Connect with us

Haberler

Siyasal Arayışlar: Nasıl Yapmalı? – Ümit Aktaş

Yayınlanma:

-

Özgür Yazarlar Birliği seminerlerinde 29 Ekim 2022 cumartesi günü Ümit Aktaş aynı zamanda kitabının da adı olan “Siyasal Arayışlar: Nasıl Yapmalı?” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdi.

Programdan notlar şu şekilde: 

Siyaset sürekli konuştuğumuz ama hep aynı yerde kalmayan, sürekli yeniden konuşmamız gereken bir alan. İnsanoğlunun  en dinamik alanı… Toplumu kuran bir şey… Din ya da ideoloji…

Tek başına biri yetmiyor. Batı kavramsallaştırmasında bunu ayrıştırıyorlar. Din başlığı altında konuştuk ikisini yıllarca. Dini konuşurken, siyaseti de konuştuk.

İki temel bakış var siyasette. Kitapta da ona değinmekteyim. Raiyyetten insaniyete doğru siyasetin imkânı…

Atina’ya dayanan batı siyaseti

Bu havzaya özgü olan Afrika, Asya, Avrupa kıstağı diyebileceğimiz bu havzadaki pastoral anlayış… Yani çoban – sürü ilişkisi.

Gerek Mısır, Akadlar… Gelenek var burada. Çoban – sürü ilişkisi derken, metaforik bir tanım.

Foucault, iktidar ilişkilerine kafa yoran birisi. Batılı bir yerde durmayan biri… Bütün karşı baskılara rağmen, İran devrimine ilgi gösteren biri… Batıyı anlamak için burayı, Kudüs, İbrani geleneğini anlamak gerektiğini söyleyen biri. Batı dünyası kendini Yunan’a atfediyor, tamam. Atina’nın bu konudaki bakış açısı nasıldı? Demokrasinin eşiği olarak? Ama bu Atina’daki siyasi tanımlayışı şöyledir: Yönetici, kendisini şehre ve şehirdeki üretim araçlarına karşı sorumlu addeder. İnsanlara karşı sorumlu değildir.

Fakat İbrahimî gelenekte, yönetici, sürüden sorumludur. Yani toplumdan ve toplumun her bir ferdinden sorumludur. Atina’da birey çok umursanmaz. İbrahimî gelenekte ise çoban herkesle tek tek ilgilenir. Çok toplumcu bir havza olarak görürüz ama bireyselleştirici bir yönetim biçimidir ama aynı zamanda sürüye karşı sorumluluğu esas alır. Hak, adalet, bireyi gözetmek…

Platon da bundan bahsediyor fakat o buradaki pastoral yönetim biçimiyle ilgili şunu diyor: Başlangıçta insanlar adeta cennetsi bir atmosferde yaşamaktaydılar ve onları tanrı yönetmekteydi sanki. Henüz insan tabiattan ayrışmadığı, birliktelik içerisinde olunana, ilahi bir gözeticilik altında, siyasete de gerek duyulmayan şartlarda yaşıyorlardı. Ne zamanki tanrılar insanları kendi hallerine bıraktılar, sürü bir liderin gözetimine geçti ve siyaset başladı.

Başlangıçtaki o cennetsi durum ütopik görünebilir. Bilge kral ütopik bir başlangıç aşaması… Dolayısıyla onu referans olarak koyamayız. Yerine bizim bir şey üretmemiz gerekiyor.

Plato, Atina için bunu uygun bir model olarak görmüyor. Bu cennetsi durumdan sonra, bir gemi ve kaptan modeli… Mülkiyet araçlarını idame ettiren bir model yani. İnsanlara dair bir şey yok. İnsanların esas alındığı şey, pastoral, doğuya ait bir model olarak görüyor.

Devlet’teki ilginç anekdotlar… Bilge-kral belli bir yaşa gelmiş, seçkin birisi ama yönetimde 10 yıl kalır. Sonra başkası seçilir, onunla devam ederiz. Bu ilginç bir şey… Günümüz açısından. 2 dönem kuralı, Amerika’da mesela. 8-10 yıl maksimum. Oldukça makul bir süre bana göre.

Yahudi peygamberler, mesela Musa şehri ve mülkiyeti reddedip göçebe bir hayata geçiyor. Sonra İsa, Davut ve Süleyman… Davut ve Süleyman nebi krallar… Yani abd-resul değiller. Tanrıya yoldaş olmak olarak tanımlıyorum abd’ı. Bana göre kulluk değil de yoldaş olarak tanımlanması daha uygun. Ama onlar nebi-krallar. Suçlanan ve eleştirilen peygamberler kuranda. Sonra bağışlanıyorlar.

Câlut’u günümüzün mekanize olmuş devletleri gibi, karşısında Davut’u ise çıplakların başkaldırısı gibi. Mekanikliği her tarafını sarmış ama görüşü açık. Onun için de bir gözü korunmuş değil, oradan öldürülüyor. İktidarın disiplin ve gözetim aygıtı olması, en zayıf yönünün de o denetleyici gözetleyici yeri olması (Foucault).

Kıssalar, çoklu üretimler yapılacak membalardır. Üstünde düşünmek gerekir.

Davut’un kıssasında 99 koyun – 1 koyun hikâyesinde Allah bir ders veriyor. Davut hemen anlıyor kendisine gelen suçlamayı. O da mutlakiyetçilik. Kardeşinin koyunu elde etmeye çalışması, mutlakçılık. İktidar kibri içerisinde çevresinde olup biteni göremeyişi.

Son cümle Süleyman’ın duasıdır. “Bana öyle bir fırsat ver ki kendimden sonrakilere örneklik koyayım.” Meallerde bu anlam kayboluyor. Farklı okumalar üretmek lazım, diye düşünüyorum.

Pastoral yönetim biçiminin son noktası Hz. Muhammet’tir. İsa da bu yönetim biçimine dâhil.

Muhammet’te bu noktalanır ama onda bir açılım yapılır. (Raina ve unzurna kavramları da İsraili rivayetlere boğdurulmuştur.)

Peygamberle, bir yönetimle olan ilişkinizi çoban – sürü ilişkisi olarak tutmayın. Bu ilişkiyi bir birliktelik olarak birlikte münazara edin, birlikte eyleyin.

Siyasette bir raina tarafı var, gözetleyen eden, evet. Ama bununla bitirmeyin. İnsaniyete doğru bir noktaya getirin. Sürü olmayın, birlikte münazara edin diyor. Sonra da birlikte yapın diyor. “Peygamber karar versin, biz uygulayalım.” modunda hareket etmeyin diyor.

Maalesef İslam dünyası “şura” kavramını hayata geçirememiştir. Muhammet’in bıraktığı yerde kalmıştır.

“Şura” dediğin şey, dünyanın işlerliğini çekip çevirenlerdir. Cennetlik olanlar dediğiyle bitmiyor. “Şura” ilişkisini burada eylememiz lazım, burada kafa yormamız lazım.

İslami yönetim biçimi diye bir şey diyeceksek eğer, canlılık hücresi olarak kalmıştır bu. Büyüyüp dünyaya gelememiştir.

Kavramsal olarak söz eden “şura”dan, Ömer bin Abdülaziz var. Meseleyi kavramış birisi ama ömrü yetmiyor tasarladıklarını hayata geçirmeye.

Pastoral yönetim biçimi daha sonra Hristiyanlık tarafından Avrupa’ya taşınıyor. Terzi metaforu gibi, iplikleri Pavlus’un dokuduğu gibi, yeniden üretilen, yeniden dokunmuş bir yönetim biçimi oluyor.

Kilise faaliyeti olarak sürdürülmeye çalışılıyor tabii. Kilise, Avrupa’yı ayakta tutuyor, Avrupa kimliğini. Şöyle bir manzara ortaya çıkıyor: Hristiyanlık, Avrupa kimliğini korumak için pastoral yöntemi kullanıyor.

(İlk Avrupa’da üniversiteleri açan Tunuslu Müslüman tacir.)

Avrupa, 1453’e kadar, Avrupa, Müslüman âlimlerin kitaplarını okuyorlar; siyaseti, felsefeyi oradan öğreniyorlar.

Felsefe bilmediklerinden ötürü Müslüman metinlerini okuyorlardı. Platon’u anlamak için Müslüman âlimlerin şerhlerini okumak zorundaydılar.

15-16. yüzyıldan sonra yön değişiyor. Müslüman dünya referans olmaktan çıkıyor. Atina’ya dayalı bir yöneyim anlayışına dönüyor. Pastorallikten uzaklaşarak. Ama az da olsa damarlarında dolaşıyor Avrupa’nın hâlâ.

Daha sonraki demokratik çabaların – liberallerin bırakınız yapsınlar zihniyeti – özgürlük ve serbestlik kavramlarını ayrıştırmak lazım tabii. Özgürlük sorumlu olmayı gerektiren bir şey, serbestlik de bırakınız yapsınlar. Yani vahşi kapitalizm. Liberallerin bu vahşi serbestliğine karşı dengeyi sağlayan demokratların zihniyeti

Aralarında çatışmacı bir yapı var aslında. Bunu görmüyoruz tabii. İslamcılık serüveninde, Batı dünyasını anlamaya yön verilmedi. Kendi köklerine dayanarak oralardan bir şeyler üretmeye çalıştı ama neticede şu ki bizim geliştirilmiş bir siyasal teorimiz yok.

Evet, “şûra” var ama bunu uygulanmış bir siyasi ortam yok. Peygamberlik modelinin siyasal bir model olarak nasıl uygulanacağına dair bir model yok.

İslamcılık da büyük ölçüde muhalif akımlar olarak kaldı. Böylesine yaşanmış deneyimler de irtibatlı olarak bir yere gelemediği için, İran İslam devriminden tutun TR’deki demokratik bir faaliyet yürütmeye kadar, deneyimler ve pratiklerden uzak olmamız nedeniyle, olumlu sonuçlar elde edemedik.

Tecrübe tecrübedir ama. Yapılan şeylerin nereye vardığına dair bir tarihimiz oluşmaya başladı. Son 150 yıl içerisinde bir siyasal tarihimiz ortaya çıkmaya başladı.

Harcanmış bir kavram olan “araf” kavramına değineceğim.

Bu kavram çok kötü bir biçimde harcandı. Hâlbuki kavramlar düşünceyi ve pratiği oluşturan şeyler olarak çok önemli şeyler.

“Araf’ta mısın, iki arada bir derede misin?” gibi. Tam tersine döndüren bir durum yani. Bir kavram tam tersine nasıl dönebilir? Kavramlar aslında devletlerden aslında çok daha kıymetli şeyler. Kavramsal değişimleri yeniden düzeltmek, yorumlamak, anlamak çok zor. Tarih külliyatı yanlış anlaşılmalar üzerine oluşuyor çünkü.

Araf suresinde anlatılan şey, cennetlikler ve cehennemliklerin arasında kalmış kişiler olarak geçiyor klasik anlatıda. Bana göre ise metaforik bir dille günümüzü anlatan bir şey. Toplumda arafta olanlar – yüksekte olanlar demek. Yüksek bir bakışa sahip olanlar demek. O bakışa sahip olanlar toplumu gözlemliyorlar ve doğruları- yanlışları ayırt ediyorlar. Oradan doğru bir fikir, çare, yol üretmeye çalışıyorlar. Hakikaten bir toplumu kurtaracak olan, kutuplaşmış toplumu düşünün, o kutuplaşmaların dışında kalmış, böylece kurtuluşun yollarını gösteren insanlardır. Bunların en bariz misalleri de peygamberlerdir. Onlar tam da arafta olan kişilerdir. Ne ezen, ne ezilen, ne yoksul ne zengin. Her iki tarafta da olmak bedenen ve ruhen sakatlanmış olmayı getirir.

Mesela Musa, Yahudi olduğu halde Yahudiler içerisinde kalmamıştır. Ama firavun ailesinin de içinde değildir. O arada kalma halinden ürettiği kurtuluş fikriyle toplumu bir sürü gibi çekip çıkarıyor firavunun tahakkümünden. O ezilenler bir türlü özgürlüğe alışamıyor. 40 yıl çölde dolaşıyorlar. Ezilmişlerin o ezilmişlikten kurtulmaları için kırk yıllık bir çile çekmeleri gerekiyor.

Yani bu ezilmişlikte olan insanın bırakın kurtarmayı, kurtulmaya alışmaları çok uzun sürüyor.

İslam tarihinde ilk iki yüzyılda bu anlamda kullanılıyor. Sonradan değişmiş anlamı kavramın. Birçok kavram gibi. Sosyoloji, siyaset, dünyaya bakış değişti çünkü.

Ebu Hanife’nin ölümünden sonra her şey tepe taklak oluyor.

İlahi Komedya bağlantısı var bir de. Araf kavramını oradan alıp da bozan ilahi komedya. Orada işte araftakiler öyle…

İlahi komedya çünkü çok sonra yazıldı, arada kalmışlık gibi yaptı.

Stephanos, Rum mimar, “araf” kavramını tam doğru anlamıyla kullanıyor. Bu pastoral coğrafya diyor, arada bir coğrafyadır. Doğu ve batı arasında, her iki tarafa da ayar veren bir coğrafyadır. Bu coğrafyada.

Anadolu irfanına sahip olanlar, Hititler zamanında da Osmanlı zamanında da o yüksek bakışı yakalayabildikleri ölçüde, her iki dünyaya da ayar vermeyi becerebilmişlerdir. Bu coğrafyanın kıymeti biraz daha oradan kaynaklanıyor.

Bu coğrafya en kesişimsel coğrafya. Asya, Avrupa, Afrika. Kültürel olarak insanların üretimleri en çok kesişen yerde yapılır. Dolayısıyla ilk dinler, kültürler burada çıkmış. Ama bu geleneği ne kadar koruyabiliyoruz? Roma niye ikiye ayrıldı? Doğu Roma büyük ölçüde İbrahimî geleneğe bağlı kalırken, Batı Roma da Atina modeline bağlı olduğu için uyuşmazlık oldu. Ama Doğu Roma kalıcı oldu.

Bu sorumluluğu nasıl yükleneceğiz? “Doğuya ve batıya ayar vermek” olarak düşünmeyelim. İrfan sahiplerinin azın azı olduğu söyleniyor, Davut’a ayar veren ayette. O yüksek bakışa sahip olanların toplumların azın azı…

Nicelik değil, yüksek bakışın, irfanın üretebilmesi önemli olan. Çükü toplumları selamete eriştirebilecek olan, akıldır, düşüncedir. Çobanı sürüye egemen kılan, sorumluluğunu deruhte eden akıldır.

Raiyyetten insanlığa doğru gideceğiz tabii, çobanlıkta kalmayacağız. İlişkileri demokratikleştireceğiz, yataylaştıracağız. Fransız devriminin eşitlik kavramları İbrahimî geleneğinin havzasında üretilmiş kavramlardır.

Azın azı olmamız önemli değil. Önemli olan uçlar arasında dengeleyici olmak ve o düşünceyi üretmek.

Ezenler ve ezilenler, sağ ve sol vs. bu zıtlıkların arasında bir 3. Yol gibi bir fikir olarak üretmek, ortaya çıkarmak gibi, buradan bir kurtuluşu, çıkışı üretmek. Bunu yaparken de eski komplekslerimizden kurtulmamız gerekiyor. Çünkü batı ve doğuyu değerlendirirken, Allah’ın veçhinin orada veya burada değil, her yerde olduğunu dikkate almak. Çünkü Allah’ın veçhini belli bir yere sabitlememek gerek.

Bu çağımızın kabul edilebilir fikriyatının altında kalmamalı, üstünde bir yerde olmalı. Aksi hâlde yol gösterici olmaz. Bunların tartışmasına girmek, abesle iştigal etmek olur. Kur’an’ı nasıl anlayalım, tartışmaları, tartışma dışı görüyorum. Kıssaların okunması, anlaşılması tartışmalarından yeni yollar üretebiliriz. Besleyici ve üretken metinler Kur’an, Tevrat, İncil metinleri. Bunları birbirinden ayırt edemeyiz, etme hakkına da sahip değiliz. İlahiyatta mesela okutulmuyor İncil ve Tevrat. Onları okumadan Kur’an’ı nasıl anlayacağız?

Batı’yı okumadan nasıl yeni irfan üreteceğiz?

Liberaller cemaatleri saf dışı bırakmaya çalışıyorlar. Biz demokratik arenaya girmiyoruz ama oyunun içine girmedikçe deneyim kazanamazsınız. Bir şeyleri öğrenmek için oyuna girmeniz gerekir.

SORU-CEVAP:

Bir oyunun içerisine giriyorsak, oyunun kurallarını da kabullenmek durumundayız. Mevzu parti kurmak, iktidar mücadelesine girmek değil. Toplumsal sorumluluklarımızı yüklenmek mevzu. Muhammet, iktidar mücadelesine girmedi ama başka bir yol üretti. Ezilenlerin denklemini değiştiremedi ama orada da kalmadı. Medine’de sözleşmeye dayanan, karmaşık toplumsal bir bütünlük oluşturdu. Böyle bir alternatif üretti. Bizim kavramsal problemlerimizden biri de ümmet ve cemaat kavramları. Bizim geldiğimiz noktada ümmet cemaatten ibaret bir şey. Bu atmosferde siyaset olmaz zaten. Bu ütopik olan bakış. Ütopik olan yerde siyaset olmaz. Orada tanrılar yeryüzüne inmiştir. Ne Kur’an’ın, ne peygamberin istediği şey bu. Böyle bir yerde siyasetin ve insanın imkânı yok.

Aristo, demokrasiyi kötünün iyisi olarak tanımlıyor, kendisi ise monarşist. Sokrat’ın idamı ise demokrasi yüzünden değil, demokrasinin diktatöryaya yönelmesi yüzündendir. Gençlerin kafasının “karıştırılmasını” engellemek için Sokrat’ı öldürdüler. Sistemi demokratikleştirmek isteyen Sokrat aslında. Diktatöryal heveslerin popülerlikten hareket ederek yönetime gelenlerin yaptığı bir şey.

Sistemin adının cumhuriyet, demokrasi olması, içeriğiyle ilgili bir şey değil ki. Diktatör heveslileri, demokratik yollarla iktidara geliyor. Kabahat demokrasinin mi oluyor?  Önemli olan bizim gibilerin meydanı boş bırakıp cesaret göstermemeleri.

İbrahim de, Musa da, İsa da, Muhammet de yalnız kişilerdir. Resulullah’ın öğretisinin çok iyi anlaşıldığını düşünmüyorum. Tam mülkiyetçilik ve iktidar baskılarının yükseldiği kritik bir eşikte vefat etti. Bir devlet kurmadı Resulullah ya da devletin kurulmaması için tedbirler aldı. Mal sadece zenginlerin arasında dönüp dolaşan bir şeye dönüşmesin, ayetindeki dönüp dolaşma devletleşmedir.

Devletleşme aşaması, iktidarın devletleşmeye başlaması, Davut’un suçlandığı aşama. Tövbe ediyor ikisi de. Öz eleştiri gibi. Doğrusunu üretmek için. Bu doğruluğu üretmeye çalışmadan kendi aramızda, azın azı olduğumuzu küçümsemeden, çünkü her zaman azın azıyızdır, önemli olan nicelik değil nitelik. Sürüye dâhil olmak değil, birlikte tefekkür etme, birlikte iş yapmak, paylaşma. Bunları bizim tarihimiz üretemedi.

Örfü aşmak o kadar zor bir şey ki.

Kadın, maden cinayetlerini önleyemiyoruz. Bu hepimizin sorumluluğu. Sadece iktidarın değil. İşçinin de sorumluluğu.

Demokrasi eleştirimizin kaynağı batılılardır yine.

Notlar: Melike Belkıs Örs

2 Comments
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
2 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Yasemin
Yasemin
2 yıl önce

Çok teşekkür ederiz 👍 elinize zihninize sağlık.
Çok faydalandım.

prof.dr. irfan yalçınkaya

Meşguliyetim nedeniyle bu önemli ve keyfiyetli toplantıya katılamamıştım.Bugün baştan sona dikkatle izledim ve dinledim. Halk Üniversitesi’nin bu değerli öğretim üyesine verdiği bilgiler ve aktardığı tecrübeler nedeniyle teşekkür ediyorum. Ufuk açıcı ve düşün-dürtücü bir konferans olmuş. Ben kendi hesabıma çok faydalandım. Yazara ve bu organizasyonda emeği geçen herkese teşekkürler. Konuya ilgisi ve vakti müsait olan herkese izlemelerini öneriyorum.

Videolar

Kürecik NATO Radarı, Ocak 2012’den Bu Yana Emperyalizme ve Siyonizm’e Hizmet Ediyor!

Yayınlanma:

-

TOKAD, Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen ve ÖYB, 25 Haziran 2025 Çarşamba günü Üsküdar’da bir yürüyüş yaparak İran’a saldıran İsrail’i protesto ederken Filistin, Yemen, Lübnan ve İran’la dayanışma çağrısı yaptı.

Yürüyüşten sonra yapılan açıklama ve konuşmalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın NATO zirvesine katılması ve Baykar’ın Leonardo firması ile yaptığı ortaklık eleştirildi.

Ortadoğu’daki emperyalist-Siyonist saldırı ve işgallerin merkezinde Kürecik NATO radarı olduğu vurgulanan ve bir an önce NATO’dan çıkılması istenen açıklama ve konuşmalarda Gazze’deki soykırımda şehit sayısının 500 bine yaklaştığı vurgulandı.

Mimar Sinan Kapalı Otopark’ı Girişinden başlayıp Mimar Sinan Meydanında sona eren yürüyüş ve eylem boyunca “Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, İstanbul’dan Tahran’a Direniş’e Bin Selam, Yaşasın Küresel İntifada, İsrail’i Tanıma Tam Ambargo Uygula, Yaşasın Gazze Yürüyüşümüz, Bakü Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, Yaşasın Gazze Direnişimiz, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Erdoğan BOTAŞ’ın Vanasını Kapat, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, İşbirlikçi Sermaye Hesap Verecek, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, Ezilenler Birleşin zalimleri Def Edin, Kürecik’e gideceğiz/Hep beraber hep beraber/ O radarı sökeceğiz/Hep beraber hep beraber/İncirlik’e geçeceğiz/ Hep beraber hep beraber/ Coni’yi def edeceğiz/ Ceyhan’a ulaşacağız/ Hep beraber hep beraber/ Vanayı kapatacağız/ Hep beraber hep beraberVanaları kapat/ Hemen derhâl şimdi/ Petrolü sevk etme/ Hemen derhâl şimdi/  Gemileri engelle/ Hemen derhâl şimdi/ Ticareti tümden kes/ Hemen derhâl şimdi/ Üsleri söküp at/ hemen derhâl şimdi; İran’da Filistin’de/ Diren diren her yerde/ ABD’ye İsrail’e/ Diren diren her yerde/ İşbirlikçiye haine/ Diren diren her yerde/ İncirlik’e Kürecik’e/ Diren diren her yerde/ Ambarlı’da Derince’de/ Diren diren her yerde/ BOTAŞ’ta ve SOCAR’da/ Diren diren her yerde/ Tahran’da ve Gazze’de/ Diren diren her yerde/ Lübnan’da ve Yemen’de/ Diren diren her yerde, Yüz Binler Yürüsün Kürecik Sökülsün, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Haber: Şilan Deniz

Topluluk adına Meryem Karayıl’ın okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

KÜRECİK NATO RADARI, OCAK 2012’DEN BU YANA EMPERYALİZME VE SİYONİZME HİZMET EDİYOR!

Filistin’de, Lübnan’da, Yemen’de, İran’da Aynı Safta, Omuz Omuza, Hep Beraber Direneceğiz; Emperyalist-Siyonist Saldırganlığa Geçit Vermeyeceğiz!

Bismillâhirrahmânirrahîm

Kıymetli dostlar,

Ortadoğu’nun/Batı Asya’nın gözü dönmüş fitne-fesat üreticisi Siyonist İsrail, emperyalizmin teşvik, onay ve yol vermesiyle İran’a saldırdı!

Filistin’deki suikast, işgal, tehcir, katliam ve soykırım politikalarını Suriye’ye, Lübnan’a, Yemen’e taşıyan Siyonist rejim, son dönemde birkaç saldırıyla yokladığı İran’a bu defa topyekûn savaş ilan etti!

Bu gözü dönmüş işgal, katliam ve soykırım şebekesini; onu koruyup kollayan egemen dünya düzenini lânetliyoruz!

Açıklamamızın başında peşinen şunu ilan etmek isteriz:

Emperyalist/Siyonist saldırganlık karşısında nasıl Filistin’in, Lübnan’ın, Suriye’nin, Yemen’in yanında durduysak şimdi de İran’ın yanındayız!

Emperyalist/Siyonist saldırganlık, şımarıklık ve tekebbür karşısında mazlum coğrafyaların ve halkların yanında olmak temel insanî ve İslamî bir ödevdir.

İslam coğrafyasını ve Müslüman halkları köleleştirmek isteyenlere karşı buradayız ve meydan okuyoruz:

Diz çökmeyeceğiz! Köle olmayacağız! Direniş’ten yana azim ve kararlılık irademizi kimse kıramayacak!

Allah’tan başkasına boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. Biliyoruz Allah, günleri aramızda dolaştırmaktadır. Biz bu ilâhî yasaya teslim olmuşuz; siz, kimi korkutabileceğinizi sanıyorsunuz?

Direniş’in dostları,

Gazze’de soykırım, açlık, yıkım 628 gündür devam ediyor.

Her gün onlarca kardeşimiz katlediliyor. İnsanlar erzak dağıtım kuyruklarında Siyonistler tarafından katliama tâbi tutuluyor. Dünya, bu gözü dönmüşlük karşısında öylece kalakalmış durumda!

Gazze halkı için yola çıkan Madleen gemisinden sonra Küresel Gazze Yürüyüşü için binlerce vicdan Mısır’a geçti.

Vicdan intifadası; Madleen ile yola çıktı, Küresel Gazze Yürüyüşü ile kitleselleşti. İşgalci ve soykırımcı İsrail ile Firavun Sisi rejimi bu mübarek seferleri şimdilik engelledilerse de inşallah pek yakında çok daha büyük insan selleri; halkları, coğrafyaları birbirinden ayıran bütün yapay engelleri, sınırları yıkıp geçecek ve Filistin’e ulaşacaktır! Buna olan inancımız tamdır! Madleen ve Küresel Gazze Yürüyüşü bu ışıltılı ufku bütün insanlığa göstermiştir.

Emperyalizmin ve Siyonizm’in karşısına dikilen yürekler,

Bu meydanlarda, pek çok eylemde egemen dünya düzeninin Suriye’den sonra İran’ı kuşatacağını, bütün plânlamaların bu yönde seyrettiğini söyledik.

Süreçleri takip eden herkes elbette bu mel’ûn plânları görüp anlıyordu. Ortadoğu’nun/Batı Asya’nın geçtiğimiz on yıllar boyunca nasıl ateşe verildiğini; savaş, işgal ve yıkım politikalarının nasıl seyrettiğini hep beraber takip etmedik mi?

Evet, her şey gözlerimizin önünde oldu ve yine öyle oluyor!

Irak işgali, devredip duran Afganistan işgalleri, Libya, Yemen ve Suriye işgal ve iç savaşları; Lübnan ve Filistin’deki işgal ve katliamlar ve en nihayetinde Gazze’deki soykırımdan sonra İran’a açılan topyekûn savaş…

Şimdi artık çok daha derlenip toparlanmanın; emperyalizmin, işbirlikçilik ve ihanetin karşısında daha bir kararlı durmanın zamanıdır!

İslam coğrafyası, Büyük Şeytan Amerika öncülüğündeki emperyalist muhasarada boğulmak isteniyor.

Eğer sağlam bir irade kuşanıp Direniş hatlarını tahkim etmez isek Irak işgalleriyle körüklenen mezhepçilik fitnesi, iç savaşlar, basiretsizlikler derken bugünlere sürüklenen halklarımız ve coğrafyalarımız çok daha kötü günlere ulaşacaktır.

İntifada’nın dostları!

“Emperyalizmin, Siyonizm’in damarlarını kurutalım, ülkemizdeki dayanaklarını parçalayalım!” diye yıllardır mücadele yürütüyoruz.

AKP’nin iktidar olduğu 2002’de İsrail’le ticaret 1,5 milyar dolarlık bir hacme sahip iken 2022 sonunda 9.5 milyar dolara ulaşmıştı.

Kürecik NATO Radarı, 2012’de faaliyete geçti ve bugün İsrail’in İran saldırılarında merkezî bir role sahip. Kurulduğundan beridir kampanyalarla, eylemlerle Kürecik NATO Radarı’nın karşısında durduk ama iktidar bize kulak vermedi; NATO’yu dinledi! İran’a, Suriye’ye, Filistin’e karşı İsrail’i, emperyalistlerin çıkarlarını korumak için kurulan Radarı işletti.

Şimdi size önemli bir detay aktaracağız:

İktidara yakınlığıyla meşhur Yeni Şafak gazetesinin 19 Kasım 2017 tarihli haberi, bugün iktidarın dezenformasyon merkezlerinin ürettiği yalanları nasıl ters yüz etmiş, hep beraber dikkat kesilelim:

Türkiye’nin Rusya’dan aldığı hava savunma sistemi S-400’ler nedeniyle ABD ve NATO ile ihtilaflı olduğu ve F-35 programından çıkarılmasının gündemde olduğu vakitlerde Yeni Şafak gazetesinin yaptığı haberin ilgili bölümü şöyleydi:

ABD’nin F-35’lere ilişkin anlaşmaya uymaması ve Türkiye’nin hakkını açıkça gasp etmesi halinde, İsrail’e yönelik balistik füze tehdidi tehlikeli boyutlara ulaşacak. 1000 kilometre yarıçapta her türlü hava aracını belli bir yüksekliğe ulaştığı anda tespit edebilen Kürecik radarı, başta İran olmak üzere bölge ülkelerinden İsrail’e fırlatılabilecek balistik füzeleri önleme amacıyla kurulmuştu. Türkiye’nin NATO ile anlaşma kapsamında topraklarına kurulmasına izin verdiği radar, Rusya ile İran’ın büyük tepkisini çekmişti.

İran topraklarının batı kısmı, neredeyse Tahran sınırlarına kadar olan bölge, Kürecik’teki radar sayesinde NATO’nun kapsama alanında. Bunun dışında benzer özellikteki radarlardan İsrail, Ürdün, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde bulunuyor. Ancak İsrail’deki 1300 kilometre özellikli radar bile İran’ın ancak ‘sınırlarını’ gözleyebiliyor. Katar ve BAE’ye ABD tarafından kurulan ve NATO kapsamında olmayan radarlar da İran’ın güney bölgeleri için dürbün mahiyetinde. ABD’nin F-35 şantajına devam etmesi ve Ankara’nın Kürecik’teki radarı kaldırma kararı alması halinde, İsrail’e İran’ın doğu ya da kuzeyinden fırlatılabilecek bir balistik füze için ‘erken uyarı’ ihtimali ortadan kalkacak.

Bu habere Yeni Şafak gazetesinin internet sitesinden ulaşabilirsiniz. İşte bu arsız, işbirlikçi zihniyet yerine çıkarına göre bütün ilkeleri ters yüz edebiliyor. İktidar da herkesin, kendi yandaşlarının bile bildiği bu hakikati yalanlıyor.

Kürecik Radarının rolü 12 gün süren İsrail-İran savaşında bir kez daha anlaşıldı. Bu utanç verici işbirlikçiliği sonlandırmak, o radarı Kürecik’ten söküp atmak da bizim temel hedeflerimizdendir! Bunu da herkes, böyle bilsin!

İsrail lojistik firmaları, gemileriyle limanlarımızda, tırlarıyla karayollarımızda cirit atmaya devam etti. Onca protestoya rağmen iktidar Direniş’ten yana herhangi adım atmadı. Direnişçi kardeşlerimizi gözaltına almayı, mahkemelerde yargılamayı tercih etti. ZORLU Holding, Siyonistlere elektrik üretti; BOTAŞ, BTC üzerinden gelen SOCAR petrolünü İsrail’e sevk etti. Onca eyleme, direnişe rağmen iktidar yanlışlarından dönmedi!

Lübnan’dan İran’a, Suriye’den Yemen’e kadar geniş bir coğrafyada saldırılar yapan İsrail, bunca gücü nereden alıyor arkadaşlar, soruyoruz sizlere?

Elbette bu sorunun cevabı âşikârdır:

Mısır’dan Ürdün’e, Suudi Arabistan’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Türkiye’den Azerbaycan’a kadar bütün bu işbirlikçilik ve ihanet çemberi İsrail’e çalışmakta, onu koruyup kollamaktadır.

Siyonistler Egemen Dünya Düzeninin yanı sıra İslam dünyasındaki işbirlikçi rejimleri kendine dayanak yapıyor, o güç ve cesaretle dilediği zaman, dilediği yerlere saldırabiliyor.

İşte müslümanlar olarak böyle acı ve utanç verici bir tablo oluşturuyoruz!

Kıymetli halkımız,

AKP iktidarı ve onunla ilişkili çevreler, bir yandan Filistin duyarlığını kullanmakta diğer yandan İsrail’e tam boykot çağrılarını görmezden gelmekte, bir de üstüne Siyonistlere hizmet eden utanç verici münasebetler kurmaktadır.

Bunun en son örneği olarak iktidar çevrelerinin parlattığı Baykar’dan bahsedelim: Baykar, İsrail’in en büyük silah tedarikçilerinden İtalyan Leonardo şirketiyle ortaklık kurmuştur. Bu şirket, soykırıma verdiği destekten dolayı Filistin dostları tarafından protesto edilmiş, bina girişine kırmızı boyalar atılmış, kapılarına “Özgür Filistin” yazılmış ve bu olayı Anadolu Ajansı olumlayarak haber yapmıştı.

Vatikan, işte bu firmanın çocuk hastanesine yapmak istediği 1,5 milyon Avroluk bağışı silah ticareti yaptığı için reddetmişti.

İşbirlikçilik ve ihanet zincirinin son aşaması olan bu utanç verici hâdise, içinde bulunduğumuz tablonun ne kadar vahim olduğunun kanıtıdır. Bu işbirlikçilik ve ihaneti kınıyor, lanetliyoruz!

İntifada yoldaşları,

İki Filistin gönüllüsü arkadaşımız, soykırım ortaklarından ZİM şirketini ifşa eden broşür dağıtmaları bahane edilerek dün akşam evlerinden gözaltına alındılar. Geceyi Vatan Emniyet’te geçiren arkadaşlarımız bugün Çağlayan Adliyesi’ne sevk edilecekleri söylenmesine rağmen saatlerdir kendilerinden haber alamadık.

Haksız gözaltılara kabul etmiyoruz. Asıl yargılanması gerekenler Siyonizm’e hizmet eden eli kanlı şirketlerdir. Arkadaşlarımızı serbest bırakın; hemen, derhâl, şimdi!

İstanbul halkı,

Bizi kandırmak isteyenlerin yalanlarına karşı hazırlıklıyız!

İşbirlikçilik ve ihanet eylemlerinin farkındayız.

Türkiye’nin İran’a saldıran ancak İran’ın kararlı direnişinden sonra ateşkes ilan etmek zorunda kalan İsrail-ABD-NATO blokunun zirvesine katılmasını; hiçbir şey olmamış gibi gülücüklerle fotoğraflar verilmesini reddediyoruz.

İç kamuoyuna ayrı, dışarıya ayrı konuşan bu işbirlikçiliği reddediyoruz! Rabbimizden niyazımız NATO’yu yıkıp parçalayacak mücadelemize güç vermesidir!

Herkes duysun ve bilsin ki Ortadoğu’nun/Batı Asya’nın emperyalist karakolu Siyonist İsrail’e ve onun efendisi Egemen Dünya Düzenine asla boyun eğmeyeceğiz!

Açıklamamızın başında söylediklerimizi tekrar ediyoruz:

Emperyalist/Siyonist saldırganlık karşısında göğsümüzü gere gere nasıl Filistin’in, Lübnan’ın, Suriye’nin, Yemen’in yanında durduysak şimdi de İran’ın yanındayız!

Emperyalist/Siyonist saldırganlık, şımarıklık ve tekebbür karşısında mazlum coğrafyaların ve halkların yanında olmak temel insanî ve İslamî bir ödevdir.

İslam coğrafyasını ve Müslüman halkları köleleştirmek isteyenlere karşı buradayız ve meydan okuyoruz:

Diz çökmeyeceğiz! Köle olmayacağız! Direniş’ten yana azim ve kararlılık irademizi kimse kıramayacak!

İşbirlikçilik ve ihanetin peşini bırakmayacağız! Bu dünyada zalimlerden hesabı sormak için sonuna kadar kapışacağız!

Rabbimizin âhiretteki hesabı ise çok daha büyük ve çetin olacaktır.

EĞİTİM İLKE-SEN         TOKAD

SAĞLIK İLKE-SEN        ÖZGÜR YAZARLAR BİRLİĞİ

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da Eylem: Aynı Safta, Omuz Omuza Direneceğiz!

Yayınlanma:

-

Üsküdar’da Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve ÖYB tarafından 18 Haziran 2025 günü yapılan yürüyüşle İran’a saldıran İsrail protesto edilirken Filistin, Yemen, Lübnan ve İran’la dayanışma çağrısı yapıldı.

Marmaray Hâkimiyet-i Milliye Girişinden başlayıp Üsküdar İskele Meydanında sona eren yürüyüş boyunca “Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, İran Siyonizm’e Mezar Olacak, İstanbul’dan Tahran’a Direniş’e Bin Selam, Yaşasın Küresel İntifada, Madleen Gemisi Onurumuzdur, Hepimiz Madleen’in Yolcusuyuz, Yaşasın Gazze Yürüyüşümüz, Filistin’den İran’a Bütün Halklar Ayakta, Yaşasın Gazze Direnişimiz, Yaşasın İran Direnişimiz, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, İşbirlikçi Sermaye Hesap Verecek, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, İran’da Filistin’de Direniş Her Yerde, Firavun Sisi Hesap Verecek, Halklar Yürüyor İntifada Büyüyor, Kürecik’e gideceğiz/Hep beraber hep beraber/ O radarı sökeceğiz/Hep beraber hep beraber/İncirlik’e geçeceğiz/ Hep beraber hep beraber/ Coni’yi def edeceğiz/ Ceyhan’a ulaşacağız/ Hep beraber hep beraber/ Vanayı kapatacağız/ Hep beraber hep beraberVanaları kapat/ Hemen derhâl şimdi/ Petrolü sevk etme/ Hemen derhâl şimdi/  Gemileri engelle/ Hemen derhâl şimdi/ Ticareti tümden kes/ Hemen derhâl şimdi/ Üsleri söküp at/ hemen derhâl şimdi; İran’da Filistin’de/ Diren diren her yerde/ ABD’ye İsrail’e/ Diren diren her yerde/ İşbirlikçiye haine/ Diren diren her yerde/ İncirlik’e Kürecik’e/ Diren diren her yerde/ Ambarlı’da Derince’de/ Diren diren her yerde/ BOTAŞ’ta ve SOCAR’da/ Diren diren her yerde/ Tahran’da ve Gazze’de/ Diren diren her yerde/ Lübnan’da ve Yemen’de/ Diren diren her yerde, Yüz Binler Yürüsün Kürecik Sökülsün, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Şilan Deniz’in okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

Filistin’de, Lübnan’da, Yemen’de, İran’da Aynı Safta, Omuz Omuza, Hep Beraber Direneceğiz; Emperyalist-Siyonist Saldırganlığa Geçit Vermeyeceğiz!

Bismillâhirrahmânirrahîm

Kıymetli dostlar,

Ortadoğu’nun/Batı Asya’nın gözü dönmüş fitne-fesat üreticisi Siyonist İsrail, emperyalizmin teşvik, onay ve yol vermesiyle İran’a saldırdı!

Filistin’deki suikast, işgal, tehcir, katliam ve soykırım politikalarını Suriye’ye, Lübnan’a, Yemen’e taşıyan Siyonist rejim, son dönemde birkaç saldırıyla yokladığı İran’a bu defa topyekûn savaş ilan etti!

Bu gözü dönmüş işgal, katliam ve soykırım şebekesini; onu koruyup kollayan egemen dünya düzenini lânetliyoruz!

Açıklamamızın başında peşinen şunu ilan etmek isteriz:

Emperyalist/Siyonist saldırganlık karşısında nasıl Filistin’in, Lübnan’ın, Suriye’nin, Yemen’in yanında durduysak şimdi de İran’ın yanındayız!

Emperyalist/Siyonist saldırganlık, şımarıklık ve tekebbür karşısında mazlum coğrafyaların ve halkların yanında olmak temel insanî ve İslamî bir ödevdir.

İslam coğrafyasını ve Müslüman halkları köleleştirmek isteyenlere karşı buradayız ve meydan okuyoruz:

Diz çökmeyeceğiz! Köle olmayacağız! Direniş’ten yana azim ve kararlılık irademizi kimse kıramayacak!

Allah’tan başkasına boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. Biliyoruz Allah, günleri aramızda dolaştırmaktadır. Biz bu ilâhî yasaya teslim olmuşuz; siz, kimi korkutabileceğinizi sanıyorsunuz?

Direniş’in dostları,

Gazze’de soykırım, açlık, yıkım 621 gündür devam ediyor.

Her gün onlarca kardeşimiz katlediliyor. İnsanlar erzak dağıtım kuyruklarında Siyonistler tarafından katliama tâbi tutuluyor. Dünya, bu gözü dönmüşlük karşısında öylece kalakalmış durumda!

Gazze halkı için yola çıkan Madleen gemisinden sonra Küresel Gazze Yürüyüşü için binlerce vicdan Mısır’a geçti.

Nasıl Madleen gemisi şeref ve haysiyet timsali yolcularıyla katil İsrail tarafından kaçırıldıysa Küresel Gazze Yürüyüşüne katılan vicdanlar da emperyalizmin ve Siyonizm’in uşağı Firavun Sisi rejimi tarafından engellendi.

Dünyanın dört bir yanından Gazze’deki açlığın, ablukanın karşısına çıkan eli öpülesi yiğitler; Mısır rejimi tarafından darp edildi, gözaltına alındı, itilip kakıldı, deport işlemlerine tâbi tutuldular.

Böylece Sisi rejimi; günah galerisine yenilerini ekledi, sadık bir işbirlikçi olduğunu kanıtladı ancak Küresel Gazze Yürüyüşü yeni, devrimci bir milat oldu! Devletlerin, işbirlikçi rejimlerin soykırım karşısında eli kolu bağlı durmasına isyan eden halkların mevcut duruma el koyduğu bir vicdan intifadası başladı!

Vicdan intifadası; Madleen ile yola çıktı, Küresel Gazze Yürüyüşü ile kitleselleşti. İnşallah pek yakında çok daha büyük insan selleri; halkları, coğrafyaları birbirinden ayıran bütün yapay engelleri, sınırları yıkıp geçecek ve Filistin’e ulaşacaktır! Buna olan inancımız tamdır! Madleen ve Küresel Gazze Yürüyüşü bu ışıltılı ufku bütün insanlığa göstermiştir.

Emperyalizmin ve Siyonizm’in karşısına dikilen yürekler,

Bu meydanlarda, pek çok eylemde egemen dünya düzeninin Suriye’den sonra İran’ı kuşatacağını, bütün plânlamaların bu yönde seyrettiğini söyledik.

Süreçleri takip eden herkes elbette bu mel’ûn plânları görüp anlıyordu. Ortadoğu’nun/Batı Asya’nın geçtiğimiz on yıllar boyunca nasıl ateşe verildiğini; savaş, işgal ve yıkım politikalarının nasıl seyrettiğini hep beraber takip etmedik mi?

Evet, her şey gözlerimizin önünde oldu ve yine öyle oluyor!

Irak işgali, devredip duran Afganistan işgalleri, Libya, Yemen ve Suriye işgal ve iç savaşları; Lübnan ve Filistin’deki işgal ve katliamlar ve en nihayetinde Gazze’deki soykırımdan sonra İran’a açılan topyekûn savaş…

Şimdi artık çok daha derlenip toparlanmanın; emperyalizmin, işbirlikçilik ve ihanetin karşısında daha bir kararlı durmanın zamanıdır!

İslam coğrafyası, Büyük Şeytan Amerika öncülüğündeki emperyalist muhasarada boğulmak isteniyor.

Eğer sağlam bir irade kuşanıp Direniş hatlarını tahkim etmez isek Irak işgalleriyle körüklenen mezhepçilik fitnesi, iç savaşlar, basiretsizlikler derken bugünlere sürüklenen halklarımız ve coğrafyalarımız çok daha kötü günlere ulaşacaktır.

İntifada’nın dostları!

“Emperyalizmin, Siyonizm’in damarlarını kurutalım, ülkemizdeki dayanaklarını parçalayalım!” diye yıllardır mücadele yürütüyoruz.

AKP’nin iktidar olduğu 2002’de İsrail’le ticaret 1,5 milyar dolarlık bir hacme sahip iken 2022 sonunda 9.5 milyar dolara ulaşmıştı.

Kürecik NATO Radarı, 2012’de faaliyete geçti ve bugün İsrail’in İran saldırılarında merkezî bir role sahip. Kurulduğundan beridir kampanyalarla, eylemlerle Kürecik NATO Radarı’nın karşısında durduk ama iktidar bize kulak vermedi; NATO’yu dinledi! İran’a, Suriye’ye, Filistin’e karşı İsrail’i, emperyalistlerin çıkarlarını korumak için kurulan Radarı işletti.

İsrail lojistik firmaları, gemileriyle limanlarımızda, tırlarıyla karayollarımızda cirit atmaya devam etti. Onca protestoya rağmen iktidar Direniş’ten yana herhangi adım atmadı. Direnişçi kardeşlerimizi gözaltına almayı, mahkemelerde yargılamayı tercih etti. ZORLU Holding, Siyonistlere elektrik üretti; BOTAŞ, BTC üzerinden gelen SOCAR petrolünü İsrail’e sevk etti. Onca eyleme, direnişe rağmen iktidar yanlışlarından dönmedi!

Lübnan’dan İran’a, Suriye’den Yemen’e kadar geniş bir coğrafyada saldırılar yapan İsrail, bunca gücü nereden alıyor arkadaşlar, soruyoruz sizlere?

Elbette bu sorunun cevabı âşikârdır:

Mısır’dan Ürdün’e, Suudi Arabistan’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Türkiye’den Azerbaycan’a kadar bütün bu işbirlikçilik ve ihanet çemberi İsrail’e çalışmakta, onu koruyup kollamaktadır.

Siyonistler Egemen Dünya Düzeninin yanı sıra İslam dünyasındaki işbirlikçi rejimleri kendine dayanak yapıyor, o güç ve cesaretle dilediği zaman, dilediği yerlere saldırabiliyor.

İşte müslümanlar olarak böyle acı ve utanç verici bir tablo oluşturuyoruz!

Kıymetli halkımız,

AKP iktidarı ve onunla ilişkili çevreler, bir yandan Filistin duyarlığını kullanmakta diğer yandan İsrail’e tam boykot çağrılarını görmezden gelmekte, bir de üstüne Siyonistlere hizmet eden utanç verici münasebetler kurmaktadır.

Bunun en son örneği olarak iktidar çevrelerinin parlattığı Baykar’dan bahsedelim: Baykar, İsrail’in en büyük silah tedarikçilerinden İtalyan Leonardo şirketiyle ortaklık kurmuştur. Bu şirket, soykırıma verdiği destekten dolayı Filistin dostları tarafından protesto edilmiş, bina girişine kırmızı boyalar atılmış, kapılarına “Özgür Filistin” yazılmış ve bu olayı Anadolu Ajansı olumlayarak haber yapmıştı.

İşbirlikçilik ve ihanet zincirinin son aşaması olan bu utanç verici hâdise, içinde bulunduğumuz tablonun ne kadar vahim olduğunun kanıtıdır. Bu işbirlikçilik ve ihaneti kınıyor, lanetliyoruz!

İstanbul halkı,

Bizi kandırmak isteyenlerin yalanlarına karşı hazırlıklıyız!

İşbirlikçilik ve ihanet eylemlerinin farkındayız.

Herkes duysun ve bilsin ki Ortadoğu’nun/Batı Asya’nın emperyalist karakolu Siyonist İsrail’e ve onun efendisi Egemen Dünya Düzenine asla boyun eğmeyeceğiz!

Açıklamamızın başında söylediklerimizi tekrar ediyoruz:

Emperyalist/Siyonist saldırganlık karşısında göğsümüzü gere gere nasıl Filistin’in, Lübnan’ın, Suriye’nin, Yemen’in yanında durduysak şimdi de İran’ın yanındayız!

Emperyalist/Siyonist saldırganlık, şımarıklık ve tekebbür karşısında mazlum coğrafyaların ve halkların yanında olmak temel insanî ve İslamî bir ödevdir.

İslam coğrafyasını ve Müslüman halkları köleleştirmek isteyenlere karşı buradayız ve meydan okuyoruz:

Diz çökmeyeceğiz! Köle olmayacağız! Direniş’ten yana azim ve kararlılık irademizi kimse kıramayacak!

İşbirlikçilik ve ihanetin peşini bırakmayacağız! Bu dünyada zalimlerden hesabı sormak için sonuna kadar kapışacağız!

Rabbimizin âhiretteki hesabı ise çok daha büyük ve çetin olacaktır.

EĞİTİM İLKE-SEN         TOKAD

SAĞLIK İLKE-SEN        ÖZGÜR YAZARLAR BİRLİĞİ

Devamını Okuyun

Haberler

İstanbul’dan Küresel Gazze Yürüyüşüne Destek: Halklar Yürüyor, İntifada Büyüyor!

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve ÖYB, Üsküdar sahilde düzenledikleri bir yürüyüşle “Küresel Gazze Yürüyüşü”ne destek eylemi yaptı.

Eylem boyunca “Halklar Yürüyor İntifada Büyüyor, İnsanlık Yürüyor İntifada Büyüyor, Yaşasın Gazze Yürüyüşümüz, Madleen Gemisi Onurumuzdur, Katil İsrail Filistin’den Defol, Bakü Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, Nehirden Denize Özgür Filistin, Yaşasın Küresel İntifada, Kürecik’e gideceğiz/Hep beraber hep beraber/ O radarı sökeceğiz/Hep beraber hep beraber/İncirlik’e geçeceğiz/ Hep beraber hep beraber/ Coni’yi def edeceğiz/ Ceyhan’a ulaşacağız/ Hep beraber hep beraber/ Vanayı kapatacağız/ Hep beraber hep beraberVanaları kapat/ Hemen derhâl şimdi/ Petrolü sevk etme/ Hemen derhâl şimdi/  Gemileri engelle/ Hemen derhâl şimdi/ Ticareti tümden kes/ Hemen derhâl şimdi/ Üsleri söküp at/ hemen derhâl şimdi, Hepimiz Madleen’in Yolcusuyuz, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Gemiler Gazze’ye Hayfa’ya Değil, Siyonist Sermaye Limanlardan Defol, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Limanlar Siyonizm’e Kapatılsın, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, İnsanlık Onuru Siyonizm’i Yenecek” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

EYLEMİN ikinci videosunu bu linkten takip edebilirsiniz.

***VİDEONUN TAMAMINI bu alternatif linkten takip edebilirsiniz.***

 Topluluk adına Şilan Deniz ve Serhat Altın’ın okuduğu açıklamanın tam metni:

 İNSANLIK, GAZZE’YE YÜRÜYOR! HUMANITY IS MARCHING TO GAZA!

YAŞASIN KÜRESEL GAZZE YÜRÜYÜŞÜMÜZ! YAŞASIN KÜRESEL İNTİFADA!

Bismillâhirrahmânirrahîm

Kıymetli dostlar,

Tarihî günlerden geçiyoruz.

İki yıla yakındır Siyonist soykırıma karşı süren Gazze direnişi, ayağa kaldırdığı vicdanları yavaş yavaş yeni bir merhaleye taşıyor!

Madleen gemisinin cesur öncülüğü, soykırıma karşı özgürlük cephesinin yeni atılımlarını müjdeliyordu.

Madleen gemisini Akdeniz’in ortasında durdurarak yolcularıyla birlikte kaçıran İsrail, bir kez daha insanlığın nazarında mağlup olup aşağılanmıştır.

12 cesur yürek, korku duvarlarını paramparça etmiş, Siyonist işgal ve katliam rejiminin kalbine gidecek yolları işaretlemiştir!

Madleen gemisi, sadece İsrail’i mağlup edip aşağılamamıştır! Aynı aşağılanma ve mağlubiyeti bütün hain ve işbirlikçi rejimlere de yaşatmıştır!

Devâsâ ordu, silah, ekonomik ve siyasi imkânlarıyla övünüp duran bölge ülkeleri korkudan pısıp kalmış, herhangi bir ses çıkarıp tepki verememiştir.

12 cesur yürek bütün o ordulardan, devletlerden daha etkili olunabileceğini açıkça göstermiştir.

Hepsini derin bir minnetle selamlıyoruz!

Direniş’in dostları,

Konuşmamızın başında “Gazze direnişi, ayağa kaldırdığı vicdanları yavaş yavaş yeni bir merhaleye taşıyor!” demiştik.

İki yıla yaklaşan bir periyotta dünyanın dört bir yanında sürdürülen mücadelede halklar yavaş yavaş fiili aşamaya doğru geçmektedir.

Evet, Madleen gemisi bunun ilk işaretlerini verdi.

Şimdi de dünyanın onlarca ülkesinden gönüllü katılımcıların örgütlediği “Küresel Gazze Yürüyüşü” bu yeni merhalenin ilk somut adımıdır.

Binlerce insan, rotasını Refah olarak belirlemiş ve yeryüzünün farklı cihetlerinden Mısır’a akın etmeye başlamıştır.

Özellikle FasCezayirTunus hattından hareket eden konvoydaki coşku ve samimiyet bizi heyecanlandırmakta; Türkiye ve Avrupa’dan tahminlerden çok daha fazla gerçekleşen katılım, bu merhalenin tesirinin boyutlarını göstermektedir.

Bu arada şunu vurgulamak ihtiyacı hissediyoruz:

İşbirlikçi ve darbeci Mısır rejimi, bu girişimi engellemek isteyecektir.

Uzak diyarlardan gelen Filistin dostlarını, türlü bahanelerle geri göndermeye çalışacaktır.

Bunlar, bölgedeki ihanet rejimlerinin son çırpınışlarıdır.

Ümitvâr olun! Allah’ın bir rahmeti olarak onca bedel üzere boy veren İntifada, insanlığı bambaşka menzillere taşıma potansiyel ve imkânlarını Rabbimizden eşsiz bir nimet olarak göstermeye başlamıştır.

Bu somut merhaleler elbette hedef alınacaktır ancak dediğimiz gibi İntifada’nın bereketiyle dünyada bu selin önünde duracak bir güç artık kalmamıştır!

İşte bu inanç ve umutla bugün burada, Üsküdar sahilde toplanan bu insanlar, bu mübarek şafağın yoldaşları olmakla iftihar etmektedirler.

Yıllar boyunca İntifada’nın ezilenlerden yana farklı çağrılarına koşan bu yürekler “Küresel Gazze Yürüyüşü”nün omuz vericileridir.

Bu büyük yürüyüş, bir ulu çınarın yıllar süren kökleşme ve boy vermesine benzeyen bir sabır ve sebat sürecinin meyvesidir.

Arkadaşlar,

Bölgedeki işbirlikçi rejimler açıkça ve alenen İsrail’e çalışıyor, emperyalizme ve Siyonizm’e hizmet ediyor.

Mısır ve Ürdün, Filistin’e yardımları engelliyor.

Körfez ülkeleri, İbrahim anlaşmalarıyla İsrail ve ABD’ye hizmete koşullanmış durumdalar. Emperyalist şef Trump, bu petrol zengini ülkeleri daha geçen ay eşi benzeri görülmemiş bir şekilde soyguna tabi tuttu!

Azerbaycan, İsrail’in petrolünü temin ediyor.

Türkiye bu petrolü taşıyor.

Limanlarımızda Siyonist gemiler cirit atıyor.

Filistin dostları soykırımı destekleyen şirketleri protesto ettikleri için gözaltına alınıyor, mahkeme mahkeme eziyet ediliyor.

Mavi Marmara’ya sahip çıkılmadığı gibi Madleen gemisine de sahip çıkılmıyor; aynı günlerde İsrail’e mühimmat taşıyan VELA gemisi Mersin limanına demirliyor!

Bu işbirlikçilik ve ihanet değil de nedir!

Varsa bunu isimlendirebilecek biri çıksın ortaya da bilmediğimiz bir gerçek varsa onun ne olduğunu biz de bilelim!

İslam dünyasındaki bu acziyet tablosundan egemen dünya düzenine bir tehdit çıkmayacağı bir kez daha görülmüştür.

Tam bu noktada halkların inisiyatif alarak fiili mücadeleye katılması, sizce de fevkalâde anlamlı değil midir?

İşte bu dalga, işbirlikçi rejimleri aşacaktır.

İşte bu dalga, İsrail’i besleyen boru hatlarını kapatacak, Siyonist gemileri limanlara sokmayacaktır!

İşte bu dalga, Büyük Şeytan Amerika’yı Ortadoğu’dan ve sömürüp yağmaladığı her yerden kovacaktır!

İşte bu dalga, NATO ve ABD üslerini Anadolu’dan söküp atacak, bölgeye tutunmaya çalışan yabancı ve habis bir ur olan İsrail’i yok edecektir.

Yükselen bu dalga, bu heyecan; işbirlikçilik ve ihaneti yutup yok edecek bu fırtına, boran Musa’nın asası gibi ezilenlere, mazlum ve mustazaflara karanlığın ve çaresizliğin içinden yeni yollar açacaktır.

Attığınız her slogan, paylaştığınız her mesaj, yaptığınız her eylem bu fırtınayı büyüttü! Zaferiniz mübarek olsun! Bütün bu yaşananlar Allah’ın izniyle yaklaşan zaferin işaretleridir.

Direniş’in dostları,

Mücadeleye devam edin, direnin!

Türkiye iktidarı nasıl utanma belası yalan da olsa İsrail’le ticareti kestiğini ilan etmek zorunda kaldıysa bu yükselen dalgaya boyun eğecek Bakü-Tiflis-Ceyhan hattından akan petrolü kesmek zorunda kalacaktır!

Şundan emin olun ki arkadaşlar, ülkemizde ve bütün dünyada İntifada’nın artan basıncı karşısında bölgedeki hiçbir işbirlikçi rejim dayanamayacaktır!

Halklar nasıl kıyam edip denizden ve karadan Gazze’ye yürümeye başladıysa Allah’ın izniyle bu yürüyüşler bir sel gibi önüne kattığı bütün şer unsurlarını süpürecek; Kürecik NATO radarını da İncirlik ABD üssünü de söküp atacaktır.

İnancımız odur ki Siyonizm’i besleyen gemiler bu fırtınada alabora olacak, hiçbir güç bu alt üst oluşu durduramayacaktır.

Selam olsun Gazze direnişimize!

Selam olsun Filistin halkının yıkılmaz iradesine!

Selam olsun Madleen ve onun apak vicdanlı yolcularına!

Selam olsun Küresel Gazze Yürüyüşüne!

Selam olsun bu yürüyüşe katılan İntifada erlerine!

EĞİTİM İLKE-SEN                TOKAD

SAĞLIK İLKE-SEN               ÖYB

Devamını Okuyun

GÜNDEM

2
0
Would love your thoughts, please comment.x