Connect with us

Videolar

Dilaver Demirağ: Doğadan Koptuğumuz İçin Onun Göstergelerini Okuyamıyoruz

Yayınlanma:

-

Özgür Yazarlar Birliği seminerlerinde 05 Mart 2023 pazar günü Dilaver Demirağ, “Afet, Şov ve Sürünen Devrim” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdi. Programdan notlar şu şekilde:

  • Konuya sosyal teori ekseninden bakmaya çalıştım.
  • Felaket, yıkım, afet… Bize bakan yönü böyle. Ama doğa için yenileşme, gençleşme imkânı… Depremler olmasa doğadaki besin döngüsü kendini koruyamayacak. Mesela madenler, maden suları vs. depremler sayesinde ortaya çıkan şeyler.
  • Mesele kent dediğimiz şeye geldiğinde… İnsanların toplandığı mekânlar, konutlar inşa ediliyor çünkü buralarda. Betonla birlikte depremler büyük bir yıkım haline geliyor.
  • Can kaybı önceden bu kadar çok değildi, eskiden de depremler olmasına rağmen.
  • Ahşaptan yığma taşa geçince yıkıcı sonuçlar ortaya çıkmaya başlıyor depremlerde.
  • Kentlerde afet dediğimiz olguyla karşı karşıyayız.
  • Bilim, bilgide bir tekel inşa ettiği için yerel bilgiyi dışarıda bırakıyor. Örneğin, gören göz için, deneyimlerden bir şeyin yaklaşmakta olduğu anlaşılabiliyor. Yerel bilgi kaynağı, doğaya bakarak oluşturulabiliyor.
  • Biz doğadan koptuğumuz için doğanın göstergelerini okuyamıyoruz.
  • Paradigma meselesi de var. Aykırı bir şeyin kendini kabul ettirmesi zaman alıyor.
  • Gökyüzündeki varlıkların yeri, etkisi, manyetik etkiler vs. Bunlara bakmıyoruz.
  • Belli refah toplumlarında önlemlerle zarar minimuma indiriliyor. Ama bizim gibi ülkelerde bu yapılmıyor.
  • Felsefe ve ahlak boyutu…
  • Acı ile karşılaşınca sükût devreye giriyor. Sessizlik nedir? Konuşmanın bittiği yer, diye düşünürüz. Ama konuşmaya ara verilen bir dönemdir aslında. Yani konuşmanın bir parçası.
  • İmajın, sözün yerini aldığı bir çağda, sükûta katılarak insanların yaralarına eşlik ediyoruz.
  • Ama imajlarla birlikte, sözün hâkim olduğu bir yerde, tamamen seyirciye dönüştürülmeye başlandık.
  • Afet pornosu: medyanın afetleri sunuş şekli. Belli seçili görüntüler oluşturuluyor, acılı vs. müzikler ekleniyor. “Reality Show” dediğimiz şey gibi. Mahremiyet ortadan kayboluyor, kameralar çekiyor insanları enkazdan çıkarken.
  • Yani, seyirciye dönüşmeye başladığımız bu noktada, röntgenciye dönüşüyoruz, acıya eşlik etmekten ziyade.
  • Duygu durumu da nötrleşiyor bir süre sonra. Hâlbuki bir duyguyu sindirebilmek ve hesaplaşabilmek için zamana, mesafeye ihtiyaç vardır. Ama medyatik süreçte o zaman oluşmuyor.
  • Gösteri kavramı. Guy Debord… İmajların birikiminden oluşan bir olgu.
  • Yardım eden insanlar, bir örgüt misal, onun fotoğrafını yayımlıyor. Bu, imajinatif bir şey haline dönüşmesini sağlıyor. Bir tür başa kakma halini alıyor yani. Bit tür siyasi kazanca tahvil etmeye başlıyor. Gösteri haline geliyor yapılan iş. Siyasi bir şov halini alıyor.
  • Dayanışmanın hakikatini, bu gösteri, şov haline getirmeye ve araçsallaştırmaya başlıyor. Niyetiniz böyle olma bile!
  • “İyilik yap, denize at; balık bilmezse Hâlik bilir!” mantığı ortadan kaybolup siyasi örgütlerin siyasi propagandasına dönüşüyor bu yardım.
  • Dinin araçsallaşması… Muhafazakârlık anlayışı bunu üretmeye başladı. Siyasi meşruiyet aracına dönüştüğü için din, asıl hakikatini kaybetti ve siyasi araç haline geldi.
  • Siyasi idealizm de, ahlaki, dini idealizm de ortadan kalkarak yapılan her şey şov halini almaya başlıyor.
  • Hakikatın erozyona uğradığı bir çağ…
  • Teknomodernizm, ölüm siyaseti… Teknomodernizm, İslami hareket içinde eski bir tartışma. Batı’nın fennini alalım, ahlakını almayalım! Ama bu böyle değil. Aracın bir ahlakı, kültürü var.
  • Muhafazakâr kesimlerde görülen bir olay… Teknolojik başarılar, bir tür siyasi meşruiyet araçlarına dönüşüyor.
  • Örneğin, mevcut iktidarın övündüğü şey: SİHA. Ölüm siyaseti. Ezen, kahreden eski devlet geleneğini baz aldığını gösterdi bize.
  • Foucault – Biyopolitika’nın zıddı gibi. Biyopolitika à Hayatın biyolojik süreçlerinin iktidarın konusu haline gelmesi. İnsanları yaşatma üzerinden kurulması iktidarın. Bizde ise bu yok. Yaşamı, yaşatmayı merkezde tutan bir politika yok. Aksine, askeri geçit törenlerinin benzeri olan, teknofestlerde gördüğümüz silah araçları var.
  • Biyopolitik bir iktidarda ölüm, iktidarın çaresizliğini gösteriyor.
  • Nekropolitika, iktidarın konusunun artık ölüm haline gelmesi. Kimin yaşayacağına ve öleceğine onun karar vermesi.
  • Askeri araçlarla övünülürken, yaşatma araçları üretmeyip onunla övünülmemesi çok ilginç.
  • Modernlik iddiası güden bir devletin kaynağı genelde şuna dayanıyor: insanların felaketlere hazırlıklı olması. Ama bizim gibi siyasi iktidarların olduğu bir toplumda böyle bir çaba yok.
  • Gösterilen acz durumu, siyasi dönüşümlerin kendini belli ettiği bir yer.
  • Kamusal araç olmaktan çıkıyor yardım kısmı. Kamusal alandan çıkması, her türlü örgütün kendine rakip olarak görülmesi, yardımın da devlet tekelinde olmasına sebep oluyor.
  • Her şeyin piyasalaştırılması, afet yönetimini de etkileyen bir olgu halini aldı.
  • Örneğin, yangınları söndürmek için yapılan seferlerden şirketler para kazandı. Kamu uçakları ortada yoktu.
  • Kalkınma mantığı: insanların yaşam alanlarının ekonomik bir unsura dönüştürülmesi. Maden kazaları, depremde olan olaylar, Kızılay’ın ticari bir mantıkla hareket ediyor olması… Bunlar kalkınma sürecinin bir parçası.
  • Hayatı ekonomikleştirdiğiniz oranda, insanları kırılgan ve her türlü olumsuzluğa açık hale getirmiş oluyorsunuz.
  • Teknomuhafazakârlıkla ilgili soru üzerine: Teknoloji ile sergilediği davranışlarda modernist, belli bir toplumsal sınıfın çıkarlarını ve kentlerin ticari bir marka haline getirilmesini esas alan bir mantık. Aynı zamanda da kültürel olarak muhafazakâr… Din de meşruiyet kaynağı.
  • Depremler de Allah’ın koyduğu kanunların neticesi. Ama Allah’ın ceza verici bir despotmuş gibi algılanması, bu devletin politikalarının sonucunda böyle oluyor.
  • Depremlerin, sellerin olması kader evet. Ama bunların felakete dönüşmesi kader değil.
  • Sürünen devrim, kökten bir dönüşüm ama patlama halinde gördüğümüz olgular.
  • Devlet dışı bir organizasyon sahası inşa etmeye başlıyor insanlar imece usulüyle. Kendi korunaklı alanlarını kendileri inşa ediyor. Burada da devletin dışarıda kaldığı bir alan inşa ediliyor. Bu bir süreç. Emekleye emekleye yapılıyor. Yavaş yavaş oluşan bir şey.
  • Devrimin gerçekleşmekte olduğunu gösteriyor.
  • Bütün bu felaketler, kendi saçını kendi kesen bir halde olabileceğimizi gösteriyor. Devlet olmadan da yaşayabileceğimizi gösteriyor.
  • Çevik olan devlet değil, toplum. Toplumda emir zinciri yok. Vicdani bir yükümlülükle hareket ediyoruz.

Notlar: Melike Belkıs Örs

Tıklayın, yorumlayın

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

Üsküdar’da, “Filistin ve Lübnan’da Siyonist Saldırganlığa Hayır!” Eylemi

Yayınlanma:

-

TOKAD, Eğitim İlke-Sen, Özgür Yazarlar Birliği ve Sağlık İlke-Sen, “Emperyalizmden, işbirlikçilik ve ihanetten güç alan İsrail, Filistin ve Lübnan’a saldırarak kardeşlerimizi katlediyor; direniş önderlerine suikastlar düzenlerken BTC boru hattından akan Azerbaycan petrolüyle besleniyor, Kürecik Radarıyla korunuyor! Bu mel’un sarmalı parçalayalım!” çağrısıyla 02.10.2024 çarşamba günü Üsküdar’da bir eylem düzenledi.

Eylemde Aksâ Tûfanı’nın birinci yılında emperyalizmin, siyonizmin katliamları ve direniş değerlendirilirken Lübnan’a dönük siyonist saldırganlığı lanetlendi; bölgedeki ve Türkiye’deki siyonist damarların nasıl kesileceğinden bahsedildi. Kürecik Radarının İsrail’i yıllardır nasıl koruduğunu, İsrail’in çelik ve petrol ihtiyacının çok büyük kısımlarının Türkiye’den tedarik edildiğini, bütün beyanlara rağmen ticaretin sürdüğü hatırlatıldı.

Eylem boyunca “Yaşasın Gazze Direnişimiz, Yaşasın Lübnan Direnişimiz, Yaşasın Küresel İntifada, İsrail’le Anlaşmalar İptal Edilsin, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, Vanaları Kapat Petrolü Kes, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Devamını Okuyun

Videolar

ÖYB’de Abdurrahman Arslan’la Filistin Söyleşisi

Yayınlanma:

-

Özgür Yazarlar Birliği yeni dönem programları Abdurrahman Arslan’ın “Filistin: Dünyayı İkiye Bölen Dünya” başlıklı söyleşisiyle başladı.

Mücahid Sağman’ın moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşide Abdurrahman Arslan, Filistin meselesini paradigmatik bağlamlarda tartıştı.

Program, video kaydından takip edilebilir.

 

 

Devamını Okuyun

Söyleşiler

M. Ali Başaran – Muharrem Balcı: Süreç ve Muhataplarıyla Hukuk Üzerine

Yayınlanma:

-

Sitemiz yazar ve editörlerinden Av. Mehmet Ali Başaran, “YeniPencere Özel”de Av. Muharrem Balcı ile süreç ve muhataplarıyla hukuku çok boyutlu olarak değerlendiren bir söyleşi yaptı.

Devamını Okuyun

GÜNDEM