Connect with us

Haberler

Çiftçi-Sen 2024 Tarım Raporu: Neoliberal Politikaların Ağır Sonuçları Çiftçilerin Üzerine Kâbus Gibi Çöktü

Yayınlanma:

-

Çiftçi-Sen, “2024 Yılı Tarım Raporu” yayımlayarak neoliberal politikaların çiftçileri, ülke tarımını, gıda egemenliğini nasıl etkilediğini gözler önüne serdi.

2024 yılında tarıma iklim krizinin yarattığı kuraklık, ekosistemdeki bozulmaların yarattığı hastalıklar ve zararlılar üretim maliyetlerindeki artışlar, emeğinin karşılığını alamayan üreticilerin eylemleri, tüketicilerin belini büken yüksek enflasyon-yüksek gıda fiyatları ile ithalat ve ihracat yasakları, hasat dönemine yakın bazı ürünlerin vergisiz (veya düşük vergili) ithalat izinleri, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın çiftçiler/köylüler aleyhine çıkarttığı yönetmelikler damga vurdu.

Enflasyon, İstihdam, Tarımsal Destekleme ve Krediler:

  • 1980’lere kadar Türkiye’de tarımsal üretim, ithal ikameci bir ekonomi politikası çerçevesinde endüstriyel tarım temelli şekillendi. Ülkenin ihtiyacına yönelik ürünlerin ekimi ve üreticilerin devlet tarafından desteklenmesi, düşük faizli kredi verilmesi, taban fiyat uygulaması ve destekleme alımları yapılmasının sonucu olarak küçük aile tarımı yapanların da tarımsal üretim içinde kalabilmelerini mümkün kıldı. Üretilen ürünler yıllarca ülkeye döviz girdisi sağladı. Sadece Türkiye’de üretilmesi mümkün olmayan veya çok zorunlu olan ürünlerin ithalatına izin verildi. 1980’lerden sonra uygulanan liberal politikalarla beraber ithalat serbestleştirildi. 2000’li yılların başında İMF ve Dünya Bankası dayatmalarıyla taban fiyat uygulamalarından ve destekleme alımlarından vazgeçilmeye başlandı. Emperyalist ülkelerin sübvansiyonlarla destekleyerek düşük maliyetle ürettirdikleri tarım ürünlerinin ithalatı kolaylaştırıldı. Böylelikle ülkemizde üretimde bulunan üreticilerle uluslararası şirketlerin haksız rekabeti söz konusu oldu. Üreticiler ürettikçe zarar etmeye başladılar ve giderek daha fazla çiftçi toprağından koptu.
  • AKP, uygulamaya koyduğu tarım politikalarıyla ülkemizin çiftçisi yerine ithalat lobilerini ve çok uluslu tarım-gıda şirketlerini desteklemeye devam etti. 2006 yılında çıkarılan Tarım Kanunu ile tarıma verilecek desteklerin milli gelirin yüzde 1’inden az olamayacağı hükmü getirilmesine rağmen verilen destek miktarı Kanuna aykırı bir şekilde yüzde 0,2’ye kadar geriletildi. 2024 yılında 91,5 milyar TL olarak ayrılan tarımsal destek bütçesinin aslında 412 milyar TL olması gerekmekteydi. Destek miktarı kanunda belirtilen asgari oranın çok altında olmasının yanında verilen destekler de şartlara tabi tutulmaya devam etti. Bu şartlardan birisi çiftçinin kendi tohumunu değil, sertifikalı şirket tohumunu kullanması, bir diğeri de “Planlama” adı altında uygulamaya konulan “kimin nerede? Ne ekeceği?”ni Bakanlığın belirlemesi ve belirlenen ürün dışında ekim yapılırsa destekleme verilmemesiydi. Çiftçiler ve köylüler desteklemeden yararlanabilmek için sertifikalı tohuma mahkûm edildiği gibi yıllardır ürettiği ve üretimi hakkında genel bilgi sahibi olduğu ürünü değil, hiçbir üretim deneyiminin olmadığı ürünü üretmeye zorlandı. Desteklemeler çiftçilere destek olmaktan çıkıp, şirketlere desteğe dönüştü.
  • Üretimden pazara kadar olan zincirde gıda şirketlerinin kontrolünün artması, giderek daha fazla çiftçinin toprağından kopmasına neden olmasının yanında gıda enflasyonunu yükseltti. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından dünyada gıda fiyatları yıllık sadece yüzde 5,7 arttığı belirtilirken, ülkemizde gıda enflasyonu dünya ortalamasından 8 kat daha yüksek gerçekleşti.
  • Neoliberal tarım politikalarının sonucu tarımda çalışanların toplam istihdam içindeki payı: 2002 yılında yüzde 35 iken, 2024 yılının ilk yarısında ise yüzde 14,7 ye geriledi.
  • Tarımsal üretimin gayri safi yurtiçi hasıladaki (GSYH) payı 2002’de yüzde 10,2 iken 2024 yılı sonunda ise yüzde 5,2’ye düştü.
  • Çiftçilerin bankalara olan borçları Ekim 2023’te 551 milyar lira iken yetersiz desteklemeler nedeniyle yüzde 42,3 oranında artarak Ekim 2024’te 784 milyar liraya yükseldi.
  • 2004-2024 yılları arasında çiftçilere verilen destekler 30 kat artarken, çiftçilerin bankalara olan borçları 147 kat arttı.

Bitkisel Üretim

  • 2002 yılında ekili-dikili arazi miktarı 266 milyon dekar iken, günümüzde 239 milyon dekara geriledi, söz konusu dönemde tarım alanları 26 milyon dekar azaldı. Nüfusun giderek artmasına karşılık üretim alanlarının azalması, aile tarımı yapanların üretemez duruma düşmesi, gıda güvencesi ve gıda enflasyonu sorununun giderek derinleşmesine neden oldu.
  • 22 yıllık AKP iktidarında üretmek ithal etmekten daha pahalı hale getirildi, stratejik ürünlerde üretim düştü veya eski seviyesinde kaldı. Türkiye tarımda ithalata mahkûm hale geldi. TÜİK tarafından 29 Mart 2024 tarihinde yayımlanan Bitkisel Ürün Denge Tablolarına göre; yurt içi üretimin yurt içi talebi karşılama (yeterlilik) derecesi arpada yüzde 90, ekmeklik buğday, mısır ve kırmızı mercimekte yüzde 86, pirinçte 74, yeşil mercimekte yüzde 60, ayçiçeğinde yüzde 51, soyada ise yüzde 5 oldu.
  • 2024 yılında da üreticiler piyasaya ve şirketlerin insafına terkedildi. Hububat ve bazı baklagiller haricindeki ürünlerde alım fiyatları şirketler tarafından belirlendi. Çekirdeksiz kuru üzüm, fındık gibi ürünlerin alım fiyatları da hükümet tarafından açıklansa da şirketlerin taleplerine uygun olarak belirlendi.
  • 2023 yılında kuru üzüm alım taban fiyatını TARİŞ 45 TL açıklamış TMO’da benzeri fiyatlardan alım yapmıştı. Ancak çok kısa sürede kuru üzüm alım fiyatları artarak Mayıs-Haziran aylarında tüccarların alım fiyatları 100-110 TL’ye kadarçıktı. 2024 yılı hasat döneminde ise TMO’nun, TARİŞ’in ve ihracat şirketlerinin depolarında satış yapabilecekleri kuru üzüm kalmamış durumdaydı. TARİŞ yöneticilerinin açıklamasına göre yurtdışı alıcıların stoklarında da kuru üzüm kalmamıştı. Buna rağmen 2023 yılı 100-110 TL civarı işlem gören kuru üzüm fiyatı 2024 yılı hasat döneminde tüccarlarda bu fiyata bile işlem göremedi.
  • IMF’nin isteği olan Tütün Yasası 20 Haziran 2001’de mecliste kabul edildi. Cumhurbaşkanı Sezer yasayı veto etti. Hükümet IMF’nin 2002-04 dönemi için düzenlenecek stand-by anlaşmasıyla vereceği 10 milyar dolarlık kredi için şart koştuğu 4733 sayılı “Tütün Yasası”nı 3 Ocak 2002 eski haliyle kabul edildi. Daha sonra özelleştirilecek olan TEKEL piyasadan el çektirildi. Tütün ve tütüncülüğümüz yabancı dev sigara tekellerinin ve tütün kartellerin insafına terk edildi. Şirketlerle sözleşmeli üretim dönemi başladı. Örgütsüz ve sözleşmelerde hiçbir söz hakkı olmayan üreticiler tütünlerini maliyetine, daha çok da maliyetlerinin altındaki fiyatlarla şirketlere teslim etmek zorunda kaldılar. Üretici sayısı hızla düştü: 2000 yılında 578 bin 240 olan üretici sayısı 50 binlere geriledi. Üretime devam edenlerin büyük bir çoğunluğu da borç altında ezilmekte, ancak sözleşme yaptığında avans alabildiğinden, bu avans ödemelerine de muhtaç olduğundan dolayı sözleşmeye imza atıp üretime devam etmek zorunda kalmaktadır..
  • Fındık üretiminde tütün üretiminde yaşananlardan farklı bir süreç yaşanmış olsa da uluslararası şirketlerin hakimiyeti fındık piyasalarında da devamlı artmıştır. Üreticilere veya onun kooperatiflerine destek vermesi gereken siyasi iktidar bunu yapmadı, fındık alımında belirleyici tekel olan İtalyan şirketi Ferrero’ya özel ayrıcalıklar, hibe desteği de dahil vergi muafiyeti vb. destekler verdi. Ferrero da istediği gibi alım fiyatları ile oynadı, Fındık alım fiyatları üreticilerin maliyetlerinin altında kaldı. Üreticiler sözleşmeli üretim yapmaları için özendirildi.
  • Türkiye’de, Cumhuriyet’ten sonra başlayan çay üretimi, Doğu Karadeniz bölgesinde yaşanan işsizliğin, göçün ve ekonomik sorunların çözümü için düşünülerek 1924 yılında çıkarılan 407 sayılı kanun ile çay tarımı yasal güvence altına alındı. Daha sonraki yıllarda da devlet tarafından sürekli desteklendi ve devlet olanaklarıyla çay fabrikası kuruldu. Çayın üretiminin denetlenmesi Tarım Bakanlığı, yaş çay alımı, kuru çay üretimi ve pazarlaması Gümrük ve Tekel Müdürlüğü eliyle yürütüldü. 1971 yılında çıkartılan bir yasa ile Tarım, Üretim ve Pazarlama dahil tüm faaliyetler bugün “ÇAYKUR” olarak bilinen Çay Kurumu Genel Müdürlüğü’ne devredildi. Ancak 1980 Askeri Darbe ile başlatılan neoliberal politikaların bir ürünü olarak 1984 de çıkan bir kanunla gerçek ve tüzel kişilerin yaş çay alımı yapmasının, fabrika kurmasının, piyasaya sürmesinin önü açıldı ve devlet yavaş yavaş aradan çekilmeye başladı. 2017 yılında ÇAYKUR’un “Varlık Fonu”na devredilmesinden sonra ÇAYKUR, çay üreticilerini ve piyasayı tamamen özel sermayenin insafına terk etti. O günden sonra kâr eden bir kuruluş olan ÇAYKUR; sürekli zarar eden, içi boşaltılmış bir duruma düştü. Çay üretimini tamamen şirketlerin kontrolüne bırakmak isteyen iktidarın çay üreticilerini şirketlere tamamen bağımlı hale getirecek yeni Çay Yasası çıkartma girişimleri olmuş, çayda “sözleşmeli üretim”i teşvik etmiştir. İktidarın Yeni Çay Yasası çıkartma girişimleri çay üreticilerinin tepkileri sonucu durdurulmuştur.
  • Narenciye ihracatında dünyada ilk 10 ülke içinde yer alan Türkiye’nin pazara ve ihracata yönelik yoğun üretimi Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde gerçekleşmektedir. Üretilen narenciyenin % 40’ı ihraç edilmektedir. İhracatçılar ve aracılar ciddi paralar kazanırken; girdi maliyetlerinin artması nedeniyle üretici para kazanamaz duruma gelmiştir. Üreticiler ürünlerini iç pazara, doğrudan sürememekte, kendi aralarında uyumlu çalışan toptancı alıcılarda narenciye bahçesindeki ürün fiyatlarını sürekli düşük tutmaktadırlar. Marketlerdeki ve pazar tezgâhlarındaki narenciye arzını düşük tutan şirketler ve tüccarlar, tüketiciye ulaşan ürünlerin fiyatlarının yükselmesine neden olmaktadırlar. Oysa, kazanma şansı olmadığını düşünen birçok üretici 2023-2024 yıllarında ağaçlarını kökleyip, alternatif ürünler yetiştirmeyi denemeye başlamıştır. İhraç edilen narenciyenin bir bölümü pestisit (tarımda kullanılan kimyasal zehirler) kalıntısı yüzünden geri dönmüştür. Pestisit kalıntıları için ise “çok kullanılmış, kullanıldıktan sonra bekleme yapılmadan hasat edilmiş” vb. iddialarında hep suçlanan bellidir: üreticiler. Pestisitlerin üretimine, ithalatına ve kullanımına izin veren, denetimini yapmayan Tarım Bakanlığı olduğu hep unutulur. Tarım Bakanlığı dünyanın birçok ülkesinde yasak olan bazı kimyasalların üretimini, ithalatını, satışını, kullanımını bile serbest bırakmıştır. Bu gerçeklik göz önünde bulundurulduğunda asıl suçlunun ilgili Bakanlık, bu konuda üreticileri yönlendiren “Zirai ilaç bayileri”, bu kimyasalları üreten, ithal eden, satan şirketlerin olduğu görülür.
  • Türkiye’den ihraç edilen yaş meyve ve sebzeler ile kuru gıdalarda yüksek miktarda pestisit (zirai-kimyasal zehir) kalıntısı ya da aflatoksin (küf hastalığı) bulunduğu gerekçesi ile iade edilen ürünler tüketicinin kâbusu oldu. Ancak hangi ürünlerde pestisit kalıntısı veya aflatoksin tespit edildiği, bu ürünlerin nerede üretildiği ve iç piyasada imha edilip edilmedikleri konularında Tarım Bakanlığı tatminkâr bir açıklamada bulunmadı. Ancak Bakanlık verilerine göre 2009 yılında 37,7 bin ton olan pestisit kullanımı 2023 yılı itibariyle 57,8 bin tona yükseldi. Son 15 yılda toplam pestisit kullanımı yüzde 53 oranında arttı.
  • Tarım ürünleri alım fiyatlarında geçen yıla göre artış oranları enflasyondaki artışın, hele hele girdi fiyatlarındaki artışların çok altında kaldı:
  • Buğday yüzde 11-12
  • Arpa yüzde 3,6
  • Çeltik yüzde 25-30,4
  • Fındık yüzde 57
  • Çay yüzde 68
  • Şekerpancarı yüzde 28
  • Hububat Tedarikçileri Derneği’nin (HUBUDER) hesaplamalarına göre; TMO’nun müdahale alımlarının son 5 yılın ortalama üretim miktarları içindeki payı;
  • Buğdayda yüzde 20,
  • Arpada yüzde 22,
  • Mısırda yüzde 15,
  • Çeltikte yüzde 5,
  • Kırmızı mercimekte yüzde 8,
  • Nohutta yüzde 17,
  • Kuru fasulyede yüzde 11,
  • Fındıkta yüzde 12 olarak gerçekleşti.

“Tahıl Koridoru” antlaşmasının geçerli olduğu tarihlerde de TMO siloları uluslararası şirketlerin Ukrayna ve Rusya’dan getirdiği hububat ürünleri ile dolduruldu. TMO üreticilerden hasat döneminde alım yapmaktan kaçındı. “Müdahale alımları” oranını sürekli düşürülerek piyasa çiftçiler/köylüler lehine değil, şirketler lehine düzenlenmeye çalışıldı.

  • Fark ödeme desteklerine gelince; bu yıl kütlü pamuk desteği 2023 yılıyla aynı kaldı. Fark ödemesi desteği 8 yıldır artırılmayan aspir, çeltik, dane mısır, soya ve zeytinyağında enflasyonun üzerinde artış yapıldı, ancak bu artışların çiftçinin önceki yıllara ilişkin kayıplarını karşılaması mümkün değildi. Diğer ürünlerde de enflasyonun oldukça altında kalan artışlar yapıldı.
  • 2024 yılı aynı zamanda özellikle “sözleşmeli üretim” adı altında üretim yapan domates, ayçiçeği, tütün vb. üreticilerin maliyet artışları ve sözleşme yaptıkları şirketlerin düşük alım fiyatı vermeleri ve taahhüt ettikleri miktarda ürün satın almamaları nedeniyle ülke genelinde protesto eylemleri gündem oldu. Protesto eylemi yapan üreticiler sadece küçük aile tarımı yapan üreticiler değillerdi. Belki de büyük çoğunluğu yıllardır “sözleşmeli üretim” yapan orta ölçekteki çiftçilerdi. Bu eylemler ve tarlada kalan ürünler şunu net gösterdi: 3. Gıda Rejiminin “Sözleşmeli Üretim” modeli tarım ve gıda sisteminde şirketlerin kontrolünü arttırmakta hem üreticileri aç bırakmakta hem de (tarlalarda yeterli ürün olmasına rağmen) piyasaya erişimlerini zorlaştırarak, gıda enflasyonunu tetiklemektedir. Gelirleri devamlı düşen tüketicilerin gıdaya erişimlerini daha da zor hale getirmektedir.
  • İktidar 2024 yılı sonuna doğru şirketlerin tarımsal üretimi ve gıdayı kontrolünü arttıracak iki önemli uygulamayı daha devreye soktu; İlk uygulama ile 2 yıl işlenmeyen tarım arazilerinin devlet zoruyla el konulup şirketlere kiralanmasını hedeflenirken, ikincisi ile detayları tam olarak bilinmeyen yeni bir destekleme sistemi oluşturacağı açıklamasıydı. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından “İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik” 22 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’ de yayımlandı. ÇİFTÇİLER SENDİKASI (ÇİFTÇİ-SEN) bu yönetmeliğin iptali için Danıştay’a dava açtı. Dava henüz görülmedi.
  • “2024 Yılında Yapılacak Bitkisel Üretime Yönelik Desteklemeler”e ilişkin Cumhurbaşkanı kararı 24 Ağustos tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. Ve görüldü ki; bazı destekler yıllardır aynı kalmış durumda. Örneğin fındıktaki alan bazlı destek 11 yıldır değiştirilmedi; dekara 170 TL olarak veriliyor. Küçük aile işletmesi desteği de 2023 yılında olduğu gibi dekara 200 TL olarak ödenecek. Son bir yılda Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) bir önceki yıla göre yüzde 62, mazot fiyatları yüzde 60 ve gübre fiyatları yüzde 50 oranında artmasına rağmen toplam mazot ve gübre desteğindeki artış bunun çok altında kaldı. Artış oranları arpa, buğday, çavdar, tritikale, yulafta yüzde 24, mercimek ve nohutta yüzde 27, fındık, kuru soğan, yaş çay, zeytin, şeker pancarı ve kütlü pamukta yüzde 29, patateste yüzde 35 oldu. Yağ ve yem bitkilerinde de enflasyonun altında artış yapıldı.
  • 2025-2027 dönemini kapsayan 3 yıllık bitkisel üretim destekleri 29 Ağustos 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandı. “Cumhurbaşkanı Kararı” ile mazot ve gübre desteği 2025 üretim yılından itibariyle tamamen kaldırıldı. Ayrıca fındık üretiminde 11 yıldır ödenen, dekar başına 170 lira olan alan bazlı destek kaldırıldı. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın “Üretim planlaması” adı altında dayattığı programa uyanlara “planlı üretim desteği ve üretimi geliştirme desteği” adı altında ilave destek verileceği açıklandı. Yeni destekleme modelinde yapılacak dekar başına destek ödemesi, 2025 yılı için 244 liralık bir katsayı olarak belirlendi. Temel destek ve planlı üretim gibi destekler bu katsayı ile çarpılarak ödeneceği belirtildi.
  • TÜİK açıklamalarına dayanarak ve 2024 yılının Ocak-Ekim dönemine ilişkin dış ticaret istatistiklerinden yararlanarak, Dünya Ticaret Örgütü’nün (DTÖ) yöntemine göre yapılan hesaplamada tarımsal ithalat 17,5 milyar doları gıda maddeleri, 5,7 milyar doları tarımsal hammaddeler olmak üzere toplam 23,2 milyar dolar oldu.
  • Tarımsal ürünlerde ve gıdada ithalat bağımlılığı 2024 yılında da devam etti. 2024 yılının Ocak-Ekim döneminde tarımda 9,2 milyar dolarlık ithalat, 7,6 milyar dolarlık ihracat yapıldı; ithalat kısıtlamalarına rağmen tarım dış ticareti 1,7 milyar dolar açık verdi.
  • 2023 ithal edilen 11,9 milyon ton buğday için 3,5 milyar $ ödendi. Buğdayda 100 yıllık Cumhuriyet döneminin en yüksek ithalat rakamlarına ulaşıldı. “Dahilde İşleme Rejimi” kapsamında buğday ithalatı 21 Haziran 2024’ten geçerli olmak üzere 15 Ekim 2024 tarihine kadar durduruldu. 15 Ekim’den sonra piyasa kota sistemiyle kısmen açıldı. Toprak Mahsulleri Ofisi’nden satın alınan her 85 ton için 15 ton buğday ithaline izin verildi. Bu uygulama 20 Kasım’da, yüzde 75 iç piyasadan yüzde 25 ithalat şeklinde değiştirildi. Bu nedenle önceki yılın Ocak-Ekim döneminde 10 milyon tonu aşan ithalat bu yıl 5,2 milyon ton olarak gerçekleşti.
  • 10 Ekim 2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile 31 Aralık 2024’e kadar 1 milyon ton mısır ithalatı için gümrük vergisi yüzde 5’e düşürüldü. Bu karardan sonra ithalat hızla arttı. Önceki yılın Ocak-Ekim döneminde 1,9 milyon ton olan ithalat bu yıl 3,4 milyon tona ulaştı. Böylelikle 2019 yılından sonra tüm zamanların ikinci en büyük ithalatı gerçekleşti.
  • Son yıllarda kendine yeterlilik oranı yüzde 5-6 arasında olan soyada tüm zamanların en büyük ithalatı gerçekleşti. 2023 yılında 2,9 milyon ton olan ithalat bu yılın Ocak-Ekim döneminde 3,1 milyon tona ulaştı.
  • Meteorolojik verilere göre iklim krizinin sonuçları ülkemizde oldukça yoğun görülmekte ve tarımsal üretimi sıkıntıya sokmaktadır. Yaz aylarında ve Ekim ayında yağışların hem uzun dönem ortalamalarının hem de geçen yılki seviyelerin oldukça altında kalması, kuraklık riskini artırdı. Normalde Ekim ayında yapılması gereken buğday ve arpa ekimleri, yeterli nemin sağlanamaması nedeniyle 20 gün ile 1 ay arasında gecikti. Kuraklık nedeniyle bazı bölgelerde çiftçiler ekim yapmaktan tamamen vazgeçmek zorunda kaldılar. İktidar ise iklim krizine ilişkin herhangi bir önlem almadığı gibi, çiftçilerin/köylülerin, yerel halkın, ekolojistlerin tüm tepkilerine rağmen tarımsal alanları, su kaynaklarını yok eden, iklim krizine neden olan enerji ve maden yatırımlarına yeni izinler verdi. Ülkemizin en önemli üzüm üretim bölgelerinde ve incir üretim bölgelerinde hızla yayılan Jeotermal Elektik Santralleri (JES) üzüm ve incir üretimine rekolte ve kalite açısından ciddi zararlar verdi. İhraç edilen kuru üzüm ve kuru incirde sınırı aşan miktarda pestisit kalıntısı bulunmasa bile afla toksin bulunması söz konusu oldu. Ekosistemdeki bozulmalardan en fazla etkilenen üretimlerden birisi de fındık üretimi oldu. 2017 yılından beri Türkiye’de görülmeye başlayan zararlı, istilacı bir böcek türü olan kahverengi kokarca böceği fındıkta ciddi rekolte ve kalite kaybına yol açtı. Tarımsal Araştırma Enstitüleri’ni geliştirmeyen, desteklemeyen uygulamalar yüzünden hala daha bu zararlıya karşı mücadelede başarı kazanılamamış, sınıfta kalınmıştır.
  • TARSİM Genel Müdürü Bekir Engürülü 2024 yılında prim üretiminin 24 milyar lira, hasar ödemesinin ise 12 milyar lira olduğunu açıkladı. Görüldüğü gibi TARSİM üreticilerin iklim krizinin yol açtığı zararlarını karşılamaya dönük bir işlev değil, sigorta şirketlerinin karlarını arttıran bir işlev görmektedir.

Hayvansal Üretim

  • Kırmızı ette yaşanan sıkıntının başta gelen nedenini hayvan varlığındaki azalma oluşturuyor. Çiftçilerin/köylülerin ortak kullanım alanı olan otlak ve meraların özelleştirmeye açılması, bazı meralara göçün yasaklanması, ülkenin yerel hayvan ırklarının yok edilmesi, bitkisel üretim ile hayvansal üretim arasındaki geleneksel bağın kopartılması vb. nedenlerle son yıllarda hayvan varlığında ciddi bir azalma yaşandı. TÜİK verilerine göre, Türkiye’nin büyük ve küçükbaş hayvan varlığı, 2021’de 75,6 milyon baş iken 2023’te 68,9 milyon başa geriledi; son iki yılda büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı 6,6 milyon baş azaldı.
  • 2010 yılında tarımın diğer sorunları gibi kırmızı et sorunu da sürdürülemez hale gelince AKP iktidarı çareyi ithalatta buldu. O tarihten bu yana;
  • 7 milyon büyükbaş hayvan ithalatına 9,3 milyar dolar,
  • 3,2 milyon küçükbaş hayvan ithalatına 390 milyon dolar,
  • 406 bin ton kırmızı et ithalatına 2,1 milyar dolar ödendi.
  • 15 yılda toplam 11,8 milyar dolar harcanmasına rağmen kırmızı et fiyatları kontrol altına alınamamış, fiyatlar yoksul halkın erişebileceği seviyelere düşmemiştir. Hayvansal üretimde 15 yıldır süren darboğazı aşmak için yerli kaynakların ciddi şekilde harekete geçirilmesi; ciddi yol haritaları, gerçekçi üretim planları yapılması; hayvan varlığını artırmak için yetiştiricilerin desteklemesi gerekir.
  • 2024 yılı sonuna doğru Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Vatandaş kırmızı ete beklediği fiyatlarla ulaşabilsin diye” Brezilya ve Uruguay’dan hayvan ithalatı için talimat verdiğini açıkladı. Oysa Türkiye zaten iki yıldır Brezilya ve Uruguay’dan kasaplık hayvan ithal etmektedir ve 2023 yılında ithal edilen 818 bin baş sığırın 598 bin başı (yüzde 73’ü), 2024 yılında ithal edilen 301 bin baş sığırın 180 bin başı (yüzde 60’ı) Brezilya ve Uruguay’dan ithal edilmiştir, ama et fiyatları hiç düşmemiş, aksine yükselmiştir.
  • Hayvancılık destekleri 26 Temmuz 2024 tarihli Resmi Gazete’de açıklandı. Karara göre hayvan başına destekler kaldırıldı; dana, malak, kuzu ve oğlak başına destek sistemine geçildi. Hayvancılığa ayrılan desteklerin toplam destekleme içindeki payı giderek azaltıldı. Söz konusu desteklerin payı 2023’te yüzde 24,2 iken, 2024 yılında yüzde 21,6’ya 2025 yılında ise yüzde 20,1’e düşürülecek. Getirilen sistem ile ülkemizin hayvancılıkta ithalat bağımlılığından kurtarması mümkün görünmemektedir. Hayvanını otlatacak otlak ve mera bulamayan çiftçi/köylü hayvancılığı bırakmakta, büyük hayvan çiftlikleri kurularak endüstriyel hayvancılık öne çıkmaktadır. Bunun anlamı ise yoksulların hayvansal proteine erişiminin giderek daha zor hale geleceğidir.
  • 2024 yılının Ocak-Ekim döneminde hayvancılık ithalatı 1 milyar doları aştı. 331 bin baş canlı hayvan için 591 milyon dolar, 69 bin ton kırmızı et için 439 milyon dolar olmak üzere toplam 1 milyar 30 bin dolar ödendi. Bu arada 2025 yılında 520 bin büyükbaş hayvan ithalatı kararı alındı. Her fırsatta yerli hayvancılığı desteklediklerini açıklayan Tarım ve Orman Bakanlığı, attığı adımlar ile şirketlerin ithalatını ve uluslararası ticaretten kazanacakları gelirleri güçlendirmeyi sürdürmektedir.

Orman Yağması

  • 1956 tarihinde çıkarılan Orman Kanunu’nda 2002 yılına kadar 46 yılda 15 defa değişiklik yapılmasına karşılık, 2003-2024 tarihleri arasındaki 22 yılda 31 defa değişiklik yapıldı. AKP iktidarı tarafından Kanunun 16’ıncı maddesi üç defa, 17’inci maddesi 8 defa ve 18’inci maddesi ise iki kez değiştirildi. Söz konusu değişiklikler orman alanlarının ormancılık amacı dışında kullanılmasının önünü açtı.
  • 2024 yılı içerisinde;
  • 19 Ocak tarihinde Bingöl, Bursa, Elazığ, Eskişehir, Kastamonu, Kocaeli, Konya, Kütahya, Manisa, Muğla, Sinop, Tokat ve Zonguldak İllerinde,
  • 21 Mayıs tarihinde Kastamonu ilinde,
  • 28 Haziran tarihinde Artvin, Bitlis, İstanbul ve İzmir illerinde,
  • 17 Temmuz tarihinde Amasya, Balıkesir, Kastamonu, Manisa, Muğla Samsun, Sinop ve Sivas illerinde,
  • 2 Ağustos tarihinde Amasya, Bingöl, Kastamonu, Kütahya, Manisa, Niğde, Mersin, İstanbul ve Samsun illerinde,
  • 31 Ağustos tarihinde İzmir ilinde bulunan bazı alanların orman sınırları dışına çıkartılması hakkında Cumhurbaşkanı kararı yayımlandı. Bu kararlar ile 2024 yılında toplam 12,7 milyon m2 alan orman sınırları dışına çıkartıldı.
  • 2023 yılında enflasyonda son 22 yılın rekoru kırıldı; tüketici fiyatları bir önceki yılın aynı ayına göre yaklaşık yüzde 64,8 ile 2001’den bu yana en yüksek seviyeye çıktı. Türkiye enflasyonda Venezuela, Lübnan ve Arjantin’in ardından dünyada dördüncü sırada yer aldı. 2024 yılında da yüksek enflasyon devam etti. TÜİK’e göre Kasım ayı itibariyle yıllık enflasyon yüzde 47,1 oldu. 2003’ten bu yana ortalama fiyatlar 21 kat, gıda fiyatları ise 32 kat arttı. Ancak artan bu gıda fiyatlarından üreticiler değil, şirketler ve büyük market zincirleri kazanç sağladı. Birçok üründe üreticiler maliyetlerini bile karşılayamadılar.

SONUÇ OLARAK:

1980 yılından itibaren başlayan, 2000’li yıllarda daha da yoğun olarak uygulanan neo-liberal politikaların ağır sonuçları 2024 yılında çiftçilerin üzerine kâbus gibi çöktü. Bu yıla gelinceye kadar birçok üründe üreticiler kazanamıyor olsa da, bazı ürünlerde kazanabiliyor, en azından zarar etmiyordu. Bu yıl çiftçiler hangi ürünü üretirse üretsin, ürettiği hiçbir üründe, hiçbir bölgede kazanamadı. Onun için hemen hemen her üründe, hemen hemen her bölgede kendiliğinden çiftçi eylemleri gelişti. Koşulların, her yıl daha da ağırlaştığı bilinen bir gerçek. Türkiye’nin 2025 yılında çiftçilerin daha büyük eylemlerine tanıklık edeceği de çok açık. Fakat kendiliğinden gelişen sadece ürün fiyatları üzerinden yapılan bu tür eylemlerle küçük çiftçilerin ve köylülerin kendi topraklarında kalabilmeleri, üretimlerini devam ettirebilmeleri mümkün görünmüyor. Çiftçilerin daha örgütlü, hedefleri daha belirgin bir programla mücadele etmeleri gerekiyor. Sadece çiftçilerin değil, daha ucuz ve sağlıklı gıdaya ulaşmak isteyen tüketicilerinde böyle bir programda yer bulması ve ortak mücadelenin yolunun açılması gerekiyor. 2025 çiftçiler için zor bir yıl olacak, ama yeni bir başlangıcında yılı olabilir.

Gıda Egemenliği Hemen Şimdi!

Köylü Hakları Hemen Şimdi!

Toprak, Onur, Yaşam!

Ali Bülent ERDEM / Genel Başkan

Adnan ÇOBANOĞLU / Genel Örgütlenme Sekreteri

Kaynak: ciftcisen.org

Haberler

Üsküdar’da Eylem: Trump, Gazze’den Elini Çek!

Yayınlanma:

-

Filistinlileri Mısır ve Ürdün’e sürüp Gazze’yi işgal etmeyi plânlayan yeni ABD başkanı Trump’a tepkiler devam ediyor. Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve Özgür Yazarlar Birliği de Üsküdar Mimar Sinan Meydanında bir eylem düzenleyerek Trump’a tepki gösterdi.

Filistin’e Özgürlük Platformundan Şenol Karakaş’ın Türkiye’nin NATO’dan hemen çıkması gerektiğini vurgulayan konuşmasıyla başlayan eylem, Meryem Karayıl’ın topluluk adına okuduğu açıklamayla devam etti. Aynı açıklamanın İngilizcesini ise Melike Belkıs Örs okudu. Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs ise “1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti çerçevesinde varılacak bir barış ” talebini eleştirdi ve bunun büyük bir emperyalist-Siyonist tuzak olduğunu söyledi.

“Siyonizm Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak, Trump Gazze’den Elini Çek, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Katil İsrail Filistin’den Defol, Zalimler Yenilecek Direniş Kazanacak, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Filistin Trump’a Mezar Olacak, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, Kahrolsun İşbirlikçi Hainler, Aaron’a Rachel’e Ayşenur’a Bin Selam, Firavunlar Yenilecek Musalar Kazanacak, Yaşasın Küresel İntifada” sloganlarının atıldığı eylemde okunan açıklamanın Türkçe ve İngilizceleri şöyle:

Kıymetli Filistin dostları,

Siyonist, işgalci İsrail, Gazze’de tarihin gördüğü en büyük soykırımlardan birini yaptı.

Yüz binlerce Filistinli kardeşimiz bu katliamda can verdi!

Milyonlarca Filistinli yaralandı; evini, mahallesini kaybetti, oradan oraya sürüldü.

15 ay boyunca benzeri görülmemiş bir vahşet yaşadı Gazze.

Gazze alt üst olurken Siyonist işgalciler Batı Şeria’da da boş durmadı!

Hem Aksâ Tûfânı sırasında hem de Gazze ateşkesinden sonra Batı Şeria yoğun bir Siyonist saldırı altında kaldı!

Filistinliler bu soykırım savaşı süresince en temel insani ihtiyaçlarından mahrum bırakıldı, açlık ve salgın hastalıklar bir halkı yok olma noktasına getirdi.

Bölgedeki işbirlikçi yönetimlerin desteği ya da suskunluğundan güç alan İsrail, katliamlarını pervasızca sürdürdü.

Ama herkes açıkça biliyor ki bu katliamcı çetenin arkasındaki asıl güç, asıl fail Amerika’dır.

ABD öncülüğündeki egemen dünya düzeni Direniş’i bastırmak, bütün ezilen halkların özgürlük mücadelesine gözdağı vermek için bütün imkânlarıyla Gazze’ye adeta çullandılar.

Biden önderliğindeki bu emperyalist hücum, Direniş’in mazlum ve mustazaflara ilham vermesinden korkarak bütün silah fabrikalarını, maddî imkânlarını Siyonistlerin katliamları için seferber ettiler!

Şimdilerde ise ABD’de yeni bir emperyalist şef iş başına geldi.

Önceki başkanlık tecrübesinden de herkesin bildiği bu çağın en büyük Firavunlarından biri olan Trump, Gazze’yi ele geçirmekten, Gazzelileri Mısır’a ve Ürdün’e sürmekten bahsetmektedir.

Sonrasında da sıranın Batı Şeria’da yaşayan Filistinlilere geleceğini işaret eden çağın Firavununa ve onun temsil ettiği egemen dünya düzenine karşı işte bu meydanlardan sesleniyoruz:

Sizin hiçbir tehdidinizden korkmuyoruz!

Sizin tehditlerinize, en vahşî saldırılarınıza karşı vicdanlı dünya halkları Direniş’in yanında durmuştur!

Sizin tehditlerinize ve soykırım savaşlarınıza karşı bütün ezilen halkların kalbi Direniş’le beraber atmıştır!

Sizin tehdit ve katliamlarınıza karşı İntifada ateşi, Rabbimiz tarafından Firavun’un sarayına yerleştirilen Musa gibi kampüslerinizde, sokaklarınızda, parlamentolarınızda boy vermiştir!

Ne yapsanız, ne kadar tehdit etseniz boştur!

Âlemlerin Rabbine teslim olmuş ve sadece O’ndan korkan Direniş’i yıldıramayacaksınız!

Şundan emin olun ki yenileceksiniz!

Âhirete yenilmiş olarak girecek ve cehenneme sürüleceksiniz!

Bu dünyada ise çoktan yenildiniz.

İnsanlığın vicdanında çoktan mağlup oldunuz!

Çağlar boyunca kötülüğün, şeytanîliğin bir örneği olarak anılacaksınız!

Şunu unutmayın ki tankınızı, topunuzu, üssünüzü, işbirlikçilerinizi Ortadoğu’dan söküp atacağız!

Sanmayın ki katliamlarınız halklarımızın, Direniş’in iradesini kıracak!

Sanmayın ki Lübnan’dan Yemen’e, İran’dan Suriye’ye, Gazze’den Batı Şeria’ya kadar ateşe verdiğiniz Ortadoğu geri çekilecek!

Hep birlikte, silkinip yeniden ve yeniden karşınıza dikileceğiz!

Ey Trump, ey katillerin koruyucusu!

Tüccar dilini, paraya tapan zihnini, Siyonistlerini, işbirlikçilerini Gazze’den, Filistin’den, Ortadoğu’dan ve bütün mazlum coğrafyalardan çek!

Senden korkan senden beter olsun!

Siyonist işgal şebekeni Filistin’den söküp atacağımız günler yakındır.

Asıl sen, Amerikan üniversitelerinin kampüslerinde harlanan intifada ateşinden; Aaronların, Rachellerin iradesinden kork!

İşte o irade hepinizi alt edecek ve düzeniniz tepetaklak olacaktır!

Yaşasın Küresel İntifada!

Kahrolsun emperyalist-Siyonist zalimler! 

Dear friends of Palestine,

Zionist, occupying Israel committed one of the biggest genocides in history in Gaza.

Hundreds of thousands of our Palestinian brothers and sisters have been killed in this massacre!

Millions of Palestinians have been injured, lost their homes and neighborhoods, and have been driven from one place to another.

For 15 months, Gaza has experienced unprecedented brutality.

While Gaza was turned upside down, the Zionist occupiers were not idle in the West Bank!

Both during the Al-Aqsa Flood and after the Gaza ceasefire, the West Bank has been under intense Zionist attack!

Palestinians have been deprived of their most basic human needs during this genocidal war, while starvation and epidemic disease have driven a people to the point of extinction.

Empowered by the support or silence of the collaborative governments in the region, Israel continued its massacres recklessly.

But everyone clearly knows that the real power, the real perpetrator behind this murderous gang is America.

The ruling world order, led by the United States, has swooped on Gaza with all its means to suppress the Resistance and intimidate the freedom struggle of all oppressed peoples.

This imperialist offensive led by Biden, fearing that the Resistance would inspire the oppressed and the mustazaf, gave all its weapons factories and material means to the Zionists.

Now a new imperialist chief has taken over in the US.

Trump, one of the greatest Pharaohs of this age, as everyone knows from his previous presidential experience, talks about taking over Gaza and expelling Gazans to Egypt and Jordan.

We are calling out from these squares against the Pharaoh of the age and the dominant world order that he represents, which points out that the Palestinians living in the West Bank will be next:

We are not afraid of any of your threats!

Against your threats, against your most brutal attacks, the conscientious peoples of the world have stood by the Resistance!

The hearts of all oppressed peoples beat with the Resistance against your threats and genocidal wars!

The fire of Intifada against your threats and massacres has appeared on your campuses, on your streets, in your parliaments, like Moses who was placed in Pharaoh’s palace by our Lord!

No matter what you do, no matter how much you threaten!

You will not intimidate the Resistance, which has surrendered to the Lord of the Worlds and fears only Him!

Rest assured that you will be defeated!

You will enter the Afterlife defeated and you will be driven to Hell!

In this world you are already defeated.

You have already been defeated in the conscience of humanity!

You will be remembered throughout the ages as an example of evil and demonization!

Remember that we will uproot your tanks, cannons, bases and collaborators from the Middle East!

Do not think that your massacres will break the will of our peoples, of the Resistance, do not think that the Middle East that you set on fire from Lebanon to Yemen, from Iran to Syria, from Gaza to the West Bank will retreat!

Together, we will rise up and face you again and again!

O Trump, protector of murderers!

Withdraw your merchant language, your money-worshipping mind, your Zionists, your collaborators from Gaza, Palestine, the Middle East and all oppressed geographies!

May he who fears you be worse than you!

The day is coming when we will uproot the Zionist occupation network from Palestine.

You should be afraid of the fire of the intifada burning on the campuses of American universities; you should be afraid of the will of the Aarons and Rachels!

That will will defeat you all and your order will be turned upside down!

Long Live the Global Intifada!

Down with the imperialist-Zionist oppressors! 

Devamını Okuyun

Haberler

Açlık Derinleşiyor: Yeni Asgarî Ücret İlk Aydan Açlık Sınırının Altında Kaldı

Yayınlanma:

-

TÜRK-İŞ tarafından çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla her ay düzenli olarak yapılan araştırmanın 2025 Ocak ayı sonucuna göre;

  • Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı22.131,06 TL’ye,
  • Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı72.088,14 TL’ye,
  • Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 28.756,29 TL ’ye yükseldi.

TÜRK-İŞ’ in hesaplamalarına göre “mutfak enflasyonu” verilerindeki değişim Ocak 2025 itibariyle şu şekilde gerçekleşti:

  • Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarındaki artış bir önceki aya göre yüzde 4,97 oranında gerçekleşti.
  • On iki aylık değişim oranı yüzde 47,06 oldu.
  • Yıllık ortalama artış ise yüzde 60,30 olarak gerçekleşti.

2025 yılı için tespit edilen 22.104,67 TL‘lik asgarî ücret, Türk-İş’in bu hesaplamalarına göre ilk aydan  açlık sınırının altında kaldı.

Kaynak: turkis.org.tr

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da “Direniş Sürecek, Filistin Özgür Olacak” Eylemi

Yayınlanma:

-

TOKAD, Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen ve Özgür Yazarlar Birliği, “Emperyalizme, Siyonizm’e, İşbirlikçilik ve İhanete Karşı Direniş Sürecek, Filistin Özgür Olacak” başlığıyla Üsküdar’da bir eylem tertip ederek Filistin direnişini selamladı ve Aksâ Tûfânı süreciyle ateşkes aşamasını değerlendirdi.

İsrail’le ticaretin ve BTC boru hattından İsrail’e akan petrolün kesilmediği, İncirlik ve Kürecik üslerinin kapatılmadığı, İsrail’in tedarik zincirini sağlayan gemilerin Türkiye limanlarına serbestçe giriş yapabildiği, AKP iktidarının Filistin yanlısı görünen söylemlerine rağmen İsrail’le işbirlikçilikte ısrar ettiği vurgulanan eylemde Filistin halkının Aksâ Tûfânı süresince büyük bedeller ödemesine rağmen emperyalizme ve Siyonizm’e teslim olmayan irade ve kararlılığına işaret edildi. Eylemde ayrıca Dr. Hussam Ebu Safiye için özgürlük çağrısı yapıldı.

Topluluk adına Kübra Kalkan, Cahit Erdem Örs ve Fatma Arslan’ın konuşmacı olduğu eylem boyunca “Yaşasın Gazze Direnişimiz, Yaşasın Küresel İntifada, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Bakü-Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, Nakba’dan Tûfân’a Filistin’de Direniş Hep Ayakta, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Direniş Sürecek Filistin Özgürleşecek, İşbirlikçi Sermaye Hesap Verecek, Dr. Hussam Onurumuzdur” sloganları atıldı, tekbir getirildi ve topluca 7 Ekim Marşı okundu.

Eylemde okunan açıklamanın tam metni şu şekilde:

Emperyalizme, Siyonizm’e, İşbirlikçilik ve İhanete Karşı Direniş Sürecek, Filistin Özgür Olacak

Hakikatin Yanında Israrla Duran Filistin Dostları,

İnsanlığın uzun tarihinin eşsiz bir ânına tanıklık ediyoruz!

Şu dünyadan gelip geçenlerin pek azına nasip olan bir tanıklıktır bu.

471 gün boyunca eşi benzeri görülmemiş bir saldırganlığa karşı verilen amansız bir direnişin neticesinde alnının akıyla insanlığın vicdan ve ufkunu ayakta tutmaya muvaffak olmuş yiğitlerin azim ve kararlılıklarına tanık oluyoruz.

Ne mutlu ki Rabbimiz bu haysiyet mücadelesine şahit olarak yazdı bizleri!

Biliyoruz ki bu günleri yaşayan, bu tanıklıklara ulaşan bir insan için ötesi yoktur.

Akılların almayacağı, zihinlerin kavrayamayacağı bir iradeyi kuşanan Filistin halkı emperyalistlerin sınırsız desteğindeki Siyonist saldırganlığa boyun eğmedi.

Bu amansız saldırganlığın karşısında evlatlar, anne babalar, gençler özgürlük yolunda kendilerini feda ettiler ancak zalimlerin karşısında diz çökmediler!

Baştan başa yıkılan Gazze teslim olmadı!

Evlerinden, mahallelerinden, şehirlerinden sürülüp duran Filistin halkı teslim olmadı!

Evlerinden uzakta aç susuz, derme çatma çadırlarda barınmaya çalışırken üzerlerine yağan bombalarla yakılan bu aslanlar teslim olmadı!

Müslümanlar sahipsiz bıraktığı için geleceklerini tünellerde savaşarak kurmaya çalışan yiğitler teslim olmadı!

Çocuklarla ve hastanelerle savaşan soykırımcı İsrail’e karşı insanüstü bir çaba ile karşı koyan Filistinli sağlık çalışanları teslim olmadı!

Bu onur ve haysiyet anıtlarından müteşekkil DİRENİŞ’in önünde en derin minnet ve hürmetle eğiliyoruz.

İntifada dostları,

Gazze direnişi insanlığı ikiye ayırmıştır.

Âl-i İmrân sûresi 179. ayette “Allah, iyiyi kötüden ayıracaktır.” buyurulmaktadır.

Rabbimiz bugün bunu, Gazze direnişi aracılığıyla yapmıştır.

Evet, Gazze direnişi dünyayı ortadan ikiye bölmüştür.

Emperyalizmin, Siyonizm’in, işbirlikçiliğin ve ihanetin yanında hizalananlarla DİRENİŞ’i dost edinip İntifada ateşini harlayanlar iki farklı cephe hâlinde kendilerini tarihe tanık olarak kaydettirmişlerdir.

Büyük Şeytan ABD önderliğindeki NATO bloğu var gücüyle İsrail’in yanında saf tutmuş; egemen dünya düzeni, Gazze’deki soykırım savaşı marifetiyle bütün mazlum ve mustazaflara gözdağı vermek istemiştir.

Allah’ın işine bakın ki Yahya Sinwar’ın şehit olmadan az önce fırlattığı sopası onların bütün plânlarını bozup parçalamıştır!

Gazze’nin hayranlık uyandıran direnişi uzak Asya’dan Amerika’ya, Avrupa sokaklarından Afrika’nın hesap sorma iradesine sahip halklarına, üniversite kampüslerinden hayatın bütün alanlarına kadar karşısında durulamayan bir tsunami vâr etmiş; vicdanları egemen dünya düzenine karşı ayaklandırmıştır.

Zalimler kaybetmiş; mazlumlar, İntifada’nın yükselen alevleriyle mücadele azim ve kararlılıklarını bilevlemişlerdir

471 gündür Gazze direnişinin yanında tutan yürekler!

Siyonist İsrail’i besleyen damarları kurutmak için meydanlardan hiç geri durmadınız!

2002’de İsrail’le ticaret 1,5 milyar dolar idi, meydanlarda bu ihanetin durması için haykırdınız!

2011’de İsrail’le ticaret 5 milyar dolara ulaşmıştı, her vesileyle meydanlarda bu rekor ticareti kesme çağrılarını yükselttiniz.

2022 sonunda İsrail’le ticaret 9,5 milyar dolar seviyelerine çıkmıştı, bu ihanet ve işbirliğinin ardından gelen Aksâ Tûfânı boyunca bu hakikati anlatmaya ve bu kirli ticareti durdurmaya çalıştınız!

Ankara’da şaşaalı törenlerle karşılanan İsrail cumhurbaşkanına “defol” demek için meydanları doldurdunuz!

Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattından Siyonist savaş makinesinin damarlarına kan olarak akan petrolün vanalarını kapatmak için çırpındınız!

Başta İstanbul limanları olmak üzere Siyonistleri besleyen tedarik zincirinin en önemli halkası olan gemileri Türkiye limanlarından kovmak için gecenizi gündüzünüze kattınız!

İsrail’i koruyan İncirlik ve Kürecik üslerinin sökülmesi için bıkmadan usanmadan koşturdunuz!

Sizin bu mücadeleniz işbirlikçi AKP iktidarı tarafından engellendi; iftiralara, kovuşturmalara uğradınız!

Kitleleri Filistin duyarlığı ile aldatmaya çalışanların karşısına hakikatlerle çıktınız.

Onca karşı çıkışınıza rağmen BTC boru hattından katil İsrail’in tanklarına, uçaklarına akan petrolü kesmediler!

Onca feryadınıza rağmen Siyonizm’e can suyu olan gemileri limanlardan kovmadılar!

“Filistin’e ihanet” olarak vasfettiğiniz İsrail’le ticareti kesmediler, türlü hilelerle bu ihanete yol vermeye devam ettiler!

“Siyonist sermaye” olarak tanımladığınız İçdaşların, Zorluların İsrail’in çeliğini, enerjisini tedarik etmesini durdurmaya çalıştınız ama işbirlikçi sermaye İsrail’in dostu olmaktan vazgeçmedi!

Eşsiz Gazze Direnişi gibi bu eşsiz işbirlikçilik ve ihanet de tarihe ve Allah’ın katına kayıtlanmıştır.

Bunun hesabın Âlemlerin Rabbi olan Allah âhirette elbette soracaktır.

Herkes emin olsun ki biz de bu dünyada bu hesabın peşinde olacağız!

Şuarâ sûresi 227. âyet, bu hususta bizi temin etmektedir:

“Zulmetmekte olanlar, nasıl bir inkılaba uğrayıp devrileceklerini pek yakında bileceklerdir!”

Gazze direnişinin yârenleri!

Filistin’de direniş yüz yıldır sürüyor!

Filistin halkı, yüz yıldır ağır bedeller ödüyor; NAKBAlara, yalnızlaştırmalara, sürgünlere, ihanetlere göğüs geriyor!

Filistin halkı özgürlüğü tırnaklarıyla, kanıyla, alın teriyle adımlıyor!

Gazze’de, Batı Şeria’da DİRENİŞ, adım adım yeni mevziler kazanıyor; işbirlikçiliğin ve ihanetin yüzündeki perdeyi yırtıp atıyor!

Ülkeleri düşüren, siyasal gerçeklikleri alt üst eden Ortadoğu’daki yeni durumla birlikte şimdi mücadele bambaşka, zorlu bir aşamaya geçiyor.

Belli ki imkânsızlıkları parçalayan Filistin direnişi yeni süreçlere hazır!

Filistin dostlarının; Siyonizm’in, emperyalizmin, işbirlikçilerin karşısına dikilenlerin bu yeni aşamada çok daha kararlı olması gerekecek.

Filistin’in, bir bütün hâlinde Ortadoğu’nun ancak emperyalist zincirin halkalarının teker teker kopartılarak özgürleştirilebileceğini kavrayan, mücadeleyi bu doğrultuda inşa eden güçlü, kuşatıcı bir perspektife ihtiyacımız var.

Kardeşler!

Filistin halkını, direniş önderlerini, bölge ülkelerini hedef alan Siyonist saldırganlık; sahipleri emperyalistlerle birlikte DİRENİŞ duvarına çarpmıştır.

İşgal ordusunun tanklarına karşı beyaz önlüğü ile tek başına yürüyen Dr. Hussam’ın cesareti, insanlığın aradığı reçete olarak hafızalara kazınmıştır; dünya döndükçe de direnenlerin, mazlum ve mustazafların tutunacağı umut olarak vâr olacaktır!

Direnişin bu güçlü zaferi mübarek olsun!

Selam olsun Gazze’nin, Filistin’in boyun eğmeyen iradesine!

Selam olsun Küresel İntifada çağrısını yükselten dünya halklarına!

Şehitlerin yolunu sürdüreceğiz!

Yaşasın Küresel İntifada, Yaşasın!

Devamını Okuyun

GÜNDEM