Connect with us

Videolar

Bilgi ve Hayat – Abdurrahman Arslan

Yayınlanma:

-

Abdurrahman Arslan, Özgür Yazarlar Birliği’nde “Bilgi ve Hayat” başlıklı bir konuşma yaptı. Notlar ve video sayfadan takip edilebilir.

Notlar: 

  • Kedimi gezdirmeyi modern bir tavır olarak görmüyorum. Çünkü benim dönemimde kedi beslemek herkesin övündüğü bir şeydi.
  • Hiç kimse geçmişe dönük konuşmaya cesaret edemiyor, korkuyor. Herkes süratle geçmişini terk etmekle meşgul. Tüketim maddelerini sürekli hızlı bir şekilde değiştirme taraftarıyız. Sınıf değiştiriyoruz aslında. İslam’ı değiştiriyoruz, şehirleşmeye tutunma aracı olarak kullanıyoruz bunu.
  • Bugün sınıf değiştirme özlemi taşıyanlar Müslümanlardır, Kemalistlerden sonra…
  • Bunları sorgulamak görevimiz Müslüman olarak.
  • “Çağımızın ihtiyaçlarınca cevap verecek Kur’an ve hadis yorumuna ya da İslam anlayışına ihtiyacımız vardır.” Nefret ediyorum bu cümleden! Çünkü İslam nesne konumunda ve onu belirleyen şey “çağımızın şartları”. Bu cümleyi kurandan bu şartları tahlil etmesini bekleriz. Hangi bağlamlar içinde oluştu vs. bekleriz. Ama bütün bunları, modern dünyayı bir özne, İslam’ı da bir nesne olarak alıp, bunlara cevap vermesi gereken bir nesne olarak görmesi… Bunu kabul edemiyorum.
  • Bilgi ve hayat… Düşüncenin varoluşu bir sürü kabul üzerine kurulmuştur. Her düşünce, amel vâr olabilmek için bir sebebe, başlangıç noktasına ya da niyete ihtiyaç duyar.
  • Niyet bir bilgidir. Onun doğruluğuna inandığımız için.
  • Vahiy de bir bilgidir. Çünkü ona göre dünyaya bakışımız şekillenir ve dünyayı ona göre anlamlandırmaya çalışırız.
  • Anlamın yok olduğu bir dünyada hakikatin olmayışı ile ilgilidir (postmodern dünya).
  • Bilginin bir başlangıç olduğu, insanın ameline başlangıç olduğu, aynı zamanda amelin de hayatı kurduğu bir gerçeklik. O hakikat alanı da hangi alana göre kurulduysa ona hayat tarzı diyoruz.
  • Bilgi bir hakikat telakkisine göre var edilir. Buna göre de amel/düşünce, bu hakikat telakkisinin bir taşıyıcısı olarak hayatı kurar.
  • Hayat tarzı, insanlığın yerine getirdiği bir şey olduğu için, insan olmaklığımızdan gelen bir ortak paydamız vardır. Ne zaman ki bu hayatta kiminle görüşeceğimiz, neyi yiyip içmemizle diğerlerinden ayırılan tarafımız vardır.
  • İşte o bir yerden sonra ayrılan kısım: helal-haram vs. bunlar bizi ayırır. İdeolojiler, dinler devreye giriyor burada.
  • Hiçbir bilgi biçimi bir hakikatten bağımsız olarak gelişmez. O hayat tarzı da o hakikate göre kendini düzenler. Kendine ait bir gelecek tasavvuru söyler. Dinlerin teolojisinde ahiret inancı vardır. Bir insan dine göre hayat tarzı inşa ettiğinde, bu, insan insana süreçlenen bir ilişki biçimi değildir. İnançlı bir insan için orada başlayıp bitmez. Ahirete dönük bir tarafı da olduğu kabul edilir. O insanla bitmez yani.
  • Toplumları kuran şey “dead end” olan ilişki biçimidir. Oysa dinler bitmeyen ilişki biçiminden bahseder. Toplumun örgütlenmesi anlamında, insani ilişkilerin niteliği anlamında farklılıklar taşır.
  • Hristiyanlık, başı ve sonu olan bir zaman fikri getirmiştir, İsa ile başlayıp ahiretle bitiren. Circle zaman tipinde yaşayanlar için bir rahatlama getirmiştir. Çünkü bu aynı şeyin tekrarı bir hayattan kurtuluyorlar. Grek insanı bu açıdan rahatlamıştır.
  • Yaratma kavramını getirdi Hristiyanlık Grek’e. Tanrı aslında zanaatkârdır. Parçaları bir araya getirerek bir şey yapandır. Yaratma kavramıyla Hristiyanlıkla tanışmışlardır yani. Aristo, Eflatun gibi düşünürlerin sıkıntısıdır bu. İslam düşüncesi açısından kıymetli şeyler söylemiyorlardı yani. Onlar hakkında konuşmak orijinal şeyler söylemiyor yani.
  • Modern dünya değişime kutsallık atfetmiştir. Hristiyanlığın değişmezliği esas almasından dolayı.
  • Âdem’e dayadı bu değişmezlik fikrini Hristiyanlık. Eğer Hz. Âdem yerini değiştirmeseydi, meyvenin yanına gitmeseydi, günah işlemeyecekti ve saf kalacaktı. Fakat yerini değiştirdi ve ilk günahı yaptı.
  • Yani belli bir yer biçmiştir tanrı insana hayatta. Eğer hayatınızı değiştirmezseniz, tanrı katında saflığa ulaşabilirsiniz, deyip değişmezliği esas aldı Eflatun ve Hristiyanlık.
  • Modern dönem bu değişmezliğe tepki olarak var oldu. Yani Hristiyanlığa tepki olarak.
  • Kadim toplumların değişmeden, değişimi esas almadan geldiklerini görüyoruz (Çin, Hindistan). Mesela kast sisteminin değişmezliği.
  • Modern dediğimiz toplumlar da değişimi esas almışlardır.
  • Kadim toplumların ömürleri uzun olmuştur. Fakat değişimi esas alan toplumların ise ömürlerinin kısa olduğunu görüyoruz.
  • Bugün de hızlı bir değişim dünyasında yaşıyoruz. Sorulması gereken belki budur eğer Müslümanlar tüketim nesnelerinin zevkinden kendilerini mahrum bırakmayı başarabilirlerse belki bu değişim meselesi üzerine soru sorabilirler.
  • Değişim, insan fıtratına ne kadar uyuşukluk taşıdığını düşünmek durumundayız.
  • İnsanlık bu kadar hızlı değişime adapte olabilir mi?
  • Zaman ve değişim üzerine kafa yormalı Müslümanlar.
  • Dünün dünyası pozitivizm üzerine kuruluydu. Değişimi esas alan bir süreklilik üzerineydi. Değişim hep olumlu görülüyordu. Ama bugün bütün bunları yeniden ele almak durumunda kaldı.
  • Sebep-sonuç ilişkisi üzerine kurulu olduğuna inanılıyordu. Kendi kendine yeten bir topluluk ve birey olduğuna da.
  • Teori üzerinden hakikati açıklamaya çalışıyordu modernite. İslam’da böyle olduğunu sanmıyorum. Yani teoriyle açıklama.
  • Postmodernizmle bu teoriler parçalandı. Hakikat olarak temsil üzerine kuruluydu modernizm. Bugün bu temsiller parçalandı.
  • Batının sanat dediğine sanat demek mecburiyetinde değiliz. Değişimini kabul etmek zorunda olmadığımız gibi. Ama yeni nesil bunları bir tüketici olarak alıyor maalesef.
  • Hakikatin olmadığını, teorisinin olmadığını diyor postmodernizm. O zaman neden katılımcı demokrasi deniyor? Müslümanlar yatıyor kalkıyor demokrasi diyor. Bu ne demek peki? Demokrasi düşmanlığı yapmak istemiyorum ama bu katılımcı demokrasi nereden çıktı? Temsili demokrasi iflas edince, çünkü teori, temsil iflas etti, bu geldi. Ama tüketici bir anlayışla direkt kabul edildi. Neden ve nasıl oldu, sorgulanmadı.
  • Dil bilen Müslüman gençler, batıdan öğrendiklerini bize aktarmaya çalışıyorlar. Bütün mesele dil meselesi. Dil bilmek, bilgi çalmak için güzel bir araçtır.
  • Yapıbozum yoluyla insan özgürleştirilebilir, diyor postmodernizm.
  • İslamcılığın en zayıf halkasını Türkiye Müslümanları temsil ediyorlar. Batıyı eleştirip İslam’ı savunuyorlar ama ikisini de tam bilmiyorlar.
  • Siyasal-sosyal teorilerin İslam’da yeri var mı yok mu düşünülmemiştir.
  • Teoloji, siyaset ve sosyoloji birdir İslam’da. Ayrıştırmamız mümkün değildir ama bugün öyle düşünmüyoruz.
  • Müslümanlar modern hayatın tiryakisi durumundadırlar.
  • Başörtüsü modernitenin bir sorunu değildir, mesele, onunla kamusal alana gidilmesidir.
  • Kamusal alana dâhil olmak isteyen bir Müslüman kitlesi var çünkü o hayatı benimsemiş çoktan. Kemalizmin yasakladığı bazı alanlar var ama orada.
  • Comfort – Hristiyanlar, paganlara söylüyor. Siz alıştığınız için rahat görünüyor size, hâlbuki rahat değil diyorlar. Çıkın oradan diyorlar.
  • Biz de bu hayat içerisinde alıştık bu yaşam biçimine ve onun nesnelerini tüketiyoruz. Bu hayat, doğru kurulmuş bir hayat mıdır ki siz Müslümanları bu hayata davet ediyorsunuz? Bence doğru değildir. Pozitivist bir yere dayanır. Hâlbuki İslam der ki hakikat vahye dayanır. Ama şimdi hakikat yoktur. İnsan hakikatin ölçüsü oldu. Fakat bu hakikatin olmayışı meselesi, bu yaşam biçiminin dışında kalanların işini kolaylaştırdı. Post-modern siyaset, herkesin katılacağı bir alan oluşturduğu için, herkesin gelmesi için bir çerçeve çizdi. Müslüman, Hristiyan, başörtülü, çıplak…
  • Hangi bilgiden hareket ederek bu hakikati nasıl kuracağız? Meselemiz budur. Modernliğin ürettiği kavramlarla cevap veremeyiz. Emperyalizm ve milliyetçilik mesela. İkisi de modernliğin getirdikleri.
  • Acaba, bu dediğimiz hayat tarzına karşı Müslümanca bir hayat tarzı kurabilir miyiz? Müslümanca olacak bu hayat tarzı için gerekli bilgiyi nereden nasıl elde edebiliriz? Kirli zihinlerimizle algılıyoruz İslam’ı. Modernitenin yarattığı ihtiyaçlar doğrultusunda. Dolayısıyla sadece bu hayata katılım çıkıyor. Müslümanlar eleştiriyor, ama katılıyorlar da bu hayat tarzına.
  • Her değişim ideolojiktir. Hiçbir bilgi de tarafsız değildir.
  • Nitelik olarak, mahiyet olarak bakmamız gerek bir şeyin İslam’da da olduğunu iddia ederken. Mesela eşitlik!
  • Her hakikat fikrinin kendine göre bir değişme ve değişmeme anlayışı vardır.
  • İslam’da da böyle. Değişim içinde de değişmezlik olduğunu söyler. Tabiatın da özelliğidir bu. Örneğin elma ağacı. Büyüyor, değişiyor ama hep elma veriyor.
  • Bugünün Müslümanlarının bir görevi de, değişmemesi gerekenlerin değişmez odluğunu vurgulayıp bunlar için uğraşmaktır.
  • İlla katılanların sürecine katılmak gerekmiyor. Ama çoğu Müslüman bunu yapıyor bugün.
  • Batı’da da sorgulanıyor bu. Her gün yeni model araba nereye kadar diye mesela.
  • İleri-geri kavramları yeni çıkmış kavramlardır, 60-70lerde. İslam’da yoktur böyle bir şey.
  • Kendimize ait bilgiyi üretmemiz gerekiyor. Ama zor bir şey bu, bu kirlenmiş zihinlerimizle.
  • Dünya düzeni fikrine kafayı takan Batıdır. İslam’da böyle bir şey yok. Grek’te, tanrıların egemenliğinden bağımsız bir düzendir polis. Bağımsız insanın kendisini yönetmesi üzerinden.
  • Modernite eğer bizim paradigmamızı belirlerse sıkıntı.
  • “Hakikat yoktur.”u içeren bir kültürle geliyor düzen.
  • Normal bir şey midir bu kadar büyük, karışık şehirler kurup yaşamak? Karmaşık bir hayat kurarlarsa telefon tabii kolaylaştırır hayatı ve buna inandırılırız.
  • Müslümanların tarih anlayışı Hegel üzerindendir. Kendilerine has bir anlayışları yoktur. Modern zaman anlayışının egemenliğinden kurtulmadan bir tarih anlayışından söz edemeyiz.
  • Gelenek, modernliğin ürettiği bir kategori.
  • Ben bu hayatın içinde yaşarken, Müslümanca bir hayatı nasıl inşa edebilirim?
  • Başörtüsüyle, cübbesiyle kamusal alana çıkan insana kimse bir şey demiyor, tamam. Ama demokratik teori, onların kendileri için ontolojik bir toplum kurmalarına izin verecek mi? Hâlbuki var oluşları o ontolojik zemine bağlıdır. Demokratik teori, yapısı gereği buna müsaade edemez.
  • Peki, ben bu yaşam biçimini nasıl inşa edebilirim ontolojik bir zeminde? Bilgi her zaman sağlıklı bir şekilde eyleme aktarılamaz.

Notlar: Melike Belkıs Örs

Tıklayın, yorumlayın
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Haberler

Üsküdar’da MAERSK eylemi: Gemileri Durdur, Direnişi Büyüt

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, Özgür Yazarlar Birliği ve TOKAD; Gazze nöbetlerine devam ediyor.

06 Nisan 2025 çarşamba günü Üsküdar’da, Mimar Sinan Meydanındaki nöbet eylemi “İsrail’e F-35 Parçaları Taşıyan Maersk Gemilerini Engelle, Mersin Limanına Sokma, Katliama Ortak Olma!” temasıyla yapıldı.

Eylemde konuşan Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, katliam ve soykırım bitene kadar nöbetlerine devam edeceklerini söyledi. Topluluk adına Cahit Erdem Örs ve Şeyma Yıldırımda birer açıklama yaptılar.

Cahit Erdem Örs, “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” çağrısında ısrarlı olacaklarını vurgularken Şeyma Yıldırım, İsrail’e F-35 parçaları götüren MAERSK gemilerinin durdurulması gerektiğini dile getirdi.

Eylem boyunca “Limanlar Siyonizme Kapatılsın, Gemileri Durdur Direnişi Büyüt, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Erdoğan Botaş’ın Vanasını Kapat, Katil İsrail Filistin’den Defol, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Yaşasın Gazze Direnişimiz” gibi sloganlar atıldı, tekbir getirildi.

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” Yürüyüşü

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, TOKAD, ÖYB ve Sağlık İlke-Sen, Üsküdar sahilde “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” temalı bir yürüyüş ve eylem yaptı.

Eylemde, iki hafta sonra İsrail’e ulaştırmak üzere F-35 parçalarıyla yüklü Maersk gemilerinin durdurulması çağrısı yapılarak şöyle denildi:

Danimarkalı nakliye şirkeri Maersk’e ait Maersk Detroit ve Nexoe Maersk gemileri, ABDdeki Lockheed Martin tesislerinden alınan F-35 parçalarını İsrailin Hayfa Limanı’na taşımak üzere rotalarını belirlemiş bulunuyor. Bu rotada, Mersin Limanı kritik bir durak olarak plânlanmış durumdadır: Nexoe Maersk gemisi 28 Nisan 2025 tarihinde Mersine gelecek, kargosunu buradan İsrailin Hayfa Limanı’na ve nihayetinde Nevatim Hava Üssüne ulaştıracak! Bu üs, Gazzede Filistin halkını hedef alan Siyonist bombardımanların merkezidir. Bu yüzden, Nexoe Maersk’in Mersin’e yanaşıp buradan yoluna devam etmesine izin verilmesi durumunda, müdahale etmeyen herkes açıkça İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırımına ortak olacaktır!

Yürüyüş ve eylem boyunca “Gazze Ölüyor İnsanlık İzliyor, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Yaşasın Küresel İntifada, Bakü Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, İşbirlikçi Hanedanlar Hesap Verecek, Vanaları Kapat Petrolü Kes, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, İsrail’e Değil Filistin’e Sevkiyat, Limanlar Siyonizm’e Kapatılsın, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Emperyalistlere Limanları Kapat, İhaneti Bırak Direnişe Destek Ol, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Zalime Yanaşma İşbirlikçi Olma, Gazze’de Çocuklar Açlıktan Ölüyor, Hamaseti Bırak Tam Ambargo Uygula, İsrail’i Tanıma Tam Ambargo Uygula, Rümeysa Öztürk Onurumuzdur, Filistin Davası Yargılanamaz, Fevziye Şenoğlu Onurumuzdur, İkinci Nakba’ya İzin Vermeyeceğiz, İşbirlikçi AKP Hesap  Verecek, Katil ABD İşbirlikçi AKP” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Meryem Karayıl ve Cahit Erdem Örs’ün okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

İSRAİL’İ TANIMA, TAM AMBARGO UYGULA

Bismillâhirrahmânirrahîm

Gazze’de Siyonist soykırım savaşı tüm hızıyla devam ediyor!

Siyonist rejim, Gazze’yi boşaltmak için “YA ÖLÜM YA SÜRGÜN!” hedefiyle saldırılarını yoğunlaştırıp işgali derinleştiriyor!

Gazze halkı bütün bir dünya ve müslümanlar tarafından yalnız bırakılmış ve çıkışsız bir kıskaca alınmıştır!

Gazze’deki katliamlara paralel biçimde İsrail’in, Batı Şeria’daki mülteci kamplarına, köylere, mahallelere yaptığı baskın ve kuşatmalar sürüyor; işgal devleti zaten yetersiz olan alt yapıyı tahrip ediyor, kardeşlerimizi katlediyor!

Koca bir yalan ve iki yüzlülük sûretindeki İslam âlemi, bütün bunları görmemek için olan bitene gözlerini kapattı; işbirlikçilik ve ihanet utancı kara bulut gibi coğrafyalarımıza ve gönüllerimize çöküverdi!

İstanbul halkı!

Gazze’de katliamlar 18 aydır devam ediyor.

Tarihin hiçbir evresinde böyle bir katliam silsilesi görülmedi!

Dünyanın ve Türkiye’nin pek çok yerinde sokağa çıkan milyonlar, İsrail’e verilen destekleri durdurmaya çalıştı.

Biz de elimizden geldiğince bunun için mücadele ettik.

İsrail’i, bu mel’ûn Siyonist soykırım makinesini besleyen kaynakları kurutmak için çağrılarda bulunduk!

“İsrail’e akan petrolü kesin!” diye haykırdık!

“Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından akarak İsrail’e ulaşan Azerbaycan petrolü, Siyonistlerin tank ve uçaklarını çalıştırıyor ve ölüm olarak Filistinli kardeşlerimizin üzerine yağıyor!” dedik.

Ama Türkiye’yi yönetenler, AKP iktidarı vanaları kapatıp petrolü kesmedi!

Bir de utanmadan varil başına 1 dolar 27 sent aldıklarını söylediler!

İsrail’in dostu olduğunu söyleyen Azerbaycan cumhurbaşkanı Siyonistlerin işbirlikçisi İlham Aliyey, Hazar petrolünü İsrail’e satmaktan vazgeçmedi! Katliamdan kazandığı kanlı parayı hanedanını ve iktidarını güçlendirmek için kullandı!

Aynı uyarıyı, çağrıyı yineliyoruz:

Derhâl vanaları kapatın, petrolü kesin!

Mazlumların dostları!

Yine yıllarca “İsrail’le ticareti kesin!” diye haykırdık.

Aksâ Tûfânı’ndan sonra da “İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet” sloganını ülkenin dört bir yanında dillendirdik.

Ancak, Türkiye’yi yönetenler, İsrail’i besleyen diğer bütün kalemleri, bütün bir lojistiği kâğıt üzerindeki birtakım numaralarla gizlemeye çalıştılar.

Filistin’e ihracatın yüzlerce, binlerce kat arttığını söylediler.

İşte bu yalan makinesinin “Filistin’e ihracat binlerce kat arttı!” dediği 2024 yılı aralığında Dünya Gıda Programı (WFP) yaptığı açıklamaya göre Batı Şeria’daki yaklaşık 700.000 Filistinlinin gıda yardımı ihtiyacının %100 artış gösterdi. Bu durum, bölgedeki artan gıda güvensizliğinin ve ekonomik zorlukların yalnızca Gazze ile sınırlı kalmadığını gösteriyor.

“İsrail’le ticareti kestik, Filistin’le ticaret patladı!” iddialarını işte bu açıklamalar yalanlıyor.

İsrail lojistik şirketleri karayollarımızda, limanlarımızda cirit atıyor!

Tekrar uyarıyoruz, tekrar haykırıyoruz:

Ticareti kesin, limanları Siyonist gemilere kapatın!

Kardeşler,

İşte bu meydanlar, bu Üsküdar iskelesi, karşıdaki Eminönü meydanı ve daha nice sokak ve meydanlar da şahittir ki yine yıllarca “İsrail’i koruyan Kürecik NATO radarını sökün, İncirlik ABD üssünü kapatın!” diye sayısız eylem yaptık.

Ancak, Kürecik NATO radarı kendi döneminde açılan AKP iktidarı bu çağrılara da kulak asmadı.

Evet, bunların hiçbirini yapmadılar ama yine de Filistin’i çok sevmeye devam ettiler!

Kırmızı çizgi hamaseti yapıp durdular!

Bakınız, güncel bir durum paylaşmak istiyoruz:

Danimarkalı nakliye şirkeri Maersk’e ait Maersk Detroit ve Nexoe Maersk gemileri, ABD’deki Lockheed Martin tesislerinden alınan F-35 parçalarını İsrail’in Hayfa Limanı’na taşımak üzere rotalarını belirlemiş bulunuyor. Bu rotada, Mersin Limanı kritik bir durak olarak plânlanmış durumdadır: Nexoe Maersk gemisi 28 Nisan 2025 tarihinde Mersin’e gelecek, kargosunu buradan İsrail’in Hayfa Limanı’na ve nihayetinde Nevatim Hava Üssü’ne ulaştıracak! Bu üs, Gazze’de Filistin halkını hedef alan Siyonist bombardımanların merkezidir. Bu yüzden, Nexoe Maersk’in Mersin’e yanaşıp buradan yoluna devam etmesine izin verilmesi durumunda, müdahale etmeyen herkes açıkça İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırımına ortak olacaktır!

Gördüğünüz gibi işbirlikçilik ve ihanet bitmiyor!

Bu iktidar sahiplerine soruyoruz:

Neyi bekliyorsunuz? Filistin halkının tümüyle yok edilmesini mi!

Kıymetli halkımız,

Katil ve işgalci ABD ile katil ve işgalci İsrail, Ortadoğu’yu/Batı Asya’yı dizayn etmek için katliamlarına, savaş ve işgallerine hız vermiş durumdadır.

Suriye’de mevzi kazanan bu güçler; Lübnan, Filistin ve Yemen’de direnişi boğmak için 18 aydır amansız bir saldırı dalgası vâr ettiler.

İran’ı kuşatma plânlarının son aşamasına geldiklerini dost-düşman herkes bilmektedir.

Tarihin kritik bir evresindeyiz.

Türkiye, bu kritik eşikte nerede duracaktır? Kimlerle dost, kimlerle düşman olacaktır?

Buna iyi karar vermek zorundadır.

Egemen dünya düzeninden yana saf tutup mazlum ve mustazaf halklarımızın, coğrafyalarımızın karşısına mı dikilecektir yoksa yoksul Yemen halkı gibi şeref ve haysiyeti tercih edip ABD ve İsrail’i bölgeden kazımak isteyenlerle mi birlikte olacaktır?

İşte karşı karşıya kaldığımız/kalacağımız kritik seçim budur; tablo, bu kadar açık ve nettir.

Direnişin dostları,

Gazzeli çocukların, Gazzeli annelerin yürek parçalayan görüntüleri bizi, insanlığımızdan utanma aşamasına getirmedi mi?

Kerbela ıssızlığına, ölüm ve çaresizliğe sürgün edilen yavrularımız rüyalarımıza girmiyor mu?

Artık anlamış bulunuyoruz ki bugün kurtuluş eli, yardımı bekleyenler için insanlık tümüyle ölmüştür.

Bizdeki iktidar sahipleri ise birtakım alicengiz oyunları marifetiyle iktidarlarını daha çok pekiştirmek ve uzatmak derdine düşmüşlerdir.

Sahte Filistin duyarlılıkları bir kez daha ortaya çıkmış, kayyım ve görevden almaları protesto eylemlerinde tutabildikleri gençleri hapsederek asıl gündem ve niyetlerini açık etmişlerdir.

Ey iktidar sahipleri!

Bu ucuz numaraları bırakın!

Hem açlık ve yoksullukla boğuşan halkımızın gerçek gündemine yoğunlaşıp adaletsizlik ve hukuksuzluklardan vazgeçin hem de hemen yanı başınızda bir halk günde yüzlercesiyle katledilirken birazcık olsun utanın!

Neyle meşgulsünüz?

İktidarınız, o çok övündüğünüz hassasiyetleriniz, İHA ve SİHA’larınız neye yarıyor?

İmkânlarınızı mazlumların kurtuluşu için kullanmayacaksanız da ne için kullanacaksınız?

İsrail’i tanımaktan vaz geçin!

İsrail’i koruyan Kürecik NATO Radarını ve İncirlik ABD üssünü kapatın!

İsrail’e hilesiz hurdasız TAM AMBARGO uygulayın!

Biz sizin hamasetinizden bıkıp usandık; ya bunları hemen, derhâl yapın ya da artık susun, gölge etmeyin!

Kardeşler!

Filistin halkının özgürlüğü için mücadele eden Rümeysa Öztürk kardeşimizi haydut ABD gözaltına aldı.

Kardeşimizi hemen serbest bırakın!

Rümeysa Öztürk kardeşimiz de Rachel ve Ayşenur gibi size asla boyun eğmeyecektir!

Tutuklamalarla intifada yârenlerini yıldıramazsınız.

Bu hususta bir sözümüz de Rümeysa Öztürk’ü tutuklayan ABD’yi kınayan hükümet yetkililerinedir:

Siz ne yüzle böyle bir açıklama yapıyorsunuz?

“Gemileri durdurun, İsrail’le ticareti kesin!” diyen kardeşlerimizi işkenceyle göz altın alıp hapis istemleriyle yargılayan siz değil misiniz?

Adana’da, konsoloslukları önünde katil Amerika’yı protesto eden kardeşlerimizi işkenceyle göz altına alan siz değil misiniz!

Farklı noktalarda Filistin eylemleri yapan kardeşlerimizi İstanbul ve Ankara mahkemelerinde yargılayan, Ankara’da “Süpürün!” talimatıyla Filistin dostlarına saldıran, tekrar tekrar göz altı yapan siz değil misiniz!

Bu iki yüzlülüğünüzü affetmeyecektir!

Arkadaşlar!

Açıklamamızın sonunda mühim bir hususa değinmek istiyoruz.

Son günlerde iktidara yakın medyada yazan ve konuşan bazı isimler Gazzeli kardeşlerimizin hicretinden bahsediyor.

Bu kişiler, “Kudüs’ü fethederiz, bir gece ansızın İsrail’e gireriz!” hamasetini yapan AKP iktidarını alkışlıyorlardı.

Şimdi Gazzelilere açık açık “Bizden size fayda yok, kaçıp canınızı kurtarın!” diyorlar!

Bu arsızlara, bu işbirlikçiliğe teslim olanlara cevabımız şudur:

İkinci Nakba’ya izin vermeyeceğiz!

Filistin halkının tehcirini değil, geri dönüşünü konuşup savunacağız!

İşbirlikçilik ve ihanet politikalarına verdiğiniz destekle tarihin utanç sayfalarındaki yerinizi aldınız!

Veyl olsun duruşunuza, zihniyetinize!

Filistin dostları!

Allah’ın izniyle egemen dünya düzenine, emperyalizme, Siyonizm’e, işbirlikçilik ve ihanete karşı mücadelemiz sürecektir!

Şu şehir, şu deniz, şu gök yüzü, şu insanlar şahit olsun ki mazlumların yanında saf tutmaktan geri durmayacağız!

Herkesi bu cephede toplanmaya çağırıyoruz!

Allah’ın izniyle emperyalistler, Siyonistler yenilecekler ve cehenneme sürüleceklerdir.

Yeter ki biz doğru cephede saf tutalım!

EĞİTİM İLKE-SEN, SAĞLIK İLKE-SEN, TOKAD, ÖZGÜR YAZARLAR BİRLİĞİ

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” Eylemi

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, sağlık İlke-Sen, TOKAD ve Özgür Yazarlar Birliği 09.04.2025 çarşamba günü Üsküdar Mimar Sinan Meydanında bir eylem düzenleyerek “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” çağrısında bulundu.

Eylemde konuşan Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, Gazze için Siyonistlerin ve emperyalistlerin “ya ölüm ya da sürgün” seçeneğini dayattığını, pek çok bölge ülkesinin de bu dayatma için işbirlikçi bir pozisyona sahip olduğunu söyleyerek bu dayatmalar karşısında İsrail’e tam ambargo uygulanması ve İsrail’in tanınma kararlarının iptali için gayret etmeleri gerektiğini vurguladı.

Son günlerde “hicret” kavramı üzerinden Gazze’den sürgünü normalleştirmeye çalışıldığının altını çize Örs, bu zihniyeti reddettiklerini iafde etti.

Eylem boyunca “İsrail’i Tanıma Tam Ambargo Uygula, Katil İsrail Filistin’den Defol, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, İsrail’le Anlaşmalar İptal Edilsin, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, İncirlik Üssü Kapatılsın, Yaşasın Gazze Direnişimiz” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Not: Youtube, videoyu kaldırıp akabinde ikinci kanalımızı da kapattığı için farklı bir sosyal medya mecraından link paylaşıyoruz.  

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x