Haberler
KHK’lıların Mücadelesinde Son Durum Nedir?

Yayınlanma:
3 sene önce-

Ömer Bilal KARAKAYA
KHK meselesinin, KHK’lıların mevcut durumuna göz atalım istedik. Bunun için yakın zamanda açıklanan “OHAL’ in Toplumsal Maliyetleri -3” adlı rapora bakalım.
Rapor bilimsel yöntemlerle, yüksek güvenlik metodu ile, katılımcıların ifadeleri korunarak yapıldı. Yaklaşık 3.500 KHK’lı ve yakınının katılımıyla gerçekleşti.
OHAL’in Toplumsal Maliyetleri Raporu -3 / Durum Tespiti :
Bu çalışma 15 Temmuz 2016 tarihli menfur darbe girişimi sonrasında, hükümet tarafından, muhtemelen, 3 ay bile sürmesine gerek kalmadan kaldırılacağı beyanları ile ilan edilen OHAL’in 7 (yedi) sefer daha uzatılıp iki yılını doldurduktan sonra, 25 Temmuz 2018 tarihinde TBMM’den geçirdiği 7145 sayılı “Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ve bazı ilave mevzuat değişiklikleri ile neredeyse fiili olarak kalıcı hale getirdiği OHAL’in sosyal etkilerinin bulgularını içermektedir.
Yaşanan bu süreçte KHK’larla işlerinden atılan, birçok sosyal, siyasal ve ekonomik hakları gasp edilen ve hak mücadelesi vermek zorunda bırakılan insanlara halen bağımsız ve tarafsız mahkemeler değil, kararları keyfi ve tartışmalı olan OHAL icadı kurumlar adres gösterilmeye devam edilmektedir.
OHAL’in –sözde- bittiği bugünlerde Türkiye sosyal, siyasal, ekonomik olarak hâlâ OHAL’in gölgesinde puslu bir zeminde, her tür baskıcı ve totaliter müdahaleye açık bir şekilde varlığını sürdürmektedir.
KHK lar Soykırım olarak Tanımlanabilir mi?
Rapor öncesi soykırım teriminin kullanılması konusunda bir tartışma dönmüştü. Elbette gaz odaları görmedik ama modern çağda ölüme götüren sebepler oluşmuştu. Kendi vatanında resmi olarak terörist ilan edilen, çalışma, vatandaşlık haklarından bile mahrum edilenler, tutukluluk halinde, cezaevlerinde kötü muamele ve tavan cezalar verilmesi, linç riskleri gibi hayati riskler nedeniyle ya bir köşede ölmesi ya da yurtdışına çıkma girişiminde boğularak ölme, taciz, dışlanma, günlük yaşamını devam ettiremediğinden kanser olarak ölmek gibi modern soykırım yöntemleri uygulanmaktadır.
KHK’lılara yapılanlar için “sivil ölüm” terimi olduğu genel kabul görmüştü. Ancak soykırım tabiri evrensel tanımındaki “Soykırım, bir grubun varlığını ortadan kaldırma amacıyla gruplara karşı işlenen şiddet içeren suçlar ve sürecin adıdır.” şeklinde tam bir karşılığı olmadığı söyleniyordu. Ancak raporda açıklanan modern soykırım tanımlarına uyduğu kanaatine varabiliriz.
Raporun ilgi çeken başlıklarından bir tanesi, “OHAL Soykırımında Hedef Seçilenlere Karşı İşlenen ‘İnsanlığa Karşı Suç’ Uygulamalarının 111 Yöntemi” bence tarihin benzer dönemlerine bakılırsa tekerrürün devamını ispatlıyor. Buradaki ince nokta ise KHK’lıların 111 uygulamanın hepsinin hedefinde olması ama bazılarının herhangi bir insani yurttaşlık hakkınızı kullanmak istediğinizde başınıza gelmesidir.
“Sağlık Hizmetlerine Erişim Engellemeleri” başlığındaki modern soykırım yöntemi hasta olunduğunda; malınıza/paranıza el konulması, iş yeri açtırtmama/engelleme bunun için başvuru yaptığınızda başınıza gelmektedir.
Rudolph Joseph Rummel, SteveJ.Stern, Barbara Harff, Ted R. Gurr ve Claudia Falconer Card gibi bilim adamları, “soykırımların (genocide); sadece etnik bir grubu yok etme gerekçesiyle değil bir “politikayı”, bir “siyasi otoriteyi” veya “siyasi rejimlerini” toplumlarına hakim kılmak” gerekçesiyle de yapılabileceğini” ifade ederler. Bu görüşlere göre soykırımların, etnisite (ırk) gerekçesiyle olması gerekmediği gibi, otokratik bir idarenin, kendi ideolojisini, yönetim anlayışını, politikalarını halklarına dayatabilmek için; kendi otoritelerinde veya siyasi ideolojilerinden kaynaklanan gerekçe veya motivasyonlarla birtakım sosyal veya siyasal toplulukları yok edebilecekleri, kendi keyiflerine göre hedef seçtikleri birtakım kişi ve grupları genel popülasyondan ayrıştırıp soykırıma tabi tutabilirler.
KHK’lılara yapılan kötü muamelelerden olan ülke içerisinde, kamuda ve özel sektörde çalışmalarının yasaklanması, çalışma lisanlarının iptalleri, işyeri açmalarının engellenmesi, toplumdan yardım almalarının engellenmesi, yurt dışına çıkmalarının engellenmesi, emekliliklerinin engellenmesi, sağlık güvencelerinin verilmemesi, miras haklarının engellenmesi, vekâlet alıp vermelerini engellenmesi gibi birçok yol ve yöntemlerle yapılan uygulamalar “onların yaşam koşulları, tamamen ya da kısmen fiziksel yok oluşa götürecek şartlarda tutacak nitelikte” olduğundan, Rudolph Joseph Rummel’in veya Claudia Falconer Card’ın “politik-kırım, halk-kırım, sosyal-kırım” “soykırım” tanımlarına tamamen uymaktadır. Yapılanları “Politik-Kırım, Halk-Kırım ve Sosyal-Kırım” terimleri özetleyen ana terimler diyebiliriz.
Google’da https://www.khkliplatformlaribirligi.org/cok-yakinda-yayinlanacak-olan-onucuncu-yilinda-ohalin-toplumsal-maliyetleri-raporu-uzerine-khkli-sosyolog-doc-dr-bayram-erzurumluoglu-ile-yapilan-carpici-roportaj-2 yazarak soykırım tartışmasının detaylarına bakabilirsiniz.
Rapordaki “Sonuç” ifadesi bence mevcut durumun en kısa özetidir:
OHAL/KHK’lar ve devamında yürürlüğe konulan uygulamalar Türkiye’yi “Hukuk Devleti” olmaktan tamamen uzaklaştırmış ve hiç kimsenin hukuk güvencesinin olmadığı bir devlet statüsüne getirmiştir. Hukuk Devleti olamamanın ülkeyi iki yılda getirdiği nokta, yalnızca, 250.000 birincil mağdur, 1.500.000 ikincil mağdur üretme sınırlarını çoktan aşmış ve 80.000.000 üçüncül mağdur üretme noktasına doğru hızla yaklaşmaktadır.
KHK lı ifadelerinden örnekler / röportajlardan alınmıştır:
Sosyalist KHK’lı: Öğretmen olarak çalışırken öğretmenlerin kendi öğrencilerine özel ders vermesi – okulların dershane vs. paralı eğitime yönlendirme yapılan yerler olmasını protesto ediyordum. Bu nedenle bazı öğretmen arkadaşlarımla ve okul idaresiyle çatışmak durumunda kaldım. Oysa özel sektörde çalışmamız dahi engellendi. Hayatımızı devam ettirmek için özel ders vermeye başladım. Benim için hayatımın en olumsuz bölümü oldu. Ancak daha önceki zamanlarda iktidar uygulamalarını sokakta basın açıklamaları gibi eylemlerle protesto etme alışkanlığımızdan meydanlara çıktık. (Alttaki bölüme değil de buraya yazmak istediğim grup ise öznel İslamcı kimliği ile bizim de itirazlarımızı aynı şekilde yaptığımızdır. Bu nedenle Müslüman kimliği ile küresel kapitalizme itiraz eden duruşumuz kurum soruşturmasında, ibadet edip de kendi partilerine yanaşmayanlara etiket yapıştıran amirleri şaşırtmış hatta kızdırmıştı. ‘Hem namaz kılıyorsun hem de iktidarın, devletin aleyhine yazmışsın!’ diye tepki göstermişlerdi. Bu ifadeler OHAL komisyonundan bana ret cevabı olarak dönmüştü: Devlete sadakati şüphelidir!)
Dindar – mütedeyyin çevresinden KHK’lı:
1-İlk yaşadığımız şey, ne yapacağımız bilememek oldu. Nasıl davranacağımızı, nasıl yapacağımızı soracağımız kimseler yoktu. Bizi savunmak, korkulacak bir şeydi o günlerde.
2- İdare Mahkemesi ‘Herhangi bir terör örgütü ile irtibatınız olmayabilir ama idarenin bu süreçte bir tasarruf yetkisi var!’ diyerek idareyi hakkı buldu, davayı istinafa taşıdım. İstinaf garip bir karar verdi. Davayı bozdu ama aleyhime karar verdi, davayı Danıştay’a taşıdım. Bu sefer 2. kez ihraç olduğumdan OHAL KHK’sına karşı dava açtım. Danıştay, İstinaf’ın kararını bozdu ve tekrar İstinaf’a gönderdi. Davanın Danıştay’a gitmesine karar verdi. 15 Temmuzdan önce etliye sütlüye karışmayan birisiydim. Eski mesai arkadaşlarımın beni arayıp sormamalarını bile doğal karşıladım. Korkmuştular, onları anlıyordum. Ben de korkmuştum. Bakanlığın davada yaptığı kurumsal savunmasında “Devlete sadakat görevini yerine getirmemiştir.” Oysa ki bu benim kabullenebileceğim, aklımdan dahi geçiremeyeceğim bir şeydi. “Belki birilerinin beklentisini karşılayamadım herhalde!” diye düşündüm.
BİR BAŞKA ANKET: “Avrasya Araştırma Başkanı Kemal Özkiraz’ın KHK üzerine çarpıcı anketi”
KHK kısaltmasının anlamını bilenler: % 41.5
KHK’lılar kimlerdir: İşten atılan memurlardır: %56
Fetöcülerdir: %14
Bilmiyorum: %17
Teröristlerdir: %4
Atılan askerlerdir: % 3,6 (Diğer memurlardan haberleri yok.)
Mahkeme olmadan görevden alınma doğru mudur?
Doğru değil %50, Kararsızım: %22, Devlet güvenmediği kişilerle çalışmayabilir: %34
En çarpıcı yer:
KHK’lıların ekonomik durumları nasıldır? (Bu soru sadece KHK’lı tanıdığı olanlara soruldu)
Bilmiyorum: %25 diye cevapladı. (Yani tanıyor ama ne yaptıklarını bilmiyor.)
Son durumu özetleyen tablolar:
600 bin soruşturma, 300 bin gözaltı, 100 bin tutuklama, 130 bin ihraç, 2.761 kurum kapatıldı, 200 bin işsiz, 100’den fazla intihar yaşandı, 500’e yakın kanser, ihmal, kazalar sebebiyle can kayıpları yaşandı.
Son durum nedir:
Hem hukuki uygunluk hem de sağlık nedeniyle tahliye edilmediği için ölen tutuklular için ülke gündemine oturan isyana kulak tıkayan iktidar, özellikle tutuklamalarda en son bu hafta kadınlara çıplak arama, göstericilere kameralar önünde orantısız güç kullanımını da aşan insan onurunu ayaklar altına alınan uygulamalar… Önce hedef gösterip sonra 1 günde 60 avukatı tutuklamak, kendisi için geri dönülmez durumu açık ediyor.
İç hukuk bitti; peki AHİM ne yapıyor? Hepimizin bildiği mülteci pazarlığı, ağır dosya yükünden kurtulma istemesi nedeniyle hükümetle anlaştığıdır, OHAL komisyonu gibi bir oyalamayı kabul ettiğidir. AİHM Başkanının Türkiye ziyareti, 4 yıllık AİHM politikalarının yansıması oldu. Bu ziyaret 4 yıldır devam eden sosyal soykırımı seyretmekle kalmayıp, ona sessizce hukuki bahane ve kaçış yolları üreten AHİM’in maskesini indirdi.
Sadece bu kadar mı? Ülkede evrensel hukuk normları yerine devlet erkinin yasalarını teslim olmuş bir yargı sisteminin kurulduğunu görmüyorlar mı?
Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, hazırlanan raporları 12 ülkenin büyük elçiliğine verdi. Başka bir büyükelçiyle yarım saat planlanan görüşmede sürecin dehşetini gösteren açıklamaları yapınca görüşme 2 saate uzuyor ve elçinin gözleri yaşarıyor.
Peki, 10 yıl öncesine kadar tek bir gazetecinin bile tutuklanmasına olayında üst perdeden Türkiye’yi azarlayan ve sonuç alıncaya kadar çabalayan AB ülkelerine ne olmuştu? Bugün belgeli işkencelere ve yargı bağımsızlığının yok edildiği çok açık olduğu halde neden kıpırdamıyorlar?
“Devlet kendini korumak için hukuku askıya alabilir.” hususuna güçlü bir itirazda bulunmuyor. Mesele sadece AB’nin veya Batı entelijensiyanın durumu eski kör günlerine mi düşüyor? Şöyle tarihe bakalım :
I. Dünya savaşı öncesi Japonya, Çin’in Mançurya bölgesini işgal etmişti. Bugünkü BM’nin karşılığı olan Milletler Cemiyeti pasif kalmıştı. Barut fıçısına dönen dünyada nasıl bir ateşin başladığını bilmelerine rağmen kıpırdayamamışlardı. Japonya da Batı’ nın artık fikir üretemeyen ve şok halindeki durumunu bildiğinden, ‘toplantıda istediğimi yaparım’ dediğinde apışıp kalmıştı. Buradan cesaret alan Almanya ve İtalya ateşi yakmaya daha bir cesaretlenmişti. O gün Batıda sadece kendi meselesini önemseyip uzaklarda, Asya’da yabani bir devlet başkasına saldırıyor, deyip ciddiye almamasının bedelini çok ağır ödemişti. Batı meselesine fazlaca girmemin sebebi ülkemizin organik bağı olduğundandır.
Bugün ise yükselen faşizm ve otoriter yönetim tarzlarının yaygınlaşması karşısında dağılmış ve somut refleksler üretemiyor. Her şeyin, insanların, yaban hayvanların, yer altı kaynaklarının, çocukların, kadınların, hakkı haykırmak isteyen avukatların, öğretmenlerin, doktorların, itiraz eden işçilerin artık KHK’lı olduğu düzendeyiz. Kurulan düzenin insani olmadığını eşit-adil-barış toplumu yerine tek adam -tek ses-tek rejim kurulduğunu fark eden her canlının potansiyel KHK’lı olduğunu görmüş olduk. Önce 140 bin İhraç, aileler ve sonrasında devam eden KHK’sız işten çıkarmalar, açılan davalar ve KHK düzeninden doğrudan etkilenen 3 milyon civarındaki KHK’lı topluluğun kurumsal savunmasını yapması beklenen ana muhalefet partisi zaten yeni düzene eklemlendi, iktidarla bazen aynı jargonları kullanıyor, ‘millet ittifakı’ partileri siyaset üretemiyor. Ancak Kocaeli milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun sembolleşen çabası ve diğer birkaç destek veren vekiller seslerin duyurulmasını sağladı.
Yeni kurulan partilerden Gelecek Partisi ve Deva Partisi hukuksuz, adaletsiz düzenin durdurulması yerine müsamerede sırasını bekleyen oyunculara benzediler. En incitici olan ise bana göre. Babacan’ın “Mahkemelerden beraat alanların görevlerine döndürülmesi gerekir. Devlet onları eski pozisyonlarına döndürmeyebilir. Ama pasif görevlerde çalıştırabilir.” diye verdiği röportajdır. Burası yeri değil ama “Global finans kurumlarıyla görüşebiliyor!” diye yıldızı parlatılan bu liberal politikacının yüzüne söylemek istediğim şeyler var!
“İktidar hedef gösterdi!” diye bir günde 60 avukatın avukatlık mesleklerini ifa ettikleri için gözaltına alınmasında “Birkaç ilde Gülen yapılanmasına operasyon yapıldı.” diye iki tarafın birbirini yemesi şeklinde gören çevreler zaten KHK’lıların en büyük engeli oluyorlar. Bunlardan yeni bir düzen kurulduğunu, bütün muhalif çevrelerin bertaraf edilmesi olayını anlama süreçleri halen sürüyor. Neyse ki diğer çevrelerde olay kavranmış durumda. Ancak bu sefer de somut çıkışlar yapmak üzerine çökülmesiyle sonuçlandığından zorlaştı giderek durum.
Kendi ideolojik –sosyal/kültürel çehresinden çıkamayınca bizden olmayan iki tarafın kavgası olarak mı bakılıyor halen? İktidar tam zamanında müdahale ederek potansiyel tüm muhalifleri bertaraf edebilecek, en azından abandone etmeyi nasıl başardı?
İktidar, kuvvetler ayrılığını ve yargının bağımsızlığını ortadan kaldırırken, iç ve dış kamuoyunu yıllarca mücadele edilse de temizlenemeyecek devasa bir düşmana karşı savaştığına inandırdı. “Cadı Avı” ortamında istediklerini elde etti.
Sadece bu mu? Kendi hukukunu, kendine has yönetim tarzını dayatan tüm iktidarların en zayıf noktasının birlikte çıkarılan ses karşısında olduğunu bilmiyor muyuz? Baskıları durdurabilmek için bir araya gelmesi gereken muhalif yapılar, ideolojiler birleştirici bir metot, zemin mi arıyorlar? Kimliklerimizi bir kenara bırakıp ortak bir mücadele yapalım derken bir yanlışlık mı yapılıyor? Yoksa zemin herkes için doğru olursa başka “bir araya geliş modeline” gerek yok mudur? ‘Kendim sordum, kendim cevaplayayım!’ olmasın; insanlık tarihine bakarsak iktidar ve ona karşı mücadelelerle doludur. ‘Ânın fıkhı’ dediğimiz şey sadece Müslümanların konusu değildir. Sosyalistlerin, liberallerin, seküler veya başkalarının da mücadele fıkhını çıkarabilecekleri ve üstelik başlangıcındaki saf kaynağından ayrılmamışsa bahsettiğimiz zeminin kurulmasına katkısı kaçınılmaz olur.
‘KHK veya KHK’lıların şu anki durumu nedir?’ dediğimizde, 30’dan fazla ilde kurulmuş olan KHK’lılar platformlarına bakmalıyız. Şimdilik bir adres olmayı, KHK meselesini kamuoyuna duyurma konusunda önemli başarıları oldu. Asıl hedefi her alanı özgürleştirecek genel bir mücadele içinde, bireysel heyecanını koruyacak olan birlikte ses verme amacı olmalıdır. Platformlar kurumsallaşma konusunda aceleci olmamalıdır. Çünkü bu sorun ülkedeki bütün haksız-hukuksuz işlerin birleşim noktasıdır. Tersi olursa kimliklerin bir araya gelip yeni bir umutla, yeni bir kimlikle geleceğin dünyasını kuracak mücadele hattı kuracak imkân değerlendirilmemiş olur.
Tevhid-Adalet-Özgürlük açılımında Müslüman kitle içinde öznel bir zeminde toplumsal muhalefi yapan yapılar, geçen yıllarda kurulan emek-adalet eksenli yapılar ve Mazlumder’den ayrılan bağımsız yapılar KHK meselesinde birer adrestirler. Ayrıca köklü kuruluşlardan İHD ve bazı sendikalar adalet mücadelesinin aktörleridir. Buralarda yer alıp hem genel bir adalet mücadelesi için olunabilir hem de platformlarda KHK mücadelesi yürütülebilir.
Bugün yaşam-vatandaşlık haklarımızın, toprağımızın suyumuzun tehdit altında nefes alamıyorsak, bu durum bize ‘bir araya gelme formülleri’ tartışmalarından önce uygun herkesi, teklifsiz katılabilecek zemin kurulmasına yönelmeye zorlamalıdır. Nefesi kesilen insanlar elbette bir araya geldiklerinde birbirlerinin ilkelerine rahatsızlık verecek tavırlarını bu zeminde isteyerek terk edecektir. Ya da eşit katılımcı, bütüncül bir siyasi programın çevresinde buluşanlar “insanlar konuşa konuşa anlaşırlar” sözünü gerçekleştirebilir.
Bugün bizi bekleyenin ne olduğunu vicdanı hür olanlar ve “Zulüm bizdense ben bizden değilim!” diyenler olarak biliyoruz. Yaşadığımızın çağın kapitalizminin, emperyalizminin, faşizminin, otokrasisinin, dünyayı talan etme, insanları köleleştirme ve hatta kul etme niyetlerinin nasıl tezahür ettiğini görüyoruz. Bizi bekleyen şeyi idealizme boğduğumuzda yanılırız. Elbette eleştirilecek yönleri de olsa ülkemizde Yüksel-Bakırköy-Düzce ve diğer yerlerde ciddi direniş örnekliği veren direnişçilerimiz de oldu. Elbette mücadele tek bir cenahta cereyan edemez. Ancak eninde sonunda kitleselleşebilecek siyasetin üretilebileceği hattın önemli bir kısmını oluşturuyorlar.
Şu üç belgeselde global düzende modern otoriterlik ve karşı direniş adına seyredilebilir örnekler var:
Hong-Kong direnişini anlatan, “ Joshua: Süper Güce Direnen Genç”
Ukrayna direnişini anlatan: Winter on fire / Ukranie’s Fight For Freedom
Mısır’da Mursi ve Sisi dönemini işleyen: Bassem Youssef‘un “Devlerin Ayağını Gıdıklamak” (2016) örneklerini verebilirim. Ç
ağdaş direniş örneklerini olayların içinden ve tanıkların ifadesiyle yapılan belgeseller olduğu için tavsiye ediyorum. Bizden bir örnekle, 3 yıldan fazladır Ankara ve Düzce meydanlarda direnişi devam ettiren Acun, Alev ve Nazan hanımların tutuklu oldukları cezaevinden gönderdikleri mektupla bitirmek istiyorum.
Konu ile ilgili diğer yazılarımın linkleri:
https://www.emekveadalet.org/notlar/kuresellesme-ve-yeni-sol-konferansi-izlenimleri
https://www.emekveadalet.org/notlar/ankaraya-giremeyen-khklilar
https://www.emekveadalet.org/notlar/oncesi-ve-sonrasi-ile-bir-khklilik
RAPORUN TAMAMI İÇİN: https://drive.google.com/file/d/1YyEnkCK_VH6O3ujOSuj9MuXxNGzuR7uJ/view
Haberler
MESEM Uygulaması Yoksul Çocuklarımızı Sömürü-Ölüm Kıskacına Sokuyor!

Yayınlanma:
5 saat önce-
Eylül 30, 2023
Eğitim İlke-Sen, Manisa’nın Alaşehir ilçesinde elektrik tesisatı döşeme işinde çalıştığı inşaatın beşinci katından düşerek can veren 16 yaşındaki MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) öğrencisi Zekai Dikici ve MESEM uygulaması hakkında bir açıklama yayımladı.
Çocuk emeği sömürüsünün sistematik hâle geldiği vurgulanan açıklamanın tam metni şu şekilde:
MESEM Uygulaması Yoksul Çocuklarımızı Sömürü-Ölüm Kıskacına Sokuyor!
Manisa’nın Alaşehir ilçesinde 16 yaşındaki MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) öğrencisi Zekai Dikici, elektrik tesisatı döşeme işinde çalıştığı inşaatın beşinci katından düşerek can verdi.
Bu acı ve kabul edilemez hâdise, henüz çocukluk ve ilk gençlik dönemlerinde emekleri sınırsızca sömürülen yoksul aile evlatlarının iş cinayetlerinde de sıraya sokulduğunun açık kanıtı olarak okunmalıdır.
MESEM uygulamasıyla haftada bir gün okula, diğer günler işletmelerde çalışmaya giden yüz binlerce çocuğa ileri düzeyde bir emek sömürüsü örneği olarak 9, 10 ve 11. sınıflarda asgari ücretin yüzde 30’u; 12. sınıflarda ise ancak yarısı verilmektedir.
Öğrencilere verilen ücretler devlet tarafından karşılanmakta, bu yolla yine halkın kesesinden sermayeye ucuz iş gücü transferi yapılmaktadır. Çalışan öğrencilerin iş güvenliğinin ne durumda olduğuna dair en açık ve çarpıcı cevapları ise daha önce Ali Sait Karpınar’ın, şimdi de Zekai Dikici evlatlarımızın iç parçalayan ölümleri vermiştir!
MESEM marifetiyle sermayenin sömürüsüne terk edilen yoksul gençlerimiz, iktidar sahiplerinin dillerine doladıkları Çin modeline geçişin kurbanları olmaktadırlar! Mevsimlik tarım işçisi çocuklarımızdan mülteci yavrularımıza, MESEM’lerde küçük yaştan itibaren kapitalist tezgâha köle edilen öğrencilerimize kadar kitlesel bir çocuk emeği sömürüsü ile karşı karşıyayız.
Çocuk/öğrenci emeğini sınırsızca sömürmesi için sermayenin önüne fırlatıp atan MEB politikaları suçludur, derhâl iptal edilmelidir. Yoksul halkımızın evlatlarının yanında değil de sömürü düzeninden yana duranlardan hesap sorulmalıdır.
EĞİTİM İLKE-SEN YÖNETİM KURULU
Haberler
Yoksulluk Derinleşiyor: Açlık Sınırı 13.334 Liraya Yükseldi

Yayınlanma:
17 saat önce-
Eylül 29, 2023
TÜRK-İŞ’in açıkladığı Eylül-2023 araştırmasına göre açlık sınırı 13.334, yoksulluk sınırı ise 43.433 liraya yükseldi. Açlık sınırı böylece, 11.402 lira olan Asgari Ücreti yaklaşık 2 bin lira geçmiş oldu.
Aynı araştırmada gıda harcamalarında 12 aylık ortalamalara göre değişim oranı ise % 106,21 olarak hesaplandı.
Araştırma ile ilgili TÜRK-İŞ açıklamasının tamamı şu şekilde:
- MUTFAK ENFLASYONU AYLIK %9,31 ON İKİ AYLIK %84,04, YILLIK ORTALAMA %106,821 ORANINDA ARTTI.
- DÖRT KİŞİLİK AİLENİN AYLIK GIDA HARCAMASI TUTARI (AÇLIK SINIRI) 13.334 TL,
- GIDA İLE BİRLİKTE DİĞER TÜM TEMEL HARCAMALARI İÇİN HANEYE GİRMESİ GEREKEN TOPLAM GELİR TUTARI(YOKSULLUK SINIRI) İSE 43.433 TL,
- BEKÂR BİR ÇALIŞANIN AYLIK YAŞAMA MALİYETİ 17.336 TL‘YE ULAŞTI.
2021 Ocak’tan 2023 Eylül ayına 4 kişilik ailenin aylık gıda harcaması tutarı tam 5 katına çıktı!
TÜRK-İŞ Açlık Sınırı Endeksi (TASE Ocak 2021=100) Eylül’23: 500,80
Başta iktisaden dar ve sabit gelirlileri olmak üzere, toplumun tüm kesimlerini etkileyen ve halkın en temel sorunu olarak nitelenebilecek enflasyon, resmi verilerin ötesine geçen bir gerçeklikle günlün yaşam üzerinde etkili olmaya devam etmektedir. Türkiye’de yaşanan yüksek enflasyonun önümüzdeki kısa vadeli dönemde de etkili olacağı öngörülmektedir.
TÜRK-İŞ çalışmasının ortaya koyduğu gibi, bilhassa son iki yıl içinde aşırı yükselen gıda fiyatları bireyleri ve aileleri çok olumsuz etkiledi. Gıda fiyatlarının artmasında öncelikle yetersiz üretimin olması, tarımsal üretim girdilerinde maliyet artışları ile üretim, tedarik ve satış zinciri içerisinde orantısız fiyat değişimleri önemli rol oynadı.
Kuşkusuz emeğin milli gelirden aldığı payın giderek gerilemesinin bir sonucu olarak yoksul daha da yoksullaştı. Bu süreçte, artan ücret gelirine rağmen devam eden yüksek fiyat artışları hayat pahalılığını dayanılmaz noktalara taşıdı. Özellikle dolaylı vergilerdeki artış, gelir vergisinde bu aylarda giderek yükselen oranlar ücretli çalışanların gelirlerini daha da aşındırdı. Uygulanması gereken gelir politikasında esas olması gereken, gelirlerin gerçek enflasyon seviyesinden daha fazla artması ve insana yakışır yaşam koşullarını sağlayacak düzeyde harcamayı karşılayacak seviyede refahın adil paylaşılmasıdır.
TÜRK-İŞ Araştırmasının 2023 Eylül ayı sonucuna göre;
- Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 13.334,13 TL’ye,
- Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarınıntoplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 43.433,65 TL’ye,
- Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 17.336,25 TL’ye yükseldi.
Çizelge 1: Dört Kişilik Ailenin Açlık ve Yoksulluk Sınırı (TL/Ay)* | ||||
Eylül 2022 | Aralık 2022 | Temmuz 2023 | Eylül 2023 | |
Yetişkin Erkek Gıda Harcaması | 2.187,42 | 2.451,55 | 3.652,83 | 4.004,67 |
Yetişkin Kadın Gıda Harcaması | 1.735,46 | 1.951,20 | 2.993,12 | 3.246,01 |
15–19 Yaş Grubu Çocuk Gıda Harcaması | 2.157,42 | 2.421,55 | 3.604,08 | 3.952,17 |
4–6 Yaş Grubu Çocuk Gıda Harcaması | 1.164,88 | 1.306,27 | 1.947,99 | 2.131,26 |
Açlık Sınırı (4 Kişilik Ailenin Gıda Harcaması) | 7.245,18 | 8.130,57 | 12.198,04 | 13.334,13 |
Yoksulluk Sınırı (4 Kişilik Ailenin Toplam Harcaması) | 23.599,93 | 26.483,94 | 39.733,03 | 43.433,65 |
* Harcama tutarları, yuvarlama nedeniyle, toplamda farklı olabilmektedir.
TÜRK-İŞ’in verilerine göre “mutfak enflasyonu”ndaki değişim Eylül 2023’te şu şekildedir:
- Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarındaki artış bir önceki aya göre % 9,31 oranında gerçekleşti.
- Sekiz aylık değişim oranı ise % 64,00 olarak tespit edildi.
- Son on iki ay itibariyledeğişim oranı % 84,04 oldu.
- On iki aylık ortalamalara göre değişim oranı ise % 106,21 olarak hesaplandı.
Çizelge 2: Gıda Harcamasındaki Değişim % | ||||
Eyl’21 | Eyl’22 | Aralık’22 | Eyl’23 | |
Bir Önceki Aya Göre Değişim Oranı | 0,17 | 5,15 | 4,41 | 9,31 |
Bir Önceki Yılın Aralık Ayına Göre Değişim Oranı | – | 76,80 | 98,41 | 64,00 |
Son On İki Ay İtibariyle Değişim Oranı | – | 130,01 | 98,41 | 84,04 |
On İki Aylık Ortalamalarla Değişim Oranı | – | – | 106,28 | 106,21 |
TÜRK-İŞ hesaplamasında temel alınan ve doğrudan piyasadan derlenen fiyatlara göre, gıda ürünlerinde Eylül 2023 itibariyle gözlemlenen değişim harcama gruplarına göre şu şekilde oldu:
- Süt, yoğurt, peynir grubunda;
Bir ayda süt ortalama %8 zamlanırken, peynir fiyatı sınırlı düzeyde geriledi, yoğurt fiyatı sınırlı düzeyde arttı. Yeni beslenme kalıbıyla araştırıya başlandığı Ocak 2022’den bu yana bu gruptaki ürünler 3 kattan fazla fiyat artışı göstermiştir.
- Et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller, yağlı tohum ürünlerinin bulunduğu grupta;
Et ve Süt Kurumu’nun (ESK), Ankara Gıda ve İhtiyaç Maddeleri Perakendeciler Derneği bünyesinde faaliyet gösteren marketlerin bir kısmına, Nisan sonu itibariyle ithal edilmiş olan karkas etleri düşük fiyattan vermesi sayesinde dana kıyma 190 TL, kuşbaşı 210 TL’den satılmaya başlanmıştı. Bu ürünler sırasıyla bu ay 289 TL ve 329 TL’den satıldı. Bunun yanında ulusal zincir marketler ve Ankara’nın dernek üyesi olmayan ve olup da yerli et satmaya devam eden yerel marketlerinden pek çoğunda dana kıyma ortalama 330, kuşbaşı ortalama 373 TL’den reyonlardaki yerini aldı. Av yasağının sona ermesiyle hamsi 100 TL’den, en çok talep gören deniz balıkları bir ayda %5 fiyat düşüşüyle beraber tezgâhlarda ortalama 164 TL’den satılmaya başladı. Bir ayda nohut %28, yağlı tohumlar (kuruyemiş) %27, yeşil mercimek %20, tavuk yumurtası ve kuzu eti % 17, kırmızı mercimek %13, kuru fasulye % 11, dana eti %9, tavuk sınırlı seviyede zamlandı.
Yeni beslenme kalıbıyla araştırıya başlandığı Ocak 2022’den bu yana balık, kuru fasulye, kırmızı mercimek, yağlı tohum 2 kattan; yumurta, tavuk, kuzu, yeşil mercimek 3 kattan; nohut 4 kattan; dana 5 kattan fazla fiyat artışı göstermiştir.
- Ekmek ve tahıllar grubunda;
Bir ay içinde irmik %13, pirinç %10, bulgur %9, ekmek %8, makarna %5, un sınırlı seviyede fiyat artışı yaşadı. Ankara’da 7 TL’ye satılan 200 gramlık beyaz ekmek üzerinden hesaplandığında 4 kişilik ailenin aylık sadece ekmek masrafı 735 TL oldu. Ocak 2022’den bu yana ekmek, pirinç, bulgur, makarna 3 kattan; un ve irmik 2 kattan fazla fiyat artışı göstermiştir.
- Taze sebze-meyve grubunda;
Semt pazarlarında hem yeşil soğan, maydanoz gibi salata yeşilliklerinin hem de ıspanak, pazı gibi yeşil yapraklı sebzelerin fiyatları yükseldi. Kuru soğan 20 TL’ye dayanırken patates 20 TL’nin üzerine çıktı. Brokoli, karnabahar, kabak, patlıcan, sivri biber, fasulye, barbunya, havuç ve limon fiyatları artarken karalahana, turp, köy biberi, domates fiyatları geriledi. Bu ayın zam şampiyonu %60’lık fiyat artışıyla barbunya oldu. Nektarın, çilek, üzüm, şeftali armut fiyatları yükseldi. Karpuz, kavun, muz, erik fiyatları düştü. En düşük fiyatlı meyve bu ay yine 20 TL ile elma oldu. Ortalama sebze (ana yemekleri tamamlayan maydanoz, kıvırcık vb. salata yeşillikleri dâhil değil) kg fiyatı 29,40 TL, ortalama meyve kg fiyatı 32,96 TL oldu. Hesaplamada -bu ay- 23’ü sebze ve 9’u meyve olmak üzere toplam 32 üründeki fiyat değişimi dikkate alındı. Ortalama meyve-sebze kg fiyatı 26,95 TL olarak tespit edildi (ana yemekleri tamamlayan maydanoz, kıvırcık gibi salata yeşillikleri bu hesaplamada “Ortalama Meyve-Sebze Fiyatı”na dâhil edilmektedir). Yeni beslenme kalıbıyla hesaplamanın yapıldığı Ocak 2022’den bu yana meyve 7 kattan; sebze 5 kattan fazla fiyat artışı göstermiştir.
- Temel yağ ürünlerinin bulunduğu grupta;
Bir ay içinde margarin %17, zeytinyağı %8, ayçiçek yağı %4 zamlandı. Tereyağı fiyatı sabit kaldı. Ocak 2022’den bu yana ayçiçek yağı 1 kattan; tereyağı ve margarin 3 kattan; zeytinyağı 5 kattan fazla fiyat artışı göstermiştir.
- Son grup içinde yer alan gıda maddelerinden;
Bir ay içinde ıhlamur %64, baharat %49, siyah zeytin %39, yeşil zeytin %34, çay ve reçel %7, salça %6, şeker %5, pekmez %4 fiyat zamlandı. Tuz fiyatı %7 geriledi. Ocak 2022’den bu yana zeytin 5 kattan; tuz, baharat, şeker, pekmez 4 kattan; çay, ıhlamur, reçel, salça 3 kattan fazla fiyat artışı göstermiştir.
Kaynak: www.turkis.org.tr

Son dönemde ileri düzeyde artan zam ve vergiler İstanbul’da protesto edildi.
Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve ÖYB tarafından Fatih İtfaiye Parkında yapılan eylemde “Derinleşen Yoksulluğa; Zam, Sömürü ve Yağma Düzenine Hayır!”, “Yoksulları Vuran Zamlar, Vergiler İptal Edilsin!” pankartları taşındı ve “Zamlar Vergiler İptal Edilsin, Emeği Ekmeği Savunacağız, Sermayenin Değil Rabbimizin Kuluyuz, Kahrolsun Kapitalist Yağma Düzeni, Emekçiler Köle Olmayacak, Yağmacı AKP Hesap Verecek, Sermayeye Değil Halka Hizmet Et, Zam Sömürü Yağma Düzenine Hayır” sloganları atıldı, tekbir getirildi.
Eylemin başında konuşan Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs, ağır ekonomik koşullara, zam yağmuruna maruz kalan halkın sesi olmak, sömürü düzenine itiraz etmek için meydanlara çıktıklarını söyledi.
Topluluk adına Cahit Erdem Örs’ün okuduğu açıklamanın tam metni şu şekilde:
DERİNLEŞEN YOKSULLUĞA;
ZAM, SÖMÜRÜ, YAĞMA DÜZENİNE HAYIR!
YOKSULLARI VURAN ZAMLAR, VERGİLER İPTAL EDİLSİN!
Arkadaşlar,
İleri derecede ağır sömürü koşulları altındayız.
Halkımızın ekmeği elinden pervasızca ve arsızca çalınıyor.
Sermaye düzeni ve onu ikame eden egemen siyaset, son yıllarda iyice belini büktüğü insanımıza son darbeyi indirmek üzere!
Ülkenin ekonomisi zaten berbatken AKP, seçimlerden sonra halkımızın yaşama tutunma umuduna tümüyle kast eden bir ekip ve yol haritası tercih etmiştir!
Biz de bu tercihe karşı direniş tercihini öne çıkarıyoruz.
Bu zam, sömürü ve yağma düzenine meydanlarda açıktan itiraz ediyoruz.
Egemen kapitalist düzenin karşısına dikiliyor ve ezilenlerin, yoksulların yanında saf tutuyoruz.
Kıymetli Dostlar!
Asgari ücretin açlık sınırının altında kaldığı, yoksulluk sınırının 40 bin liraya dayandığı, ekmeğin 10 lira olduğu, şehir içi ulaşımın 15 liraya çıktığı, en düşük ev kiralarının 15 bin düzeylerinde seyrettiği bir vasatta sessiz kalınabilir mi; soruyoruz sizlere!
Her bir ürün ve hizmet için zamlar peşi sıra geliyor. Bir zam yağmuru, fırtınası altındayız. Vergiler görülmemiş seviyelere ulaşmış durumda! Soygun düzeni zam ve vergi marifetiyle derinleşmiş, yaygınlık kazanmıştır! Üretimden koparılan halkımız bu vergi ve zam sarmalının boğuculuğunda iyice nefessiz kalmıştır.
Hiçbir akıl ve izan sahibi bu politikaları kabul edemez! Hiçbir adil, insaflı yürek bu zulüm ve sömürü düzenini onaylayamaz! Biz buradan halkımıza sesleniyor ve bu egemen zulüm düzenine karşı herkesi hakikatin yanında saf tutmaya ve mücadelede dayanışmaya çağırıyoruz. Biliyoruz ki sömürü ve zulüm, sessizlikten güç almaktadır. Ezilenler, yoksullar, emekçiler bu yağma ve talan düzenini layıkıyla tanımalı, haktan ve hakikatten yana başka bir işleyiş için mücadele etmelidir!
Arkadaşlar,
Müsrif, gösterişçi, ulûfeci, sermaye hizmetkârı AKP zihniyeti ekonomik imkânları saçıp savururken de, sözüm ona toparlarken de halkımızın boğazına sarılmış, her seferinde elindeki ekmeğe göz dikmiştir.
AKP’nin faiz politikaları bunun en açık örneği olmuştur. Faizle ilgili popülist ve dönemsel söylem ve tavırlar sergileyen Erdoğan iktidarının tutarsızlıklarının bedelini her seferinde yoksul kitleler en ağır bir şekilde ödemek zorunda kalmıştır. Temelsiz “nas” söylemi, İslami ilkelerin altını oyarken oradan küresel sermaye çevrelerini fazlasıyla memnun ve mutlu eden yüksek faiz kararlarına sıçrayan tutarsızlıklar korkunç bir yıkım sürecini de beraberinde getirmiştir.
Halkın ve Hakikatin Dostları!
Aileleri ve kendileri barınamayan öğrenciler, kalıcı kölelik ücretine mahkûm edilen asgari ücretli milyonlar, göstermelik görüşme süreçlerinde işbirlikçi sarı sendikalar marifetiyle hakları gasp edilen kamu çalışanları, iş cinayetlerinde her ay yüzlerce ölüp duran emekçiler, işsizler, mevsimlik tarım işçileri, emekleri sonuna kadar yağmalanıp sömürülen mülteciler bu soygun düzeninin mağdur ve mazlumlarıdır. Çözüm de ancak bu sınıf ve kitlelerin “Hakça Bölüşüm, Adil Paylaşım” düsturuyla ayağa kalkıp “Tevhid ve Adalet” cephesini ikame etmeleriyle mümkün olacaktır!
Sahte enflasyon oranları üzerinden rakamsal manipülasyonlarla hakikati gizlemeye çalışan etkisiz artışlarla ücretlileri güya rahatlatmanın bir karşılığının olmadığı ortadadır. Faiz ve ihale düzeni, imkânları halktan ve tabiattan alıp sermayeye devretmeyi sürdürmektedir.
Biz bu sarmalı kıracağız!
Buradan sesleniyoruz, talep ve ilkelerimiz nettir:
Gıdadan akaryakıta kadar zamlar derhâl geri alınsın, vergiler iptal edilsin!
Ekonomik kriz denilen şey sermayenin iştihasıdır, bir fatura varsa onu kendileri ödesin!
Derinleşen yoksulluğa; zam, sömürü ve yağma düzenine teslim olmayacak ve zulme karşı direnerek halkın ve Hakkın yanında saf tutmaya devam edeceğiz.
Şüphesiz ki Allah adaleti emreder, her türlü zulmü, fesadı yasaklar!
EĞİTİM İLKE-SEN (İlkeli Eğitim ve Bilim Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.egitimilkesen.org)
SAĞLIK İLKE-SEN (İlkeli Sağlık ve Sosyal Hizmet Çalışanları Dayanışma Sendikası, www.saglikilkesen.org)
TOKAD (Toplumsal Dayanışma, Kültür, Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Derneği, www.tokad.org)
ÖYB (Özgür Yazarlar Birliği, www.ozguryazarlarbirligi.org)
(Topluluk adına, Cahit Erdem Örs)