıda yardımı ihtiyacının %100 artış gösterdi. Bu durum, bölgedeki artan gıda güvensizliğinin ve ekonomik zorlukların yalnızca Gazze ile sınırlı kalmadığını gösteriyor.

“İsrail’le ticareti kestik, Filistin’le ticaret patladı!” iddialarını işte bu açıklamalar yalanlıyor.

İsrail lojistik şirketleri karayollarımızda, limanlarımızda cirit atıyor!

Tekrar uyarıyoruz, tekrar haykırıyoruz:

Ticareti kesin, limanları Siyonist gemilere kapatın!

Kardeşler,

İşte bu meydanlar, bu Üsküdar iskelesi, karşıdaki Eminönü meydanı ve daha nice sokak ve meydanlar da şahittir ki yine yıllarca “İsrail’i koruyan Kürecik NATO radarını sökün, İncirlik ABD üssünü kapatın!” diye sayısız eylem yaptık.

Ancak, Kürecik NATO radarı kendi döneminde açılan AKP iktidarı bu çağrılara da kulak asmadı.

Evet, bunların hiçbirini yapmadılar ama yine de Filistin’i çok sevmeye devam ettiler!

Kırmızı çizgi hamaseti yapıp durdular!

Bakınız, güncel bir durum paylaşmak istiyoruz:

Danimarkalı nakliye şirkeri Maersk’e ait Maersk Detroit ve Nexoe Maersk gemileri, ABD’deki Lockheed Martin tesislerinden alınan F-35 parçalarını İsrail’in Hayfa Limanı’na taşımak üzere rotalarını belirlemiş bulunuyor. Bu rotada, Mersin Limanı kritik bir durak olarak plânlanmış durumdadır: Nexoe Maersk gemisi 28 Nisan 2025 tarihinde Mersin’e gelecek, kargosunu buradan İsrail’in Hayfa Limanı’na ve nihayetinde Nevatim Hava Üssü’ne ulaştıracak! Bu üs, Gazze’de Filistin halkını hedef alan Siyonist bombardımanların merkezidir. Bu yüzden, Nexoe Maersk’in Mersin’e yanaşıp buradan yoluna devam etmesine izin verilmesi durumunda, müdahale etmeyen herkes açıkça İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırımına ortak olacaktır!

Gördüğünüz gibi işbirlikçilik ve ihanet bitmiyor!

Bu iktidar sahiplerine soruyoruz:

Neyi bekliyorsunuz? Filistin halkının tümüyle yok edilmesini mi!

Kıymetli halkımız,

Katil ve işgalci ABD ile katil ve işgalci İsrail, Ortadoğu’yu/Batı Asya’yı dizayn etmek için katliamlarına, savaş ve işgallerine hız vermiş durumdadır.

Suriye’de mevzi kazanan bu güçler; Lübnan, Filistin ve Yemen’de direnişi boğmak için 18 aydır amansız bir saldırı dalgası vâr ettiler.

İran’ı kuşatma plânlarının son aşamasına geldiklerini dost-düşman herkes bilmektedir.

Tarihin kritik bir evresindeyiz.

Türkiye, bu kritik eşikte nerede duracaktır? Kimlerle dost, kimlerle düşman olacaktır?

Buna iyi karar vermek zorundadır.

Egemen dünya düzeninden yana saf tutup mazlum ve mustazaf halklarımızın, coğrafyalarımızın karşısına mı dikilecektir yoksa yoksul Yemen halkı gibi şeref ve haysiyeti tercih edip ABD ve İsrail’i bölgeden kazımak isteyenlerle mi birlikte olacaktır?

İşte karşı karşıya kaldığımız/kalacağımız kritik seçim budur; tablo, bu kadar açık ve nettir.

Direnişin dostları,

Gazzeli çocukların, Gazzeli annelerin yürek parçalayan görüntüleri bizi, insanlığımızdan utanma aşamasına getirmedi mi?

Kerbela ıssızlığına, ölüm ve çaresizliğe sürgün edilen yavrularımız rüyalarımıza girmiyor mu?

Artık anlamış bulunuyoruz ki bugün kurtuluş eli, yardımı bekleyenler için insanlık tümüyle ölmüştür.

Bizdeki iktidar sahipleri ise birtakım alicengiz oyunları marifetiyle iktidarlarını daha çok pekiştirmek ve uzatmak derdine düşmüşlerdir.

Sahte Filistin duyarlılıkları bir kez daha ortaya çıkmış, kayyım ve görevden almaları protesto eylemlerinde tutabildikleri gençleri hapsederek asıl gündem ve niyetlerini açık etmişlerdir.

Ey iktidar sahipleri!

Bu ucuz numaraları bırakın!

Hem açlık ve yoksullukla boğuşan halkımızın gerçek gündemine yoğunlaşıp adaletsizlik ve hukuksuzluklardan vazgeçin hem de hemen yanı başınızda bir halk günde yüzlercesiyle katledilirken birazcık olsun utanın!

Neyle meşgulsünüz?

İktidarınız, o çok övündüğünüz hassasiyetleriniz, İHA ve SİHA’larınız neye yarıyor?

İmkânlarınızı mazlumların kurtuluşu için kullanmayacaksanız da ne için kullanacaksınız?

İsrail’i tanımaktan vaz geçin!

İsrail’i koruyan Kürecik NATO Radarını ve İncirlik ABD üssünü kapatın!

İsrail’e hilesiz hurdasız TAM AMBARGO uygulayın!

Biz sizin hamasetinizden bıkıp usandık; ya bunları hemen, derhâl yapın ya da artık susun, gölge etmeyin!

Kardeşler!

Filistin halkının özgürlüğü için mücadele eden Rümeysa Öztürk kardeşimizi haydut ABD gözaltına aldı.

Kardeşimizi hemen serbest bırakın!

Rümeysa Öztürk kardeşimiz de Rachel ve Ayşenur gibi size asla boyun eğmeyecektir!

Tutuklamalarla intifada yârenlerini yıldıramazsınız.

Bu hususta bir sözümüz de Rümeysa Öztürk’ü tutuklayan ABD’yi kınayan hükümet yetkililerinedir:

Siz ne yüzle böyle bir açıklama yapıyorsunuz?

“Gemileri durdurun, İsrail’le ticareti kesin!” diyen kardeşlerimizi işkenceyle göz altın alıp hapis istemleriyle yargılayan siz değil misiniz?

Adana’da, konsoloslukları önünde katil Amerika’yı protesto eden kardeşlerimizi işkenceyle göz altına alan siz değil misiniz!

Farklı noktalarda Filistin eylemleri yapan kardeşlerimizi İstanbul ve Ankara mahkemelerinde yargılayan, Ankara’da “Süpürün!” talimatıyla Filistin dostlarına saldıran, tekrar tekrar göz altı yapan siz değil misiniz!

Bu iki yüzlülüğünüzü affetmeyecektir!

Arkadaşlar!

Açıklamamızın sonunda mühim bir hususa değinmek istiyoruz.

Son günlerde iktidara yakın medyada yazan ve konuşan bazı isimler Gazzeli kardeşlerimizin hicretinden bahsediyor.

Bu kişiler, “Kudüs’ü fethederiz, bir gece ansızın İsrail’e gireriz!” hamasetini yapan AKP iktidarını alkışlıyorlardı.

Şimdi Gazzelilere açık açık “Bizden size fayda yok, kaçıp canınızı kurtarın!” diyorlar!

Bu arsızlara, bu işbirlikçiliğe teslim olanlara cevabımız şudur:

İkinci Nakba’ya izin vermeyeceğiz!

Filistin halkının tehcirini değil, geri dönüşünü konuşup savunacağız!

İşbirlikçilik ve ihanet politikalarına verdiğiniz destekle tarihin utanç sayfalarındaki yerinizi aldınız!

Veyl olsun duruşunuza, zihniyetinize!

Filistin dostları!

Allah’ın izniyle egemen dünya düzenine, emperyalizme, Siyonizm’e, işbirlikçilik ve ihanete karşı mücadelemiz sürecektir!

Şu şehir, şu deniz, şu gök yüzü, şu insanlar şahit olsun ki mazlumların yanında saf tutmaktan geri durmayacağız!

Herkesi bu cephede toplanmaya çağırıyoruz!

Allah’ın izniyle emperyalistler, Siyonistler yenilecekler ve cehenneme sürüleceklerdir.

Yeter ki biz doğru cephede saf tutalım!

EĞİTİM İLKE-SEN, SAĞLIK İLKE-SEN, TOKAD, ÖZGÜR YAZARLAR BİRLİĞİ

Devamını Okuyun

Haberler

Esra Erol ve Benzerleri Neden Sadece “Eğlence” Değil: Algılar, İktidar ve Ortalama

Yayınlanma:

-

Türkiye’de televizyon kültürünün, reyting baskısıyla izleyici algısını sürekli aşağı çeken bir eğilimi olduğu artık yerleşik bir gerçek. Ancak son zamanlarda, bu durum rahatsız edici boyutlara ulaşmış durumda. Geçtiğimiz günlerde Esra Erol’un programında, kaynananın nişanlı damatla iddia edilen ilişkisi, ekran başındaki izleyicilere o kadar absürt bir gerçeklik yansıtıyor ki modern medyanın zehirleyici etkisini gözler önüne seriyor.

Bu tür programlar sadece reyting peşinde koşmanın ötesine geçerek toplumun düşünce ve algı düzeyini aşağıya çeken, pasifleşmeye zemin hazırlayan unsurlar olarak işlev görüyor. Günlük yaşamın gerçek sorunlarından uzaklaştırılan birey, ekran başında izlediği bu absürtlükleri sorgulamak yerine, belirli bir “ortalama kültür”ü içselleştiriyor.

Medya eleştirmenleri, bu programların izleyiciye “seyirlik ahlak” sunarak eleştirel düşünceyi pasifleştirdiğini iddia ediyor. George Gerbner’in “Kültivasyon (Yetiştirme) Teorisi”ne göre[1], medyada sürekli tekrarlanan belirli temalar, izleyicinin algısını şekillendirir; bu durum, toplumun kendi gerçek sorunlarıyla yüzleşme cesaretini azaltmaktadır. Televizyonun merkezileşen rolü günün telâşı ve ekonomik sıkıntılar içinde insanlar, ufak dramatik olaylarla mest olurken asıl önemli meselelerin gölgesinde kalıyor.

Esra Erol

Esra Erol’da “Skandal İlişki” – Reyting için atılan başlıklar yeni bir ortalama belirliyor.

Gerçeklik Tiyatrosu: Seyirci, Oyun ve Yönetim Aygıtı

Esra Erol örneği, gerçeklik ile kurgu arasındaki sınırı giderek belirsizleştiriyor. Programlarda yaşanan dramatik olaylar, tamamen gerçeklikten kopuk olmasa da izleyicinin “ortalama” algısını derinden etkiliyor. Sürekli maruz kalınan bu olaylar, dramatik unsurların normalliğe dönüşmesine, dolayısıyla toplumda “güvenlik” ve “denetim” taleplerinin meşrulaşmasına zemin hazırlıyor.

Byung-Chul Han’ın da belirttiği gibi[2], modern toplumda şeffaflık ve performans rüzgârı eserken medya aracılığıyla sunulan yüzeysellik, bireylerin özgür düşünce ve sorgulama kapasitesini sistematik olarak azaltıyor. Her ne kadar yayıncılığın mecraları değişse ve yapay zekanın gelişen etkileri başka bir görsel atmosfer yaratsa da hâlâ “medya endüstrisi” aynı motivasyonlardan besleniyor. İzleyici, her ne kadar “gerçek” hayatı izlediğini iddia etse de, aslında medyanın manipülasyonuyla oluşturulmuş bir gerçeklik içinde yaşamını sürdürmeye başlamış durumda. Bu durum, endişenin artmasına, inisiyatif almaktan kaçınmaya ve yöneticilerin müdahalelerini bekleyen pasif bir toplumsal yapının oluşmasına neden oluyor.

dont-think

“Don’t Think” – Düşünme!

Yönetim Aygıtı Olarak Medya: İktidarın Sessiz Kontrolü

Tarih boyunca medya, sadece haberleşme ve eğlence amacıyla kullanılmamış, aynı zamanda toplumu yönlendirme ve kontrol etme aracına dönüşmüştür. Günümüzde televizyon programları, iktidarın politikalarını pekiştiren, algıyı manipüle eden modern yönetim aygıtları hâline gelmiştir. Esra Erol ve benzeri yapımlar, seyircinin aktif katılımını engelleyerek pasif izleyiciliği teşvik ediyor.

Bu medya anlayışı, eleştirel düşüncenin ve aktif birey olmanın temel taşlarını oluşturan unsurların zayıflamasına yol açıyor. Gerçek sorunları tartışmak yerine, izleyici absürt olaylara takılıp kalıyor; sonuçta, medyanın yönettiği “ortalama” bir toplumsal bilince teslim oluyor. Bu durum, iktidarın sessiz sedasız kurulmuş yönetim aygıtlarını güçlendiren bir etki yaratıyor. Toplum, kendi gerçek sorunlarının farkına varıp eleştirel bilinç geliştirmezse, medya yönetimi altında pasif bir varlık olmaya mahkum kalır.

Esra Erol ve benzeri programlar, yalnızca bir eğlence ürünü veya reality show olarak kalmıyor; bunlar aynı zamanda toplumsal hafızayı ve özgür iradeyi hedef alan, eleştirel düşünceyi körelten araçlar olarak karşımıza çıkıyor. Medya, insanların zihinlerine “seyirlik ahlâk” aşılayarak, gerçeklik ile kurgu arasındaki sınırı bulanıklaştırıyor. Bu da, toplumun kendi sorunlarıyla yüzleşme becerisini azaltıyor ve iktidarın, pasif izleyici kitlesi oluşturma çabasının bir parçası oluyor.

Dolayısıyla, televizyon ve ana akım medya araçları sadece bilgiyi aktarmakla kalmıyor; aynı zamanda ideolojik bir kontrol mekanizması oluşturuyor. Bu mekanizmanın farkına varılması, özgür ve eleştirel düşünceye sahip bireylerin yetişmesi açısından hayati önem taşıyor.


Dipnotlar:
[1] Gerbner, G. (1998). “Cultivation Analysis: A Systematic Approach to Television’s Long-Term Effects.”
[2] Han, Byung Chul (2023). “Şeffaflık Toplumu”, Metis Yayınları

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x