Connect with us

Haberler

BTK Yetkilerinin Genişlemesi Yeni Bir Dönemi mi Başlatıyor?

Yayınlanma:

-

Türkiye’de sansür tartışmalarıyla sıkça anılan dijital alan artık sadece teknolojik değil; siyasi, toplumsal ve hatta ontolojik bir mücadele alanını da tarifliyor. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu’na (BTK) verilmesi plânlanan yeni yetkiler, bu dönüşümün en keskin örneklerinden biri olmaya aday.

Geçtiğimiz günlerde elektronik haberleşme ile ilgili BTK’nın yetkilerini genişletmeyi ve internet üzerinde denetimi radikal biçimde artırmasını öngören bir taslak kamuoyuyla paylaşıldı. Paylaşılan taslak henüz yasal bir çerçeve kazanılmasa da kamuoyunun yorumuna sunuldu. Taslakta özellikle 3. madde, dijital hak ve özgürlükler bağlamında endişe verici bir eşik sunuyor:

“Kurum, millî güvenlik, kamu düzeni, kamu sağlığı ve benzeri kamu yararı gerekleri çerçevesinde, yetkilendirmeye tâbi olup olmadığına bakılmaksızın şebekeler üstü hizmet sağlayıcıların ilgili uygulama veya internet sitesine erişimin doğrudan engellenmesine karar verebilir.”

BTK’nin yetki alanlarını flu bir esnekliğe taşıyacak bu madde, sadece hukuki açıdan endişe verici değil, aynı zamanda modern tanımlamayla bile etik sınırların dışında kalmayı öngörüyor. Taslak resmileşirse 3. madde yer alan “milli güvenlik … ve benzeri kamu yararı gerekleri” ifadesinin belirsizliği BTK’nın etki alanını teorik olarak sınırsızlaştırabilir. Yani artık bir mahkeme kararı, yargı süreci ya da kamusal denetimi zorunlu kılan bir süreç gerekmeden hızlı bir sansür uygulanabilir. Devletin dijital refleksi, herhangi bir içerik ya da platformu, “kamu yararı”nı öne sürerek anında susturabilir.

BTK'nın internet erişimine dair yeni düzenleme taslağı ve sansür

Türkiye’de bir süredir gündemde olan sansür genişliyor mu?

Belgede Neler Var?

BTK’nın paylaştığı taslak belgede (ki bu, henüz yürürlüğe girmemiş bir yönetmelik taslağıdır), BTK’nın denetim araçlarının kapsamı ciddi şekilde genişletiliyor. En dikkat çekici başlıklar şöyle:

  • Şebekeler üstü hizmet sağlayıcılar: Bu tanım, WhatsApp’tan YouTube’a, TikTok’tan Signal’e kadar çok geniş bir dijital evreni kapsıyor. Taslak, bu tür platformlara “yerli temsilci bulundurma”, “BTK’ya veri sunma” gibi yükümlülükler getiriyor.
  • Doğrudan müdahale yetkisi: Mahkeme kararına ihtiyaç olmaksızın uygulamalara erişim engellenebilecek. Bu, Türkiye’deki mevcut 5651 sayılı yasadan bile daha ileri bir sansür yetkisi anlamına geliyor.
  • BTK’nın düzenleyici değil, yürütücü aktör hâline gelmesi: Kurum; artık sadece denetlemiyor, dijital alanı aktif olarak “biçimlendirme” yetkisine sahip oluyor.
Sen Ne Düşünüyorsun? Yorumunu Paylaş
1
Sen ne düşünüyorsun? yorumunu paylaşx

“Kamu Yararının” Sınırı ya da Sınırsız Yorumlama Yetkisi

Sunulan belgeye ilişkin bütün endişelerin düğümlendiği temel bağlam ise “kamu yararı” gibi muğlak bir kavramın neye göre tanımlandığı üzerine. ‘Kamu yararı’nın uygulama alanındaki yorumlama çeşitliliği bir yana, “çoğunluğun faydası için azınlığın haklarının göz ardı edilip edilemeyeceği” gibi kavramsal tartışmalar da bulunuyor. Bir gece yarası kararnamesi ile sistemin “zararlı” olarak tanımladığı uygulama ve platformlar için sansür mekanizması ışık hızıyla genişletilebilir!

BTK’ya verilmek istenen yeni yasal çehre aslında “yasa koyucu”nun belirleyiciliği açısından “modern devletin reflekslerini de iyi örnekliyor. Belgeye göre BTK, artık sinyal kesici değil, fiili bir infazcı gibi hareket edebilir ve üstelik bu infazın kurbanı çoğu zaman “içerik” değil, “erişim” olacak. BTK’ya verilen yetkilerin derinleştirilmesi ile yalnızca bir uygulamaya değil. Bir kamusal diyaloğa, bir protestoya, bir dayanışma zincirine ya da düzenin “zararlı olarak” kategorize ettiği herhangi bir iletişim biçimine kısıtlamalar gelebilir.

Yeni Normal: Dijital Otomatik Sansür mü?

İnternet sansürü, her türlü rejimde dünya genelinde farklı biçimlerde uygulanıyor. Çin’de “Büyük Güvenlik Duvarı” Google, Facebook ve Twitter gibi platformları engellerken, Rusya’da ise bağımsız medya için dijital kısıtlamalar getiriliyor. Türkiye’de ise BTK gibi kurumlar, “milli güvenlik” gerekçesiyle erişim engellerini hızla artırıyor. Avrupa’da dezenformasyonla mücadele adı altında birçok içerik denetlenirken, ABD’de büyük teknoloji şirketleri algoritmalar aracılığıyla bilgi akışını kontrol ediyor.

Temel güvenlik ve gizlilik endişelerine bir çözüm gibi gelişse de sansürün günümüzde küresel ölçekte internet özgürlüğünü daralttığı ve dijital alanda hem devletlerin hem de büyük sermaye gruplarının “muhalifleri”ni susturma aparatına dönüştüğü biliniyor. Geçtiğimiz Kasım ayında da Yenipencere’nin 2020’den beri aktif olan Youtube kanalı “şiddet” gerekçe gösterilerek sansürlenmişti. Özellikle 7 Ekim’den bu yana Filistin direnişini savunan birçok haber kanalı ve içerik üreticisi benzer biçimde sansürün hedefi haline geldi.

BTK’nın kamuoyu görüşüne açtığı taslak ise bu hâliyle yürürlüğe girerse Türkiye’de dijital alandaki sansürü derinleştirerek, internet iletişimini büyük ölçüde değiştirebilir. Sansür, artık bir istisna değil, önleyici ve kalıcı bir önlem hâline gelebilir. Tıpkı Orwell’in 1984’ünde olduğu gibi: Dilin, bilginin ve düşüncenin sınırları, “güvenlik” bahanesiyle belirlenebilir.

Dijital oto sansür mekanizması aslında modern devletlerin katı ulus kimlik ve sınırlarını  “fiziksel” olandan “sayısal” sınırlara ulaştırması anlamına da geliyor.

YeniPencere

1 Yorum
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
1 Yorum
Eskiler
En Yeniler Beğenilenler
Inline Feedbacks
View all comments
Selami
Selami
8 ay önce
Sen Ne Düşünüyorsun? Yorumunu Paylaş" Read more »

sansür kadar sansüre uğrama korkusu da iğrenç birşey.

Haberler

Çocuk İşçiliği Paneli: MESEM’de Çocuklar, Doğrudan Ağır İş Süreçlerine Dahil Ediliyor

Yayınlanma:

-

Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi, 13 Aralık 2025 Cumartesi günü “Çocuk İşçiliği ve MESEM” başlıklı bir panel düzenledi. Makine Mühendisleri Odası İl İSİG Komisyonundan Zafer Güzey’in moderatörlüğünü yaptığı ve İSİG Meclisinden Murat Çakır ile İstanbul Tabip Odasından Dr. Nazmi Algan’ın konuşmacı olarak katıldığı panelden öne çıkan notlar şu şekilde:

Murat Çakır:

– Son iki yıldır çocuk işçiliğine odaklandık. MESEM uzun süredir var ancak kitlesel bir çocuk işçiliği yoktu. Biz, meseleyi sonuçtan yola çıkarak tartışıyoruz. Bu sene 87 çocuk ölümü var.

– Devlet, çocuk işçiliğini görünmez kılıyor. SGK, 20 çocuk ölümü olarak açıkladı. Devletin açıkladığından kat kat daha fazla sayıda çocuk ölüyor.

– Son iki yılda tarım ölümleri yüzde 60’tan yüzde 30’a düşmüş durumda. Ölümler kentlere kaydı. Böylece bu gerçeği daha çok hissetmeye başladık.  Tarımdan sanayiye kayan bir durum var.

– 18 yaşını doldurmayan herkes çocuktur. Çalışıyorsa çocuk işçidir. 3 milyon çocuk işçi var. Bu duruma yasalarla kılıf üretmeye çalışıyorlar.

– Her ile üniversite açarak emeği ucuzlatma hedefine ulaştılar. Meslek liseleri çoğalınca öğrencileri sanayiye yönlendirdiler. “Ara eleman” olarak istihdam ettiler.

– 2008 krizi dünyayı çok etkiledi. Emeklilik maaşı düşürüldü, yaş yükseltildi. 18 yaşın altındaki çocukları işçileştirmek istediler.

– Çocuklar üç şekilde işçileştirildi: Mevsimlik tarım işçiliği, Bulundukları ilde tarım işçiliği, Gezici mevsimlik tarım işçiliği.

– Çocuk emeği, aile emeği içinde görünüyor, o nedenle sayıları belirginleşmiyor. Yine bu çocuklar, aileleriyle inşaat işçisi olarak çalışıyorlar.

– AVM’lerde çalışanların yüzde 90’ı 18 yaşın altında. “Doğumdan ölüme” bir işçilik var.

– MESEM meselesi: 2001’de Çıraklık Eğitim Merkezleri MESEM oldu. 2016’da eğitime entegre edildi. Çıraklar da MESEM’li oldu. Ücretler işsizlik fonundan karşılanıyor, patronlar vermiyor. Devlet fonlaması olunca da pek çok yolsuzluk oluyor. Çok sayıda işçi alınmış gösteriliyor ve her biri için para alınıyor.

– Meslek eğitiminde kişinin başında durularak parça parça öğretim yapılması gerekiyor. MESEM’de ise çocuklar doğrudan ağır iş süreçlerine dahil ediliyor.

– MÜSİAD, 2012’de yaptığı çalıştayda bu sürecin 8. sınıftan itibaren başlamasını istemiştir.

– Şimdi meslek liseleri azalıyor, MESEM’ler çoğalıyor.

– Bütün bunlar, yoksullaştırma politikalarının sonuçlarıdır.

Dr. Nazmi Algan:

– Sağlıkta Dönüşüm Programı ile sağlık, piyasalaştı. Çocuk yoğun bakım ünitelerinin yüzde 56’sı özelde iken ancak yüzde 44’ü kamuda bulunuyor.

– Çocuklar yeterli beslenemiyor. Bodurluk arttı. 80’lere kadar daha mutedil idi, şimdi düşüyor.

– Çocukların çok büyük kısmı et, tavuk ve balığa ulaşamıyor. Konut problemi, özellikle eğitim alanında çocukları etkiliyor.

– 66 bin çocuk için istismar dosyası var. Bu, buzdağının görünen kısmıdır.

– İş hayatında mobbing, istismar ve işkence var. TBMM’deki istismar örneği çarpıcıdır. Genç kızlar hizmet sektörüne yönlendiriliyor, buralarda fuhşa sürükleniyorlar.

– MESEM’ler sermaye sınıfına ucuz iş gücü kaynağıdır.

– Üretim baskısı söz konusu ise, üretim eğitimin yerine geçmeye başlarsa bu çocuk işçiliğidir.

– 259 bin çocuk, değişik suçlarda mağdur durumda. Yüzde 10 kadarı da suçlu.

– Çocuk yaşta uyuşturucu bağımlılığı ve satıcılığı arttı. EGM raporuna göre 15-34 yaş arasının 3’te 1’i madde kullanmış. Devlet okullarının çevresinde uyuşturucu satışı çok fazla.

– Cezaevlerindeki çocuk sayısı arttı. Bunların önemli bir kısmı anne hükümlülerin yanındaki çocuklar. Mülteci çocukların riskleri biraz daha fazla.

– İş kanunundaki “çocuk işçi” tanımı problemli. Farklı yerlerdeki farklı tanımlar çelişiyor.

– Yetersiz denetlenen yerlerde MESEM ölümleri daha az. Kâğıt üzerinde stajyer olup uygulamada işçi olarak çalışıyorlar.

Haber: Ahmet Örs

Devamını Okuyun

Haberler

Çiftçi-Sen, Filistin’deki Çiftçi Örgütlerine Yönelik Saldırıları Kınadı

Yayınlanma:

-

İşgalci İsrail, El Halil’deki Filistin Tohum Bankasının altyapısını hedef alarak Filistin’in bitki genetik mirasını temsil eden tohum stoklarını yok etti!  ÇİFTÇİ-SEN, İsrail’in Tarım Çalışma Komiteleri Birliğine (UAWC) yönelik saldırısını ve Filistinli köylü örgütü önderlerinin tutuklamasını protesto etti ve Dışişleri Bakanlığından, gözaltına alınan çiftçi/köylü önderlerinin derhâl ve koşulsuz serbest bırakılması hususunda inisiyatif almasını istedi. Konuyla olarak Sendika açıklaması şu şekilde:

1 Aralık’ta İsrail işgal güçlerinin, Dünya çiftçilerinin /köylülerinin enternasyonalist örgütü; La Via Campesina (Çiftçi Yolu) üyesi bir örgüt olan UAWC’nin (Tarım Çalışma Komiteleri Birliği) Ramallah ve Batı Şeria’daki (El Halil) ofislerine baskın düzenledi. Askerî birlikler, çiftçi/köylü ofislerine giden tüm yolları kapattı ve oralara doğru her türlü hareketi engelleyerek tüm bölgeyi ablukaya aldı. UAWC üyelerini binaların içinde gözaltına aldı, onlara şiddet ve aşağılayıcı muamelede bulundu, aramalar yaptı, tesisleri yağmalayıp tahrip etti. Birkaç üye tutuklandı ve şu anda gözaltında tutuluyorlar.

Yapılan baskında bilgisayarlar, sabit diskler, idari dosyalar, finansal belgeler ve lojistik ekipmanlar da dahil olmak üzere tüm ofis malzemeleri imha edildi ve pek çok belgeye el konuldu. Askerler ayrıca, çiftçilerin/köylülerin örgütünün faaliyetlerini felç etmek ve Filistinli tarım topluluklarıyla çalışmalarını susturmak için sistematik bir girişimin parçası olarak ofis mobilyalarını kasıtlı olarak tahrip etti, kapıları kırdı ve ekipmanlara zarar verdi.

1 Aralık 2025 tarihinde işgalci İsrail askerlerinin baskınından sonra Ramallah’taki Tarım İş Komiteleri Birliği genel merkezinde bulunan tabelalar…

Saldırı, özellikle El Halil’deki Filistin Tohum Bankasının altyapısını hedef alarak Filistin’in bitki genetik mirasını temsil eden tohum stoklarını yok etti. Temmuz ayında FAO destekli Tohum Bankasının Tohum Çoğaltma Birimine düzenlenen saldırının ardından, bu yeni saldırı kabul edilemez!

UAWC, uluslararası hukuka tamamen uygun bir şekilde faaliyet göstermektedir ve temel işlevi Filistin’deki çiftçileri desteklemektir. Bu saldırı, İsrail güçlerinin Filistinli sivil toplum örgütlerine ve tarım kurumlarına yönelik eylemlerini yoğunlaştırdığı Batı Şeria’da daha geniş çaplı bir tırmanışın ortasında gerçekleşmektedir. Topraklarına sahip çıkan ve özen gösteren çiftçiler, son aylarda İsrailli yerleşimciler ve işgal güçleri tarafından sistematik olarak hedef alınmaktadır. Bir köylü örgütüne yönelik bu saldırılar, gıda egemenliğini yok etmeyi ve Filistin halkına yönelik soykırıma katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bu eylem, ordu ve İsrailli yerleşimciler tarafından tarım ürünlerinin, meyve bahçelerinin ve zeytinliklerin sürekli olarak yok edilmesinin bir parçasıdır.

ÇİFTÇİ-SEN Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı’nın, tüm tutuklu çiftçi/köylü örgütleri üyelerin derhal ve koşulsuz serbest bırakılmasını talep etmek için İsrail hükümetiyle temasa geçmesini; kötü muameleye, baskıya veya daha fazla sindirmeye maruz kalmayacaklarına dair garanti talep etmesini; ofislere yapılan baskın ve malzemelerin müsadere edilmesi veya imha edilmesiyle ilgili bağımsız bir soruşturma talep etmesini ve diplomatik kanallar aracılığıyla meşru sivil toplum örgütlerine yönelik baskının kabul edilemez olduğunu iletmesini talep eden bir mail göndermiştir.

ÇİFTÇİ-SEN, İsrail’in saldırısını, gıdanın bir silah olarak kullanılmasını protesto etmekte ve Filistinli çiftçilerle/köylülerle dayanışmasını güçlü bir şekilde ifade ederek La Via Campesina bünyesindeki çiftçi/köylü örgütlerinin Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı ve kurtuluşuna olan bağlılığını yinelemektedir.

Ali Bülent ERDEM       

ÇİFTÇİ-SEN Genel Başkanı   

Adnan ÇOBANOĞLU

ÇİFTÇİ-SEN Genel Örgütlenme Sekreteri

Kaynak: ciftcisen.org

Devamını Okuyun

Haberler

“Dilaver Demirağ’la Anarşizm Atölyesi”nin İkinci Programı Yapıldı

Yayınlanma:

-

Özgür Yazarlar Birliği tarafından düzenlenen “Dilaver Demirağ’la Anarşizm Atölyesi”nin “Anarşi Irmağı: Anarşizmin Tarihi ve Kurucu Kuşak” başlığını taşıyan ikinci programı, 14 Aralık 2025 pazar günü Üsküdar’da yapıldı.

Anarşizmin tarihini ve kurucu kuşağı anlatan Dilaver Demirağ’dan sonra söz alan katılımcılarla devam eden programı, video kaydından takip edebilirsiniz.

Anarşizm Atölyesinin üçüncü programı, “Anarşizm Çeşitleri ve Çağdaş Anarşizm” başlığı altında yapılacak.

Devamını Okuyun

GÜNDEM

1
0
Would love your thoughts, please comment.x