Connect with us

Haberler

Arnavutköy Ranta Teslim, İstanbul’da Tarım ve Hayvancılık Sürgün

Yayınlanma:

-

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, Arnavutköy İlçe Umumi Hıfzıssıhha kararıyla İstanbul tarımına, tarım ve hayvancılık yapan halka ve doğal hayata büyük bir darbe indirildiğini vurgulayan bir açıklama yayımladı. Açıklamada özellikle mega projeler dolayımında ilerleyen inşaat rantının İstanbul’un tarım ve hayvancılık merkezlerinden Arnavutköy’ü hedef aldığına dikkat çekildi.

Açıklamada öne çıkan bazı değerlendirmeler şu şekilde:

– Alınan kararda sadece kent yerleşim alanı içerisinde yaşayan, tarım ve hayvancılıkla uğraşmayan halkın sağlık gerekçeleri gözetilmiş, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan çiftçi aileleri ile hayvanlarının barınma, beslenme ve yaşam alanlarının korunması açısından hiçbir tedbir ve destek oluşturulmadan sürgün edilmelerinin fermanı yazılmıştır.

– Geçimini hayvancılıktan sağlayan yerleşik çiftçiler ve yöre halkı başka yerlere gidecek, bölgenin demografik yapısı değiştirilecek, tarımsal üretimin olmadığı, arsa spekülasyonu ve inşaat rantı için uygun alan yaratılacaktır.

– Bu karar ile Arnavutköy ilçesi ve İstanbul halkının kısa mesafeden tarımsal ürün ve gıdaya ulaşmaları (gıda kısa yolları) engellenmiş olacaktır.

– Kararın etkileyeceği çiftçiler ve aileleri büyük ölçüde hayvancılık yapmaktan vazgeçecek, Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı çiftçi sayısı azalmaya devam edecektir.

– Hayvanlar ve hayvansal üretim yapan çiftçiler bölgeden uzaklaştırıldığında meraların vasıf değişikliği ve amacı dışında kullanılmasının da önü açılacaktır.

– Keyfi olarak, hayvancılık yapan çiftçilerin görüşleri alınmadan oy birliği ile alınan karar, hayvancılık sektörünün geliştirilmesi için görev yetki ve sorumluluğu bulunan ilçe tarım ve orman müdürlüğünün görevlerini yerine getirmediklerinin açık göstergesidir.

– Pandemi koşulları tüm yıkıcılığıyla devam ederken alınan bu karar insani duyarlılıktan da yoksundur. Pandemi yasakları sürerken alınan bu karar ve verilen süreler çiftçilerin sağlıklarına karşı duyarsızlığın ifadesidir.

– Toplumu besleyen tarım kesimi yok sayılmış, inşaat rantı, bitkisel ve hayvansal tarıma tercih edilmiştir. Alınan karar bu uygulamanın derinleşmesine yol açacaktır. Köylere yerleşen tarımsal üretim faaliyeti yapmayan yuttaşların, tarımın doğasından kaynaklanan bazı çevresel etkileri şikayet etmeleri karşısında yerel idarelerin tarımsal üretim aleyhine kararlar almaları kamu çıkarlarına aykırıdır.

– Çiftçiler arazilerini, varlıklarını ve haklarını koruyabilmek için dünyada olduğu gibi dayanışma içinde olmak ve örgütlenmek zorundadır.

Açıklamanın tam metni şu şekilde:

ALINAN ARNAVUTKÖY İLÇE UMUMİ HIFZISSIHHA MECLİS KARARI HAKSIZ VE HUKUKSUZDUR

TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI

İSTANBUL ŞUBESİ

BASIN AÇIKLAMASI

16 Şubat 2021

Mega projelerin kesişme noktası olan Arnavutköy ilçesi, inşaat rantına teslimiyetin odağı haline gelmiştir.

İlçe Umumi Hıfzıssıhha Meclisi kararı; hayvansal üretim faaliyetlerinin engellenmesi ve hayvancılıktan başka geçim kaynağı olmayan çiftçilerin sürgün edilmesi veya hayvancılıktan vazgeçmeleri anlamını taşımaktadır.

ARNAVUTKÖY İLÇE UMUMİ HIFZISSIHHA MECLİSİ KARARI HAKSIZ VE HUKUKSUZDUR.

 HAYVANSAL ÜRÜN EN FAZLA İSTANBUL’A LAZIM

TC Arnavutköy İlçesi Umumi Hıfzıssıhha Meclisi 19.10.2020 tarihinde, İlçe Belediye Başkanı, İlçe Sağlık Müdürü, İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğünden bir temsilci, İlçe Belediyesi Sosyal Yardım İşleri Müdürü, bir serbest tabip, bir serbest eczacı üye katılımıyla Arnavutköy kaymakamı başkanlığında tek gündemle toplanmış ve 58 numaralı kararı vermiştir. Gündem ve kararın sonuç bölümü şöyledir;

“GÜNDEM:  1)İlçe genelinde bulunan hayvan ahırları, burada beslenen hayvanların başı boş veya kontrollü olarak ilçe dahilinde dolaştırılmaları ve bu tarz olumsuz durumun önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi.”

KARAR NO:58 ;”….İlçemiz Taşoluk Mahallesi, Haraççı Mahallesi, İstiklal Mahallesi, Adnan Menderes Mahallesi ve Arnavutköy Merkez Mahallesi’nde bulunan tüm hayvan ahırlarının, ivedi bir şekilde tahliye edilmesine, bu çalışma için ahır ve hayvan sahiplerine 20.10.2020-04.12.2020 tarihleri arasında 45 gün süre verilmesine,

Karlıbayır, Mavigöl , İslambey, Nenehatun ve Yavuzselim Mahallelerinde bulunan hayvan ve ahır sahiplerine 05.12.2020-05.01.2021 tarihleri arasında 30 gün süre verilmesine,

Anadolu, Atatürk, Mustafa Kemal Paşa, Hicret ve Yunus Emre Mahallelerinde bulunan hayvan ve ahır sahiplerine 06.01.2021-06.02.2021 tarihleri arasında 30 gün süre verilmesine,

Deliklikaya, Maraşal Fevzi Çakmak, Mehmet Akif Ersoy ve İmrahor Mahallelerinde bulunan hayvan ve ahır sahiplerine 10.03.2021-11.04.2021 tarihleri arasında 30 gün süre verilmesine,

Bu süre zarfları içerisinde hayvanların ahırların dışına çıkarılmamasına, tahliye işleminden sonra mevcut yapıların ahır vb. olarak kullanılmasına devam edildiği taktirde Arnavutköy Belediyesi tarafından yıkım işlemlerinin başlatılmasına, zabıta ekiplerince sürekli denetimler yapılmasına, süre içerisinde ve süre sonunda alınan kararlara uyulmaması halinde Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve T.C.K. dahilinde yasal işlem yapılmasına, bu kararın gereği için ilgili kurumlara yazı ile bildirilmesine karar verilmiştir.”

Bu kararı değerlendirmeden önce karar metninde bulunan maddi bir hatadan bahsetmek gerekir. Kararın gerekçeler kısmında, İlçe Tarım Ve Orman Müdürlüğü, İlçe Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü olarak yazılmıştır. Bu isim, 9.7.2018 tarihinde resmi gazetede yayımlanan 703 sayılı KHK’da yapılan isim değişikliğinden önceki isimdir. 8 Haziran 2011`de Resmi Gazete`nin mükerrer sayısında yayınlanan Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığı`nın adı “Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı” olmuştu.

Bu hata, karar metninin bazı paragraflarının Temmuz-2018 öncesi hazırlanmış olduğu veya o zaman hazırlanan bir metinden kopyala yapıştır olduğu izlenimi vermektedir.  En az üç yıl önce Kanal İstanbul ÇED Raporu ve İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği onaylarından önce bu metnin hazırlanmış olabileceği ancak bu günlerde karar altına alıp uygulamaya geçildiği anlaşılmaktadır.

 

ARNAVUTKÖY’Ü TANIYALIM

Arnavutköy, 41 derece Kuzey enlemi ile 28 derece Doğu boylamının kesiştiği noktada yer almaktadır. Kuzeyinde Karadeniz, güneyinde de Sazlıdere Barajı bulunmaktadır. İstanbul’un ciğerleri tabir edilen ormanlık alanlara sahiptir.

Resmi Gazetede 22 Mart 2008 tarihinde yayınlanan “İlçe Kurulması ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanun” ile birlikte resmen ilçe olan Arnavutköy, İstanbul’un 39 ilçesinden biri olmuş ve Avrupa Yakası’nın yüzölçümü en büyük ilçelerinden biri haline gelmiştir. Genç ilçe çevresinde bulunan Boğazköy, Bolluca, Taşoluk, Haraççı, Durusu ve Hadımköy beldelerinin birleşiminden oluşturulmuştur. Önceki nüfusu 60 bin olan Arnavutköy’ün ilçe olmasıyla birlikte nüfusu 140 bin kişiye ulaşmış, 2,33 kat artmıştır. İstanbul’un Avrupa Yakasının içme suyunu karşılayan Durusu Gölü doğu sınırları ve havzası ile Sazlıdere Barajını da içine alan Arnavutköy’ün yüzölçümü, 506,52 km²’ye kadar genişlemiştir.

5747 sayılı kanunla Arnavutköy İlçesi’ne bağlanan Nakkaş (46,78 km²) ve Bahşayış (9,46 km²) mahalleleri 6360 sayılı “Onüç İlde Büyükşehir Belediyesi ve 26 İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile Çatalca İlçesi’ne bağlanmıştır. Böylece ilçenin yüzölçümü 56,24 km² küçülerek 450,28 km² olmuştur. Buna rağmen Arnavutköy İstanbul’un dördüncü büyük ilçesi olma özelliğini korumuştur.

Arnavutköy, sahip olduğu su potansiyeli ile İstanbul’un birçok ilçesini geride bırakmaktadır. Başta Durusu Gölü olmak üzere Sazlıdere Barajı ile kuzeyinde mesire yeri olarak kullanılan ve İstanbulluların hoşça vakit geçirebildiği irili ufaklı birçok gölet bulunmaktadır. Yeşil alanları, piknik alanları, mesire yerleri ve ormanlarıyla Arnavutköy, İstanbulluların özellikle hafta sonları sıkça ziyaret ettiği yerlerin başındadır.

Arnavutköy İlçesi nüfusu 2019’da 282.488, 2020’de 296.709 olmuş, Türkiye nüfus artış ortalaması binde 13,9’ken, Arnavutköy nüfusu yüzde 5,03 artış göstermiştir. İlçede Türkiye ortalamasının 3,61 katı olarak gerçekleşen nüfus artışı, plansız yapılaşma ve alınan aşırı göçten kaynaklıdır.

İstanbul`un nüfusu ve yüzölçümü dikkate alındığında kilometrekareye ortalama 2 bin 841 kişi düşerken, Arnavutköy’de 585 kişi düşmektedir.

5747 sayılı kanunun yürürlüğe girmesiyle birlikte Arnavutköy İlçesi sınırları içinde kalan 8 orman köyü hariç olmak üzere, diğer bütün köylerin tüzel kişiliği kaldırılmış ve mahalleye dönüştürülmüştür. Orman köyü statüsünü koruyan köyler ise şunlardır: Baklalı, Balaban, Boyalık, Hacımaşlı, Karaburun, Tayakadın, Yassıören, Yeniköy.

İstanbul’un tarım yapılan ve orman köyleri bulunan önemli ilçelerinden olan Arnavutköy’ün, 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’na göre %57’si 259,4 km² ormanlık alandır. Mutlak ve marjinal tarım arazileri İlçe topraklarının %35’ini oluşturmaktadır. 176,4 km² tarım arazisi mevcuttur. Bu alanlar, ilçenin güneyinde, batısında ve orta kesimlerinde yoğunlaşmaktadır. Bu bölgeler hafif dalgalı düzlükler şeklindedir. Ayrıca, ormanlık alanlar arasında da yer yer tarım arazileri bulunmaktadır.

Arnavutköy’de bulunan Terkos kumulları, çok sayıda dar yayılışlı ve bölge için endemik olan türleri içermesi nedeniyle, uluslararası önem kazanmıştır. Bu kumullarda Bern Sözleşmesi kapsamında yer alan ve tehlike altında olan türler bulunmaktadır. Bern Sözleşmesi’ne göre bulunduğu yerde koruma altına alınması taahhüt edilen nadir ve endemik bir bitki olan Centaurea Hermannii (Çatalca Peygamber Çiçeği) adlı bitkinin korunması için Arnavutköy-Şamlar karayolunun inşası esnasında güzergâh değişikliği yapılmıştır. Kanal İstanbul Projesi bu kumul ekosistemini tahrip etme tehlikesi barındırmaktadır.

Arnavutköy-Şamlar Yaban Hayatı Koruma Sahası koruma altına alınan önemli bir alandır. Terkos Gölü ördek ve yaban kazı, diğer ormanlık arazilerde ise yaban domuzu, tilki, çakal, çulluk, sülün ve yaban güvercini görülmektedir. Ayrıca, sürülerinden ayrılmış ve zaman içinde vahşileşmiş mandalar da bulunmaktadır.

“Terkos ve Kasatura arasındaki ormanlık alan ve kıyı şeridi ekolojik ve biyolojik önem taşıyan doğal yaşam mekânıdır. Terkos Gölü ve civarı ülke düzeyinde önemli bir kuş alanıdır. Ayrıca, Terkos ormanları İstanbul’da uluslar arası kriterlere uyan üç orman alanından biridir. (İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, s. 116) Terkos Gölü civarındaki 5790 hektarlık alan aynı zamanda muhafaza ormanı niteliğindedir (İstanbul İl Çevre Düzeni Planı, s. 127). Terkos Gölü aynı zamanda İstanbul’daki sulak alan statüsündeki üç bölgeden biridir.

İstanbul’daki dört ekolojik koridorun 3 tanesi Arnavutköy ilçesini kuzey-güney doğrultusunda katetmektedir. Bunlar Büyükçekmece-Terkos, Küçükçekmece-Terkos ve Haliç-Terkos koridorlarıdır. Buralar İstanbul’un nefes boruları fonksiyonunu görmektedir.”

ARNAVUTKÖY’DE TARIM

12 Kasım 2012`de Büyükşehir Yasası değişiklik yapılarak 30 ilde 16 bin 220 köy, mahalleye dönüştürüldü. Mahalleye dönüşen köylerin ve beldelerin ortak kullanılan tüm malları, meraları, taşınmazları bağlandıkları belediyeye geçti.

İlçede, köylerin önemli geçim kaynaklarından birisi süt üretimine yönelik hayvancılıktır. Hayvancılık, büyük çiftliklerden ziyade küçük aile çiftçiliği şeklinde devam etmektedir. 2008 yılı verilerine göre, büyükbaş hayvancılık yapan 1.150 aile bulunmakta olup toplam 14.800 adet büyükbaş hayvan varlığı mevcuttur. Küçükbaş hayvancılık yapan 96 aile 12.200 adet küçükbaş hayvan yetiştirmektedir.

Günümüzde Arnavutköy İlçesinde tarımsal üretimle uğraşan yaklaşık 500 çiftçi ailesi 72.000 dekar tarım alanında ağırlıklı olarak hububat, ayçiçeği, kanola, fiğ ve silajlık mısır ekimi yapmaktadır. Bu çiftçi ailelerine ait 9.000 büyükbaş, 13.000 küçükbaş,1.000 manda bulunmakta olup, mevcut 4.000 dekar kaba yem ihtiyacını karşılamakta kullanılan mera alanına sahiptir. Arnavutköy’ün bugüne kalan meraları, mevcut hayvan varlığını besleyemeyecek oranda azalmıştır. Mera varlığının her geçen yıl azalması yetiştiricilerin yem ihtiyacını satınalma yoluyla temin etmek zorunda bırakmakta, hayvansal ürün maliyetlerinin ve tüketici fiyatlarının artmasına yol açmaktadır.

MEGA PROJELERİN ODAĞI ARNAVUTKÖY

Arnavutköy’ün ekolojik, kültürel ve sosyolojik yapısı 3 koldan kırıma uğramıştır. Mega projelerin kesişme noktası olan ilçe, inşaat rantına teslimiyetin odağı haline gelmiştir.

  1. Köprü Yolu Kuzey Marmara Otoyolu için Arnavutköy`de Deliklikaya, Hadımköy, Ömerli, Sazlıbosna ve Yeşilbayır mahallelerinde acele kamulaştırma kapsamında Karayolları Genel Müdürlüğü tarafından kamulaştırmalar yapılmıştır.
  1. Havalimanı için Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ) tarafından yapılması öngörülen acele kamulaştırma kararı, Arnavutköy İlçesi, İmrahor, Tayakadın ve Yeniköy  mahallelerinde yapılmıştır. 3. havalimanının 76 milyon metrekarelik inşaat alanının bir kısmı maden ve orman alanıdır. 3. Havalimanı için Akpınar Köyü`nde kamulaştırma kapsamına alınan 60 parsel arazinin 12`si madencilikle uğraşan şirketlere aittir.

45,2 km uzunluğunda planlanan Kanal İstanbul’un 28,6 km’si Arnavutköy sınırlarından geçmektedir. Kanal İstanbul projesine ilişkin hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna son şekli verilerek 23 Aralık 2019 günü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından askıya çıkarılmış, 10 gün boyunca halkın görüşüne açılan nihai ÇED raporuna 100.000’e yakın İstanbullu itiraz dilekçesi vererek itiraz etmiştir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, ÇED raporunun İnceleme Değerlendirme Komisyonu tarafından değerlendirildiğini, komisyon çalışmaları ve halkın görüşleri(!) dikkate alınarak 17 Ocak 2020 itibari ile “Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu” kararı verdiğini duyurmuştu. Böylece tartışmalı projenin ÇED Raporu tüm itirazlara rağmen aynen onaylanmıştı.

23.12.2019 tarihinde Çevre Şehircilik Bakanlığınca onaylanan, “İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği”ne ilişkin itiraz başvurularına yönelik, “Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği” ve yürürlükteki çevre düzeni planı amaç, ilke, esasları ile iletilen bilgi ve belgeler çerçevesinde yapılan değerlendirmeler neticesinde; 23.12.2019 tarihli İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda yapılan değişikliklerin 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 6. maddesi ile 1 No’lu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’nin 102. maddesi uyarınca 22.06.2020 tarihinde onaylanmıştır.

İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı Değişikliği Plan Açıklama Raporundan aldığımız verilere göre;

Sultangazi İlçesinin; Malkoçoğlu Mahallesinde 24 hektarlık alan dahil olmak üzere toplamda 33.498 hektarlık bir alanı kaplamaktadır. Ayrıca Planlama alanının sınırları içerisinde Küçükçekmece Gölü, Sazlıbosna Baraj Gölü, Terkos Gölünün bir kısmı olmak üzere toplam 2.954 hektarlık göl alanı da yer almaktadır.

Planlama alanında, Arnavutköy ilçesinin; Karaburun, Yeniköy, Terkos, Durusu, Tayakadın, Boyalık, Baklalı, Yassıören, Dursunköy, Çilingir, Hadımköy, Haraççı, Sazlıbosna, Deliklikaya, Hacımaşlı, İmrahor, Bolluca mahalleleri, 20.160 hektarlık alan ile toplam plan alanının % 60,18’ini kapsamaktadır.

Arnavutköy İlçesi, zengin tarım ve orman alanlarına sahiptir.

Arnavutköy ilçesinde toplanan atıklar, katı atık aktarma istasyonuna döküm yapmadan direkt Odayeri Düzenli Depolama İstasyonu’na götürülmektedir.

İstanbul Havalimanından kaynaklanacak gürültü analizine göre planlama alanının kuzeyinde; özellikle Karadeniz kıyısındaki yerleşmelerde ve Arnavutköy yerleşmesinde gürültü kirliliğinin oluşacağı öngörülmektedir. Özellikle Yeniköy yerleşmesi gürültü analizi kapsamında en çok etkilenen yerleşme alanı olarak görülmektedir. Gürültü analizine göre gürültüden etkilenecek alanlarda yoğun yapılaşmalardan kaçınılması gerekmektedir.

Planlama alanında temel makroform stratejileri ifade edilirken “gelişme alanları, planlama alanının etrafında gelişme baskısı altında olan Arnavutköy yerleşmesindeki baskıyı azaltacak nitelikte belirlenmelidir” denmektedir.

Bu açıklama ve nitelemelere rağmen planlama alanının Arnavutköy yerleşmesi ile sınır oluşturan bölgesi “Gelişme, Konut ve Ticaret Bölgesi” olarak tanımlanmakta planlama ilkelerine aykırı olarak planlanmaktadır.

İnşaat rantına dayalı, planlama ilkelerine aykırı yeni rant alanları oluşturma arayışının ürünü olan 3 mega projenin kesiştiği ilçe olan Arnavutköy, yeni yerleşim alanları açma uğruna ekolojik, kültürel ve sosyolojik olarak tahrip edilmeye devam etmektedir.

Bunun son örneği, İlçe Hıfzıssıhha Meclisinin hayvancılıkla ilgili aldığı karardır. Ne yazık ki İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü de bu karara destek vermiştir.

Bu karar; İlçe belediyesinin inşaat ruhsat pazarını büyütmek, imar uygulamalarına alan açmak, yeni yerleşmeyi ve göçü teşvik etmek için İstanbul İli Avrupa Yakası Rezerv Yapı Alanı 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planını onaylayan Çevre Şehircilik Bakanlığı desteğinde ilgili mahallelerde hayvansal üretim faaliyetlerinin engellenmesi ve hayvancılıktan başka geçim kaynağı olmayan çiftçilerin sürgün edilmesi veya hayvancılıktan vazgeçmeleri anlamını taşımaktadır. Bu kararın bir hükumet kararı olduğu, çiftçilerin bağlı bulunduğu bakanlık olan Tarım ve Orman Bakanlığının sessizliğinden anlaşılmaktadır.

KÖYLÜLER VE KIRSALDA ÇALIŞAN DİĞER İNSANLARIN HAKLARI

Büyükşehir yasası ile bir gecede mahalle yapılan köylerde yaşayan halkın, yaşamlarını sürdürebilmeleri için yapmaları gereken üretim faaliyeti, tarım olmaya devam etmiş, yerine herhangi bir kentsel istihdam olanağı koyulmamış, buna karşın çeşitli düzenlemelerle tarımsal üretim faaliyetini sürdürmeleri engellenmeye/zorlaştırılmaya devam etmiş ve etmektedir.

18 Aralık 2018’de BM Genel Kurulu’nda Köylüler ve Kırsalda Çalışan Diğer İnsanların Hakları Deklarasyonu, 121 kabul, 54 çekimser, 8 karşı oy alarak onaylandı. Türkiye çekimser oy kullandı.

“Bu Deklarasyona göre; Köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanlar çalışma hakkına sahiptir.”

“Köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanların doğrudan ve/veya temsilci örgütleri aracılığıyla, kendi hayatlarını, topraklarını ve geçimlerini etkileyen politika, program ve projelerin oluşturulmasına, uygulanmasına ve değerlendirilmesine aktif, özgür, etkili, anlamlı ve bilinçli katılma hakkı vardır.”

“Köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanlar, topraklarından, ikamet yerlerinden veya çeşitli faaliyetleri ve uygun yaşam koşullarını sağlamak için kullandıkları doğal kaynakların bulunduğu yerlerden keyfi şekilde uzaklaştırılmaya karşı korunma hakkına sahiptir. Devletler, yerinden edilmeye karşı koruyucu tedbirleri, uluslararası insan hakları ve insancıl hukuk standartlarıyla uyumlu bir biçimde, yerel mevzuatlarına dahil etmelidir. Devletler, cezai tedbir veya savaş aracı ya da yöntemi olarak uygulanması dahil olmak üzere, zorla tahliye, ev yıkımları, tarım alanlarının tahrip edilmesi ile toprak ve diğer doğal kaynaklara keyfi olarak el konulması veya kamulaştırılmasını yasaklamalıdır.”

“Köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanların evlerinden zorla tahliyeye, tacize ve diğer tehditlere karşı korunma hakları vardır.”

“Devletler, köylüleri ve kırsalda çalışan diğer insanları, uygun yasal koruma veya başka tür korunma yöntemlerine erişimleri veya güçleri yetmeden mesken tuttukları evlerinden veya topraklarından rızaları olmadan geçici veya kalıcı tahliye edemezler. Tahliyenin kaçınılmaz olduğu hallerde, devlet doğabilecek maddi ve diğer kayıpları karşılamalı veya adil bir tazminat temin etmelidir.”

“Tahliye durumunda devletler köylüler ve kırsalda çalışan diğer insanların erişilebilirlik, finansman gücü, barınabilme, imtiyaz güvencesi, kültürel açıdan uygunluk, uygun konum, sağlık, eğitim ve su gibi temel haklara erişim şartlarını karşılayan konut edindirme seçeneklerini içerecek şekilde yeniden iskanını garanti etmelidir.”

KARAR YANLI VE EŞİTLİK İLKESİNE AYKIRIDIR

Arnavutköy ilçe merkezi ile Taşoluk-Hadımköy-Haraççı ve Bolluca mahallelerinin merkezi ve trafiğin çok olduğu yerlerde plansız kentleşme uygulamaları nedeniyle tarım dışı nüfus artmış olduğundan alınan karar doğru gibi görünüyor olsa bile hayvancılıkla uğraşan çiftçilerin yurtlarından uzaklaştırılarak cezalandırılması adil değildir. Bu gerekçe İmrahor, Terkos, Karlıbayır, Deliklikaya, Ömerli gibi kırsal özelliğini sürdüren ve yoğun nüfusun olmadığı mahallelerde hayvancılık işletmelerinin kaldırılmasını açıklamakta yetersizdir. Buralar her ne kadar mahalle olsa bile bildiğimiz anlamda köy türü üretiminin yaygın olduğu, sadece hayvansal tarım değil, bitkisel tarımın da aktif olduğu yerlerdir. Bu mahallelerde sadece hayvancılık ile geçinen yaklaşık 350 aile, bitkisel üretimle uğraşan 60 aile vardır.

İlçe Umumi Hıfzıssıhha Meclisinin almış olduğu karar yanlı olup eşitlik ilkesine aykırıdır.

Alınan kararda sadece kent yerleşim alanı içerisinde yaşayan, tarım ve hayvancılıkla uğraşmayan halkın sağlık gerekçeleri gözetilmiş, geçimini tarım ve hayvancılıkla sağlayan çiftçi aileleri ile hayvanlarının barınma, beslenme ve yaşam alanlarının korunması açısından hiçbir tedbir ve destek oluşturulmadan sürgün edilmelerinin fermanı yazılmıştır.

Geçimini hayvancılıktan sağlayan yerleşik çiftçiler ve yöre halkı başka yerlere gidecek, bölgenin demografik yapısı değiştirilecek, tarımsal üretimin olmadığı, arsa spekülasyonu ve inşaat rantı için uygun alan yaratılacaktır.

Bu karar ile Arnavutköy ilçesi ve İstanbul halkının kısa mesafeden tarımsal ürün ve gıdaya ulaşmaları (gıda kısa yolları) engellenmiş olacaktır.

Kararın etkileyeceği çiftçiler ve aileleri büyük ölçüde hayvancılık yapmaktan vazgeçecek, Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı çiftçi sayısı azalmaya devam edecektir.

Hayvanlar ve hayvansal üretim yapan çiftçiler bölgeden uzaklaştırıldığında meraların vasıf değişikliği ve amacı dışında kullanılmasının da önü açılacaktır.

Keyfi olarak, hayvancılık yapan çiftçilerin görüşleri alınmadan oy birliği ile alınan karar, hayvancılık sektörünün geliştirilmesi için görev yetki ve sorumluluğu bulunan ilçe tarım ve orman müdürlüğünün görevlerini yerine getirmediklerinin açık göstergesidir.

Pandemi koşulları tüm yıkıcılığıyla devam ederken alınan bu karar insani duyarlılıktan da yoksundur. Pandemi yasakları sürerken alınan bu karar ve verilen süreler çiftçilerin sağlıklarına karşı duyarsızlığın ifadesidir.

İlçe Umumi Hıfzıssıhha Meclisi kararında, sahil mahallelerinde bulunan hayvancılık işletmelerinin turizmi olumsuz yönde etkileyeceği ifade edilmektedir. Bu anlayış bilimsel temelden yoksun sadece rantçı bir bakış açısının ortaya konmuş halidir. Doğa koruma ve tarım alanında hukuksal düzenlemeleri yapmış ve kültürel gelişimini tamamlamış ülkelerde, kırsal tarım ile turizmin bir arada yürütüldüğü agro-ekolojik turizm faaliyetlerinin birçok sektörden daha fazla bütüncül fayda sağladığı görülmüştür. Aynı durum iç turizm açısından da büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde bu amaçla kurulmuş çok sayıda işletme bulunmaktadır. Arnavutköy’ün sahil mahalleleri bir yana diğer mahallelerinde bile Valilik, belediye, kaymakamlık ve çiftçi aileleri işbirliğinde agro-ekolojik turizm alanları yaratılarak tarım, hayvancılık ve turizm faaliyetlerinin bir arada yürütülmesi mümkündür.

İstanbul İli gıda gereksiniminin karşılanması ve tarımsal nüfusun yerinde istihdamının sağlanması yerel kalkınmada başarılı bir araç olarak kullanılan ve İstanbul’da geçmişten beri gerçekleştirilen “Kentsel Tarım” uygulamalarının desteklenmesi, Terkos Gölü çevresinin ekolojik üretime yönlendirilmesi. Tarım turizmi (agro-turizm) potansiyelinden faydalanılabilmesi amacıyla gerekli tarımsal örgütlenme ve uygulamalara geçilmesi yerine büyükşehir yasasına sığınarak hayvancılık yapan çiftçilerin faaliyetlerinden men edilmesi insan haklarına ve eşitlik ilkesine aykırı, toplumun gıda güvencesi ve gıda egemenliğine ulaşma yolunda çıkarılan engeldir.

Kanal İstanbul çevresinde bulunan ve yasa gereği tarımsal niteliği korunması gereken tarım arazileri ve meraların vasıfları nasıl değiştirildiyse zaman içinde bu arazilere komşu olan arazilerde de aynı uygulamaların olmasını beklemek eşyanın tabiatı gereğidir.

Toplumu besleyen tarım kesimi yok sayılmış, inşaat rantı, bitkisel ve hayvansal tarıma tercih edilmiştir. Alınan karar bu uygulamanın derinleşmesine yol açacaktır. Köylere yerleşen tarımsal üretim faaliyeti yapmayan yuttaşların, tarımın doğasından kaynaklanan bazı çevresel etkileri şikayet etmeleri karşısında yerel idarelerin tarımsal üretim aleyhine kararlar almaları kamu çıkarlarına aykırıdır.

Çiftçiler arazilerini, varlıklarını ve haklarını koruyabilmek için dünyada olduğu gibi dayanışma içinde olmak ve örgütlenmek zorundadır.

Murat KAPIKIRAN

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası

İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı

(Yönetim Kurulu Adına)

 

Kaynak: www.zmo.org.tr

Tıklayın, yorumlayın

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

Beşiktaş’ta Eylem: NATO’dan Çıkılsın, Üsler Sökülsün, İsrail’le Ticaret Kesilsin!

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, TOKAD, ÖYB, Sağlık İlke-Sen “Emperyalist-Siyonist Kuşatma ve Katliama Karşı Somut Adımlar” nöbetlerine devam ediyor.

21 Nisan 2024 pazar günü, Beşiktaş İskeleye bakan Barbaros Meydanında yapılan eylemde Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, emperyalistlerin desteğiyle Siyonist İsrail’in katliamlarına devam ettiğini söyledi. İsrail’le Türkiye arasında devam eden ticareti eleştiren Örs, göstermelik adımların atıldığını söyledi ve emperyalist blokta yer alan Türkiye’nin bir an önce NATO’dan çıkmasını, Kürecik ve İncirlik gibi emperyalist üslerin kapatılmasını istedi.

Eylem boyunca, “Katil İsrail Filistin’den Defol, Yaşasın Küresel İntifada, Gazze’de Çocuklar Açlıktan Ölüyor, Emperyalistler Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, Yaşasın Gazze Direnişimiz, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, İhanetten Vazgeç Ticareti Kes, Kısıtlama Yetmez Ambargo Gerek, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, Vanaları Kapat Gemileri Bağla, Eli Kanlı İÇDAŞ Hesap Verecek, Eli Kanlı Zorlu Hesap Verecek, Siyonist Sermaye Hesap Verecek, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Katliama Değil Direnişe Ortak Ol, Siyonistler Yenilecek Direnen Filistin Kazanacak” sloganları atıldı, Tekbir getirildi.

Eylemde okunan açıklamanın tam metni şu şekilde:

NATO’DAN ÇIKILSIN, EMPERYALİST ÜSLER  KAPATILSIN!

KISITLAMA YETMEZ AMBARGO GEREK!

İSRAİL’LE TİCARET, FİLİSTİN’E İHANET!

 Bismillahirrahmânirrahim

 Filistin dostları!

Filistin halkı aylardır, dünya tarihinde eşine az rastlanır bir katliam ve kuşatmaya maruz kalıyor.

Siyonist İsrail rejimi bir asrı aşan işgal ve katliamlarının en büyüğünü dünyanın gözü önünde, kameralara göstere göstere yapıyor!

On binlerce Filistinli bombalarla, açlıkla katledildi. Hastaneler yıkıldı, mahalle ve şehirler harap oldu. İnsanlık, bir kez daha büyük bir utancın içine sürüklendi.

Bu vahşet tablosuna itiraz eden temiz fıtratlar, pâk vicdanlar dünyanın dört bir yanında ayağa kalktı. Yemen’den Kanada’ya, Endonezya’dan İngiltere’ye, Güney Afrika’dan Norveç’e kadar yeryüzünün her bir noktası Gazze Direnişinin yükselttiği “Küresel İntifada” çağrısıyla yankılandı.

Egemen dünya düzeni Siyonist katliama gözlerini kapatırken soykırımı engellemeye çalışan çığlıkları, feryatları duymazdan geldi.

Emperyalizmin devasa savaş makinesi bir bütün hâlinde Siyonist İsrail’in arkasında durdu! Onun yaptığı her bir katliama ortak oldu! Diplomatik ve siyasi şeytanlıklarını silah sanayini Siyonistler lehine seferber ederek desteklerken katliam ve soykırıma karşı çıkan halklara gözdağı vermeyi asıl amaç olarak benimsedi.

ABD, İngiltere, Almanya başta olmak üzere NATO ile ete kemiğe bürünen emperyalist blok, Filistin halkına reva gördüğü katliam ile bütün bir insanlığı ipotek altına alma isteğini açık etti.

Ortadoğu’nun pek çok yerine yayılmış üsleri vasıtasıyla halkları, coğrafyaları kontrolü altında tutmaya çalışan emperyalistler, ileri karakol olarak kurup işlettikleri İsrail’i tahkim etmeyi her zaman olduğu gibi öncelikli sorumlulukları olarak gördüler.

Arkadaşlar,

Türkiye; 1952 yılından bu yana, emperyalizmin jandarması NATO’nun üyesidir. Başta Filistin halkı olmak üzere Ortadoğu halklarının, uzak yakın demeden dünyanın farklı coğrafyalarındaki halkların düşmanı olan ve onların coğrafyalarının işgal ve sömürüsü için faaliyet gösteren NATO bünyesinde yer almak, temel ve öncelikli itiraz maddelerimizden olmalıdır.

Ülkemizde emperyalizmin hizmetinde faaliyet gösteren çok sayıda merkezi temsil eden iki sembolik üs var. Biri İncirlik, diğeri Kürecik.

Bu üslerin birinde Ortadoğu’daki askeri hareketlilik hava yoluyla organize edilirken diğerindeki radar faaliyetleriyle ABD-NATO-İsrail bütünlüğü, cephesi korunmaktadır. 2012 yılından bu yana faaliyet gösteren Kürecik NATO Radarı, İsrail’in kalkanı olarak çalışmaktadır. Bunu bizzat, önceki NATO Genel Sekreteri söylemiştir.

Son günlerde İsrail’le İran arasında yaşanan saldırı ve misilleme sürecinde bile Türkiye hava sahasının NATO üyesi ülkelerin savaş uçakları ve bu uçakların havada yakıt ikmali için kullanıldığı görülmüştür. Kürecik Radarının İsrail’e dönük tehditleri bertaraf etmek amacıyla çalıştırıldığı su götürmez bir hakikattir.

Bu durumda, itiraz sahiplerine sormak gerekir: Bunda şaşılacak ne var! Türkiye, zaten bir NATO üyesi değil midir? Eğer bundan rahatsız olunuyorsa yapılması gereken bellidir: NATO’dan çıkmak, emperyalist üsleri sökmek!

Gazze Direnişinin Dostları!

Tarihin eşine az rastlanır direnişlerinden birine tanıklık ediyoruz. İnsanlığın yüzünü ağartan böyle bir örneklik her türlü desteği hak etmektedir.

Dünyanın pek çok yöresinde “Küresel İntifada” çağrısıyla ayağa kalkan vicdanlar, Siyonist katliam rejimini besleyen damarları kurutmak için seferber olmuşken bizi de kendi ülkemiz ve bölgemizde benzer bir sorumluluğa davet etmektedir.

Bu davete uyarak, bu sorumlulukla yola çıkarak Ortadoğu’daki işbirlikçi rejimlerin Siyonistler için hangi manevralarla nasıl güçlü bir dayanak olduklarını kavramak ve hakikatleri direniş alanlarında haykırmak durumundayız.

Ortadoğu’daki pek çok işbirlikçi rejim en son İbrahim Anlaşmaları ile Siyonist varlığın meşruiyeti için çırpınıyor, Filistin’in doğal gazını çalarak İsrail doğal gazı diye Batıya satmaya çalışan projeyi hayata geçirmeye çalışıyordu.

Aksâ Tûfânı bu oyunu bozdu, bütün taraflara suçüstü yaptı.

Biz de Siyonist rejimin Türkiye’deki dayanaklarını birer birer ortadan kaldırmalı, onu besleyen damarları parçalamalıyız.

İsrail’le Türkiye arasındaki yıllık 9 milyar dolarlık ticaret derhal kesilmelidir. Uzun süre ticaretle ilgili iddiaları savuşturmaya çalışan AKP iktidarının, gelen tepkileri dizginlemek için sözüm ona pek çok ürün için kısıtlama kararı çıkarması bir yandan itiraf, diğer yandan ise yine bir gayrı ciddilik ve aymazlıktır.

Belirsiz bir ateşkes şartına bağlı olarak ilan edilen bu karar, tümüyle samimiyetsizdir. Onca katliama ortaklık eden bütün bu ticari faaliyetler, sorumluluk taşıyan her kişi ve kurum için alınlarına kazınmış birer kara lekedir. Bunun hesabını ahirette Âlemlerin Rabbi Allah, bu dünyada ise mazlum halklar elbette soracaktır!

Aylardır meydanlarda anlatıyoruz:

İsrail’in petrol ihtiyacının yüzde 60’ı Azerbaycan ve Kazakistan’dan sağlanıyor ve Bakü-Ceyhan boru hattı marifetiyle limanlara, oradan da gemilerle İsrail’e ulaştırılıyor. İsrail de aldığı bu yakıtı Filistin halkını katletmek için kullanıyor!

İsrail’in çelik ihtiyacının yüzde 65’i Türkiye’den sağlanıyor. Buradaki aslan pay İÇDAŞ’a ait.

Zorlu Holding, kurduğu üç adet santral aracılığıyla İsrail’in elektrik ihtiyacının yüzde 7’den fazlasını karşılıyor!

İsrail’in çimento ihtiyacının tamamına yakını Türkiye’den sağlanıyor, AKÇANSA gibi firmalar başı çekiyor.

Kolin’i, Limak’ı, MNG’si derken yoğun lojistik trafiği savaşın başından itibaren aksamadan sürüyor.

Filistinli Müslümanlar girmesin diye Mescid-i Aksâ’ya çekilen dikenli teller Türkiye’den gidiyor!

AKP genel başkan yardımcısı Nihat Zeybekçi’nin açıklamaları ise, bütün bu gerçekleri kabul etmeye yanaşmayan herkesin suratına atılan bir tokat olmuştur. Zeybekçi’nin kısaca, “Katliamı kınıyoruz ama ticaretten, paradan da vaz geçmeyiz!” anlamına gelen ve arsız işbirlikçiliği alenen beyan eden ifadeleri bu mesele için esasen son söz olma makamındadır.

Burada sayılması imkânsız uzun bir listeye sahip olan bu Siyonistsever tüccarlık, katliama ortak olmanın açık beyanından başka bir şey değildir.

Sahada ve diplomaside türlü zorluklarla boğuşan Direniş öncülerine dönük göstermelik ağırlamalarla, süslü laflarla bu işbirlikçilik gizlenemez. ABD-İsrail öncülüğünde Gazze’de sözde insani yardım faaliyetleri için kurulan işgal limanı örneğinde olduğu gibi Direniş’in bertaraf edilme projesine karşı uyanık olunmalıdır.

Gıdadan enerjiye, çöp ithalatından Varlık Fonu şirketinin bor madeni satışına, bakır kablosundan askeri malzeme parçalarına kadar sayısız ürünün gemi gemi ihracı yapılmaya devam ediyorsa bize düşen de bu işbirlikçiliğe itiraz etmek olacaktır.

Kıymetli halkımız,

Emperyalizmin jandarması NATO’da üye kalarak, yetmedi bu terör şebekesinin daha da büyümesi için onaylar vererek, Irak işgalinden Gazze katliamına kadar emperyalistlere destek vererek, yine emperyalist üslere ev sahipliği yaparak mazlum halklar için adalet talep edilemez!

Siyonistlerle serbest ticareti savunarak, onca katliama rağmen paradan vazgeçmeyerek Filistin halkından yana durulamaz!

Ey egemenler; siz, kimi kandırıyorsunuz! Bu tutarsızlıklarınıza kargalar bile güler!

Ülkenin, İstanbul’un pek çok noktasından itiraz seslerimizi yükseltmeye devam edeceğiz!

Filistin halkının, Gazze Direnişinin yükselttiği “Küresel İntifada” çağrısı Filistin’in, bütün mazlum coğrafyaların, bütün mustazaf halkların, ezilenlerin, yoksulların, hürriyeti gasp edilenlerin kurtuluşuna vesile olana kadar hakikatin, Direniş’in yanında durmaya devam edeceğiz!

Herkesi bu hat üzerinde buluşmaya, bu yolda dayanışmaya davet ediyoruz!

Yaşasın Gazze Direnişimiz!

Yaşasın Küresel İntifada!

Siyonistler Yenilecek, Direnen Filistin Kazanacak!

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da Kudüs Günü Eylemi: “Kudüs Günü, Küresel İntifada Çağrısıdır!”

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, TOKAD, ÖYB ve Sağlık İlke-Sen, 06 Nisan 2024 günü Üsküdar’da Kudüs Günü eylemi tertip etti. “Kudüs Günü, Küresel İntifada Çağrısıdır” başlığıyla düzenlenen eylemde topluluk adına Türkçe açıklamayı Nazlı Nesibe Kılıçoğlu, İngilizce açıklamayı ise Melike Belkıs Örs okudu.

Eylem boyunca “Yaşasın Küresel İntifada, Kudüs Günü İntifada Çağrısı, Mazlumlar Tutsak İşgal altında Yaşasın Küresel İntifada, Emperyalistler Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak, Kudüs’e Selam Direnişe Devam, İşbirlikçi Zalimler Hesap Verecek, Direniş Var Yılgınlık Yok, Özgür Kudüs İsrail’siz Bir Dünya, Katliama Değil Direnişe Ortak Ol, Uyan Diren Özgürleş, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Gazze’de Çocuklar Açlıktan Ölüyor, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, Siyonist Sermaye Hesap Verecek, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Yaşasın Gazze Direnişimiz” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Eylemde okunan Türkçe açıklamanın tam metni şu şekilde:   

KUDÜS GÜNÜ, KÜRESEL İNTİFADA ÇAĞRISIDIR!

 Bismillahirrahmânirrahim

Kıymetli dostlar,

Bir Kudüs Günü mevsimini daha yine bütün bir yeryüzünü ayağa kaldıran direnişle idrak ediyoruz.

Eşine az rastlanır günlerden geçiyoruz.

Direnişi birkaç merhale ileri taşıyan Aksâ Tûfânı, sadece Filistin halkını, Gazze’yi değil; dünyanın farklı coğrafyalarını, farklı halklarını da direniş zincirinin bir halkası kılmıştır.

Kudüs Günü; bütün ezilenlerin, yoksulların, hürriyeti gasp edilenlerin büyük emek ve fedakârlıklarla yükselttiği mücadelelerin sembol günlerindendir.

Tam 6 aydır korkunç bir kuşatma ve katliama karşı verilen destansı Gazze Direnişi, Kudüs Günü’nün işaret ettiği anlamların zirvesi olarak insanlığın ufkuna kalıcı olarak yerleşmiştir.

Kanada’dan Yemen’e, Norveç’ten Güney Afrika’ya, Malezya ve Endonezya’dan İngiltere ve Fransa’ya, Amerika limanlarından Ortadoğu’daki sıcak kapışma alanlarına kadar insanlık, Gazze Direnişinin yanında durmak, onun temsil ettiği değerleri haykırmak için kıyam etmiştir!

Küresel İntifada’nın ayak sesleri, zalimleri korkutan bir gür sada olarak sokak ve meydanlarda yankılanmaktadır!

Zulüm ve sömürünün pençesinde kıvranan insanlık için Filistin Direnişi yeni bir İntifada çağrısı yükseltmiştir.

Bu çağrı, anlamsızlık batağında çırpınan, türlü çeşit sömürü mekanizmalarının tutsağı olmuş insanlık için tekrar hayata ve umuda tutunma fırsat ve imkânı üretmiştir.

İşte Kudüs Günü, bütün bu çerçevenin, bu anlam ve ufuk dünyasının sembolüdür. Emperyalizmin ve Siyonizm’in esir etmek istediği dünya halklarının kurtuluşunun mümkün yollarını işaret eden bir çıkış kapısıdır.

Ey Kudüs Yârenleri,

Kudüs’ün 57 yıldır tümüyle esir düşürülüşüne giden kilometre taşları öncelikle bizim kendi düşünce evrenlerimizde, coğrafyalarımızda esir düşmemizle birlikte anlaşılmalıdır.

İslam halklarının yaşadığı çok boyutlu sefalet ve perişanlık önce zihniyet ve ufuk olarak büyük mağlubiyetler getirmiş, sonra da Kudüs ve başka başka Kudüslerimiz düşmüştür.

İslam ümmeti, yaşadığı coğrafyalarda gerçek anlamda tutsaktır.

Küresel kapitalizm, yerel taşeronları ve işbirlikçi siyasal aktörleri vasıtasıyla coğrafyalarımızın altını üstünü sınırsızca talan etmekte, halklarımızı alenen köleleştirmektedir!

Yeryüzünün dört bir yanını yağmalayan egemen dünya düzenine karşı gücünü, dayanışma azim ve kararlılığını, özgürleşme ufuklarını kaybeden halklarımız; Kudüs ve Gazze için üzülüp sızlamakta ancak içinde bulunduğu kendi tutsaklıkları ile yüzleşememektedir.

Şunu peşinen söylemeliyiz ki, Direniş hâli üzere bulunmak çok büyük bedeller ödemeyi gerektirse de bir özgürleşme durumunu ifade etmektedir.

Dünyanın geri kalan çok büyük kısmı egemen dünya düzeni tarafından esir edilmiştir ancak Kudüs’te, Gazze’de başta Büyük Şeytan ABD olmak üzere emperyalistlerin alenî destek ve korumasıyla büyüyen dev katliam ve soykırım mekanizmasına karşı koyan Direniş, teslim alınmaya itiraz ettiği ve bu yolda büyük bedeller ödediği için özgürdür.

İnsanlığa ufuk olma hakkını da işte bu özgürleşme hâlinden, örnekliğinden almaktadır!

 Kudüs’ün, Gazze Direnişinin Yoldaşları,

Tutsak beldeler ve halklar olarak özgürleştirmemiz gereken Kudüslerimizi görmezden gelerek Kudüs’ü esaretten kurtaramayız.

Yaşadığımız coğrafyalardaki kölelik zincirlerini parçalamadan yol alamayız.

Tabiatımıza, şahsiyetimize, emek ve haysiyetimize saldıran kapitalizmi geriletmeden, kanayıp duran ve Ortadoğu coğrafyasının yumuşak karnı olan Kürt sorununa adil ve barışçıl çözümler üretmeden, ülke ve halklarımıza tasallut etmiş işbirlikçi ve soyguncu düzenlerle hesaplaşmadan sağlam ve kuşatıcı adımlar atamayız.

Emperyalist – Siyonist kuşatma ve katliama karşı yıllardır, özelde ise Aksâ Tûfânı sürecinde İstanbul’un, Türkiye’nin farklı noktalarında, farklı gruplar olarak aylardır eylemler yapıyor ve Siyonistleri besleyen damarların kurutulması çağrısında bulunuyoruz.

Özellikle son on yıllar boyunca görünürdeki iniş çıkışlara rağmen Siyonist çeteyle arsızca derinleşen diplomatik ilişkiler ve kapitalist hırslarla yükselen ticaret hacmi Siyonistlerin lehine, Direniş’in aleyhine çalışmaktadır.

Bu arsızlık ve işbirlikçilikte ısrar eden AKP iktidarı ve onun yol verdiği Siyonist sermayenin eylemlerinin burada durdurulması özgürleştirmemiz gereken öncelikli bir Kudüs’ümüzdür!

İsrail’i bölgesel düzlemde besleyen damarları kurutmak önceliğimiz olmalıdır.

Gazze’de bombalardan ve açlıktan ölen yavrularımızın çığlıklarında bu işbirlikçiliğin büyük bir payı olduğunu kim reddedebilir!

Çeliğinin yüzde 65’ini, petrolünün yüzde 60’ını, sebze meyvesinin büyük kısmını, enerjisinin yaklaşık yüzde 10’unu, inşaatından savaş sanayiine temel ihtiyaçlarının mühim bir kısmını limanlarımızdan ve boru hatlarımızdan tedarik eden İsrail’i geriletmenin yolunun elbette buradan, buradaki Kudüslerimizi özgürleştirmekten geçtiği açıktır.

Siyonistsever sermayenin teşviklerle büyüyen ticaret hacmi ya da doğrudan Varlık Fonuna bağlı Eti Maden’in İsrail ordusuna hizmet veren şirketlere sattığı bor madeni örnekleri bize kuşatmanın boyutlarını göstermektedir.

Ey Kudüs Gününün İşaret Ettiği Anlamlar İçin Bir Araya Gelen Yürekler!

Kudüs Günü, açık bir Küresel İntifada çağrısıdır!

Bu çağrı; Gazze’nin, Kudüs’ün, Ramallah’ın sokak ve meydanlarından, birer hapishane olan mülteci kamplarından, taş atan yiğit çocukların minik ellerinden yükselerek Ortadoğu sokaklarına, uzak Asya’nın anti-emperyalist duruş ve mücadelelerine, Avrupa ve Amerika’nın vicdanlı yüreklerine, Güney Afrika’nın ırkçılık karşıtı sağlam duruşlarına, bütün mazlum ve mustazaf halkların isyanlarına uzandı ve insanlığın önüne yeni ve başka bir dünyanın mümkün olabileceği gerçeğini koydu.

Biliyoruz ki artık yeryüzü aynı yeryüzü değildir.

Artık insanlık, aynı insanlık değildir.

Artık hakikat arayışı aynı hakikat arayışı değildir.

Çok şükür ki Kudüs’ün özgür ve aydınlık şafağı kendini göstermeye başlamış; huzmelerini, bütün bir insanlığın, tabiatın ve cümle mevcûdâtın üzerine salmıştır.

Bu yeni dünyaya selam olsun!

Selam olsun Kudüs Gününü nakış nakış işleyen Gazze Direnişine!

Selam olsun Küresel İntifada çağrısına kulak veren milyonlara!

 

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da “Filistin Toprak Günü” Eylemi

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, TOKAD, ÖYB, Sağlık İlke-Sen “Emperyalist-Siyonist Kuşatma ve Katliama Karşı Somut Adımlar” nöbetlerine devam ediyor.

30 Mart 2024 pazar günü, Üsküdar Mimar Sinan Meydanında yapılan eylemde Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, “Filistin Toprak Günü”nün yıl dönümünde olduklarını, 1976’da Kuzey’deki Filistinlilerin on binlerce dönüm toprağına el konulmasıyla başlayan sürecin aşama aşama derinleşerek bugünlere geldiğini söyledi.

Emperyalistlerin desteğiyle Siyonist İsrail’in katliamlarına devam ettiğini söyleyen Örs, İsrail’le Türkiye arasında devam eden ticareti eleştirdi ve İsrail’le iş yapan şirketleri sıraladı, bir an önce bu ilişkilerin kesilmesini istedi. Türkiye’nin NATO üzerinden emperyalist blokla birlikte hareket ettiğinin altını çizen Örs, bir an önce NATO’dan çıkılarak İncirlik ve Kürecik üslerinin kapatılması gerektiğini sözlerine ekledi.

Azerbaycan ve Kazakistan petrollerinin Bakü-Ceyhan boru hattından İsrail’e akıtıldığını, halk olarak bunu engellemeye kararlı olduklarını vurgulayan Ahmet Örs, İsrail’in çelik ihtiyacını çok büyük oranlarda Türkiye’nin karşıladığını, bu çeliğin petrolle birleşerek Filistin halkına ölüm olarak yağdığını sözlerine ekledi.

Eylem boyunca “İsrail’le Siyaset Filistin’e İhanet, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, İncirlik Üssü Kapatılsın, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Katil İsrail Filistin’den Defol, Eli Kanlı Zorlu Hesap Verecek, Eli Kanlı Sermaye Hesap Verecek, Rachel’e Selam Direnişe Devam, Aaron’a Selam Direnişe devam, Yaşasın Gazze Direnişimiz, Vanalar Kapansın Gemiler Bağlansın, İşbirlikçi Sermaye Hesap Verecek, İsrail’le Anlaşmalar İptal edilsin,  İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Siyonist Sermaye Hesap Verecek, Siyonistler Yenilecek Direnen Filistin Kazanacak” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Devamını Okuyun

GÜNDEM