Haberler
KHK’lıların Mücadelesinde Son Durum Nedir?

Yayınlanma:
5 yıl önce-

Ömer Bilal KARAKAYA
KHK meselesinin, KHK’lıların mevcut durumuna göz atalım istedik. Bunun için yakın zamanda açıklanan “OHAL’ in Toplumsal Maliyetleri -3” adlı rapora bakalım.
Rapor bilimsel yöntemlerle, yüksek güvenlik metodu ile, katılımcıların ifadeleri korunarak yapıldı. Yaklaşık 3.500 KHK’lı ve yakınının katılımıyla gerçekleşti.
OHAL’in Toplumsal Maliyetleri Raporu -3 / Durum Tespiti :
Bu çalışma 15 Temmuz 2016 tarihli menfur darbe girişimi sonrasında, hükümet tarafından, muhtemelen, 3 ay bile sürmesine gerek kalmadan kaldırılacağı beyanları ile ilan edilen OHAL’in 7 (yedi) sefer daha uzatılıp iki yılını doldurduktan sonra, 25 Temmuz 2018 tarihinde TBMM’den geçirdiği 7145 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ve bazı ilave mevzuat değişiklikleri ile neredeyse fiili olarak kalıcı hale getirdiği OHAL’in sosyal etkilerinin bulgularını içermektedir.
Yaşanan bu süreçte KHK’larla işlerinden atılan, birçok sosyal, siyasal ve ekonomik hakları gasp edilen ve hak mücadelesi vermek zorunda bırakılan insanlara halen bağımsız ve tarafsız mahkemeler değil, kararları keyfi ve tartışmalı olan OHAL icadı kurumlar adres gösterilmeye devam edilmektedir.
OHAL’in –sözde- bittiği bugünlerde Türkiye sosyal, siyasal, ekonomik olarak hâlâ OHAL’in gölgesinde puslu bir zeminde, her tür baskıcı ve totaliter müdahaleye açık bir şekilde varlığını sürdürmektedir.
KHK lar Soykırım olarak Tanımlanabilir mi?
Rapor öncesi soykırım teriminin kullanılması konusunda bir tartışma dönmüştü. Elbette gaz odaları görmedik ama modern çağda ölüme götüren sebepler oluşmuştu. Kendi vatanında resmi olarak terörist ilan edilen, çalışma, vatandaşlık haklarından bile mahrum edilenler, tutukluluk halinde, cezaevlerinde kötü muamele ve tavan cezalar verilmesi, linç riskleri gibi hayati riskler nedeniyle ya bir köşede ölmesi ya da yurtdışına çıkma girişiminde boğularak ölme, taciz, dışlanma, günlük yaşamını devam ettiremediğinden kanser olarak ölmek gibi modern soykırım yöntemleri uygulanmaktadır.
KHK’lılara yapılanlar için “sivil ölüm” terimi olduğu genel kabul görmüştü. Ancak soykırım tabiri evrensel tanımındaki “Soykırım, bir grubun varlığını ortadan kaldırma amacıyla gruplara karşı işlenen şiddet içeren suçlar ve sürecin adıdır.” şeklinde tam bir karşılığı olmadığı söyleniyordu. Ancak raporda açıklanan modern soykırım tanımlarına uyduğu kanaatine varabiliriz.
Raporun ilgi çeken başlıklarından bir tanesi, “OHAL Soykırımında Hedef Seçilenlere Karşı İşlenen ‘İnsanlığa Karşı Suç’ Uygulamalarının 111 Yöntemi” bence tarihin benzer dönemlerine bakılırsa tekerrürün devamını ispatlıyor. Buradaki ince nokta ise KHK’lıların 111 uygulamanın hepsinin hedefinde olması ama bazılarının herhangi bir insani yurttaşlık hakkınızı kullanmak istediğinizde başınıza gelmesidir.
“Sağlık Hizmetlerine Erişim Engellemeleri” başlığındaki modern soykırım yöntemi hasta olunduğunda; malınıza/paranıza el konulması, iş yeri açtırtmama/engelleme bunun için başvuru yaptığınızda başınıza gelmektedir.
Rudolph Joseph Rummel, SteveJ.Stern, Barbara Harff, Ted R. Gurr ve Claudia Falconer Card gibi bilim adamları, “soykırımların (genocide); sadece etnik bir grubu yok etme gerekçesiyle değil bir “politikayı”, bir “siyasi otoriteyi” veya “siyasi rejimlerini” toplumlarına hakim kılmak” gerekçesiyle de yapılabileceğini” ifade ederler. Bu görüşlere göre soykırımların, etnisite (ırk) gerekçesiyle olması gerekmediği gibi, otokratik bir idarenin, kendi ideolojisini, yönetim anlayışını, politikalarını halklarına dayatabilmek için; kendi otoritelerinde veya siyasi ideolojilerinden kaynaklanan gerekçe veya motivasyonlarla birtakım sosyal veya siyasal toplulukları yok edebilecekleri, kendi keyiflerine göre hedef seçtikleri birtakım kişi ve grupları genel popülasyondan ayrıştırıp soykırıma tabi tutabilirler.
KHK’lılara yapılan kötü muamelelerden olan ülke içerisinde, kamuda ve özel sektörde çalışmalarının yasaklanması, çalışma lisanlarının iptalleri, işyeri açmalarının engellenmesi, toplumdan yardım almalarının engellenmesi, yurt dışına çıkmalarının engellenmesi, emekliliklerinin engellenmesi, sağlık güvencelerinin verilmemesi, miras haklarının engellenmesi, vekâlet alıp vermelerini engellenmesi gibi birçok yol ve yöntemlerle yapılan uygulamalar “onların yaşam koşulları, tamamen ya da kısmen fiziksel yok oluşa götürecek şartlarda tutacak nitelikte” olduğundan, Rudolph Joseph Rummel’in veya Claudia Falconer Card’ın “politik-kırım, halk-kırım, sosyal-kırım” “soykırım” tanımlarına tamamen uymaktadır. Yapılanları “Politik-Kırım, Halk-Kırım ve Sosyal-Kırım” terimleri özetleyen ana terimler diyebiliriz.
Google’da https://www.khkliplatformlaribirligi.org/cok-yakinda-yayinlanacak-olan-onucuncu-yilinda-ohalin-toplumsal-maliyetleri-raporu-uzerine-khkli-sosyolog-doc-dr-bayram-erzurumluoglu-ile-yapilan-carpici-roportaj-2 yazarak soykırım tartışmasının detaylarına bakabilirsiniz.
Rapordaki “Sonuç” ifadesi bence mevcut durumun en kısa özetidir:
OHAL/KHK’lar ve devamında yürürlüğe konulan uygulamalar Türkiye’yi “Hukuk Devleti” olmaktan tamamen uzaklaştırmış ve hiç kimsenin hukuk güvencesinin olmadığı bir devlet statüsüne getirmiştir. Hukuk Devleti olamamanın ülkeyi iki yılda getirdiği nokta, yalnızca, 250.000 birincil mağdur, 1.500.000 ikincil mağdur üretme sınırlarını çoktan aşmış ve 80.000.000 üçüncül mağdur üretme noktasına doğru hızla yaklaşmaktadır.
KHK lı ifadelerinden örnekler / röportajlardan alınmıştır:
Sosyalist KHK’lı: Öğretmen olarak çalışırken öğretmenlerin kendi öğrencilerine özel ders vermesi – okulların dershane vs. paralı eğitime yönlendirme yapılan yerler olmasını protesto ediyordum. Bu nedenle bazı öğretmen arkadaşlarımla ve okul idaresiyle çatışmak durumunda kaldım. Oysa özel sektörde çalışmamız dahi engellendi. Hayatımızı devam ettirmek için özel ders vermeye başladım. Benim için hayatımın en olumsuz bölümü oldu. Ancak daha önceki zamanlarda iktidar uygulamalarını sokakta basın açıklamaları gibi eylemlerle protesto etme alışkanlığımızdan meydanlara çıktık. (Alttaki bölüme değil de buraya yazmak istediğim grup ise öznel İslamcı kimliği ile bizim de itirazlarımızı aynı şekilde yaptığımızdır. Bu nedenle Müslüman kimliği ile küresel kapitalizme itiraz eden duruşumuz kurum soruşturmasında, ibadet edip de kendi partilerine yanaşmayanlara etiket yapıştıran amirleri şaşırtmış hatta kızdırmıştı. ‘Hem namaz kılıyorsun hem de iktidarın, devletin aleyhine yazmışsın!’ diye tepki göstermişlerdi. Bu ifadeler OHAL komisyonundan bana ret cevabı olarak dönmüştü: Devlete sadakati şüphelidir!)
Dindar – mütedeyyin çevresinden KHK’lı:
1-İlk yaşadığımız şey, ne yapacağımız bilememek oldu. Nasıl davranacağımızı, nasıl yapacağımızı soracağımız kimseler yoktu. Bizi savunmak, korkulacak bir şeydi o günlerde.
2- İdare Mahkemesi ‘Herhangi bir terör örgütü ile irtibatınız olmayabilir ama idarenin bu süreçte bir tasarruf yetkisi var!’ diyerek idareyi hakkı buldu, davayı istinafa taşıdım. İstinaf garip bir karar verdi. Davayı bozdu ama aleyhime karar verdi, davayı Danıştay’a taşıdım. Bu sefer 2. kez ihraç olduğumdan OHAL KHK’sına karşı dava açtım. Danıştay, İstinaf’ın kararını bozdu ve tekrar İstinaf’a gönderdi. Davanın Danıştay’a gitmesine karar verdi. 15 Temmuzdan önce etliye sütlüye karışmayan birisiydim. Eski mesai arkadaşlarımın beni arayıp sormamalarını bile doğal karşıladım. Korkmuştular, onları anlıyordum. Ben de korkmuştum. Bakanlığın davada yaptığı kurumsal savunmasında “Devlete sadakat görevini yerine getirmemiştir.” Oysa ki bu benim kabullenebileceğim, aklımdan dahi geçiremeyeceğim bir şeydi. “Belki birilerinin beklentisini karşılayamadım herhalde!” diye düşündüm.
BİR BAŞKA ANKET: “Avrasya Araştırma Başkanı Kemal Özkiraz’ın KHK üzerine çarpıcı anketi”
KHK kısaltmasının anlamını bilenler: % 41.5
KHK’lılar kimlerdir: İşten atılan memurlardır: %56
Fetöcülerdir: %14
Bilmiyorum: %17
Teröristlerdir: %4
Atılan askerlerdir: % 3,6 (Diğer memurlardan haberleri yok.)
Mahkeme olmadan görevden alınma doğru mudur?
Doğru değil %50, Kararsızım: %22, Devlet güvenmediği kişilerle çalışmayabilir: %34
En çarpıcı yer:
KHK’lıların ekonomik durumları nasıldır? (Bu soru sadece KHK’lı tanıdığı olanlara soruldu)
Bilmiyorum: %25 diye cevapladı. (Yani tanıyor ama ne yaptıklarını bilmiyor.)
Son durumu özetleyen tablolar:
600 bin soruşturma, 300 bin gözaltı, 100 bin tutuklama, 130 bin ihraç, 2.761 kurum kapatıldı, 200 bin işsiz, 100’den fazla intihar yaşandı, 500’e yakın kanser, ihmal, kazalar sebebiyle can kayıpları yaşandı.
Son durum nedir:
Hem hukuki uygunluk hem de sağlık nedeniyle tahliye edilmediği için ölen tutuklular için ülke gündemine oturan isyana kulak tıkayan iktidar, özellikle tutuklamalarda en son bu hafta kadınlara çıplak arama, göstericilere kameralar önünde orantısız güç kullanımını da aşan insan onurunu ayaklar altına alınan uygulamalar… Önce hedef gösterip sonra 1 günde 60 avukatı tutuklamak, kendisi için geri dönülmez durumu açık ediyor.
İç hukuk bitti; peki AHİM ne yapıyor? Hepimizin bildiği mülteci pazarlığı, ağır dosya yükünden kurtulma istemesi nedeniyle hükümetle anlaştığıdır, OHAL komisyonu gibi bir oyalamayı kabul ettiğidir. AİHM Başkanının Türkiye ziyareti, 4 yıllık AİHM politikalarının yansıması oldu. Bu ziyaret 4 yıldır devam eden sosyal soykırımı seyretmekle kalmayıp, ona sessizce hukuki bahane ve kaçış yolları üreten AHİM’in maskesini indirdi.
Sadece bu kadar mı? Ülkede evrensel hukuk normları yerine devlet erkinin yasalarını teslim olmuş bir yargı sisteminin kurulduğunu görmüyorlar mı?
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, hazırlanan raporları 12 ülkenin büyük elçiliğine verdi. Başka bir büyükelçiyle yarım saat planlanan görüşmede sürecin dehşetini gösteren açıklamaları yapınca görüşme 2 saate uzuyor ve elçinin gözleri yaşarıyor.
Peki, 10 yıl öncesine kadar tek bir gazetecinin bile tutuklanmasına olayında üst perdeden Türkiye’yi azarlayan ve sonuç alıncaya kadar çabalayan AB ülkelerine ne olmuştu? Bugün belgeli işkencelere ve yargı bağımsızlığının yok edildiği çok açık olduğu halde neden kıpırdamıyorlar?
“Devlet kendini korumak için hukuku askıya alabilir.” hususuna güçlü bir itirazda bulunmuyor. Mesele sadece AB’nin veya Batı entelijensiyanın durumu eski kör günlerine mi düşüyor? Şöyle tarihe bakalım :
I. Dünya savaşı öncesi Japonya, Çin’in Mançurya bölgesini işgal etmişti. Bugünkü BM’nin karşılığı olan Milletler Cemiyeti pasif kalmıştı. Barut fıçısına dönen dünyada nasıl bir ateşin başladığını bilmelerine rağmen kıpırdayamamışlardı. Japonya da Batı’ nın artık fikir üretemeyen ve şok halindeki durumunu bildiğinden, ‘toplantıda istediğimi yaparım’ dediğinde apışıp kalmıştı. Buradan cesaret alan Almanya ve İtalya ateşi yakmaya daha bir cesaretlenmişti. O gün Batıda sadece kendi meselesini önemseyip uzaklarda, Asya’da yabani bir devlet başkasına saldırıyor, deyip ciddiye almamasının bedelini çok ağır ödemişti. Batı meselesine fazlaca girmemin sebebi ülkemizin organik bağı olduğundandır.
Bugün ise yükselen faşizm ve otoriter yönetim tarzlarının yaygınlaşması karşısında dağılmış ve somut refleksler üretemiyor. Her şeyin, insanların, yaban hayvanların, yer altı kaynaklarının, çocukların, kadınların, hakkı haykırmak isteyen avukatların, öğretmenlerin, doktorların, itiraz eden işçilerin artık KHK’lı olduğu düzendeyiz. Kurulan düzenin insani olmadığını eşit-adil-barış toplumu yerine tek adam -tek ses-tek rejim kurulduğunu fark eden her canlının potansiyel KHK’lı olduğunu görmüş olduk. Önce 140 bin İhraç, aileler ve sonrasında devam eden KHK’sız işten çıkarmalar, açılan davalar ve KHK düzeninden doğrudan etkilenen 3 milyon civarındaki KHK’lı topluluğun kurumsal savunmasını yapması beklenen ana muhalefet partisi zaten yeni düzene eklemlendi, iktidarla bazen aynı jargonları kullanıyor, ‘millet ittifakı’ partileri siyaset üretemiyor. Ancak Kocaeli milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun sembolleşen çabası ve diğer birkaç destek veren vekiller seslerin duyurulmasını sağladı.
Yeni kurulan partilerden Gelecek Partisi ve Deva Partisi hukuksuz, adaletsiz düzenin durdurulması yerine müsamerede sırasını bekleyen oyunculara benzediler. En incitici olan ise bana göre. Babacan’ın “Mahkemelerden beraat alanların görevlerine döndürülmesi gerekir. Devlet onları eski pozisyonlarına döndürmeyebilir. Ama pasif görevlerde çalıştırabilir.” diye verdiği röportajdır. Burası yeri değil ama “Global finans kurumlarıyla görüşebiliyor!” diye yıldızı parlatılan bu liberal politikacının yüzüne söylemek istediğim şeyler var!
“İktidar hedef gösterdi!” diye bir günde 60 avukatın avukatlık mesleklerini ifa ettikleri için gözaltına alınmasında “Birkaç ilde Gülen yapılanmasına operasyon yapıldı.” diye iki tarafın birbirini yemesi şeklinde gören çevreler zaten KHK’lıların en büyük engeli oluyorlar. Bunlardan yeni bir düzen kurulduğunu, bütün muhalif çevrelerin bertaraf edilmesi olayını anlama süreçleri halen sürüyor. Neyse ki diğer çevrelerde olay kavranmış durumda. Ancak bu sefer de somut çıkışlar yapmak üzerine çökülmesiyle sonuçlandığından zorlaştı giderek durum.
Kendi ideolojik –sosyal/kültürel çehresinden çıkamayınca bizden olmayan iki tarafın kavgası olarak mı bakılıyor halen? İktidar tam zamanında müdahale ederek potansiyel tüm muhalifleri bertaraf edebilecek, en azından abandone etmeyi nasıl başardı?
İktidar, kuvvetler ayrılığını ve yargının bağımsızlığını ortadan kaldırırken, iç ve dış kamuoyunu yıllarca mücadele edilse de temizlenemeyecek devasa bir düşmana karşı savaştığına inandırdı. “Cadı Avı” ortamında istediklerini elde etti.
Sadece bu mu? Kendi hukukunu, kendine has yönetim tarzını dayatan tüm iktidarların en zayıf noktasının birlikte çıkarılan ses karşısında olduğunu bilmiyor muyuz? Baskıları durdurabilmek için bir araya gelmesi gereken muhalif yapılar, ideolojiler birleştirici bir metot, zemin mi arıyorlar? Kimliklerimizi bir kenara bırakıp ortak bir mücadele yapalım derken bir yanlışlık mı yapılıyor? Yoksa zemin herkes için doğru olursa başka “bir araya geliş modeline” gerek yok mudur? ‘Kendim sordum, kendim cevaplayayım!’ olmasın; insanlık tarihine bakarsak iktidar ve ona karşı mücadelelerle doludur. ‘Ânın fıkhı’ dediğimiz şey sadece Müslümanların konusu değildir. Sosyalistlerin, liberallerin, seküler veya başkalarının da mücadele fıkhını çıkarabilecekleri ve üstelik başlangıcındaki saf kaynağından ayrılmamışsa bahsettiğimiz zeminin kurulmasına katkısı kaçınılmaz olur.
‘KHK veya KHK’lıların şu anki durumu nedir?’ dediğimizde, 30’dan fazla ilde kurulmuş olan KHK’lılar platformlarına bakmalıyız. Şimdilik bir adres olmayı, KHK meselesini kamuoyuna duyurma konusunda önemli başarıları oldu. Asıl hedefi her alanı özgürleştirecek genel bir mücadele içinde, bireysel heyecanını koruyacak olan birlikte ses verme amacı olmalıdır. Platformlar kurumsallaşma konusunda aceleci olmamalıdır. Çünkü bu sorun ülkedeki bütün haksız-hukuksuz işlerin birleşim noktasıdır. Tersi olursa kimliklerin bir araya gelip yeni bir umutla, yeni bir kimlikle geleceğin dünyasını kuracak mücadele hattı kuracak imkân değerlendirilmemiş olur.
Tevhid-Adalet-Özgürlük açılımında Müslüman kitle içinde öznel bir zeminde toplumsal muhalefi yapan yapılar, geçen yıllarda kurulan emek-adalet eksenli yapılar ve Mazlumder’den ayrılan bağımsız yapılar KHK meselesinde birer adrestirler. Ayrıca köklü kuruluşlardan İHD ve bazı sendikalar adalet mücadelesinin aktörleridir. Buralarda yer alıp hem genel bir adalet mücadelesi için olunabilir hem de platformlarda KHK mücadelesi yürütülebilir.
Bugün yaşam-vatandaşlık haklarımızın, toprağımızın suyumuzun tehdit altında nefes alamıyorsak, bu durum bize ‘bir araya gelme formülleri’ tartışmalarından önce uygun herkesi, teklifsiz katılabilecek zemin kurulmasına yönelmeye zorlamalıdır. Nefesi kesilen insanlar elbette bir araya geldiklerinde birbirlerinin ilkelerine rahatsızlık verecek tavırlarını bu zeminde isteyerek terk edecektir. Ya da eşit katılımcı, bütüncül bir siyasi programın çevresinde buluşanlar “insanlar konuşa konuşa anlaşırlar” sözünü gerçekleştirebilir.
Bugün bizi bekleyenin ne olduğunu vicdanı hür olanlar ve “Zulüm bizdense ben bizden değilim!” diyenler olarak biliyoruz. Yaşadığımızın çağın kapitalizminin, emperyalizminin, faşizminin, otokrasisinin, dünyayı talan etme, insanları köleleştirme ve hatta kul etme niyetlerinin nasıl tezahür ettiğini görüyoruz. Bizi bekleyen şeyi idealizme boğduğumuzda yanılırız. Elbette eleştirilecek yönleri de olsa ülkemizde Yüksel-Bakırköy-Düzce ve diğer yerlerde ciddi direniş örnekliği veren direnişçilerimiz de oldu. Elbette mücadele tek bir cenahta cereyan edemez. Ancak eninde sonunda kitleselleşebilecek siyasetin üretilebileceği hattın önemli bir kısmını oluşturuyorlar.
Şu üç belgeselde global düzende modern otoriterlik ve karşı direniş adına seyredilebilir örnekler var:
Hong-Kong direnişini anlatan, “ Joshua: Süper Güce Direnen Genç”
Ukrayna direnişini anlatan: Winter on fire / Ukranie’s Fight For Freedom
Mısır’da Mursi ve Sisi dönemini işleyen: Bassem Youssef‘un “Devlerin Ayağını Gıdıklamak” (2016) örneklerini verebilirim. Ç
ağdaş direniş örneklerini olayların içinden ve tanıkların ifadesiyle yapılan belgeseller olduğu için tavsiye ediyorum. Bizden bir örnekle, 3 yıldan fazladır Ankara ve Düzce meydanlarda direnişi devam ettiren Acun, Alev ve Nazan hanımların tutuklu oldukları cezaevinden gönderdikleri mektupla bitirmek istiyorum.
Konu ile ilgili diğer yazılarımın linkleri:
https://www.emekveadalet.org/notlar/kuresellesme-ve-yeni-sol-konferansi-izlenimleri
https://www.emekveadalet.org/notlar/ankaraya-giremeyen-khklilar
https://www.emekveadalet.org/notlar/oncesi-ve-sonrasi-ile-bir-khklilik
RAPORUN TAMAMI İÇİN: https://drive.google.com/file/d/1YyEnkCK_VH6O3ujOSuj9MuXxNGzuR7uJ/view
Yorumlayın
-
Yanlış İliklenen Düğme
-
M. Ali Başaran – Ahmet Örs: Mahmud Abbas Ziyaretinin Anlamları
-
Mücadeleler, Paradigmatik Tutarlılık ve Kararlılıkla Kazanılabilir
-
İstanbul’da Üç Noktadan Geleceğe Sesleniş – Ömer Bilal Karakaya
-
Ahmet Örs: Ortadoğu’da Yeni Sürece Hazırlıklı Olmalıyız
-
Bitmeyen KHK Zulmü: Mehmet Ali Başaran – Fatma Bostan Ünsal
Haberler
17. Dünya Vicdan Haftası Panel & Forumu – 1. Oturum

Yayınlanma:
19 saat önce-
Mart 23, 2025

Sacide Uras
TOKAD (Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim ve Dayanışma Derneği) tarafından düzenlenen 17. Dünya Vicdan Haftası münasebetiyle “Ayşenur Ezgi Eygi ve Aaron Bushnell”e ithaf ettiği Ortadoğu merkezli gelişmelerin tartışıldığı iki oturumlu panel ve forum düzenlendi.
Panel-forumun Sacide Uras başkanlığında yapılan birinci oturumunda Siyonist Sisteme Karşı Gençlik Kolektifi kurucusu Gülşah Eldemir ile Ortadoğu uzmanı gazeteci İslam Özkan konuşmacı olarak yer aldı.
Programın başında panel başkanı Sacide Uras, Dünya Vicdan Haftasının ortaya çıkışını ve yıllar içinde nasıl anılıp işlendiğini anlattıktan sonra Aksâ Tûfânı sürecinde dünyada ve Türkiye’deki direniş hareketlerinin nasıl seyredip şekillendiğini özetledi.
Gülşah Eldemir, “Gazze Direnişine Türkiye’den Omuz Vermek” başlıklı konuşmasında Türkiye’deki farklı grupların direnişe verdiği destek biçimlerini tartıştı.
İkinci konuşmacı olarak söz alan İslam Özkan ise “Filistin-Lübnan-Suriye Üçgeninde Siyonist İşgal ve Direniş” başlıklı bir konuşma yaparak aktörlerin geldiği noktalar hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Konuşmaların devamında katılımcıların soru ve değerlendirmeleri ile etkinliğin birinci bölümü sona erdi.
Videolar
Doğu, Batı ve İslam Düşüncelerinde Adalet Teorileri – Kadir Canatan (video)

Yayınlanma:
3 hafta önce-
Mart 3, 2025
Prof. Kadir Canatan, Özgür Yazarlar Birliği’nin düzenlediği programda “Doğu, Batı ve İslam Düşüncelerinde Adalet Teorileri” başlıklı bir seminer verdi.
Konuşma, video kaydından takip edilebilir.

Filistinlileri Mısır ve Ürdün’e sürüp Gazze’yi işgal etmeyi plânlayan yeni ABD başkanı Trump’a tepkiler devam ediyor. Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve Özgür Yazarlar Birliği de Üsküdar Mimar Sinan Meydanında bir eylem düzenleyerek Trump’a tepki gösterdi.
Filistin’e Özgürlük Platformundan Şenol Karakaş’ın Türkiye’nin NATO’dan hemen çıkması gerektiğini vurgulayan konuşmasıyla başlayan eylem, Meryem Karayıl’ın topluluk adına okuduğu açıklamayla devam etti. Aynı açıklamanın İngilizcesini ise Melike Belkıs Örs okudu. Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs ise “1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti çerçevesinde varılacak bir barış ” talebini eleştirdi ve bunun büyük bir emperyalist-Siyonist tuzak olduğunu söyledi.
“Siyonizm Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak, Trump Gazze’den Elini Çek, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Katil İsrail Filistin’den Defol, Zalimler Yenilecek Direniş Kazanacak, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Filistin Trump’a Mezar Olacak, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, Kahrolsun İşbirlikçi Hainler, Aaron’a Rachel’e Ayşenur’a Bin Selam, Firavunlar Yenilecek Musalar Kazanacak, Yaşasın Küresel İntifada” sloganlarının atıldığı eylemde okunan açıklamanın Türkçe ve İngilizceleri şöyle:
Kıymetli Filistin dostları,
Siyonist, işgalci İsrail, Gazze’de tarihin gördüğü en büyük soykırımlardan birini yaptı.
Yüz binlerce Filistinli kardeşimiz bu katliamda can verdi!
Milyonlarca Filistinli yaralandı; evini, mahallesini kaybetti, oradan oraya sürüldü.
15 ay boyunca benzeri görülmemiş bir vahşet yaşadı Gazze.
Gazze alt üst olurken Siyonist işgalciler Batı Şeria’da da boş durmadı!
Hem Aksâ Tûfânı sırasında hem de Gazze ateşkesinden sonra Batı Şeria yoğun bir Siyonist saldırı altında kaldı!
Filistinliler bu soykırım savaşı süresince en temel insani ihtiyaçlarından mahrum bırakıldı, açlık ve salgın hastalıklar bir halkı yok olma noktasına getirdi.
Bölgedeki işbirlikçi yönetimlerin desteği ya da suskunluğundan güç alan İsrail, katliamlarını pervasızca sürdürdü.
Ama herkes açıkça biliyor ki bu katliamcı çetenin arkasındaki asıl güç, asıl fail Amerika’dır.
ABD öncülüğündeki egemen dünya düzeni Direniş’i bastırmak, bütün ezilen halkların özgürlük mücadelesine gözdağı vermek için bütün imkânlarıyla Gazze’ye adeta çullandılar.
Biden önderliğindeki bu emperyalist hücum, Direniş’in mazlum ve mustazaflara ilham vermesinden korkarak bütün silah fabrikalarını, maddî imkânlarını Siyonistlerin katliamları için seferber ettiler!
Şimdilerde ise ABD’de yeni bir emperyalist şef iş başına geldi.
Önceki başkanlık tecrübesinden de herkesin bildiği bu çağın en büyük Firavunlarından biri olan Trump, Gazze’yi ele geçirmekten, Gazzelileri Mısır’a ve Ürdün’e sürmekten bahsetmektedir.
Sonrasında da sıranın Batı Şeria’da yaşayan Filistinlilere geleceğini işaret eden çağın Firavununa ve onun temsil ettiği egemen dünya düzenine karşı işte bu meydanlardan sesleniyoruz:
Sizin hiçbir tehdidinizden korkmuyoruz!
Sizin tehditlerinize, en vahşî saldırılarınıza karşı vicdanlı dünya halkları Direniş’in yanında durmuştur!
Sizin tehditlerinize ve soykırım savaşlarınıza karşı bütün ezilen halkların kalbi Direniş’le beraber atmıştır!
Sizin tehdit ve katliamlarınıza karşı İntifada ateşi, Rabbimiz tarafından Firavun’un sarayına yerleştirilen Musa gibi kampüslerinizde, sokaklarınızda, parlamentolarınızda boy vermiştir!
Ne yapsanız, ne kadar tehdit etseniz boştur!
Âlemlerin Rabbine teslim olmuş ve sadece O’ndan korkan Direniş’i yıldıramayacaksınız!
Şundan emin olun ki yenileceksiniz!
Âhirete yenilmiş olarak girecek ve cehenneme sürüleceksiniz!
Bu dünyada ise çoktan yenildiniz.
İnsanlığın vicdanında çoktan mağlup oldunuz!
Çağlar boyunca kötülüğün, şeytanîliğin bir örneği olarak anılacaksınız!
Şunu unutmayın ki tankınızı, topunuzu, üssünüzü, işbirlikçilerinizi Ortadoğu’dan söküp atacağız!
Sanmayın ki katliamlarınız halklarımızın, Direniş’in iradesini kıracak!
Sanmayın ki Lübnan’dan Yemen’e, İran’dan Suriye’ye, Gazze’den Batı Şeria’ya kadar ateşe verdiğiniz Ortadoğu geri çekilecek!
Hep birlikte, silkinip yeniden ve yeniden karşınıza dikileceğiz!
Ey Trump, ey katillerin koruyucusu!
Tüccar dilini, paraya tapan zihnini, Siyonistlerini, işbirlikçilerini Gazze’den, Filistin’den, Ortadoğu’dan ve bütün mazlum coğrafyalardan çek!
Senden korkan senden beter olsun!
Siyonist işgal şebekeni Filistin’den söküp atacağımız günler yakındır.
Asıl sen, Amerikan üniversitelerinin kampüslerinde harlanan intifada ateşinden; Aaronların, Rachellerin iradesinden kork!
İşte o irade hepinizi alt edecek ve düzeniniz tepetaklak olacaktır!
Yaşasın Küresel İntifada!
Kahrolsun emperyalist-Siyonist zalimler!
Dear friends of Palestine,
Zionist, occupying Israel committed one of the biggest genocides in history in Gaza.
Hundreds of thousands of our Palestinian brothers and sisters have been killed in this massacre!
Millions of Palestinians have been injured, lost their homes and neighborhoods, and have been driven from one place to another.
For 15 months, Gaza has experienced unprecedented brutality.
While Gaza was turned upside down, the Zionist occupiers were not idle in the West Bank!
Both during the Al-Aqsa Flood and after the Gaza ceasefire, the West Bank has been under intense Zionist attack!
Palestinians have been deprived of their most basic human needs during this genocidal war, while starvation and epidemic disease have driven a people to the point of extinction.
Empowered by the support or silence of the collaborative governments in the region, Israel continued its massacres recklessly.
But everyone clearly knows that the real power, the real perpetrator behind this murderous gang is America.
The ruling world order, led by the United States, has swooped on Gaza with all its means to suppress the Resistance and intimidate the freedom struggle of all oppressed peoples.
This imperialist offensive led by Biden, fearing that the Resistance would inspire the oppressed and the mustazaf, gave all its weapons factories and material means to the Zionists.
Now a new imperialist chief has taken over in the US.
Trump, one of the greatest Pharaohs of this age, as everyone knows from his previous presidential experience, talks about taking over Gaza and expelling Gazans to Egypt and Jordan.
We are calling out from these squares against the Pharaoh of the age and the dominant world order that he represents, which points out that the Palestinians living in the West Bank will be next:
We are not afraid of any of your threats!
Against your threats, against your most brutal attacks, the conscientious peoples of the world have stood by the Resistance!
The hearts of all oppressed peoples beat with the Resistance against your threats and genocidal wars!
The fire of Intifada against your threats and massacres has appeared on your campuses, on your streets, in your parliaments, like Moses who was placed in Pharaoh’s palace by our Lord!
No matter what you do, no matter how much you threaten!
You will not intimidate the Resistance, which has surrendered to the Lord of the Worlds and fears only Him!
Rest assured that you will be defeated!
You will enter the Afterlife defeated and you will be driven to Hell!
In this world you are already defeated.
You have already been defeated in the conscience of humanity!
You will be remembered throughout the ages as an example of evil and demonization!
Remember that we will uproot your tanks, cannons, bases and collaborators from the Middle East!
Do not think that your massacres will break the will of our peoples, of the Resistance, do not think that the Middle East that you set on fire from Lebanon to Yemen, from Iran to Syria, from Gaza to the West Bank will retreat!
Together, we will rise up and face you again and again!
O Trump, protector of murderers!
Withdraw your merchant language, your money-worshipping mind, your Zionists, your collaborators from Gaza, Palestine, the Middle East and all oppressed geographies!
May he who fears you be worse than you!
The day is coming when we will uproot the Zionist occupation network from Palestine.
You should be afraid of the fire of the intifada burning on the campuses of American universities; you should be afraid of the will of the Aarons and Rachels!
That will will defeat you all and your order will be turned upside down!
Long Live the Global Intifada!
Down with the imperialist-Zionist oppressors!