Connect with us

Haberler

Via Campesina: İklim Adaleti İçin Gıda Egemenliği, Şimdi!

Yayınlanma:

-

BM COP 26 (Glasgow) İklim Zirvesi hakkında La Via Campesina bir  deklarasyon yayımladı.  Deklarasyonda iklim adaletine ilişkin mevcut çözüm önerileri eleştirildi ve talepler ifade edildi.

Deklarasyonun tam metni şu şekilde: 

Bu yıl, geçen yıldan bu yana iklim düzleminde şu ana kadar kaydedilmiş en kaotik yıl oldu. Ancak ulusötesi şirketler, hayırseverler, ana akım medya ve birçok sivil toplum kuruluşunun (STK) kontrolü altındaki hükümetler hâlâ aynı şeyi öneriyorlarpiyasaya dayalı çözümler ve riskli tekno-onarımlar. Milyonlarca insanın hayatına mal olan küresel bir pandeminin başlamasından iki yıl sonra, insanlık her gün kıtlıklara neden olan eşi görülmemiş sel, yangın ve kuraklıkların yanı sıra yaşamı gitgide daha zorlaştıran öngörülemez hava koşullarına uyanıyor. Yönetenler küresel güç dengesizlikleri ve sömürge yağmalarıyla zenginleşmiş ülkelerin tarihsel sorumluluklarından bahsetmeksizin, fosil yakıt çıkarma, tarım endüstrisi ve askeri-endüstriyel kompleks arasındaki sıkı bağları görmezden gelerek, “genel insan faaliyetinin” iklim kaosuna neden olduğunu iddia ediyorlar. Bizlere gerçek ve dönüştürücü bir yol sunmak yerine, şirket seçkinlerine öncelik vermeyi asla ihmal etmeyen sahte çözümler pazarlanıyor: “net sıfır”, “doğa temelli çözümler”, “jeo-mühendislik” ve “tarımın dijitalleşmesi” bunlardan birkaçıdır. Bunlara son verilmeli, derhal!

İklim krizini sona erdirmek için kökleri insanlığın ve Toprak Ana’nın haklarına uzanan bir sistem değişikliği gerekiyor. 500 yılı aşkın bir süredir, başlangıçta sömürgeci ve şu anda şirketsel olan ataerkil gıda sistemi, küçük bir azınlığın zenginleşmesi için tüm yaşam biçimlerine hükmetmeye çalıştı. Yüzyıllar boyunca insanların ve gezegenin ürettiği birikmiş zenginlikleri kontrol altında tutanlar sel, kuraklık, tahrip edilmiş toprak, savaş ve açlığın gazabından şu ana kadar kurtuldular. Onlar yaşamın devamını sağlayan doğal sistemlerin çöküşünün birçok işaretini görmezden geliyorlar ve bunun yerine en savunmasız kurbanlar olan bizlerin en büyük yükü taşıdığımızı öne sürüyorlar. La Via Campesina (LVC) ve köylü kadın ve erkekler, göçmenler, toprak işçileri, balıkçılar, orman sakinleri, kırsal kesimdekiler, gençler ve diğerlerinden müteşekkil çeşitliliğimiz için iklim krizine yönelik çözümümüz mücadele ve dayanışmaya dayalı adil bir geçiştir: gıda egemenliği, iklim adaleti ve Toprak Ana’nın hakları için savaşan herkesle enternasyonalist dayanışma! Bu, özellikle temiz, güvenli ve sağlıklı bir çevre hakkı (madde 18) olmak üzere Birleşmiş Milletler Köylüler ve Kırsal Alanda Çalışan Diğer Kişilerin Hakları Bildirgesi’nde (UNDROP) detaylandırılan ve yakın zamanda Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından onaylanan tüm hak ve sorumlulukların tam olarak gerçekleştirilmesi için verilen bir mücadeledir. Keza bu, herkesin 2021 Birleşmiş Milletler Gıda Sistemi Zirvesi’nde ve daha da fazla Birleşmiş Milletlerin iklim konusunda gerçekleştirdiği Taraflar Konferansında (COP) tanık olduğu daha çok “paydaş kapitalizmi” olarak bilinen “çoklu paydaş” modeli aracılığıyla BM alanlarının şirketlerce zapt edilmesine karşı da bir mücadeledir.

Kendimizi başka bir sancılı BM iklim konferansına- Glasgow’daki COP26- hazırlarken La Via Campesina’nın 200 milyon toprak, su ve yöre savunucusu iklim adaleti için gıda egemenliği talep etmek üzere yeniden ayağa kalkıyor. Fosil yakıt kapitalizmine, ırkçılığa, sömürgeciliğe ve onları birbirine bağlayan ataerkilliğe karşı geniş bir mücadele birlikteliğine katılıyoruz. Bizler şirketleri bu gereksiz yıkımdan sorumlu tutmak için savaşırken, İskoçya, İngiltere ve Galler’deki La Via Campesina üye kuruluşumuz olan LWA’yla (Landworkers Alliance) gurur duyuyoruz. LWA, “agroekolojik tarımın, sürdürülebilir ormancılığın ve daha iyi arazi kullanımının emisyonları azaltma, karbonu tutma ve eski durumuna geri dönme özelliğini [rezilyans] güçlendirme sözlerimize yapabileceği katkının tanınması” çağrısında bulunarak agroekolojik toprak işçilerinin sesini COP26’da duyurmak için yorulmadan çalışıyor.

Şirketler dikkatli olsunlar, dünyanın dört bir yanındaki toprak işçilerinin gerçek çözümleri var: insanlara, iklime ve doğaya hizmet eden gıda, tarım ve ormancılık sistemleri! LWA’mız ve adil bir geçiş için mücadele eden herkesin yanı sıra, bizler Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni (CCNUCC) devasa bir “piyasa mekanizmasına” dönüştürmeye yönelik her türlü girişime karşı bir kez daha ortak bir cephe oluşturacağız. İklim kapitalizmi çözüm değil, suçtur!

COP26: DAHA FAZLA PİYASA MEKANİZMASI İNSANLARIN SORUNLARINI ÇÖZMEYECEK

Fosil yakıt endüstrisinin bir uzantısı olan ulusötesi gıda sistemi, küresel sera gazı emisyonlarının %44 ila 57’sinin kaynağı olduğundan iklim krizinin ana suçlularından biridir. Bu sistem insanları topraklarından uzaklaştırıyor, insan topluluklarına zarar veriyor ve dünyanın tüm bölgelerinde şiddeti ve eşitsizliği körüklüyor. Bu, yaşama değer vermeyen bir sistem tarafından yaşamları ve emeklerinin altının oyulduğu kadınlar ve gençler için ayrıca zararlıdır.

Paris’teki COP21’den epey önce, çok uluslu tarımsal gıda ve fosil yakıtlar işletmeleri güçlerini ve nüfuzlarını ulusal, ulus altı ve küresel düzeylerde politikaları teşvik etmek için kullanıyorlardı. 2015 Paris Anlaşması, çok sorunlu birkaç sahte çözüm etrafında bir tür “uzlaşma” yarattı. Örneğin, 6. Maddede yer alan karbon emisyonlarının ticareti ve denkleştirme mekanizmaları, birincil amacı kârlarını maksimize etmek ve Toprak Ana’ya değer vermemek olan hükümetlere, şirketlere, bankacılara ve zengin tüccarlara önemli bir güç verecektir. İklim değişikliğine uyum sağlamak ve demokratik ve insan haklarına dayalı gıda sistemlerine hakiki bir geçişe girişmek için kararlı adımlar atmak yerine, bu güçlü aktörler iklim eylemsizliklerini gizlemek için “net sıfır” taahhütlerini kullanıyorlar.

“Net sıfır”, şirketlerin kârlarını teşvik eden girişimlere öncelik vererek, onların geçmişte ve şu anda devam eden emisyonlar konusundaki sorumluluklarından kaçmalarına olanak tanıyor. Şirketlerin “doğa temelli çözümlerin” (İngilizcesi NBS) reklamını yaptığı her yerde, bizler bu krizi bir şekilde yavaşlatacak olan, kirliliği azaltmak için doğrudan harekete geçme eylemi yerine karbon emisyonlarıyla uğraşması için başka birine ödeme yapılması şeklindeki yanlış bir kanıya dayanan orman ve toprak karbon denkleştirme sistemleri yoluyla doğanın mülksüzleştirilmesine karşı uyarıda bulunuyoruz. İklim kriziyle mücadele etmek adına fosil yakıtlarının terk edilmesi, yıkıcı madencilik ve endüstri odaklı tarıma son verilmesi ve zarar görmüş bölge ve ekosistemlerin kurtarılması için tam bir geçiş zorunludur. Gerçekten doğaya dayalı, agroekolojik ve çiftçi denetimine dayanan çözümlerimiz net çözümlerdir. Hiçbir “karbondan tek boynuzlu at” ya da sihirli düşünce bu sorunu çözmeyecek, sistemi değiştirmek için hemen harekete geçmek yeter.

Ayrıca, yeşil devrimle aynı ırkçı ve cinsiyetçi paradigmayı temel alarak, GDO’ların ve zirai kimyasalların küçük ölçekli tarımla bütünleşmesi yönünde bir çerçeve sunduğundan bunun “iklim için akıllı tarım” yerine “şirketlerin akıllı tarımı” olarak adlandırılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu tarım, kapitalist bilim ve teknolojiyi dünyanın “azgelişmiş” ve sözde “eğitimsiz” köylülerinin karşı karşıya olduğu sorunlara çözümler olarak konumlandırıyor. Bu asli sorunlar küresel kapitalizm, hırsızlık, sömürgeci yağma, savaşlar ve yaygınlaştırılmış şiddet tarafından yaratıldı.

Şirketlere ait birçok sahte çözüm, köylü agroekolojisinin dilini benimserken, hiçbir yerde yerel ve besleyici gıda, insana yaraşır bir geçim kaynağı, toprak ve kendi kaderini tayin hakkı gibi temel haklar ileri sürülmüyor ve güvence altına alınmıyor. Güvence altına alınan ise iklim krizinin kaynağı olan özellikle John Deere, Bayer-Monsanto, Syngenta, Cargill, Nestlé, Wal-Mart ve diğerleri gibi büyük tarımsal gıda şirketlerine kazanç sağlayan sonsuz birikim döngüleridir.

GEÇİŞ ŞİMDİ! GIDA EGEMENLİĞİ İKLİM ADALETİNİ BESLER!

Bütün dünyanın toprak işçileri ve diğer gıda üreticileri, tarımda iklim bakımdan adil bir geçiş talep ediyor ve bunu yerine getirmeye hazırlar! Onlarca yıldır yerel gıda üreticileri tarımsal gıda şirketleri ve onların müttefikleri tarafından yoğun tarım ve monokültüre itildiler. Ortak karar verilen 2021 Birleşmiş Milletler Gıda Sistemi Zirvesi bunların yalnızca bir örneğidir. İnsanların ve gezegenin acilen ihtiyaç duyduğu şey, daha ekolojik ve toplumsal olarak sağlıklı tarım sistemlerine geçişi güvence altına almak için kamu kaynaklarının finanse ettiği olanakları sağlayan hükümetler ve kurumlardır. Çok uzun süredir çiftçiler, sermayenin dayattığı bir modelden sorumlu tutuluyorlar. Artık bu son bulmalı! Toplum sistemik baskılar nedeniyle tarım, su ve arazi kullanımı sistemlerimizin bugün böyle olduklarını kabul etmelidir. Fosil yakıt temelli kapitalizmden uzaklaşırken çiftçilerimizi kaybetmemeli, geçim kaynaklarını ya da sağlıklı gıda üretim kapasitesini yok etmemeliyiz. Geçişi desteklemek için sübvansiyon ve eğitim programları konusunda devlet desteği elzemdir ve tarımdaki bu adil geçiş, iklim adaleti ilkelerini merkezine almalıdır. Bu, köylüler, hayvan yetiştiricileri, göçmen işçiler, sözleşmeli işçiler, topraksızlar ve yerli halklar dahil olmak üzere gıda zincirine dahil olan herkesin, bu geçiş için gereken kamu politikalarının tanımlanması ve uygulanmasında ön planda olması gerektiği anlamına gelir.

La Via Campesina olarak biz tüm sahte çözümlere ve 6. maddedeki piyasa mekanizmalarına son verilmesi çağrısında bulunuyoruz. “Net sıfır”ın arkasına saklanan şirketlerin pazarlama planlarına değil, gerçek sıfıra adil bir geçiş çağrısında bulunuyoruz. Aynı zamanda, ve bu son derece önemli, tüm eski sömürgeci güçleri tarihsel sorumluluklarını yerine getirmeye ve dünya çapındaki askeri varlıklarının derhal geri çekilmesi de dahil olmak üzere emisyonları şimdi kaynağında büyük ölçüde azaltmaya çağırıyoruz! La Via Campesina, tüm savaşların, yaptırımların ve işgallerin kurbanlarıyla dayanışma içindedir -ister Filistin, Irak ve Afganistan’da sakat bırakılmışlar ve öldürülmüşler olsun, ister hastane, okul ve gündelik gereksinimden yoksun olan ABD’deki yoksullar, işçiler ve yerliler olsun. Gıda Egemenliği, insan hakları ve Toprak Ana için – Savaş Makinesini Beslemeyi Bırakın!

İklim adaletine ulaşmanın yolları, krizi yaratan yollardan kökünden farklı olmalıdır. Köylü agroekolojisi ve gıda egemenliği “dünyayı besleyebilir ve gezegeni soğutabilir!” Bunlar emisyonları azaltma ve sosyal adaleti, insan ve gezegenin haklarını gerçekleştirme konusunda çok gerçek bir olanak sunuyor. Köylü agroekolojisi uygulayan aile çiftçileri tarafından desteklenen, gıda egemenliğine ve yerel gıda sistemlerine dayalı bir gıda sistemi sera gazı emisyonlarını önemli ölçüde ve şirketler tarafından pazarlanan herhangi bir sahte çözümden çok daha kısa sürede azaltırken toplumu gerçekten dönüştürebilir. Tüm bunlar, yoksulluğa, açlığa ve şiddete karşı temel demokratik çözümlerin güçlendirilmesine katkı sağlayarak karbonu metalaştırmadan da yapılabilir.

Bütün dünyanın toprak, su ve agroekolojik yöreler savunucuları birleşin! İklim adaletini besleyen gıda egemenliği için küresel birlikteliğimizin ön sırasında yer alan gıda üreticileriyle birlikte, yaşam ölüme galip gelecek!

GEÇİŞ, ŞİMDİ!

GIDA EGEMENLİĞİ İKLİM ADALETİNİ BESLER!

MÜCADELEYİ KÜRESELLEŞTİRİYORUZ! UMUDU KÜRESELLEŞTİRİYORUZ!

(Çeviren: İlkay Öz)

Kaynak: karasaban.net

Tıklayın, yorumlayın
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Haberler

Üsküdar’da “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” Eylemi

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, sağlık İlke-Sen, TOKAD ve Özgür Yazarlar Birliği 09.04.2025 çarşamba günü Üsküdar Mimar Sinan Meydanında bir eylem düzenleyerek “İsrail’i Tanıma, Tam Ambargo Uygula” çağrısında bulundu.

Eylemde konuşan Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, Gazze için Siyonistlerin ve emperyalistlerin “ya ölüm ya da sürgün” seçeneğini dayattığını, pek çok bölge ülkesinin de bu dayatma için işbirlikçi bir pozisyona sahip olduğunu söyleyerek bu dayatmalar karşısında İsrail’e tam ambargo uygulanması ve İsrail’in tanınma kararlarının iptali için gayret etmeleri gerektiğini vurguladı.

Son günlerde “hicret” kavramı üzerinden Gazze’den sürgünü normalleştirmeye çalışıldığının altını çize Örs, bu zihniyeti reddettiklerini iafde etti.

Eylem boyunca “İsrail’i Tanıma Tam Ambargo Uygula, Katil İsrail Filistin’den Defol, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, İsrail’le Anlaşmalar İptal Edilsin, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, İncirlik Üssü Kapatılsın, Yaşasın Gazze Direnişimiz” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Not: Youtube, videoyu kaldırıp akabinde ikinci kanalımızı da kapattığı için farklı bir sosyal medya mecraından link paylaşıyoruz.  

Devamını Okuyun

Haberler

ChatGPT, DeepSeek, ManusAI ve Yeni Bir Çağın Başlangıcı

Yayınlanma:

-

ChatGPT ile gündelik yaşama dek uzanan yapay zeka modelleri ile artık yeni bir çağı yaşıyoruz. Dünyanın en büyük sermaye gruplarınca fonlanan OpenAI’nin geliştirdiği ChatGPT artık görsel tanıma, sesli yanıt ve belge analizi bütünleşik birçok görevi birlikte daha hızlı yerine getiriyor. Chatgpt’nin yanı sıra Deepseek, ManusAI, Claude gibi farklı yapay zeka projeleri de artık teknolojiyi “yardımcı” pozisyonunun dışına çıkararak “öğretici” konumuna taşıdığı görülüyor.

Yapay Zeka Ne Vaat Ediyor?

Çin merkezli bir ekip tarafından geliştirilen DeepSeek-V2, matematiksel işlem kabiliyeti ve okuduğunu anlama becerisinin yanı sıra özellikle çok adımlı muhakeme yetenekleriyle öne çıkıyor. Sanayi devriminden bu yana teknolojiyi bir yardımcı olarak düşünen insanoğlu için ise artık yapay zeka “zeki ve bağımsız bir var olma” alanına dönüşüyor. Türkiye’de yapay zeka alanında önemli girişimlerin geliştiricileri arasında yer alan Bager Akbay, bu değişimi sanat üzerinden tarif ederken yapay zekanın aslında nasıl belirleyici bir pozisyona gelebileceğinin de altını çiziyor:

Bager Akbay

Bager Akbay, yapay zeka modellerinin gelişimini Türkiye’de takip eden önemli akademisyenlerden

“Yapay zeka sonuçta bazı şeyleri kolaylaştırırken bazı şeyleri zorlaştıran bir araç. Mesela toplumsal olarak kabul edilen ‘güzele ulaşma’yı kolaylaştırıyor. Teknik bazı işleri yapmamızı kolaylaştırıyor. Bunları yaparken  istediğimiz bir şeye ulaşmak için yaşanacak yolculuğu yok ediyor. İstemediğimiz bir şeyi kabullenmemize, uyumlanmamıza sebep oluyor farkında olmadan. Yani ‘toplumsal güzel’i istediğimiz şeye tercih edebiliyoruz orada. Dolayısıyla orada bir zorlaştırma var. Yani çok klasik bir şekilde üretimi artırıyor.”

Yapay zekanın öğrenme ve deneyimleme süreçlerini değiştirdiğini ifade eden Akbay, estetik gibi insan olmakla doğrudan ilgili tanımlamaların bile zamanla değişebileceğini öngörüyor. Aslında Midjourney gibi farklı yapay zeka modellerin giderek daha “insan benzeri” içerikler üretmesi insana yalnızca soru sorma açısından bir inisiyatif bırakmış oluyor.

Yapay zeka yalnızca sanatsal ve görsel iletişimde öne çıkmış değiş. Yakın zamanda yeni bir “arama” deneyimi sunan Perplexity AI gibi sistemler de yapay zekanın uzmanlaşması konusundaki ilerlemeyi gözler önüne seriyor. Perplexity, sıradan bir arama motorunun ötesinde, kullanıcıya kaynaklı ve akademik nitelikli cevaplar sunarak araştırmacıların yeni gözdesi haline gelmiş durumda. Bu durum araştırma sürecini fazlasıyla kısaltırken şu soruyu da yeniden gündeme getiriyor: Öğrenme ve araştırma esnasında kaynaklar arasındaki bağı ve önem sırasını artık kim belirliyor? Görünüşe göre yapay zeka üzerinden milyarlarca içeriği tarayan bir araştırmacı için neyin önemli olup olmadığı konusu artık yapay zekanın takdirinde.

İnsan ve Yapay Zeka Arasındaki Sınırlar Silikleşiyor

Yapay zeka algoritmalarının “derin öğrenme”yi daha ustaca yapmaları ve daha çok kaynağa erişimleri aslında yeni çağın gerçek habercisi olabilir. Algoritma ile insan üretimi arasındaki içerik farkı her geçen gün daha da kapanıyor. Bir zamanlar yalnızca insanların yazabileceği düşünülen şiirler, akademik makaleler, haber analizleri artık yapay zeka tarafından saniyeler içinde üretilebiliyor. Bu da şu soruyu gündeme getiriyor: Gelecekte insan emeğine ne kadar ihtiyaç duyulacak?

Sosyal medya içeriklerinden, müşteri hizmetlerine; tıp, hukuk ve mühendislik gibi uzmanlık alanlarına kadar birçok sektörde yapay zekanın hem yardımcı hem de üretici bir aktör olarak rol aldığına tanıklık ediyoruz. Bu değişim, sadece iş gücünü değil, insanın toplumsal konumunu da yeniden şekillendiriyor.

Derin Öğrenme

Manus AI ile Yapay Zekada Yeni Bir Sıçrama: Uzmanlaşmış Modellerin Yükselişi

Yapay zeka dünyasında son dönemde öne çıkan bir diğer model de Manus AI oldu. Henüz geniş kitlelerce tanınmasa da, Manus AI özel görevlerde derinlemesine uzmanlaşmayı öngören yapısı algoritmalar arasında bir kırılma yaratabilir. Bu model, özellikle hukuk, finans, tıp ve teknik mühendislik gibi yüksek bilgi yoğunluğu gerektiren alanlarda daha derin, doğru ve profesyonel yanıtlar verebilmesiyle öne çıkıyor. Her şeyi bilen yapay zeka modelleri yerine bağlamları anlayan, veriler arasında etkileşimi doğru konumlayan bu tip yeni modellerin makine öğrenmesinde yeni gelişmelerin de habercisi sayılabilir.

Economist dergisinin 13 Mart 2025 tarihli “With Manus, AI experimentation has burst into the open” başlıklı makalesi, Manus adlı yapay zeka aracının internet üzerinden karmaşık görevleri bağımsız olarak gerçekleştirebilme yeteneğini vurguluyor. Manus, sosyal medya hesapları oluşturma, strateji belgeleri hazırlama ve etkinlikler için rezervasyon yapma gibi görevleri yerine getirebiliyor. Bu gelişme, yapay zeka deneylerinin daha açık ve erişilebilir hale geldiğini de gösteriyor

ChatGPT’nin çok yönlü yapısının aksine, Manus AI daha dikey alanlarda uzmanlaşma stratejisi izliyor. Örneğin bir tıp metni analizinde ya da hukuki yorumda, sadece dil kurallarını değil aynı zamanda alan bilgisine dair bağlamsal derinliği de hesaba katıyor. Bu da onu özellikle profesyonel kullanımda güçlü bir araç hâline getiriyor.

Chatgpt

Makine ve yapay zekanın birleşimi

Teknoloji ve Makineleşme ‘İşçileri’ Tehdit Ederken Yapay Zeka ‘Beyaz Yaka’yı Gereksizleştiriyor

Ludizm adıyla bilinen ve 19. yüzyıl İngiltere’sinde bağlayan makineleri kıran işçiler bir gerçeğin farkına varmışlardı: Endüstrileşen bir üretim ortamında insan gücü yerini zorunlu olarak makineye bırakacak. Adını bir örgü makinesini kırarak hareketi başlatan Ned Ludd’dan alan Ludizm, tarihte ilk kez örgütlü bir teknoloji karşıtlığı olarak görüldü. 1779’dan 1850’lere kadar İngiltere’den kıta Avrupa’sına kadar yayılan hareket Osmanlı’da bile karşılık buldu. 1839’da Rumeli’deki İslimiye’de kadın işçiler örgü makinelerini kırmaya çalışmışlardı.

Makine Kırıcıları - Ludistler

Makine kırıcıları

Teknolojinin gelişmesi ve iş gücünün makineleşmesi tüm işçileri işsiz bırakmasa da bütünüyle yeni bir dönemi inşa etti. Endüstrileşen toplumlarda işçilerin nitelik kazanma gereksinimleri ve basit kol gücü dışında üretime katılmayı gerektiren bir dizi yenileşme süreci başladı. Yapay zekanın ChatGPT ile görünür olmasına kadar makine öğrenmesinin “endüstriyel üretimdeki” yardımcı rolünü koruyacağı düşünülüyordu. Oysa şimdi gelişen modeller ve karmaşık iş akışlarını takip edebilecek analiz gücüyle yapay zeka “beyaz yaka”yı gereksizleştiriyor olabilir. Yüzlerce veriyi analiz eden bir ekonomi çalışanının görevini yada semptomlardan hastalığı belirleyen bir doktorun teşhis başarısını artık yapay zeka yakaladı. Örneğin The Guardian’ın haberine göre “Star” isimli bir robot hiçbir insan yardımı olmaksızın 2022’de hayvanlarda ince bağırsak operasyonunu başarıyla gerçekleştirdi.

Yuval Noah Harari: “Yapay Zeka İnsanlık İçin En Büyük Varoluşsal Sınav”

Yapay zekanın distopik geleceğine ilişkin popüler bir anlatıcı olan Yuval Noah Harari, yapay zekanın yalnızca bir teknoloji değil, aynı zamanda bir politik güç olduğunu savunuyor. Harari’ye göre yapay zeka, ilk defa dil üretme yetisine sahip bir varlık olarak ortaya çıktı ve bu durum insanı anlatı oluşturma tekelinden mahrum bırakıyor.

Harari

Harari “The Sapiens” ve “Homo Deus” kitaplarında yapay zekanın geleceğini de ele alıyor

Harari, bir konuşmasında şöyle diyor:

“Yapay zeka, insanın hikâye anlatıcısı rolünü çaldığında, kitleleri yönlendirme gücünü de ele geçirmiş olur. Bu, insanlığı gereksizleştiren bir kırılma noktasıdır.”

Bu bakış açısı, sadece iş kaybı değil, aynı zamanda anlam ve kimlik kaybı gibi derin toplumsal dönüşümlere işaret edebilir.

Geoffrey Hinton Uyarıyor: “Kendi Yıkımımızı Tasarlıyor Olabiliriz”

Yapay zekanın kurucu isimlerinden biri olan ve “Yapay Zekanın Babası” olarak bilinen Geoffrey Hinton, Google’daki görevinden ayrıldıktan sonra yaptığı açıklamalarda, yapay zekanın kontrolsüz gelişiminin ciddi tehditler barındırdığını söyledi.

Geoffrey Hinton

Yapay zekanın ‘fikir babaları’ndan Geoffrey Hinton, Google’den yapay zeka ile ilgili endişeleri nedeniyle istifa etti.

Hinton’a göre, yapay zeka sistemleri artık sadece görev bazlı değil, öğrenme kabiliyeti olan, özerk kararlar alabilen varlıklar haline geliyor. En büyük endişesi ise şu:

“Bu sistemler kendi hedeflerini belirlemeye başladığında, insanın hedeflerini gereksiz veya zararlı olarak görebilirler.”

Hinton, bu gelişmelerin yalnızca iş gücünü değil, aynı zamanda demokrasiyi, etik değerleri ve bireysel özgürlükleri tehdit edebileceğini ifade ediyor.

insanın gereksizleşmesi

Günün Sonunda Yapay Zeka Hâlâ Bir Araç mı, Yoksa Yeni Bir Aktör mü?

ChatGPT, DeepSeek, Perplexity gibi deepai sistemleri artık sadece araçlar değil; hayatın her alanında karar verici, bilgi üretici ve hatta anlam inşa edici bir rol üstleniyorlar. Derin öğrenmenin ve analiz yeteneğinin gelişmesi insanın araştırma, deneyimleme ve tecrübe biriktirme süreçlerini neredeyse tamamen yok ediyor. Harari ve Hinton gibi düşünürlerin uyarıları da bu bağlamda yapay zekanın yalnızca ne kadar ileri gideceği değil, kimin kontrolünde olacağı sorusunu da gündeme taşıyor.

Görünen o ki, yapay zekayla ilgili sorular artık sadece teknolojik değil, aynı zamanda varoluşsal. İnsanlık hem kendi zekâsının dijital bir yansımasıyla aynı sahnede yaşamayı öğrenmek zorunda hem de onu insan yapan “deneyimleme” süreçlerine sahip çıkmak zorunda.

YeniPencere

Devamını Okuyun

Haberler

İstanbul’da Gazze İçin Eylem: Kuşatmaya ve Sessizliğe Karşı Çağrı

Yayınlanma:

-

İsrail’in ateşkesi bozarak Gazze’de sivil katliamlarına yeniden başlaması tüm dünyada Filistin dostlarını harekete geçiriyor. Gazze’de katliamların yanı sıra yaşanan gıda krizi de artık dayanılamaz bir noktaya ulaştı. Gazze’ye kapıların açılması, insani yardımların ulaştırılması ve İsrail’in tam bir ambargo ile tecrit edilmesi talebiyle 6 Nisan Pazar günü saat 15:00’te Sirkeci Büyük Postane Önü – İstanbul’da Gazze yürüyüşü olacak. Direniş Çadırı’nın çağrısıyla yapılacak olan yürüyüş Sirkeci Büyük Postane önünden başlayacak, dünyanın gözleri önünde açlıkla boğuşan Gazze halkı için ses verilecek. Türkiye iktidarına ve başta Mısır ile Ürdün olmak üzere tüm dünya hükümetlerine yapılacak olan “Gazze için çağrı”, sadece bir hamaset değil aynı zamanda somut talepleri de yeniden gündemleştirecek.

Gazze eylemi

Gazze’de açlık ve soykırım yanyana

Gazze’de Neler Oluyor? Fırınlar Kapandı, Açlık Kapıda!

Gazze’deki fırınlar artık çalışmıyor. “Bir sonraki duyuruya kadar kapalıdır” tabelaları, yalnızca işletmelerin kapanışını değil, aynı zamanda bir toplumun hayatta kalma umudunun tükendiğini ilan ediyor.

Temel gıda olan un, Gazze’de artık lüks bir ürüne dönüşmüş durumda. Dünya Gıda Programı, Gazze’de destekledikleri 18 fırının un stoklarının tükendiğini duyurdu. İnsanlar günlerce bir lokma ekmek için bekliyor; yerel fırınlar ise gaz ve un yokluğu nedeniyle tamamen durdu.

Gazze’de Ekmek Hayattır, Açlık Ölümdür

Gazze’de ekmek yalnızca bir gıda maddesi değil; hayatta kalmanın adı. Ancak bombardıman, kuşatma ve gıda kıtlığı Gazze’yi büyük bir insani felakete sürüklüyor. İsrail’in saldırıları ve ambargosu nedeniyle halk artık günde tek öğünle, hatta sadece çorba ve makarnayla yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Özellikle çocuklar ve yaşlılar için açlık artık istatistik değil, ölümcül bir gerçek.

İstanbul’da Filistin Eylemi: “Gazze Ölüyor, İktidarlar İzliyor”

6 Nisan Pazar günü saat 15:00’te İstanbul’da gerçekleşecek olan Filistin eylemi, sadece bir protesto değil, aynı zamanda Gazze halkına umut olma çağrısıdır. “Hamâseti bırakın, harekete geçin!” sloganıyla Türkiye ve dünya hükümetlerine güçlü bir mesaj verilecek.

Direniş Çadırı’nın Filistin dostlarıyla birlikte sürdürdüğü ve Türkiye’nin dört bir yanında kesintisiz süren eylemlerde somut talepler dile getiriliyor. İsrail’le normalleşmeye karşı, siyonist ve emperyalist odakların Türkiye’deki uzantılarına ve açıkça soykırımın yanında tavır alan NATO’nun üslerine karşı iddialar dile getirilirken atılması gereken somut adımlar da hatırlatılıyor.

Gazze eylemi

6 Nisan Pazar Günü Saat 15:00’te Filistin dostları İstanbul’da buluşuyor.

6 Ekim Pazar – 15:00 Eylem Bilgileri

📍 Buluşma Yeri: Sirkeci Büyük Postane önü
📍 Yürüyüş Güzergahı: Eminönü Meydanı

Gazze İçin Ses Ver, Sessiz Kalma!

Gazze’de insanlar gıda sıralarında hergün katliamla yüzleşiyor. Geçtiğimiz yıl yaşanan “un katliamı”, yardım için bekleyen yüzlerce sivilin hedef alınmasıyla hafızalara kazındı. Bugün ise aynı tehlike, çok daha büyük bir çapta Gazze’nin kapısında.

İstanbul’daki eylem, bu zulme karşı yükselen bir haykırış olacak. Gazze için bir torba un, bir kap yemek ya da bir damla su hayat demektir. O yüzden sessiz kalmak değil, harekete geçmek zamanı!

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x