Galiplerin yazdığı resmi tarih anlatısı okullarda, kışlalarda, ekranlarda anlatıladursun, gerçekleri olabildiğince sağlıklı biçimde görebilmek için asgari bir çaba gerekiyor: Mukayeseli okuma ve araştırma.
Sözgelimi, Cumhuriyet’in ilk yıllarını mı merak ediyoruz; Milli Mücadele’nin lider kadrosunu oluşturan beş kişinin (Mustafa Kemal, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele) ne yaptıklarına ve yazdıklarına bakmak gerekiyor.
Cumhuriyetin ilanından, çok değil sadece bir yıl sonra, adı anılan silah ve dava arkadaşı beş askerden dördünün, hangi gerekçelerle birlikte hareket ederek bir muhalefet partisi (Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası) kurduğu, bu partinin, çok değil sadece bir yıl sonra, hangi gerekçelerle ve ne şekilde kapatıldığı, Milli Mücadele’nin lider kadrosundaki isimlerin, çok değil sadece bir yıl sonra, neden İstiklal Mahkemesi’nde idamla yargılandığı biliniyor olmalı. Dahası, ilk Meclis’in nasıl teşekkül ettiği, hangi mebusun (Ali Şükrü Bey), ne sebeple katledilmesi üzerine kapatıldığı gibi konularda bilgi sahibi olunmalı.
Dediklerimi, resmi tarih anlatısını sorgulayarak, bugünleri daha iyi anlamak için geçmişi ulaşılabilir gerçeklerle sağaltarak yaparken Öteki Tarih’i (Ayşe Hür, Profil Yayınları), Cumhuriyetin Tarihi’ni (Celaleddin Vatandaş, Pınar Yayınları) ve Yanlış Cumhuriyet’i (Sevan Nişanyan, Liberus Kitap) bir arada, karşılaştırarak, parça parça okurken Kazım Karabekir’in Günlükler’i ilgimi çekti.
Günlükler, Kazım Karabekir Paşa Vakfı’nın desteğiyle iki cilt halinde, ilk olarak 2009 yılında Yapı Kredi Yayınları tarafından okurlara sunulmuş. 1906-1948 yılları arasını kapsayan Günlükler‘de 12 yıl eksik ne yazık ki. O yıllara ait defterler bulunamamış.
12 yılın, Kazım Karabekir’in hayatında farklı bir anlamı daha var. Milletvekili olan Paşa’nın, İstiklal Mahkemesi’nde yargılandıktan sonra siyasete dönmesine müsaade edilmediği 12 yıl boyunca evine kapandığı ve bir nevi “adı konulmamış” ev hapsinde kaldığı biliniyor.
“Kazım Karabekir’in 10 Günü” olaylara farklı açılardan bakmanın bereketine inanarak, çoğunluk için kameranın yönünü bir nebze de olsa değiştirmek niyetiyle hazırladım. Seçtiğim 10 gün, 1922’den başlayan ikinci cilt içinden olduğu gibi alınmıştır.
İlk ciltte Paşa’nın askerlik hayatını, cepheden cepheye verdiği mücadeleyi okuyoruz gün gün, yıl yıl. İkinci ciltte ise daha ziyade dünyada neler olup bittiği kaleme alınmış. Benim ilgimi çekense, Türkiye’nin hayli sancılı değişim ve dönüşümüne ilişkin duygu ve düşünceleri oldu.
Askeri sahada büyük başarıların sahibi olmakla birlikte, siyasetin kaygan zemininde ayakta kalamamış tarihi bir şahsiyetin, durduğu yerde durmaya, baktığı yerden bakmaya çalıştım. Kırılma noktalarına ilişkin, satırlardan ziyade satır aralarının konuştuğu, uzun uzun konuştuğu ve sustuğu günlere gittim.
Dilerseniz birlikte gidelim, adı anılmayanların tarihinde iz sürelim.
14 Ocak 1923 Pazar
(Gazi Paşa, Fevzi Paşa, ben trenle Ankara’dan hareket) Muhaliflerden Ali Şükrü Ankara’ya makine getirmiş. Tan Gazetesi çıkaracakmış. Gazi yanımda Cevat Abbas’a dedi: “Muhalifler matbaa yapıyor da siz hâlâ uyuyorsunuz. Yakmalı, yıkmalı! Dedim: “Paşam bu tarzda mukabele doğru mudur?”
19 Ağustos 1923 Pazar
Gazi Paşa, hanımı Latife ve İsmet Paşa akşam yemeğe geldiler. Âti programı hakkında saatlerce görüştük. İsmet, hocaları toptan kaldıralım diyor. Ben muayyen işlerin program altına alınması ve her adımın iktisadi menafi teminine ve halkın vahdetine hizmet etmesi fikrindeyim. Yani daima millette his birliği, iktisat birliği, menfaat birliği sarsılmamalı. Düşünceler aykırı, İsmet kuvvet elimizde iken hocaları kaldırmalı diyor. Öğütler’in “din ve mezhep” parçasını okuttum.
8 Aralık 1923 Cumartesi
Bu sabah Ankara’dan İstiklâl Mahkemesi geldi, reisleri Cebelibereket Mebusu İhsan Efendi Divitçiler. Tanıyanlara hüsn-i tesir yapmadı. İsmet’in İstiklâl Mahkemeleri ile işe başlamasına çok esef ettim.
Bana ne Ankara’da dost mebuslar, ne de madunum olan Kolordu Kumandanı haber vermediler. Heyet de Şükrü Naili’ye iade-i ziyaret ettiği halde bana uğramadılar. Ankara’yı protesto ettim, Şükrü Naili’ye teessüf ettim. Bu Paşa benim haberim zanlıyla haber vermediğini söyledi.
13 Nisan 1924 Pazar
Daveti üzerine akşam Gazi Paşa’ya. Meclis Reisi Fethi Bey ve refikası, Cumhuriyet teşrifatçısı Ercüment Ekrem Bey ve refikası, cumhuriyet bandosu Zeki Bey idaresinde dört kişi terennüm etti. (Beni saatlerce çalışma odasında bekletti. Birkaç kere yaveri Salih gelip, Paşa biraz meşgul canınız sıkılırsa resimli kitapları seyrediniz dedi. Yazı masasının üstünde 5 numaralı Anadolu hediyesi.) (Kabında resim ve içinde bezden yemiş olan)
Salih’e son gelişinde ne ile meşgul olduğunu sordum. Rum terzi Altınmakas’ın müşir elbisesinin nasıl olmasını görüşüyor dedi! İçeride Fethi Bey ve eşi de varmış.
24 Kasım 1942 Salı
Kabataş Lisesi tarih öğretmeni Samih Nafiz Tansu, Atsız ve refikası ziyaretime geldiler. Tesadüfen Cafer Tayyar Paşa da bulundu. Tansu 1938’de neşrettiği inkılâp tarihi eserinde benden bir yerde, o da doğru olmayarak bahsettiğinden müteessir ve mahcup. Harput Valisi Ali Galip’in tenkili hususunda ve bütün İstiklâl Harbimizin esasları üzerinde benden ve Paşa’dan izahlar aldıktan sonra daha çok müteessir oldu. Esasen son zamanlarda bu mesele hakkında aldığı malumatla şimdiye kadar masal haline getirilen tarihimize acıdığını yana yakıla anlattı.
11 Ağustos 1925 Salı
Vatan Gazetesi de kapatılmış. Halkı inkılap müessesâtına karşı tahrik, devletin emniyet-i dahiliye ve hariciyesini ihlal, isyanı teshil ile maznun olarak Vatan sahibi Ahmet Emin, muharrirlerden Ahmet Şükrü, İleri ve Son Telgraf muharrirlerinden Suphi Nuri, İstiklal gazetesi sahibi İsmail Müştak, Adana’daki Sayha gazetesi sermuharriri Gündüz Nadir Beyler, taht-ı tevkife alınmışlar. Elaziz İstiklâl Mahkemesi’ne gönderilecekmiş.
20 Haziran 1926 Pazar
İsmet Paşa İstanbul treni ile İzmir’e gitmiş.
Hakimiyet-i Milliye’de Falih Rıfkı, namussuzca yine fırkaya taarruzla, şöyle diyor: “İşte bizim dünkü eş dostların oynadığı fırkacılık oyunun netayici: Geçen sene Şeyh Said vakası; bu sene başlarında Şükrü Beyefendi’nin ismini işittiğimiz taklîb-i hükümet ve suikast macerası!
Namussuz herif, Kürt meselesinden, fırka teşekkülünden aylarca evvel hükümet haberdar iken, isyan mıntıkasındaki valilere bile haber vermediği sabit iken, bunu nasıl hâlâ fırkaya atfediyorsun. Şükrü Bey şu veya bu fikirde ise, muayyen bir program etrafında toplanan insanları nasıl lekeliyorsun. Suikast, fırkaya karşı olduğu anlaşılıyor.
27 Temmuz 1932 Çarşamba
İzmir de Gazi heykeli açıldı. İsmet’in 28 tarihli gazetedeki nutku pek gülünç: Usulen her şeyi yapan Gazi’dir nakaratıyla dolu! Bir de diyor ki: Fertler milli davaya faydalı olmalı ve her halde zararlı olmamaları şartıyladır ki milli rehberden refah isteyebilirler! (Ne âlâ, Abdülhamid’in prensibini tasvir ediyor bizim koca İsmet!)
19 Kasım 1938 Cumartesi
Atatürk’ün cenaze merasiminde malul gaziler ve emekli zabitler ve hatta generallerin adı anılmadı. Hâlbuki Erzurum ve Sivas Kongreleri azaları dahi levhalarla ve mevcutları ile görünerek, İstiklâl Harbi tarihi canlandırılmalı idi. Yapılan merasimde tarih değil hal düşünülmüştür.
20 Ekim 1939 Cuma
Erzurum’da. Tören pek karışık oldu. Nutuklar riyakârlıkla dolu. General Refet’le otomobile bindik. Deveboynu’na kadar gittik. Şehitliği ziyaret ettik. Şehirde yaya dolaştık. Halk bildiğimden daha ezilmiş. Müfettişliğin yeni binaları 3 milyon liralık, yeni Avrupa mahallesi!
https://www.dunyabizim.com/kazim-karabekir-in-10-gunu-makale,2018.html
1 Yorum