Connect with us

Videolar

TOKAD, 15 Yıl Programı: Tevhid, Adalet ve Özgürlük Hattının Ufukları

Yayınlanma:

-

Kuruluşundan bu yana 15 yıl geçen TOKAD (Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği),  “Direniş Mektebi 15 Yaşında!” başlıklı bir program düzenledi. Ahmet Örs’ün açılış konuşmasıyla başlayan etkinlik kapsamında Mustafa Özeke’nin hazırladığı ve 15 yılı özetleyen bir slayt gösterimi yapıldı.

Slayt gösteriminden sonra sabah ve öğleden sonra olmak üzere “Tevhid, Adalet ve Özgürlük Hattının Yerel ve Küresel Ufku” başlıklı iki oturumlu bir panel yapıldı. Dilaver Demirağ’ın katılamadığı panelin sabah oturumunda Kadrican Mendi ve Fatma Akdokur konuşurken öğleden sonraki oturumda Yıldız Ramazanoğlu, Ahmet Kaya, Sedat Doğan ve Murat Kurtuldu söz aldı.

Forum bölümüyle sona eren program konuşmalarından notlar şu şekilde:

AHMET ÖRS:

  • TOKAD ne söylemeye çalıştı, nasıl söylemeye çalıştı?
  • TOKAD, kapitalizm karşıtı duruşuyla tanınmıştır. Asgari ücret protestoları vardır her sene. Emekçi direnişleri ve grevlere desteği ile bilinmiştir. Sömürü ve kölelik düzenine vurgu yapar. Bu düzenin değiştirilmesine vurgu yapar.
  • Anti-emperyalist duruşuyla ortaya çıkan bir hareket olarak değerlendirilmelidir.
  • Düzenli olarak yaptığı kampanyaların başında NATO eylemleri, bizzat üslere giderek kapatılmaları için eylemler yaptı.
  • Ekolojik yıkım ve tahribata karşı bir söylem geliştirmeye çalıştı. HES eylemleri, ormanların maden aramalarına karşı protestolar gerçekleştirdi.
  • Özelleştirmelere, tabiatın yağmalanmasına, kamu varlıklarının zenginlere transfer edilmesine karşı çıktı.
  • Şöyle bir misyonu görev ittihaz etmiştik kendimize: Biz bir işaret fişeği olalım. İnsanlara hangi alanlarda mücadele edilmesine dair bir işarette bulunalım.
  • Tokat gibi küçük bir yerde neşet eden bir hareket olarak, bu meselelere gücü yettiğince dikkat çekmeye çalıştı.
  • Sendikal mücadele alanları bir diğer mücadele alanıdır.
  • İslami hareketlerin kadını özneleştirmesi başlığı/vurgusu vardı buradaki bir konuşmasında Alev Erkilet hocamızın, bizim hareketimiz için Anadolu’da bir noktada bu önemli bir adımdır.
  • Doğrudan iç siyasete müdahale etmeye çalıştı. Mesela iç güvenlik yasasına karşı eylemler, Kürt meselesi, Roboski eylemleri… KCK savunmalarında Kürtçe ifadelerle ilgili açıklamalar…
  • Bunlar önemli tanıklıklardır.
  • Ama toplamda, İslami hareketin bütünü anlamında ileri gitmek yerine geri düştü maalesef bu seviye.
  • TOKAD’ın bu mücadele mirasının, geleneğinin, başlığımıza bir çerçeve sunduğunu söyleyebiliriz.
  • Önemli olanın düşünsel dinamizmle bu eylemliliği sürdürmek olduğunu düşündük. Hem sokağa çıkıp düzenle hesaplaşmak, hem tartışmalar yürütüp derinleşmek.

KADRİCAN MENDİ:

  • TOKAD, İslami uyanış olarak adlandırdığımız, 80’lerde başlayıp 90’larda zirve yapan, sonra da düşen bir uyanışın yapısıdır.
  • Yerelden çok az sayıda örnekten biri.
  • Geldiğimiz nokta olarak, maziden almak lazım. Geçmiş ve gelecek çerçevesi olarak.
  • Türkiye’nin biricikliği eleştirilen bir şey ama bir noktada doğru. Cumhuriyet tecrübesinden bahsedeceksek bu doğru. Biz otantik bir topluluk değiliz. Türkiye’de yaşayan Müslümanlar yani otantik değil. Yüzlerce yıllık bir beraberlikten gelmiyoruz. Ne düşünsel ne politik gelenekler var. Böyle bir zeminde konuşuyoruz.
  • Bundan öncesi hayırlı mıydı? Osmanlı bir imparatorluktu. Bütün imparatorluklar da sömürü üzerine kurulur.
  • Hititlerden itibaren aynı mekanizmayla işliyordu.
  • İçinde gayrimüslimlerin de yaşadığı coğrafyada bir geleneğe dönüştü imparatorluk.
  • Fransız devrimi bu imparatorluğu kopardı mesela. İngiltere’de kaldı ama adıyla oynadılar. Commonwealth oldu.
  • Anadolu’da 1915’e kadar olan süreçte nispeten imparatorluktan parlamenter sisteme geçiş yaşandı. Yani bir kırılma yaşandı.
  • Politik araçlar kullanılarak politik gruplar kullanılarak, sisteme katarak, devam eden bir güzergâh vardı. Bu da İttihat Terakki ile kesintiye uğradı. 1 DS kullanılarak bir soykırım yapıldı Anadolu’da. Otantik halklar kaldırıldı ve yerine yekpare bir halk oluşturuldu. Çünkü yerleşmiş gelenekleri ve toplumu yönetemeyeceklerini fark etti ittihat ve terakki. 1. DS da bir fırsat olarak doğdu. Yönetemeyeceğimiz bütün unsurları kaldıralım dediler. Nasıl yaptılar? Büyük oranda Balkanlardan çekilen nüfusla. Bunun üzerine bir Türk devleti oluşturuldu.
  • Bu radikal bir kesinti bugünü anlamamız açısından.
  • Akif’ten bahsediyoruz. Ama buna Osmanlı İslamcılığı diyebiliriz. Bu, cumhuriyete intikal etmedi. Burada kesintiye uğradı. Hatta tasfiye edildi diyebiliriz.
  • Aktarılanlar oldu, Şemsettin Günaltay mesela. Akiflerin ekolünden gelen, Osmanlı İslamcısı bir adam ama CHP parantezine girmeyi kabul ederek işler yaptı. Türk devletini kabul ederek.
  • Zemin budur yani. Cumhuriyetin tartışmasız bir şekilde Türklük zeminini kabul ederek.
  • Modernizmin İslam dünyasına girmesiyle hayatın her alanına girmeye çalışan, modern tarihsel bir şey olarak kabul ediliyor ama biz bunu kabul etmiyoruz. Bu bir süreçtir insanlık tarihinde. Farklı görüntüleri vardır. Bazen mezhepler, tarikatlar, modern dönemde de sendika dernek gibi. Ama özünde tevhit ve adalet vardır. Tarihsel bagajlardan İslami söylemi ayırt etmek gerekir.
  • Adalet iddiası devlet tarafından olmaz. Halkın tarafından iddia ediliyorsa olur.
  • Türkiye İslamcılığı, ister altın nesil vs. hikâyesi, özünde Türk olan Müslümanların öze dönüş mücadelesi. Yani Türk olmak zorunda olan. Türklerin İslamcılığı, Türklerin tevhidi hareketidir. Böyle bir yerden ilerledi.
  • 28 Şubat’a kadar da sürdü bu Türkiye İslamcılığı dediğimiz şey.
  • Diğer etnikleri sorduğumuzda, suçlanma riskini almak istemeyeceğimiz bir şekilde savundu Türkiye İslamcılığı tevhidi.
  • Hiçbir tehlikeli alana girmeden, Kürt, emek, Alevi, katliam meselelerine girmeden yaşadığımız bir süreçti bu. 28 Şubat döneminde de bu patladı. Neydi o yaşanılan şaşkınlık? Biz ne yaptık ki devlete, niye bizi engelliyorlar, diye bir şaşkınlık vardı.
  • 28 Şubat Müslümanlara karşı bir şey değildi. Dindar bir camianın desteklediği bir ekole karşı, cumhuriyet elitleri arasındaki Ergenekoncu tabanın çekişmesiydi bu.

Natocu kanatın etkisiyle de… AKP geldi sonra da.

  • Bireysel gruplar, dergi çevreleri, küçük gruplar, bunları görebilmesi için zaman geçmesi gerekiyor, anlaması için.
  • Böyle bir çerçeve var ve biz hala tosluyoruz burada.
  • Kürt meselesi mesela… İslamcı camia hala konuşamıyor.
  • Kesinlikle oy vermeyeceğiniz parti hangisi diye soruyorlar ankette. HDP’ye kesinlikle oy vermem diyen en yüksek oranlı parti Saadet tabanı. Bunu devletin beka sorunundan, çıkar sorunundan ayrıştırılmaması gereken bir İslami hareket olarak görülüyor. Devletin menfaatleri ile hiçbir noktada çelişmemeli. Milli görüş bu camiayı temsil ediyor diye demiyorum. Ama temsil ettiği noktada diyorum.
  • İktidarı kimseyle paylaşamayız diyorlar. Ama Türk cumhuriyeti olarak kalacak. Yeni anayasa da ilk üç madde tutularak yapılabilir, diyorlar.
  • İçinde bulunduğumuz sorun bu.
  • Altta da bir dönüşüm var. Türkiye’nin kapitalist dünyaya eklemlendiği bir süreç de var. Hızla kapitalistleşmesi. Ekonomik bir faktör olarak dünyanın parçası haline gelmesi. Bunu dayatan bir süreç. İçinde yaşadığımız dönüşümün nabzını daha iyi yakalayacağımız bir mesele bu. Markete gidince hissedilir çünkü. Bu dönüşüm alanı, tevhit ve adalet dediğimiz meselenin aslında neyle alakalı olduğunu doğru olarak gösterebileceğimiz zemin bu. Asgari ücretin 9 bin olması değil mesele. Ülkenin kaynaklarının nasıl paylaştırıldığı, kullanıldığı mesele.
  • Düzenli işi olmayanlar mesela? Hiçbir yerde olmayacak ileride düzenli iş. CB demişti, üniversite mezunlarına iş bulma yükümlülüğümüz yok. Adaleti buradan tartışmayacaksak nereden tartışacağız?
  • Niye emekli olmayacak insanlar? İş güvencesi?
  • Diyor ki iş var. Kafede, A101’de. Ama kırk yaşına kadar. Sonra ne olacak?
  • Çünkü öznesi insan değil, öznesi şirketler bu sistemin. İnsanı insan olarak yaşama imkânı verecek haklar, sorumluluklar kaynakların israfına (!) yol açıyor. Hâlbuki bu kaynakların sağlığa, eğitime harcanması yerine şirketlere harcanması lazım! Yoksa israf olur gider! Küresel sistemde aktör olmamız lazım! Şirketler özne. Çalışamazsanız emeklilik haklarınız da olmaz. Bir şekilde ömrünüzü geçirirsiniz!
  • Burada nasıl konuşacağız tevhit ve adaleti?
  • Bunun dışındaki bütün yaklaşımlar bizi bir yere götürmez. Binlerce yıllık tecrübesi olan devlet karşısında, biz adaleti nasıl örgütleyeceğiz? Adaletten, tevhitten bahsettiğimiz şey ne olacak? Bundan bahsetmemiz gerekiyor.
  • Gençlerin önce deist olması lazım. Önce içinde bulundukları durumdan uzaklaşıp, düşünüp öyle gelmeleri gerek. Zaten vicdanı olan herkes Müslüman olur.
  • Türkiye’de Türkçü bir parti yok. Devletçi parti hepsi.
  • Türkiye komünizmi de ittihatçıdır. Cumhuriyetin aydınlanmasını esas alırlar.
  • Bu karadeliğin dışında alternatif bir şey oluşturamazsak, ufak grupların korumaya çalıştığı marjinal yapılar olarak kalır bu mücadele. Bizim halkın içinde yollar açmamız gerekir hâlbuki.

FATMA AKDOKUR – İSLAMCI KADIN HAREKETİN SERENCAMI:

  • Kadın konusunu konuşmak, Türk mahallesinde Kürtleri konuşmak gibi oluyor.
  • Türk devletinin nasıl kendisinin egemenliğini korumak için, başta Müslümanlar olmak üzere, paydaşlarının bulunduğunu ifade eder.
  • Nedir bu kadın meselesi?
  • İslam’da kadın erkek eşittir, böyle bir meseleyi ayırt etmeye ne gerek var? diyorlar.
  • Nasıl Kürt-Türk egemenlik çatışmasıysa, kadınla ilgili egemenlik çatışmasının farklı bir boyutu.
  • Türkiye’deki bir Türk kadın hareketiyle ilgili konuşmam. Bahsedeceğim hareketin diğer kadın hareketlerinden farkı var.
  • Son yıllarda tasvip görmeyen bir tanım “İslamcı”.
  • Benim de “İslamcı kadın hareketi” başlığım bir sorun teşkil ediyor.
  • İki esas üzerinden: literatürde Müslüman kadın hareketi, İslami kadın hareketi, dindar, muhafazakâr kadın gibi isimlere sahip. Çokluk ve çeşitlilikten kaynaklanıyor. Peki, neden İslamcı?
  • Her bir kadın hareketinin İslam’la ilişkisini hedef alarak.
  • Bahsedeceğim hareket tek bir hareketten oluşmuyor. Farklı coğrafyalarda farklı karakterlere sahip.
  • Kadınlar, ait oldukları cemaatlerin sunduğu kapsam içinde bir hayat sürüyorlar. Düşünsel dünyaları da öyle sınırlanış oluyor.
  • O çerçevede, İslamcı kadın hareketini, başörtüsü mücadelesiyle başlatıyorlar.
  • Biz kendi kuşağımızın macerası üzerinden
  • “Şulebaş” biçimi oluşturacak şekilde hayata geçen Şule Yüksel’in, şehirli kadın inşası.
  • Mektepli, şehirli, modern kadın hareketleri… Başörtülülükler, onları diğer kadınlardan ayırt ediyor.
  • Başörtülülük, doğrudan doğruya sisteme bir direnişi, hayırı vurguluyor. Bir yandan da gardrop devrimleriyle sunulmaya çalışılan, dinle mesafeli bir kimliğe itirazı dile getiriyor. Yani iki cepheyi karşılarına almış oluyorlar başörtülü kadınlar.
  • Yani sisteme ve modern kadınlara karşı bir muhalefete olarak algılanıyor.
  • Ancak görünmeyen bir tarafı da: dindar Müslüman erkeklere dönük bir cephe.
  • Yani tek bir cephe değil, çok yönlü bir cephe.
  • Yola çıkarken bu kadar çoklu cepheyle mücadele etmek yerine daha emin adımlarla gitmeyi tercih ederek kendi mahallelilerinde kendilerini ilmi olarak geliştirmeye çalışarak kendilerini ilerletmeye çalıştılar.
  • Uzlaşmacı bir kadın hareketi görüyoruz başta.
  • Kız çocuklarının gelişimini, onların toplumsal gelişimine katkı sağlamak için ablalık ve hoca olarak rol alacakları bir örgütlenmeye gittiler. Anadolu’daki bu kadar çok örgüt, toplumun sağlıklı bir varlık bulmasını sağlayan ortamlar geliştirmeye çalıştı.
  • Yetmişli yılların sonuna doğru İslamcı erkeklerin yayınladıkları bir kadın kimliği görürüz. O dergilerde İslamcı, tevhidi bir direniş hareketini temsil eden çağrılar, sloganlar görülürken, başörtüsünü bir bayrak gibi kullanıldığını görüyoruz. Yani başörtüsü, erkek İslamcı hareketin kendisine bir lokomotif olarak kullandığını görüyoruz. Bağımsız olarak vâr olmaya çalışan kadınlar karşısında ise onları ötekileştiren, onları araçlaştıran tavırları vardı.
  • 80 ihtilali ile herkeste durulma olurken, başörtüsünün hayatta görünürlülüğünün artmasıyla…
  • İran devrimi, bir kadın devrimi olarak dünyamıza dâhil oldu. Bugün de yine bir kadın ayaklanmasıyla o devrim o devrim büyük bir sınav veriyor. Erkek egemen bir anlayışın ve erkek zihnin, İslamcılık kavramının kullanılması sürdürmesinin sebebi, İslam’ı kendi egemen anlayışın içerisinde bize sunmaya çalışan, kadın hareketi olarak da sanki kendilerinin oldukları yerde hiçbir farklı beslenme kaynakları yokmuşçasına davranmalarına karşı, ısrarla beslendiğimiz kaynak İslam ve feminizm olarak, İslamcı feminist demekten gocunmuyorum kendime.
  • Seksenlerden sonra çeşitli sorgulamalara girdik. Kadınsal olarak, toplumsal olarak, Müslümanlara dair…
  • Yayın dünyasına dâhil olmaya başladı kadınlar sonra. Karşı atışlar da başladı bunlara.
  • “Kadınların kaleminden, kadın-erkek herkes için” Mektup dergisinde. Kendine özgü ve özgür bir kadın kimliğini ortaya koydu.
  • Kadınların giyinişi de değişti. Çarşaf, siyah ve pantolon giyilmeye başlandı. Bu bile büyük bir işaretiydi değişimin.
  • Feminist kadınların “aklı kısa” olarak adlandırılması. Bizim geçtiğimiz sınırları geçemezsiniz, aklı, kadınları provoke etti.
  • Başörtülü kadın yoksa oy da yok kampanyası ile aynı kalem tarafından oyunlara gelmekle suçlandı. Bu kalemler, İslamcı erkek anlayışının, İslamcı erkek hareketinin öncüleri.
  • İslamcı erkekleri rahatsız eder hale geldi İslamcı kadın hareketleri.
  • Ayrı olarak gelişme nedeni: 1. İslamcı erkek dünyasının dini duyarlılık kaygısıyla kadınları zaten ötelemesi. İster istemez bunlar iki bünye olarak beslendi. 2. Müslüman kadınlar, Müslüman erkeklerin sloganlarından kurtulmak istediler. Kendilerini değilim dönüşümünü göstermek istedikleri için bu kapıyı kapattılar. Yazın dünyası, dernekler, platformlarla kendilerini göstermeye başladılar. Bunlar kurulurken hem Müslüman kimliklerini sahiplenerek hem de feminist literatürden yararlanarak ilerlediler. Bu hareketlerin içindeki kadınların birçoğu kendisine feminist denilmesinden de rahatsız oluyor. Kadın bakış açısına sahip Müslüman kadınlar olarak kendilerini sunuyorlar. Çünkü bu kadın hareketlerinin içerisinde erkeklerden bağımsız olamamaları…
  • Başkent Kadın Platformu, “Ne paşaya ne hocaya ne kocaya itaat edeceğiz!” sloganıyla özne kadın varlığını göstermek için direnişin odağı oldu. Çünkü başörtüsü mücadelesini vermek durumunda kaldık.
  • İlahiyat fakültesindeki eylemlilikler, Ankara ilahiyattaki kadınların başlattığı hareket olmasına rağmen, erkek arkadaşların kendilerine pay çıkardığı bir hareket olarak dile getirildi ama öyle değildi.
  • 28 Şubat süreci, devlet kendi içerisindeki kavgaları kitleleri hedef tutarak, onları sömüren bir sorunla baş başa bıraktı. Bu sorun Müslüman kadınların çabalarının sorunuydu.
  • “Bize kimse ne yapacağımızı söyleyemez” dedik. Başörtüsünü çıkarmak ya da takmak, ne olursa olsun.
  • Bütün güç odakları, bireylerin alanlarına bu kadar dâhil olma gücü bulamamalı.
  • 2000li yıllara geldiğimizde, kendisi İslamcı gömleğini çıkarmış olduğunu beyan etmesine rağmen,
  • Çeşitli isimlendirmeler bizim değişim dönüşümümüzü de gösteriyor. Artık gelinen noktada herkes muhafazakâr ve dindar oldu. 28 Şubat sürecinde bizi muhafazakâr olarak adlandırmalarına itiraz ettik.
  • Biz İslamcı kadınlarız.
  • İslamcı kadının ve İslamcı erkeğin, kendilerini laik ve Atatürkçü adlandırdığı günlere geldik.
  • Bir tarafta bu kimlikler, bir tarafta başörtüsünden vazgeçen genç kadınlar, bir tarafta bunların ortasında kendini yazmaya verenler… İslamcı kadın hareketi özünü kaybediyor mu? sorusuyla noktalamak istedik.

YILDIZ RAMAZANOĞLU:

  • TOKAD’ın iktidarla mesafeli durarak, eleştirel bir tutum içinde, doğru yolun çizgisini muhafaza etme çabasının bir parçası olmak çok kıymetli.
  • Edebiyat alanında da çok çalışmalar oldu. Siyasi atmosfere çok katkı verildi.
  • Neler oldu bu zamana kadar? Kronolojik olmayan bir sunum yapmak istiyorum. Neler yapıldı? Neler olup bitti? Tartışmadan ziyade bunlara odaklanmak istiyorum.
  • Yazarlar Birliğinin pek çok yerde çalışmalarının yapıldığını görüyoruz.
  • Edebi konuların daha ayrıştığını görüyorum bu süreçte.
  • Birçok camiadan yazarın davet edildiğini hatırlıyorum.
  • Edebi kamu bu kadar polarize olmamıştı. Edebiyatın temel hedefi düşmanlıkları kaldırmak, birbirimizin hikâyelerine eğilmemizi sağlamak. O zaman biz nasıl bu kadar savruluyoruz ve kimse birbirini okumuyor?
  • Bizim camiamız herkesi okuyordu.
  • Necmiye Alpay “farklı bir kesimden bir insanı okumaktan ödü kopmayan insanlar okusun.” Demek ki bizden olmayan bir insanı okumak o kadar problemli.
  • Zamanla biz de bunu derinleştirdik. Solcuların kitap günleri, bizimkilerin günleri. Kimse kimseye gitmiyor doğru dürüst.
  • Bu ayrışmalar nasıl aydınlanabilir, bunlara kafa yordum.
  • Sezai Karakoç sempozyumunda, bizim kuşaktan bir edebiyatçı ile yakın kuşaktan biri arasında, öykü mü, hikaye mi demek lazım tartışması çıktı. Garip.
  • Modern bir zamandayız ve kısa hisse çıkarılacak bir zamanda değiliz.
  • Sait Faik’in Dülger Balığının Ölümü hikâyesi. Balığın yavaş yavaş ölürken pullarındaki değişiklikler. Olay yok, mesele yok gibi görünüyor. Gibi diyorum bakın. Fakat ölümle ilgili o kadar sakin ve yalın bir anlatım var ki. Öykü demeliyiz buna. Yıllardan beri tartışılıyor bu.
  • Geleneğe yaslanmak şöyle bir şey olmamalı: şimdi ben geleneğe yaslanıyorum. O bir deniz. Kendisini nerede tanımlarsan tanımla, o formların içinde yüzüyoruz zaten içine doğduğumuz için. İlla alıntılar yaparak bunu açıkça belirtmemize gerek yok.
  • Eğer bir şey yükseltiyorsan zaten İslam’dan da etkilenmişsindir başka bir şeyden de.
  • Uzun zamandan beri akademi ve edebiyat çatışması var. Antagonizma mı denmeli ya da.
  • Yitik Cennet kitabı mesela, şimdi kimseye hediye etmek istemediğini, ilmi verilere aykırı bir içerik olduğunu söyledi bir kişi? Bir yerde edebiyatçılar, sanatçılar, şairler, öte yanda akademik çalışmalar üretmesi. Düşüncenin geri kalmışlığı bu “gelenek” hamaseti yüzünden.
  • Asım Gültekin’i kaybettik. Kendisi öğretmenken ve sadece sınıfına hitap edecekken, tüm Türkiye’ye hitap edip, insanların Karakoç’la tanışmasına mesela vesile oldu.
  • Sinema konusunda da gelişmeler oldu.
  • Fecr Film Festivali, Kahire Film Festivali, Taşkent FF, Korkutata FF
  • Bizim camiada uzun metrajlı film çeken kadın yönetmen yok.
  • For Sema, Suriyeli kadın yönetmen.
  • Sinema alanında geriyiz.
  • Gerçek ve imge arasındaki bağlantılar, Müslümanların film yapma kapasitesi…
  • Çağrı filmine Türkiye’de büyük tepki verildi. Yönetmen neye uğradığını şaşırdı.
  • Bu Bir Pipo değildir kitabındaki açıklama: andırmak. Aynısı değil, hissettiren bir şey yapıyoruz demek.
  • İstanbul Trienali: ilk defa dindar kesimin yaptığı bir şey. Yeni Şafak’ta yapılan bir eleştiri yazısı vardı, trienali değersizleştiren.

AHMET KAYA:

  • İslamcılık ve İslamcıların Kürt sorununa yaklaşımı. Uzun ve derin konular. Ama ana başlıklarına değinmeye çalışacağım.
  • Türkiye’deki İslamcılığın kökeni neredeyse 200 yıla yakın bir süreç
  • Osmanlıcı İslamcılığın amacı imparatorluğu kurtarmak.
  • İşin özünde, ele geçirme mevzusu olması. İnşa ve ihya hareketi olması gerekirken konu, iktidar hevesli bir ihya ve inşa hareketi oldu. Bir müddet sonra devam edemedi bu da.
  • Seksenlerden sonra İslamcılığın dünyadaki yaşanan gelişmelerden sonra, söylediği yeni şeyler: tarihsel birikimimiz içerisinde ortaya konan külliyatın bundan sonraki inşa için yetersizliği.
  • İslamcılık, ihya ve inşa için yeni bir bakış koyuyordu. İnsanlık birikiminin hepsinden yararlanmayı da koydu. Bunda da yeterince başarılı olamamanın nedeni de, örgütlü ve organizasyonu aynı oranda yapma zaafı vardı. Düşünsel açılımcı kesim, örgütü daha gelenekçilere bıraktı.
  • Devrimci İslamcılık ufuk açma konusunda öncülük yapıyordu ama örgütsellik konusunda yapamadı.
  • Seksenli yıllarda Kürt hareketlerinde ideolojik olarak PKK hareketiydi. Ama hepsi, onca ideolojik güçlülüğüne rağmen hepsi tasfiye ediliyor, PKK kalıyor çünkü örgütlülüğü ve organizayonu iyi yapmak… Tabii şiddeti, dışsal yardımlarını da belirtiyorum.
  • Düşünsel zaafları neydi? Mesela ulus devlet mantığı karşısında alternatif bir projeksiyon sunulamadı. Ümmetçilik denen kavram içerisinde bildiğimiz bir geleneksel alanda üretim yapıldı. Büyük çoğunlukla ulusçuluk mantığındaki tekçilik savunuldu. Özellikle Kürt meselesi bağlamında.
  • Kürt meselesi etrafında konuşulmaya başlandığında, ulusçuların verdiği tepki verildi. Bu ümmeti böler, dendi. Neden dil üzerindeki baskılar kalkmasın dendiğinde de ümmeti böler dendi yine. Ulusçuluk akımının paylaştığı endişeler gibi yani.
  • Maslahat nerede? “Kürt meselesinin mevcut problemlerinden kaynaklı bir sürü insan öldü. Neden öldü? Bu sorunun varlığından.” Eğer ki Kürtlerin ulus devleti Iraklılar, Suriyeliler gibi olsaydı, maslahat bu muydu yoksa bölünme üzerine kurduğunuz maslahatın mevcut faturasının bize çıkardığı sonuç gibi mi olurdu?
  • Ulus devlet mantığı da bir sorundan çıktı. Durup dururken çıkmadı.
  • Vakadan yola çıkarak bakarsak, vaka bize işin perde arkasındaki mantığı sorgularken, ciddi bir ezberle yüzleşmeyi zorunlu kılıyor.
  • Ulus devleti biz, ortadan kaldırıp daha üst perdeden, yanına koyacağımız yeni bir proje yoksa…
  • AB projesi, bu yönüyle kurulmuş bir proje en azından.
  • Medine Sözleşmesi gibi belgelerden yola çıkarak, çok uygulanabilir bir şey ortaya çıkarabilirdik.
  • Yıllardır bize dayatılan tekçilik mantığını,
  • Resmi bir din, dil, mezhep dayatması var her imparatorluğun. Bu bize din olarak dayatılınca, biz diğer her şeyi İslamsızlık olarak tanımladık.
  • Neden aklı bir rezerv olarak kullanmaktan kaçıyoruz? Aklı kullanmaktan kaçıyoruz. Neden? Çünkü gelenek çok ağır basıyor. Pozitivizme kaçış gibi görüldü vs.
  • Koyacağımız tavır, İslami olacak mı olmayacak mi diye korktukları için ve sadece geleneğe dayanmak istediği için de bu sorunu gündeme alamadı.
  • İslamcıların duyarlılığı vardı. Oranında meseleye yaklaşım konusunda sistem ve yöntem zaafı vardı. Yani meseleyi gördükten sonra ona yaklaşırken yetersiz kaldı. Örgütsüzlük meselesi de burada geçerli. Ciddi bedeller ödenmesi gerekti, bunun için de örgütsel bir organizasyon gerekliydi. Bunlar eksik olduğu için İslamcılar sorun yaşadı.
  • Biraz cesaretle işlememiz gerekiyor bu mevzuyu.
  • Farklı cemaatlerle temas konusunda ürkektik. Temas kurdukça insanlar etkileşiyor. Etkileştikçe insanların akıllarında yeni şimşekler çakıyor.
  • Özgüven eksikliğimiz, aslında çok şeye müdahil olma imkânı varken olmama sonucu oluştu. Sonra da bunu eleştirdik. Yapmadığımız şeyleri başkaları engelliyormuş gibi yaptık. O sahada ben de olacağım özgüvenini ortaya koyarsanız, başkalarının onu engellemesine rağmen girersiniz. Ayrıca, bu temaslarla beraber, yaşanan sorun insanlık sorunuysa, o rekabeti ortadan kaldırıp hep birlikte o oyunu götürme kararı alırsınız.
  • İktidar endeksli düşünmeden, inşa endeksli, sivil baskı mekanizmaları oluşturarak, iktidarlara böylesi sapmamalara ulaşmamaları için denetim mekanizması oluşturma imkânı bulduk.

SEDAT DOĞAN- DÖRDÜNCÜ ÇAĞA VAHYİ TAŞIMAK:

  • Meseleye çok fazla siyasal siyasal yaklaşıyoruz, sosyolojiyi hiç okumuyoruz.
  • Köyden kente erken gelen ve geç gelenler arasındaki makasla alakalı.
  • Bizim gibi köylü kalamamış, kentli olamamışın sürekli kendini ispatlamaya çalışma durumu var.
  • Türkiye sosyolojisi geç aydınlanma kompleksi içerisinde.
  • Kadın meselesi zaten işçi sınıfı ekseninde oturuyor. Biz hala tuzla hıyar yerken Avrupa’da işçi kadınlar mücadele veriyordu.
  • Güncel meselelerden boğulmaktan,
  • Binlerce kadın şehit verildi. Kürt halkı sayısız şehit verdi.
  • Merkeziyetçilik yavaş yavaş çözülüyor. Kendimizi hiper bireyciliğe hazırlamalıyız.
  • Kendi kendini idame ettirecek kadar, yeme, içme, barınma ihtiyaçlarını tek bir yerde karşılayacak kadar.
  • Gençliğin isyanı orta sınıfa olacak. Niye bu kadar öğretmen var? Niye bu kadar maaş alıyor doktorlar?
  • Türkiye feminizm hareketi, geçmişin ilerisine götürebiliyor en çok. Batı Avrupa 18. yy. ilerisine götürebiliyor.
  • Hiçbir peygamber ezilen bir sınıftan gelmez. Orta ve orta-üst sınıftan gelir.
  • Gençlerin de yapmaya çalıştığı şey bu niteliğe sahip olmak. Kendini geliştirmek…
  • Nemrut düzeninden çıktı mı, çıktı İbrahim. O düzen neydi? Birbirinden bağımsız özerk yapılardı Nemrut düzeni. Tek tanrıcılığı, tek bir bayrak altında toplamak içindi halkı. İbrahim çıktı buradan. “Naim cennet ile ödüllendir”: doğada var olan şeye insanın hiçbir şeye ihtiyaç duymadan ulaşabilmesi.
  • Musa peygamber. Çıktı mı firavun rejiminden? Çıktı. Nuh a.s? Çıktı. İsa a.s? Çıktı. Bizim hikayemiz ne? Girdi hikayesi. O yüzden sosyolojik olarak vahyi anlayacak seviyede değiliz.
  • İspatı aşıp imana kapı açmamız lazım.
  • Bizim planımız ne? Kaçış planı. Şehirde bir yere gelecek. Sonra köye dönecek. Bu kaçış planı.
  • Çıkışın daha iyi bir planı yok. Sadece kaçış. Vahyin peygamberlere öğrettiği şey sadece çıkış.
  • Musa’nın, İbrahim’in yaptığı hep çıkıştı.
  • O kadar merkeziyetçi bir yerden İslam’ı anladık ki.
  • Nasıl o kadar Müslüman oldu? Üç büyük dinin krallığın dini olmasından kaynaklanıyor. Eğer İslam krallığa evrilmeseydi, Roma Hristiyanlığı kabul etmeseydi, dönemin küçük bir uyarıcısı olacaktı. Ama modern dünya bize büyük anlatılar ortaya koymayı aklımıza koydu.
  • Eğer geleceğimizi belirlemek yerine belirsizliğe gidersek İslam’a yaklaşırız.

MURAT KURTULDU:

  • İki Şehrin Hikayesi ve Tanpınar alıntısı.
  • Her şeyin birbirine karıştığı, kadim düşüncelerin ve inançların yerlerinden edildiği bir dünyadayız.
  • Modern öncesi dönemin ortak zemini olan inanç aşınmış durumda. Bu durum bizi öz eleştiriye zorladığını düşünüyorum.
  • İkna etmek ve inandırmak arasında modernlikle beraber bir kırılma olduğunu düşünüyorum.
  • İkna etmek için önce anlamak, aradaki farkları ve tutarsızlıkları belirlemek, eleştirel bir akıl ile daha nesnel olmayı gerektirir.
  • Biz toplumu ve tüm insanlığı sürekli “inandırma”ya çalışıyoruz. Hafızalarının derinliklerinde hakikatle bağın hala diri ve her şeyi başa aldırabilecek efsunlu gücüne inanıyoruz. Ancak kabul edelim ki dünyayı şu an paylaştığımız insanların büyük bir bölümü başka zihin kodlarıyla örülmüş bir bilinç düzeyini yaşıyor.
  • Geleceğin “süper nazik, ölümsüzmüş gibi uzun yaşayan ve müthiş akıllı bireyinin artık bir insan olamayacağını kavratmalıyız.
  • Gençlere erişemediğimizden, onlara İslam’ın yüksek nizamını anlatamadığımızdan yakınıyoruz. Ancak karşımızda geleneğin bütün meta öyküleri yani üst anlatıları yerle bir olan ve bütünüyle kişiyi bağımsız kıldığı iddiasına yaslanan yeni bir kültürlenme çemberi var.
  • Modernitenin iktidar ve devlet’inin sorunun sadece meşruiyet sorunu olmadığını devletin kendisinin büyüyüp bütün sosyal hayatımızı kuşatan ve kendini sürekli hissettiren bir leviathan’a dönüştüğünü tartışmıyoruz. Bu haliyle devletin el değiştirse bile zulüm üretmeye devam edecek devasa bir panoptikana dönüştüğünü; vatandaşının doğumundan ölümüne tüm yaşamını programlamaya çalıştığını yeterince anlatmıyoruz.
  • Ben, tevhidi geleneğin insanı aşan bilgeliğine inanıyorum. Ancak bunu bizimle aynı atmosferi paylaşan, modernitenin yaldızlı anlatısına ikna olmuş bireylere bir inanç konusu olarak sunamayız. Anlamalı, çelişkileri ortaya koymalı, karşı taraftan beklediğimiz eleştirel aklı önce kendi hesaplaşmamız için kullanmalıyız. Birbirimize nutuk atmak, propaganda yapmak yerine sahiden bir tartışmaya girişmek durumundayız.
  • Örgütlenme mantığımızı büyük ölçüde şekillendiren sol/modern jargonu da bir kenara bırakmalıyız. Beraberliği, birlikte durmayı sınırları katı, geçişkenliğe izin vermeyen, farklı katmanlar oluşturmaya kapalı, tek, homojen ve radikal bir kurumsal organizma olarak anlıyoruz.
  • Her konuda bir çözüm üretemesek bile kendi konfor alanımızın ve ezberlerimizin dışına artık çıkmalıyız. Bu, modernliğin bireyciliğine karşı yeniden ümmet düşüncesine tutunabilmek için tahkimli mevzilerimizden çıkıp yeni tartışma alanlarında düşünmek anlamına geliyor. Hem kendimizi hem de bütün bir dünyayı İslam’ın söyleminin esatirül evvelin ya da bir ütopya olmadığını göstermek için daha kavrayıcı bir söylem üzerine düşünmeliyiz.

NOTLAR: Melike Belkıs Örs

“TOKAD 15 Yıl Slayt Gösterimi” buradan izlenebilir.

 

Tıklayın, yorumlayın

Yorum yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Haberler

Beşiktaş’ta Eylem: NATO’dan Çıkılsın, Üsler Sökülsün, İsrail’le Ticaret Kesilsin!

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, TOKAD, ÖYB, Sağlık İlke-Sen “Emperyalist-Siyonist Kuşatma ve Katliama Karşı Somut Adımlar” nöbetlerine devam ediyor.

21 Nisan 2024 pazar günü, Beşiktaş İskeleye bakan Barbaros Meydanında yapılan eylemde Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, emperyalistlerin desteğiyle Siyonist İsrail’in katliamlarına devam ettiğini söyledi. İsrail’le Türkiye arasında devam eden ticareti eleştiren Örs, göstermelik adımların atıldığını söyledi ve emperyalist blokta yer alan Türkiye’nin bir an önce NATO’dan çıkmasını, Kürecik ve İncirlik gibi emperyalist üslerin kapatılmasını istedi.

Eylem boyunca, “Katil İsrail Filistin’den Defol, Yaşasın Küresel İntifada, Gazze’de Çocuklar Açlıktan Ölüyor, Emperyalistler Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, Yaşasın Gazze Direnişimiz, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, İhanetten Vazgeç Ticareti Kes, Kısıtlama Yetmez Ambargo Gerek, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, Vanaları Kapat Gemileri Bağla, Eli Kanlı İÇDAŞ Hesap Verecek, Eli Kanlı Zorlu Hesap Verecek, Siyonist Sermaye Hesap Verecek, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Katliama Değil Direnişe Ortak Ol, Siyonistler Yenilecek Direnen Filistin Kazanacak” sloganları atıldı, Tekbir getirildi.

Eylemde okunan açıklamanın tam metni şu şekilde:

NATO’DAN ÇIKILSIN, EMPERYALİST ÜSLER  KAPATILSIN!

KISITLAMA YETMEZ AMBARGO GEREK!

İSRAİL’LE TİCARET, FİLİSTİN’E İHANET!

 Bismillahirrahmânirrahim

 Filistin dostları!

Filistin halkı aylardır, dünya tarihinde eşine az rastlanır bir katliam ve kuşatmaya maruz kalıyor.

Siyonist İsrail rejimi bir asrı aşan işgal ve katliamlarının en büyüğünü dünyanın gözü önünde, kameralara göstere göstere yapıyor!

On binlerce Filistinli bombalarla, açlıkla katledildi. Hastaneler yıkıldı, mahalle ve şehirler harap oldu. İnsanlık, bir kez daha büyük bir utancın içine sürüklendi.

Bu vahşet tablosuna itiraz eden temiz fıtratlar, pâk vicdanlar dünyanın dört bir yanında ayağa kalktı. Yemen’den Kanada’ya, Endonezya’dan İngiltere’ye, Güney Afrika’dan Norveç’e kadar yeryüzünün her bir noktası Gazze Direnişinin yükselttiği “Küresel İntifada” çağrısıyla yankılandı.

Egemen dünya düzeni Siyonist katliama gözlerini kapatırken soykırımı engellemeye çalışan çığlıkları, feryatları duymazdan geldi.

Emperyalizmin devasa savaş makinesi bir bütün hâlinde Siyonist İsrail’in arkasında durdu! Onun yaptığı her bir katliama ortak oldu! Diplomatik ve siyasi şeytanlıklarını silah sanayini Siyonistler lehine seferber ederek desteklerken katliam ve soykırıma karşı çıkan halklara gözdağı vermeyi asıl amaç olarak benimsedi.

ABD, İngiltere, Almanya başta olmak üzere NATO ile ete kemiğe bürünen emperyalist blok, Filistin halkına reva gördüğü katliam ile bütün bir insanlığı ipotek altına alma isteğini açık etti.

Ortadoğu’nun pek çok yerine yayılmış üsleri vasıtasıyla halkları, coğrafyaları kontrolü altında tutmaya çalışan emperyalistler, ileri karakol olarak kurup işlettikleri İsrail’i tahkim etmeyi her zaman olduğu gibi öncelikli sorumlulukları olarak gördüler.

Arkadaşlar,

Türkiye; 1952 yılından bu yana, emperyalizmin jandarması NATO’nun üyesidir. Başta Filistin halkı olmak üzere Ortadoğu halklarının, uzak yakın demeden dünyanın farklı coğrafyalarındaki halkların düşmanı olan ve onların coğrafyalarının işgal ve sömürüsü için faaliyet gösteren NATO bünyesinde yer almak, temel ve öncelikli itiraz maddelerimizden olmalıdır.

Ülkemizde emperyalizmin hizmetinde faaliyet gösteren çok sayıda merkezi temsil eden iki sembolik üs var. Biri İncirlik, diğeri Kürecik.

Bu üslerin birinde Ortadoğu’daki askeri hareketlilik hava yoluyla organize edilirken diğerindeki radar faaliyetleriyle ABD-NATO-İsrail bütünlüğü, cephesi korunmaktadır. 2012 yılından bu yana faaliyet gösteren Kürecik NATO Radarı, İsrail’in kalkanı olarak çalışmaktadır. Bunu bizzat, önceki NATO Genel Sekreteri söylemiştir.

Son günlerde İsrail’le İran arasında yaşanan saldırı ve misilleme sürecinde bile Türkiye hava sahasının NATO üyesi ülkelerin savaş uçakları ve bu uçakların havada yakıt ikmali için kullanıldığı görülmüştür. Kürecik Radarının İsrail’e dönük tehditleri bertaraf etmek amacıyla çalıştırıldığı su götürmez bir hakikattir.

Bu durumda, itiraz sahiplerine sormak gerekir: Bunda şaşılacak ne var! Türkiye, zaten bir NATO üyesi değil midir? Eğer bundan rahatsız olunuyorsa yapılması gereken bellidir: NATO’dan çıkmak, emperyalist üsleri sökmek!

Gazze Direnişinin Dostları!

Tarihin eşine az rastlanır direnişlerinden birine tanıklık ediyoruz. İnsanlığın yüzünü ağartan böyle bir örneklik her türlü desteği hak etmektedir.

Dünyanın pek çok yöresinde “Küresel İntifada” çağrısıyla ayağa kalkan vicdanlar, Siyonist katliam rejimini besleyen damarları kurutmak için seferber olmuşken bizi de kendi ülkemiz ve bölgemizde benzer bir sorumluluğa davet etmektedir.

Bu davete uyarak, bu sorumlulukla yola çıkarak Ortadoğu’daki işbirlikçi rejimlerin Siyonistler için hangi manevralarla nasıl güçlü bir dayanak olduklarını kavramak ve hakikatleri direniş alanlarında haykırmak durumundayız.

Ortadoğu’daki pek çok işbirlikçi rejim en son İbrahim Anlaşmaları ile Siyonist varlığın meşruiyeti için çırpınıyor, Filistin’in doğal gazını çalarak İsrail doğal gazı diye Batıya satmaya çalışan projeyi hayata geçirmeye çalışıyordu.

Aksâ Tûfânı bu oyunu bozdu, bütün taraflara suçüstü yaptı.

Biz de Siyonist rejimin Türkiye’deki dayanaklarını birer birer ortadan kaldırmalı, onu besleyen damarları parçalamalıyız.

İsrail’le Türkiye arasındaki yıllık 9 milyar dolarlık ticaret derhal kesilmelidir. Uzun süre ticaretle ilgili iddiaları savuşturmaya çalışan AKP iktidarının, gelen tepkileri dizginlemek için sözüm ona pek çok ürün için kısıtlama kararı çıkarması bir yandan itiraf, diğer yandan ise yine bir gayrı ciddilik ve aymazlıktır.

Belirsiz bir ateşkes şartına bağlı olarak ilan edilen bu karar, tümüyle samimiyetsizdir. Onca katliama ortaklık eden bütün bu ticari faaliyetler, sorumluluk taşıyan her kişi ve kurum için alınlarına kazınmış birer kara lekedir. Bunun hesabını ahirette Âlemlerin Rabbi Allah, bu dünyada ise mazlum halklar elbette soracaktır!

Aylardır meydanlarda anlatıyoruz:

İsrail’in petrol ihtiyacının yüzde 60’ı Azerbaycan ve Kazakistan’dan sağlanıyor ve Bakü-Ceyhan boru hattı marifetiyle limanlara, oradan da gemilerle İsrail’e ulaştırılıyor. İsrail de aldığı bu yakıtı Filistin halkını katletmek için kullanıyor!

İsrail’in çelik ihtiyacının yüzde 65’i Türkiye’den sağlanıyor. Buradaki aslan pay İÇDAŞ’a ait.

Zorlu Holding, kurduğu üç adet santral aracılığıyla İsrail’in elektrik ihtiyacının yüzde 7’den fazlasını karşılıyor!

İsrail’in çimento ihtiyacının tamamına yakını Türkiye’den sağlanıyor, AKÇANSA gibi firmalar başı çekiyor.

Kolin’i, Limak’ı, MNG’si derken yoğun lojistik trafiği savaşın başından itibaren aksamadan sürüyor.

Filistinli Müslümanlar girmesin diye Mescid-i Aksâ’ya çekilen dikenli teller Türkiye’den gidiyor!

AKP genel başkan yardımcısı Nihat Zeybekçi’nin açıklamaları ise, bütün bu gerçekleri kabul etmeye yanaşmayan herkesin suratına atılan bir tokat olmuştur. Zeybekçi’nin kısaca, “Katliamı kınıyoruz ama ticaretten, paradan da vaz geçmeyiz!” anlamına gelen ve arsız işbirlikçiliği alenen beyan eden ifadeleri bu mesele için esasen son söz olma makamındadır.

Burada sayılması imkânsız uzun bir listeye sahip olan bu Siyonistsever tüccarlık, katliama ortak olmanın açık beyanından başka bir şey değildir.

Sahada ve diplomaside türlü zorluklarla boğuşan Direniş öncülerine dönük göstermelik ağırlamalarla, süslü laflarla bu işbirlikçilik gizlenemez. ABD-İsrail öncülüğünde Gazze’de sözde insani yardım faaliyetleri için kurulan işgal limanı örneğinde olduğu gibi Direniş’in bertaraf edilme projesine karşı uyanık olunmalıdır.

Gıdadan enerjiye, çöp ithalatından Varlık Fonu şirketinin bor madeni satışına, bakır kablosundan askeri malzeme parçalarına kadar sayısız ürünün gemi gemi ihracı yapılmaya devam ediyorsa bize düşen de bu işbirlikçiliğe itiraz etmek olacaktır.

Kıymetli halkımız,

Emperyalizmin jandarması NATO’da üye kalarak, yetmedi bu terör şebekesinin daha da büyümesi için onaylar vererek, Irak işgalinden Gazze katliamına kadar emperyalistlere destek vererek, yine emperyalist üslere ev sahipliği yaparak mazlum halklar için adalet talep edilemez!

Siyonistlerle serbest ticareti savunarak, onca katliama rağmen paradan vazgeçmeyerek Filistin halkından yana durulamaz!

Ey egemenler; siz, kimi kandırıyorsunuz! Bu tutarsızlıklarınıza kargalar bile güler!

Ülkenin, İstanbul’un pek çok noktasından itiraz seslerimizi yükseltmeye devam edeceğiz!

Filistin halkının, Gazze Direnişinin yükselttiği “Küresel İntifada” çağrısı Filistin’in, bütün mazlum coğrafyaların, bütün mustazaf halkların, ezilenlerin, yoksulların, hürriyeti gasp edilenlerin kurtuluşuna vesile olana kadar hakikatin, Direniş’in yanında durmaya devam edeceğiz!

Herkesi bu hat üzerinde buluşmaya, bu yolda dayanışmaya davet ediyoruz!

Yaşasın Gazze Direnişimiz!

Yaşasın Küresel İntifada!

Siyonistler Yenilecek, Direnen Filistin Kazanacak!

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da Kudüs Günü Eylemi: “Kudüs Günü, Küresel İntifada Çağrısıdır!”

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, TOKAD, ÖYB ve Sağlık İlke-Sen, 06 Nisan 2024 günü Üsküdar’da Kudüs Günü eylemi tertip etti. “Kudüs Günü, Küresel İntifada Çağrısıdır” başlığıyla düzenlenen eylemde topluluk adına Türkçe açıklamayı Nazlı Nesibe Kılıçoğlu, İngilizce açıklamayı ise Melike Belkıs Örs okudu.

Eylem boyunca “Yaşasın Küresel İntifada, Kudüs Günü İntifada Çağrısı, Mazlumlar Tutsak İşgal altında Yaşasın Küresel İntifada, Emperyalistler Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak, Kudüs’e Selam Direnişe Devam, İşbirlikçi Zalimler Hesap Verecek, Direniş Var Yılgınlık Yok, Özgür Kudüs İsrail’siz Bir Dünya, Katliama Değil Direnişe Ortak Ol, Uyan Diren Özgürleş, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Gazze’de Çocuklar Açlıktan Ölüyor, İsrail’le Ticaret Filistin’e İhanet, Siyonist Sermaye Hesap Verecek, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Yaşasın Gazze Direnişimiz” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Eylemde okunan Türkçe açıklamanın tam metni şu şekilde:   

KUDÜS GÜNÜ, KÜRESEL İNTİFADA ÇAĞRISIDIR!

 Bismillahirrahmânirrahim

Kıymetli dostlar,

Bir Kudüs Günü mevsimini daha yine bütün bir yeryüzünü ayağa kaldıran direnişle idrak ediyoruz.

Eşine az rastlanır günlerden geçiyoruz.

Direnişi birkaç merhale ileri taşıyan Aksâ Tûfânı, sadece Filistin halkını, Gazze’yi değil; dünyanın farklı coğrafyalarını, farklı halklarını da direniş zincirinin bir halkası kılmıştır.

Kudüs Günü; bütün ezilenlerin, yoksulların, hürriyeti gasp edilenlerin büyük emek ve fedakârlıklarla yükselttiği mücadelelerin sembol günlerindendir.

Tam 6 aydır korkunç bir kuşatma ve katliama karşı verilen destansı Gazze Direnişi, Kudüs Günü’nün işaret ettiği anlamların zirvesi olarak insanlığın ufkuna kalıcı olarak yerleşmiştir.

Kanada’dan Yemen’e, Norveç’ten Güney Afrika’ya, Malezya ve Endonezya’dan İngiltere ve Fransa’ya, Amerika limanlarından Ortadoğu’daki sıcak kapışma alanlarına kadar insanlık, Gazze Direnişinin yanında durmak, onun temsil ettiği değerleri haykırmak için kıyam etmiştir!

Küresel İntifada’nın ayak sesleri, zalimleri korkutan bir gür sada olarak sokak ve meydanlarda yankılanmaktadır!

Zulüm ve sömürünün pençesinde kıvranan insanlık için Filistin Direnişi yeni bir İntifada çağrısı yükseltmiştir.

Bu çağrı, anlamsızlık batağında çırpınan, türlü çeşit sömürü mekanizmalarının tutsağı olmuş insanlık için tekrar hayata ve umuda tutunma fırsat ve imkânı üretmiştir.

İşte Kudüs Günü, bütün bu çerçevenin, bu anlam ve ufuk dünyasının sembolüdür. Emperyalizmin ve Siyonizm’in esir etmek istediği dünya halklarının kurtuluşunun mümkün yollarını işaret eden bir çıkış kapısıdır.

Ey Kudüs Yârenleri,

Kudüs’ün 57 yıldır tümüyle esir düşürülüşüne giden kilometre taşları öncelikle bizim kendi düşünce evrenlerimizde, coğrafyalarımızda esir düşmemizle birlikte anlaşılmalıdır.

İslam halklarının yaşadığı çok boyutlu sefalet ve perişanlık önce zihniyet ve ufuk olarak büyük mağlubiyetler getirmiş, sonra da Kudüs ve başka başka Kudüslerimiz düşmüştür.

İslam ümmeti, yaşadığı coğrafyalarda gerçek anlamda tutsaktır.

Küresel kapitalizm, yerel taşeronları ve işbirlikçi siyasal aktörleri vasıtasıyla coğrafyalarımızın altını üstünü sınırsızca talan etmekte, halklarımızı alenen köleleştirmektedir!

Yeryüzünün dört bir yanını yağmalayan egemen dünya düzenine karşı gücünü, dayanışma azim ve kararlılığını, özgürleşme ufuklarını kaybeden halklarımız; Kudüs ve Gazze için üzülüp sızlamakta ancak içinde bulunduğu kendi tutsaklıkları ile yüzleşememektedir.

Şunu peşinen söylemeliyiz ki, Direniş hâli üzere bulunmak çok büyük bedeller ödemeyi gerektirse de bir özgürleşme durumunu ifade etmektedir.

Dünyanın geri kalan çok büyük kısmı egemen dünya düzeni tarafından esir edilmiştir ancak Kudüs’te, Gazze’de başta Büyük Şeytan ABD olmak üzere emperyalistlerin alenî destek ve korumasıyla büyüyen dev katliam ve soykırım mekanizmasına karşı koyan Direniş, teslim alınmaya itiraz ettiği ve bu yolda büyük bedeller ödediği için özgürdür.

İnsanlığa ufuk olma hakkını da işte bu özgürleşme hâlinden, örnekliğinden almaktadır!

 Kudüs’ün, Gazze Direnişinin Yoldaşları,

Tutsak beldeler ve halklar olarak özgürleştirmemiz gereken Kudüslerimizi görmezden gelerek Kudüs’ü esaretten kurtaramayız.

Yaşadığımız coğrafyalardaki kölelik zincirlerini parçalamadan yol alamayız.

Tabiatımıza, şahsiyetimize, emek ve haysiyetimize saldıran kapitalizmi geriletmeden, kanayıp duran ve Ortadoğu coğrafyasının yumuşak karnı olan Kürt sorununa adil ve barışçıl çözümler üretmeden, ülke ve halklarımıza tasallut etmiş işbirlikçi ve soyguncu düzenlerle hesaplaşmadan sağlam ve kuşatıcı adımlar atamayız.

Emperyalist – Siyonist kuşatma ve katliama karşı yıllardır, özelde ise Aksâ Tûfânı sürecinde İstanbul’un, Türkiye’nin farklı noktalarında, farklı gruplar olarak aylardır eylemler yapıyor ve Siyonistleri besleyen damarların kurutulması çağrısında bulunuyoruz.

Özellikle son on yıllar boyunca görünürdeki iniş çıkışlara rağmen Siyonist çeteyle arsızca derinleşen diplomatik ilişkiler ve kapitalist hırslarla yükselen ticaret hacmi Siyonistlerin lehine, Direniş’in aleyhine çalışmaktadır.

Bu arsızlık ve işbirlikçilikte ısrar eden AKP iktidarı ve onun yol verdiği Siyonist sermayenin eylemlerinin burada durdurulması özgürleştirmemiz gereken öncelikli bir Kudüs’ümüzdür!

İsrail’i bölgesel düzlemde besleyen damarları kurutmak önceliğimiz olmalıdır.

Gazze’de bombalardan ve açlıktan ölen yavrularımızın çığlıklarında bu işbirlikçiliğin büyük bir payı olduğunu kim reddedebilir!

Çeliğinin yüzde 65’ini, petrolünün yüzde 60’ını, sebze meyvesinin büyük kısmını, enerjisinin yaklaşık yüzde 10’unu, inşaatından savaş sanayiine temel ihtiyaçlarının mühim bir kısmını limanlarımızdan ve boru hatlarımızdan tedarik eden İsrail’i geriletmenin yolunun elbette buradan, buradaki Kudüslerimizi özgürleştirmekten geçtiği açıktır.

Siyonistsever sermayenin teşviklerle büyüyen ticaret hacmi ya da doğrudan Varlık Fonuna bağlı Eti Maden’in İsrail ordusuna hizmet veren şirketlere sattığı bor madeni örnekleri bize kuşatmanın boyutlarını göstermektedir.

Ey Kudüs Gününün İşaret Ettiği Anlamlar İçin Bir Araya Gelen Yürekler!

Kudüs Günü, açık bir Küresel İntifada çağrısıdır!

Bu çağrı; Gazze’nin, Kudüs’ün, Ramallah’ın sokak ve meydanlarından, birer hapishane olan mülteci kamplarından, taş atan yiğit çocukların minik ellerinden yükselerek Ortadoğu sokaklarına, uzak Asya’nın anti-emperyalist duruş ve mücadelelerine, Avrupa ve Amerika’nın vicdanlı yüreklerine, Güney Afrika’nın ırkçılık karşıtı sağlam duruşlarına, bütün mazlum ve mustazaf halkların isyanlarına uzandı ve insanlığın önüne yeni ve başka bir dünyanın mümkün olabileceği gerçeğini koydu.

Biliyoruz ki artık yeryüzü aynı yeryüzü değildir.

Artık insanlık, aynı insanlık değildir.

Artık hakikat arayışı aynı hakikat arayışı değildir.

Çok şükür ki Kudüs’ün özgür ve aydınlık şafağı kendini göstermeye başlamış; huzmelerini, bütün bir insanlığın, tabiatın ve cümle mevcûdâtın üzerine salmıştır.

Bu yeni dünyaya selam olsun!

Selam olsun Kudüs Gününü nakış nakış işleyen Gazze Direnişine!

Selam olsun Küresel İntifada çağrısına kulak veren milyonlara!

 

EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)

SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)

TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)

ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da “Filistin Toprak Günü” Eylemi

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, TOKAD, ÖYB, Sağlık İlke-Sen “Emperyalist-Siyonist Kuşatma ve Katliama Karşı Somut Adımlar” nöbetlerine devam ediyor.

30 Mart 2024 pazar günü, Üsküdar Mimar Sinan Meydanında yapılan eylemde Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, “Filistin Toprak Günü”nün yıl dönümünde olduklarını, 1976’da Kuzey’deki Filistinlilerin on binlerce dönüm toprağına el konulmasıyla başlayan sürecin aşama aşama derinleşerek bugünlere geldiğini söyledi.

Emperyalistlerin desteğiyle Siyonist İsrail’in katliamlarına devam ettiğini söyleyen Örs, İsrail’le Türkiye arasında devam eden ticareti eleştirdi ve İsrail’le iş yapan şirketleri sıraladı, bir an önce bu ilişkilerin kesilmesini istedi. Türkiye’nin NATO üzerinden emperyalist blokla birlikte hareket ettiğinin altını çizen Örs, bir an önce NATO’dan çıkılarak İncirlik ve Kürecik üslerinin kapatılması gerektiğini sözlerine ekledi.

Azerbaycan ve Kazakistan petrollerinin Bakü-Ceyhan boru hattından İsrail’e akıtıldığını, halk olarak bunu engellemeye kararlı olduklarını vurgulayan Ahmet Örs, İsrail’in çelik ihtiyacını çok büyük oranlarda Türkiye’nin karşıladığını, bu çeliğin petrolle birleşerek Filistin halkına ölüm olarak yağdığını sözlerine ekledi.

Eylem boyunca “İsrail’le Siyaset Filistin’e İhanet, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, İncirlik Üssü Kapatılsın, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Katil İsrail Filistin’den Defol, Eli Kanlı Zorlu Hesap Verecek, Eli Kanlı Sermaye Hesap Verecek, Rachel’e Selam Direnişe Devam, Aaron’a Selam Direnişe devam, Yaşasın Gazze Direnişimiz, Vanalar Kapansın Gemiler Bağlansın, İşbirlikçi Sermaye Hesap Verecek, İsrail’le Anlaşmalar İptal edilsin,  İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Siyonist Sermaye Hesap Verecek, Siyonistler Yenilecek Direnen Filistin Kazanacak” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Devamını Okuyun

GÜNDEM