Connect with us

Haberler

Arnavutköy Ranta Teslim, İstanbul’da Tarım ve Hayvancılık Sürgün

Yayınlanma:

-

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, Arnavutköy İlçe Umumi Hıfzıssıhha kararıyla İstanbul tarımına, tarım ve hayvancılık yapan halka ve doğal hayata büyük bir darbe indirildiğini vurgulayan bir açıklama yayımladı. Açıklamada özellikle mega projeler dolayımında ilerleyen inşaat rantının İstanbul’un tarım ve hayvancılık merkezlerinden Arnavutköy’ü hedef aldığına dikkat çekildi.

Açıklamada öne çıkan bazı değerlendirmeler şu şekilde:

– Alınan kararda sadece kent yerleşim alanı içerisinde yaşayan, tarım ve hayvancılıkla uğraşmayan halkın sağlık gerekçeleri gözetilmiş, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan çiftçi aileleri ile hayvanlarının barınma, beslenme ve yaşam alanlarının korunması açısından hiçbir tedbir ve destek oluşturulmadan sürgün edilmelerinin fermanı yazılmıştır.

– Geçimini hayvancılıktan sağlayan yerleşik çiftçiler ve yöre halkı başka yerlere gidecek, bölgenin demografik yapısı değiştirilecek, tarımsal üretimin olmadığı, arsa spekülasyonu ve inşaat rantı için uygun alan yaratılacaktır.

– Bu karar ile Arnavutköy ilçesi ve İstanbul halkının kısa mesafeden tarımsal ürün ve gıdaya ulaşmaları (gıda kısa yolları) engellenmiş olacaktır.

– Kararın etkileyeceği çiftçiler ve aileleri büyük ölçüde hayvancılık yapmaktan vazgeçecek, Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı çiftçi sayısı azalmaya devam edecektir.

– Hayvanlar ve hayvansal üretim yapan çiftçiler bölgeden uzaklaştırıldığında meraların vasıf değişikliği ve amacı dışında kullanılmasının da önü açılacaktır.

– Keyfi olarak, hayvancılık yapan çiftçilerin görüşleri alınmadan oy birliği ile alınan karar, hayvancılık sektörünün geliştirilmesi için görev yetki ve sorumluluğu bulunan ilçe tarım ve orman müdürlüğünün görevlerini yerine getirmediklerinin açık göstergesidir.

– Pandemi koşulları tüm yıkıcılığıyla devam ederken alınan bu karar insani duyarlılıktan da yoksundur. Pandemi yasakları sürerken alınan bu karar ve verilen süreler çiftçilerin sağlıklarına karşı duyarsızlığın ifadesidir.

– Toplumu besleyen tarım kesimi yok sayılmış, inşaat rantı, bitkisel ve hayvansal tarıma tercih edilmiştir. Alınan karar bu uygulamanın derinleşmesine yol açacaktır. Köylere yerleşen tarımsal üretim faaliyeti yapmayan yuttaşların, tarımın doğasından kaynaklanan bazı çevresel etkileri şikayet etmeleri karşısında yerel idarelerin tarımsal üretim aleyhine kararlar almaları kamu çıkarlarına aykırıdır.

– Çiftçiler arazilerini, varlıklarını ve haklarını koruyabilmek için dünyada olduğu gibi dayanışma içinde olmak ve örgütlenmek zorundadır.

Açıklamanın tam metni şu şekilde:

ALINAN ARNAVUTKÖY İLÇE UMUMİ HIFZISSIHHA MECLİS KARARI HAKSIZ VE HUKUKSUZDUR

TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI

İSTANBUL ŞUBESİ

BASIN AÇIKLAMASI

16 Şubat 2021

Mega projelerin kesişme noktası olan Arnavutköy ilçesi, inşaat rantına teslimiyetin odağı haline gelmiştir.

İlçe Umumi Hıfzıssıhha Meclisi kararı; hayvansal üretim faaliyetlerinin engellenmesi ve hayvancılıktan başka geçim kaynağı olmayan çiftçilerin sürgün edilmesi veya hayvancılıktan vazgeçmeleri anlamını taşımaktadır.

ARNAVUTKÖY İLÇE UMUMİ HIFZISSIHHA MECLİSİ KARARI HAKSIZ VE HUKUKSUZDUR.

 HAYVANSAL ÜRÜN EN FAZLA İSTANBUL’A LAZIM

TC Arnavutköy İlçesi Umumi Hıfzıssıhha Meclisi 19.10.2020 tarihinde, İlçe Belediye Başkanı, İlçe Sağlık Müdürü, İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğünden bir temsilci, İlçe Belediyesi Sosyal Yardım İşleri Müdürü, bir serbest tabip, bir serbest eczacı üye katılımıyla Arnavutköy kaymakamı başkanlığında tek gündemle toplanmış ve 58 numaralı kararı vermiştir. Gündem ve kararın sonuç bölümü şöyledir;

“GÜNDEM:  1)İlçe genelinde bulunan hayvan ahırları, burada beslenen hayvanların başı boş veya kontrollü olarak ilçe dahilinde dolaştırılmaları ve bu tarz olumsuz durumun önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi.”

KARAR NO:58 ;”….İlçemiz Taşoluk Mahallesi, Haraççı Mahallesi, İstiklal Mahallesi, Adnan Menderes Mahallesi ve Arnavutköy Merkez Mahallesi’nde bulunan tüm hayvan ahırlarının, ivedi bir şekilde tahliye edilmesine, bu çalışma için ahır ve hayvan sahiplerine 20.10.2020-04.12.2020 tarihleri arasında 45 gün süre verilmesine,

Karlıbayır, Mavigöl , İslambey, Nenehatun ve Yavuzselim Mahallelerinde bulunan hayvan ve ahır sahiplerine 05.12.2020-05.01.2021 tarihleri arasında 30 gün süre verilmesine,

Anadolu, Atatürk, Mustafa Kemal Paşa, Hicret ve Yunus Emre Mahallelerinde bulunan hayvan ve ahır sahiplerine 06.01.2021-06.02.2021 tarihleri arasında 30 gün süre verilmesine,

Deliklikaya, Maraşal Fevzi Çakmak, Mehmet Akif Ersoy ve İmrahor Mahallelerinde bulunan hayvan ve ahır sahiplerine 10.03.2021-11.04.2021 tarihleri arasında 30 gün süre verilmesine,

Bu süre zarfları içerisinde hayvanların ahırların dışına çıkarılmamasına, tahliye işleminden sonra mevcut yapıların ahır vb. olarak kullanılmasına devam edildiği taktirde Arnavutköy Belediyesi tarafından yıkım işlemlerinin başlatılmasına, zabıta ekiplerince sürekli denetimler yapılmasına, süre içerisinde ve süre sonunda alınan kararlara uyulmaması halinde Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve T.C.K. dahilinde yasal işlem yapılmasına, bu kararın gereği için ilgili kurumlara yazı ile bildirilmesine karar verilmiştir.”

Bu kararı değerlendirmeden önce karar metninde bulunan maddi bir hatadan bahsetmek gerekir. Kararın gerekçeler kısmında, İlçe Tarım Ve Orman Müdürlüğü, İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü olarak yazılmıştır. Bu isim, 9.7.2018 tarihinde resmi gazetede yayımlanan 703 sayılı KHK’da yapılan isim değişikliğinden önceki isimdir. 8 Haziran 2011`de Resmi Gazete`nin mükerrer sayısında yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı`nın adı “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı” olmuştu.

Bu hata, karar metninin bazı paragraflarının Temmuz-2018 öncesi hazırlanmış olduğu veya o zaman hazırlanan bir metinden kopyala yapıştır olduğu izlenimi vermektedir.  En az üç yıl önce Kanal İstanbul ÇED Raporu ve İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği onaylarından önce bu metnin hazırlanmış olabileceği ancak bu günlerde karar altına alıp uygulamaya geçildiği anlaşılmaktadır.

 

ARNAVUTKÖY’Ü TANIYALIM

Arnavutköy, 41 derece Kuzey enlemi ile 28 derece Doğu boylamının kesiştiği noktada yer almaktadır. Kuzeyinde Karadeniz, güneyinde de Sazlıdere Barajı bulunmaktadır. İstanbul’un ciğerleri tabir edilen ormanlık alanlara sahiptir.

Resmi Gazetede 22 Mart 2008 tarihinde yayınlanan “İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun” ile birlikte resmen ilçe olan Arnavutköy, İstanbul’un 39 ilçesinden biri olmuş ve Avrupa Yakası’nın yüzölçümü en büyük ilçelerinden biri haline gelmiştir. Genç ilçe çevresinde bulunan Boğazköy, Bolluca, Taşoluk, Haraççı, Durusu ve Hadımköy beldelerinin birleşiminden oluşturulmuştur. Önceki nüfusu 60 bin olan Arnavutköy’ün ilçe olmasıyla birlikte nüfusu 140 bin kişiye ulaşmış, 2,33 kat artmıştır. İstanbul’un Avrupa Yakasının içme suyunu karşılayan Durusu Gölü doğu sınırları ve havzası ile Sazlıdere Barajını da içine alan Arnavutköy’ün yüzölçümü, 506,52 km²’ye kadar genişlemiştir.

5747 sayılı kanunla Arnavutköy İlçesi’ne bağlanan Nakkaş (46,78 km²) ve Bahşayış (9,46 km²) mahalleleri 6360 sayılı “Onüç İlde Büyükşehir Belediyesi ve 26 İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile Çatalca İlçesi’ne bağlanmıştır. Böylece ilçenin yüzölçümü 56,24 km² küçülerek 450,28 km² olmuştur. Buna rağmen Arnavutköy İstanbul’un dördüncü büyük ilçesi olma özelliğini korumuştur.

Arnavutköy, sahip olduğu su potansiyeli ile İstanbul’un birçok ilçesini geride bırakmaktadır. Başta Durusu Gölü olmak üzere Sazlıdere Barajı ile kuzeyinde mesire yeri olarak kullanılan ve İstanbulluların hoşça vakit geçirebildiği irili ufaklı birçok gölet bulunmaktadır. Yeşil alanları, piknik alanları, mesire yerleri ve ormanlarıyla Arnavutköy, İstanbulluların özellikle hafta sonları sıkça ziyaret ettiği yerlerin başındadır.

Arnavutköy İlçesi nüfusu 2019’da 282.488, 2020’de 296.709 olmuş, Türkiye nüfus artış ortalaması binde 13,9’ken, Arnavutköy nüfusu yüzde 5,03 artış göstermiştir. İlçede Türkiye ortalamasının 3,61 katı olarak gerçekleşen nüfus artışı, plansız yapılaşma ve alınan aşırı göçten kaynaklıdır.

İstanbul`un nüfusu ve yüzölçümü dikkate alındığında kilometrekareye ortalama 2 bin 841 kişi düşerken, Arnavutköy’de 585 kişi düşmektedir.

5747 sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte Arnavutköy İlçesi sınırları içinde kalan 8 orman köyü hariç olmak üzere, diğer bütün köylerin tüzel kişiliği kaldırılmış ve mahalleye dönüştürülmüştür. Orman köyü statüsünü koruyan köyler ise şunlardır: Baklalı, Balaban, Boyalık, Hacımaşlı, Karaburun, Tayakadın, Yassıören, Yeniköy.

İstanbul’un tarım yapılan ve orman köyleri bulunan önemli ilçelerinden olan Arnavutköy’ün, 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’na göre %57’si 259,4 km² ormanlık alandır. Mutlak ve marjinal tarım arazileri İlçe topraklarının %35’ini oluşturmaktadır. 176,4 km² tarım arazisi mevcuttur. Bu alanlar, ilçenin güneyinde, batısında ve orta kesimlerinde yoğunlaşmaktadır. Bu bölgeler hafif dalgalı düzlükler şeklindedir. Ayrıca, ormanlık alanlar arasında da yer yer tarım arazileri bulunmaktadır.

Arnavutköy’de bulunan Terkos kumulları, çok sayıda dar yayılışlı ve bölge için endemik olan türleri içermesi nedeniyle, uluslararası önem kazanmıştır. Bu kumullarda Bern Sözleşmesi kapsamında yer alan ve tehlike altında olan türler bulunmaktadır. Bern Sözleşmesi’ne göre bulunduğu yerde koruma altına alınması taahhüt edilen nadir ve endemik bir bitki olan Centaurea Hermannii (Çatalca Peygamber Çiçeği) adlı bitkinin korunması için Arnavutköy-Şamlar karayolunun inşası esnasında güzergâh değişikliği yapılmıştır. Kanal İstanbul Projesi bu kumul ekosistemini tahrip etme tehlikesi barındırmaktadır.

Arnavutköy-Şamlar Yaban Hayatı Koruma Sahası koruma altına alınan önemli bir alandır. Terkos Gölü ördek ve yaban kazı, diğer ormanlık arazilerde ise yaban domuzu, tilki, çakal, çulluk, sülün ve yaban güvercini görülmektedir. Ayrıca, sürülerinden ayrılmış ve zaman içinde vahşileşmiş mandalar da bulunmaktadır.

“Terkos ve Kasatura arasındaki ormanlık alan ve kıyı şeridi ekolojik ve biyolojik önem taşıyan doğal yaşam mekânıdır. Terkos Gölü ve civarı ülke düzeyinde önemli bir kuş alanıdır. Ayrıca, Terkos ormanları İstanbul’da uluslar arası kriterlere uyan üç orman alanından biridir. (İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, s. 116) Terkos Gölü civarındaki 5790 hektarlık alan aynı zamanda muhafaza ormanı niteliğindedir (İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, s. 127). Terkos Gölü aynı zamanda İstanbul’daki sulak alan statüsündeki üç bölgeden biridir.

İstanbul’daki dört ekolojik koridorun 3 tanesi Arnavutköy ilçesini kuzey-güney doğrultusunda katetmektedir. Bunlar Büyükçekmece-Terkos, Küçükçekmece-Terkos ve Haliç-Terkos koridorlarıdır. Buralar İstanbul’un nefes boruları fonksiyonunu görmektedir.”

ARNAVUTKÖY’DE TARIM

12 Kasım 2012`de Büyükşehir Yasası değişiklik yapılarak 30 ilde 16 bin 220 köy, mahalleye dönüştürüldü. Mahalleye dönüşen köylerin ve beldelerin ortak kullanılan tüm malları, meraları, taşınmazları bağlandıkları belediyeye geçti.

İlçede, köylerin önemli geçim kaynaklarından birisi süt üretimine yönelik hayvancılıktır. Hayvancılık, büyük çiftliklerden ziyade küçük aile çiftçiliği şeklinde devam etmektedir. 2008 yılı verilerine göre, büyükbaş hayvancılık yapan 1.150 aile bulunmakta olup toplam 14.800 adet büyükbaş hayvan varlığı mevcuttur. Küçükbaş hayvancılık yapan 96 aile 12.200 adet küçükbaş hayvan yetiştirmektedir.

Günümüzde Arnavutköy İlçesinde tarımsal üretimle uğraşan yaklaşık 500 çiftçi ailesi 72.000 dekar tarım alanında ağırlıklı olarak hububat, ayçiçeği, kanola, fiğ ve silajlık mısır ekimi yapmaktadır. Bu çiftçi ailelerine ait 9.000 büyükbaş, 13.000 küçükbaş,1.000 manda bulunmakta olup, mevcut 4.000 dekar kaba yem ihtiyacını karşılamakta kullanılan mera alanına sahiptir. Arnavutköy’ün bugüne kalan meraları, mevcut hayvan varlığını besleyemeyecek oranda azalmıştır. Mera varlığının her geçen yıl azalması yetiştiricilerin yem ihtiyacını satınalma yoluyla temin etmek zorunda bırakmakta, hayvansal ürün maliyetlerinin ve tüketici fiyatlarının artmasına yol açmaktadır.

MEGA PROJELERİN ODAĞI ARNAVUTKÖY

Arnavutköy’ün ekolojik, kültürel ve sosyolojik yapısı 3 koldan kırıma uğramıştır. Mega projelerin kesişme noktası olan ilçe, inşaat rantına teslimiyetin odağı haline gelmiştir.

  1. Köprü Yolu Kuzey Marmara Otoyolu için Arnavutköy`de Deliklikaya, Hadımköy, Ömerli, Sazlıbosna ve Yeşilbayır mahallelerinde acele kamulaştırma kapsamında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırmalar yapılmıştır.
  1. Havalimanı için Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından yapılması öngörülen acele kamulaştırma kararı, Arnavutköy İlçesi, İmrahor, Tayakadın ve Yeniköy  mahallelerinde yapılmıştır. 3. havalimanının 76 milyon metrekarelik inşaat alanının bir kısmı maden ve orman alanıdır. 3. Havalimanı için Akpınar Köyü`nde kamulaştırma kapsamına alınan 60 parsel arazinin 12`si madencilikle uğraşan şirketlere aittir.

45,2 km uzunluğunda planlanan Kanal İstanbul’un 28,6 km’si Arnavutköy sınırlarından geçmektedir. Kanal İstanbul projesine ilişkin hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna son şekli verilerek 23 Aralık 2019 günü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından askıya çıkarılmış, 10 gün boyunca halkın görüşüne açılan nihai ÇED raporuna 100.000’e yakın İstanbullu itiraz dilekçesi vererek itiraz etmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ÇED raporunun İnceleme Değerlendirme Komisyonu tarafından değerlendirildiğini, komisyon çalışmaları ve halkın görüşleri(!) dikkate alınarak 17 Ocak 2020 itibari ile “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı verdiğini duyurmuştu. Böylece tartışmalı projenin ÇED Raporu tüm itirazlara rağmen aynen onaylanmıştı.

23.12.2019 tarihinde Çevre Şehircilik Bakanlığınca onaylanan, “İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği”ne ilişkin itiraz başvurularına yönelik, “Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği” ve yürürlükteki çevre düzeni planı amaç, ilke, esasları ile iletilen bilgi ve belgeler çerçevesinde yapılan değerlendirmeler neticesinde; 23.12.2019 tarihli İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda yapılan değişikliklerin 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 6. maddesi ile 1 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 102. maddesi uyarınca 22.06.2020 tarihinde onaylanmıştır.

İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği Plan Açıklama Raporundan aldığımız verilere göre;

Sultangazi İlçesinin; Malkoçoğlu Mahallesinde 24 hektarlık alan dahil olmak üzere toplamda 33.498 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Ayrıca Planlama alanının sınırları içerisinde Küçükçekmece Gölü, Sazlıbosna Baraj Gölü, Terkos Gölünün bir kısmı olmak üzere toplam 2.954 hektarlık göl alanı da yer almaktadır.

Planlama alanında, Arnavutköy ilçesinin; Karaburun, Yeniköy, Terkos, Durusu, Tayakadın, Boyalık, Baklalı, Yassıören, Dursunköy, Çilingir, Hadımköy, Haraççı, Sazlıbosna, Deliklikaya, Hacımaşlı, İmrahor, Bolluca mahalleleri, 20.160 hektarlık alan ile toplam plan alanının % 60,18’ini kapsamaktadır.

Arnavutköy İlçesi, zengin tarım ve orman alanlarına sahiptir.

Arnavutköy ilçesinde toplanan atıklar, katı atık aktarma istasyonuna döküm yapmadan direkt Odayeri Düzenli Depolama İstasyonu’na götürülmektedir.

İstanbul Havalimanından kaynaklanacak gürültü analizine göre planlama alanının kuzeyinde; özellikle Karadeniz kıyısındaki yerleşmelerde ve Arnavutköy yerleşmesinde gürültü kirliliğinin oluşacağı öngörülmektedir. Özellikle Yeniköy yerleşmesi gürültü analizi kapsamında en çok etkilenen yerleşme alanı olarak görülmektedir. Gürültü analizine göre gürültüden etkilenecek alanlarda yoğun yapılaşmalardan kaçınılması gerekmektedir.

Planlama alanında temel makroform stratejileri ifade edilirken “gelişme alanları, planlama alanının etrafında gelişme baskısı altında olan Arnavutköy yerleşmesindeki baskıyı azaltacak nitelikte belirlenmelidir” denmektedir.

Bu açıklama ve nitelemelere rağmen planlama alanının Arnavutköy yerleşmesi ile sınır oluşturan bölgesi “Gelişme, Konut ve Ticaret Bölgesi” olarak tanımlanmakta planlama ilkelerine aykırı olarak planlanmaktadır.

İnşaat rantına dayalı, planlama ilkelerine aykırı yeni rant alanları oluşturma arayışının ürünü olan 3 mega projenin kesiştiği ilçe olan Arnavutköy, yeni yerleşim alanları açma uğruna ekolojik, kültürel ve sosyolojik olarak tahrip edilmeye devam etmektedir.

Bunun son örneği, İlçe Hıfzıssıhha Meclisinin hayvancılıkla ilgili aldığı karardır. Ne yazık ki İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü de bu karara destek vermiştir.

Bu karar; İlçe belediyesinin inşaat ruhsat pazarını büyütmek, imar uygulamalarına alan açmak, yeni yerleşmeyi ve göçü teşvik etmek için İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planını onaylayan Çevre Şehircilik Bakanlığı desteğinde ilgili mahallelerde hayvansal üretim faaliyetlerinin engellenmesi ve hayvancılıktan başka geçim kaynağı olmayan çiftçilerin sürgün edilmesi veya hayvancılıktan vazgeçmeleri anlamını taşımaktadır. Bu kararın bir hükumet kararı olduğu, çiftçilerin bağlı bulunduğu bakanlık olan Tarım ve Orman Bakanlığının sessizliğinden anlaşılmaktadır.

KÖYLÜLER VE KIRSALDA ÇALIŞAN DİĞER İNSANLARIN HAKLARI

Büyükşehir yasası ile bir gecede mahalle yapılan köylerde yaşayan halkın, yaşamlarını sürdürebilmeleri için yapmaları gereken üretim faaliyeti, tarım olmaya devam etmiş, yerine herhangi bir kentsel istihdam olanağı koyulmamış, buna karşın çeşitli düzenlemelerle tarımsal üretim faaliyetini sürdürmeleri engellenmeye/zorlaştırılmaya devam etmiş ve etmektedir.

18 Aralık 2018’de BM Genel Kurulu’nda Köylüler ve Kırsalda Çalışan Diğer İnsanların Hakları Deklarasyonu, 121 kabul, 54 çekimser, 8 karşı oy alarak onaylandı. Türkiye çekimser oy kullandı.

“Bu Deklarasyona göre; Köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanlar çalışma hakkına sahiptir.”

“Köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanların doğrudan ve/veya temsilci örgütleri aracılığıyla, kendi hayatlarını, topraklarını ve geçimlerini etkileyen politika, program ve projelerin oluşturulmasına, uygulanmasına ve değerlendirilmesine aktif, özgür, etkili, anlamlı ve bilinçli katılma hakkı vardır.”

“Köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanlar, topraklarından, ikamet yerlerinden veya çeşitli faaliyetleri ve uygun yaşam koşullarını sağlamak için kullandıkları doğal kaynakların bulunduğu yerlerden keyfi şekilde uzaklaştırılmaya karşı korunma hakkına sahiptir. Devletler, yerinden edilmeye karşı koruyucu tedbirleri, uluslararası insan hakları ve insancıl hukuk standartlarıyla uyumlu bir biçimde, yerel mevzuatlarına dahil etmelidir. Devletler, cezai tedbir veya savaş aracı ya da yöntemi olarak uygulanması dahil olmak üzere, zorla tahliye, ev yıkımları, tarım alanlarının tahrip edilmesi ile toprak ve diğer doğal kaynaklara keyfi olarak el konulması veya kamulaştırılmasını yasaklamalıdır.”

“Köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanların evlerinden zorla tahliyeye, tacize ve diğer tehditlere karşı korunma hakları vardır.”

“Devletler, köylüleri ve kırsalda çalışan diğer insanları, uygun yasal koruma veya başka tür korunma yöntemlerine erişimleri veya güçleri yetmeden mesken tuttukları evlerinden veya topraklarından rızaları olmadan geçici veya kalıcı tahliye edemezler. Tahliyenin kaçınılmaz olduğu hallerde, devlet doğabilecek maddi ve diğer kayıpları karşılamalı veya adil bir tazminat temin etmelidir.”

“Tahliye durumunda devletler köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanların erişilebilirlik, finansman gücü, barınabilme, imtiyaz güvencesi, kültürel açıdan uygunluk, uygun konum, sağlık, eğitim ve su gibi temel haklara erişim şartlarını karşılayan konut edindirme seçeneklerini içerecek şekilde yeniden iskanını garanti etmelidir.”

KARAR YANLI VE EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRIDIR

Arnavutköy ilçe merkezi ile Taşoluk-Hadımköy-Haraççı ve Bolluca mahallelerinin merkezi ve trafiğin çok olduğu yerlerde plansız kentleşme uygulamaları nedeniyle tarım dışı nüfus artmış olduğundan alınan karar doğru gibi görünüyor olsa bile hayvancılıkla uğraşan çiftçilerin yurtlarından uzaklaştırılarak cezalandırılması adil değildir. Bu gerekçe İmrahor, Terkos, Karlıbayır, Deliklikaya, Ömerli gibi kırsal özelliğini sürdüren ve yoğun nüfusun olmadığı mahallelerde hayvancılık işletmelerinin kaldırılmasını açıklamakta yetersizdir. Buralar her ne kadar mahalle olsa bile bildiğimiz anlamda köy türü üretiminin yaygın olduğu, sadece hayvansal tarım değil, bitkisel tarımın da aktif olduğu yerlerdir. Bu mahallelerde sadece hayvancılık ile geçinen yaklaşık 350 aile, bitkisel üretimle uğraşan 60 aile vardır.

İlçe Umumi Hıfzıssıhha Meclisinin almış olduğu karar yanlı olup eşitlik ilkesine aykırıdır.

Alınan kararda sadece kent yerleşim alanı içerisinde yaşayan, tarım ve hayvancılıkla uğraşmayan halkın sağlık gerekçeleri gözetilmiş, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan çiftçi aileleri ile hayvanlarının barınma, beslenme ve yaşam alanlarının korunması açısından hiçbir tedbir ve destek oluşturulmadan sürgün edilmelerinin fermanı yazılmıştır.

Geçimini hayvancılıktan sağlayan yerleşik çiftçiler ve yöre halkı başka yerlere gidecek, bölgenin demografik yapısı değiştirilecek, tarımsal üretimin olmadığı, arsa spekülasyonu ve inşaat rantı için uygun alan yaratılacaktır.

Bu karar ile Arnavutköy ilçesi ve İstanbul halkının kısa mesafeden tarımsal ürün ve gıdaya ulaşmaları (gıda kısa yolları) engellenmiş olacaktır.

Kararın etkileyeceği çiftçiler ve aileleri büyük ölçüde hayvancılık yapmaktan vazgeçecek, Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı çiftçi sayısı azalmaya devam edecektir.

Hayvanlar ve hayvansal üretim yapan çiftçiler bölgeden uzaklaştırıldığında meraların vasıf değişikliği ve amacı dışında kullanılmasının da önü açılacaktır.

Keyfi olarak, hayvancılık yapan çiftçilerin görüşleri alınmadan oy birliği ile alınan karar, hayvancılık sektörünün geliştirilmesi için görev yetki ve sorumluluğu bulunan ilçe tarım ve orman müdürlüğünün görevlerini yerine getirmediklerinin açık göstergesidir.

Pandemi koşulları tüm yıkıcılığıyla devam ederken alınan bu karar insani duyarlılıktan da yoksundur. Pandemi yasakları sürerken alınan bu karar ve verilen süreler çiftçilerin sağlıklarına karşı duyarsızlığın ifadesidir.

İlçe Umumi Hıfzıssıhha Meclisi kararında, sahil mahallelerinde bulunan hayvancılık işletmelerinin turizmi olumsuz yönde etkileyeceği ifade edilmektedir. Bu anlayış bilimsel temelden yoksun sadece rantçı bir bakış açısının ortaya konmuş halidir. Doğa koruma ve tarım alanında hukuksal düzenlemeleri yapmış ve kültürel gelişimini tamamlamış ülkelerde, kırsal tarım ile turizmin bir arada yürütüldüğü agro-ekolojik turizm faaliyetlerinin birçok sektörden daha fazla bütüncül fayda sağladığı görülmüştür. Aynı durum iç turizm açısından da büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde bu amaçla kurulmuş çok sayıda işletme bulunmaktadır. Arnavutköy’ün sahil mahalleleri bir yana diğer mahallelerinde bile Valilik, belediye, kaymakamlık ve çiftçi aileleri işbirliğinde agro-ekolojik turizm alanları yaratılarak tarım, hayvancılık ve turizm faaliyetlerinin bir arada yürütülmesi mümkündür.

İstanbul İli gıda gereksiniminin karşılanması ve tarımsal nüfusun yerinde istihdamının sağlanması yerel kalkınmada başarılı bir araç olarak kullanılan ve İstanbul’da geçmişten beri gerçekleştirilen “Kentsel Tarım” uygulamalarının desteklenmesi, Terkos Gölü çevresinin ekolojik üretime yönlendirilmesi. Tarım turizmi (agro-turizm) potansiyelinden faydalanılabilmesi amacıyla gerekli tarımsal örgütlenme ve uygulamalara geçilmesi yerine büyükşehir yasasına sığınarak hayvancılık yapan çiftçilerin faaliyetlerinden men edilmesi insan haklarına ve eşitlik ilkesine aykırı, toplumun gıda güvencesi ve gıda egemenliğine ulaşma yolunda çıkarılan engeldir.

Kanal İstanbul çevresinde bulunan ve yasa gereği tarımsal niteliği korunması gereken tarım arazileri ve meraların vasıfları nasıl değiştirildiyse zaman içinde bu arazilere komşu olan arazilerde de aynı uygulamaların olmasını beklemek eşyanın tabiatı gereğidir.

Toplumu besleyen tarım kesimi yok sayılmış, inşaat rantı, bitkisel ve hayvansal tarıma tercih edilmiştir. Alınan karar bu uygulamanın derinleşmesine yol açacaktır. Köylere yerleşen tarımsal üretim faaliyeti yapmayan yuttaşların, tarımın doğasından kaynaklanan bazı çevresel etkileri şikayet etmeleri karşısında yerel idarelerin tarımsal üretim aleyhine kararlar almaları kamu çıkarlarına aykırıdır.

Çiftçiler arazilerini, varlıklarını ve haklarını koruyabilmek için dünyada olduğu gibi dayanışma içinde olmak ve örgütlenmek zorundadır.

Murat KAPIKIRAN

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası

İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı

(Yönetim Kurulu Adına)

 

Kaynak: www.zmo.org.tr

Tıklayın, yorumlayın
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Haberler

Erol Eğrek Cinayeti Üsküdar’da Protesto Edildi

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve ÖYB, Üsküdar’da bir eylem tertip ederek tazminat hakkını talep eden Erol Eğrek’in Çalık Holding güvenliği tarafından katledilmesini protesto etti.

Eylem boyunca “Hak Hürriyet Adalet Direnişle Gelecek, Katil Sermaye Hesap Verecek, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz, İşçiler Ölüyor Sermaye Büyüyor, Katil Çalık Hesap Verecek, Koruma Kollama Katilleri Yargıla, Emekçiler Köle Olmayacak, Yaşarken Kölelik Ölürken Cinayet, Yaşasın Emeğin  Dayanışması, Sermayeyi Değil Yaşamı Savun, Sermayeyi Değil Emeği Savun, Sömürücü AKP Hesap Verecek, Emeğe Uzanan Eller Kırılsın” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Sacide Uras’ın okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

Erol Eğrek Cinayeti, Gözü Dönmüş Sermaye Düzeninin Emek ve İşçi Düşmanı Yüzünü Bir Kez Daha Göstermiştir!

Erol Eğrek, tazminat hakkını istediği için EMEK VE İŞÇİ DÜŞMANI GÖZÜ DÖNMÜŞ SERMAYE DÜZENİNİN Çalık Holding güvenliği tarafından dövülerek katledildi! Bu cinayetin hesabını sormak için alanlardayız!

Evet, emek düşmanı Çalık Holding’ten tazminatını isteyen bir işçi hunharca katledildi!

Holdingin, Türkmenistan’da bulunan fabrikasında çalışan 49 yaşındaki Erol Eğrek, 10 yıldır tazminat mücadelesi veriyordu. Çalık Holding’den 7 milyon lira tazminat alacağı bulunan Eğrek, defalarca sesini duyurmaya çalıştı. Eğrek, bu süreçte açtığı tüm tazminat davalarını da kazandı ancak hakkı olan tazminatı ödenmedi.

Böylece egemenlerin hukukunun ezilen sınıflar için ne manaya geldiği bir kez daha görülmüş oldu.

Cuma günü İstanbul Şişli’de bulunan Çalık Holding binasına tazminatı için görüşmeye giden Erol Eğrek, binaya alınmadı. Eğrek ile bina güvenliği ve korumalar arasında gerginlik çıktı, Eğrek’in binaya girişi engellendi.

Binaya girmeden önce bir videoyla son kez sesini duyurmak isteyen Eğrek, “10 yıldır tazminatımı alamıyorum. Haklarım için uğraşıyorum. Tazminat haklarımı versinler, başka bir isteğim yok!” dedi.

Bina önünde kafasına ateşli silah dayayan Eğrek, tam 10 kişi tarafından darp edildi. 10 kişi, hakkını arayan Eğrek’in etrafını sararak onu öldüresiye dövdü. Aile, Eğrek’in ölümünün hastanede değil, holding binasında olduğunu savunuyor.

Aileye göre olay yerindeki polis ekipleri de sağlık görevlilerine Eğrek’in darp sırasında fenalaştığını söylüyor. Uğradığı darptan sonra Eğrek, Okmeydanı Cemil Taşçıoğlu Devlet Hastanesi’ne kaldırıldı, daha sonra cansız bedeni Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.

Senelerce ÇALIK Bünyesinde Çalıştı

Eğrek, 1997’de ÇALIK bünyesinde GAP Güneydoğu Tekstil’de çalışmaya başladı. Fabrikanın ring iplik bölümünde 5 yıl boyunca elektrik-elektronik bakım sorumlusu olarak çalıştı. 2003’te Türkmenistan’a giden Eğrek, Aşkabat ve Kıpçak kentlerinde holdinge bağlı Balkan Dokuma Fabrikası ve Serdar İplik’te elektro-mekanik alanında çalışmaya başladı. Eğrek, daha sonra Türkmenistan’da Belda İnşaat’a bağlı Türkmenbaşı şantiyelerinde de elektrik şefi olarak çalıştı.

Eğrek, ÇALIK ile yakın ilişkileri olduğu bilinen COTAM’da da çalıştı. Türkiye’ye dönerek çalışmaya devam eden Erol Eğrek, CV’sine “ISO denetimleri, zayıf akım sistemleri, otomasyon çözümleri ve hakediş hazırlama konularında uzmanlaştığını” yazdı.

Eğrek, 10 yıllık çalışmasının karşılığında alacaklarını talep etti, tazminat alacakları için farklı tarihlerde birden fazla kez yasal yollara başvurdu. Eğrek’in öldürülmeden önce paylaştığı belgelere göre holding, kendilerinin alacaklardan doğrudan sorumlu tutulamayacağını savundu. Eğrek, daha önce yöneticilerden bazılarının ‘Gülen Cemaati mensubu’ olduğunu, kendisine baskı ve mobbing uyguladıklarını iddia etmiş, bu iddialarına yönelik açılan iftira davasını da kazanmıştı.

“Babamın Hayatını, Bizim Hayallerimizi Çaldılar”

Erol Eğrek’in 4 çocuğundan biri olan Yasin Eğrek, babasının mücadelesini tek başına verdiğini söyledi ve “Babamın 13 yıldır alacağı var. Bu zamandır uğraşıyor, hiçbir zaman sesini duyuramadı kimseye. Defalarca bize ‘Kimse sesimi duymuyor!’ diyordu. Oraya kötü niyeti olmadan gitti. Elindeki silahla kendisine de sıkmazdı. Babam çok zeki, çok iyi kalpli bir insandı. Çok merhametliydi!” diye konuştu.

Yasin Eğrek, ÇALIK Holding’ten haklarını isteme sürecini şöyle özetledi:

“10 yılı aşmıştır, uğraşıyoruz. Davayı kazandık, vermediler. Arkalarında devlet mi var? Kim var? Davayı kazanmamıza rağmen tazminatını vermediler. Maddi olarak sıkıntılı bir durumdaydı. Ölmeseydi babam, düğünümüz olacaktı. Yaza abimin düğününü yapacaktık. Bizim hayallerimizi bizden çaldılar.”

“Hastanede Öldüğü Doğru Değil”

Babasının ölüm belgesini imzalayan Yasin Eğrek, “Babam darp edilerek öldürüldü. Haberlerde yazdığı gibi hastanede öldüğü doğru değil. Onu binanın önünde dövüp sonra içeri aldılar, içeriden görüntü yok. Biz gördük. Yüzü, boynu, omzu… Her yeri yara bere doluydu. Bir sürü yara vardı; morluklar, darp izi vardı” diye konuştu.

“İşten Çıkartılma Sebebi Uğradığı Baskılardı”

Babasına açılan iftira davasını da anlatan Eğrek, “Babamın işten çıkartılma sebebi uğradığı baskılardı. Müdürlerin FETÖ’cü olduğunu söylediği için işten atıldı. Ama kendisine mobbing yapan bu müdürlere iftira etti diye dava açıldı. Babam bu davayı da kazandı. Bugüne kadar açtığı ya da kendisine açılan tüm davaları kazandı babam. Kazanmasına rağmen tazminatını alamadı. Avukatların, ödeme yapıldığı savunması da gerçek değil. Bize hiçbir şekilde ödeme ulaşmadı. Arkalarındaki güce güveniyorlar. Biz hâkimlere, savcılara derdimizi anlatamıyoruz. Kazandığımız davayı bile bize vermediler” dedi.

Son olarak Yasin Eğrek, ablası, abisi ve ikiz kardeşi için şu çağrıda bulundu: “Bunu okuyan, gören herkes babam için gücü yettiği her yerde sesimizi duyursunlar. Bizim sesimizi kısamayacaklar. O bizim için sesini yükseltti, bizim için kendisini feda etti. Böyle olsun kimse istemezdi.”

Evet, katledilen Erol Eğrek’in oğlu böyle anlatıyor babasının dövülerek öldürüldüğü olayı ve bütün bir süreci.

Aslında bütün bu anlatılanlar emeğe, emekçiye, yoksul işçi sınıfına bu ülkede patronların, devletin, hukukun, mahkemelerin nasıl muamele ettiğinin açık kanıtı olarak okunmalıdır. Emekçilerin alın teri göstere göstere çalınmakta, üstüne bir de darp edilmekte, bununla da yetinmeyip güpegündüz öldürülmektedir!

Gözü dönmüş azgın sermaye düzeninin bu Firavunvârî tavrına yabancı değiliz! Dünyanın dört bir yanında olduğu gibi ülkemizde de bu pervasız, arsız düzen için alın terinin, emeğin hiçbir kıymet-i harbiyesi kıymeti yoktur.

Erol Eğrek’i vahşice katleden düzenin hep birlikte röntgenini çekelim:

Milyonlarca emekçiye, açlık sınırında yaşamlar dayatan şeytânî sermaye düzeni halkımızı amansız bir cendereye almıştır. Kölelik, rıza gösterilmesi istenen bir statü olarak kabul ettirilmek istenmektedir. Sermayesever AKP düzeni, sömürücü politikalarıyla hâneleri yangın yerine çevirmiştir.

Alın teri yağmalanmış, emek değersizleştirilmiştir.

Çalık Holding’in vergi karnesine bakalım arkadaşlar. İşçisini gün ortasında katleden ve AKP’li yıllarda korunup kollanarak azmanlaşan bu holding, 2019’dan bugüne pek çok benzeri gibi hiç kurumlar vergisi ödememiştir.

Faturası yoksullara kesilen sözüm ona “krizler”, kapitalistler için daha büyük ve yeni fırsatlar yaratmakta; işçilerden, emekçilerden çalınanlarla harâmîler, servetlerine servet katmaktadır!

 

 

Şunu peşinen söylemeliyiz ki, kölelik düzeninin en açık, en net göstergesi asgarî ücrettir. Asgarî ücret hâl-i hazırda 22 bin 104 lira 67 kuruş olarak uygulanırken açlık sınırı 25 bin liraya ulaşmıştır! Şair Turgut Uyar’ın mısralarına yansıdığı üzere “Açlık Çoğunluktadır!”

Bu hakikat, Türkiye’deki mevcut durumun en net fotoğraflarından biridir.

Hakça Üretim ve Bölüşüm, Âdil Paylaşım” ilkesini reddeden bu sömürü düzeninde, emekçilere ancak kölelik rolü biçilmiştir!

Türkiye, emekçiler için bir cehennem konumundadır. Artık dünyanın en prestijli iktisat dergilerinde sömürü oranı en yüksek ülkeler arasında gösteriliyoruz.

Köleci kapitalist düzen işçileri kesintisiz bir katliâma tâbi tutmaktadır. Erol Eğrek kardeşimizi güpegündüz katleden bu azgın düzen bakın bir yılda, bir ayda, bir günde kaç işçi kardeşimizi katlediyor:

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin verilerine göre 2024 yılında her gün en az 5 işçi olmak üzere 2 bine yakın emekçi kardeşimiz, iş cinayetlerinde katledilmiştir.

MESEM öğrencisinden mevsimlik tarım işçisine, gencinden yaşlısına, mültecisinden yerlisine, kadınından erkeğine kadar onca işçi kardeşimiz yollarda, makine başlarında, inşaatların tepelerinde, siyanür havuzlarında katledilmiş; sermayedarlarların daha çok kazanma hırsları için yaşamlarından kopartılmıştır.

Her ay 200’e yakın emekçi, yoksul halkımızın evlatları bu cinayet düzeninde katledilmek üzere sırasını beklemektedir.

Bu süregiden katliam düzenini egemenler sorun etmeyip halkımızın gündeminden kaçırmakta, bununla da yetinmeyip mahkeme kararlarına rağmen alacaklarını ödemedikleri yoksul emekçileri egemen düzenin hukukuna güvenerek uluorta katletmektedirler.

“Kader” söylemiyle Allah’ın dinine iftira atarak işçiye “Yaşarken kölelik, ölürken cinayet” dayatılmaktaydı şimdi o söyleme de gerek kalmadan doğrudan cinayet tercih edilmeye başlandı.

Dikkat edelim arkadaşlar: Bu tablo, korkunç bir tablodur!

Elbette Allah kimseye zulmetmez fakat egemen azınlıklardır ezilenlere, mazlum ve mustazaflara zulmeden!

Şundan eminiz ki Âlemlerin Rabbi Allah, bu katliamcı fâillerin hesabını ahirette mutlaka görecektir; biz de bu hesabı bu dünyada sormak için elimizden geleni yapacağız!

Sokak ortasında kadınları öldürenler, işçileri türlü yollarla katledenler bu cesareti nereden alıyorlar? Bu sorunun cevabını elbette hepimiz biliyoruz! Cezasızlık, hukuksuzluk bütün bu döngünün ana sebeplerindendir.

2023 yılında canlı canlı yakılarak öldürülen Afgan işçi Vezir Mohammad Nourtani’nin katillerine daha dün ödül gibi cezalar verilmedi mi?

Mahkeme kararlarıyla haklı olduğu kesin olan Erol Eğrek, gasp edilen hakkını almak için, çocuklarına yuva kurmak için uğraşırken gündüz vakti ÇALIK güvenliği tarafından katledilmiştir. Bu cinayet, iş kazası diye geçiştirilen ve ayda 200 civarındaki işçi kardeşimizin hayatına kasteden düzenin gerçek yüzünü ortaya koymuş; yoksul emekçi sınıfların düzen tarafından nasıl göründüğünü açık etmiştir.

Erol Eğrek cinayetinin ve katledilen bütün emekçi kardeşlerimizin hesabını soracağız! Bıçak kemiğe dayanmıştır. Herkes bilsin ve duysun ki Allah’ın izniyle emekçiler köle olmayacak, köleci düzen yıkılacak!

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da Gazze Nöbetleri Devam Ediyor

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, Özgür Yazarlar Birliği ve TOKAD tarafından tertip edilen Gazze Nöbetleri devam ediyor. 07 Mayıs 2025 çarşamba günü Üsküdar Mimar Sinan Meydanında yapılan nöbet eylemi “Gazze, Yemen ve Mersin Direnişimize Bin Selam!” temasıyla yapıldı.

Eylem boyunca “Gazze’de Çocuklar Açlıktan Ölüyor, Katil İsrail Filistin’den Defol, Yaşasın Yemen Direnişimiz, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, İstanbul’dan Yemen’e Direnişe Bin Selam, Emperyalizm Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak, Vicdan Gemisi Onurumuzdur, Gemiler Gazze’ye Hayfa’ya Değil, Gemi’ye Vicdana Direnişe Sahip Çık, Zulme Karşı Omuz Omuza, Yaşasın Mersin Direnişimiz, Bakü Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, Erdoğan BOTAŞ’ın Vanasını Kapat, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Trump’ın Değil Mazlumların Dostuyuz, Rümeysa Öztürk Onurumuzdur” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Şilan Deniz’in okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde: 

Gazze, Yemen ve Mersin Direnişimize Bin Selam!

Gazze’de insanî durumun vahameti giderek artıyor. İnsani yardım koridoru hâlâ kapalı ve beslenme yetersizliğine bağlı nedenlerle 60’a yakın çocuk yaşamını yitirdi.

BM kurumları yardım girişi için sürekli acil çağrı yapıyor. İşgal devleti ise yardım girişlerini tamamen kendisinin kontrolünde olmasını istiyor.

Diğer yandan Siyonist şebeke, işgali tüm Gazze’ye yaymak üzere askeri operasyonu genişletme kararı açıklandı.

Ateşkes sürecindeki esir takasında özgürleşen Batı Şeria’daki kimi Filistinliler yeniden tutuklandı.

İşgal devleti, ABD ve İngiltere, Yemen’in havaalanları, limanları ve altyapı tesislerine ağır saldırılar düzenliyor.

KAHRAMAN YEMEN’İN YANINDAYIZ!

Aksa Tûfanı’nın başından bu yana Gazzeli kardeşlerini yalnız bırakmayan, iman ve hikmet yurdu Yemenli kardeşlerimiz; Ben Gurion Havalimanı’nı 4 Mayıs 2025 tarihinde yeni bir hipersonik füzeyle vurdu.

Buna karşılık Yemen de Ben Gurion havaalanına balistik füzelerle saldırdı. Birçok uçuş iptal edildi, kimi şirketler uzun bir süre için uçuşlarını askıya aldı.

Bu hamlenin ardından deliye dönen siyonist rejim ve onun suç ortağı Amerika, savaş uçaklarıyla Yemen’in başta limanlar olmak üzere Sana Uluslararası Havalimanı dahil birçok noktasını vahşice bombaladı.

Kendisine yönelen bu saldırganlığa rağmen Yemen’in gösterdiği cesaret; siyonistlere karşı açıkça tutum almak yerine türlü mazeretlere sığınan Türkiye ve diğer bölge iktidarlarının iki yüzlü tutumlarını bir kez daha gözler önüne serdi.

Gazzeli kardeşleri için büyük bedeller ödeyen ve hâlâ ödemeye devam eden Yemenli mücahitlerin yanında olduğumuzu bir kez daha ilan ediyoruz. “Bedenlerimiz Filistin uğruna parçalansın ama kalplerimiz parçalanmasın” diyen mücahitlere, İstanbul’dan selam gönderiyoruz.

Diğer yandan İran’a dönük tehditler artmaktadır. ABD-İran arasındaki nükleer silah müzakereleri ertelendi. Haftaya Umman’da yeni bir tur yapılması bekleniyor.

Suriye’deki farklı gruplar arasındaki çatışmaları bahane eden işgal devleti, Suriye’nin pek çok noktasına -başkanlık sarayı çevresi dahil- saldırdı.

Bir başka çok önemli gelişme olarak Uluslararası Özgürlük Koalisyonunun bir parçası olan ve yolcuları arasında Mavi Marmara Derneği Başkanı Beheşti İsmail Songür’ün de bulunduğu Vicdan Gemisi, Malta açıklarında İsrail tarafından düzenlenen bir drone saldırısıyla vuruldu.

Malta makamları gemiden yapılan acil yardım çağrısını yanıtsız bırakmış, gemide çıkan yangın mürettebat tarafından güçlükle söndürülmüştür.

Saldırının ardından, gemidekilerin dünyayla iletişimini kesmek için geminin internet ve uydu sistemlerine karartma uygulanmaktadır.

Filistin topraklarında yıllardır işlediği suçların ve yaptığı katliamların cezasını 2010 Mavi Marmara örneğinde olduğu gibi çekmeyen, uluslararası sularda düzenlediği saldırılardan dolayı hesap vermeyen İsrail, her katliamla birlikte daha da cüret kazanmakta, dünyanın sessizliğinden güç alarak yeni yeni suçlar işlemeye devam etmektedir.

Gazze’deki soykırımla mücadele etmeyi, Filistin halkına yardım götürmeyi amaçlayan filoya ve bileşenlerinden Vicdan Gemisi’ne uluslararası sularda yapılan saldırı, İsrail’in kabarık sabıka dosyasına işlenmiş yeni bir suçtur.

Bu saldırıyla işgal devleti, insanlığın tüm ortak değerlerine bir kez daha meydan okumuş, hiçbir hukuk tanımadığını ve hiçbir yaşam hakkına saygı duymadığını bir kez daha göstermiştir.

MERSİN LİMANINDA DİRENİŞ SÜRÜYOR

Mersin Limanı’nda Filistin dostlarına reva görülen muameleyi unutmuyor, halkımıza ve Âlemlerin Rabbine arz ediyoruz! MAERSK’ün ölüm rotasını, ZIM’in Siyonist gemilerini Mersin’e buyur edenlere soruyoruz: Durdurmanız gerekenler direnenler mi, yoksa katillerin ortakları mı?

Kimin yanındasınız?

Hamasete aldanmıyoruz. Ziya Paşanın meşhur beyti, sizin pozisyonunuz açık etmeye yetmektedir:

“Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz/

Şahsın görünür rütbe-i akl-ı eserinde”

Bugün Bir Kez Daha Üsküdar’dan, İstanbul’dan Akp İktidarına Sesleniyoruz!

Bakü’den yola çıkıp Tiflis üzerinden Anadolu’ya geçen ve bin kilometrelik bir güzergâh neticesinde Ceyhan’a ulaşan boru hattından Siyonist soykırım makinesine akan petrolü kesmediniz.

Katliam makinesi o petrolle çalışıyor. Bir halk, dünyanın gözü önünde o petrolle katlediliyor! Siz o petrolü kesmedikçe katliamın suç ortağısınız. Bunu herkes gibi siz de biliyorsunuz. Siz bu petrolü kesmedikçe biz meydanlarda bu hakikati haykırmaya devam edeceğiz.

Siyonist gemi ve tırlar Türkiye’de cirit atarken Mersin limanında Siyonizme direnen kardeşlerimize neler yaptığınızı bütün dünya biliyor, görüyor.

Siyonizmi durduracağınız yerde ona direnenleri durduruyorsunuz! Bu utanç size yeter!

Dillendirmekten bıkmadığımız bir hakikat de şudur: NATO ve ABD üsleri, işgal üsleridir. Emperyalizmin ve Siyonizmin hizmetkârlarıdır. İncirlik ve Kürecik üslerini şartsız kapatın!

Bütün atıp tutmalarınıza rağmen Yemen gibi İsrail’e doğrudan müdahaleye yüreğiniz yetmiyorsa boru hattını kesmeyi, üsleri kapatmayı, hileli yollardan süren ticareti durdurmayı da mı becermekten acizsiniz!

Şunu herkes bilsin ki bunları siz yapmazsanız halk olarak biz muhakkak bunu başaracak, işbirlikçilik ve ihanet kıskacındaki Filistin’i ve bütün mazlum ve mustazaf bölge halklarını Allah’ın izniyle kurtaracağız!   

Şunu da belirtmeliyiz ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eli kanlı katil Trump’ı yakın dostu olarak tanıması asla kabul edilemez! Ya emperyalistlerden yana olunur ya da mazlumlardan! Bu şekilde bir politika ile mazlumlar savunulabilir mi, soruyoruz sizlere?

*Eylem ayrıca Facebook üzerinden de izlenebilir:  https://fb.watch/zsGvd4q6rY/

Devamını Okuyun

Haberler

Çiftçi-Sen: “Yeter Artık! Topraklarımız Metalaştırılmasın!”

Yayınlanma:

-

Çiftçiler Sendikası (ÇİFTÇİ-SEN), “17 Nisan Çiftçilerin Uluslararası Mücadele Günü” vesilesiyle bir açıklama yayımladı.

Genel başkan Ali Bülent Erdem ve genel örgütlenme sekreteri Adnan Çobanoğlu imzasıyla yayımlanan açıklamada sermaye ve devletlerin tabiat talanına vurgu yapıldı ve birçok ülkede toprak ve suyun şirketler tarafından gasp edildiği, havanın kirletildiği, buna karşı duran ve topraklarında onurlu bir yaşam sürdürmek, sağlıklı gıda üretmek isteyen köylülerin/çiftçilerin ise şiddete maruz kaldığı dile getirildi.

Açıklamanın tam metni şu şekilde:

17 Nisan Çiftçilerin Uluslararası Mücadele Günü

1996 yılının 17 Nisan’ında Brezilya’da Topraksız Kır İşçileri-MST’li çiftçiler toprağa erişmek için verdikleri meşru mücadele sırasında şirket ve devletin güvenlik güçleri tarafından saldırıya uğramış ve 19 MST üyesi acımasızca katledilmiştir. Çiftçilerin küresel örgütü La Via Campesina (Çiftçi Yolu) 17 Nisanları katledilen çiftçileri anmak ve şirketlerin gıda sistemine karşı mücadelenin yükseldiği bir gün haline getirmek için 17 Nisan’ı “Çiftçi Mücadele Günü” olarak belirlemiştir. O tarihten bu yana her 17 Nisan, “Çiftçilerin Uluslararası Mücadele Günü” olarak ortak gündemli değişik eylem ve etkinliklerle anılmaktadır. Bu yılın gündemi Toprağa Erişim Hakkının dillendirilmesi üzerinedir.

Toprak hakkı, çiftçilerin ve kırsal toplulukların köylü tarımsal ekolojisi yoluyla sağlıklı gıda üretmeye devam edebilmeleri ve toplumsal, ekonomik ve siyasal yaşama tam katılım sağlayabilmeleri için olmazsa olmazıdır. Ancak bu hak ve mücadele, sermaye devletleri tarafından hâlâ suç sayılmakta, dünyadaki çiftçi/köylü örgütlerinin ortak hazırladıkları BM Genel Kurulunda kabul edilen kısa adı “Köylü Hakları Deklarasyonu”nda geçen haklar sistematik olarak ihlâl edilmektedir.

Gıda her canlı için “olmazsa olmaz” olandır. Sağlıklı gıdaları üretebilmek ancak temiz toprak ve kirletilmemiş su ile mümkündür. Çiftçilerin temiz toprak ve suya erişimi ile doğayla birlikte üretebilmesi tahrip edilmemiş ekolojik yapıları gerekli kılar. Yaşamı canlı kılabilmemiz, kültürlerimizi yaşatabilmemiz ancak böyle mümkün olabilir ve gıda egemenliğinin temelini oluşturur.

Sermaye için ise toprak, su, hava, doğanın her bir parçası kâr aracı, bir meta olarak görülmektedir. Sermaye birikimi için toprak, hava, su ve doğal kaynaklar gasp edilmekte ve hatta ülkelerin işgaline kadar gidilmektedir. Ortadoğu’da yaşananların, Filistin’in İsrail tarafından işgalinin nedeni hep aynıdır. Bu nedenledir ki ülkemizde ve Latin Amerika’dan Afrika ve Asya’ya kadar birçok ülkede toprak ve su, şirketler tarafından gasp ediliyor, hava kirletiliyor; buna karşı duran, topraklarında onurlu bir yaşam sürdürmek ve sağlıklı gıda üretmek isteyen köylüler/çiftçiler ise şiddete maruz kalıyorlar.

Gıdayı, toprağı, suyu, enerjiyi kontrol etmek isteyen şirketler dünyanın her yerinde toprak gaspı yapıyorlar, neoliberal politikaları uygulayan siyasi iktidarlar da onların sunduğu politika ve projeleri uyguluyor. Madencilik faaliyetleri, alışveriş merkezleri, otoyollar, çarpık kentleşme, “yenilenebilir enerji” projeleri altında toprağa, suya, havaya el koyma ve kirletme yatırımları her yıl binlerce hektar tarım arazisini, su kaynaklarını, iklim koşullarını yok ederek kırsal yaşamı etkiliyor. Otlak ve meraların özelleştirilmesinin sonucu bitkisel üretim ile hayvan yetiştiriciliğinin bağı kopartıldı.

Sermayenin bitmeyen kâr hırsının sonucu olarak yaratılan İklim krizinin olumsuz etkileri bu yıl ülkemizde daha net görüldü. Binlerce hektar arazi don olayının etkisi altında kaldı. Ancak toprağa, suya erişim hakkını savunan köylüler/çiftçiler, ekolojistler dünyanın hiçbir yerinde buna sessiz kalmıyor, ellerinden geldiğince bu tür saldırılara karşı mücadele ediyor ve şiddete maruz kalıyor.

Yeter artık! Topraklarımız metalaştırılmasın!

La Via Campesina ve ÇİFTÇİ- SEN olarak; siyasi iktidarlara toprak gaspına son vererek toprağı köylüler arasında yeniden dağıtacak ve “Gıda Egemenliği”ne odaklanan, halkçı ve kapsamlı bir “Tarım Reformu” çağrısında bulunuyoruz.

Taleplerimiz:

  • Arazi kullanımının sosyal, ekonomik ve çevresel boyutlarını göz önünde bulundurun!
  • Eşitsizliğin, sınır dışı edilmelerin ve mülksüzleştirilmelerin yapısal nedenlerini ele alın!
  • Filistinlilerin ve pek çok başka bölgede yerinden edilmiş toplulukların topraklarını halka geri verin!
  • Köylü ve yerli toplulukların toprakları ve bölgeleri üzerindeki haklarını tanıyın!
  • Özellikle gençler, kadınlar lehine ayrımcılık ve küçük ölçekli gıda üreticileri lehine tarım arazilerinin yeniden dağıtılmasına yönelik kamu politikalarını uygulayın!
  • Toprak ve arazi gaspına son verin! Ekosistemi tahrip eden uygulama ve yatırımlardan vazgeçin!
  • Köylülerin otlak ve meralarını geri verin!

Gıda krizinin sürekli büyüdüğü, yoksulların, emekçilerin gıdaya erişiminin her geçen gün zorlaştığı günümüzde daha adil ve onurlu, halkların kendi kültürlerine uygun, doğayla uyumlu bir gıda sistemi bugün daha fazla ihtiyaçtır ve bunun için kolektif bir çaba gereklidir. Bunun için de kır ve kent arasında dayanışma ve sınıf ittifakları kurmaktan ve güçlendirmekten başka çaremiz yoktur!

Gıda Egemenliği; Hemen, Şimdi!

Köylü Hakları; Hemen, Şimdi!

Toprak, Onur, Yaşam!

Çiftçiler Sendikası (ÇİFTÇİ-SEN)

Ali Bülent ERDEM (Genel Başkan)

Adnan ÇOBANOĞLU (Genel Örgütlenme Sekreteri)

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x