Connect with us

Haberler

İstanbul’da, “İsrail’le Ticaret, Filistin’e İhanettir” Eylemi

Yayınlanma:

-

Türkiye genelinde 30 ayrı şehirde, 10 Mart 2024 Pazar günü, saat 14:00’te eş zamanlı olarak “İsrail’le Ticaret, Filistin’e İhanet” eylemleri yapıldı.

Eylem organizasyonu hakkında duyurularda bulunan Direniş Çadırı (X platformu) hesabından yapılan bilgilendirmeye göre eylem yapılan şehirler şunlar:

Adana, Alanya, Ankara, Düzce, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Edirne, Kastamonu, Kocaeli, Malatya, Şanlıurfa, Sakarya, Tekirdağ, Bursa, Trabzon, Tokat, Midyat, Şanlıurfa, Eskişehir, Niğde, Rize, Van, Zonguldak, Samsun, Kayseri, Osmaniye, Kütahya, Tavşanlı, Karadeniz Ereğlisi.

Organizasyonun İstanbul eylemi ise Eminönü Meydanında gerçekleştirildi.

Eylem boyunca Gazze’de Çocuklar Açlıktan Ölüyor,  İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, İhanetten Vazgeç Ticareti Kes, Eli Kanlı Sermaye Hesap Verecek, Eli Kanlı Zorlu Hesap Verecek, Eli Kanlı İçdaş Hesap Verecek, Eli Kanlı Limak Hesap Verecek, Eli Kanlı Akçansa Hesap Verecek, Eli Kanlı Socar Hesap Verecek, Siyonist Sermaye Hesap Verecek, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Katil İsrail İşbirlikçi AKP, Katil İsrail Filistin’den Defol, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Yaşasın Gazze Direnişimiz, Yaşasın Filistin Direnişimiz, Hamas’a Selam Direnişe Devam, Siyonistler Yenilecek Direnen Filistin Kazanacak, Vanaları Kapat Gemileri Bağla, Kahrolsun İşbirlikçi Zalimler, Yaşasın Küresel İntifada, Limanlar Siyonizme Kapatılsın, Aaron’a Selam Direnişe Devam sloganları atıldı, Tekbir getirildi.

İsrail’le yapılan ticaretin Filistin halkına açık bir ihanet, büyük bir utanç olduğu vurgulanan ve iktidarı bir an önce bu yanlıştan vazgeçmeye çağıran ve topluluk adına Ayşe Rabia Ertan’ın okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

İSRAİL’LE TİCARET,

FİLİSTİN’E İHANETTİR!

İSRAİL’LE ANLAŞMALAR İPTAL EDİLSİN!

İSRAİL’LE DİPLOMATİK VE TİCARİ İLİŞKİLER KESİLSİN!

İSRAİL’İ KORUYAN ÜSLER KAPATILSIN!

Bismillahirrahmanirrahim

Bugün, 10 Mart 2024.

İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırımın 159. günündeyiz. Filistin’de işgal ve katliamlar dün başlamadı, neredeyse yüz yıldır devam ediyor. Gazze, 17 yıldır etrafı duvarlarla örülü, kuşatma altında tutulan bir toplama kampı. İsrail ve onun batılı destekçileri Gazze’de 5 aydır eşi benzeri görülmemiş bir soykırım uyguluyor.

Tarihte belki de ilk kez bir soykırım, bizzat soykırıma uğrayan insanların kameralarından tüm dünyanın gözü önünde canlı canlı seyrediliyor. Haklar, hukuklar, iyi ve güzel olan ne varsa bombalanıyor, yağmalanıyor, katlediliyor, yerle yeksan ediliyor. Çok açık ve ağır savaş suçları her gün işlenmeye devam ediliyor. Durum o denli vahim ki İsrail, Birleşmiş Milletler’in yargı organı olan Uluslararası Adalet Divanı’nda sanık sandalyesinde ve soykırım suçu işlemekten ötürü yargılanıyor. İsrail buna rağmen insanları katletmeye, hız kesmeden devam ediyor.

İsrail, insanlıktan nasibini almamış ve insanlığa karşı işlenebilecek her türlü suçu işlemiş vahşi bir terör örgütüdür, eli kanlı seri katiller tarafından yönetilmektedir. Soykırım suçu işlemekten ötürü sadece sanık değil çoktan mahkûm olmuştur; dünyanın dört bir yanında, her dilden ve dinden halkların gözünde.

Bugün, Türkiye’nin 30 şehrinde, burada olduğu gibi haktan, adaletten, özgürlükten, insanlık onurundan, mazlum Filistin ve Gazze halkından yana olanlar olarak toplanmış bulunuyoruz. Amacımız çok açık, çağrımız çok nettir. Türkiye’yi yöneten iktidar tavır değiştirmeli ve sadece lafta kalmayan, sözde değil özde soykırıma karşı olmalı ve Filistin halkının yanında durmalıdır. Türkiye’deki sivil toplum kuruluşları, kanaat önderleri artık Filistin hamasetini kesmeli; İsrail’i besleyenleri, Gazze’deki katliamın yerli işbirlikçilerini ve onları kollayanları açığa çıkaracak eylemlere girişmelidir.

İsrail barbarlığı, işgali, soykırımı engellenemiyorsa hiç olmazsa İsrail’le tüm ilişkiler resmen ve fiilen kesilmelidir. Sınırlar, limanlar, hava sahası Siyonist rejime kapatılmalıdır. Aksi durum, 6 aydır içeriden net bir şekilde görüldüğü gibi insanlığa karşı işlenmiş en ağır suça, soykırım suçuna ortaklık; ağır bir utanç, günah ve vebaldir. Bilinmelidir ki biz buna razı değiliz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 24 Şubat günü bir mitingde şunları söylemişti: “Tam 140 gündür İsrail’in işlediği insanlık suçlarını sadece seyrediyorlar. Kameralar önünde İsrail’i eleştirip arkadan İsrail’e her tür desteği veriyorlar.”

Burada şu gerçekle artık yüzleşmeliyiz: Açıktır ki bugüne kadar Türkiye’nin sergilediği performansın bu söylenenlerden hiçbir farkı yok. İktidarın yaptığı eleştiri kendi yönetiminin de durumunu ortaya koyuyor! Ülke olarak bu soykırım sürecinin bir parçası, destekçisi ya da en hafif tabirle seyircisi olmamak için atılması gereken âcil ve somut adımlar tüm açıklığıyla önümüzde durmaktadır. Ne var ki bugüne kadar bu doğrultuda hiçbir somut bir adım atılmadı. Bu adımların atılması için en büyük yetki ve sorumluluk ülke yönetimini elinde bulunduranlardadır. Meydanlarda Gazze için slogan atan siyasiler, sözde yardım seferberliği düzenleyen sermaye sahipleri ve sermayeyi koruyan STK’lar bu ihaneti, bu iş birliğini hiçbir biçimde konuşmadılar.

Evet, “İsrail’le ticaret, Filistin için ihanettir!” diyoruz. Tam beş aydır Türkiye’de düzenlenen büyük ve kitlesel eylemlerde bu ses, bu slogan kitleselleştirilmedi. Bu ihanet örtülmek istendi!

Buradan, “Hiçbir istisna koymadan söylüyorum: Gazze’deki zulmü durdurmak için elimizdeki tüm imkânları kullanacağız!” diyen cumhurbaşkanına ve iktidar sahiplerine sesleniyoruz. Türkiye’nin soykırıma karşı -gecikmeli de olsa- Gazze’nin yanında durabilmesi için acilen atılması gereken net, somut adımlar derhâl uygulanmalıdır! Beş aydır seyrettiğiniz soykırımı engellemek için somut adımlar atın! İhanete varan ticareti, soykırımdan rant koparıp servet büyütenleri, bunlara göz yuman muktedirleri artık biz seyretmeyeceğiz!

Çağrımız çok açık: Acil bir eylem planı derhâl devreye girsin! Ya Gazze için slogan atmayı bırakıp bu utançla susun, ya da gerçek adımlar atın!

İnsanlığa karşı savaş açmış ve soykırım suçuyla damgalanmış İsrail’in karşısında ve mazlum Filistin halkı ile dayanışma içerisinde gerçekten yer alıyorsanız şu üç maddelik eylem plânını hemen uygulayın:

İlk olarak, İnsani yardımların İsrail’in kontrolüne ve kısıtlamasına tâbi olmadan Gazze’nin her yerine kesintisiz ve yeterli düzeyde ulaştırılması için her yola başvurulmalıdır.

Savaşın başından beri İsrail gıda, su, elektik, sağlık hizmetleri gibi temel insani ihtiyaçlardan Gazze halkını mahrum bırakarak bunları soykırımın araçları olarak kullanıyor. Gazze’den, açlıktan ölen insanların haberleri geliyor; dehşet verici, vahim bir süreç yaşanıyor. İnsan idrakinin kabul edemeyeceği bir insani kriz, bir vahşetle karşı karşıyayız.

29 Şubat sabahı, uzun zamandır yardım girmeyen Gazze’nin kuzeyine sınırlı sayıda yardım tırı giriş yaptı. Tırlardan yardım almak üzere hareket eden binlerce insan, İsrail’in keskin nişancılarının ve bombalarının hedefi oldu. Yani açlıktan ölme sınırına gelen binlerce insan, yiyeceğe ulaşma umuduyla sokağa çıktığında İsrail, insanlıkla dalga geçercesine bir katliam daha gerçekleştirdi.

Bu noktada Türkiye’ye düşen sorumluluk tüm uluslararası mekanizmaları harekete geçirerek, İsrail’i bu savaş suçundan vazgeçmeye mecbur bırakacak baskıyı bir an önce oluşturmaktır. Gazze’nin her bölgesine yeterli düzeyde gıda ve sağlık malzemesinin kesintisiz şekilde ulaşması, hastanelerin ve gündelik hayatta pek çok alanın temel ihtiyacı olan elektriğin sağlanması için tüm yollar zorlanmalıdır.

İşte bu noktada Türkiye, en başta, Filistinliler katledilirken, açlıktan ve tedavisizlikten öldürülürken, soykırıma uğrarken, İsrail’i besleme ve İsrail’in tedarikçiliğini yapma utancından kurtulmalıdır. Bu tam da bir an önce atılması gereken bir diğer adıma işaret etmektedir.

Hâlâ Türkiye’nin verimli topraklarında üretilen ve aslında Gazze’deki kardeşlerimize gitmesi gereken tırlar dolusu meyve ve sebze İsrail’e satılmakta, İsrail askerinin kumanyasına girmektedir. Anadolu’da yetişen meyve-sebze, Gazze’de çocukları öldüren katil sürüsünün öğününü süslemektedir.

Yoksul ve mazlum Yemen’in İsrail’e karşı gösterdiği cesaret hepimize örnek olmalıdır. Gazze’de çocuklar açlıktan ölürken ve soykırım sürerken Türkiye’nin sebzesi ve meyvesi Siyonistleri besleyemez!

İkinci adım olarak, İsrail’e en geniş ve etkili bir şekilde boykot, tecrit ve yaptırımlar uygulanmalıdır. Türkiye’nin sınırları, limanları, hava sahası siyonizme, savaş suçlusu, işgalci ve soykırımcı terör devleti İsrail’e tümüyle kapatılmalıdır.

Bu çağrının en somut, acil karşılığı Türkiye’den İsrail’e tüm sevkiyatların tamamen durdurulmasıdır.

İsrail’le ticaret aktif olarak devam ediyor. İsrail Tarım Bakanlığının verilerine göre savaş boyunca İsrail’e en çok sebze-meyve ihracatı yapan ülke maalesef Türkiye. Başka bir deyişle Gazze’de bebekler açlıktan ölürken, onları öldüren İsrail’in sebze-meyve alanında en büyük tedarikçisi Türkiye’dir!

Ne yazık ki Türkiye’nin İsrail’le ticarette tek birinciliği bundan ibaret değil! İsrail’in en büyük çelik tedarikçisi de Türkiye, en önemli çimento tedarikçisi de!

İsrail’in en büyük petrol tedarikçisi ise kardeş ülke denilen Azerbaycan ve Kazakistan! Gelin görün ki bu petrol Bakü-Ceyhan boru hattından geçerek Ceyhan limanından, yani Türkiye üzerinden soykırımcı İsrail’e ulaştırılıyor. İsrail’deki yetkililer ve sermayedarlar bile şunu saklamıyor: İsrail’in gündelik düzenini, keyfini bozmadan katliamlarını devam ettirebilmesinde Türkiye’den yapılan sevkiyatlar hayati bir önem arz ediyor.

Başka bir deyişle, Türkiye’den İsrail’e ticaret ve sevkiyatlar devam ederken Filistin’in yanında olduğunu söylemek, İsrail’i kınamak, Filistinlileri aşağılamaktan ve Türkiye halkını aptal yerine koymaktan başka bir anlam ifade etmiyor.

Türkiye’nin gerekli kararları alarak soykırım suçu işlemekte olan terör şebekesi İsrail’e yönelik ihracatı tamamen yasaklaması şarttır. Türkiye’nin egemenliği altında yer alan limanlardan doğrudan ya da dolaylı olarak İsrail’e sevkiyat yapılması açık bir şekilde yasaklanmalıdır. Çünkü normal bir devletten değil, tarihi işgal ve katliamlar, savaş suçları ile dolu ve son 5 aydır tüm dünyanın gözü önünde soykırım suçu işleyen, hak hukuk tanımaz, herhangi bir insani değer taşımayan bir terör örgütünden bahsediyoruz!

Türkiye’nin soykırımcı İsrail’in yanına ismini yazdırmasını istemiyorsak, soykırıma destek verenler olarak anılmaktan utanıyorsak bu tarihi sorumluluğu hepimiz üstlenmeliyiz!

Üçüncü adım olarak ise, İsrail’i koruyan İncirlik askeri üssü ve Kürecik Radar üssü kapatılmalı, Batılı güçlerin ve özellikle Amerika’nın kullanımından tamamen arındırılmalıdır.

Amerika ve NATO, açıkça bu soykırımda İsrail’in en büyük hamisi, savaşın finansörü ve soykırımın devamlılığını sağlayan suç ortaklarıdır

Şunu bir daha haykıralım: Gören gözler, duyan kulaklar için sınır çoktan aşıldı! Mazlumların çığlıkları yeri göğü inletti, artık söz vakti bitti! Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetlerinde görevli 25 yaşındaki Aaron Bushnell’in, Washington’daki İsrail Büyükelçiliği önünde bedenini ateşe vererek soykırıma tepki olarak kendini feda etmesi bunu tüm dünyaya gösterdi. Bushnell, soykırımın en büyük ortağı olan Amerika’da “Artık bu soykırımın parçası olmayacağım!” diyerek “Özgür Filistin!” haykırışları içinde can verdi.

Artık bekleme, geçiştirme, erteleme vakti bitmiştir. Reel siyaset, norm, normal olana dair her türlü sınırın aşıldığı bir felaketle karşı karşıyayız.

Tüm dünyanın şahit olduğu üzere soykırımcı İsrail’in hiçbir değeri ve sınırı yok! Bu işgalci, soykırımcı terör devleti ile bir diyalog üzerinden sonuç beklemek abesle iştigaldir. Hele ki sözlü kınamaların karşılık bulmasını beklemek açık bir acziyet göstergesidir. Bu acziyet bizi kahrediyor, utandırıyor. Bizler bu kadar aciz olamayız ve böylesi bir utanç içinde kalamayız!

Dile getirdiğimiz bu üç maddelik acil eylem plânı bir an önce devreye sokulmalıdır. Bu adımları atılana, soykırım durana, işgal sonlanana kadar insanlık, özgürlük, adalet saflarında kalabilmek için bizler sokaklarda, kürsülerde, bulduğumuz ve bulunduğumuz her ortamda bu taleplerin takipçisi olacağız.

Herkes bilsin ki bizim ve mazlum Gazze halkının bu talepleri bir an önce yerine getirilmediği takdirde eylemlerimiz tüm vicdanlı insanların katılımıyla dalga dalga büyüyerek devam edecektir! Bu yolda iktidar ve sermaye sahiplerinin keyfini kaçırmaktan, onlara karşı mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz!

Savaş rantından beslenen kanlı sermayenin patronlarına sesleniyoruz: Artık rahat uyuyamayacaksınız.

Gazze’de bebekler enerji yokluğundan hastanelerde ölürken İsrail’e elektrik satmaya devam eden Zorlu Holding!

Gazze her gün bombalanırken gemileriyle İsrail’in çeliğini gönderen, servetine servet katan İçdaş!

Gazze’de on binlerce insan katledilirken Siyonistlerin uçağına, tankına yakıt taşıyan Socar!

Gazze’nin sokakları, mahalleleri ve şehirleri dümdüz edilirken limanlarından sevkiyata devam eden, İsrail’in çimentosunu sağlayan Limak ve Akçansa!

Meydanlarda Filistin sloganları atarken arka kapıdan Siyonistlerin savaş pastasından rant kapanlar! Hepinizin rahatınızı bozacağız!

Gemileri gönderen, limanları açık tutan, Siyonistleri besleyen damarları kollayanlar, artık saklanamayacaksınız!

Kuzuyu kurtla yiyip çobanla ağlayan; Filistin için slogan atıp İsrail ile iş tutanlar gizlenemeyeceksiniz!

İnşallah, yarın gireceğimiz mübarek Ramazan ayı zulme karşı direnenler için bir kurtuluş, hâlen zalimlerle ilişkilerini sürdürenler için ise bu suça ortak olmaktan vazgeçmek için ilahi bir fırsat olur.

Direnen ve bu haklı mücadeleyi meydanlara taşıyan tüm vicdanlı insanları selamlıyoruz!

Duamız ve çabamız “Nehirden Denize Özgür Filistin”dir.

Haberler

Üsküdar’da “Direniş Sürecek, Filistin Özgür Olacak” Eylemi

Yayınlanma:

-

TOKAD, Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen ve Özgür Yazarlar Birliği, “Emperyalizme, Siyonizm’e, İşbirlikçilik ve İhanete Karşı Direniş Sürecek, Filistin Özgür Olacak” başlığıyla Üsküdar’da bir eylem tertip ederek Filistin direnişini selamladı ve Aksâ Tûfânı süreciyle ateşkes aşamasını değerlendirdi.

İsrail’le ticaretin ve BTC boru hattından İsrail’e akan petrolün kesilmediği, İncirlik ve Kürecik üslerinin kapatılmadığı, İsrail’in tedarik zincirini sağlayan gemilerin Türkiye limanlarına serbestçe giriş yapabildiği, AKP iktidarının Filistin yanlısı görünen söylemlerine rağmen İsrail’le işbirlikçilikte ısrar ettiği vurgulanan eylemde Filistin halkının Aksâ Tûfânı süresince büyük bedeller ödemesine rağmen emperyalizme ve Siyonizm’e teslim olmayan irade ve kararlılığına işaret edildi. Eylemde ayrıca Dr. Hussam Ebu Safiye için özgürlük çağrısı yapıldı.

Topluluk adına Kübra Kalkan, Cahit Erdem Örs ve Fatma Arslan’ın konuşmacı olduğu eylem boyunca “Yaşasın Gazze Direnişimiz, Yaşasın Küresel İntifada, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Bakü-Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, Nakba’dan Tûfân’a Filistin’de Direniş Hep Ayakta, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Direniş Sürecek Filistin Özgürleşecek, İşbirlikçi Sermaye Hesap Verecek, Dr. Hussam Onurumuzdur” sloganları atıldı, tekbir getirildi ve topluca 7 Ekim Marşı okundu.

Eylemde okunan açıklamanın tam metni şu şekilde:

Emperyalizme, Siyonizm’e, İşbirlikçilik ve İhanete Karşı Direniş Sürecek, Filistin Özgür Olacak

Hakikatin Yanında Israrla Duran Filistin Dostları,

İnsanlığın uzun tarihinin eşsiz bir ânına tanıklık ediyoruz!

Şu dünyadan gelip geçenlerin pek azına nasip olan bir tanıklıktır bu.

471 gün boyunca eşi benzeri görülmemiş bir saldırganlığa karşı verilen amansız bir direnişin neticesinde alnının akıyla insanlığın vicdan ve ufkunu ayakta tutmaya muvaffak olmuş yiğitlerin azim ve kararlılıklarına tanık oluyoruz.

Ne mutlu ki Rabbimiz bu haysiyet mücadelesine şahit olarak yazdı bizleri!

Biliyoruz ki bu günleri yaşayan, bu tanıklıklara ulaşan bir insan için ötesi yoktur.

Akılların almayacağı, zihinlerin kavrayamayacağı bir iradeyi kuşanan Filistin halkı emperyalistlerin sınırsız desteğindeki Siyonist saldırganlığa boyun eğmedi.

Bu amansız saldırganlığın karşısında evlatlar, anne babalar, gençler özgürlük yolunda kendilerini feda ettiler ancak zalimlerin karşısında diz çökmediler!

Baştan başa yıkılan Gazze teslim olmadı!

Evlerinden, mahallelerinden, şehirlerinden sürülüp duran Filistin halkı teslim olmadı!

Evlerinden uzakta aç susuz, derme çatma çadırlarda barınmaya çalışırken üzerlerine yağan bombalarla yakılan bu aslanlar teslim olmadı!

Müslümanlar sahipsiz bıraktığı için geleceklerini tünellerde savaşarak kurmaya çalışan yiğitler teslim olmadı!

Çocuklarla ve hastanelerle savaşan soykırımcı İsrail’e karşı insanüstü bir çaba ile karşı koyan Filistinli sağlık çalışanları teslim olmadı!

Bu onur ve haysiyet anıtlarından müteşekkil DİRENİŞ’in önünde en derin minnet ve hürmetle eğiliyoruz.

İntifada dostları,

Gazze direnişi insanlığı ikiye ayırmıştır.

Âl-i İmrân sûresi 179. ayette “Allah, iyiyi kötüden ayıracaktır.” buyurulmaktadır.

Rabbimiz bugün bunu, Gazze direnişi aracılığıyla yapmıştır.

Evet, Gazze direnişi dünyayı ortadan ikiye bölmüştür.

Emperyalizmin, Siyonizm’in, işbirlikçiliğin ve ihanetin yanında hizalananlarla DİRENİŞ’i dost edinip İntifada ateşini harlayanlar iki farklı cephe hâlinde kendilerini tarihe tanık olarak kaydettirmişlerdir.

Büyük Şeytan ABD önderliğindeki NATO bloğu var gücüyle İsrail’in yanında saf tutmuş; egemen dünya düzeni, Gazze’deki soykırım savaşı marifetiyle bütün mazlum ve mustazaflara gözdağı vermek istemiştir.

Allah’ın işine bakın ki Yahya Sinwar’ın şehit olmadan az önce fırlattığı sopası onların bütün plânlarını bozup parçalamıştır!

Gazze’nin hayranlık uyandıran direnişi uzak Asya’dan Amerika’ya, Avrupa sokaklarından Afrika’nın hesap sorma iradesine sahip halklarına, üniversite kampüslerinden hayatın bütün alanlarına kadar karşısında durulamayan bir tsunami vâr etmiş; vicdanları egemen dünya düzenine karşı ayaklandırmıştır.

Zalimler kaybetmiş; mazlumlar, İntifada’nın yükselen alevleriyle mücadele azim ve kararlılıklarını bilevlemişlerdir

471 gündür Gazze direnişinin yanında tutan yürekler!

Siyonist İsrail’i besleyen damarları kurutmak için meydanlardan hiç geri durmadınız!

2002’de İsrail’le ticaret 1,5 milyar dolar idi, meydanlarda bu ihanetin durması için haykırdınız!

2011’de İsrail’le ticaret 5 milyar dolara ulaşmıştı, her vesileyle meydanlarda bu rekor ticareti kesme çağrılarını yükselttiniz.

2022 sonunda İsrail’le ticaret 9,5 milyar dolar seviyelerine çıkmıştı, bu ihanet ve işbirliğinin ardından gelen Aksâ Tûfânı boyunca bu hakikati anlatmaya ve bu kirli ticareti durdurmaya çalıştınız!

Ankara’da şaşaalı törenlerle karşılanan İsrail cumhurbaşkanına “defol” demek için meydanları doldurdunuz!

Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından Siyonist savaş makinesinin damarlarına kan olarak akan petrolün vanalarını kapatmak için çırpındınız!

Başta İstanbul limanları olmak üzere Siyonistleri besleyen tedarik zincirinin en önemli halkası olan gemileri Türkiye limanlarından kovmak için gecenizi gündüzünüze kattınız!

İsrail’i koruyan İncirlik ve Kürecik üslerinin sökülmesi için bıkmadan usanmadan koşturdunuz!

Sizin bu mücadeleniz işbirlikçi AKP iktidarı tarafından engellendi; iftiralara, kovuşturmalara uğradınız!

Kitleleri Filistin duyarlığı ile aldatmaya çalışanların karşısına hakikatlerle çıktınız.

Onca karşı çıkışınıza rağmen BTC boru hattından katil İsrail’in tanklarına, uçaklarına akan petrolü kesmediler!

Onca feryadınıza rağmen Siyonizm’e can suyu olan gemileri limanlardan kovmadılar!

“Filistin’e ihanet” olarak vasfettiğiniz İsrail’le ticareti kesmediler, türlü hilelerle bu ihanete yol vermeye devam ettiler!

“Siyonist sermaye” olarak tanımladığınız İçdaşların, Zorluların İsrail’in çeliğini, enerjisini tedarik etmesini durdurmaya çalıştınız ama işbirlikçi sermaye İsrail’in dostu olmaktan vazgeçmedi!

Eşsiz Gazze Direnişi gibi bu eşsiz işbirlikçilik ve ihanet de tarihe ve Allah’ın katına kayıtlanmıştır.

Bunun hesabın Âlemlerin Rabbi olan Allah âhirette elbette soracaktır.

Herkes emin olsun ki biz de bu dünyada bu hesabın peşinde olacağız!

Şuarâ sûresi 227. âyet, bu hususta bizi temin etmektedir:

“Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir!”

Gazze direnişinin yârenleri!

Filistin’de direniş yüz yıldır sürüyor!

Filistin halkı, yüz yıldır ağır bedeller ödüyor; NAKBAlara, yalnızlaştırmalara, sürgünlere, ihanetlere göğüs geriyor!

Filistin halkı özgürlüğü tırnaklarıyla, kanıyla, alın teriyle adımlıyor!

Gazze’de, Batı Şeria’da DİRENİŞ, adım adım yeni mevziler kazanıyor; işbirlikçiliğin ve ihanetin yüzündeki perdeyi yırtıp atıyor!

Ülkeleri düşüren, siyasal gerçeklikleri alt üst eden Ortadoğu’daki yeni durumla birlikte şimdi mücadele bambaşka, zorlu bir aşamaya geçiyor.

Belli ki imkânsızlıkları parçalayan Filistin direnişi yeni süreçlere hazır!

Filistin dostlarının; Siyonizm’in, emperyalizmin, işbirlikçilerin karşısına dikilenlerin bu yeni aşamada çok daha kararlı olması gerekecek.

Filistin’in, bir bütün hâlinde Ortadoğu’nun ancak emperyalist zincirin halkalarının teker teker kopartılarak özgürleştirilebileceğini kavrayan, mücadeleyi bu doğrultuda inşa eden güçlü, kuşatıcı bir perspektife ihtiyacımız var.

Kardeşler!

Filistin halkını, direniş önderlerini, bölge ülkelerini hedef alan Siyonist saldırganlık; sahipleri emperyalistlerle birlikte DİRENİŞ duvarına çarpmıştır.

İşgal ordusunun tanklarına karşı beyaz önlüğü ile tek başına yürüyen Dr. Hussam’ın cesareti, insanlığın aradığı reçete olarak hafızalara kazınmıştır; dünya döndükçe de direnenlerin, mazlum ve mustazafların tutunacağı umut olarak vâr olacaktır!

Direnişin bu güçlü zaferi mübarek olsun!

Selam olsun Gazze’nin, Filistin’in boyun eğmeyen iradesine!

Selam olsun Küresel İntifada çağrısını yükselten dünya halklarına!

Şehitlerin yolunu sürdüreceğiz!

Yaşasın Küresel İntifada, Yaşasın!

Devamını Okuyun

Haberler

FÖP’ten Dr. Hussam Abu Safiye İçin Özgürlük Çağrısı

Yayınlanma:

-

Filistin’e Özgürlük Platformu (FÖP) tarafından Üsküdar’da düzenlenen bir eylemle İsrail’in tutukladığı Kemal Adwan Hastanesi başhekimi Dr. Hussam Abu Safiya için özgürlük çağrısı yapıldı.

Eylemde, topluluk adına açıklamayı Dr. Fatma Örgel okudu.

Dr. Fatma Örgel açıklamasında İsrail’in Gazze’de, özellikle sağlık alanında yaptığı yıkıma değindi, Dr. Hussam Abu Safiya’nın özgürlüğü için herkesin ve ilgili tüm kurumların harekete geçmesini istedi.

Açıklama metninin tamamı şu şekilde:

Dr. Husam Abu Safiya İçin Özgürlük!

İsrail, 7 Ekim’den bu yana kadın, çocuk demeden Gazze halkını katlediyor.

Bütün uluslararası insani hukuk yasalarını çiğneyerek hastanelere; doktor, hemşire bütün sağlık çalışanlarına saldırıyor, her birini açıkça hedef alarak öldürüyor. İçinde yatmakta olan hastaları, yoğun bakımdaki yaşlıları, kuvözlerde bebekleri, onları tedavi eden sağlık çalışanları olduğu halde hastaneleri direkt hedef alarak bombalıyor, ateşe veriyor. Bunların hepsi kameraların önünde, canlı yayında bütün dünya ile beraber izlediğimiz canilikler!

İsrail, apaçık bir SOYKIRIM suçu, savaş suçları ve insanlığa karşı olan bütün suçları işliyor.

Bu korkunç saldırılarda Gazze’nin neredeyse tamamı harap oldu.

Resmi olarak tespit edilebilen 50 bine yakın, tahmini olarak en az 200 bin insan hayatını kaybetti. Ölenlerin en az üçte ikisi kadın, yaşlı ve çocuklardan oluşuyor. Yüz binlerce insan yaralandı; bir fiziksel yetisini, uzvunu kaybetti.

2 milyona yakın insan evlerini terk etmek zorunda kaldı. Bebekler, çocuklar kış şartlarında ya soğuktan ya açlıktan ya da bulaşıcı hastalıklardan hayatını kaybediyor.

100 bine yakın çocuk akut acil malnütrisyon ile karşı karşıya. Hastane ve diğer sağlık merkezlerinin en az üçte ikisi İsrail işgal güçlerinin saldırıları ile yok edildi. İlaçlar, temel ameliyat malzemeleri çok sınırlı sayıda; ameliyatlar, çocuklarda bile anestezi olmadan yapılmaya çalışılıyor.

Sağlık alt yapısı bu kadar harap edilmiş, hasta ve yaralı yükü bu kadar artmış şartlarda Filistinli doktorlar, hemşireler, acil ambulans ekipleri insan üstü bir özveri, çaba ile sağlık hizmetlerini yürütmeye çalışmaktadır.

İsrail, bu şekilde sağlık hizmetlerini yürütmeye çalışan ve “SOYKIRIM” amacına engel olarak gördüğü sağlık çalışanlarını da açıkça hedef almakta, yeni yapay zekâ ile donatılmış silahları ile onları katletmektedir. Bu şekilde en az 1000 sağlık çalışanını; 262’si resmi BM yardım çalışanı olmak üzere 400’e yakın insani yardım çalışanını öldürdü.

Gazze’nin kuzeyinde sağlık hizmeti verebilen sadece bir hastane kalmıştı; Kemal Adwan Hastanesi…

Hastanenin başhekimi Dr. Hussam Abu Safiya, hem insani haklarına sahip çıkan onurlu bir Filistinli hem de tıp yemini etmiş bir hekim olarak bütün zor şartlarda mesleğine duyduğu sadakat ve saygı ile sağlık hizmetleri vermeye devam etti; ta ki İsrail bombardımanı ile hastane, içindeki hastaların, sağlık çalışanlarının varlığını önemsemeden yakılana dek!

İsrail, Gazze’nin kuzeyindeki tek çalışan hastanenin sağlık hizmeti vermesini sürdürmeye çalışması nedeniyle, yani bir doktor olarak sorumlu olduğu, yapmakta olduğu işini yaptığı, insanlara, hastalara sağlık, şifa sunduğu için Dr. Hussam’ı hedef almıştı.

Önce oğlunu hedef alarak hastane bahçesinde katletmiş, kendisini de yaralamıştı. 27 Aralık günü hastanesini yerle bir eden, ateşe veren İsrail tanklarının üzerine korkusuzca, yaptığı kutsal işin onuruyla, elinde hiçbir silahı olmadan yürüyen Dr. Hussam, İsrail işgal güçleri tarafından tutuklandı ve hapsedildi.

Hapishaneden çıkan şahitliklere göre Dr. Hussam işkenceye tâbi tutuluyor. İlk günlerde bütün kamera görüntülerine rağmen Dr. Hussam’ı tutukladıklarını inkâr eden İsrail işgal güçleri, dün itibariyle Dr. Hussam’ın ellerinde olduğunu kabul ettiler. Hangi şartlarda olduğu konusunda ise hiçbir bilgi vermiyorlar! İsrail, dünyadan birçok insani ve medikal yardım ekiplerinin, insan hakları gruplarının görüşme taleplerini ısrarla reddediyor!

Bütün uluslararası kanunlarda, savaş ve çatışma durumlarında bile sağlık çalışanları ve sağlık merkezleri dokunulmazdır. İsrail, 80 yılı aşkındır yaptığı gibi yine bütün bu insanlığın ortak kanunlarını açıkça çiğnemekte, bütün dünyanın gözleri önünde bir “Soykırım” gerçekleştirmekte, savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlemektedir.

Öncelikle bir insan, doktor olarak, bütün dünyada çağrıda bulunan hekimler olarak gözümüzün önünde insanlığa karşı işlenen bu SOYKIRIMIN acilen durdurulmasını; başta Dr. Hussam Abu Safiya olmak üzere İsrail tarafından tutuklanan bütün sağlık çalışanlarının derhal serbest bırakılmasını talep ediyoruz. Başta BM, DSÖ, Amerika Sağlık idaresi, bütün insan hakları kuruluşlarını bu konuda ivedi olarak inisiyatif almaya çağırıyoruz!

Açıklamamızı bitirmeden Filistin’de bu kadar ağır saldırılar altında görevlerini büyük bir onur ve özveriyle yapmaya çalışan bütün doktorları ve sağlık çalışanlarını saygıyla selamlıyoruz!

Son olarak da Dr Hussam’ın sözlerini tekrar etmek istiyorum;

“Boşuna uğraşıyorsunuz, devrimci için yok oluş yoktur!

Ben kıyamet günü gibiyim, bir gün mutlaka geleceğim!”

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da Asgari Ücret Eylemi: Açlık Sınırı da Yeni Asgari Ücret de 22 Bin Lira! (video haber)

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve Özgür Yazarlar Birliği, 01 Ocak 2025 çarşamba günü Üsküdar sahilde bir eylemle “kölelik ücreti” olarak değerlendirdikleri asgari ücret uygulamasını protesto ederek “hakça bölüşüm, adil paylaşım” çağrısında bulundu ve ekonomi politikalarını protesto etti.

Eylem boyunca “Asgari Ücret Köleliktir, Hakça Bölüşüm Adil Paylaşım, Allah Adaleti Emreder, Irkçılık Değil Dayanışma, Emekçiler Köle Olmayacak, Yoksulluk Büyüyor Açlık Derinleşiyor, Zam Sömürü Yağma Düzenine Hayır, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz, İşçiler Ölüyor Sermaye Büyüyor, Kahrolsun Faizci Köle Düzeni, Sömürücü AKP Hesap Verecek, Emekliler Ölüme Terk Edildi, Aileler Yoksul Öğrenciler Aç” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs’ün bir konuşma yaptığı eylemde topluluk adına Meryem Karayıl ile Burak Çelik’in okuduğu açıklamanın tem metni şu şekilde:

ASGARÎ ÜCRET KÖLELİKTİR, KÖLELİK DÜZENİNE SON!

Bismillahirrahmanirrahim,

 Kıymetli dostlar,

Bugün 1 Ocak. 2025’in ilk günü…

Her zaman olduğu gibi yine meydanlardayız.

Yıllar geçiyor ancak ülkede adaletsizlikler bitmiyor.

Yoksullardan, ezilenlerden yana bir iyileşme olmuyor.

İşçinin, emekçinin, esnafın, köylünün, alın teri ve emeğin lehine bir gelişme yaşanmıyor!

Biliyorsunuz, 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücret birkaç gün önce açıklandı.

Egemenler tarafından “Asgarî Ücret Tespit Komisyonu” adında, her sene olduğu gibi bir tiyatro sergilendi.

Hükümet ve patronların sayısal üstünlüğü ile sarı sendika sessizliği arasında yürütülen göstermelik müzakerelerde 2025 yılında geçerli olacak asgarî ücret belirlendi.

Komisyonun belirlediği ve 2025 yılı için geçerli olacak asgarî ücreti cumhurbaşkanı Erdoğan 22 bin 104 lira 67 kuruş olarak açıkladı.

 İstanbul halkı!

Asgarî Ücret denen uygulama, kapitalist sömürü düzeninin köleci karakterinin açık ve somut örneğidir.

Evvelâ bu uygulama ile, kapitalist işleyişle hesaplaşılması gerektiğini vurgulayalım.

İnsan onur ve haysiyetini ayaklar altına alan, köleciliği dayatan bu düzen, kendini asgarî ücret dayatması ile gösteriyor.

Biz bu dayatmaya, kapitalizmin yıkıcılığına, devlet ve sermayenin ortaklaşa emek ve haysiyet düşmanlığı yapmalarına karşı adaletten ve dayanışma cephesinden yana duruyoruz.

Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesini savunuyoruz.

Emek ve haysiyet mücadelesinin bu ilkeye tutunarak mümkün olabileceğini haykırıyoruz.

 Kapitalist sömürü düzenine karşı duran vicdanlar!

TÜİK’in sahte enflasyonu bile yüzde 47’nin üzerindedir.

Bağımsız akademisyenlerin oluşturduğu ENAG’ın tespitlerine göre ise enflasyon yüzde 87 seviyesindedir.

Aradaki farka dikkatinizi çekmek isteriz.

TÜİK verilerinin gündelik hayatla ne kadar uyuşup uyuşmadığının takdirini siz halkımıza bırakıyoruz.

Temel ihtiyaçlarınızın fiyatlarının ne kadar arttığını sizler çok iyi biliyorsunuz.

Biliyor ve görüyoruz ki TÜİK, türlü numaralarla bu maliyetlerin gerçek oranlarını gizliyor.

Ne yaparlarsa yapsınlar hakikati örtemezler.

Güneş balçıkla sıvanmaz.

Yoksulluğu, pahalılığı, sömürüyü asla gizleyip saklayamazlar!

 Emeğin dostları,

Halkımız barınma, eğitim, sağlık gibi temel haklara ulaşmakta zorlanıyor.

Kapitalist sömürü düzeni nefes almayı bile halkımıza çok görüyor.

“Kriz” denilen yıkım süreçleriyle emek ve alın teri yağmalanıyor.

Emek ve alın terinin yağmalanması yetmiyor tabiat talan ediliyor!

Ayakta kalmakta, yaşamakta zorlanan halkımızın tam köleleştirilmesi için devlet-sermaye işbirliği tam gaz ilerliyor.

 Kıymetli halkımız,

Açık ve net bir tablo çizelim:

70-80 metre karelik evlerin ortalama kirası artık en az 20 bin liradır.

Ulaşım maliyetleri kat kat artmıştır.

Aileler, çocuklarının eğitim süreçlerindeki masraflarını karşılayamamaktadır.

Anne-babalar, evlatlarını uzak şehirlerdeki üniversitelere gönderemedi.

Öğrencilerin barınma sorunu zirveye çıkmış durumda! Sırf bu nedenle pek çok öğrenci istediği üniversitelere kayıt yaptıramadı.

İstanbul Plânlama Ajansı’nın araştırmasına göre İstanbul’daki bir üniversite öğrencisinin aylık maliyeti geçen eğitim-öğretim yılına göre yüzde 57 artarak 22 bin liraya çıktı.

Bu rakam, sendikaların bekar bir işçinin yaşam maliyetiyle ilgili araştırmalarına paralellik göstermektedir.

Okul kantinlerinden bir tost alıp yiyebilen bir öğrencinin şanslı addedildiği dönemlerden geçiyoruz.

Çocuğunu servise vermek zaten pek çok aile için lükstü; şimdi bu, çok daha uzak bir ihtimal!

Şehir içi, şehirler arası ulaşım halkımıza adeta hapishane hayatını dayatıyor.

Ekonomik yetersizlikler, halkımızın tedavi imkânlarını ellerinden alarak sağlık sorunlarını derinleştiriyor.

Kültürel ilgiler artık tümüyle lüks kabul ediliyor. Kitap fiyatları başını alıp gitmiş durumda!

Şimdi size tekrar soruyoruz:

Açlık sadece gıdayla ilgili bir durum mudur?

Barınma, sağlık, ulaşım, eğitim, kültür alanlarındaki açlıktan bahsetmeye bu ülkede sıra bile gelmiyor!

Resmi gıda enflasyonu yüzde 48,57 iken dar gelirlinin gıda enflasyonu 86,2’dir!

TÜİK verileri üzerindeki şaibe sürüyor. TÜİK, yargı kararına rağmen madde fiyat listesini yine açıklamadı.

Açlık sınırı 22 bin lira seviyesine ulaşmıştır.

İşte emekçilere, milyonlarca aileye ancak açlık sınırını lâyık gördüler!

İstanbul halkı; siz bu vicdansızlığa razı mısınız?

Yoksulluk sınırı 67 bin liraya dayanmıştır.

Çalışanların en az yarısı asgarî ücretle çalışıyor arkadaşlar.

7 milyondan fazla kişi bu kölelik ücretine tâbîdir.

Yine çalışanların yüzde 22’si asgarî ücrete bile erişemiyor.

Bu ne demek biliyor musunuz?

En az 1,5 milyon insan kölelik ücreti bile alamıyor!

Bir de başta sınırsızca sömürülen mülteci emeği olmak üzere kayıtlara geçmeyen sayısız emekçinin çok daha kötü durumu var!

Daha da korkunç olanı ise emek ve ekmek mücadelesinde her yıl en az 2 bin işçi kardeşimiz iş cinayetlerine kurban gidiyor!

Bu büyük katliamın nasıl oluyor da üzeri örtülüyor!

Ezilenlerin, yoksulların, emek ve alın terinin yanında hizalanan kardeşlerimiz! 

Bütün bu müfsit sosyal ve ekonomik koşullarda iktidar ve sermayenin yoksul kitlelere reva gördüğü şey köleliğin sürmesi değil, daha da pekişmesidir.

Yapıp ettiği bütün eylemleriyle bunu göstermektedir.

Sahte enflasyonun bile yüzde 47 olduğu, temel ihtiyaçların karşılanamadığı bir sosyal tabloda asgarî ücrete, hem de bir yıl geçerli olmak üzere yüzde 30 zam yapmıştır:

22 bin 104 lira, 67 kuruş!

Bu ücret zaten ancak 2025 ocak ayının sonunda emekçinin eline geçecek ve şimdiden açlık sınırında olan bu rakam o zamana kadar epeyce eriyecek ve bu enflasyon ortamında birkaç ay içinde açlık sınırının oldukça altına düşecektir.

Bu, köleci düzenin fâsit döngüsüdür!

Bu döngüyü kırmak da elbette bize düşmektedir.

Arkadaşlar!

Milyonlarca emekli çok çok düşük maaşlarıyla adeta ölümü arar hâle getirilmiştir.

Yıllarca çalışıp didinerek emekli olanlar için hayat artık çekilmez bir işkencedir.

2019’da ortalama emekli aylığı en düşük emekli aylığının 2 katı iken 2024’te yüzde 16 fazlasına gerilemiştir.

Tıpkı asgari ücrette olduğu gibi emekli aylıklarını da en dipte eşitlediler!

Şimdi hükûmet en düşük emekli aylıklarının 15 bin lira seviyesine yükseltileceği vaadini yaymaya çalışarak sözüm ona lütuf pompalamaktadır!

15 bin lira bakanların, patronların bir öğün yemek parasıyken bu oranları ailelere bir aylık geçim için teklif ediyorlar!

Böyle bir arsızlık ve utanmazlığı reddediyoruz!

Kıymetli dostlar!

Sermaye sahipleri tarafından mülteci emeği sınırsızca sömürülmektedir.

Egemen dünya düzeni, coğrafyaları talan ederek halkları mültecileştirmektedir.

Yaşama tutunabilmek için oradan oraya savrulan sığınmacıların çaresizliğini kullanan kapitalist zalimler; uzun çalışma saatlerini, zorlu çalışma koşullarını ve çok çok düşük ücretleri güvencesiz ve sosyal haklarından mahrum mülteci emekçilere dayatmaktadır.

Bu insanlık dışı uygulamalar yetmezmiş gibi sığınmacılar, kim oldukları bilinen ırkçı çevrelerin linç girişimlerine maruz kalarak katledilmekte, ev ve iş yerleri yağmalanmaktadır.

Hâlbuki hesap, yerli-sığınmacı demeden hepimizi sömüren yerel ve küresel kapitalist düzenden sorulmalıdır.

Öfke, o sömürücü zalimlere yöneltilmelidir.

En alttaki savunmasız insanlara yapılan saldırılar başka bir zulümdür ve gerçek zalimin işine yarar!

Ezilenler dayanışma içinde olmalı, kendilerini birbirlerine kırdırmak isteyenlere fırsat vermemelidir.

Emeğin dostları,

Kapitalistlerin hizmetindeki siyasal düzenin temsilcisi AKP iktidarı, memleketin bütün kaynaklarını yerel ve küresel sermayeye aktarmak için çırpınmaktadır.

Halkın ve ülkenin sırtından servetine servet katan bu asalak zümre, AKP’nin yüksek faiz cenneti yaptığı Türkiye’de yoksuldan zengine servet transferinin yarattığı sonuçların keyfini sürmektedir.

Bir yandan finansal yağma; diğer yandan neoliberalizmin dağ-taş, nehir-ova, ırmak-göl demeden sınırsız talanına açılarak delik deşik edilen Anadolu coğrafyası bize, azgın sermaye düzeninin fotoğraflarını sunmaktadır.

Bugün Anadolu’nun dört bir yanı yaylasını, ormanını, merasını, dere ve ırmaklarını savunan; ölüm ve yıkıma karşı hayatı müdafaa eden halkımızın direniş haykırışlarıyla inlemektedir!

Yoksullaştırılmış halkımız vergi sağanağı altında perişan olurken büyük şirketlerin devâsâ vergi borçları silinmektedir.

Filistin’de katliam yapan İsrail’le ticaret rekor seviyelerde sürdürülerek sermaye ve devlet şirketleri kan ve katliamdan beslenmektedir.

TÜİK verilerine göre 2023 yılı itibariyle Türkiye nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre artarak yüzde 50’ye ulaşmış; en düşük gelire sahip yüzde 20’nin aldığı pay daha da azalarak yüzde 6’nın altına inmiştir.

Necip Fazıl’ın, “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul./ Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa!” diye tasvir ettiği bu sömürü tezgâhı işte böyle işlemektedir!

Kardeşler,

Bütün bu köleci, ifsat tablosuna karşı teklifimiz nedir?

Konuşmamızın başında da belirttiğimiz gibi “Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesi şiârımız olmalıdır.

Allah, insanlar ve diğer bütün canlılar için sayısız nimet yaratmıştır.

Peki, problem nereden kaynaklanmaktadır?

Egemen sınıfların herkes için yaratılan nimetlere el koymasından elbette!

Yani hırsızlar, örgütlü hırsızlık düzenleri, örgütlü soyguncular bütün herkesten ve tabiattan çalmaktadır.

Devletler ve sermaye el ele vererek herkesin olması gereken nimetlere el koymaktadır.

Teklifimiz tabiatı ifsat etmeden üretmek; üretileni, Allah’ın herkes için verdiği nimetleri hakça bölüşmektir, adil bir şekilde paylaşmaktır.

Teklifimiz, rekabet temelli kapitalizme karşı dayanışmayı temel ilke kabul etmektir.

Kıymetli halkımız,

2024 bütçesinden faiz ödemelerine ayrılan pay 1 trilyon 254 milyar liradır.

Bu büyük pay, çoluk çocuk ve yetişkiniyle yoksul halkımızdan çalınarak faiz lobisine ikram edilmiştir.

Bu örnekle kendini gösteren servet transferi bu düzenin karakteridir.

2025 bütçesinden faiz ödemeleri için plânlanan pay ise 1 trilyon 950 milyar lira olarak hesaplanmıştır.

Yüksek enflasyon ve vergi üstüne vergilerle halkı canından bezdiren; sermaye sahiplerinin değil de emekçilerin ücretlerine göz diken, alın terini yağmalamak için türlü numaralar çeviren bu zam, sömürü, yağma düzenine karşı sesimizi daha çok yükseltmeliyiz.

Siyasetçisi ve sermayedarıyla egemenler zevk ü sefa içinde yaşarken, lüks uçak ve otomobilleriyle keyf ederken okullara aç giden çocuklarımıza bir öğün bulunamıyor!

Bütün şatafat ve israf, “itibardan tasarruf olmaz!” denilerek halkın kesesinden yapılıyor.

Emperyalistlerin NATO zirvesi için devlet kafilesi ABD’ye 5 uçakla gitmiştir.

UEFA şampiyonasına, Bakü’deki iklim değişikliği zirvesine yüzlerce kişi götürülmüştür.

İktidarı sınırsızca destekleyen yayın merkezlerine reklam kılıfı altında akıl almaz oranlarda para transferi yapılmaktadır.

Böylece kemer sıkma politikalarının ve tasarruf genelgelerinin sadece yoksul halka dönük olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır!

Bankalar, holdingler büyürken esnaf batıyor, küçük köylü yok oluyor, işçiler her ay yüzlercesiyle iş cinayetlerine kurban gidiyor!

Emekten, alın teri ve dayanışmadan yana duran dostlar,

Sermaye düzeninin müfsit, sömürücü ve köleci dayatmalarına karşı yan yana duralım!

Âlemlerin rabbi olan Allah kimseyi kimseye “efendi” olarak yaratmamıştır.

Kimileri açlık ve yoksullukla mücadele ederken kimileri çaldığı, gasp ettiği nimetleri stoklayarak, çitleyerek huzur ve zenginlik içinde yaşayamaz!

Haysiyet mücadelesi veren herkes bu işleyişe çomak sokmalıdır, adalet için haykırmalıdır, ifsada geçit vermemelidir.

Şüphesiz ki Allah ifsat edenleri, zalimleri sevmez; adaleti emreder!

Tekrar tekrar haykırıyoruz:

Egemenlerin emekçiye 22 bin lirayı lâyık gören zam, sömürü, yağma düzenine itiraz edelim!

Emeğinin, alın terinin karşılığını alamayan, ürünleri yağmalanan çiftçilerimiz traktörleriyle yollara, meydanlara çıkarak mücadelesini yükseltiyorlar!

Aylardır haysiyet mücadelesi veren Polonez işçilerinin direnişi örneğinde olduğu gibi emekçiler “Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” şiârını ülkenin dört bir yanında haykırıyorlar!

Hâl-i hazırımızı, geleceğimizi, tabiatımızı yağmalayan; gençlerimizi geleceksiz bırakan; emeklilerimizi ölmüşten beter eden; alın terini değersizleştirip sermayeye peşkeş çeken; çalışırken köleleştirdiği emekçileri iş cinayetleriyle hayattan koparan; halkımızın bir bütün hâlinde yaşam umudunu öldüren zalim düzen, biz itiraz etmezsek daha da pekişecektir.

Bu sömürü çarkını ancak adalet ve eşitliği hedefleyen ıslah mücadelesini yükselterek kırabiliriz.

Asgari ücret köleliğini ve köleci düzeni reddedelim; emek ve alın terine düşmanlık yapan bütün organizasyonları dağıtalım!

İnsan onur ve haysiyetini Beled Sûresi 13. ayette “Fekkü Raqabe!-Kölelere Özgürlük” beyanıyla işaret edilen güzergâhı takip edip bu sömürü düzenine “Hayır!” diyerek savunabiliriz.

Şüphesiz ki Allah eşitlik ve adaleti emreder; kötülüğün her çeşidini yasaklar, lânetler!

 

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

Devamını Okuyun

GÜNDEM