Yazılar
Lübnan: Hizbullah’ı Silahsızlandırma Çabalarının İç Yüzü

Lübnan, Hizbullah’ın silahları konusunda derin bir çıkmaza girmiş durumda.
Geçen ay, Emmanuel Macron ile görüşmek üzere Paris’e yaptığı ziyaret sırasında Başbakan Nevvaf Selam, Lübnan’ın durumunun birçok kişinin sandığından çok daha kırılgan olduğunu fark etti.
Lübnan’ın siyasi krizlerinde arabuluculuk yapmasıyla tanınan Fransa, Selam’a, ülkenin uluslararası denetim altında reformlar yapmadan, özellikle de devlet dışı aktörleri (yani Hizbullah’ı) silahsızlandırmadan ayakta kalamayacağını açıkça ifade etti.
Fransa ayrıca, ABD’nin finansman desteği olmadan tüm masrafları karşılayamayacağı için BM barış gücü UNIFIL’in görev süresinin uzatılmayacağını, Suudi Arabistan’ın katılımı olmadan bağışçı veya yeniden inşa konferansı düzenlenemeyeceğini ve Lübnanlı yetkililerin yapmaması durumunda İsrail’in Hizbullah’ı zorla silahsızlandırma kararlılığı nedeniyle güvenlik istikrarının sağlanamayacağı da vurguladı.
Selam, Cumhurbaşkanı Joseph Aoun ve Parlamento Başkanı Nebih Berri’yi bu hususlarda bilgilendirdi ve Hizbullah’ın silahsızlandırılmasına ilişkin ABD önerisini tartışmak üzere bir kabine toplantısı düzenledi.
Aoun, kabinenin oybirliğiyle kabul edebileceği bir dil bulmak için Hizbullah ile temasa geçti. Öncelikle Filistinlilerin silahlarının sınırlandırılmasına öncelik verdi, uluslararası olarak dayatılan takvimlerden kaçındı ve konuyu Lübnan’ın önceliklerine dayalı bir strateji geliştirmek üzere Yüksek Savunma Konseyi veya Lübnan Ordusu’na havale etti.
Bununla birlikte iki haftadan kısa bir süre sonra, ABD Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack tarafından sunulan ABD önerisini kesin olarak onaylamaya karar vermiş görünen Selam, “devleti bir sonraki uluslararası gerginlik dalgasından korumak” amacı ve süreçle ilgili bir takvimle birlikte medyadan uzak bir şekilde Baabda Sarayına çıkıp Cumhurbaşkanı Aoun’a ve Hizbullah’ın önemli müttefiki Berri’ye bilgi verdi. Berri, cumhurbaşkanını önceki anlaşmayı ihlal etmekle suçladı. O andan itibaren cumhurbaşkanlığı ile Hizbullah arasındaki ilişkiler keskin bir şekilde kötüleşti.
Gerginliğe rağmen tüm taraflar, 5 Ağustos’taki oturuma hazırlandı. Oylamanın birkaç gün sonraya erteleneceği beklentisi vardı ancak olaylar farklı bir yöne gitti. Selam; Lübnan Güçleri, İlerici Sosyalist Parti ve Ketaib bakanlarının desteğiyle teklifin derhâl onaylanması için baskı yaptı.
Cumhurbaşkanı ve Şii bakanların erteleme talebini Selam, zaten “pek çok fırsatın kaçırıldığı”nı söyleyerek bunu reddetti. 7 Ağustos’ta, Şii bakanların çekildiği oturumda hükümet, ABD plânını kabul etti.
Hizbullah’ın öfkesi
Hizbullah, Selam’ı, resmî taahhütlerini ihlal etmekle suçlayarak şöyle dedi: “Başbakan Nevvaf Selam, Amerikan elçisinin yol haritasını benimseyerek bakanlık açıklamasında ve cumhurbaşkanının göreve başlama konuşmasında verdiği tüm taahhütlere aykırı davranıyor!”
Grup yakınındaki kaynaklar da Aoun’un oturum öncesi anlaşmayı yerine getirmemesinden duydukları hayal kırıklığını dile getirerek onu daha önceki “ulusal savunma stratejisi” çağrılarına geri dönmeye çağırdı ve hiçbir devletin toprakları işgal altında iken “direnişini” silahsızlandırmayacağını savundu.
Geçen Kasım ayından bu yana İsrail, Lübnan’dan tamamen çekilmesini gerektiren ateşkes anlaşmasını defalarca ihlâl etti. İsrail ordusu güneyde beş mevzide kalmaya devam ediyor ve Hizbullah hedeflerine sık sık hava saldırıları düzenliyor.
Kaynaklar, Ekim 2019’daki hükümet karşıtı protestolar sırasında ordu komutanı olan Aoun’un sivillere karşı asker göndermeyi reddettiğini hatırlattı.
Yine kaynaklar, “Bugün hükümet, topu ordunun sahasına attı!” açıklamasını yaptı ve “Direniş’in tabanı, Lübnan halkının bir kısmı, silahsızlanmayı reddetmek için sokaklara dökülürse, orduyu onlarla doğrudan çatışmaya sokacak mısınız?” diye sordu.
Hizbullah’ın “Şura Konseyi”, yönetime sokak eylemlerinden kaçınmaları talimatını verdi ve protestoların hızla kontrol edilemez olaylara dönüşebileceği uyarısında bulundu.
‘Büyük günah’
Hizbullah, hükümetin bu hamlesini, Lübnan’ı İsrail’e karşı “Direniş silahından” mahrum bırakan “büyük bir günah” olarak nitelendirdi ve bunu ciddiye almayacağını söyledi.
Gruba yakın kaynaklar, Hizbullah’ın ulusal savunma stratejisi konusunda diyalog için çaba göstermeye devam edeceğini, İsrail’in geri çekilmesi ve Lübnan’ın güney ve kuzeydoğu sınırlarının korunması için uluslararası garantiler olmadan silahsızlanmayı reddedeceğini söyledi.
Hizbullah’ın parlamentosu grubunun başkanı Muhammed Raad, hükümeti, kararın sonuçlarının farkında olmadığı konusunda uyardı.
ABD’nin önerisine göre ordu, plânını 31 Ağustos’a kadar kabineye sunmak durumunda. Uygulamanın 1 Eylül’de başlayıp 31 Aralık’ta tamamlanması gerekiyor.
Aşamalı plân; önce Litani Nehri’ne, ardından Awali Nehri’ne, daha sonra Beyrut’a ve son olarak da Bekaa Vadisi’ne kadar silahsızlanmayı öngörüyor: Tüm bunlar üç ay içinde gerçekleşecek!
Pazartesi günü Lübnan Cumhurbaşkanı ile görüştükten sonra Barrack, nispeten memnun olduğunu söyledi ve İsrail’in ateşkes anlaşmasının hükümlerine saygı duymasını ve Lübnan’ın kabul ettiği plânı uygulamaya başlaması gerektiğini vurguladı.
Ordunun endişeleri
MEE’ye açıklamada bulunan askerî kaynaklar, ordunun iç barışı koruma konusunda derin endişe duyduğunu ve “ateş topunu” ordunun sahasına atmanın yeterli olmadığı konusunda endişelerini dile getirdiler.
Şii bakanların çekilmesinin ardından tam bir siyasi destekten yoksun olan hükümet, dış çatışmaları önlemeye çalışırken iç çatışmalara neden olma riskiyle karşı karşıya.
Başbakan’a yakın kaynaklar ise MEE’ye, hükümetin kararının Hizbullah’ın kendi açıkladığı taleplerini yansıttığını; bunlar arasında İsrail’in çekilmesi, saldırıların sona ermesi, tutukluların serbest bırakılması ve sınırların belirlenmesi gibi maddelerin bulunduğunu söylerken Şii bakanların çekilmesinin bir “istifa” değil, aslında bir “hayır” oyu anlamına geldiğini ve bunun abartılmaması gerektiğini eklediler.
Aynı kaynaklar şu soruyu da gündeme getirdi: Hükümet bu kararı almasaydı, Lübnan’ın hâli ne olurdu?
Lübnan’ın bu adımı atması yönündeki baskıyı vurgulayan Aoun, Pazar günü yaptığı açıklamada, Washington’ın, öneriyi onaylamaması hâlinde ülkenin “gündemden çıkarılacağı” konusunda uyardığını söyledi.
Bu hamle dışarıda hükümete “itibar” kazandırarak İsrail’in olası müdahale tehdidini hafifletti ancak içeride, Lübnan’ı, bu “itibar”ın nakde çevrilmesini imkânsız hâle getirebilecek bir siyasi krize sürükledi.
Direniş, silahlarını teslim etmeyecek
Sonuç olarak ordunun misyonu iki önceliğe dayanmaktadır: iç barışı korumak ve herhangi bir Lübnanlı grupla çatışmaktan kaçınmak. Bu hedefleri -silahları kısıtlarken istikrarı korumak- dengeleyip dengeleyemeyeceği ise temel soru olmaya devam ediyor.
Geçen hafta, Hizbullah lideri Naim Kâsım, grubun, silahlarını Lübnan devletine teslim etmeyi reddedeceğini ve buna zorlanması durumunda her türlü girişime karşı hazır olduğunu açıkladı. Bu açıklama, Lübnan siyasetinin tüm kesimlerinden sert eleştirilerle karşılandı.
Kâsım; hükümeti, silahsızlanmayı teşvik ederek ülkeyi İsrail’e “teslim etmekle” suçladı ve iç karışıklık konusunda uyardı.
“Direniş, saldırganlık ve işgal devam ettiği sürece silahlarını teslim etmeyecek. Bedeli ne olursa olsun bu projeye karşı koymak için gerekirse savaşacağız!” dedi.
Aoun, iç savaş uyarılarını “haksız” olarak nitelendirdi ve bunların sadece “söz”den ibaret olduğunu söyledi.
Berri ise mesafeli bir tutum alarak, “İç savaş korkusu yok ve iç barışa yönelik bir tehdit bulunmuyor!” dedi.
Hizbullah’a yakın kaynaklar, MEE’ye yaptıkları açıklamada, sert söylemlere rağmen konuşmanın kasıtlı mesajlar içerdiğini ve bunların dikkatle okunması gerektiğini belirttiler.
Buna göre Hizbullah, İsrail geri çekilip saldırılarını sonlandırana kadar silahsızlanmayacak ve bu koşullar sağlandıktan sonra silahlarla ilgili görüşmelere açık kapı bırakacak.
Kaynaklar, Hizbullah’ın kimseyi Lübnan’da iç savaşla tehdit etmeyi amaçlamadığını ancak toplumunun köşeye sıkıştığını ve çok fazla zorlanırsa silahsızlanmaktansa silahsız ölmeyi tercih edeceğini iletmeyi amaçladığını söylediler.
Kaynak: middleeasteye.net