Haberler
1 Mayıs Açıklaması: Yerelden Küresele Direniş ve Dayanışma Ağları Örmeli
Yayınlanma:
3 yıl önce-
1 Mayıs, geçen yıl olduğu gibi bu sene de yasaklı. 1 Mayıs vesilesiyle Eğitim İlke-Sen, TOKAD, ÖYB ve Sağlık İlke-Sen bir açıklama yayımladı.
1 Mayıs’ın kapitalist sömürüye karşı yeni paradigmatik yaklaşımların öne çıkmasını sağlayacak, yeni ufuk ve yaklaşımları işaret edecek tartışmaları besleyip büyütecek bir zemin olarak görülmesini işleyen açıklamanın tam metni şu şekilde:
1 Mayıs: Ayağa Kalkan Öfke ve Yeni Ufuklar
1 Mayıs; ezilenlerin, hürriyeti gasp edilenlerin, bütün mazlum ve mustazafların dayanışma, isyan ve mücadele günü olarak yine insanlığın ufkunda yeni umutlara kapı aralayarak beliriverdi.
Pandemi koşullarında iki yıldır coşkuyla, öfkeli slogan ve meydan okuyucu yürüyüşlerle icra edilemese de 1 Mayıs’ın varlığı egemenlere korku, ezilenlere umut olarak son derece kıymetlidir.
1 Mayıs duyuru ve eylemlerini yasaklayanların varlığı bunun kanıtıdır. İşçilerin, emekçi kitlelerin salgın ve tam kapanma koşullarında fabrikalarda, atölyelerde sağlıksız koşullarda çalıştırılmaya devam ettirilmesine rağmen 1 Mayıs’ın yasaklanması, adalet ve zulüm arasındaki kapışmanın derin çelişkisi olarak kendini göstermektedir.
Kölelik koşullarının zirve yaptığı, insan haysiyetinin ayaklar altına alındığı bir vasatta 1 Mayıs başka ufukları herkese işaret eden bir misyonla mücehhez kılınmalıdır. Mevcut egemen işleyiş tümüyle çürümüş ve ona karşı çıkan cenahların çoğu köklü alternatifler üretememiştir. Bu durumda insanlık Tevhid ve Adalet hattının söylem ve çağrısıyla muhakkak ve gecikmeksizin tanıştırılmalıdır.
Tevhid ve Adalet hattı, mevcut işleyiş ve alternatiflerin ötesinde başka bir kurucu anlayışa sahip olarak yaşadığımız bütün ekolojik ve sosyolojik yıkım ve tahribata karşı köklü önerilerle 1 Mayıs çığlığına bambaşka yanıtlar vermelidir. Bu yanıtlar Kod 29 gibi güncel zulüm biçimlerini karşılamakla kalmayıp “Hakça Bölüşüm Adil Paylaşım” ilkesini “Hakça Üretim” anlayışı temelinde yapılandırmalı, bütün taraflar için yeni bir sorumluluk vazifesini omuzlara yüklemelidir. Böylece kölelik ve açlık sınırlarında seyreden asgarî ücret uygulamaları, pekişen “işçi”lik ve “işveren” tanımlamalarının ötesinde başka bir üretim-paylaşım-dayanışma ağı mantığıyla ele alınacak, bambaşka perspektiflerle yeni yollar, adalet arayışının önüne serilecektir.
Memleketin bütün dağ, dere, ırmak, deniz, kıyı ve ormanlarını yağmalayan azgın kapitalist iştihadan kangren hâline gelmiş Kürt meselesine kadar sahici bütün problemlerimizle, vahiyden yola çıkan yeni bir solukla 1 Mayıs vesilesiyle ayağa kalkan öfke yeni ufuklar için mutlaka tanıştırılmalıdır.
Kula kulluğu esas alan yerel ve küresel hegemonyaya karşı “Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz” şiarını yükselten öncülük yine yerel ve küresel dayanışma ağları önermeli ve örmelidir: Bu 1 Mayıs da diğerleri gibi bu hedef için güçlü vesilelerden biri olarak görülmeli, mücadele azim ve kararlılık ateşini harlamalıdır.
İnsanlığın, börtü böceğin, ırmak ve ormanların, deniz ve derelerin ıslah ve direniş cephesinin nazarında bir bütün olarak görülmesi, düşmanın da bu bilinçle kavranması zorunludur. İyilik ve kötülük bu toplamlarda pozisyon almaktadır. Şeytani ve tâğûtî güçler de bu bilinçle kölelik ve sömürü mekanizmalarını işletmektedir.
Hiçbir mesele birbirinden, şeytani yönlendirmelerden, tâğûtî zorbalıklardan bağımsız değildir. Ancak buradan kalkan bir bilinç ve irade zalimleri açığa çıkarıp problemleri çözme ufkuna sahip olabilecektir. Bu bilinç ve kararlılıkla emeğin, alın terinin, isyan ve özgürlük ateşinin ortak ses ve çığlığı olan 1 Mayıs’ın bu perspektifi tartışmaya vesile kılmasını diliyoruz.
1 Mayıs Direniş, Zulme İsyan!
Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım!
Sermayenin Değil, Rabbimizin Kuluyuz!
Yaşasın Emeğin Dayanışması!
Tevhid, Adalet, Özgürlük!
EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)
SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)
TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)
ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)
Yorumlayın
-
Eminönü’nde “Açlık Çoğunluktadır” Eylemi: Zam, Sömürü, Yağma Düzenine Hayır!
-
Fatih’te 1 Mayıs Yürüyüşü
-
TOKAD’dan “Dünya Vicdan Haftası” Paneli
-
İrfan Yalçınkaya’dan “Ercüment Özkan’ın Ufku” Söyleşisi
-
“Emperyalist-Siyonist Kuşatma ve Katliama Karşı Somut Adımlar” Nöbetleri Devam Ediyor
-
Tokat’ta “Emperyalist-Siyonist Kuşatma ve Katliama Karşı Somut Adımlar” Eylemi
Haberler
Eminönü’nde “Açlık Çoğunluktadır” Eylemi: Zam, Sömürü, Yağma Düzenine Hayır!
Yayınlanma:
4 hafta önce-
Ağustos 18, 2024Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve Özgür Yazarlar Birliği, “Açlık Çoğunluktadır” eylemlerinin 3.sünü Eminönü’nde yaptı; yoksulluk ve açlığı derinleştiren ekonomi politikalarını protesto ederek “Hakça Bölüşüm, Adil Paylaşım” teklifini paylaştı.
“Yoksulluk Artıyor Açlık Derinleşiyor, Aileler Yoksul Çocuklar Aç, Zam Sömürü Yağma Düzenine Hayır, Asgarî Ücret Köleliktir, Kahrolsun Kapitalist Köle Düzeni, Sermaye Düzeninde Emekliler Aç, Zulme Karşı Omuz Omuza, Kahrolsun Faizci Sömürü düzeni, Yağma Sürüyor İsraf Büyüyor, İşçiler Ölüyor Sermaye Büyüyor, Esnaf Batıyor Sermaye Büyüyor, Hakça Bölüşüm Adil Paylaşım, Allah Adaleti Emreder, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz” sloganları atıldı, tekbir getirildi.
Topluluk adına Sacide Uras’ın okuduğu açıklamanın tem metni şu şekilde:
“ÇÜNKÜ AÇLIK ÇOĞUNLUKTADIR”
ZAM, SÖMÜRÜ, YAĞMA DÜZENİNE HAYIR!
BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
Kıymetli arkadaşlar,
Şair Turgut Uyar’ın mısralarıyla karşınızdayız: “Açlık Çoğunluktadır!”
İnsan haysiyet ve onurunun iyice ayaklar altına alındığı zamanlardayız.
Pervasız sömürü düzeni açlığı çoğunluk kılmıştır ki açlık, bir kişiyle sınırlı olsa bile utanç vericidir, asla kabul edilemez!
Farklı araştırmalar gösteriyor ki açlık sınırı 20 bin lira seviyesine ulaşmıştır.
Yoksulluk sınırı ise 60 bin lirayı çoktan geçmiş durumda!
Buna göre dört kişilik bir ailenin hayatta kalabilmesi için en az 20 bin liralık gıdaya erişmesi gerekiyor.
Açlık sınırı denilen çizgi budur: sadece dört kişilik bir ailenin ulaşması gereken gıda ederi!
Elbette ki insanın ihtiyacı sadece gıda değildir.
Soruyoruz size:
İnsan; barınmaya, eğitime, ulaşıma, sağlığa, kültüre ihtiyaç duymaz mı?
Ülke genelinde kiralar 15-20 bin liradan başlıyor.
Ulaşım masrafları ailelerin belini büküyor.
Anne-babalar, evlatlarını uzak şehirlerdeki üniversitelere göndermekten çekiniyor.
Öğrencilerin barınma sorunu zirveye çıkmış durumda.
Okul kantinlerinden bir tost alıp yiyebilen bir öğrencinin şanslı addedildiği dönemlerden geçiyoruz.
Şehir içi, şehirler arası ulaşım halkımıza adeta hapishane hayatını dayatıyor.
Ekonomik yetersizlikler, halkımızın tedavi imkânlarını ellerinden alarak sağlık sorunlarını derinleştiriyor.
Kültürel ilgiler artık tümüyle lüks kabul ediliyor.
Mesela kitap fiyatları alıp başını gitmiş durumda!
Şimdi size tekrar soruyoruz:
Açlık sadece gıdayla ilgili bir durum mudur?
Barınma, sağlık, ulaşım, eğitim, kültür alanlarındaki açlıktan bahsetmeye bu ülkede sıra bile gelmiyor!
Kıymetli halkımız!
Hâl-i hazırda asgarî ücret, 17 bin 2 lira olarak uygulanıyor.
Açlık sınırı 20 bin, yoksulluk sınırı 65 bin liraya ulaşmış durumda!
Milyonlarca emekçi, kölelik ücreti dediğimiz asgarî ücret karşılığında çalışıyor.
Çok sayıda emekçi kardeşimiz asgarî ücret bile alamıyor.
Çalışma saatleri ise neredeyse tümüyle keyfî uygulamalara tâbidir!
Asgarî ücretin, artık genel geçer ücret olduğunu görüyoruz.
Artık çalışanların ücretleri asgarî ücrete kıyasla belirleniyor.
Asgarî ücret ise bugün itibariyle açlık sınırının tam 3 bin lira altındadır!
Biliyorsunuz, önceki yıllarda asgarî ücret ocak ve temmuz aylarında olmak üzere yılda iki defa artmaktaydı.
Sermaye sahipleri ve AKP iktidarı 2024 itibariyle bu uygulamadan vazgeçerek asgarî ücret artışını sadece Ocak ayı ile sınırlandırdı.
Zaten sene başlarında açlık sınırına neredeyse eşit seviyelerde uygulanmaya başlanan asgarî ücret, şu anda açlık sınırının çok çok altına düşerek eşi benzeri görülmemiş bir kölelik ve sefaletin emekçilere dayatıldığını kanıtlıyor!
“Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesini reddederek halkımızı açlık ve sefalete, köleliğe mahkûm eden kapitalist sömürü düzeni bir karabasan gibi hayatlara çökmüştür!
Arkadaşlar!
Milyonlarca emekli çok çok düşük maaşlarıyla adeta ölümü arar hâle getirilmiştir.
Yıllarca çalışıp didinerek emekli olanlar için hayat artık çekilmez bir işkencedir.
Halkımız açlığın, köleliğin pençesine terk edilmiş, tabiattan ve üretimden kopartılarak bir avuç azgın sermayedarın insafına bırakılmıştır.
2019’da ortalama emekli aylığı en düşük emekli aylığının 2 katı iken 2024’te yüzde 16 fazlasına gerilemiştir.
Tıpkı asgari ücrette olduğu gibi emekli aylıklarını da en dipte eşitlediler.
Şimdi hükûmet en düşük emekli aylıklarını 12 bin 500 lira seviyesine yükselterek sözüm ona lütufta bulunuyor!
12 bin 500 lira bakanların, patronların bir öğün yemek parasıyken bu oranları ailelere bir aylık geçim için teklif ediyorlar!
Böyle bir arsızlık ve utanmazlığı reddediyoruz!
Kıymetli dostlar!
Sermaye sahipleri tarafından mülteci emeği sınırsızca sömürülmektedir.
Egemen dünya düzeni, coğrafyaları talan ederek halkları mültecileştirmektedir.
Yaşama tutunabilmek için oradan oraya savrulan sığınmacıların çaresizliğini kullanan kapitalist zalimler; uzun çalışma saatlerini, zorlu çalışma koşullarını ve çok çok düşük ücretleri güvencesiz ve sosyal haklarından mahrum mülteci emekçilere dayatmaktadır.
Bu insanlık dışı uygulamalar yetmezmiş gibi sığınmacılar, kim oldukları bilinen ırkçı çevrelerin linç girişimlerine maruz kalarak katledilmekte, ev ve iş yerleri yağmalanmaktadır.
Hâlbuki hesap, yerli-sığınmacı demeden hepimizi sömüren yerel ve küresel kapitalist düzenden sorulmalıdır.
Öfke, o sömürücü zalimlere yöneltilmelidir.
En alttaki savunmasız insanlara yapılan saldırılar başka bir zulümdür ve gerçek zalimin işine yarar!
Ezilenler dayanışma içinde olmalı, kendilerini birbirlerine kırdırmak isteyenlere fırsat vermemelidir.
Emeğin dostları!
Temel ihtiyaç ürünlerine zamlar, TÜİK’in sahte enflasyon verilerinin çok çok ötesindeki yüksek oranlarla gelmektedir.
Kapitalistlerin hizmetindeki siyasal düzenin temsilcisi AKP iktidarı, memleketin bütün kaynaklarını yerel ve küresel sermayeye aktarmak için çırpınmaktadır.
Halkın ve ülkenin sırtından servetine servet katan bu asalak zümre, AKP’nin yüksek faiz cenneti yaptığı Türkiye’de yoksuldan zengine servet transferinin yarattığı sonuçların keyfini sürmektedir.
Bir yandan finansal yağma; diğer yandan neoliberalizmin dağ-taş, nehir-ova, ırmak-göl demeden sınırsız talanına açılarak delik deşik edilen Anadolu coğrafyası bize, azgın sermaye düzeninin fotoğraflarını sunmaktadır.
Bugün Anadolu’nun dört bir yanı yaylasını, ormanını, merasını, dere ve ırmaklarını savunan; ölüm ve yıkıma karşı hayatı müdafaa eden halkımızın direniş haykırışlarıyla inlemektedir!
Yoksullaştırılmış halkımız vergi sağanağı altında perişan olurken büyük şirketlerin devâsâ vergi borçları silinmektedir.
Filistin’de katliam yapan İsrail’le ticaret rekor seviyelerde sürdürülerek sermaye ve devlet şirketleri kan ve katliamdan beslenmektedir.
TÜİK verilerine göre 2023 yılı itibariyle Türkiye nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre artarak yüzde 50’ye ulaşmış; en düşük gelire sahip yüzde 20’nin aldığı pay daha da azalarak yüzde 6’nın altına inmiştir.
Necip Fazıl’ın, “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul./ Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa!” diye tasvir ettiği bu sömürü tezgâhı işte böyle işlemektedir!
Kıymetli halkımız,
2024 bütçesinden faiz ödemelerine ayrılan pay 1 trilyon 254 milyar liradır.
Bu büyük pay, çoluk çocuk ve yetişkiniyle yoksul halkımızdan çalınarak faiz lobisine ikram edilmiştir.
Bu örnekle kendini gösteren servet transferi bu düzenin karakteridir.
Yüksek enflasyon ve vergi üstüne vergilerle halkı canından bezdiren; sermaye sahiplerinin değil de motokuryelerin gelirine, garsonların bahşişine göz diken bu zam, sömürü, yağma düzenine karşı sesimizi daha çok yükseltmeliyiz.
Siyasetçisi ve sermayedarıyla egemenler zevk ü sefa içinde yaşarken, lüks uçak ve otomobilleriyle keyf ederken doğudan batıya memleketi saran yangınlara müdahale edecek yangın söndürme uçak ve araçları bulunamıyor!
UEFA şampiyonasına giden 613 kişilik kalabalık kafile, hiçbir ülkenin yapmadığı harcamayı halkın kesesinden karşılıyor.
NATO zirvesi için devlet kafilesi ABD’ye 5 uçakla giderken kemer sıkma politikalarının ve tasarruf genelgelerinin sadece yoksul halka dönük olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır!
Bankalar, holdingler büyürken esnaf batıyor, küçük köylü yok oluyor, işçiler her ay yüzlercesiyle iş cinayetlerine kurban gidiyor!
Haysiyet mücadelesi veren dostlar!
Her gün derinleşen, her gün hayatı daha da çekilmez hâle getiren bu düzene mahkûm değiliz!
“Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” şiârı bizim önerimizdir.
Yeni ve başka bir işleyiş mümkündür.
Tabiatla uyum içinde, kendine ve hakikate yabancılaşmamış, sömürüyü ve kula kulluğu reddeden bir işleyiş Âlemlerin Rabbi Allah’ın emridir.
Ekolojik ve sosyolojik ifsadın karşısına dikilmek ancak bu ilkelerle mümkündür.
Ancak bu ilkeler ülkemizi, halkımızı ve bütün insanlığı bu yağma düzeninden, kölelik sarmalından kurtarabilir.
Buradan halkımıza sesleniyoruz:
Egemenlerin zam, sömürü, yağma düzenine itiraz edelim!
Emeğinin, alın terinin karşılığını alamayan, ürünleri yağmalanan çiftçilerimiz traktörleriyle yollara, meydanlara çıkarak mücadelesini yükseltiyorlar!
Bir aydır haysiyet mücadelesi veren Polonez işçilerinin direnişi örneğinde olduğu gibi emekçiler “Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” şiârını ülkenin dört bir yanında haykırıyorlar!
Hâl-i hazırımızı, geleceğimizi, tabiatımızı yağmalayan; gençlerimizi geleceksiz bırakan; emeklilerimizi ölmüşten beter eden; alın terini değersizleştirip sermayeye peşkeş çeken; çalışırken köleleştirdiği emekçileri iş cinayetleriyle hayattan koparan; halkımızın bir bütün hâlinde yaşam umudunu öldüren zalim düzen, biz itiraz etmezsek daha da pekişecektir.
Bu sömürü çarkını ancak adalet ve eşitliği hedefleyen ıslah mücadelesini yükselterek kırabiliriz.
İnsan onur ve haysiyetini Beled Sûresi 13. ayette “Fekkü Raqabe!-Kölelere Özgürlük” beyanıyla işaret edilen güzergâhı takip edip bu sömürü düzenine “Hayır!” diyerek savunabiliriz.
Şüphesiz ki Allah eşitlik ve adaleti emreder; kötülüğün her çeşidini yasaklar, lânetler!
EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)
SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)
TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)
ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)
Haberler
Anadolu Ayakta: Yağmaya, Talana Karşı Doğana, Yaşama Sahip Çık!
Yayınlanma:
1 ay önce-
Ağustos 4, 2024Anadolu’nun pek çok yöresinde olduğu gibi Tokat’ta da meraları, tarım arazilerini ve su kaynaklarını tehdit eden madencilik çalışmalarına karşı eylemler sürüyor.
3 Ağustos 2024 günü Tokat merkezde Yaylacık Doğa Platformunun düzenlediği eylemde maden şirketlerinin çalışmalarına karşı çıkıldı ve tabiatın korunması çağrısında bulunuldu.
Platform adına açıklama metnini okuyan Halil Bakan, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“Bölgemizin zengin su kaynakları ve meralarına sahip Erbaa Sakarat ve Boğalı yaylaları, Reşadiye Kuyucak köyü ve çevresi, Almus Üçgöl köyü, Tokat merkez Günçalı köyü Yaylacık mevkii bir süredir maden tehdidi altındadır.
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü Kasım 2022 raporuna göre Tokat ve çevresinde toplam 937 adet 4. Grup maden ruhsatı (arama, işletme ve ihale) bulunmaktadır. Tokat ili çevresinin yüzde 46’sı madenlere ruhsatlanmıştır. Bu ruhsat alanları ormanlarının yüzde 44’ünü, tarım alanlarının yüzde 27’sini, meraların yüzde 26’sını kapsamaktadır.
Çok geç olmadan ilgili mercileri başta Yaylacık’ı hedef alan EMSA Madencilik olmak üzere Tokat’ı tehdit eden maden şirketlerinin ruhsatlarını iptal etmeye davet ediyoruz.
Köylerimiz, topraklarımız, akarsularımız, ormanlarımız, tarım arazilerimiz, hayvanlarımız, biyoçeşitliliğimiz, bu talancı maden şirketlerinden kurtarılıncaya kadar mücadele sözü veriyoruz.
Kurdun kuşun hakkı için, insanımızın aşı için, çocuklarımızın yarınları için direneceğiz ve kazanacağız!”
YeniPencere, özel haber – Tokat
Haberler
Üsküdar’da Eylem: Yoksulluk Artıyor, Açlık Derinleşiyor!
Yayınlanma:
2 ay önce-
Temmuz 17, 2024Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve Özgür Yazarlar Birliği, Üsküdar’da bir eylem düzenleyerek yoksulluk ve açlığı derinleştiren ekonomi politikalarını protesto etti ve “Hakça Bölüşüm, Adil Paylaşım” teklifini paylaştı.
“Yoksulluk Artıyor Açlık Derinleşiyor, Aileler Yoksul Çocuklar Aç, Zam Sömürü Yağma Düzenine Hayır, Asgarî Ücret Köleliktir, Kahrolsun Kapitalist Köle Düzeni, Sermaye Düzeninde Emekliler Aç, Irkçılık Değil Dayanışma, Zulme Karşı Omuz Omuza, Kahrolsun Faizci Sömürü düzeni, Yağma Sürüyor İsraf Büyüyor, İşçiler Ölüyor Sermaye Büyüyor, Esnaf Batıyor Sermaye Büyüyor, Hakça Bölüşüm Adil Paylaşım, Allah Adaleti Emreder, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz” sloganları atıldı, tekbir getirildi.
Eylemde okunan açıklamanın tam metni şu şekilde:
“ÇÜNKÜ AÇLIK ÇOĞUNLUKTADIR”
ZAM, SÖMÜRÜ, YAĞMA DÜZENİNE HAYIR!
BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM
Kıymetli arkadaşlar,
Şair Turgut Uyar’ın mısralarıyla karşınızdayız: “Açlık Çoğunluktadır!”
İnsan haysiyet ve onurunun iyice ayaklar altına alındığı zamanlardayız.
Pervasız sömürü düzeni açlığı çoğunluk kılmıştır ki açlık, bir kişiyle sınırlı olsa bile utanç vericidir, asla kabul edilemez!
Farklı araştırmalar gösteriyor ki açlık sınırı 20 bin lira seviyesine ulaşmıştır.
Yoksulluk sınırı ise 60 bin lirayı çoktan geçmiş durumda!
Buna göre dört kişilik bir ailenin hayatta kalabilmesi için en az 20 bin liralık gıdaya erişmesi gerekiyor.
Açlık sınırı denilen çizgi budur, sadece dört kişilik bir ailenin ulaşması gereken gıda ederi!
Elbette ki insanın ihtiyacı sadece gıda değildir.
Soruyoruz size:
İnsan; barınmaya, eğitime, ulaşıma, sağlığa, kültüre ihtiyaç duymaz mı?
Ülke genelinde kiralar 15 bin liradan başlıyor.
Ulaşım masrafları ailelerin belini büküyor.
Anne-babalar, evlatlarını uzak şehirlerdeki üniversitelere göndermekten çekiniyor.
Öğrencilerin barınma sorunu zirveye çıkmış durumda.
Okul kantinlerinden bir tost alıp yiyebilen bir öğrencinin şanslı addedildiği dönemlerden geçiyoruz.
Şehir içi, şehirler arası ulaşım halkımıza adeta hapishane hayatını dayatıyor.
Ekonomik yetersizlikler, halkımızın tedavi imkânlarını ellerinden alarak sağlık sorunlarını derinleştiriyor.
Kültürel ilgiler artık tümüyle lüks kabul ediliyor.
Mesela kitap fiyatları alıp başını gitmiş durumda!
Şimdi size tekrar soruyoruz:
Açlık sadece gıdayla ilgili bir durum mudur?
Barınma, sağlık, ulaşım, eğitim, kültür alanlarındaki açlıktan bahsetmeye bu ülkede sıra bile gelmiyor!
Kıymetli halkımız!
Hâl-i hazırda asgarî ücret, 17 bin 2 lira olarak uygulanıyor.
Açlık sınırı 20 bin, yoksulluk sınırı 65 bin liraya ulaşmış durumda!
Milyonlarca emekçi, kölelik ücreti dediğimiz asgarî ücret karşılığında çalışıyor.
Çok sayıda emekçi kardeşimiz asgarî ücret bile alamıyor.
Çalışma saatleri ise neredeyse tümüyle keyfî uygulamalara tâbi!
Asgarî ücretin, giderek genel geçer ücret olduğunu görüyoruz.
Artık çalışanların ücretleri asgarî ücrete kıyasla belirleniyor.
Asgarî ücret ise bugün itibariyle açlık sınırının tam 3 bin lira altındadır!
Biliyorsunuz, önceki yıllarda asgarî ücret ocak ve temmuz aylarında olmak üzere yılda iki defa artmaktaydı.
Sermaye sahipleri ve AKP iktidarı 2024 itibariyle bu uygulamadan vazgeçerek asgarî ücret artışını sadece Ocak ayı ile sınırlandırdı.
Zaten sene başlarında açlık sınırına neredeyse eşit seviyelerde uygulanmaya başlanan asgarî ücret, şu anda açlık sınırının çok çok altına düşerek eşi benzeri görülmemiş bir köleliğin emekçilere dayatıldığını kanıtlıyor!
“Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesini reddederek halkımızı açlık ve sefalete, köleliğe mahkûm eden kapitalist sömürü düzeni bir karabasan gibi hayatlara çökmüştür!
Arkadaşlar!
Milyonlarca emekli 10-15 bin liralık maaşlarıyla adeta ölümü arar hâle getirilmiştir.
Yıllarca çalışıp didinerek emekli olanlar için hayat artık çekilmez bir işkencedir.
Halkımız açlığın, köleliğin pençesine terk edilmiş, tabiattan ve üretimden kopartılarak bir avuç azgın sermayedarın insafına bırakılmıştır.
2019’da ortalama emekli aylığı en düşük emekli aylığının 2 katı iken 2024’te yüzde 16 fazlasına gerilemiştir.
Tıpkı asgari ücrette olduğu gibi emekli aylıklarını da en dipte eşitlediler.
Şimdi hükûmet en düşük emekli aylıklarını 12 bin lira seviyesine yükselterek sözüm ona lütufta bulunuyor!
12 bin lira onların bir öğün yemek parasıyken bu oranları ailelere bir aylık geçim için teklif ediyorlar!
Böyle bir arsızlık ve utanmazlığı reddediyoruz!
Kıymetli dostlar!
Sermaye sahipleri tarafından mülteci emeği sınırsızca sömürülmektedir.
Egemen dünya düzeni, coğrafyaları talan ederek halkları mültecileştirmektedir.
Yaşama tutunabilmek için oradan oraya savrulan sığınmacıların çaresizliğini kullanan kapitalist zalimler; uzun çalışma saatlerini, zorlu çalışma koşullarını ve çok çok düşük ücretleri güvencesiz ve sosyal haklarından mahrum mülteci emekçilere dayatmaktadır.
Bu insanlık dışı uygulamalar yetmezmiş gibi sığınmacılar, kim oldukları bilinen ırkçı çevrelerin linç girişimlerine maruz kalarak katledilmekte, ev ve iş yerleri yağmalanmaktadır.
Hâlbuki hesap, yerli-sığınmacı demeden hepimizi sömüren yerel ve küresel kapitalist düzenden sorulmalıdır.
Öfke, o sömürücü zalimlere yöneltilmelidir.
En alttaki savunmasız insanlara yapılan saldırılar başka bir zulümdür ve gerçek zalimin işine yarar!
Ezilenler dayanışma içinde olmalı, kendilerini birbirlerine kırdırmak isteyenlere fırsat vermemelidir.
Emeğin dostları!
Temel ihtiyaç ürünlerine zamlar, TÜİK’in sahte enflasyon verilerinin çok çok ötesindeki yüksek oranlarla gelmektedir.
Kapitalistlerin hizmetindeki siyasal düzenin temsilcisi AKP iktidarı, memleketin bütün kaynaklarını yerel ve küresel sermayeye aktarmak için çırpınmaktadır.
Halkın ve ülkenin sırtından servetine servet katan bu asalak zümre, AKP’nin yüksek faiz cenneti yaptığı Türkiye’de yoksuldan zengine servet transferinin yarattığı sonuçların keyfini sürmektedir.
Bir yandan finansal yağma; diğer yandan neoliberalizmin dağ-taş, nehir-ova, ırmak-göl demeden sınırsız talanına açılarak delik deşik edilen Anadolu coğrafyası bize, azgın sermaye düzeninin fotoğraflarını sunmaktadır.
Halkımız vergi sağanağı altında perişan olurken büyük şirketlerin devâsâ vergi borçları silinmektedir.
Filistin’de katliam yapan İsrail’le ticaret rekor seviyelerde sürdürülerek sermaye ve devlet şirketleri kan ve katliamdan beslenmektedir.
TÜİK verilerine göre 2023 yılı itibariyle Türkiye nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre artarak yüzde 50’ye ulaşmış; en düşük gelire sahip yüzde 20’nin aldığı pay daha da azalarak yüzde 6’nın altına inmiştir.
Necip Fazıl’ın, “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul./ Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa!” diye tasvir ettiği bu sömürü tezgâhı işte böyle işlemektedir!
Kıymetli halkımız,
2024 bütçesinden faiz ödemelerine ayrılan pay 1 trilyon 254 milyar liradır.
Bu büyük pay, çoluk çocuk ve yetişkiniyle yoksul halkımızdan çalınarak faiz lobisine ikram edilmiştir.
Bu örnekle kendini gösteren servet transferi bu düzenin karakteridir.
Yüksek enflasyon ve vergi üstüne vergilerle halkı canından bezdiren; sermaye sahiplerinin değil de motokuryelerin gelirine, garsonların bahşişine göz diken bu zam, sömürü, yağma düzenine karşı sesimizi daha çok yükseltmeliyiz.
Siyasetçisi ve sermayedarıyla egemenler zevk ü sefa içinde yaşarken, lüks uçak ve otomobilleriyle keyf ederken doğudan batıya memleketi saran yangınlara müdahale edecek yangın söndürme uçak ve araçları bulunamıyor!
UEFA şampiyonasına giden 613 kişilik kalabalık kafile, hiçbir ülkenin yapmadığı harcamayı halkın kesesinden karşılıyor.
NATO zirvesi için devlet kafilesi ABD’ye 5 uçakla giderken kemer sıkma politikalarının ve tasarruf genelgelerinin sadece yoksul halka dönük olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır!
Bankalar, holdingler büyürken esnaf batıyor, küçük köylü yok oluyor, işçiler her ay yüzlercesiyle iş cinayetlerine kurban gidiyor!
Haysiyet mücadelesi veren dostlar!
Her gün derinleşen, her gün hayatı daha da çekilmez hâle getiren bu düzene mahkûm değiliz!
“Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” şiârı bizim önerimizdir.
Yeni ve başka bir işleyiş mümkündür.
Tabiatla uyum içinde, kendine ve hakikate yabancılaşmamış, sömürüyü ve kula kulluğu reddeden bir işleyiş Âlemlerin Rabbi Allah’ın emridir.
Ekolojik ve sosyolojik ifsadın karşısına dikilmek ancak bu ilkelerle mümkündür.
Ancak bu ilkeler ülkemizi, halkımızı ve bütün insanlığı bu yağma düzeninden, kölelik sarmalından kurtarabilir.
Buradan halkımıza sesleniyoruz:
Egemenlerin zam, sömürü, yağma düzenine itiraz edelim!
Hâl-i hazırımızı, geleceğimizi, tabiatımızı yağmalayan; gençlerimizi geleceksiz bırakan; emeklilerimizi ölmüşten beter eden; alın terini değersizleştirip sermayeye peşkeş çeken; çalışırken köleleştirdiği emekçileri iş cinayetleriyle hayattan koparan; halkımızın bir bütün hâlinde yaşam umudunu öldüren zalim düzen, biz itiraz etmezsek daha da pekişecektir.
Bu sömürü çarkını ancak adalet ve eşitliği hedefleyen ıslah mücadelesini yükselterek kırabiliriz.
İnsan onur ve haysiyetini Beled Sûresi 13. ayette “Fekkü Raqabe!-Kölelere Özgürlük” beyanıyla işaret edilen güzergâhı takip edip bu sömürü düzenine “Hayır!” diyerek savunabiliriz.
Şüphesiz ki Allah eşitlik ve adaleti emreder; kötülüğün her çeşidini yasaklar, lânetler!
EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)
SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)
TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)
ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)