Öğrenci işçi ölümleriyle son günlerde tekrar gündeme gelen MESEM projesi ve iş cinayetlerindeki emekçi ölümleri, Üsküdar’da protesto edildi. Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve ÖYB’nin düzenlediği eylemde çocuk işçiliği, işçi ölümleri devlet-sermaye ortaklığının ve cezasızlık hukukunun bir sonucu olduğu dile getirildi.
“İşçiler Ölüyor Sermaye Büyüyor, Yoksulluk Sürüyor Çocuklar Ölüyor, Kahrolsun Kapitalist Köle Düzeni, Öğrenciler Çocuktur İşçi Değil, Sömürücü AKP Hesap Verecek, Çocuk İşçilik Ölüm Demektir, MESEM’de Çocuklar Can Veriyor, Çıraklık Değil Köle Düzeni, Çocuk İşçiliğine İzin Verme, Sermaye Çocuklardan Elini Çek, Kaza Değil Cinayet Ölüm Değil Soykırım, Dilovası’nda Hesap Sorulmadı Duruyor, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz” sloganlarının atıldığı eylemde tekbir getirildi, Dilovası için adalet çağrısında bulunuldu.
Eylemde okunan açıklamanın tam metni şu şekilde:
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kıymetli halkımız,
Büyük ozan, gönül ve hâl insanı Yunus Emre, ölüm üzerine söylediği bir şiirinde genç iken hayatını kaybedenlere yazıklanır ve şöyle der:
Bu dünyada bir nesneye / yanar içim göynür özüm
Yiğit iken ölenlere / gök ekini biçmiş gibi
Evet, Yunus Emre’nin çokça üzüldüğü bir durumdur genç iken, yiğit iken ölmek! Gençliği gök ekine yani henüz yeşil bir buğdaya benzetiyor Yunus Emre. Hiç henüz yeşil olan bir ekin, bir başak biçilir mi? Tabii ki biçilmez! Genç bir insanın ölümü henüz göğ iken, yeşil bir başak iken biçilmek gibidir.
İşte bugün bizler, bir kez daha işçi ölümleri için, henüz göğ bir ekin iken hayattan koparılan çocuklarımız için burada toplandık! Yeni göğ ekinlerin biçilmesinin, katledilmesinin önüne geçmek için bir araya geldik!
Emeğin dostları,
Maalesef çocuk işçilik giderek yaygınlaşıyor. Ezilen, yoksul halkımızın çaresiz evlatları, devlet-sermaye ortaklığında birtakım yasal manevralar marifetiyle köleleştiriliyor!
Öncelikli olarak evrensel bir ilke olarak kabul edilen şu hakikati burada tekrar tekrar vurgulamalıyız: 18 yaşını doldurmayan herkes çocuktur. Şayet çalışıyorsa “çocuk işçidir!” Bugün itibariyle yaklaşık 3 milyon çocuk işçi var! Egemenler bu duruma, yasalarla kılıf üretmeye çalışıyorlar.
Türkiye’nin sermayesever hükümeti, her ile üniversite açarak emeği ucuzlatma hedefine ulaştı! Bir yandan da meslek liseleri çoğalınca öğrencileri sanayiye yönlendirip onları “ara eleman” olarak istihdam ettiler.
Çocuklar mevsimlik tarım işçiliği, bulundukları ilde tarım işçiliği, gezici mevsimlik tarım işçiliği şeklinde işçileştirildi. Çocuk emeği, çoğu durumda aile emeği içinde görünmektedir. O nedenle sayıları belirginleşmiyor. Yine bu çocuklar, aileleriyle inşaat işçisi olarak çalışıyorlar. AVM’lerde çalışanların yüzde 90’ı 18 yaşın altındadır. Çocuk işçi ölümlerinin son birkaç yılda kentlerde, sanayilerde yoğunlaştığını görüyoruz. “Doğumdan ölüme” bir işçilik gerçeği ile karşı karşıyayız.
Çocuk işçiliğine karşı çıkan yürekler!
2001’de Çıraklık Eğitim Merkezleri, MESEM/Merkezî Eğitim Merkezleri oldu. MESEM, 2016’da eğitime entegre edildi ve çıraklar da MESEM’li oldu. Burada 6 bin lira civarında aylık alan çocukların ücretleri İşsizlik Fonundan karşılanıyor yani ücretler, patronlar tarafından verilmiyor. Bu uygulamada devlet fonlaması olunca da pek çok yolsuzluk oluyor. İşletmeler tarafından çok sayıda MESEM’li çocuk alınmış gösteriliyor ve her biri için para alınıyor.
Şimdi meselenin en kritik noktasına değinelim:
Meslek eğitiminde kişinin başında durularak parça parça öğretim yapılması gerekiyor ancak MESEM’deki çocuklar böyle bir yetiştirme süreci olmaksızın doğrudan, yabancısı oldukları ağır iş süreçlerine dahil ediliyor. Yani burada herhangi bir çıraklık sürecinden bahsedilemez! Haftada bir gün okula, dört gün de sanayiye giden çocukların herhangi bir çıraklık sürecinde lâyıkıyla eğitim almadan ağır iş süreçlerine dâhil olduğunu, herhangi bir mesai kısıtlamasına uyulmadan geç vakitlere kadar ve öngörüldüğü gibi dört gün değil de çoğu zaman beş ya da altı gün hem de çoğu zaman meslekleriyle alakası olmayan işlerde çalıştırıldıklarını görüyoruz.
Sanayiye, patronlara ucuz iş gücü sağlamak amacıyla patronların hizmetine koşulan, herhangi bir meslekî maharet kazandırılmayan bu çocuklarımız bütün tecrübesizlikleriyle dahil oldukları bu süreçte acımasızca hayattan kopartılmaktadırlar.
Zekâi Dikici, Eren Dağ, Alperen Kocayavuz, Arda Tonbul, Yağız Yıldız, Berk İvacık ve daha nice yavrumuzdan oluşan koca bir liste!
Evet, MESEM’li 17 çocuğumuz iş cinayetlerinde katledildi. 2025 yılında en az 85 çocuğumuz iş cinayetlerinde hayattan kopartıldı. Son 13 yılda ise en az 827 çocuk, evet çocuk, iş cinayetlerinde kurban edildi!
Büyük ozan Yunus Emre’nin asırlar öncesinden bugüne ulaşan sesi, bir yandan Gazze’de işgalci ve soykırımcı İsrail tarafından katledilen on binlerce yavrumuz, diğer yandan ise bütün dünya ve Türkiye’de sermayeye kurban verilen çocuklarımız için vicdanlarda yankılanmaktadır!
Arkadaşlar!
Geçtiğimiz günlerde MESEM’deki iş cinayetlerini protesto eden 16 genç hâlâ tutukludur! Bu ülkede hakikati haykırmanın bedeli oldukça ağır! Peki, MESEM uygulaması fukara yavrularımızı göğ ekinler gibi hayattan koparırken biz susalım mı? Yoksulluk ve çaresizlik girdabında çırpınan halkımızın yanında yer alıp adalet mücadelesi vermeyelim mi?
Şunu herkes duyup bilsin ki eğitim süreçlerini sermayeye kaynak ve ucuz iş gücü transferi olarak tasarlayan kapitalist yağma düzenine itiraz etmeye devam edeceğiz! Çocuklarımız için açlık ve yoksulluk tehdidinden ötede yeni, dayanışmacı ve tabiatla barışık bir dünya kurmak için var gücümüzle çalışacağız!

Emeğin ve emekçinin omuzdaşları!
Bütün bir Anadolu, sermayenin azgın iştihasına devredilerek delik deşik edilmiş; çocuk işçiliğine maruz kalan yavrularımız iş cinayetlerinde yaşamdan kopartılmış; fukara emekçi kitleler on binlercesiyle açık bir soykırım sürecine maruz kalmıştır!
Evet, çok korkunç, yakıcı ve iç karartıcı rakamlarla, tablolarla karşı karşıyayız. İnsan canının devlet tarafından korunup kollanan sermayenin çıkarları karşısında herhangi bir değeri olmayan ülkemizde işçiler, soykırım tabirini hak edecek toplu öldürmelere maruz kalıyorlar.
Şimdi o korkunç tablonun ürkütücü gerçeğini bir kez daha ortaya koyalım:
İSİG verilerine göre 2025 yılının Kasım ayında en az 216 emekçi kardeşimiz iş cinayetlerinde can vermiştir.
Yine 2025 yılının ilk 11 ayında en az 1956 emekçi kardeşimiz iş cinayetlerinde katledilmiştir.
Son 23 yılda ise 35 binden fazla emekçi kardeşimiz iş cinayetlerinde öldürülmüştür.
Evet, on binlerce işçi… Tam bir katliam, tam bir soykırım!
Yukarıdaki rakamlara göre her ay 200’e yakın işçi katledilmektedir. Önlenebilir ölümlere cinayet diyoruz. Kapitalizmin insan hayatını değersiz kılan uygulamalarının mağduru olan yoksul emekçilerin bu ölümleri elbette ve kesin olarak cinayettir. Çocuk işçi ölümlerinde olduğu gibi cezasızlıklardan beslenen bu cinayetler tartışmasız bir şekilde cinayettir, katliamdır!
Arkadaşlar,
Yıllardır bu gerçeği dile getiren, adalet arayan haykırışlara rağmen yoksullaştırılan halkımızın iş cinayeti olarak artan ölümlere maruz kaldığını görüyoruz. Daha 8 Kasım 2025’te Dilovası’nda, 3’ü çocuk 6 işçi kardeşimiz, Ravive Kozmetik cinayetinde katledildi! Şikâyetlere rağmen herhangi bir denetimin olmadığı bu cinayetten sonra hiçbir sorumlu kamu görevlisine hukukî bir soruşturma açıldığını duymadık, kimse istifa etmedi!
İşte bu örnek bile tek başına iş cinayetlerinin nasıl bir hukuksuzluk zemininden beslendiğinin açık kanıtıdır. Bütün bunlardan önceki asıl problem ise halkımıza dayatılan sermaye düzeni ve onun sömürücü, köleci karakteridir.
Açlık sınırının kat kat altındaki köleci sömürü rakamı olan asgarî ücretle insanımızı ezen, emeği yağmalayan bu düzenle esastan hesaplaşılması gerekiyor. Bu, bizim hem teorik hem de fiilî sorumluluğumuzdur.
İşçiler, emekçiler, çocuk-yetişkin, yerli-mülteci denmeden kapitalist yağma düzeninin çarklarında öğütülüyor. Yoksulluğa, açlığa, çaresizliğe mahkûm edilerek tabiattan, özgür bir yaşamdan kopartılan emekçilerin birer birer önümüze düşen ölümleri, nasıl bir düzene, nasıl bir işleyişe maruz kaldığımızı göstermektedir.
Türkiye’yi ucuz iş gücü cennetine çeviren AKP iktidarı, bugünlerde süren Asgarî Ücret Tespit Komisyonu müsameresinde olduğu gibi emekçilere, emeğe zerrece bir saygı duymamakta, bütün iradesiyle tamamen yerli ve yabancısıyla sermayeden yana saf tutmaktadır.
Kıymetli dostlar!
Bütün bu ölüm ve soykırım düzeninin hedef aldığı emekçilere karşı sorumluluklarımız her geçen gün katlanmaktadır. Şunu herkes bilsin ki çocuğuyla, işçisiyle halkımız asla sahipsiz değildir! Kapitalistler her ne kadar iktidardan güç alsalar da halkın adalet talebinin karşısında duramayacaklardır. Hep birlikte, omuz omuza alın terimizin, emeğimizin hakkı ve hürmeti için mücadele edeceğiz!
Tabiatla barışık, dayanışmacı yeni ve bambaşka bir hayat mümkün ve gereklidir. Tabiatın tasallutundan hem emeği hem de tabiatı kurtarmak mümkündür. Kimsenin bir başkasının işçisi olmadığı bir dayanışma modeli ile ilerleyen başka bir işleyiş evet, elbette mümkündür.
İşte bu mümkünlerin izlerini sürmezsek emekçiler her yıl binlerce ve binlercesiyle katledilecek, hayatta kalanlar da en acımasız kölelik koşullarında sömürülmeye devam edeceklerdir.
2025’in Kasım ve yılın ilk 11 ayı için verdiğimiz rakamlar Aralık ayı boyunca maalesef yeni cinayetlerle daha da kabardı, bu gidişle de kabarmaya devam edecek görünüyor!
İnanıyor ve haykırıyoruz ki direndikçe zulmü, sömürüyü, çocuk işçiliğini, iş cinayetlerini, köleliği durdurabiliriz. Şüphesiz ki Allah; adaleti emreder, kötülüğü yasaklar!
Haber: Şilan Deniz