Videolar
Üsküdar’da Eylem: Torba Yasayı Geri Çek! Zeytine, Ormana, Kıyılara Dokunma! (video haber)
Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, ÖYB ve TOKAD İstanbul’da, Üsküdar Mimar Sinan Meydanında bir eylem düzenleyerek kamuoyunda “süper izin” olarak bilinen ve zeytinliklerin maden sahası ilan edilmesini kolaylaştıran yasa tasarısını protesto etti; yasa teklifinin geri çekilmesini istedi.
Kıyıları turizm talanına açan yönetmeliğin de halkın kıyılarla irtibatının tümden kesildiği vurgulanarak eleştirilen eylemde, sermaye ve iktidarın ortaklaşa sebebiyet verdiği ekolojik ifsat eleştirildi; ormanlara, zeytin sahalarına, kıyılara ve bir bütün hâlinde tabiata sahip çıkılması çağrısında bulunuldu.
Eylemde “Torba Yasayı Hemen Geri Çek, Süper İzin Süper Talandır, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz, AKP Elini Doğamızdan Çek, Zeytine Ormana Geleceğe Dokunma, Zeytine Ormana Kıyılara Dokunma, Kahrolsun Kapitalist Yağma Düzeni, Zeytin Direniş Hayat Demektir, Sermayeye İktidara Diren Diren Her Yerde, Kazdağlarında Akbelen’de Diren Diren Her Yerde, Altına ve Kömüre Diren Diren Her Yerde, Madenlere Siyanüre Diren Diren Her Yerde” sloganları atıldı, tekbir getirildi.
Eylemde topluluk adına Meryem ve Karayıl ve Sacide Uras’ın okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:
Zeytine, Ormana, Tabiata, Geleceğe Dokunma! Torba Yasayı Geri Çek!
Rantı, Sermayeyi Değil; Hayatı Savun!
Bismillâhirrahmânirrahîm
Kıymetli dostlar,
Neoliberalizmin resmî belgesi olan 24 Ocak kararlarının sonuçlarını tüm yakıcılığıyla yaşamaya devam ediyoruz.
Küresel sermaye ve ona göbek bağıyla irtibatlı yerli işbirlikçi sermaye doymuyor; ülkemizin, tabiatımızın bütün imkân ve güzelliklerini yağmalayama devam ediyor!
AKP iktidarında hızlanan yağma ve talanın zirveye çıktığı bir dönemdeyiz.
Ülkenin yaklaşık 3’te 2’sini maden sahası ilan ederek ormanları katleden, topraklarımızı siyanürle zehirleyen, HES’lerle dereleri kelepçeleyen şirketlere peşkeş çeken AKP iktidarı şimdi de yeni yasal düzenlemelerle bu yağma, talan ve ifsadı derinleştiriyor!
Önce kıyılardan başlayalım:
26 Haziran 2025 tarihli yönetmelik değişikliğiyle kıyılardaki özel mülkleştirme yasal hâle getirilmeye çalışılıyor. Kıyılardaki işgaller, sözde hukuki bir zemine kavuşturuluyor.
Bu değişiklik, açıkça “adrese teslim bir düzenleme”dir arkadaşlar!
Bu değişiklikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’na tahsis edilen orman alanlarının kıyı kenar çizgisinin deniz tarafı, “turizm” amacıyla önceden tahsis edilen alana ek alan olarak sermaye sahiplerine devredilecektir.
Ülkemizin en güzel kıyılarının büyük çoğunluğu zaten turizm sermayesinin, otellerin işgali altındaydı şimdi geri kalan mıntıkaları da bu arsız ve doymak bilmeyen iştahlara teslim edecekler ve halkımızın denizlere ulaşmasının neredeyse tümüyle önüne geçecekler!
Bu uygulamayı hemen, derhâl, şimdi iptal edin! Şunu bilin ki tabiat, sizin rant alanınız değil; Rabbimizin herkese eşit olarak verdiği nimetler bütünüdür!
Arkadaşlar,
Çok uzun süredir Türkiye’de büyük bir orman direnişi, büyük bir dere direnişi, büyük bir ağaç direnişi hülâsâ büyük bir tabiat direnişi var!
Bu direniş; küresel sermayeye ve onun işbirlikçisi yerel sermayeye karşı veriliyor!
Bu direniş, kendini sermayenin hizmetine adamış iktidara karşı veriliyor!
Bu direniş; Kaz Dağlarından Akbelen ormanlarına, Dersim dağlarından Karadeniz ormanlarına, derelerine kadar bütün bir ülkeye; Anadolu’nun dört bir yanına yayılmış durumda!
Bu direniş; zeytinliklere göz dikmiş, onları yok ederek kömür çıkarmak isteyen enerji kartellerine karşı veriliyor!
Biz de bugün bu direniş zincirinin bir halkası olarak meydanlara çıktık ve İstanbul’dan ses veriyoruz:
“Yağma yok! Zeytine, ormana, derelere, kıyılara dokunma! Yağmacı sermayeye geçit vermeyeceğiz!” diye haykırıyoruz!
Kıymetli Dostlar,
Orman, zeytinlik, mera ve sit alanlarını madene açacak ve kamuoyunda “süper izin” olarak adlandırılan arsız torba teklifi Meclis’te görüşülmektedir.
Şimdi, sürecin nasıl öngörüldüğüne bakalım:
Bu teklifle Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) sınırsız yetki verilirken, Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) süreçleri hızlandırılıyor, Cumhurbaşkanı başkanlığındaki kurul, son sözü söylüyor. Acele kamulaştırma kurumsallaşıyor ve ekokırım yasal zemine oturtuluyor!
Bu yasa çerçevesinde “stratejik” ve “kritik” madenler belirlenecek. Bu konudaki kararlar da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın atadığı kurul tarafından verilecek. Bu türden madenlere ilişkin acele kamulaştırma ve stoklama kararları yine kurul tarafından verilecek.
“Acele kamulaştırma” zaten iktidar tarafından son dönemde sık kullanılan bir yöntemdir. Bildiğinzi gbii vahşi madenciliğe, sömürge madenciliği uygulamalarına karşı çıkanların tarlalarına, meralarına, zeytinliklerine “acele kamulaştırma” kararlarıyla el konuluyordu. Bu teklifle birlikte “acele kamulaştırma” bir başka deyişle “acele çökme” projelerine yasal bir kılıf da getirilmiş oluyor.
Teklifin üçüncü maddesiyle, MAPEG’e devlet ormanlarında süper yetki veriliyor. Orman alanlarında madencilik faaliyetlerine yönelik her türlü kararı MAPEG verecek. Kararları MAPEG alacak, ruhsatlandırmayı da MAPEG yapacak. Devlet ormanları MAPEG’e, MAPEG’de şirketlere devredecek.
Dördüncü grup madenler yaklaşık 2 bin hektarlık (20 bin dönüm) bir alanı kapsadıklarından, aynı alanda bulunan farklı madenlerin de ziyan edilmemesi için aynı alanda farklı madencilik faaliyetlerine de izin verilecek. Yani hem etinden hem sütünden hem de suyundan… Bölgenin canı çıkarılana kadar kanı emilecek!
Teklifin bir başka maddesiyle linyit kömürüyle çalışan termik santraller övülmekte, elektrik sisteminin yükünü taşıdığı belirtilmekte, linyit kömürünün çıkarılmasının ve yakılmasının stratejik bir zorunluluk olduğu vurgulanmaktadır.
Torba teklifte kömürlü termik santraller “hayati öneme sahip enerji yatırımları” olarak gösterilerek önündeki engellerin kaldırılması ve yasal koruma altındaki zeytinliklerin termik santrallere kurban edilmesinin yolu açılıyor.
Tabii o termik santrallerin hangi yandaş holdinglerce işletildiğini de çok iyi biliyoruz!
Evet arkadaşlar!
Kapitalizmden çıkmak yerine onun dayattığı yaşam tarzını sorgulanamaz kabul eden bir anlayışla karşı karşıyayız!
Sadece biz değil; bütün dünya, kapitalizmin enerji politikalarının kurbanı olmuş durumdadır. Küresel sermaye denen azgın canavarın kanı enerjidir. Çok büyük oranlarda fosil yakıtlarla sağlanan enerji, dünyanın can suyunu kurutmuş; sömürüyü derinleştirmiş ve tabiata ağır darbe vurmuştur.
Bugün eş zamanlı olarak Meclis’te görüşülen İklim Yasası da aynı sahtelikle maluldür. Sözüm ona tabiat, iklim, modern kapitalist medeniyetin işleyişinin zararlarından korunacaktır!
Elbette böyle bir şey olmaz arkadaşlar! Bu, eşyanın tabiatına aykırıdır. İnsanlığın artık belki de çok geç kaldığı bu kavşakta acil bir karar vermesi gerekiyor! Ya kapitalizmden, onun ifsat edici çevriminden çıkacak ya da böyle “İstemem yan cebime koy!” diyen sahte çözümlerle kendini ve halkları oyalayacak; derinleştirdiği ifsadıyla tabiatı ve yaşamı yok etmeye devam edecek!
İronik bir şekilde sözüm ona iklim yasası ile zeytinlikleri katledecek süper izin yasasını aynı günlerde görüşen iktidar, yine aynı günlerde ülkemizi yakıp kavuran orman yangınlarıyla ilgili olarak yıllardır almadığı önlemlerin hesabını vermeye yanaşmıyor!
İklimi korumak istiyorsanız iklimi yozlaştıran, sıcaklıkları artıran kapitalizmden çıkmanın yollarını arayın! Hayatı besleyip koruyan ormanlara, derelere, göllere, zeytinliklere sahip çıkın! Yangınlara karşı tedbirler alın! Yangın söndürme tertibat ve ekipmanlarını verimli seviyelere ulaştırın!
Bir yandan yangınlar bir yandan sizin yağmacı uygulamalarınız Namık Kemal’in şu mısralarını hatıra getiriyor:
Âh yaktık şu mübârek vatanın her yerini /
Saçtık eflâke kadar dûdunu, âteşlerini /
Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Emperyalist şirketlerin her bir kazması, iş makinesi Anadolu’yu delik deşik ettikçe, ormanlar yok oldukça lütfen bu mısraları hatırlayın ve suç ve suçlular üzerine bir kez daha düşünün!
Islah çizgisinin temsilcileri,
“Süper izin” denilen bu “süper talan” teklifi yasalaşırsa Muğla’da bulunan Yeniköy-Kemerköy ve Yatağan termik santrallerinin çevresinde bulunan binlerce dönümlük zeytinliklere el konulacak!
Topraklarına ve zeytin bahçelerine el konulan çiftçilere ise başka alanlarda isterlerse toprak kiralanacak! Özetle, bu yasal düzenleme gerçekleşirse yüz binlerce zeytin ağacı katledilecek, köylüler mülksüzleştirilecek!
Bazı akl-ı evvel milletvekilleri de “Ne yapalım; zeytin ağacı taşınabilir, maden taşınamaz!” diyor. Arkadaşlar, daha önce taşıması yapılan zeytin ağaçlarının en az yarısının kuruduğu, hayatta kalanların da çok uzun süre meyve vermediği tespit edilmiştir.
Bu tabiat düşmanı sermaye sevicilere sormak istiyoruz:
Akbelen ormanlarında yaptığınız gibi binlerce zeytini katledeceksiniz! Peki, yarın sofranızda zeytin yerine kömür mü yiyeceksiniz? Yemeklerinizde zeytin yağı yerine kömür tozu mu kullanacaksınız? Yüz binlerce insanı tabiatından, üretiminden koparıp açlığa, yoksulluğa mı sürükleyeceksiniz? Sizin beceriksizlik ve ufuksuzluğunuzun faturasını halkımız mı ödeyecek!
Ayrıca, teklif dolayısıyla şunu bir kez daha vurgulamak durumundayız: Küresel iklim felaketinin yaşandığı bir dünyada termik santrallerin kapatılması çağrısı yapılırken, teklifle bu santrallerin ne kadar stratejik, vazgeçilemez ve önemli olduğunun altı çizilmesi az önce de bahsettiğimiz gibi ayrı bir garabettir!
Kıymetli dostlar,
Türkiye’nin dört bir yanındaki zeytinlikler, artık yalnızca tarımsal alanlar değil; birer mücadele hattı, birer sınav sorusudur. Bu soruyu geçemeyen bir toplum, sadece doğasını değil, kültürel sürekliliğini de kaybeder. Zeytin kesildiğinde sadece bir ağaç değil; bir halkın sesi, bir sofranın bereketi, bir ülkenin vicdanı da susturulmuş olur.
Zeytin ağacı, yalnızca bir Akdeniz bitkisi değildir; o, insanlığın ortak vicdanına kök salmış, toprağın hafızasıyla konuşan bir canlıdır. Barışın taşıyıcısı, sabrın öğretmeni, köklülüğün simgesidir. Onun her kıvrımı, her çentiği, binlerce yıllık bir zaman defterinin yaprağı gibidir. Sessizdir ama suskun değildir. Gövdesiyle geçmişi; dallarıyla geleceği anlatır. İnsan türünün hafızası zayıf olabilir ama zeytin unutmamıştır: Ne tufanı ne savaşı ne kuraklığı ne de ihaneti… Bu yüzden onun gölgesinde yalnızca insanlar değil, bütün çağlar dinlenmiştir.
Şu anda Filistin’de, Gazze’de devam eden Siyonist soykırımı da bu bağlamda hatırlamalıyız:
Zeytin, Filistin’de de direnişin sembolüdür. Nasıl Türkiye’de işgalci, yağmacı sermaye zeytinliklere, ormanlara, kıyılara saldırıyorsa Filistin’de de küresel sermaye desteğindeki işgalci İsrail; Filistin halkının tabiatına saldırmakta, zeytin ağaçlarını kesmekte, kıyılarını zapt ederek Trump’la beraber ikinci Riviera hayalleri kurmaktadır.
Bu durumda anlıyoruz ki zalimler her yerde birbirine benzer plânlar kurarken yine direnişler de birbirine benzer usullerle bu işgal ve zulümlere karşı koymaktadır!
İstanbul halkı,
TEMA vakfının daha önceki eylemlerimizde de bahsettiğimiz raporuna göre canlı tür çeşitliliği bakımından büyük öneme sahip olan “Önemli Doğa Alanlarının” büyük bölümü madencilik faaliyetlerinin tehdidi altındadır.
“Önemli Doğa Alanları”nın yüzde 55’i ihale ruhsat alanlarında, yüzde 40’ı aktif ruhsat alanlarında yer alıyor.
SİT alanlarının yüzde 66’sı maden alanı olarak ruhsatlanmış.
Tarım alanlarının yüzde 41’i aktif ruhsat, yüzde 37’si ihale sahasında kalıyor. Tarım alanlarının sadece yüzde 22’si herhangi bir ruhsat alanına dahil edilmemiş durumda.
Su havzalarının yüzde 31’i aktif ruhsat alanında bulunuyor.
Madenlerle delik deşik edilen, siyanürlerle zehirlenen ülkemiz coğrafyasını görüldüğü üzere eğer direnmezsek, karşı koymazsak yakın gelecekte çok daha kötü günler beklemektedir.
Sermayenin hırslarına karşı tabiatı, yaşamı savunan dostlar,
Rabbimiz A’raf sûresi 56. ayette “İyi bir düzene sokulmuşken yeryüzünde bozgunculuk yapmayın!” uyarısında bulunurken Rum sûresi 41. ayette ise “İnsanların elleriyle yaptıkları yüzünden karada ve denizde fesat çıktı.” buyurmaktadır.
Aynı ayette “Bu şekilde [Allah], belki [doğru yola] geri dönerler diye yaptıklarının bazı [kötü] sonuçlarını onlara tattıracaktır.” diyor ve bize 6 Şubat Maraş depremini, Fukuşima’yı, Çernobil’i, Erzincan-İliç’i ve her sene daha da yoğunlaşan orman yangınlarını hatırlatıyor.
Kur’an-ı Kerim’deki bu beyanlar sosyolojik ve ekolojik çürüme ve yozlaşma hususunda insana dönük güçlü ikazlardır.
Kapitalist hırsların küreselleştiği ve hayatın her alanına sirayet ettiği bir dönemde bu ifsadın tam karşısında durmak mecburiyetindeyiz.
Hayata, tabiata, insanlara ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a karşı bu, öncelikli bir sorumluluğumuzdur.
Zeytinime, ormanıma dokunma!
Sömürgeci sermaye Anadolu’dan defol!
Sermayeyi değil, tabiatı savun!
Anadolu’yu altın ve para hırsınıza teslim etmeyeceğiz!
EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)
SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)
TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)
ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)