Connect with us

Haberler

Üsküdar’da Soykırımın 700. Günü ve Sumud Filosuna Destek Eylemi

Yayınlanma:

-

İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırım, 700. gününde Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, ÖYB ve TOKAD tarafından 5 Eylül cuma günü Üsküdar Mimar Sinan meydanında protesto edildi, Küresel Sumud Filosu selamlandı.

Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, 6 Eylül’ün Ayşenur Ezgi Eygi’nin şehadet yıl dönümü olduğunu, Rachel Corrie ve Ayşenur’un vicdan çizgisinde buluştuklarını, Sumud filosunun da bu çizgide oluştuğunu söyledi.

Eylemde bir konuşma yapan Siyonist Sisteme Karşı Gençlik Kolektifi başkanı Gülşah Eldemir, İsmail Çelik ve İsmet Yüzügüler’in Filistin eylemlerine katılıp haklı taleplerde bulundukları için tutuklandıklarını belirterek soykırıma karşı mücadele verenlerin göz altı, tutuklama ve yargılamalarla susturulmaya çalışıldığı söyledi.

Eylem boyunca “700 Gün Direndik, Siyonizm’e Geçit Vermedik, İşbirlikçi Hainler Hesap Verecek, Yaşasın Küresel SUMUD Filomuz, Özgürlük Filomuz Dalga Dalga Büyüyor, 700 Gün Direndik İhanete Boyun Eğmedik, Yaşasın Küresel İntifada, NATO’dan Çıkacağız Üsleri Sökeceğiz, Ticarete Petrole İhanete Geçit Yok, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Tevhid Adalet Özgürlük, 700 Gün Direndik Emperyalizme Geçit Vermedik, Yaşasın Gazze Direnişimiz, Ayşenur Eygi Onurumuzdur, Filistin Davası Yargılanamaz, İsmail’e Özgürlük Direnişle Gelecek” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Meryem Karayıl ve Serhat Altın’ın okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

SOYKIRIM SAVAŞININ 700. GÜNÜNDE, GAZZE DİRENİŞİNİN VE KÜRESEL SUMUD FİLOSUNUN YANINDAYIZ!

Bismillâhirrahmânirrahîm

Direniş’in vefakâr dostları!

Gazze’de, emperyalizmin desteğiyle süregiden Siyonist soykırımın 700. günündeyiz.

700 gün boyunca bütün dünya bu soykırımı, sayısız katliamı ekranlardan takip etti.

Egemen dünya düzeni, halkların bütün tepkisine, itirazına rağmen bu soykırımı sonuna kadar destekledi.

Bu soykırımcı cephenin karşısında tarihin görüp göreceği benzersizlikteki Direniş ise geri çekilmedi; bütün imkânsızlıklara, güç eşitsizliklerine rağmen yılmadan mücadele etti ve haysiyet sancağını insanlığın ufkuna kalıcı bir anıt olarak dikti!

Direniş’in vefakâr dostları!

Meydanlar sizin vefanıza, Direniş’in yanında duran azim ve kararlılığınıza sayısız kere tanıklık etti. Vâr olunuz!

Siyonist soykırıma işbirlikçilik ve ihanet marifetiyle yancılık yapanların karşısına dikilen iradeniz her türlü takdirin üzerindedir.

İşte burada, 700. günde yine aynı kararlılıkla hakikati hep birlikte haykırıyorsunuz.

Bu haykırış 700 günde damla damla birikti ve Akdeniz oldu!

Akdeniz’in kucağında büyüyen Küresel Sumud Filosu olarak insanlığı, vicdan ve haysiyeti sembolize eden devasa bir intifada kıyamına dönüştü!

Görüyor ve biliyoruz ki bütün irili ufaklı eylemler, yürüyüşler, farklı bütün faaliyetler bu büyük dalganın boy vermesine katkıda bulunmuştur.

Sizler de aşama aşama Mavi Marmara, Madleen ve Hanzala gemileri olarak ilerleyen ve şimdi devasa Sumud Filosu olarak benzersiz bir özgürlük hareketine dönüşen bu yürüyüşün inşa edicileri oldunuz; ne mutlu!

Direniş’in vefakâr dostları!

Büyük bedeller ödeyen Filistin halkının mücadelesini ve emperyalizmin koruyuculuğunda soykırımcılık suç ve utancını bütün çirkinliğiyle büyüten katil İsrail’in yapıp ettiklerini 700 günde herkes, bütün ayrıntılarıyla öğrenmiş bulunuyor.

Yine bu 700 gün boyunca herkes, İsrail’in bölgeye yerleşmesine imkân ve zemin hazırlayan işbirlikçi ve hain bölge rejimlerini de iyice görüp tanımış oldu!

Katliam ve soykırımın neye dayanıp büyüdüğünü görenler bundan sonra o hakikate göre siyaset üretmez ise biliyoruz ki bütün yaşananlar derin bir mağlubiyet olarak kalıcı hâle gelecektir.

Tarihin son 700 gününde zirveye çıkan ancak öteden beri deveran edip duran bu hakikatler silsilesi artık bizi bir yol ayrımına götürmeli ve devrimci bir mücadelenin ne’liğine dâir gerçek bir muhasebeyi artık geciktirmemelidir.

Direniş’in vefakâr dostları!

Küresel İntifadanın İstanbul ve Anadolu cephesi olarak kendi ülkemizdeki ihanet ve işbirlikçilik hatlarını parçalamaya çalıştık.

İncirlik ve Kürecik üslerinin sökülüp atılması için sürdürdüğümüz on yıllara yayılan mücadeleyi hızlandırdık ancak ihanet ve işbirlikçilik hattı bu husustaki direncini muhafaza etmeye devam etti.

Soykırıma petrol taşıyan BTC hattının vanalarını kapattırmaya çalıştık ama yine mezkûr hat İsrail lehine ve Direniş aleyhine olmak üzere bu petrol hattına dört elle sarıldı.

İsrail’le ticaretin devam etmesini ve Siyonist katliam makinesinin tedarik zincirinde çok mühim bir yere sahip gemi trafiğinin limanları mekân tutmasını engellemek için çırpındık lâkin AKP iktidarının hileli yollarla bu işleticiliğe meftûniyetinin önüne geçemedik.

Bu tabloyu 700 gün boyunca gözlemleyenler için artık fazla söze gerek kalmadı.

Direniş ve muârızları, gören gözlere âyân oldu. Hakk’la bâtıl iyice belirginleşti, saflar netleşti.

Direniş’in vefakâr dostları!

Dünya hayatı hak ve bâtıl, tevhid ve şirk hatlarının kapışma meydanı ise Direniş ehline düşen, muhataplarını lâyıkıyla tanıyarak duruşunda sebat etmek, devrimci stratejilerini buna göre belirlemektir.

Egemen dünya düzeninin ve bölgesel/yerel işbirlikçiliklerin karşısında küresel Tevhid-Adalet-Özgürlük hattını bir bütün hâlinde örme sorumluluğumuzla hareket ediyoruz.

Gazze’yi, Batı Şeria’yı, Kudüs’ü ve bütün mazlum coğrafyaları kuşatan karanlığı ancak vahyin çağrısıyla bertaraf edebiliriz.

Emperyalistleri, Siyonistleri, kapitalistleri, Allah ile aldatanları ancak bu bilinçle derdest edebiliriz.

Bütün insanlığı Nûh’un kurtuluş gemisine davet eden bir hakikat seferberlik ve şahitliği zorunludur. İşte ancak bu şekilde vahyin kurtarıcılığının hakiki simgeselliği herkes için görünür olacaktır!

Direniş’in vefakâr dostları!

Yılmayan bir azim ve kararlılığı kuşanan Direniş’in yoldaşı olmakla iftihar ediyoruz.

Yarın 6 Eylül… Kardeşleri olmaktan onurlandığımız Ayşenur Ezgi Eygi’nin şehadet yıl dönümü…

Selam olsun Ayşenur kardeşimize, selam olsun yükselttiği direniş bilincine!

Emperyalizme, Siyonizm’e, Amerika’ya, işbirlikçilik ve ihanete meydan okuyan cesur yüreklere, şahitlere ve şehitlere selam olsun!

Selam ve rahmet olsun Gazze’de canını veren; açlık ve bombalarla katledilen yüz binlere!

Selam olsun 700 gün direnen, geri adım atmayan yiğitlere!

Selam olsun Küresel Sumud Filosundaki vicdanlara!

Buradayız!

Emperyalizme ve Siyonizm’e, işbirlikçilik ve ihanete karşı Direniş’in yanındayız!

Küresel İntifada çağrısını yükselten milyonlarla aynı saftayız!

Haber: Şilan Deniz

Alternatif link:

https://vkvideo.ru/video-230129009_456239037?t=26m36s

Tıklayın, yorumlayın
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Haberler

Şık Makas Direnişi Sürüyor

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen genel başkanı Ahmet Örs , TOKAD yönetim kurulu üyesi Ahmet Gümüş, Eğitim İlke-Sen Tokat il temsilcisi Yunus Akkoç,  Tokat’ta faaliyet gösteren Şık Makas’ta (CRS Tekstil) ödenmeyen ücretleri, tazminatları ve sendika seçme hakları için direnişe geçen işçilerin çadırını ziyaret etti.

Eğitim İlke-Sen’in bir önceki Tokat temsilcisi Şinasi Uludoğan’ın da hazır bulunduğu ziyarette, direnişteki işçilerle yapılan görüşmeden sonra Ahmet Örs, Türkiye’deki sömürü düzeni ve Şık Makas özelinde bir konuşma yaptı ve direnişe öncülük eden işçilerden Buse Kara’ya verilen ev hapsi cezasındaki keyfîliğe dikkat çekti. Konuşmanın bir bölümü video kaydından takip edilebilir.

Şık Makas işçileri mücadelelerini 16 Kasım 2025 pazar günü Tokat’ta yapacakları miting ile sürdürecekler.

Haber: Furkan Uludoğan

Devamını Okuyun

Haberler

COP 30: La Via Campesina Manifestosu: Gezegeni Serinletenler için Toprak ve Haklar

Yayınlanma:

-

10 – 21 Kasım 2025 arasında Brezilya’da düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP30) arifesinde; kırsal, kıyı ve kentsel topluluklardan gelen 200 milyondan fazla köylü ve çiftçinin sosyal hareketi La Via Campesina olarak biz acil ve radikal bir çağrı yapıyoruz: Sahte vaatler ve piyasa temelli çözümler dönemi artık bitmelidir.

İklim krizine sebep olan endüstriyel tarım şirketleri ve onlara hizmet eden hükümetlerin şimdi de doğayı metalaştırmak ve değişimin önüne geçmek için hükümetlerarası süreçleri gasp ettiğini görüyoruz ve bunu kararlılıkla reddediyoruz… bizi uçuruma sürüklüyorlar!” (COP30 için La Via Campesina Manifestosu’ndan)

Bu durum karşısında hareketimiz çizgisini teyit eder:

  • İklim yönetiminde UNDROP’a (Birleşmiş Milletler Köylüler ve Kırsal Alanlarda Çalışan Diğer Kişilerin Hakları Bildirgesi) yer verilmelidir!
  • Kapsayıcı ve Halkçı Tarım Reformu hemen şimdi!
  • Gezegeni serinletenlere toprak ve haklar! Çözüm çiftçi agroekolojisidir!

Bunlar, dünya halklarının adaleti, onuru ve Gıda Egemenliğine dayanan gerçek çözümlerdir.

COP, iklim finansmanını tartışırken ve karbon piyasaları işlemeye devam ederken – kârın tempoyu belirlediği ve yaşamın en yüksek fiyatı ödeyene satıldığı bir dünyada – biz, ekolojik ve sömürgeci borçlar için iklim tazminatı talep ediyoruz. Agroekolojik dönüşümlerin önünü açmak için sesimizi yükseltiyoruz:

Kredi değil, karşılıksız kamu hibeleri temelinde yeni bir finansal paradigma öneriyoruz. Bu hibeler, adil ve egemen dönüşümlerin sağlanması için demokratik bir şekilde kontrol edilmelidir. […] Aynı düzeyde önemli bir diğer nokta da Küresel Güney’i oluşturan ülkelerin, kendi koşullarına göre dönüşümlerini gerçekleştirebilmeleri; mali tazminatlar, teknoloji transferi ve kendi kalkınma yollarını belirleme özerkliğine sahip olmalarıdır […] Küresel Kuzey halkları için de adil ve egemen dönüşümleri destekleyen bir küresel dayanışmanın inşasını savunuyoruz ki Küresel Kuzey’in kendi ekonomileri üzerindeki kontrolü Toprak Ana’daki emperyalizm ve emekçi sınıfların sömürüsünün sonlandırılması için kilittaşıdır.” (COP30 için La Via Campesina Manifestosu’ndan)

COP30, halkçı örgütlenmeye elverişli bir ortamda, büyük toplumsal hareketlerin asla pes etmediği ve bize kucaklarını açarak, mücadele dolu bir yürekle karşılayan Brezilya’da gerçekleşiyor. Dünya çapındaki küresel hareketlerle birlikte COP30’a doğru Halkların Zirvesi etrafında kurduğumuz birliktelik, otuz yıldır iklim yönetişimini saptıran ve insanlığın gidişatını değiştirme olanağımızı yıl be yıl elimizden alanlara karşı bize güç ve cesaret veriyor.

Stratejik olarak hareketimiz, kolektif direnişi örgütlemek ve halkların kendi çözümlerini görünür kılmak için BM’nin alanlarında mücadele yürütüyor […] Değişime ulaşmak için, sistemin kendi araçlarını kullanarak sistemle yüzleşmeli ve bizim ihtiyacımız olan değişimi sağlayacak zaferleri biriktirmeliyiz.” (COP30 için La Via Campesina Manifestosu’ndan)

İçinde bulunduğumuz bu kritik anda yayımladığımız manifesto hem yol haritamızdır hem de kolektif eylemin ritmi, derin bir sistemsel dönüşüm için haykırıştır. Bizimle omuz omuza mücadeleye katılın, bizimle yürüyün. Taleplerimizi okuyun, çözümlerimizi dinleyin ve birlikte düşünüp ilerlemek için suya dalar gibi bu manifestoya dalın.

Manifesto üç bölümden oluşmaktadır: krizin derin kökleri, taleplerimiz, çözümlerimiz. Umarız bu metin, konuşmak, tartışmak ve egemen anlatılara meydan okumak için bir araç olur.

COP30 için La Via Campesina Manifestosu

Çitfçi ve Köylü Agroekolojisi ve Adil Dönüşümler için Gıda Egemenliği

Toprağın seslerinin acil çağrısı

10 – 21 Kasım 2025 arasında Brezilya’da düzenlenecek Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP30) arifesinde, kırsal, kıyı ve kentsel topluluklardan gelen 200 milyondan fazla köylü ve çiftçinin sosyal hareketi La Via Campesina olarak biz acil ve radikal bir çağrı yapıyoruz: Sahte vaatler ve piyasa temelli çözümler dönemi artık bitmelidir. İklim krizine sebep olan endüstriyel tarım şirketleri ve onlara hizmet eden hükümetlerin şimdi de doğayı metalaştırmak ve değişimin önüne geçmek için hükümetlerarası süreçleri gasp ettiğini görüyoruz ve resmen kınıyoruz… bizi uçuruma sürüklüyorlar! Buna karşı köylü hareketimiz kendi yolunu ortaya koyuyor: sera gazı emisyonlarını ciddi biçimde azaltabilecek, Gıda Egemenliği, agroekoloji, çitfçi ve köylü hakları ve Yeryüzü Ana’ya duyulan derin saygı üzerine kök salmış gerçek çözümler.

Bu, kolektif eyleme çağrımızdır!

KRİZ OLUŞTURAN BİR SİSTEM

Yağmacı kapitalizm ve eşitsiz ve adaletsiz dünya sistemleri, doğada sınır tanımadan tüm yaşam biçimlerini sömürüyor. Başlıca sorumlular; milyarderler, özellikle küresel Kuzey’den olmak üzere büyük şirketler, esas olarak ABD, Avrupa, Kanada, Avusturalya, Rusya ve Japonya’daki bulunup tarihsel olarak sera gazı salınımından sorumlu elitler ve aynı zamanda fosil yakıtlardan kazanç sağlayan ve çıkarlarını korumak için güçlü bir lobi faaliyeti yürüten petrol monarşileridir. İklim krizinde inkâr edilemez ve çok güçlü rolleri vardır. İklim krizinin kökeninde eşitsizlik yatmaktadır. Sayısız rapor ortaya koymuştur ki en zenginler, özellikle milyoner ve milyarderler temel sorumlulardır. Dünyanın en zengin 50 milyarderi, toplam 1,3 milyar insanın toplamından daha fazla kirletmektedir. Herkesin onurlu bir şekilde yaşamasını sağlayacak kaynaklar mevcuttur, küçücük bir azınlığın aşırı tüketim ve lüks içinde yaşaması için değil. Herkesin onurlu bir yaşama erişiminin olduğu bir dünya için mücadele etmeli ve emperyalist yaşam biçiminden kaynaklanan tüketim seviyesini ciddi şekilde düşürmeliyiz. Çokuluslu şirketler ve onlara hizmet eden neoliberal hükümetler, çoğu kez askeri sanayiyle bağlantılı madenleri ve stratejik kaynakları doğrudan çıkarırken ya da “yeşil” olarak adlandırılan enerji dönüşümlerini teşvik ederken karşımıza çıkıyor. Bu sözde çözümler, toplulukları özgürleştirmez ve halkların enerji egemenliğini hiçbir şekilde güvence altına almaz; bunlar sadece sermayenin toprak ve emek üzerindeki denetimini sürdürmesinin bir başka yoludur.

Kurumsal Tepkinin Yetersizliği : Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (the Convention or UNFCCC) kapsamında birçok zayıflık olduğunu tespit ediyoruz. Bırakın şirket çıkarlarını ya da küresel Kuzey’in emperyalist güçlerini tartışmaya açmayı, UNFCCC “yeşil bir yüz” kisvesi altında yağmayı kolaylaştırmak için kontrol altına alınmış durumdadır. İnsan hakları ilkelerine saygı duymanın tam zıddı şekilde bugün BM süreçleri, yapısal eşitsizlikleri çözmek yerine yeniden üretmektedir. Hareketimiz kolektif direnişi örgütlemek, benzer baskılara maruz kalanlarla ittifak kurmak ve halkların kendi çözümlerine ışık tutmak için stratejik olarak bu alana kendini adıyor. Değişime ulaşmak için, sistemin kendi araçlarını kullanarak sistemle yüzleşmeli ve bizim ihtiyacımız olan değişimi sağlayacak zaferleri biriktirmeliyiz.

TALEPLERİMİZ

1-Küresel neoliberal endüstriyel tarım sistemi acil olarak ortadan kaldırılmalıdır.

Endüstri yoğun tarım, küresel sera gazı salınımının %44’ünü oluşturmaktadır. Tarım kimyasalları, fosil yakıtlar, yoğun bir hayvancılık ve gıda taşınması, işlenmesi, ambalajlanması, soğutulması ve dünya çapındaki büyük israfın artış eğilimi tersine çevirmek acil gerekliliktir. Endüstriyel tarım, ormansızlaşma ve kirliliğin sorumlularıyla toprakta üreten ve insanlığı besleyen, gezegeni serinleten, dünyanın yaşadığı krize karşı hayati çözümün önemli bir kısmını sağlayan köylüleri ayırmak gerekir.

2-Ne yeşil kolonyalizm ne fosille işleyen kapitalizm

Fosil yakıtlarla işleyen kapitalizminin tüm biçimlerinin terk edilmesini savunuyoruz. Bugün için enerji dönüşümünün gerçekleşmediğini saptıyoruz. Yenilenebilir enerjideki gelişim, fosil yakıtların yerini almamıştır, aksine bu gelişim, kapitalist büyümenin ihtiyaçlarını karşılamak için üretilen toplam enerji seviyesini artırmaya yaramıştır. Enerji dönüşümü, sermayenin yeni bir tuzağı haline gelmiştir. Mera ve tarım için kullandığımız alanlar ele geçirilmiş, doğal kaynak çıkarılması uygulaması artmış; ve enerji, kârlar ve avantajlar toprağı işleyip insanlığı besleyenlere fayda sağlamadan büyük şirketlerde yoğunlaşmış haldedir. İklim değişiminin hafifletilmesi sadece küresel enerji tüketim seviyesinin düşmesiyle mümkün olacaktır. Yenilenebilir enerjilerin bunda bir rolü olacaktır ancak dünyada fosil yakıtlarla üretilen tüm enerjinin yerini yenilenebilir enerjinin alacağını söylemek yeşil kolonyalizmin yeni bir biçimidir. Kuzey ülkeleri biyokütleden oluşan enerji ve materyallerin, petrokimya türevi ola enerji ve materyallerin yerine alacağını ihtiva eden bir “biyoekonomi” geliştirdiklerini iddia ediyorlar. Ancak, bu yeşil kapitalizm özellikle küresel Güney ülkelerde ve kırsal toplulukların zararına toprakların, suyun ve bölgelerin ele geçirilmesi için yeni bir dalga meydana getirmektedir.

Enerji tüketiminin düşmesi ve karbonsuzlaşma, “ortak ancak farklılaştırılmış sorumluluklar” ilkesine (1992 Rio Zirvesi’nde kabul edilen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin temel ilkelerinden biridir – ç.n.) uygun olarak küresel Kuzey ülkelerde başlamalıdır. Küresel Kuzey ülkeleri salınımın çoğunu gerçekleştirmekte, iklim krizinin tarihsel olarak sorumlusu olmaktadır ve dolayısıyla yükümlülüklerini yerine getirmeli, kaynaklarını harekete geçirmeli, fosil yakıtlar çağını en hızlı ve ilk sonlandıranlar olmalıdır.

Fakat, sera gazı salınımlarını azaltmak için tüm çabayı zengin ülkelerin yoksul nüfuslarından beklemek tehlikeli olacaktır. Çok pahalı elektrik araçların satın alımı gibi tüketime yönelik çözümleri desteklemek küresel Kuzey’in halk kesimlerini ekolojiyi varsılların bir sorunu olarak görmesiyle sonuçlanmaktadır. Bu, iklim problemlerinin reddine yol açmakta ve aşırı sağa fayda sağlamaktadır. Küresel Kuzey ülkelerde ekolojik ayak izini ciddi şekilde azaltılması, hem ülkelerin kendi içinde hem de küresel Güney ve Kuzey arasındaki eşitsizliklerin köklü şekilde azaltılmasıyla beraber gerçekleşmelidir ki yaşanacak dönüşüm halk kesimlerinin yaşam koşullarını gerçekten iyileştirsin.

Öte taraftan, Kuzey ekonomilerini inşa eden ve ayakta tutan küresel Güney ülkelerin büyük çoğunluğunda kişi başına salınım çok daha azdır ve Güney halkları çok fazla ekonomik uçurum ve borçla yüzleşmekte, bu da eski ve yeni kolonyalizm biçimleriyle sonuçlanmaktadır. Günümüzde küresel Güney ülkelerdeki milyonlarca topluluğun yola, içilebilir suya ve elektriğe hâlâ daha erişimi yoktur. Temel altyapı sistemlerini garanti etmek ve insanların ihtiyaçlarına karşılık vermek, çokuluslu şirketlerin egemenliğini değil, enerjinin demokratik demokratik kontrolünü gerektirmektedir.

Yenilenebilir enerji çözümün bir parçasıdır ancak yaygın olan kurumsal teknoloji bağımlılığı ve yerel toplulukların zararını pekiştirmektedir. Bütün bunlar, fosil yakıtlar dışında dikkatli şekilde bir dönüşümün yürütülmesini gerektirmektedir ki bu dönüşüm topluluklara ve toplumun geneline fayda sağlasın. Küresel Kuzey’den büyük bir destek ve dayanışma görmeden dönüşüm ne gerçekçi ne de adil olacaktır.

Küresel Güney topluluklarının, çıkarım ve baskı modellerini tekrar etmek yerine, agroekolojiye, yerel denetime ve sürdürülebilir yaşam biçimlerine dayalı geçişler inşa edebilmeleri için enerji sistemlerinin, bilgi ve kaynaklarının paylaşılmasını sağlamak üzere kolektif bir sorumluluğumuz vardır.

3-Sahte çözümlere hayır diyoruz!

Sahte çözümlere hayır diyoruz! Karbon piyasaları ve Paris Anlaşması’nın mekanizmaları – özellikle Madde 6 – iklim krizine çözüm olacakmış gibi sunuluyor ancak gerçekte bunlar, çokuluslu şirketlerin ve varsıl ülkelerin kirletmeye devam etmeleri için bir tuzaktır. Salınımları azaltma sözü veriyorlar ama pratikte ormanları, toprakları, suları ve bölgeleri satışa açacak hale getiriyorlar.

Karbon piyasaları ve tazminatlar, kirliliğin devamı için izinleri satın almayı ve satmayı mümkün kılar. Pratikte bunlar ekonomistlerin icat ettiği çözümlerdir ve bunlar en iyi durumda teorik çözümlerdir ve gerçek azaltımı yansıtmazlar. Kirliliğin sürmesini haklı çıkarmaya çalışır, güçlü ekonomik aktörlerin köylü ve otokton bölgelerini ele geçirmesine izin verirler.

Madde 6.2 : Bazı ülkeler “kirletme haklarını” diğerlerini satmaktadır ki bu da en zenginlerin salınımlarına devam etmesine ve diğerlerinin yükü taşımasına yol açmaktadır.

Madde 6.4 : Karbonu ve geomühendislik projelerini biriktiren orman ve toprakları içeren, çok büyük bir tazminat pazarı oluşumu: Çoğunlukla petrol endüstrisine bağlı, CO2’i yakalayan makineler.

Madde 6.8 : REDD++ ya da ekosistemik hizmetlerin ödemeleri gibi tabiat varlıklarını özelleştiren, toplulukların yer değiştirmesine sebep olan ve bölge kontrolünün yeni biçimlerini kuran sözde “piyasa dışı mekanizmalar”ı teşviki.

Karbon piyasaları tarımı etkisi altına almaktadır. İklimsel olarak akıllı tarım, sürdürülebilir gibi duran pratikleri teşvik etmektedir ancak gerçekte, şirketler tarafından greenwashing’in bir türü olarak kullanılmaktadır ve birtakım problemlere yol açmaktadır:

Bu, her şeyden önce endüstriyel tarım şirketlerinin kârlarını arttırmaya çalışan bir araçtır.

Bu modeli gerçekleştirecek bir dönüşüm çok yüksek miktarda harcama gerektirmektedir. Öyle ki, tarımla uğraşanların çoğu, hükümet hibelerine bağımlı hale gelecek, bu da pratikte onları borçlanma ve bağımlılığın yeni bir biçimine sürükleyecektir.

Üretimin temelleri ve iklimsel olarak akıllı tarımın altyapıları, endüstriyel metotlara dayanmaktadır ki bu metotlar sera gazı salınımına yol açmakta ve toprağın ekolojik fonksiyonlarını kötüleştirmekte, bu da çevre kirliliğinin bir başka kaynağı haline gelmektedir.

Bazı ülkelerde “karbon tarımı”, küçük çiftçilerin topraklarında karbon biriktirerek ek gelir kazanmaları için bir araç olarak sunulmaktadır: ne kadar çok toprağı kontrol eden, o kadar çok karbonu depolar. Bu temel olarak büyük endüstriyel tarım şirketlerine kâr sağlamakta, çiftçilerin ve küçük üreticilerin zararına olarak daha fazla toprağa el konulmasına ve toprakların belli ellerde yoğunlaşmasına yol açmaktadır. Bu da asıl kirleticilerin sera gazı salınımına devam etmelerine sebebiyet vermektedir.

4-Yalnızca “iklim finansmanı” değil, adil iklim önlemleri talep ediyoruz.

Borç yaratan koşullu finansmanları reddediyoruz. İklim için yeşil fon, adaptasyon fonu ile kayıp ve zarar fonu gibi fonlar, borç (kredi) olarak verilmemeli, tamirat yani geçmişte verilen zararın telafisi olarak sağlanmalıdır. Bu şekilde bu fonlar, eğitim ağları ve agroekoloji okulları da dahil çiftçi agroekolojisini destekleyecektir. Gerçek şu ki, yıllar boyunca sözler verilmesine rağmen bu fonlar hâlâ daha hayata geçmemiş ve gıda üretmesi ve toprağa iyi bakması için ihtiyacı olan topluluklara ulaşmamıştır. IMF ve Dünya Bankası’nın yönlendirdiği FAST ve TFFF gibi mekanizmalar “bedava para” değil, küresel Güney’in borçlanmasını arttıracak kredilerdir ve genetiği değiştirilmiş organizmaları (GDO), melez tohumları ve küçük ölçekli tarım işletmelerini sanayi devlerine bağımlı kılan şirket ürünlerini dayatmaktadırlar. Diğer durumlarda, “sürdürülebilir tarım” bahanesiyle sunulan mikrofinansın yeşil kredileri, halihazırdan borçlu durumdaki küçük çiftçilere ve kırsal ailelere yöneliktir; bu durum yeni mali riskler yaratır ve bağımlılığı pekiştirir.

Kuzey ülkeleri iklim ve sömürge borçlarını düzenlemek için Güney ülkelerine mali tazminat ödemelidir. Bu tazminatlar kredi ya da “kalkınma yardımı” biçiminde değil, Güney ülkelerin kendi nüfuslarının yararına ve egemen bir şekilde ekonomilerini ve kamu hizmetlerini geliştirecek biçimdeki mali akışlar olmalıdır.

Kaçınılmaz değişimleri finanse etmek için ulusal ve uluslararası düzeyde vergi adaleti kesinlikle gereklidir. Çokuluslu şirketler ve ultra-zenginler çok daha ağır şekilde vergilendirilmelidir. Zenginlerin ve çokuluslu şirketlerin vergi kaçırmasına karşı tüm dünyada mücadele edilmelidir.

Acil olarak büyük ölçekli ordu ve fosil yakıt sübvansiyonlarını, adil ve egemen bir küresel geçişe yönlendirmek gerektiğini de aynı güçlükle savunuyoruz. Filistin’de savaş, işgal ve yıkım finansmanına son verilsin. Askeri endüstrinin ölüm yaydığı ve fosil yakıtlara bağımlılığı sürdürdüğü tüm bölgelerde şiddet ve yıkım son bulsun.

İklime uyum fonları, kredi değil tazminat biçiminde, direkt olarak yerli organizasyonlara ve topluluklara ulaşmalıdır. Bu finansmanlar çokuluslu şirketlerin sahte çözümlerini desteklememelidir. Toprakta kendi pratikleri üzerinden gelişecek çözümleri sunacak olan çiftçi ve köylülerin kendileri tarafından kullanılmalıdır. Çiftçi agroekolojisi iklim değişikliklerine karşı çeşitlenmiş ve dayanıklı gıda sistemleri geliştirir, toprağa özen gösterir ve agroforesteriyi (orman tarımı veya orman ve tarım teknolojilerinin birleştirilmesi- ç.n.) işin içine katar ve böylece karbon salınımlarını azaltır. İklim değişikliğine uyum için sağlanan finansman, GDO’lar yerine yerli tohumların ve ırkların korunmasını ve yetiştirilmesini de desteklemelidir. Agroekoloji aynı zamanda iklimden etkilenen bölgeleri yeniden canlandırarak ve göçmen tarım işçilerinin adil ücret ve onurunu garanti altına alan sosyal tarım üretim modelleri geliştirerek, göç krizi için de bir çözüm olarak tanınmalıdır.

Bu talepleri karşılamak, iktidarı temelden kurmak için birbiriyle uyumlu bir stratejiyi gerektirmektedir.

Çeviri: Can Sakaryalı

Kaynak: ciftcisen.org

Devamını Okuyun

Haberler

Gazze Eylemleri Devam Ediyor: Ateşkes Sahte, Katliam Gerçek!

Yayınlanma:

-

29 Ekim 2025 Çarşamba günü Üsküdar Mimar Sinan Meydanında Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, ÖYB ve TOKAD tarafından düzenlenen bir eylemle Gazze’deki ateşkese rağmen İsrail’in yaptığı katliam ve saldırılar protesto edilirken Trump öncülüğünde yapılan barış ve ateşkes anlaşmasının sahte olduğu vurgusu yapıldı.

“Ateşkes Sahte Katliam Gerçek, Trump’ın Dostları Dostumuz Değil, Katil İsrail Filistin’den Defol, Kahrolsun İşbirlikçi Hainler, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Yaşasın Küresel İntifada, Direniş Sürecek Filistin Özgürleşecek, İhanete Geçit Vermeyeceğiz, Bakü Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Nehirden Denize Özgür Filistin, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, Limanları Siyonizm’e Kapatacağız” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Şilan Deniz’in okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

Kıymetli arkadaşlar,

İşbirlikçi rejimler, emperyalizmin ve Siyonizm’in durdurulduğu geçidi yıkmak için sözüm ona “barış” adı altında ellerinden gelen hâinliği yapıyor!

İşte ihaneti bir karakter hâline getirenler için rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

Onlara “Yeryüzünde fesat yaymayın!” denildiğinde “Biz sadece ıslah edicileriz!” diye cevap verirler. Gerçekte onlar fesat saçan kimselerdir, ama bunu (kendileri de) idrak etmezler. (Bakara, 11-12)

Yeryüzünü fitneye, ateşe, zulme boğanlar, bunu da “barış” diye sunanlar ve onlarla iş tutanların tarif edildiği bu ayetler şu anda Gazze’de tecelli ediyor arkadaşlar.

“Ateşkes, barış” diye şov yapan büyük şeytan ABD’nin şefi Trump ve etrafına topladığı işbirlikçiler Direniş’i teslim almanın kendilerince mümkün yollarını inşa ediyorlar. Emperyalizmin koçbaşı, ileri karakolu İsrail’i güvene almanın mel’un plânlarını yapıyorlar!

Filistin dostları!

Gazze’nin yarısından fazlasını Siyonist işgale peşkeş çeken, diğer yarısını da İsrail’in hesap vermeksizin sürdürdüğü soykırımına açmaya devam eden bir anlaşma sürecinden bahsediyoruz!

Elbette bu, bir anlaşma değil; dünyanın irili ufaklı bütün akbabalarının çullandığı küçücük bir coğrafyada boy veren direnişi, umudu boğma operasyonudur.

Kelli felli onca idareci, lider Şarmu’ş-Şeyh’te şarlatan Trump ve firavun Sisi etrafında nasıl bir araya geldi, gördünüz! İşte o toplantı, varılmak istenen yeni dünya düzeninin bir temsilidir.

O toplantıya katılanlar; zalimlerin, emperyalistlerin, küresel şeytanların etrafında saf tutanlar işbirlikçiliği bir siyaset ve vâr oluş biçimi olarak gördüklerini bir kez daha bütün dünyaya ilan etmişlerdir.

O mel’un toplantıyı, o toplantının vizyon ve dayatmalarını reddediyoruz!

Mazlum Filistin halkını, yakılıp yıkılan Gazze şeridini; bağı bahçesi, evi barkı ve Mescid-i Aksâ’sıyla talan edilen Batı Şeria’yı tümden teslim almayı, tarih sahnesinden silmeyi ve Batı Asya’nın coğrafya ve halklarını sindirmeyi amaçlayan bu toplantıyı bütün bileşen ve hedefleriyle reddediyoruz!

Direniş’in yoldaşları,

Sahte ateşkese rağmen Siyonistler yüzlerce Gazzeli kardeşimizi katletti! Dün gece türlü bahanelerle Gazze’de çok sayıda Filistinli, çadırlarında bombalandı, yakılarak öldürüldü.

Gazze şeridinin çok büyük kısmındaki işgallerini bu ateşkes sayesinde daha çok tahkim etme fırsatı bulan Siyonistler karşısında yalnız bırakılan Direniş, büyük ikilemlerle baş başa bırakıldı.

Yıllardır, “Kudüs’ün Özgürlüğü Ümmetin Özgürlüğüdür!” hakikatini meydanlarda yükseltmeye gayret edenler olarak açıklamamızın başındaki tespite dönüp tabloyu netleştirelim:

Emperyalizm; Filistin’i, İslam dünyasını tahakküm altında tutup sömürebilmek için bir kapı, bir geçit, bir üs olarak görüyor. Bu kapı, bu üs sağlama alınırsa bütün bir Batı Asya’yı, bütün İslam halklarını kendisine boyun eğdirebileceğine inanıyor.

Bölgedeki rejimlerin çok büyük kısmı da bu idealde emperyalizmin safında konuşlanmış durumda, işbirlikçilikte adeta birbirleriyle yarışıyorlar.

Bölge halkları olarak bu fotoğrafa bakıp bir karara varmalıyız: Hâli- hazırımız ve istikbalimiz için nasıl bir tercihte bulunmalıyız?

Geleceğimizi muhasara etmek, bütün bir bölgemizi sömürüp yağmalamak, özgürleşme irademizi yok etmek isteyen bu projeye onay verip teslim olmayı mı seçeceğiz yoksa direnişi, intifadayı yükseltip haysiyetimizi, ezilenleri, yoksulları ve hürriyeti gasp edilenleri mı savunacağız!

İntifadanın dostları!

Gazze Direniş’i, emperyalizm ve Siyonizm karşısında bahsettiğimiz o direniş geçidini tutma mücadelesidir. Bu mücadelede Filistin halkı büyük bedeller ödemiştir, ödemeye de devam etmektedir.

Bu büyük, amansız mücadelede İslam dünyası dediğimiz devletler ve onların yöneticilerinin önemli bir kısmı ise doğrudan soykırımcı işgalcilerin yanında saf tutmuştur.

BTC boru hattı, İslam coğrafyasının zenginliklerini işbirlikçi rejimler aracılığıyla İsrail savaş makinesine aktarmaktadır.

İncirlik ABD üssü ve Kürecik NATO radarı, İsrail’i ve bölgedeki emperyalist unsurları korumaya devam etmektedir.

İsrail’le ticaret, iptal kararlarına rağmen alabildiğine devam etmiştir. Sahte ateşkes ortamında, limanlarımızdan İsrail limanlarına sevkiyat yapan gemi trafiği daha da hızlanmıştır.

İsrail saldırganlığının Lübnan’da, İran’da, Yemen’de neler yaptığını; emperyalist fitnenin Sudan’da halklarımızı ne duruma getirdiğini görüyoruz.

Bütün bunlara rağmen emperyalizme, Siyonizm’e verilen bunca desteği sorgulamazsak bütün geçitlerimiz, bütün kapılarımız bir bir düşecektir.

Trump’la dost olmakta yarışan İslam dünyası liderlerinin utanç verici tutumlarını reddediyoruz!

Zillet bizden uzaktır!

Herkes bilip duysun ki sonuna kadar Direniş’in yanındayız; direnen kardeş halklarla yan yana, omuz omuzayız!

Dünyanın dört bir yanında yükselen küresel intifada çağrısının insanlığın kurtuluş umudu olduğuna inanıyoruz ve şu hakikatten asla şüphe etmiyoruz:

Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x