Connect with us

Videolar

Levant’ta Dönüşüm Çağı – Dr. Selim Sezer

Yayınlanma:

-

Dr. Selim Sezer, 5 Kasım Pazar 2023 günü Özgür Yazarlar Birliği’nde “Levant’ta Dönüşüm Çağı: Modern Suriye, Lübnan, Filistin ve İsrail’in Oluşum Süreçleri (1840-1948)” kitabı çerçevesinde bir söyleşi gerçekleştirdi.

Gazze savaşıyla ilgili olarak genişleyen söyleşiden bazı notlar şu şekilde:

– Şerif Hüseyin İsyanı… İngiltere destekli bir isyandır. Birleşik Arap Krallığı kurulması sözü veriliyor. İngiltere, Fransa ile bölgeyi dostane şekilde paylaşma kararı alıyor, bir yandan Şerif Hüseyin ve ailesine söz veriyor, bir yandan Fransa ile anlaşıyor, bir yandan da Siyonistlerle anlaşıyor.

– 2 Kasım 1912’de İngiltere başkanı Filistin’de Yahudiler için milli bir devlet kurulmalı sözü veriyor, Siyonizme sıcak bakıyor. 1. Dünya Savaşı sonrası Ortadoğu’yu büyük ölçüde İngiltere şekillendirdi. (Ortadoğu kavramını da 20. yüzyılda İngilizler üretmiştir.)

Kitabın amacı, bölgenin oluşum sürecini çeşitli aşamalarla ortaya koymak.

– Dış müdahaleler,

– Bölgenin düşünce hareketleri,

Nahda Süreci;

  1. yüzyılın ikinci yarısı Mısır ve Suriye’de ortaya çıkmış kültürel milliyetçilik sürecinin ortaya çıkışı ve kaynakları,

Fenikecilik Akımı: Kendi çağının evrensel yaklaşımlarına yakın bir akımdır. Mesele ‘Biz çevremizdeki toplumlardan farklıyız, “Biz Arap değiliz”e kadar gidiyor.

3) Siyonizm

Avrupa’daki Yahudi entelektüeler tarafından geliştirilen bir akımdır. 19. yüzyılın evrensel milliyetçi düşünce sistemi ile kesişen bir akım… Dinî söylemlerle birlikte esasen seküler milliyetçidir. Siyonizmin kurucuları Tanrı’ya inanmayan ama Tanrı’nın kendilerine vaat ettiği toprağa inananlardır. Bugün İsrail ne tam anlamıyla din devleti, ne de laik bir devlettir.

1840 Cebeli Lübnan Bölgesi’nin Siyasi Sürecindeki Değişimler

Osmanlı’da yüzyıllar boyunca özel mülkiyet diye bir şey yoktu. Toprak alımı mümkün hale geldiğinde Beyrut etrafında tüccarlar tarım arazileri satın alıyor. Bu arazilerden biri de Filistin. Yahudi göçmenler bölgeye gelince arazi satın almak istiyorlar. Tüccarlar yatırım amaçlı aldıkları için satmaya meyilliler. Satın aldıkları yerlerden Filistinlileri kovuyorlar, Filistinliler isyan çıkarıyorlar ve zamanla Filistinli köylüler dışarı itiliyor. Bu meseleler Filistin’in %2’lik bir kısmında gerçekleşiyor. 1947’de Yahudi göçmenlerin Filistin’de tapulu arazileri %7, zamanla toprakları işgal ediyorlar.

I. Dünya Savaşı Süreçleri

Lübnan’da halkın üçte birinin öldüğü bir kıtlık gerçekleşiyor ve halk Fransa’nın da propagandasıyla Fransa’ya yanaşıyor.

1908’den sonra yavaş yavaş 1913’ten sonra tamamen İttihat ve Terakki yönetimi ele geçiriyor. Okul, mahkeme vesaire her şey Türkçe olacak deniyor. Örneğin Halep’te bir köye memur atanacaksa halktan Türkçe bilmesi bekleniyor. Bu vesile ile halkta Osmanlı’dan soğuma ve uzaklaşma hali zuhur ediyor.  Savaş bittikten sonra İngiliz – Fransız yönetimi altına giriliyor.

Bölgedeki Yabancı Okullar

Uluslararası anlaşmalar sayesinde açılıyor. 19. yüzyılın ikinci yarısında çok fazla yabancı/misyoner okul kuruluyor, Osmanlı yönetimi bunu yasal olarak engelleyebilir durumda değil, eğitim seviyesini artıracak bir şey olarak da görülüyor fakat yine de bu okullara girişler zorlanıyor. Bunların karşısında Osmanlı okulları da kuruluyor. Yabancı okullar kültürel ve siyasi nüfuz oluşturmanın bir parçası olarak sayılıyor. En fazla kültürel ve siyasi nüfuz oluşturan Fransa! (Özellikle Lübnan’da.)

1 Eylül 2020 Fransız etkisi altında kurulan Büyük Lübnan’ın yüzüncü yıl dönümü. Macron tarihî ve siyasi mirasın sahiplenildiğini ifade etmek üzere Lübnan’a gidiyor

Balfour Deklarasyonu

Avrupa devletleri Yahudilerden kurtulmaya çalıştıkları için bugünkü sorunlar meydana geldi.

1936-1939 İsyan Sürecinde Filistinliler isyan ediyor ve liderleri öldürülüyor.

Suriyeliler, Lübnan’ı Suriye’nin bir parçası olarak görüyor (Filistin ve Ürdün’ün bir kısmı da dâhil). Fransız mandası zamanlarında Lübnan kendini etrafındaki ülkelerden farklı görüyor. Arapçayı latin alfabesi ile yazmayı istiyorlar, kendilerini Suriyelilerden ayrı görüyorlar ve aynı yazgıda bulunmak istemiyorlar. Halep, Şam, Dürzi, Alevi olmak üzere Suriye’yi 4 parçaya bölüyorlar, böylece ortak kimlik kuramıyorlar.

1929’da Yahudi Haham Ağlama Duvarı’nda topluca dua etme çağrısı yapıyor. “Duvar bizim, Kudüs bizim” çağrısı yapılıyor. Esas mesele topluca gitmeleridir. Toplu dua çağrısının Mescid-i Aksa, Kudüs’e yerleşme çağrısı olduğunu düşünüp Filistinliler Yahudi yerleşimcilerle çatışıyor. Bir haftada 300 insan hayatını kaybediyor, yüzlerce insan yargılanıyor ve Filistinlilerden üç kişi idam ediliyor. 1936’ da İngiltere aracılığıyla gerçekleşen toprak transferlerinin sebebiyle ortaya çıkan bir isyandır. Filistinli kimliği oluştu bu süreçte. Toplumun farklı kesimlerinden insanlar isyan etti. 1936 İsyanı’nda ‘Filistin Ülkesi’ vurgusu oluyor. Ondan önce kendilerini Arap-Suriye topluluğu olarak görüyorlardı. Aynı zamanda işbirlikçi Arap eşrafına da yapılan bir isyandır. Filistinli liderlerin büyük bölümü öldü ya da hapse atıldı, böylece önderleri kalmadı.

Tıklayın, yorumlayın

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Söyleşiler

Açlık Çoğunluktadır: M. Ali Başaran – Ahmet Örs

Yayınlanma:

-

Sitemiz yazar ve editörlerinden Mehmet Ali Başaran’la Ahmet Örs, “YeniPencere Özel”de yoksulluğu, açlığı, emek sömürüsünü tartıştılar.

Devamını Okuyun

Söyleşiler

Sokak Hayvanları Meselesinin Özü Nedir? M. Ali Başaran – Ahmet Örs

Yayınlanma:

-

Sitemiz yazar ve editörlerinden Mehmet Ali Başaran’la Ahmet Örs, “YeniPencere Özel”de sokak hayvanları meselesini değerlendirdiler.

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da Eylem: Yoksulluk Artıyor, Açlık Derinleşiyor!

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve Özgür Yazarlar Birliği, Üsküdar’da bir eylem düzenleyerek yoksulluk ve açlığı derinleştiren ekonomi politikalarını protesto etti ve “Hakça Bölüşüm, Adil Paylaşım” teklifini paylaştı.

“Yoksulluk Artıyor Açlık Derinleşiyor, Aileler Yoksul Çocuklar Aç, Zam Sömürü Yağma Düzenine Hayır, Asgarî Ücret Köleliktir, Kahrolsun Kapitalist Köle Düzeni, Sermaye Düzeninde Emekliler Aç, Irkçılık Değil Dayanışma, Zulme Karşı Omuz Omuza, Kahrolsun Faizci Sömürü düzeni, Yağma Sürüyor İsraf Büyüyor, İşçiler Ölüyor Sermaye Büyüyor, Esnaf Batıyor Sermaye Büyüyor, Hakça Bölüşüm Adil Paylaşım, Allah Adaleti Emreder, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Eylemde okunan açıklamanın tam metni şu şekilde:

“ÇÜNKÜ AÇLIK ÇOĞUNLUKTADIR”

ZAM, SÖMÜRÜ, YAĞMA DÜZENİNE HAYIR!

 BİSMİLLÂHİRRAHMÂNİRRAHÎM

Kıymetli arkadaşlar,

Şair Turgut Uyar’ın mısralarıyla karşınızdayız: “Açlık Çoğunluktadır!”

İnsan haysiyet ve onurunun iyice ayaklar altına alındığı zamanlardayız.

Pervasız sömürü düzeni açlığı çoğunluk kılmıştır ki açlık, bir kişiyle sınırlı olsa bile utanç vericidir, asla kabul edilemez!

Farklı araştırmalar gösteriyor ki açlık sınırı 20 bin lira seviyesine ulaşmıştır.

Yoksulluk sınırı ise 60 bin lirayı çoktan geçmiş durumda!

Buna göre dört kişilik bir ailenin hayatta kalabilmesi için en az 20 bin liralık gıdaya erişmesi gerekiyor.

Açlık sınırı denilen çizgi budur, sadece dört kişilik bir ailenin ulaşması gereken gıda ederi!

Elbette ki insanın ihtiyacı sadece gıda değildir.

Soruyoruz size:

İnsan; barınmaya, eğitime, ulaşıma, sağlığa, kültüre ihtiyaç duymaz mı?

Ülke genelinde kiralar 15 bin liradan başlıyor.

Ulaşım masrafları ailelerin belini büküyor.

Anne-babalar, evlatlarını uzak şehirlerdeki üniversitelere göndermekten çekiniyor.

Öğrencilerin barınma sorunu zirveye çıkmış durumda.

Okul kantinlerinden bir tost alıp yiyebilen bir öğrencinin şanslı addedildiği dönemlerden geçiyoruz.

Şehir içi, şehirler arası ulaşım halkımıza adeta hapishane hayatını dayatıyor.

Ekonomik yetersizlikler, halkımızın tedavi imkânlarını ellerinden alarak sağlık sorunlarını derinleştiriyor.

Kültürel ilgiler artık tümüyle lüks kabul ediliyor.

Mesela kitap fiyatları alıp başını gitmiş durumda!

Şimdi size tekrar soruyoruz:

Açlık sadece gıdayla ilgili bir durum mudur?

Barınma, sağlık, ulaşım, eğitim, kültür alanlarındaki açlıktan bahsetmeye bu ülkede sıra bile gelmiyor!

Kıymetli halkımız!

Hâl-i hazırda asgarî ücret, 17 bin 2 lira olarak uygulanıyor.

Açlık sınırı 20 bin, yoksulluk sınırı 65 bin liraya ulaşmış durumda!

Milyonlarca emekçi, kölelik ücreti dediğimiz asgarî ücret karşılığında çalışıyor.

Çok sayıda emekçi kardeşimiz asgarî ücret bile alamıyor.

Çalışma saatleri ise neredeyse tümüyle keyfî uygulamalara tâbi!

Asgarî ücretin, giderek genel geçer ücret olduğunu görüyoruz.

Artık çalışanların ücretleri asgarî ücrete kıyasla belirleniyor.

Asgarî ücret ise bugün itibariyle açlık sınırının tam 3 bin lira altındadır!

Biliyorsunuz, önceki yıllarda asgarî ücret ocak ve temmuz aylarında olmak üzere yılda iki defa artmaktaydı.

Sermaye sahipleri ve AKP iktidarı 2024 itibariyle bu uygulamadan vazgeçerek asgarî ücret artışını sadece Ocak ayı ile sınırlandırdı.

Zaten sene başlarında açlık sınırına neredeyse eşit seviyelerde uygulanmaya başlanan asgarî ücret, şu anda açlık sınırının çok çok altına düşerek eşi benzeri görülmemiş bir köleliğin emekçilere dayatıldığını kanıtlıyor!

“Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” ilkesini reddederek halkımızı açlık ve sefalete, köleliğe mahkûm eden kapitalist sömürü düzeni bir karabasan gibi hayatlara çökmüştür!

 Arkadaşlar!

Milyonlarca emekli 10-15 bin liralık maaşlarıyla adeta ölümü arar hâle getirilmiştir.

Yıllarca çalışıp didinerek emekli olanlar için hayat artık çekilmez bir işkencedir.

Halkımız açlığın, köleliğin pençesine terk edilmiş, tabiattan ve üretimden kopartılarak bir avuç azgın sermayedarın insafına bırakılmıştır.

2019’da ortalama emekli aylığı en düşük emekli aylığının 2 katı iken 2024’te yüzde 16 fazlasına gerilemiştir.

Tıpkı asgari ücrette olduğu gibi emekli aylıklarını da en dipte eşitlediler.

Şimdi hükûmet en düşük emekli aylıklarını 12 bin lira seviyesine yükselterek sözüm ona lütufta bulunuyor!

12 bin lira onların bir öğün yemek parasıyken bu oranları ailelere bir aylık geçim için teklif ediyorlar!

Böyle bir arsızlık ve utanmazlığı reddediyoruz!

Kıymetli dostlar!

Sermaye sahipleri tarafından mülteci emeği sınırsızca sömürülmektedir.

Egemen dünya düzeni, coğrafyaları talan ederek halkları mültecileştirmektedir.

Yaşama tutunabilmek için oradan oraya savrulan sığınmacıların çaresizliğini kullanan kapitalist zalimler; uzun çalışma saatlerini, zorlu çalışma koşullarını ve çok çok düşük ücretleri güvencesiz ve sosyal haklarından mahrum mülteci emekçilere dayatmaktadır.

Bu insanlık dışı uygulamalar yetmezmiş gibi sığınmacılar, kim oldukları bilinen ırkçı çevrelerin linç girişimlerine maruz kalarak katledilmekte, ev ve iş yerleri yağmalanmaktadır.

Hâlbuki hesap, yerli-sığınmacı demeden hepimizi sömüren yerel ve küresel kapitalist düzenden sorulmalıdır.

Öfke, o sömürücü zalimlere yöneltilmelidir.

En alttaki savunmasız insanlara yapılan saldırılar başka bir zulümdür ve gerçek zalimin işine yarar!

Ezilenler dayanışma içinde olmalı, kendilerini birbirlerine kırdırmak isteyenlere fırsat vermemelidir.

 Emeğin dostları!

Temel ihtiyaç ürünlerine zamlar, TÜİK’in sahte enflasyon verilerinin çok çok ötesindeki yüksek oranlarla gelmektedir.

Kapitalistlerin hizmetindeki siyasal düzenin temsilcisi AKP iktidarı, memleketin bütün kaynaklarını yerel ve küresel sermayeye aktarmak için çırpınmaktadır.

Halkın ve ülkenin sırtından servetine servet katan bu asalak zümre, AKP’nin yüksek faiz cenneti yaptığı Türkiye’de yoksuldan zengine servet transferinin yarattığı sonuçların keyfini sürmektedir.

Bir yandan finansal yağma; diğer yandan neoliberalizmin dağ-taş, nehir-ova, ırmak-göl demeden sınırsız talanına açılarak delik deşik edilen Anadolu coğrafyası bize, azgın sermaye düzeninin fotoğraflarını sunmaktadır.

Halkımız vergi sağanağı altında perişan olurken büyük şirketlerin devâsâ vergi borçları silinmektedir.

Filistin’de katliam yapan İsrail’le ticaret rekor seviyelerde sürdürülerek sermaye ve devlet şirketleri kan ve katliamdan beslenmektedir.

TÜİK verilerine göre 2023 yılı itibariyle Türkiye nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan yüksek gelir grubunun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre artarak yüzde 50’ye ulaşmış; en düşük gelire sahip yüzde 20’nin aldığı pay daha da azalarak yüzde 6’nın altına inmiştir.

Necip Fazıl’ın, “Allah’ın on pulunu bekleye dursun on kul;/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul./ Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa!” diye tasvir ettiği bu sömürü tezgâhı işte böyle işlemektedir!

 Kıymetli halkımız,

2024 bütçesinden faiz ödemelerine ayrılan pay 1 trilyon 254 milyar liradır.

Bu büyük pay, çoluk çocuk ve yetişkiniyle yoksul halkımızdan çalınarak faiz lobisine ikram edilmiştir.

Bu örnekle kendini gösteren servet transferi bu düzenin karakteridir.

Yüksek enflasyon ve vergi üstüne vergilerle halkı canından bezdiren; sermaye sahiplerinin değil de motokuryelerin gelirine, garsonların bahşişine göz diken bu zam, sömürü, yağma düzenine karşı sesimizi daha çok yükseltmeliyiz.

Siyasetçisi ve sermayedarıyla egemenler zevk ü sefa içinde yaşarken, lüks uçak ve otomobilleriyle keyf ederken doğudan batıya memleketi saran yangınlara müdahale edecek yangın söndürme uçak ve araçları bulunamıyor!

UEFA şampiyonasına giden 613 kişilik kalabalık kafile, hiçbir ülkenin yapmadığı harcamayı halkın kesesinden karşılıyor.

NATO zirvesi için devlet kafilesi ABD’ye 5 uçakla giderken kemer sıkma politikalarının ve tasarruf genelgelerinin sadece yoksul halka dönük olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır!

Bankalar, holdingler büyürken esnaf batıyor, küçük köylü yok oluyor, işçiler her ay yüzlercesiyle iş cinayetlerine kurban gidiyor!

Haysiyet mücadelesi veren dostlar!

Her gün derinleşen, her gün hayatı daha da çekilmez hâle getiren bu düzene mahkûm değiliz!

“Hakça Üretim ve Bölüşüm, Adil Paylaşım” şiârı bizim önerimizdir.

Yeni ve başka bir işleyiş mümkündür.

Tabiatla uyum içinde, kendine ve hakikate yabancılaşmamış, sömürüyü ve kula kulluğu reddeden bir işleyiş Âlemlerin Rabbi Allah’ın emridir.

Ekolojik ve sosyolojik ifsadın karşısına dikilmek ancak bu ilkelerle mümkündür.

Ancak bu ilkeler ülkemizi, halkımızı ve bütün insanlığı bu yağma düzeninden, kölelik sarmalından kurtarabilir.

 Buradan halkımıza sesleniyoruz:

Egemenlerin zam, sömürü, yağma düzenine itiraz edelim!

Hâl-i hazırımızı, geleceğimizi, tabiatımızı yağmalayan; gençlerimizi geleceksiz bırakan; emeklilerimizi ölmüşten beter eden; alın terini değersizleştirip sermayeye peşkeş çeken; çalışırken köleleştirdiği emekçileri iş cinayetleriyle hayattan koparan; halkımızın bir bütün hâlinde yaşam umudunu öldüren zalim düzen, biz itiraz etmezsek daha da pekişecektir.

Bu sömürü çarkını ancak adalet ve eşitliği hedefleyen ıslah mücadelesini yükselterek kırabiliriz.

İnsan onur ve haysiyetini Beled Sûresi 13. ayette “Fekkü Raqabe!-Kölelere Özgürlük” beyanıyla işaret edilen güzergâhı takip edip bu sömürü düzenine “Hayır!” diyerek savunabiliriz.

Şüphesiz ki Allah eşitlik ve adaleti emreder; kötülüğün her çeşidini yasaklar, lânetler!

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

Devamını Okuyun

GÜNDEM