Connect with us

Köşe Yazıları

Bereketli Bir Eylem Günü

Yayınlanma:

-

Dün, 30 Haziran Pazar, Direniş Çadırı’nın çağrısı üzerine Adana, Bursa, Konya, İstanbul, Samsun, Eskişehir, Kütahya, Kayseri, Zonguldak, Düzce, Gümüşhane, Trabzon ve Urfa olmak üzere 13 ilden gelen Filistin Dostlarıyla Ankara’da buluştuk.

10 Mart 2024 tarihi itibariyle ortalama 30 ilin meydanlarında iki haftada bir eylemler, basın açıklamaları yapıyorduk. Nihayet sıra tanışmaya ve el birliğiyle, iktidarın kalbine yakın bir yerde eylem gerçekleştirmeye gelmişti.

Birbirini büyük oranda ismen tanıyan, yediden yetmiş yediye, yüz elli kadar insan, yüz yüze görüştük, yemek yedik, çay içtik, muhabbet ettik, söyleşileri dinledik; düşünce, duygu ve tecrübelerimizi paylaştık.

Omuz veren pek çok oluşum ve destekçinin ısrarlı gayretleri neticesi Türkiye’nin soykırımcı terör devleti İsrail’le arasındaki kanlı ticaret önce kısıtlanmış, ardından yasaklanmıştı.

Türkiye’yi emperyalist bloktan çıkmaya haykıra haykıra çağırmaya uzun süre devam etmemiz gerektiği ortada.

Limanlar siyonist vahşete kapatılsa da ticaretin dolambaçlı yollardan devam ettiğine dair emareler yok değil.

Yine de kesin olan şu ki Türkiye üzerinden İsrail’e petrol sevkiyatı halen olanca hızıyla devam ediyor. İşgalci İsrail rejimi, Filistin’de 9 aydır resmen ve alenen yoğunlaştırılmış bir soykırım gerçekleştirirken ölüm makinelerine yakıt sevk etmek, dehşet verici bir utanç ve vebalden öte “soykırım suçuna ortaklık” anlamına geliyor.

“Neden BOTAŞ (Boru Hatları İle Petrol Taşıma A.Ş.) Önüne Gittiğimizi” kamuoyuna günler öncesinden şu sözlerle izah etmiştik:

“İsrail’in ihtiyaç duyduğu ham petrolün yüzde kırkı Azerbaycan tarafından temin ediliyor. Azeri petrolü, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı aracılığıyla Adana’nın Ceyhan ilçesine kadar ulaştırılıyor. Ceyhan’da yer alan BOTAŞ tesislerinde tankerlere yüklenerek işgal rejimine naklediliyor. BOTAŞ, hem İsrail’e yollanan petrolün tankerlere yüklendiği tesisin sahibi, hem de Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’nın ortaklarından biri.

İsrail, bu petrolü rafinerilerinde işliyor. Rafinerilerde üretilen yakıt, hem sivil hem de askeri amaçlarla kullanılıyor. Yani bugün Filistin halkının üzerine bomba yağdıran tank ve uçakların yakıtları İsrail’e BOTAŞ ve Türkiye aracılığıyla naklediliyor.

Açık çağrımızı yineliyoruz: Siyonistlere ulaşacak her damla petrol Gazze’ye ölüm olarak yağıyor. Vanaları kapatın, suça ortak olmayın!”

Ve eylem saati geldi çattı!

Bilenler bilir, bilmeyenler de hayatlarında en azından bir düzine tecrübe etsinler, derim. Eylem günü, öncesi ve sonrasıyla, Avrupa Kupası grup maçlarından daha heyecanlı ve kesinlikle öğreticidir!

Eylem alanına girerken sayımız 250’yi bulmuştu.

Bir Türkiye klasiği, ucu yerli iktidarlara dokunan bir eylem olunca, polis olabildiğince uzakta, çok uzakta bir yerde “takılıp” kısa sürede dağılmanızı bekler. Mümkünse kimseler gelmesin, muhataplar görmesin, duymasın, gündem olmasın, ne olacaksa sessiz sedasız, şipşak olsun bitsin!

Polisler, BOTAŞ’ın önüne gitmemize müsaade etmemek üzere önceden yolu çevik kuvvetten bir barikatla kesmişti.

Üç arkadaş, emniyet amiri ile müzakere ettik. Sonuç alamadık.

Yasal haklarımızı kullanmamız keyfi yorumlar neticesi fiilen engelleniyordu. Bir başka Türkiye klasiği. Anayasal haklarımızı, ifade özgürlüğümüzü kullanmamıza yığınla polis zoruyla engel olunuyordu. Avukat olarak açıklama yapmam da sonucu değiştirmiyordu. Talimat duvarları yüksekti ve ses gelmiyordu!

17.30’da eylem alanına giden bir yol ağzında, ağaçların arasında, sokak lambalarının, (aydınlatmanın) olmadığı bir alanda barikat karşısındaydık. Çok değil, 20 dakika sonra, istişare sonucu mecburen B planını devreye soktuk ve oturma eylemine geçtik.

Hava 20.30 gibi karardığında tüm müzakere girişimleri artık sonuçsuz kalmıştı.

Bu arada marşlar, konuşmalar, sloganlar eşliğinde protestomuzu coşkulu şekilde sürdürüyorduk. Elinde gitarıyla ve dua eder gibi ezgilerle eylem alanına durmaksızın müzikli, sımsıcak, dipdiri bir direniş taşıyan arkadaşı Allah özellikle göndermiş olmalıydı.

Farklı ilden gelen pek çok temsilci söz aldı, mikrofonu eline aldı, nezaket sınırları içinde, hakkı ve hukuku, zulmü ve hukuksuzluğu dile getirdi, farklı tonlarda, yer yer coşkulu, öfkeli, yer yer ironik konuşmalar yaptı.

Sayıları giderek artan, nöbeti devralan çevik kuvvet polislerini idare eden sivil giyimli 4-5 emniyet mensubu öne çıkıyordu. İlginç bir görüntüydü. Eylemciler engeli aşmak için sosyal medya araçlarını kullanmak üzere telefonlarına sarılmışken sivil polisler de -muhtemelen whatsapp üzerinden- sürekli bir yerlerle yazışma halindeydiler harıl harıl.

Eylem gününün en güzel anlarından birincisi bana göre hep birlikte eda edilen akşam namazıydı. O namazı orada olan kimse kolay kolay unutamaz. Havada direnmenin onuru ve haklı olmanın huzuru, harika bir rayiha. Hakkı haykırmak, zulme karşı sesimizi yükseltmek için hazırladığımız bez pankartlar ayaklarımızın altına seccade olup serilmiş, mutlu mesut.

Ayetler, polislere yanlış yerde durduklarını, durmaya icbar edildiklerini hatırlatıyor olsa gerek ki mahcubiyetle aralanmış saygılı bakışları yere düşüyor. Daha fazla günaha ortak olmamak adına, hiç değilse biz secde edeceğiz diye önümüzden çekiliyor, bir kısım barikatı açıyorlar.

Günün rengi değişirken atmosfer de değişiyor. Polisler çoğunlukla şehir dışından, uzak diyarlardan, kadınlar ve çocuklarla birlikte tedarik ettiğimiz direnci karanlığa doğru püskürtmek için “pusu”da bekliyorlar.

Gecenin sonuna doğru yolculuğa nerde, nasıl çıkmalı?

Pek çok değişken var, sıcak gelişmeler üzerine istişare ediyoruz. Derken bir haber geliyor:

BOTAŞ Genel Müdürlüğü, pazar akşamüstü kapısının önünde hakkın sözüne barikat kuran o kurumlu kurum, en iyi savunma saldırıdır, baskın basanındır, der gibi kısa bir basın açıklaması metni yayınlıyor resmî sitesinden.

Yalandan kim ölmüş!

 

Kararımızı veriyoruz: Her türlü engellemeye rağmen basın açıklamamızı okuyacağız.

Cep telefonları ışığının aydınlattığı alanda gür bir sesle beyan ediyoruz, yine ve yeniden geleceğimizi, BOTAŞ’ın karşısına dikilmek üzere dört bir yandan harekete geçeceğimizi!

İnşallah daha güçlü haykıracağız ve başaracağız.

En kısa sürede işgalciye, soykırımcıya akan petrolün vanalarını kapatacağız.

Vanaları kapatacağız, gemileri bağlayacağız. İşgalci, katil İsrail’i yapayalnızlığa ve yaptıklarının hesabını vermeye mecbur bırakacağız.

Çünkü tüm dünya halklarının Filistin’e borcu var. En başta da biz komşu halkların.

1983 Trabzon doğumlu avukat. Ufak Tefek Şeyler (+10), Sevimli Türkçe Sözlük (+10), Kelebek Ve Arı (+14), Ceza Hikayeleri (+18), Kuzularla Saklambaç (+9), Nasreddin Hoca'nın Bisikleti (+9) ve Gazete Okuyan Tavuk (+9) adlı kitapların yazarı.

Tıklayın, yorumlayın
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Köşe Yazıları

Erem Şentürk Neden Mahkemeye Gelmiyor?

Yayınlanma:

-

Erem Şentürk

Ben Erem Şentürk adını kendisi Filistin Dostlarına hakaret edene dek hiç duymamıştım.

Açıkçası ağır eleştirilerde bulunmakla yetinse, haddi aşıp hakaret etmese hiç umursamazdım. Ciddiye alınacak bir insan olduğunu düşünmüyorum.

Kendisini gazeteci olarak tanıtan nice insanın sosyal medya hesapları üzerinden ne amaçlarla, neler yaptıkları akıl ve vicdan sahibi herkesin malumudur.

Bu şahıs da, yaklaşık yarım milyon takipçi üzerinden kamuoyuna kişisel yargılarını boca ederken Filistin Dostlarına fotoğrafta görüldüğü üzere iftira ve hakaret etti.

Elbette kötü söz sahibine aittir. İki defa, yani ısrarla hakaret ettiği için şikâyetçi olundu ve kendisi hakkında Trabzon 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde Hakaret suçunu işlediği gerekçesiyle dava açıldı.

Özür dilemedi, uzlaşmaya yanaşmadı, hakaret ve iftira içerikli paylaşımlarını da halen silmedi.

Böylesi “dik duruşlu” (!) bir arkadaştan ne beklersiniz?

Mahkemeye gelmesini, savcının hazırladığı iddianameye katılmadığını, kimseye hakaret etmediğini, dolayısıyla suçsuz olduğunu beyan etmesini, öyle değil mi?

Öyle olmadı, olmuyor.

Niyeyse, nasılsa Erem Şentürk’e ulaşılamıyor.

İki duruşma geçti, kendisi ortalarda yok. Hâkim, savcı, müşteki ve vekili de dâhil mahkeme heyeti iki duruşmadır bekliyor.

Savcı, müşteki ve vekili, yaptığı paylaşımın hakaret suçunu oluşturduğunu biliyoruz.

Bilgisayar başından kalkıp sanık kürsüsüne geçmesi ve kimin kahpe olduğunu izah etmesi gerekiyor.

3. Duruşma 8 Haziran saat 09.35’te.

İnsan merak ediyor: Koskoca Asliye Ceza Mahkemesi iki duruşma geçmiş aylardır Erem Şentürk’e neden ulaşamıyor. Yoksa kendisi tebligatı almaktan mı kaçınıyor?

Yoksa kendisi resmi yollardan ulaşılmaya kapalı mı?

Sosyal medya üzerinden mi tebligat bekliyor?

Mahkemeye dilekçe verdik ve “adresinin tespit edilebilmesi, çağrı yapılabilmesi ve yargılamanın ilerleyebilmesi için ifadesi alınmak üzere sanık hakkında yakalama kararı çıkartılmasını” talep ettik.

Bekliyoruz.

Ne Olmuştu?

7 Ekim 2023 tarihinde, içinde bulunduğumuz yüzyılın en büyük trajedilerinden biri ve birincisi, Filistin’de yaşanmaya başlandı: Gazze Soykırımı. Türkiye soykırımı durdurmak için elindeki imkanları neredeyse hiçbir şekilde kullanmaya yanaşmayınca 10 Mart 2024 tarihinde Direniş Çadırı çağrısı ile Türkiye’nin 25 ilinde toplanan insanlar iktidardan somut adım talebinde bulunan basın açıklamaları gerçekleştirdi. Gazze’de soykırım olanca vahşetiyle devam ederken, Direniş Çadırı, 2 hafta sonra çağrısını büyüterek 30 ilde sokağa çıktı. Göstericiler “İsrail’le Ticaret İnsanlığa İhanet” sloganı ile sesini yetkililere duyurdular.

Erem Şentürk Ne Demişti?

erem şentürk

Erem Şentürk Direniş Çadırı’nın “İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet” sloganıyla yaptığı protesto gösterilerinde bulunan Filistin dostlarına hakaret etmişti.

Erem Şentürk, Direniş Çadırı çağrısını takipçilerine duyuran Daily Islamist adlı hesabın, “Yarın 30 ilde eşzamanlı olarak “İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet” sloganıyla protesto gösterileri düzenlenecek.” paylaşımı üzerine aşağıdaki twiti attı.

“Hiç lafı eğip bükmeden söyliyeyim: Bu kahpeler yine her zamanki gibi Filistin maskesiyle Müslümanlara saldırmayı, başa bela olmayı fitne fesat çıkarmayı planlıyorlar. 28 Şubat belası yaşanırken Nurettin Şirin, “Kudüs Gecesi” gecesi diye bir operasyon çekmişti. Sokağa tanklar davet edilmişti ve vesayetçi hainler Türkiye işgal provası yapmıştı, Daha sonra “Sincan Belediye Başkanı Refah Partili Bekir Yıldız yaptırdı” demişti. Aşağıda Filistin destek maskeli fitne fesat işini yine Nurettin Şirin organize ediyor.”

Devamını Okuyun

Köşe Yazıları

Filistin Dostlarına Gözaltında Çıplak Arama

Yayınlanma:

-

Bu yazının  fotoğrafında gördüğünüz kısa basın açıklaması, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün resmi (x) hesabından 10.04.2025 tarihinde çıplak arama iddialarına ilişkin olarak kamuoyuna duyuruldu.

Bu, kurumsal ağırlıktan yoksun, parmak sallayan “atarlı giderli” açıklamada bahsi geçen hususların gerçekliğini irdelemek istiyorum.

“TRT World Forum” adlı programda Cumhurbaşkanına soru sormaya çalışırken engellenip yaka paça salondan çıkartılan ve aynı zaman dilimi içinde Kongre Merkezi önünde yine barışçıl protesto gösterisinde bulunan Filistin dostlarından 9’u gözaltına alınmış, tutuklanıp hapse atılmıştı.

Bu 9 kişinden 7’si kadındı ve gürültü, bu suçsuz kadınların önce Emniyet Müdürlüğü’nde, ardından sevk edildikleri Silivri Cezaevi’nde çıplak arama adlı işkenceye maruz kaldıklarının duyulmasıyla koptu!

2012-2020 yılları arasında Türkiye’de pek çok F Tipi Cezaevinde farklı siyasi davalardan mahpus onlarca insanı ziyaret etmiş bir avukat olarak cezaevinde çıplak arama uygulamasının rutin bir aşağılama yöntemi olarak yaygın biçimde uygulandığını biliyordum.

Bu satırları kaleme almadan önce cezaevinde çok uzun yıllar kalmış bir mahpusu aradım, ona da sordum. Bana iki yıl öncesine kadar bunun standart bir uygulama olduğunu aktardı. İlk girişte ve çeşitli sebeplerle farklı cezaevlerine her nakilde mahpuslar çıplak aramaya maruz bırakılıyorlar. Hatta 2005 yılında Kocaeli 2 Nolu F Tipi Cezaevi’ne nakledildiğinde yaşadığı bir olayı anlattı.

Gardiyan kendisini çıplak arama boyunca kameraya almış. O da bu “katmerli aşağılama çabası”nı protesto amacıyla zafer işareti yapınca aralarında hırgür yaşanmış.

Cezaevlerinde bu işkence son iki yıla kadar kesinlikle rutin bir uygulama! (İki yıl içinde insan hakları açısından devrim niteliğinde bir gelişme yaşansa sanırım haberim olurdu!) Bu kısmı geçiyorum.

Peki, Emniyet Müdürlüklerinin nezarethanelerinde bu tür işkenceler yapılıyor mu?

AKP iktidar olduğunda işkenceye karşı sıfır tolerans politikası ile ciddi bir iyileşme yaşanmıştı. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında bu kazanımlarda kesin ve keskin zayiatlar yaşandığı bilinen bir gerçek. Düşmanlaştırılan, kamuoyu önünde aşağılanan insanlara gözaltında çok kötü muameleler yapıldı ne yazık ki! OHAL içindeydik. (O halden çıkıldı mı sahiden?)

Kadınlara, kızlarımıza gözaltında çıplak arama neden infial yarattı peki? Buna kendimce şöyle bir cevap kotarıyorum:

  1. Bu insanlar Gazze’de soykırım yaşanırken silahsız, saldırısız, barışçıl yöntemlerle iktidardan adım atmasını talep ettiler. Tümüyle suçsuz ve masum olmakla birlikte kendi menfaatleri için değil, topluca yok edilmek istenen bir halk adına, Allah rızası için öne atılmışlardı.
  2. İktidar içeride ve dışarıda Filistin davasının hâmisi pozları keserken Filistin dostlarını (Cumhurbaşkanı korumaları marifetiyle) haksız yere darp ettiriyor, gözaltına aldırıyor ve o hışımla bu göstericiler hem emniyette hem de bir hafta kalmadan salıverilecekleri cezaevinde çıplak aramaya maruz kalıyorlardı. Yargılanmış ve suçlu bulunmuş değillerdi, ki böyle olsa bile çıplak arama, insanın onurunu kırmak için yapılan, tasarlanmış bir aşağılama yöntemi, bir işkence! (İstisna olarak uygulanmasının özel şartları ayrı bir yazının konusu.)

Emniyette ve cezaevinde sistematik olarak çıplak aramaya maruz kalmış 7 kadın, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına 09.12.2024 tarihinde dört avukatın imzasıyla sunulmuş 21 sayfalık suç duyurusu dilekçesinde yaşadıklarını ayrıntılı olarak anlattılar.

Yazıyı, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nde yaşanan çıplak arama işkencesinin aktarıldığı o pasajı doğrudan alıntılayarak bitireceğim; siz okuyucularımızı gerçeklerle baş başa bırakarak!

ciplak-arama-roportaji

Gözaltına alınan Filistin dostlarının yaşadıkları çıplak arama ve kötü muamele ile ilgili verdiği röportaj, Emniyet Genel Müdürlüğünün talebi üzerine geçtiğimiz günlerde yayından kaldırılmıştı.

Öncesinde yanıtlanması gereken büyük bir soru var:

Emniyette işkence gerçekse bunun iftira olduğunu öfkeli bir dille beyan eden Emniyet Genel Müdürlüğü, müfteri durumuna düşmüyor mu?

Kararı okuyucuya bırakıyorum.

Ben bu davanın avukatlarından biri olan Adem Bingöl’ü aradım ve ona şunu sordum:

“Filistin dostları nezarethane çıplak aramaya maruz kalmışlarsa avukatları huzurunda alınan ifadelerinde bu iddiaları neden dile getirmediler?”

Cevabı şu oldu:

“Olayın şoku vardı. Korku ve baskı altındaydılar. İlkin gelen avukatlar erkekti ve bunun da etkisiyle anlatmaya çekindiler.”

Filistin dostlarının İstanbul Emniyet Müdürlüğünde ve Silivri Cezaevinde maruz kaldıkları hukuksuzluklara ilişkin bahsini ettiğim suç duyurusunda sıralanan suçlar şunlar:

İşkence, Nitelikli Kasten Yaralama, Cinsel Taciz, Hakaret, Tehdit, Kamu Görevlisinin Suçu Bildirmemesi ve Görevi Kötüye Kullanma!

Bu suçların soruşturulacağına inanan kaç saftrik var bu ülkede?

İşkence ve Cinsel Taciz Boyutunda Çıplak Arama

EGM, öfkeli bir dille algı oluşturmaya dönük yalan yanlış beyanla “kamuoyuna saygıyla duyursa” da çıplak aramaya ilişkin gerçekler, yüzleşmek isteyenler için ortada duruyor:

“Müvekkiller, nezarethaneye girişleri yapılmadan önce ilk olarak aynı katta bulunan camlı küçük bir odaya alınmışlardır. Odada bulunan üç kadın polis memuru, müvekkillerin başörtülerini ve kabanlarını çıkartmalarını söylemiştir. Üstlerinde tişörtleri ve pantolonları kalan müvekkillerin burada üst araması yapılmış, saçları açılarak aranmış ve ayakkabı bağcıkları alınmıştır.

Devamında nezarethane bölümüne girişi yapılan müvekkiller burada bir bölümü perde ile kapatılmış küçük bir odaya teker teker alınmıştır. Küçük oda içerisinde bulunan sarışın, 1,65 – 1,68 boylarında, saçları omuz hizasında, hafif kabarık saçlı, ön dişleri belirgin, hafif kilolu bir kadın polis memuru müvekkillerin kıyafetlerini tamamen çıkarmalarını söylemiştir.

Vücutlarının belden aşağı kısımlarında tayt ve külotlu çorapları, vücutlarının üst kısmında ise yalnızca iç çamaşırları kalacak şekilde kıyafetleri çıkartılan müvekkillere dokunmak suretiyle üst araması yapılmaya başlanmıştır.

İlgili polis memuru müvekkillerin alt ve üst iç çamaşırlarının içerisine iki elini birden sokmak ve gezdirmek suretiyle dokunarak arama işlemi gerçekleştirmiştir.

Müvekkiller ısrarla işbu uygulamaya itiraz etmiş fakat ilgili polis memurunun aşağılayıcı, onur kırıcı sözlerine maruz kalan müvekkillerin itirazları karşılıksız bırakılarak zorla çıplak arama işlemi yapılmıştır.”

Devamını Okuyun

Köşe Yazıları

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Bir Hak mıdır?

Yayınlanma:

-

10 Nisan Duruşma Eylemi

“Bu nasıl bir soru böyle, elbette ki haktır!” diyeceksiniz.

Doğru, haktır. Hatta anayasal güvence altındaki bir haktır. Gel de bunu polislere, polislere talimat verenlere anlat!

O kadar sık ve hoyratça ihlal ediliyor ki bu hak, işte bu yazı ile isyan ediyorum bu apaçık zulme.

— Direniş Çadırı (@direniscadiri) April 10, 2025

Dün, 10 Nisan’da Ankara Adliyesi’nde bu hakkı ihlal edilen göstericiler, uyduruk sebepler gerekçe gösterilerek yargılandıkları davanın ilk duruşmasına katıldılar.

Duruşma Salonu Önünde Filistin Dostları

Haksız yere yargılanan Filistin dostlarıyla dayanışmak için duruşma salonu önündeydik.

Ardından Mısır Konsolosluğu önünde bir basın açıklaması ve protesto yapmak istediler.

Mısır devletinin, Refah Sınır Kapısını açarak Gazze’de soykırım ve açlık ile imtihan olan insanlar için gönderilen yardımları ihtiyaç sahiplerine ulaştırması çağrısında bulunuyorlardı.

Sertliği ile bilinen Ankara polisi yine göstericileri kasıtlı olarak gerdi, taciz etti, darp etti ve gözaltına aldı.

Bunun adı sertlik değil sadece, ayrıca serserilik de!

“Arkadaşlar, süpürün bunları!”

Görüntülerde, yine barışçıl gösteri hakkını kullanan, çoğu kadınlardan oluşan küçük bir gruba haksız ve hukuksuz olarak müdahale eden polisleri görüyoruz. Bir polis, eline megafonu almış, kaldırıma sıkışmış kadınlar için arkadaşına hiddetle sesleniyor: “Arkadaşlar, süpürün bunları!”

Polise bak! Allah rızası için işini gücünü bırakmış, açlıktan ölen çocuklar için çabalayan, barışçıl gösteri yapan, savunmasız kadınlar için, “Süpürün bunları!” diye talimat veriyor.

Yazıklar olsun senin insanlığına! Ellerinde pankartlarla mazlumlar için çare arayan bu insanlar haşere mi? Sen kimsin ve neyi, kimi süpürüyorsun? Aklınca o insanları aşağıladığını sanıyorsun. Bu iğrenç üslup ve yaklaşımla aşağıladığını sandığın o insanlar, senin kendi ülkenin vatandaşları!

Kirli dil ve üslubunla, zorba tavrınla aslında kendi karakterin hakkında kameralar önünde kanaatini beyan ediyorsun, haberin yok!

Bir Allah’ın kulu bu şikâyetimi Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne ulaştırırsa sevinirim. Memurlarınızı çirkefleşmemeleri, edepli, ahlaklı, birazcık nazik olmaları konusunda uyarır mısınız?

İnsan sormadan edemiyor: Herkesin içinde kadınlarımız, kızlarımız için “Süpürün bunları!” talimatı veren polis, onlara kuytuda neler yapmaz? Nasıl emin olacağız? Mesela kuytuda bir yerde bir polis amiri gaza gelmiş erkek polislere “mıncıklayın bunları” şeklinde talimat verse, bu tacizin nerede ve ne şekilde sona ereceğinden nasıl emin olacağız?

Ankara polisi sertliği ile meşhurmuş. Aman ne güzel bir nam!

Bu işin Ankara’sı, İstanbul’u yok!

Hak ve hukuk var!

10 Nisan Duruşma Eylemi

Barışçıl toplantı ve gösteri hakkı anayasal güvence altındadır, engellenemez.

2911 Sayılı Kanun Neyi Düzenliyor?

Anayasa, madde 34 açık: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.”

2911 sayılı kanun, bu anayasal hak ışığında düzenlenmiş. Ne var ki bu kanuna, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu‘na, göstericilerden çok daha fazla yerde, çok daha fazla kere polislerin muhalefet ettiğine şahit oluyoruz.

Bu yasaya aykırı davranan onlar, gelin görün ki darp edilen, gözaltına alınan ve tutuklanıp yargılanan çoğu zaman mağdur göstericiler oluyor. Böylece halka gözdağı veriyorlar: “Sakın ha, haklarınız için sokağa çıkmayın. Zulme uğradığınızla kalın! Yıllar sonra bir sandık gelirse önünüze, oy verirsiniz!”

(Oylar geçersiz sayılmaz, çalınmaz, seçimler iptal edilmezse, yönetim değişirse, ölme eşeğim ölme!)

Direnişi Değil Soykırımcıları Yargıla

“Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü” ifade özgürlüğü hakkının ayrılmaz bir parçasıdır.

Barışçıl gösteri hakkı, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçasını oluşturuyor.

Polis, gösteri düzenleyenlerin güvenliğini sağlayacağı yerde onları taciz ediyor, engelliyor!

mevzuat

“Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu”nun 3. maddesi

Madde 3 – Herkes, önceden izin almaksızın, bu Kanun hükümlerine göre silahsız ve saldırısız olarak kanunların suç saymadığı belirli amaçlarla toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.

Toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılacağını önceden emniyete bildirmek, izin talebi anlamına gelmiyor. Bunun anlamı şu: Biz; şu gün, şurada, şu saatte bir eylem/protesto/yürüyüş/basın açıklaması yapacağız. Siz de bu hakkımızı kullanmamıza engel olunmaması için gerekli tedbirleri alın!

Gazze'de çocuklar ölürken susamayız

Toplantı ve gösteri sırasında emniyet mensuplarının görevi eylemcilerin güvenliğini sağlamaktır.

Bu hakkı kullanmak isteyenlere polisin yaptığı sistematik hukuksuzluk şöyle oluyor genelde:

Yüzde yüz hakkı olan bir eylemde bulunmak isteyen göstericilere polis, öyle bir tavır takınıyor ki, haklarından habersiz biri şöyle düşünebilir pekâlâ:

“Burada göstericiler yüzde yüz haksız bir iş yapıyorlar da iyi niyetli polis, göstericilere kendi belirlediği bir yerde, kendi belirlediği bir şekilde, uygun gördüğü bir süre için seslerini duyursunlar diye lütfediyor, hak tanıyor!”

Oysaki 2911 sayılı kanun bunun tam tersini söylüyor: Gösteri silahsız ve saldırısız olduktan sonra polise düşen görev, gösterinin sağ salim yapılabilmesi için bu hakkı kullananlara yardımcı olmaktır!

Türkiye’de bu hakkın kullanımında devletin öyle sistematik ve yoğun hak ihlâlleri var ki, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sayısız kez hak ihlali kararı verdi. Anayasa Mahkemesinin de çok sayıda örnek kararı var bu konuda.

Evet, Türkiye’de hakkı en çok yenen haklardan biridir bu: Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı!

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x