Connect with us

Videolar

TOKAD, 15 Yıl Programı: Tevhid, Adalet ve Özgürlük Hattının Ufukları

Yayınlanma:

-

Kuruluşundan bu yana 15 yıl geçen TOKAD (Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği),  “Direniş Mektebi 15 Yaşında!” başlıklı bir program düzenledi. Ahmet Örs’ün açılış konuşmasıyla başlayan etkinlik kapsamında Mustafa Özeke’nin hazırladığı ve 15 yılı özetleyen bir slayt gösterimi yapıldı.

Slayt gösteriminden sonra sabah ve öğleden sonra olmak üzere “Tevhid, Adalet ve Özgürlük Hattının Yerel ve Küresel Ufku” başlıklı iki oturumlu bir panel yapıldı. Dilaver Demirağ’ın katılamadığı panelin sabah oturumunda Kadrican Mendi ve Fatma Akdokur konuşurken öğleden sonraki oturumda Yıldız Ramazanoğlu, Ahmet Kaya, Sedat Doğan ve Murat Kurtuldu söz aldı.

Forum bölümüyle sona eren program konuşmalarından notlar şu şekilde:

AHMET ÖRS:

  • TOKAD ne söylemeye çalıştı, nasıl söylemeye çalıştı?
  • TOKAD, kapitalizm karşıtı duruşuyla tanınmıştır. Asgari ücret protestoları vardır her sene. Emekçi direnişleri ve grevlere desteği ile bilinmiştir. Sömürü ve kölelik düzenine vurgu yapar. Bu düzenin değiştirilmesine vurgu yapar.
  • Anti-emperyalist duruşuyla ortaya çıkan bir hareket olarak değerlendirilmelidir.
  • Düzenli olarak yaptığı kampanyaların başında NATO eylemleri, bizzat üslere giderek kapatılmaları için eylemler yaptı.
  • Ekolojik yıkım ve tahribata karşı bir söylem geliştirmeye çalıştı. HES eylemleri, ormanların maden aramalarına karşı protestolar gerçekleştirdi.
  • Özelleştirmelere, tabiatın yağmalanmasına, kamu varlıklarının zenginlere transfer edilmesine karşı çıktı.
  • Şöyle bir misyonu görev ittihaz etmiştik kendimize: Biz bir işaret fişeği olalım. İnsanlara hangi alanlarda mücadele edilmesine dair bir işarette bulunalım.
  • Tokat gibi küçük bir yerde neşet eden bir hareket olarak, bu meselelere gücü yettiğince dikkat çekmeye çalıştı.
  • Sendikal mücadele alanları bir diğer mücadele alanıdır.
  • İslami hareketlerin kadını özneleştirmesi başlığı/vurgusu vardı buradaki bir konuşmasında Alev Erkilet hocamızın, bizim hareketimiz için Anadolu’da bir noktada bu önemli bir adımdır.
  • Doğrudan iç siyasete müdahale etmeye çalıştı. Mesela iç güvenlik yasasına karşı eylemler, Kürt meselesi, Roboski eylemleri… KCK savunmalarında Kürtçe ifadelerle ilgili açıklamalar…
  • Bunlar önemli tanıklıklardır.
  • Ama toplamda, İslami hareketin bütünü anlamında ileri gitmek yerine geri düştü maalesef bu seviye.
  • TOKAD’ın bu mücadele mirasının, geleneğinin, başlığımıza bir çerçeve sunduğunu söyleyebiliriz.
  • Önemli olanın düşünsel dinamizmle bu eylemliliği sürdürmek olduğunu düşündük. Hem sokağa çıkıp düzenle hesaplaşmak, hem tartışmalar yürütüp derinleşmek.

KADRİCAN MENDİ:

  • TOKAD, İslami uyanış olarak adlandırdığımız, 80’lerde başlayıp 90’larda zirve yapan, sonra da düşen bir uyanışın yapısıdır.
  • Yerelden çok az sayıda örnekten biri.
  • Geldiğimiz nokta olarak, maziden almak lazım. Geçmiş ve gelecek çerçevesi olarak.
  • Türkiye’nin biricikliği eleştirilen bir şey ama bir noktada doğru. Cumhuriyet tecrübesinden bahsedeceksek bu doğru. Biz otantik bir topluluk değiliz. Türkiye’de yaşayan Müslümanlar yani otantik değil. Yüzlerce yıllık bir beraberlikten gelmiyoruz. Ne düşünsel ne politik gelenekler var. Böyle bir zeminde konuşuyoruz.
  • Bundan öncesi hayırlı mıydı? Osmanlı bir imparatorluktu. Bütün imparatorluklar da sömürü üzerine kurulur.
  • Hititlerden itibaren aynı mekanizmayla işliyordu.
  • İçinde gayrimüslimlerin de yaşadığı coğrafyada bir geleneğe dönüştü imparatorluk.
  • Fransız devrimi bu imparatorluğu kopardı mesela. İngiltere’de kaldı ama adıyla oynadılar. Commonwealth oldu.
  • Anadolu’da 1915’e kadar olan süreçte nispeten imparatorluktan parlamenter sisteme geçiş yaşandı. Yani bir kırılma yaşandı.
  • Politik araçlar kullanılarak politik gruplar kullanılarak, sisteme katarak, devam eden bir güzergâh vardı. Bu da İttihat Terakki ile kesintiye uğradı. 1 DS kullanılarak bir soykırım yapıldı Anadolu’da. Otantik halklar kaldırıldı ve yerine yekpare bir halk oluşturuldu. Çünkü yerleşmiş gelenekleri ve toplumu yönetemeyeceklerini fark etti ittihat ve terakki. 1. DS da bir fırsat olarak doğdu. Yönetemeyeceğimiz bütün unsurları kaldıralım dediler. Nasıl yaptılar? Büyük oranda Balkanlardan çekilen nüfusla. Bunun üzerine bir Türk devleti oluşturuldu.
  • Bu radikal bir kesinti bugünü anlamamız açısından.
  • Akif’ten bahsediyoruz. Ama buna Osmanlı İslamcılığı diyebiliriz. Bu, cumhuriyete intikal etmedi. Burada kesintiye uğradı. Hatta tasfiye edildi diyebiliriz.
  • Aktarılanlar oldu, Şemsettin Günaltay mesela. Akiflerin ekolünden gelen, Osmanlı İslamcısı bir adam ama CHP parantezine girmeyi kabul ederek işler yaptı. Türk devletini kabul ederek.
  • Zemin budur yani. Cumhuriyetin tartışmasız bir şekilde Türklük zeminini kabul ederek.
  • Modernizmin İslam dünyasına girmesiyle hayatın her alanına girmeye çalışan, modern tarihsel bir şey olarak kabul ediliyor ama biz bunu kabul etmiyoruz. Bu bir süreçtir insanlık tarihinde. Farklı görüntüleri vardır. Bazen mezhepler, tarikatlar, modern dönemde de sendika dernek gibi. Ama özünde tevhit ve adalet vardır. Tarihsel bagajlardan İslami söylemi ayırt etmek gerekir.
  • Adalet iddiası devlet tarafından olmaz. Halkın tarafından iddia ediliyorsa olur.
  • Türkiye İslamcılığı, ister altın nesil vs. hikâyesi, özünde Türk olan Müslümanların öze dönüş mücadelesi. Yani Türk olmak zorunda olan. Türklerin İslamcılığı, Türklerin tevhidi hareketidir. Böyle bir yerden ilerledi.
  • 28 Şubat’a kadar da sürdü bu Türkiye İslamcılığı dediğimiz şey.
  • Diğer etnikleri sorduğumuzda, suçlanma riskini almak istemeyeceğimiz bir şekilde savundu Türkiye İslamcılığı tevhidi.
  • Hiçbir tehlikeli alana girmeden, Kürt, emek, Alevi, katliam meselelerine girmeden yaşadığımız bir süreçti bu. 28 Şubat döneminde de bu patladı. Neydi o yaşanılan şaşkınlık? Biz ne yaptık ki devlete, niye bizi engelliyorlar, diye bir şaşkınlık vardı.
  • 28 Şubat Müslümanlara karşı bir şey değildi. Dindar bir camianın desteklediği bir ekole karşı, cumhuriyet elitleri arasındaki Ergenekoncu tabanın çekişmesiydi bu.

Natocu kanatın etkisiyle de… AKP geldi sonra da.

  • Bireysel gruplar, dergi çevreleri, küçük gruplar, bunları görebilmesi için zaman geçmesi gerekiyor, anlaması için.
  • Böyle bir çerçeve var ve biz hala tosluyoruz burada.
  • Kürt meselesi mesela… İslamcı camia hala konuşamıyor.
  • Kesinlikle oy vermeyeceğiniz parti hangisi diye soruyorlar ankette. HDP’ye kesinlikle oy vermem diyen en yüksek oranlı parti Saadet tabanı. Bunu devletin beka sorunundan, çıkar sorunundan ayrıştırılmaması gereken bir İslami hareket olarak görülüyor. Devletin menfaatleri ile hiçbir noktada çelişmemeli. Milli görüş bu camiayı temsil ediyor diye demiyorum. Ama temsil ettiği noktada diyorum.
  • İktidarı kimseyle paylaşamayız diyorlar. Ama Türk cumhuriyeti olarak kalacak. Yeni anayasa da ilk üç madde tutularak yapılabilir, diyorlar.
  • İçinde bulunduğumuz sorun bu.
  • Altta da bir dönüşüm var. Türkiye’nin kapitalist dünyaya eklemlendiği bir süreç de var. Hızla kapitalistleşmesi. Ekonomik bir faktör olarak dünyanın parçası haline gelmesi. Bunu dayatan bir süreç. İçinde yaşadığımız dönüşümün nabzını daha iyi yakalayacağımız bir mesele bu. Markete gidince hissedilir çünkü. Bu dönüşüm alanı, tevhit ve adalet dediğimiz meselenin aslında neyle alakalı olduğunu doğru olarak gösterebileceğimiz zemin bu. Asgari ücretin 9 bin olması değil mesele. Ülkenin kaynaklarının nasıl paylaştırıldığı, kullanıldığı mesele.
  • Düzenli işi olmayanlar mesela? Hiçbir yerde olmayacak ileride düzenli iş. CB demişti, üniversite mezunlarına iş bulma yükümlülüğümüz yok. Adaleti buradan tartışmayacaksak nereden tartışacağız?
  • Niye emekli olmayacak insanlar? İş güvencesi?
  • Diyor ki iş var. Kafede, A101’de. Ama kırk yaşına kadar. Sonra ne olacak?
  • Çünkü öznesi insan değil, öznesi şirketler bu sistemin. İnsanı insan olarak yaşama imkânı verecek haklar, sorumluluklar kaynakların israfına (!) yol açıyor. Hâlbuki bu kaynakların sağlığa, eğitime harcanması yerine şirketlere harcanması lazım! Yoksa israf olur gider! Küresel sistemde aktör olmamız lazım! Şirketler özne. Çalışamazsanız emeklilik haklarınız da olmaz. Bir şekilde ömrünüzü geçirirsiniz!
  • Burada nasıl konuşacağız tevhit ve adaleti?
  • Bunun dışındaki bütün yaklaşımlar bizi bir yere götürmez. Binlerce yıllık tecrübesi olan devlet karşısında, biz adaleti nasıl örgütleyeceğiz? Adaletten, tevhitten bahsettiğimiz şey ne olacak? Bundan bahsetmemiz gerekiyor.
  • Gençlerin önce deist olması lazım. Önce içinde bulundukları durumdan uzaklaşıp, düşünüp öyle gelmeleri gerek. Zaten vicdanı olan herkes Müslüman olur.
  • Türkiye’de Türkçü bir parti yok. Devletçi parti hepsi.
  • Türkiye komünizmi de ittihatçıdır. Cumhuriyetin aydınlanmasını esas alırlar.
  • Bu karadeliğin dışında alternatif bir şey oluşturamazsak, ufak grupların korumaya çalıştığı marjinal yapılar olarak kalır bu mücadele. Bizim halkın içinde yollar açmamız gerekir hâlbuki.

FATMA AKDOKUR – İSLAMCI KADIN HAREKETİN SERENCAMI:

  • Kadın konusunu konuşmak, Türk mahallesinde Kürtleri konuşmak gibi oluyor.
  • Türk devletinin nasıl kendisinin egemenliğini korumak için, başta Müslümanlar olmak üzere, paydaşlarının bulunduğunu ifade eder.
  • Nedir bu kadın meselesi?
  • İslam’da kadın erkek eşittir, böyle bir meseleyi ayırt etmeye ne gerek var? diyorlar.
  • Nasıl Kürt-Türk egemenlik çatışmasıysa, kadınla ilgili egemenlik çatışmasının farklı bir boyutu.
  • Türkiye’deki bir Türk kadın hareketiyle ilgili konuşmam. Bahsedeceğim hareketin diğer kadın hareketlerinden farkı var.
  • Son yıllarda tasvip görmeyen bir tanım “İslamcı”.
  • Benim de “İslamcı kadın hareketi” başlığım bir sorun teşkil ediyor.
  • İki esas üzerinden: literatürde Müslüman kadın hareketi, İslami kadın hareketi, dindar, muhafazakâr kadın gibi isimlere sahip. Çokluk ve çeşitlilikten kaynaklanıyor. Peki, neden İslamcı?
  • Her bir kadın hareketinin İslam’la ilişkisini hedef alarak.
  • Bahsedeceğim hareket tek bir hareketten oluşmuyor. Farklı coğrafyalarda farklı karakterlere sahip.
  • Kadınlar, ait oldukları cemaatlerin sunduğu kapsam içinde bir hayat sürüyorlar. Düşünsel dünyaları da öyle sınırlanış oluyor.
  • O çerçevede, İslamcı kadın hareketini, başörtüsü mücadelesiyle başlatıyorlar.
  • Biz kendi kuşağımızın macerası üzerinden
  • “Şulebaş” biçimi oluşturacak şekilde hayata geçen Şule Yüksel’in, şehirli kadın inşası.
  • Mektepli, şehirli, modern kadın hareketleri… Başörtülülükler, onları diğer kadınlardan ayırt ediyor.
  • Başörtülülük, doğrudan doğruya sisteme bir direnişi, hayırı vurguluyor. Bir yandan da gardrop devrimleriyle sunulmaya çalışılan, dinle mesafeli bir kimliğe itirazı dile getiriyor. Yani iki cepheyi karşılarına almış oluyorlar başörtülü kadınlar.
  • Yani sisteme ve modern kadınlara karşı bir muhalefete olarak algılanıyor.
  • Ancak görünmeyen bir tarafı da: dindar Müslüman erkeklere dönük bir cephe.
  • Yani tek bir cephe değil, çok yönlü bir cephe.
  • Yola çıkarken bu kadar çoklu cepheyle mücadele etmek yerine daha emin adımlarla gitmeyi tercih ederek kendi mahallelilerinde kendilerini ilmi olarak geliştirmeye çalışarak kendilerini ilerletmeye çalıştılar.
  • Uzlaşmacı bir kadın hareketi görüyoruz başta.
  • Kız çocuklarının gelişimini, onların toplumsal gelişimine katkı sağlamak için ablalık ve hoca olarak rol alacakları bir örgütlenmeye gittiler. Anadolu’daki bu kadar çok örgüt, toplumun sağlıklı bir varlık bulmasını sağlayan ortamlar geliştirmeye çalıştı.
  • Yetmişli yılların sonuna doğru İslamcı erkeklerin yayınladıkları bir kadın kimliği görürüz. O dergilerde İslamcı, tevhidi bir direniş hareketini temsil eden çağrılar, sloganlar görülürken, başörtüsünü bir bayrak gibi kullanıldığını görüyoruz. Yani başörtüsü, erkek İslamcı hareketin kendisine bir lokomotif olarak kullandığını görüyoruz. Bağımsız olarak vâr olmaya çalışan kadınlar karşısında ise onları ötekileştiren, onları araçlaştıran tavırları vardı.
  • 80 ihtilali ile herkeste durulma olurken, başörtüsünün hayatta görünürlülüğünün artmasıyla…
  • İran devrimi, bir kadın devrimi olarak dünyamıza dâhil oldu. Bugün de yine bir kadın ayaklanmasıyla o devrim o devrim büyük bir sınav veriyor. Erkek egemen bir anlayışın ve erkek zihnin, İslamcılık kavramının kullanılması sürdürmesinin sebebi, İslam’ı kendi egemen anlayışın içerisinde bize sunmaya çalışan, kadın hareketi olarak da sanki kendilerinin oldukları yerde hiçbir farklı beslenme kaynakları yokmuşçasına davranmalarına karşı, ısrarla beslendiğimiz kaynak İslam ve feminizm olarak, İslamcı feminist demekten gocunmuyorum kendime.
  • Seksenlerden sonra çeşitli sorgulamalara girdik. Kadınsal olarak, toplumsal olarak, Müslümanlara dair…
  • Yayın dünyasına dâhil olmaya başladı kadınlar sonra. Karşı atışlar da başladı bunlara.
  • “Kadınların kaleminden, kadın-erkek herkes için” Mektup dergisinde. Kendine özgü ve özgür bir kadın kimliğini ortaya koydu.
  • Kadınların giyinişi de değişti. Çarşaf, siyah ve pantolon giyilmeye başlandı. Bu bile büyük bir işaretiydi değişimin.
  • Feminist kadınların “aklı kısa” olarak adlandırılması. Bizim geçtiğimiz sınırları geçemezsiniz, aklı, kadınları provoke etti.
  • Başörtülü kadın yoksa oy da yok kampanyası ile aynı kalem tarafından oyunlara gelmekle suçlandı. Bu kalemler, İslamcı erkek anlayışının, İslamcı erkek hareketinin öncüleri.
  • İslamcı erkekleri rahatsız eder hale geldi İslamcı kadın hareketleri.
  • Ayrı olarak gelişme nedeni: 1. İslamcı erkek dünyasının dini duyarlılık kaygısıyla kadınları zaten ötelemesi. İster istemez bunlar iki bünye olarak beslendi. 2. Müslüman kadınlar, Müslüman erkeklerin sloganlarından kurtulmak istediler. Kendilerini değilim dönüşümünü göstermek istedikleri için bu kapıyı kapattılar. Yazın dünyası, dernekler, platformlarla kendilerini göstermeye başladılar. Bunlar kurulurken hem Müslüman kimliklerini sahiplenerek hem de feminist literatürden yararlanarak ilerlediler. Bu hareketlerin içindeki kadınların birçoğu kendisine feminist denilmesinden de rahatsız oluyor. Kadın bakış açısına sahip Müslüman kadınlar olarak kendilerini sunuyorlar. Çünkü bu kadın hareketlerinin içerisinde erkeklerden bağımsız olamamaları…
  • Başkent Kadın Platformu, “Ne paşaya ne hocaya ne kocaya itaat edeceğiz!” sloganıyla özne kadın varlığını göstermek için direnişin odağı oldu. Çünkü başörtüsü mücadelesini vermek durumunda kaldık.
  • İlahiyat fakültesindeki eylemlilikler, Ankara ilahiyattaki kadınların başlattığı hareket olmasına rağmen, erkek arkadaşların kendilerine pay çıkardığı bir hareket olarak dile getirildi ama öyle değildi.
  • 28 Şubat süreci, devlet kendi içerisindeki kavgaları kitleleri hedef tutarak, onları sömüren bir sorunla baş başa bıraktı. Bu sorun Müslüman kadınların çabalarının sorunuydu.
  • “Bize kimse ne yapacağımızı söyleyemez” dedik. Başörtüsünü çıkarmak ya da takmak, ne olursa olsun.
  • Bütün güç odakları, bireylerin alanlarına bu kadar dâhil olma gücü bulamamalı.
  • 2000li yıllara geldiğimizde, kendisi İslamcı gömleğini çıkarmış olduğunu beyan etmesine rağmen,
  • Çeşitli isimlendirmeler bizim değişim dönüşümümüzü de gösteriyor. Artık gelinen noktada herkes muhafazakâr ve dindar oldu. 28 Şubat sürecinde bizi muhafazakâr olarak adlandırmalarına itiraz ettik.
  • Biz İslamcı kadınlarız.
  • İslamcı kadının ve İslamcı erkeğin, kendilerini laik ve Atatürkçü adlandırdığı günlere geldik.
  • Bir tarafta bu kimlikler, bir tarafta başörtüsünden vazgeçen genç kadınlar, bir tarafta bunların ortasında kendini yazmaya verenler… İslamcı kadın hareketi özünü kaybediyor mu? sorusuyla noktalamak istedik.

YILDIZ RAMAZANOĞLU:

  • TOKAD’ın iktidarla mesafeli durarak, eleştirel bir tutum içinde, doğru yolun çizgisini muhafaza etme çabasının bir parçası olmak çok kıymetli.
  • Edebiyat alanında da çok çalışmalar oldu. Siyasi atmosfere çok katkı verildi.
  • Neler oldu bu zamana kadar? Kronolojik olmayan bir sunum yapmak istiyorum. Neler yapıldı? Neler olup bitti? Tartışmadan ziyade bunlara odaklanmak istiyorum.
  • Yazarlar Birliğinin pek çok yerde çalışmalarının yapıldığını görüyoruz.
  • Edebi konuların daha ayrıştığını görüyorum bu süreçte.
  • Birçok camiadan yazarın davet edildiğini hatırlıyorum.
  • Edebi kamu bu kadar polarize olmamıştı. Edebiyatın temel hedefi düşmanlıkları kaldırmak, birbirimizin hikâyelerine eğilmemizi sağlamak. O zaman biz nasıl bu kadar savruluyoruz ve kimse birbirini okumuyor?
  • Bizim camiamız herkesi okuyordu.
  • Necmiye Alpay “farklı bir kesimden bir insanı okumaktan ödü kopmayan insanlar okusun.” Demek ki bizden olmayan bir insanı okumak o kadar problemli.
  • Zamanla biz de bunu derinleştirdik. Solcuların kitap günleri, bizimkilerin günleri. Kimse kimseye gitmiyor doğru dürüst.
  • Bu ayrışmalar nasıl aydınlanabilir, bunlara kafa yordum.
  • Sezai Karakoç sempozyumunda, bizim kuşaktan bir edebiyatçı ile yakın kuşaktan biri arasında, öykü mü, hikaye mi demek lazım tartışması çıktı. Garip.
  • Modern bir zamandayız ve kısa hisse çıkarılacak bir zamanda değiliz.
  • Sait Faik’in Dülger Balığının Ölümü hikâyesi. Balığın yavaş yavaş ölürken pullarındaki değişiklikler. Olay yok, mesele yok gibi görünüyor. Gibi diyorum bakın. Fakat ölümle ilgili o kadar sakin ve yalın bir anlatım var ki. Öykü demeliyiz buna. Yıllardan beri tartışılıyor bu.
  • Geleneğe yaslanmak şöyle bir şey olmamalı: şimdi ben geleneğe yaslanıyorum. O bir deniz. Kendisini nerede tanımlarsan tanımla, o formların içinde yüzüyoruz zaten içine doğduğumuz için. İlla alıntılar yaparak bunu açıkça belirtmemize gerek yok.
  • Eğer bir şey yükseltiyorsan zaten İslam’dan da etkilenmişsindir başka bir şeyden de.
  • Uzun zamandan beri akademi ve edebiyat çatışması var. Antagonizma mı denmeli ya da.
  • Yitik Cennet kitabı mesela, şimdi kimseye hediye etmek istemediğini, ilmi verilere aykırı bir içerik olduğunu söyledi bir kişi? Bir yerde edebiyatçılar, sanatçılar, şairler, öte yanda akademik çalışmalar üretmesi. Düşüncenin geri kalmışlığı bu “gelenek” hamaseti yüzünden.
  • Asım Gültekin’i kaybettik. Kendisi öğretmenken ve sadece sınıfına hitap edecekken, tüm Türkiye’ye hitap edip, insanların Karakoç’la tanışmasına mesela vesile oldu.
  • Sinema konusunda da gelişmeler oldu.
  • Fecr Film Festivali, Kahire Film Festivali, Taşkent FF, Korkutata FF
  • Bizim camiada uzun metrajlı film çeken kadın yönetmen yok.
  • For Sema, Suriyeli kadın yönetmen.
  • Sinema alanında geriyiz.
  • Gerçek ve imge arasındaki bağlantılar, Müslümanların film yapma kapasitesi…
  • Çağrı filmine Türkiye’de büyük tepki verildi. Yönetmen neye uğradığını şaşırdı.
  • Bu Bir Pipo değildir kitabındaki açıklama: andırmak. Aynısı değil, hissettiren bir şey yapıyoruz demek.
  • İstanbul Trienali: ilk defa dindar kesimin yaptığı bir şey. Yeni Şafak’ta yapılan bir eleştiri yazısı vardı, trienali değersizleştiren.

AHMET KAYA:

  • İslamcılık ve İslamcıların Kürt sorununa yaklaşımı. Uzun ve derin konular. Ama ana başlıklarına değinmeye çalışacağım.
  • Türkiye’deki İslamcılığın kökeni neredeyse 200 yıla yakın bir süreç
  • Osmanlıcı İslamcılığın amacı imparatorluğu kurtarmak.
  • İşin özünde, ele geçirme mevzusu olması. İnşa ve ihya hareketi olması gerekirken konu, iktidar hevesli bir ihya ve inşa hareketi oldu. Bir müddet sonra devam edemedi bu da.
  • Seksenlerden sonra İslamcılığın dünyadaki yaşanan gelişmelerden sonra, söylediği yeni şeyler: tarihsel birikimimiz içerisinde ortaya konan külliyatın bundan sonraki inşa için yetersizliği.
  • İslamcılık, ihya ve inşa için yeni bir bakış koyuyordu. İnsanlık birikiminin hepsinden yararlanmayı da koydu. Bunda da yeterince başarılı olamamanın nedeni de, örgütlü ve organizasyonu aynı oranda yapma zaafı vardı. Düşünsel açılımcı kesim, örgütü daha gelenekçilere bıraktı.
  • Devrimci İslamcılık ufuk açma konusunda öncülük yapıyordu ama örgütsellik konusunda yapamadı.
  • Seksenli yıllarda Kürt hareketlerinde ideolojik olarak PKK hareketiydi. Ama hepsi, onca ideolojik güçlülüğüne rağmen hepsi tasfiye ediliyor, PKK kalıyor çünkü örgütlülüğü ve organizayonu iyi yapmak… Tabii şiddeti, dışsal yardımlarını da belirtiyorum.
  • Düşünsel zaafları neydi? Mesela ulus devlet mantığı karşısında alternatif bir projeksiyon sunulamadı. Ümmetçilik denen kavram içerisinde bildiğimiz bir geleneksel alanda üretim yapıldı. Büyük çoğunlukla ulusçuluk mantığındaki tekçilik savunuldu. Özellikle Kürt meselesi bağlamında.
  • Kürt meselesi etrafında konuşulmaya başlandığında, ulusçuların verdiği tepki verildi. Bu ümmeti böler, dendi. Neden dil üzerindeki baskılar kalkmasın dendiğinde de ümmeti böler dendi yine. Ulusçuluk akımının paylaştığı endişeler gibi yani.
  • Maslahat nerede? “Kürt meselesinin mevcut problemlerinden kaynaklı bir sürü insan öldü. Neden öldü? Bu sorunun varlığından.” Eğer ki Kürtlerin ulus devleti Iraklılar, Suriyeliler gibi olsaydı, maslahat bu muydu yoksa bölünme üzerine kurduğunuz maslahatın mevcut faturasının bize çıkardığı sonuç gibi mi olurdu?
  • Ulus devlet mantığı da bir sorundan çıktı. Durup dururken çıkmadı.
  • Vakadan yola çıkarak bakarsak, vaka bize işin perde arkasındaki mantığı sorgularken, ciddi bir ezberle yüzleşmeyi zorunlu kılıyor.
  • Ulus devleti biz, ortadan kaldırıp daha üst perdeden, yanına koyacağımız yeni bir proje yoksa…
  • AB projesi, bu yönüyle kurulmuş bir proje en azından.
  • Medine Sözleşmesi gibi belgelerden yola çıkarak, çok uygulanabilir bir şey ortaya çıkarabilirdik.
  • Yıllardır bize dayatılan tekçilik mantığını,
  • Resmi bir din, dil, mezhep dayatması var her imparatorluğun. Bu bize din olarak dayatılınca, biz diğer her şeyi İslamsızlık olarak tanımladık.
  • Neden aklı bir rezerv olarak kullanmaktan kaçıyoruz? Aklı kullanmaktan kaçıyoruz. Neden? Çünkü gelenek çok ağır basıyor. Pozitivizme kaçış gibi görüldü vs.
  • Koyacağımız tavır, İslami olacak mı olmayacak mi diye korktukları için ve sadece geleneğe dayanmak istediği için de bu sorunu gündeme alamadı.
  • İslamcıların duyarlılığı vardı. Oranında meseleye yaklaşım konusunda sistem ve yöntem zaafı vardı. Yani meseleyi gördükten sonra ona yaklaşırken yetersiz kaldı. Örgütsüzlük meselesi de burada geçerli. Ciddi bedeller ödenmesi gerekti, bunun için de örgütsel bir organizasyon gerekliydi. Bunlar eksik olduğu için İslamcılar sorun yaşadı.
  • Biraz cesaretle işlememiz gerekiyor bu mevzuyu.
  • Farklı cemaatlerle temas konusunda ürkektik. Temas kurdukça insanlar etkileşiyor. Etkileştikçe insanların akıllarında yeni şimşekler çakıyor.
  • Özgüven eksikliğimiz, aslında çok şeye müdahil olma imkânı varken olmama sonucu oluştu. Sonra da bunu eleştirdik. Yapmadığımız şeyleri başkaları engelliyormuş gibi yaptık. O sahada ben de olacağım özgüvenini ortaya koyarsanız, başkalarının onu engellemesine rağmen girersiniz. Ayrıca, bu temaslarla beraber, yaşanan sorun insanlık sorunuysa, o rekabeti ortadan kaldırıp hep birlikte o oyunu götürme kararı alırsınız.
  • İktidar endeksli düşünmeden, inşa endeksli, sivil baskı mekanizmaları oluşturarak, iktidarlara böylesi sapmamalara ulaşmamaları için denetim mekanizması oluşturma imkânı bulduk.

SEDAT DOĞAN- DÖRDÜNCÜ ÇAĞA VAHYİ TAŞIMAK:

  • Meseleye çok fazla siyasal siyasal yaklaşıyoruz, sosyolojiyi hiç okumuyoruz.
  • Köyden kente erken gelen ve geç gelenler arasındaki makasla alakalı.
  • Bizim gibi köylü kalamamış, kentli olamamışın sürekli kendini ispatlamaya çalışma durumu var.
  • Türkiye sosyolojisi geç aydınlanma kompleksi içerisinde.
  • Kadın meselesi zaten işçi sınıfı ekseninde oturuyor. Biz hala tuzla hıyar yerken Avrupa’da işçi kadınlar mücadele veriyordu.
  • Güncel meselelerden boğulmaktan,
  • Binlerce kadın şehit verildi. Kürt halkı sayısız şehit verdi.
  • Merkeziyetçilik yavaş yavaş çözülüyor. Kendimizi hiper bireyciliğe hazırlamalıyız.
  • Kendi kendini idame ettirecek kadar, yeme, içme, barınma ihtiyaçlarını tek bir yerde karşılayacak kadar.
  • Gençliğin isyanı orta sınıfa olacak. Niye bu kadar öğretmen var? Niye bu kadar maaş alıyor doktorlar?
  • Türkiye feminizm hareketi, geçmişin ilerisine götürebiliyor en çok. Batı Avrupa 18. yy. ilerisine götürebiliyor.
  • Hiçbir peygamber ezilen bir sınıftan gelmez. Orta ve orta-üst sınıftan gelir.
  • Gençlerin de yapmaya çalıştığı şey bu niteliğe sahip olmak. Kendini geliştirmek…
  • Nemrut düzeninden çıktı mı, çıktı İbrahim. O düzen neydi? Birbirinden bağımsız özerk yapılardı Nemrut düzeni. Tek tanrıcılığı, tek bir bayrak altında toplamak içindi halkı. İbrahim çıktı buradan. “Naim cennet ile ödüllendir”: doğada var olan şeye insanın hiçbir şeye ihtiyaç duymadan ulaşabilmesi.
  • Musa peygamber. Çıktı mı firavun rejiminden? Çıktı. Nuh a.s? Çıktı. İsa a.s? Çıktı. Bizim hikayemiz ne? Girdi hikayesi. O yüzden sosyolojik olarak vahyi anlayacak seviyede değiliz.
  • İspatı aşıp imana kapı açmamız lazım.
  • Bizim planımız ne? Kaçış planı. Şehirde bir yere gelecek. Sonra köye dönecek. Bu kaçış planı.
  • Çıkışın daha iyi bir planı yok. Sadece kaçış. Vahyin peygamberlere öğrettiği şey sadece çıkış.
  • Musa’nın, İbrahim’in yaptığı hep çıkıştı.
  • O kadar merkeziyetçi bir yerden İslam’ı anladık ki.
  • Nasıl o kadar Müslüman oldu? Üç büyük dinin krallığın dini olmasından kaynaklanıyor. Eğer İslam krallığa evrilmeseydi, Roma Hristiyanlığı kabul etmeseydi, dönemin küçük bir uyarıcısı olacaktı. Ama modern dünya bize büyük anlatılar ortaya koymayı aklımıza koydu.
  • Eğer geleceğimizi belirlemek yerine belirsizliğe gidersek İslam’a yaklaşırız.

MURAT KURTULDU:

  • İki Şehrin Hikayesi ve Tanpınar alıntısı.
  • Her şeyin birbirine karıştığı, kadim düşüncelerin ve inançların yerlerinden edildiği bir dünyadayız.
  • Modern öncesi dönemin ortak zemini olan inanç aşınmış durumda. Bu durum bizi öz eleştiriye zorladığını düşünüyorum.
  • İkna etmek ve inandırmak arasında modernlikle beraber bir kırılma olduğunu düşünüyorum.
  • İkna etmek için önce anlamak, aradaki farkları ve tutarsızlıkları belirlemek, eleştirel bir akıl ile daha nesnel olmayı gerektirir.
  • Biz toplumu ve tüm insanlığı sürekli “inandırma”ya çalışıyoruz. Hafızalarının derinliklerinde hakikatle bağın hala diri ve her şeyi başa aldırabilecek efsunlu gücüne inanıyoruz. Ancak kabul edelim ki dünyayı şu an paylaştığımız insanların büyük bir bölümü başka zihin kodlarıyla örülmüş bir bilinç düzeyini yaşıyor.
  • Geleceğin “süper nazik, ölümsüzmüş gibi uzun yaşayan ve müthiş akıllı bireyinin artık bir insan olamayacağını kavratmalıyız.
  • Gençlere erişemediğimizden, onlara İslam’ın yüksek nizamını anlatamadığımızdan yakınıyoruz. Ancak karşımızda geleneğin bütün meta öyküleri yani üst anlatıları yerle bir olan ve bütünüyle kişiyi bağımsız kıldığı iddiasına yaslanan yeni bir kültürlenme çemberi var.
  • Modernitenin iktidar ve devlet’inin sorunun sadece meşruiyet sorunu olmadığını devletin kendisinin büyüyüp bütün sosyal hayatımızı kuşatan ve kendini sürekli hissettiren bir leviathan’a dönüştüğünü tartışmıyoruz. Bu haliyle devletin el değiştirse bile zulüm üretmeye devam edecek devasa bir panoptikana dönüştüğünü; vatandaşının doğumundan ölümüne tüm yaşamını programlamaya çalıştığını yeterince anlatmıyoruz.
  • Ben, tevhidi geleneğin insanı aşan bilgeliğine inanıyorum. Ancak bunu bizimle aynı atmosferi paylaşan, modernitenin yaldızlı anlatısına ikna olmuş bireylere bir inanç konusu olarak sunamayız. Anlamalı, çelişkileri ortaya koymalı, karşı taraftan beklediğimiz eleştirel aklı önce kendi hesaplaşmamız için kullanmalıyız. Birbirimize nutuk atmak, propaganda yapmak yerine sahiden bir tartışmaya girişmek durumundayız.
  • Örgütlenme mantığımızı büyük ölçüde şekillendiren sol/modern jargonu da bir kenara bırakmalıyız. Beraberliği, birlikte durmayı sınırları katı, geçişkenliğe izin vermeyen, farklı katmanlar oluşturmaya kapalı, tek, homojen ve radikal bir kurumsal organizma olarak anlıyoruz.
  • Her konuda bir çözüm üretemesek bile kendi konfor alanımızın ve ezberlerimizin dışına artık çıkmalıyız. Bu, modernliğin bireyciliğine karşı yeniden ümmet düşüncesine tutunabilmek için tahkimli mevzilerimizden çıkıp yeni tartışma alanlarında düşünmek anlamına geliyor. Hem kendimizi hem de bütün bir dünyayı İslam’ın söyleminin esatirül evvelin ya da bir ütopya olmadığını göstermek için daha kavrayıcı bir söylem üzerine düşünmeliyiz.

NOTLAR: Melike Belkıs Örs

“TOKAD 15 Yıl Slayt Gösterimi” buradan izlenebilir.

 

Tıklayın, yorumlayın
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments

Haberler

Üsküdar’da Eylem: Aynı Safta, Omuz Omuza Direneceğiz!

Yayınlanma:

-

Üsküdar’da Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve ÖYB tarafından yapılan yürüyüşle İran’a saldıran İsrail protesto edilirken Filistin, Yemen, Lübnan ve İran’la dayanışma çağrısı yapıldı.

Marmaray Hâkimiyet-i Milliye Girişinden başlayıp Üsküdar İskele Meydanında sona eren yürüyüş boyunca “Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, İran Siyonizm’e Mezar Olacak, İstanbul’dan Tahran’a Direniş’e Bin Selam, Yaşasın Küresel İntifada, Madleen Gemisi Onurumuzdur, Hepimiz Madleen’in Yolcusuyuz, Yaşasın Gazze Yürüyüşümüz, Filistin’den İran’a Bütün Halklar Ayakta, Yaşasın Gazze Direnişimiz, Yaşasın İran Direnişimiz, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, İşbirlikçi Sermaye Hesap Verecek, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, İran’da Filistin’de Direniş Her Yerde, Firavun Sisi Hesap Verecek, Halklar Yürüyor İntifada Büyüyor, Kürecik’e gideceğiz/Hep beraber hep beraber/ O radarı sökeceğiz/Hep beraber hep beraber/İncirlik’e geçeceğiz/ Hep beraber hep beraber/ Coni’yi def edeceğiz/ Ceyhan’a ulaşacağız/ Hep beraber hep beraber/ Vanayı kapatacağız/ Hep beraber hep beraberVanaları kapat/ Hemen derhâl şimdi/ Petrolü sevk etme/ Hemen derhâl şimdi/  Gemileri engelle/ Hemen derhâl şimdi/ Ticareti tümden kes/ Hemen derhâl şimdi/ Üsleri söküp at/ hemen derhâl şimdi; İran’da Filistin’de/ Diren diren her yerde/ ABD’ye İsrail’e/ Diren diren her yerde/ İşbirlikçiye haine/ Diren diren her yerde/ İncirlik’e Kürecik’e/ Diren diren her yerde/ Ambarlı’da Derince’de/ Diren diren her yerde/ BOTAŞ’ta ve SOCAR’da/ Diren diren her yerde/ Tahran’da ve Gazze’de/ Diren diren her yerde/ Lübnan’da ve Yemen’de/ Diren diren her yerde, Yüz Binler Yürüsün Kürecik Sökülsün, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Topluluk adına Şilan Deniz’in okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

Filistin’de, Lübnan’da, Yemen’de, İran’da Aynı Safta, Omuz Omuza, Hep Beraber Direneceğiz; Emperyalist-Siyonist Saldırganlığa Geçit Vermeyeceğiz!

Bismillâhirrahmânirrahîm

Kıymetli dostlar,

Ortadoğu’nun/Batı Asya’nın gözü dönmüş fitne-fesat üreticisi Siyonist İsrail, emperyalizmin teşvik, onay ve yol vermesiyle İran’a saldırdı!

Filistin’deki suikast, işgal, tehcir, katliam ve soykırım politikalarını Suriye’ye, Lübnan’a, Yemen’e taşıyan Siyonist rejim, son dönemde birkaç saldırıyla yokladığı İran’a bu defa topyekûn savaş ilan etti!

Bu gözü dönmüş işgal, katliam ve soykırım şebekesini; onu koruyup kollayan egemen dünya düzenini lânetliyoruz!

Açıklamamızın başında peşinen şunu ilan etmek isteriz:

Emperyalist/Siyonist saldırganlık karşısında nasıl Filistin’in, Lübnan’ın, Suriye’nin, Yemen’in yanında durduysak şimdi de İran’ın yanındayız!

Emperyalist/Siyonist saldırganlık, şımarıklık ve tekebbür karşısında mazlum coğrafyaların ve halkların yanında olmak temel insanî ve İslamî bir ödevdir.

İslam coğrafyasını ve Müslüman halkları köleleştirmek isteyenlere karşı buradayız ve meydan okuyoruz:

Diz çökmeyeceğiz! Köle olmayacağız! Direniş’ten yana azim ve kararlılık irademizi kimse kıramayacak!

Allah’tan başkasına boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. Biliyoruz Allah, günleri aramızda dolaştırmaktadır. Biz bu ilâhî yasaya teslim olmuşuz; siz, kimi korkutabileceğinizi sanıyorsunuz?

Direniş’in dostları,

Gazze’de soykırım, açlık, yıkım 621 gündür devam ediyor.

Her gün onlarca kardeşimiz katlediliyor. İnsanlar erzak dağıtım kuyruklarında Siyonistler tarafından katliama tâbi tutuluyor. Dünya, bu gözü dönmüşlük karşısında öylece kalakalmış durumda!

Gazze halkı için yola çıkan Madleen gemisinden sonra Küresel Gazze Yürüyüşü için binlerce vicdan Mısır’a geçti.

Nasıl Madleen gemisi şeref ve haysiyet timsali yolcularıyla katil İsrail tarafından kaçırıldıysa Küresel Gazze Yürüyüşüne katılan vicdanlar da emperyalizmin ve Siyonizm’in uşağı Firavun Sisi rejimi tarafından engellendi.

Dünyanın dört bir yanından Gazze’deki açlığın, ablukanın karşısına çıkan eli öpülesi yiğitler; Mısır rejimi tarafından darp edildi, gözaltına alındı, itilip kakıldı, deport işlemlerine tâbi tutuldular.

Böylece Sisi rejimi; günah galerisine yenilerini ekledi, sadık bir işbirlikçi olduğunu kanıtladı ancak Küresel Gazze Yürüyüşü yeni, devrimci bir milat oldu! Devletlerin, işbirlikçi rejimlerin soykırım karşısında eli kolu bağlı durmasına isyan eden halkların mevcut duruma el koyduğu bir vicdan intifadası başladı!

Vicdan intifadası; Madleen ile yola çıktı, Küresel Gazze Yürüyüşü ile kitleselleşti. İnşallah pek yakında çok daha büyük insan selleri; halkları, coğrafyaları birbirinden ayıran bütün yapay engelleri, sınırları yıkıp geçecek ve Filistin’e ulaşacaktır! Buna olan inancımız tamdır! Madleen ve Küresel Gazze Yürüyüşü bu ışıltılı ufku bütün insanlığa göstermiştir.

Emperyalizmin ve Siyonizm’in karşısına dikilen yürekler,

Bu meydanlarda, pek çok eylemde egemen dünya düzeninin Suriye’den sonra İran’ı kuşatacağını, bütün plânlamaların bu yönde seyrettiğini söyledik.

Süreçleri takip eden herkes elbette bu mel’ûn plânları görüp anlıyordu. Ortadoğu’nun/Batı Asya’nın geçtiğimiz on yıllar boyunca nasıl ateşe verildiğini; savaş, işgal ve yıkım politikalarının nasıl seyrettiğini hep beraber takip etmedik mi?

Evet, her şey gözlerimizin önünde oldu ve yine öyle oluyor!

Irak işgali, devredip duran Afganistan işgalleri, Libya, Yemen ve Suriye işgal ve iç savaşları; Lübnan ve Filistin’deki işgal ve katliamlar ve en nihayetinde Gazze’deki soykırımdan sonra İran’a açılan topyekûn savaş…

Şimdi artık çok daha derlenip toparlanmanın; emperyalizmin, işbirlikçilik ve ihanetin karşısında daha bir kararlı durmanın zamanıdır!

İslam coğrafyası, Büyük Şeytan Amerika öncülüğündeki emperyalist muhasarada boğulmak isteniyor.

Eğer sağlam bir irade kuşanıp Direniş hatlarını tahkim etmez isek Irak işgalleriyle körüklenen mezhepçilik fitnesi, iç savaşlar, basiretsizlikler derken bugünlere sürüklenen halklarımız ve coğrafyalarımız çok daha kötü günlere ulaşacaktır.

İntifada’nın dostları!

“Emperyalizmin, Siyonizm’in damarlarını kurutalım, ülkemizdeki dayanaklarını parçalayalım!” diye yıllardır mücadele yürütüyoruz.

AKP’nin iktidar olduğu 2002’de İsrail’le ticaret 1,5 milyar dolarlık bir hacme sahip iken 2022 sonunda 9.5 milyar dolara ulaşmıştı.

Kürecik NATO Radarı, 2012’de faaliyete geçti ve bugün İsrail’in İran saldırılarında merkezî bir role sahip. Kurulduğundan beridir kampanyalarla, eylemlerle Kürecik NATO Radarı’nın karşısında durduk ama iktidar bize kulak vermedi; NATO’yu dinledi! İran’a, Suriye’ye, Filistin’e karşı İsrail’i, emperyalistlerin çıkarlarını korumak için kurulan Radarı işletti.

İsrail lojistik firmaları, gemileriyle limanlarımızda, tırlarıyla karayollarımızda cirit atmaya devam etti. Onca protestoya rağmen iktidar Direniş’ten yana herhangi adım atmadı. Direnişçi kardeşlerimizi gözaltına almayı, mahkemelerde yargılamayı tercih etti. ZORLU Holding, Siyonistlere elektrik üretti; BOTAŞ, BTC üzerinden gelen SOCAR petrolünü İsrail’e sevk etti. Onca eyleme, direnişe rağmen iktidar yanlışlarından dönmedi!

Lübnan’dan İran’a, Suriye’den Yemen’e kadar geniş bir coğrafyada saldırılar yapan İsrail, bunca gücü nereden alıyor arkadaşlar, soruyoruz sizlere?

Elbette bu sorunun cevabı âşikârdır:

Mısır’dan Ürdün’e, Suudi Arabistan’dan Birleşik Arap Emirlikleri’ne, Türkiye’den Azerbaycan’a kadar bütün bu işbirlikçilik ve ihanet çemberi İsrail’e çalışmakta, onu koruyup kollamaktadır.

Siyonistler Egemen Dünya Düzeninin yanı sıra İslam dünyasındaki işbirlikçi rejimleri kendine dayanak yapıyor, o güç ve cesaretle dilediği zaman, dilediği yerlere saldırabiliyor.

İşte müslümanlar olarak böyle acı ve utanç verici bir tablo oluşturuyoruz!

Kıymetli halkımız,

AKP iktidarı ve onunla ilişkili çevreler, bir yandan Filistin duyarlığını kullanmakta diğer yandan İsrail’e tam boykot çağrılarını görmezden gelmekte, bir de üstüne Siyonistlere hizmet eden utanç verici münasebetler kurmaktadır.

Bunun en son örneği olarak iktidar çevrelerinin parlattığı Baykar’dan bahsedelim: Baykar, İsrail’in en büyük silah tedarikçilerinden İtalyan Leonardo şirketiyle ortaklık kurmuştur. Bu şirket, soykırıma verdiği destekten dolayı Filistin dostları tarafından protesto edilmiş, bina girişine kırmızı boyalar atılmış, kapılarına “Özgür Filistin” yazılmış ve bu olayı Anadolu Ajansı olumlayarak haber yapmıştı.

İşbirlikçilik ve ihanet zincirinin son aşaması olan bu utanç verici hâdise, içinde bulunduğumuz tablonun ne kadar vahim olduğunun kanıtıdır. Bu işbirlikçilik ve ihaneti kınıyor, lanetliyoruz!

İstanbul halkı,

Bizi kandırmak isteyenlerin yalanlarına karşı hazırlıklıyız!

İşbirlikçilik ve ihanet eylemlerinin farkındayız.

Herkes duysun ve bilsin ki Ortadoğu’nun/Batı Asya’nın emperyalist karakolu Siyonist İsrail’e ve onun efendisi Egemen Dünya Düzenine asla boyun eğmeyeceğiz!

Açıklamamızın başında söylediklerimizi tekrar ediyoruz:

Emperyalist/Siyonist saldırganlık karşısında göğsümüzü gere gere nasıl Filistin’in, Lübnan’ın, Suriye’nin, Yemen’in yanında durduysak şimdi de İran’ın yanındayız!

Emperyalist/Siyonist saldırganlık, şımarıklık ve tekebbür karşısında mazlum coğrafyaların ve halkların yanında olmak temel insanî ve İslamî bir ödevdir.

İslam coğrafyasını ve Müslüman halkları köleleştirmek isteyenlere karşı buradayız ve meydan okuyoruz:

Diz çökmeyeceğiz! Köle olmayacağız! Direniş’ten yana azim ve kararlılık irademizi kimse kıramayacak!

İşbirlikçilik ve ihanetin peşini bırakmayacağız! Bu dünyada zalimlerden hesabı sormak için sonuna kadar kapışacağız!

Rabbimizin âhiretteki hesabı ise çok daha büyük ve çetin olacaktır.

EĞİTİM İLKE-SEN         TOKAD

SAĞLIK İLKE-SEN        ÖZGÜR YAZARLAR BİRLİĞİ

Devamını Okuyun

Haberler

İstanbul’dan Küresel Gazze Yürüyüşüne Destek: Halklar Yürüyor, İntifada Büyüyor!

Yayınlanma:

-

Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve ÖYB, Üsküdar sahilde düzenledikleri bir yürüyüşle “Küresel Gazze Yürüyüşü”ne destek eylemi yaptı.

Eylem boyunca “Halklar Yürüyor İntifada Büyüyor, İnsanlık Yürüyor İntifada Büyüyor, Yaşasın Gazze Yürüyüşümüz, Madleen Gemisi Onurumuzdur, Katil İsrail Filistin’den Defol, Bakü Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, Nehirden Denize Özgür Filistin, Yaşasın Küresel İntifada, Kürecik’e gideceğiz/Hep beraber hep beraber/ O radarı sökeceğiz/Hep beraber hep beraber/İncirlik’e geçeceğiz/ Hep beraber hep beraber/ Coni’yi def edeceğiz/ Ceyhan’a ulaşacağız/ Hep beraber hep beraber/ Vanayı kapatacağız/ Hep beraber hep beraberVanaları kapat/ Hemen derhâl şimdi/ Petrolü sevk etme/ Hemen derhâl şimdi/  Gemileri engelle/ Hemen derhâl şimdi/ Ticareti tümden kes/ Hemen derhâl şimdi/ Üsleri söküp at/ hemen derhâl şimdi, Hepimiz Madleen’in Yolcusuyuz, İşbirlikçi AKP Hesap Verecek, Gemiler Gazze’ye Hayfa’ya Değil, Siyonist Sermaye Limanlardan Defol, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Limanlar Siyonizm’e Kapatılsın, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, İnsanlık Onuru Siyonizm’i Yenecek” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

EYLEMİN ikinci videosunu bu linkten takip edebilirsiniz.

***VİDEONUN TAMAMINI bu alternatif linkten takip edebilirsiniz.***

 Topluluk adına Şilan Deniz ve Serhat Altın’ın okuduğu açıklamanın tam metni:

 İNSANLIK, GAZZE’YE YÜRÜYOR! HUMANITY IS MARCHING TO GAZA!

YAŞASIN KÜRESEL GAZZE YÜRÜYÜŞÜMÜZ! YAŞASIN KÜRESEL İNTİFADA!

Bismillâhirrahmânirrahîm

Kıymetli dostlar,

Tarihî günlerden geçiyoruz.

İki yıla yakındır Siyonist soykırıma karşı süren Gazze direnişi, ayağa kaldırdığı vicdanları yavaş yavaş yeni bir merhaleye taşıyor!

Madleen gemisinin cesur öncülüğü, soykırıma karşı özgürlük cephesinin yeni atılımlarını müjdeliyordu.

Madleen gemisini Akdeniz’in ortasında durdurarak yolcularıyla birlikte kaçıran İsrail, bir kez daha insanlığın nazarında mağlup olup aşağılanmıştır.

12 cesur yürek, korku duvarlarını paramparça etmiş, Siyonist işgal ve katliam rejiminin kalbine gidecek yolları işaretlemiştir!

Madleen gemisi, sadece İsrail’i mağlup edip aşağılamamıştır! Aynı aşağılanma ve mağlubiyeti bütün hain ve işbirlikçi rejimlere de yaşatmıştır!

Devâsâ ordu, silah, ekonomik ve siyasi imkânlarıyla övünüp duran bölge ülkeleri korkudan pısıp kalmış, herhangi bir ses çıkarıp tepki verememiştir.

12 cesur yürek bütün o ordulardan, devletlerden daha etkili olunabileceğini açıkça göstermiştir.

Hepsini derin bir minnetle selamlıyoruz!

Direniş’in dostları,

Konuşmamızın başında “Gazze direnişi, ayağa kaldırdığı vicdanları yavaş yavaş yeni bir merhaleye taşıyor!” demiştik.

İki yıla yaklaşan bir periyotta dünyanın dört bir yanında sürdürülen mücadelede halklar yavaş yavaş fiili aşamaya doğru geçmektedir.

Evet, Madleen gemisi bunun ilk işaretlerini verdi.

Şimdi de dünyanın onlarca ülkesinden gönüllü katılımcıların örgütlediği “Küresel Gazze Yürüyüşü” bu yeni merhalenin ilk somut adımıdır.

Binlerce insan, rotasını Refah olarak belirlemiş ve yeryüzünün farklı cihetlerinden Mısır’a akın etmeye başlamıştır.

Özellikle FasCezayirTunus hattından hareket eden konvoydaki coşku ve samimiyet bizi heyecanlandırmakta; Türkiye ve Avrupa’dan tahminlerden çok daha fazla gerçekleşen katılım, bu merhalenin tesirinin boyutlarını göstermektedir.

Bu arada şunu vurgulamak ihtiyacı hissediyoruz:

İşbirlikçi ve darbeci Mısır rejimi, bu girişimi engellemek isteyecektir.

Uzak diyarlardan gelen Filistin dostlarını, türlü bahanelerle geri göndermeye çalışacaktır.

Bunlar, bölgedeki ihanet rejimlerinin son çırpınışlarıdır.

Ümitvâr olun! Allah’ın bir rahmeti olarak onca bedel üzere boy veren İntifada, insanlığı bambaşka menzillere taşıma potansiyel ve imkânlarını Rabbimizden eşsiz bir nimet olarak göstermeye başlamıştır.

Bu somut merhaleler elbette hedef alınacaktır ancak dediğimiz gibi İntifada’nın bereketiyle dünyada bu selin önünde duracak bir güç artık kalmamıştır!

İşte bu inanç ve umutla bugün burada, Üsküdar sahilde toplanan bu insanlar, bu mübarek şafağın yoldaşları olmakla iftihar etmektedirler.

Yıllar boyunca İntifada’nın ezilenlerden yana farklı çağrılarına koşan bu yürekler “Küresel Gazze Yürüyüşü”nün omuz vericileridir.

Bu büyük yürüyüş, bir ulu çınarın yıllar süren kökleşme ve boy vermesine benzeyen bir sabır ve sebat sürecinin meyvesidir.

Arkadaşlar,

Bölgedeki işbirlikçi rejimler açıkça ve alenen İsrail’e çalışıyor, emperyalizme ve Siyonizm’e hizmet ediyor.

Mısır ve Ürdün, Filistin’e yardımları engelliyor.

Körfez ülkeleri, İbrahim anlaşmalarıyla İsrail ve ABD’ye hizmete koşullanmış durumdalar. Emperyalist şef Trump, bu petrol zengini ülkeleri daha geçen ay eşi benzeri görülmemiş bir şekilde soyguna tabi tuttu!

Azerbaycan, İsrail’in petrolünü temin ediyor.

Türkiye bu petrolü taşıyor.

Limanlarımızda Siyonist gemiler cirit atıyor.

Filistin dostları soykırımı destekleyen şirketleri protesto ettikleri için gözaltına alınıyor, mahkeme mahkeme eziyet ediliyor.

Mavi Marmara’ya sahip çıkılmadığı gibi Madleen gemisine de sahip çıkılmıyor; aynı günlerde İsrail’e mühimmat taşıyan VELA gemisi Mersin limanına demirliyor!

Bu işbirlikçilik ve ihanet değil de nedir!

Varsa bunu isimlendirebilecek biri çıksın ortaya da bilmediğimiz bir gerçek varsa onun ne olduğunu biz de bilelim!

İslam dünyasındaki bu acziyet tablosundan egemen dünya düzenine bir tehdit çıkmayacağı bir kez daha görülmüştür.

Tam bu noktada halkların inisiyatif alarak fiili mücadeleye katılması, sizce de fevkalâde anlamlı değil midir?

İşte bu dalga, işbirlikçi rejimleri aşacaktır.

İşte bu dalga, İsrail’i besleyen boru hatlarını kapatacak, Siyonist gemileri limanlara sokmayacaktır!

İşte bu dalga, Büyük Şeytan Amerika’yı Ortadoğu’dan ve sömürüp yağmaladığı her yerden kovacaktır!

İşte bu dalga, NATO ve ABD üslerini Anadolu’dan söküp atacak, bölgeye tutunmaya çalışan yabancı ve habis bir ur olan İsrail’i yok edecektir.

Yükselen bu dalga, bu heyecan; işbirlikçilik ve ihaneti yutup yok edecek bu fırtına, boran Musa’nın asası gibi ezilenlere, mazlum ve mustazaflara karanlığın ve çaresizliğin içinden yeni yollar açacaktır.

Attığınız her slogan, paylaştığınız her mesaj, yaptığınız her eylem bu fırtınayı büyüttü! Zaferiniz mübarek olsun! Bütün bu yaşananlar Allah’ın izniyle yaklaşan zaferin işaretleridir.

Direniş’in dostları,

Mücadeleye devam edin, direnin!

Türkiye iktidarı nasıl utanma belası yalan da olsa İsrail’le ticareti kestiğini ilan etmek zorunda kaldıysa bu yükselen dalgaya boyun eğecek Bakü-Tiflis-Ceyhan hattından akan petrolü kesmek zorunda kalacaktır!

Şundan emin olun ki arkadaşlar, ülkemizde ve bütün dünyada İntifada’nın artan basıncı karşısında bölgedeki hiçbir işbirlikçi rejim dayanamayacaktır!

Halklar nasıl kıyam edip denizden ve karadan Gazze’ye yürümeye başladıysa Allah’ın izniyle bu yürüyüşler bir sel gibi önüne kattığı bütün şer unsurlarını süpürecek; Kürecik NATO radarını da İncirlik ABD üssünü de söküp atacaktır.

İnancımız odur ki Siyonizm’i besleyen gemiler bu fırtınada alabora olacak, hiçbir güç bu alt üst oluşu durduramayacaktır.

Selam olsun Gazze direnişimize!

Selam olsun Filistin halkının yıkılmaz iradesine!

Selam olsun Madleen ve onun apak vicdanlı yolcularına!

Selam olsun Küresel Gazze Yürüyüşüne!

Selam olsun bu yürüyüşe katılan İntifada erlerine!

EĞİTİM İLKE-SEN                TOKAD

SAĞLIK İLKE-SEN               ÖYB

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da Eylem: Hepimiz Madleen’in Yolcusuyuz! (video)

Yayınlanma:

-

İstanbul’da, Üsküdar Mimar Sinan Meydanında TOKAD, Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen ve ÖYB bir eylem tertip ederek Siyonist ablukayı kırmak ve Gazze’ye yardım götürmek için yola çıkan Madleen gemisini ve yolcularını selamladı.

Diğer yandan Kurban Bayramı ve Hacc mevsiminde müslümanların başta Filistin, Gazze olmak üzere mazlumların kurtuluşu için yüklenmeleri gereken sorumluluklara değindi.

Eylem boyunca “Madleen Gemisi Onurumuzdur, Katil İsrail Filistin’den Defol, Soykırıma Değil Direniş’e Ortak Ol, Bakü Ceyhan Hattından Akan Petrol Değil Kan, Nehirden Denize Özgür Filistin, Yaşasın Küresel İntifada, Kürecik’e gideceğiz/Hep beraber hep beraber/ O radarı sökeceğiz/Hep beraber hep beraber/İncirlik’e geçeceğiz/ Hep beraber hep beraber/ Coni’yi def edeceğiz/ Ceyhan’a ulaşacağız/ Hep beraber hep beraber/ Vanayı kapatacağız/ Hep beraber hep beraberVanaları kapat/ Hemen derhâl şimdi/ Petrolü sevk etme/ Hemen derhâl şimdi/  Gemileri engelle/ Hemen derhâl şimdi/ Ticareti tümden kes/ Hemen derhâl şimdi/ Üsleri söküp at/ hemen derhâl şimdiMüslüman Zulme Boyun Eğmez, Hepimiz Madleen’in Yolcusuyuz, Uyan Diren Özgürleş, Gemiler Gazze’ye Hayfa’ya Değil, Siyonist Sermaye Limanlardan Defol, İşbirlikçi Rejimler Hesap Verecek, Limanlar Siyonizme Kapatılsın” sloganları atıldı, tekbir getirildi.

Eylem, alternatif linkten de izlenebilir. 

Topluluk adına Şilan Deniz’in okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:

Kıymetli Üsküdar halkı,

Filistin’de katliam, şu mübarek günlerde de hız kesmeden sürüyor.

Kurban Bayramının, Hacc mevsiminin tam ortasında kardeşlerimizin kanları Gazze toprağıyla buluşmaya devam ediyor.

Milyonlarca müslümanın Arafat’ta, Müzdelife’de vakfeye durduğu vakitlerde Gazze halkı özgürlük yolunda yiğitlerini birer birer kurban veriyor.

Hakiki bir özgürleşme için yeryüzünün her bir cihetinden büyük istişare için toplanma anlamına gelen Hacc ibadeti bu anlamını neredeyse bütünüyle yitirmiştir.

Sevgili müslümanlar, Dâru’s-Selâm idealimizi, hedefimizi dünyanın dört bir yanından gelen Müslümanlarla istişare etmeyeceksek Hacc ibadetimizin ne anlamı kalır?

Canın, haysiyetin koruma altında olduğu, Allah’tan başka herhangi bir otoriteye boyun eğilmediği Mescid-i Haram modelini tartışıp yeryüzünün diğer mıntıkalarına taşımak için müzakereler yapmayacaksak Hacc ibadetimizin ne anlamı kalır?

Yeryüzünü zulümden, baskıdan, her türlü ifsattan kurtarmak için istişare etmeyeceksek; hemen yanı başımızdaki Filistin halkını soykırımdan kurtarmak için emperyalistlerle, Siyonistlerle, işbirlikçilerle nasıl mücadele edeceğimizi tartışamayacaksak Hacc ibadetimizin ne anlamı kalır?

Milyonlarca mü’min Arafat’ta, Beytullah’ta, Mescid-i Nebevî’de gözyaşı döküyor ama bütün bu mahşerî kalabalık Gazze’nin, Filistin’in kurtuluşu; İsrail’in helâki için devletleri, müslüman halkları harekete geçiremiyor!

Bu durumda bunca göz yaşının ne anlama geldiğini sormak hakkımız değil midir?

İşte tam burada Ebu Ubeyde’ye kulak verelim ve mü’minlerin içinde bulunduğu çelişkiyi ondan dinleyelim:

“Ey Haremeyn’de ibadet eden kişi!

Eğer bizi görseydin kendi ibadetinin bir oyun olduğunu anlardın.

Senin yanağın gözyaşlarıyla ıslanırken bizim boynumuz kanla boyanıyor.”

Ebu Ubeyde’nin bu çarpıcı seslenişi de göstermektedir ki Hacc’ın, Kurban’ın anlamının lâyıkıyla farkına varamayan İslam ümmeti, derin bir çaresizliğin içine sürüklenmiştir.

Şu muhakkaktır ki “Küresel İntifada” çağrısı ancak “Bilinç İntifada”sı ile ete kemiğe bürünecek ve mazlumların umudu olacaktır!

Kıymetli halkımız,

Biliyoruz ki katil ve işgalci İsrail, emperyalizmin desteği ve Ortadoğu’daki/Batı Asya’daki işbirlikçi rejimlerin yol vermesiyle katliamlarını sürdürmekte, Filistin halkını soykırıma tabi tutmaktadır.

Bizler, bu ülkede yaşayan insanlar olarak İsrail’i besleyen damarları kurutmak, Siyonizm’i Ortadoğu’dan söküp atmak için yıllardır mücadele ediyoruz.

Soykırım sürecinde de Türkiye’nin dört bir yanında yaptığımız eylemlerle Siyonist soykırım makinesini besleyen sevkiyatı, lojistiği kesmeye çalıştık.

Siyonist katliam makinesine petrol taşıyan Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattının vanalarının kapatılması; İsrail’e muhafızlık yapan Kürecik NATO radarı ile İncirlik ABD üssünün sökülmesi; İsrail’le sürdürülen utanç verici ticaretin tümden kesilmesi için mücadele verdik.

Maalesef Türkiye’deki işbirlikçi, NATO’cu iktidarlar halkın bu taleplerini yerine getirmeyip emperyalizmin ve Siyonizm’in yanında saf tutmaya devam ettiler. Yüz binlerce kardeşimizin katledildiği Gazze’de Direniş’in yanında saf tutmadılar.

İşe bakın ki, Ortadoğu’daki rejimlerin yapamadığını şimdi bir avuç cesur yürek; ablukayı kırmak, soykırımı durdurmak, işgalin önüne dikilmek için rotasını Gazze’ye yönelttikleri Madleen gemisiyle yapmaya çalışıyor.

Bu küçük gemi hatta tekne demeliyiz, insanlığın vicdanı olarak bütün tehditlere rağmen Akdeniz sularını yara yara işgal edilen topraklara doğru yol alıyor.

Şimdi biz, hepimiz, kendimizi MADLEEN YOLCULARI ilan ediyoruz!

Yüreğimiz, kalbimiz MADLEEN gemisiyle seyahat ediyor! Kalbimiz MADLEEN’in cesur yolcularıyla birlikte atıyor. Asla yalnız değiller! Mazlum ve mustazaflardan yana olan bütün vicdanlar, inanıyoruz ki o MADLEEN gemisindeler!

MADLEEN’in açtığı gedik, Siyonist soykırımın mağlubiyeti için ciddi bir aşamadır, işgal sürecinde önemli bir kırılma ânıdır. İnşallah bu mübarek sefer başarıya ulaşacak, Küresel İntifada mühim bir mevzii kazanacaktır.

Hemen bu noktada bir gerçeğe işaret etmeliyiz:

Madleen gemisine İsrail, her an saldırabilir. Biliyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Şuayb Ordu da MADLEEN gemisinde bulunmaktadır. Buradan soruyoruz: Hükümet, Şuayp Ordu’yu ve gemideki diğer sivil gönüllüleri korumak için tedbir almış mıdır? Dışişleri Bakanlığı herhangi bir diplomatik girişimde bulunmuş mudur?

Direniş’in dostları!

Türkiye limanlarında Siyonist sermayenin şirketleri olan ZIM ve MAERSK gemileri maalesef cirit atarken iktidar sahipleri İsrail’le ticareti kestiklerini söyleyebiliyorlar! Biz bu yalanları ortaya çıkarmak için Derince’de, Haydarpaşa’da, Mersin’de, Ambarlı’da nöbet tutuyoruz. Limanlarda, karayollarında Siyonistlerin gemi ve tırları bunca sefer ederken nasıl olur da ticaret sıfırlanabilir!

Yine bu gemi sevkiyatları ile ilgili yeni bir gelişmeden sizi haberdar etmek istiyoruz:

Uluslararası kamuoyuna yansıyan teyitli bilgilere göre 4 Haziran 2025 tarihinde Barselona Limanı’ndan hareket eden VELA adlı yük gemisi Akdeniz’de seyir halindedir ve 9 Haziran 2025 tarihinde Mersin Limanı’na ulaşmak üzere rotasını belirlemiş olup ardından İsrail’in Hayfa Limanı’na doğru yola çıkması beklenmektedir.

Üretiminin İspanya’nın Bask bölgesindeki bir çelik fabrikasına ait olduğu belirtilen ve silah üretiminde kullanılan en az 15 konteyner çelik çubuk taşıyan geminin bu yükü İsrail Askeri Endüstrileri (IMI) adlı kuruluşa teslim etmesi plânlanmaktadır.

IMI adlı kuruluş 2018 yılında Elbit Systems tarafından satın alınmış ve adı IMI Systems olarak güncellenmiştir. Elbit Systems İsrail’in en büyük askeri üreticisidir. İsrail Ordusu’nun kara tabanlı ekipmanlarının %80’ini ve kullandığı insansız hava araçlarının %85’ini üretmektedir. Elbit, ekipmanlarının Gazze ve Batı Şeria’daki operasyonlarda İsrail askeri güçleri tarafından savaşta test edildiğini ilan etmektedir. Şirket, İsrail Ordusu ile ilişkisini bir pazarlama aracı ve teknolojisinin test edildiği bir alan olarak kullanmakta ve ürünlerini genellikle “savaşta test edilip kanıtlanmış” olarak pazarlamaktadır. Elbit Systems’in ürettiği silah sistemleri Gazze’ye yönelik soykırım saldırılarında ve İsrail’in Lübnan’daki askeri saldırılarda yoğun olarak kullanılmıştır. Bu silahlar arasında Elbit’in tank mermileri ve topları, saldırı ve gözetleme İHA’ları (insansız hava araçları), lazer güdümlü havan topları, havan mühimmatı, topçu roketleri ve zırhlı araç sistemleri yer almaktadır.

VELA gemisinin Türkiye karasularına hemen girişi engellenmelidir. Geminin Mersin’e yanaşıp yoluna devam etmesine izin verilmesi durumunda geçiş izinlerini veren, yükümlülüklerini ihmal eden ve müdahale etmeyen tüm yetkililer Siyonist işgal rejimi İsrail’in Filistin halkına yönelik soykırım suçuna açıkça ortak olacaktır.

Kıymetli dostlar,

Bütün bu çirkin ilişkileri durdurmak boynumuzun borcudur!

Allah’ın izniyle bu ilişkileri parçalayacağız!

Biliyoruz ki Filistin’in, Gazze’nin özgürlüğü ümmetin ve insanlığın özgürlüğüdür.

MADLEEN gemisi, bu özgürlük yolculuğunun şanlı neferlerinden biridir.

MADLEEN’e yapılacak herhangi bir saldırı, bu özgürlük yürüyüşüne, iradesine yapılacak bir saldırıdır. O yüzden bütün gücümüzle MADLEEN’in ve onun yürekli, cesur yolcularının yanında olacağız!

Eylemimizin sonunda başta Türkiye hükümetine olmak üzere Ortadoğu’daki bütün otoritelere açık çağrıda bulunuyoruz:

12 cesur yürek küçük bir gemiyle, hatta tekneyle İsrail’e, ABD’ye meydan okurken sizin anlı şanlı gemilerinizle, uçaklarınızla övündüğünüz büyük büyük ordularınızdan ses çıkmıyor!

Üstelik İsrail’i petrolle, ticaretle besleyip üslerle koruyorsunuz!

MADLEEN kadar cesur olun, imkânlarınızı Filistin halkı için seferber edin! Aksine ikinci bir Mavi Marmara katliamının vebali omuzlarınıza çökecektir!

Haber: Elif Aydın

Devamını Okuyun

GÜNDEM

0
Would love your thoughts, please comment.x