Söyleşiler
Cumhurbaşkanını Protesto Etmenin Bedeli: Gözaltı, İşkence ve Tutuklama

Türkiye’nin tarihi hukuksuzluklarla tıka basa dolu bolca karanlık içeriyor. Hangi ideolojiye sahip olursa olsun, hiçbir suçu olmayan birinin gözaltına alınıp tutuklanması ne yazık ki halen sıradan vakalardan biri sayılıyor. Hukuk’a, yargıya güven yerlerde süründüğü için olsa gerek bilhassa siyasetçiler, zulümleri örtmek için, ikide bir, “Türkiye bir hukuk devletidir”, “Yargı bağımsızdır, kararlarına müdahale edemeyiz” gibi aklımızla alay eden ifadeler kullanıyor. Her şeye rağmen ben şimdiye dek Türkiye’de Filistin Dostlarının barışçıl protesto gösterisinde bulunup gözaltına alındığına ve hem Emniyet’te hem de cezaevinde işkence görüp tutuklandığına şahit olmamıştım. Tüm bunlar biz yaşarken oldu. Başörtüsü meselesi ile iktidar olan ve Filistin Davasının hamiliğine soyunan bir iktidar zamanında başörtülü gençler, içinde “çıplak arama” da bulunan işkence ve kötü muamelelere tabi tutuldular. “Filistin Dostları Neden Yargılanıyor?” diye sormuştuk. Daha pek çok soruyu sormamız gerekiyor. Fotoğrafta gördüğünüz gençler maskeleri düşüren soruları sordukları için mahkeme kapılarında süründürülmek isteniyor. O gençlerden ikisi ile konuştum. “Filistin Direniş Okulu”nun talebeleri olan Gülşah Eldemir ve Şeyma Yıldırım’ın gözünden olan bitenleri ve bir türlü bitmeyenleri okurken eminim siz de birkaç mübarek soru soracaksınızdır. Belki kendinize, belki muhâtaplarına.
29 Kasım 2024 tarihinde İstanbul’da TRT’nin düzenlediği bir programda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı protesto edenler arasında yer aldığınız için gözaltına alınıp tutuklandınız. Kısaca kendinizden bahsettikten sonra neyi, neden protesto ettiğinizi anlatır mısınız?
Gülşah:
İstanbul’da yaşıyorum. Yapay zekâ uzmanı ve aktivistim. 20 aydır SOCAR adlı firmanın Bakü’den aldığı petrolü İsrail’e satmasını protesto ediyorum. Defalarca kez çeşitli yollar ile sesimizi duyurmaya ve kanlı ticarete dur demeye çalıştık, çalışıyoruz. Bu petrol ticareti ile Türkiye’nin soykırıma ortak olduğunu dile getiriyoruz. Ayrıca aylardır Türkiye- Haifa arasında yoğun bir gemi trafiği varken Haydarpaşa Limanı’nda Gazze’ye insani yardım götürmeye çalışan Vicdan Gemisi hukuksuz bir şekilde limanda tutuluyordu. 2024 Kasım ayında sosyal medyada, TRT WORLD FORUM 2024 programına SOCAR firmasının CEO’su Elchin İbadov’un konuşmacı olarak davet edildiğini gördüm. Bu duruma seyirci kalamazdım. Programa giderek sesimi yetkililere duyurmak istedim. Programa kayıt yaptırdım ve içeride olanlardan birisiydim.
Şeyma:
Ben İstanbul’da yaşayan bir genç aktivistim. 7 Ekim’den beri Filistin mücadelesinin içindeyim çünkü orada yaşananlar hepimizin insanlık sınavı. 29 Kasım’da TRT World’ün programında, Türkiye’nin Filistin konusundaki ikiyüzlü politikasına dikkat çekmek için oradaydım. Socar CEO’sunun orda bulunmasını protesto etmek için oradaydım. Filistin’e destek veriyor gibi görünüp aslında İsrail’le ticari ilişkileri sürdüren bir ülkenin liderine seslenmek istedik. Mesele, bir kişinin konuşmasını engellemek değil Filistin halkına karşı süren bu büyük ikiyüzlülüğü ve sahte dayanışmayı ifşa etmekti.
Tutuklanan 9 kişi olarak birlikte mi hareket ettiniz?
Gülşah:
Programa kayıt yaptırıp bireysel olarak katılım sağladım. Sırasıyla TRT Genel Müdürü, İletişim Bakanı ve Cumhurbaşkanı konuşmalarını yaptı. Filistin temalı bir belgesel yayınlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşma yaparken salondan sesler yükselmeye başladı. Düşünün… Bir soykırım işleniyor ve bu soykırıma yakıt bizim elimizle gidiyor. Bu ticaretin muhatabı ise Filistin temalı bir programda konuşmacı olarak yer alıyor. Elbette ki buna birileri karşı çıkacaktı. O anda doğal olarak protestolar gerçekleşti. Ben de o protestoculardan birisiydim. Cumhurbaşkanı’na sorularımı yönelttiğim protestomu gerçekleştirdim. Birkaç kişiyi aylardır yapılan eylemlerde görmemin neticesinde simaen tanıyordum fakat salon içerisinde olan 4 kişi ve dışarıda eylem yaptıklarını bilmediğim 5 kişi olarak gözaltına alındığımız çevik kuvvet aracında tanıştık.
Şeyma:
Eylem öncesi hiçbirimizin birbirinden haberi yoktu, tanışmıyorduk bile ve açıkçası tek başıma olduğumu sanıyordum bu sebeple çok da gergindim. Ama aslında Hepimiz ortak bir vicdanın sesi olmuşuz meğer ve o gün orada aynı hisle buluşmuşuz. Bizi bir araya getiren şey, ortak bir öfke ve dayanışma olmuş.
Bir STK, cemaat veya tarikata mensup musunuz? İçinde bulunduğunuz yapı adına mı hareket ediyorsunuz?
Gülşah:
Bu yaşıma kadar herhangi bir dernek/vakıf/STK/siyasi parti üyeliğim olmadı. Bu protesto tamamen 20 aydır meydanlarda “Filistin için ne yapabilirim, bu soykırıma ses olmak için neler yapabilirim, çaresiz bir seyirci olarak kalmayıp ülkemde neleri değiştirebilirim” soru ve arayışlarının sonucuydu. Yönlendiren herhangi bir kişi ya da kurum olmadığı gibi birlikte hareket ettiğim kimse de yoktu.
Şeyma:
Hayır, herhangi bir cemaatin, tarikatın ya da resmi bir yapının parçası değilim. Ben bir bireyim, sadece insanlık onuruna sahip çıkan biri olarak oradaydım. Filistin meselesi bir grup ya da kurum meselesi değil, insanlık meselesidir. Orada olmamın nedeni de bu insanlık borcuydu.
Size gözaltında ve cezaevinde kötü muamelede bulunulduğu kamuoyuna yansıdı. Dahası, çıplak aramaya maruz kaldığınız iddiası tartışmalara sebep oldu. Bunları konuşmak sizi rahatsız etmeyecekse, yaşananları aktarır mısınız?
Gülşah:
Haberlerde birinin bunları yaşadığını duymuş olsaydım belki bir ihtimal, “bu kadar da olmaz” derdim. Başıma gelince içinde bulunduğum durumun vehametini daha iyi anlatabiliyorum. Gözaltına alındığımızdan andan itibaren bizimle uğraşıldığını, yıldırmaya çalıştıklarını fark ettik. Hızlıca halledilebilecek işlemler için bile saatlerce aç ve belirsizlik içinde bekledik. Vatan Emniyet’te 3 gün kaldık. Öncelikle bizi narkotiğin deposunun olduğu izbe bir yere götürdüler. Eşyalarımın teslim alındığı ve üst araması yapılan bir süreç ile başladı her şey. 4 kadın polis ile beraber siyah camlı bir odaya gittim. Eşyalarımı teslim ettim ve üst aramam yapıldı. Ayakkabı bağcığı, başörtü iğnesi ve saç tokasını bu aşamada teslim ediyorsun ve mont, başörtü gibi kaba kıyafetlerim çıkartılarak “kaba üst” aramam yapıldı. Evrak işleri tamamlandıktan sonra başka bir üst araması için kadın polis ile başka bir odaya götürüldüm. Burada kaba üst araması olduğunu düşündüğüm fakat kıyafetlerimin çıkartılarak sadece iç çamaşırı ile kalınan ve el ile arandığım daha ayrıntılı, temas edilen bir aramaya tabi tutuldum. Belki genel halleri böyledir bilmiyorum fakat tüm gözaltı sürecinde polislerin kaba tavrı tek başına insana kendini kötü hissettiriyor. Daha sonra 7 kadın olarak aynı koğuşa getirildik. İçerisi oldukça pisti. Üzerimize örtebileceğimiz battaniyeler vardı fakat kokuyordu. Kış ayı olmasına rağmen üzerimi örtemeden uyudum. İnançlı biriyim ve namaz kılmak için gerekli koşulları hiçbir şekilde sağlayamadık. Namaz saatini bilemiyorduk. Yere serebileceğimiz temiz bir örtü yoktu. Ellerimizi yıkayabileceğimiz sabun yoktu. Sabun ve peçetenin yasak olduğunu söyleyip ısrarla getirmediler. Kadın ve erkekler aynı tuvaleti kullanıyorduk ve sabun olmayışı bizi en çok yoran şeydi. 2 gün boyunca yalvardık ve sonunda bir sabun getirdiler. Ben romatizma hastasıyım. Yaşadığım süreç ağrılarımı artırmıştı ve her gün istememe rağmen ilaç raporumun gözükmediği gerekçesiyle ilacımı vermediler. Hâlbuki sistemde bu hastalığı taşıdığım ve kullandığım ilaçlar belliydi. 3 günlük gözaltı süreci sonrası mahkemeye çıkarıldık. Vatan Emniyet’teki gözaltının son günü ve Silivri Cezaevi’ne gidip ilk yemek verilene kadarki süreçte toplamda 36 saat aç bırakıldık. Silivri’ye geldiğimizde ilk kayıt işlemleri için ayakta olacak şekilde 10 saat kadar bekletildik. Bu süreçte medyaya da yansıyan “çıplak arama” ve “başörtü kesilmesi” olayları yaşandı. Dediğim gibi başıma gelmeseydi belki de bu kadar da olmaz diyebilirdim. Adalet Bakanı’nın iftira atarak kabul etmediği çıplak arama maalesef ki yapıldı. Vatan Emniyet sürecinde anlattığım ayrıntılı arama değildi bu. Tamamen çıplak bırakılarak ve uyuşturucu saklama şüphesiyle öksürtülerek yapılan aşağılayıcı ve utanç verici olan “çıplak arama” idi. Kıyafetlerimizin hepsi alındı ve üzerimizde uzun olmayan, tesettüre uymayacak şekilde bırakıldığımız kıyafetler ile kaldık. Benim takmış olduğum şalımı herhangi bir açıklama yapmadan, “kesmemiz gerekiyor” diyerek ortadan kestiler. Kısa kalan parçası ile 2 gün boyunca kendimi kapatmaya çalıştım. En çok zoruma giden şeyler, namaz kıldığımda hiçbir şekilde tesettürümü sağlayamamış olmam ve erkek avukatlarımız geldiğinde de tesettürsüz bırakılmış olmamdı. Bu yaşanılanın “dini inançları önemseyen” bir devlet kurumunda yaşanmış olması ayrıca üzücüydü.
Şeyma:
Evet, ne yazık ki çıplak arama dâhil olmak üzere aşağılayıcı muamelelere maruz kaldık. Bu uygulamalar insan onuruna aykırı ve asla kabul edilemez. Orada bir suç işlemiş gibi değil, sadece sesimizi çıkardığımız için bir cezalandırmaya maruz kaldık. Fiziksel şiddet, psikolojik baskı ve bu tarz insanlık dışı muameleler çok yıpratıcıydı. Bunları anlatmak kolay değil ama bunların üstünü örtmek de doğru değil. Çağlayan’da karar sonrası Silivri’ye gönderilirken yaşadığımız darplar için herhangi bir doktor bizi görmediği için daha agresif davrandılar.
Cumhurbaşkanını protesto etmenin böylesi bir sonuç doğurabileceğini öngörmüş müydünüz?
Gülşah:
Bulunduğumuz program bir FORUM’du. İkinci konuşmacı olan İletişim Bakanı Fahrettin Altun, protestolardan hemen önce Cumhurbaşkanımızın ne kadar bağımsız, dünyaya kafa tutan, haksızlık gördüğünde korkmadan konuşan biri olduğundan ve içinde bulunduğumuz programın özgürce fikirlerimizi konuşabileceğimiz bir yapıda olduğundan bahsetmişti. Gücü elinde bulunduran, sözü kuvvetli bir devlet reisi olarak cumhurbaşkanının en azından bizleri yanına çağırıp haksız isek haksızlığımızı konuşacağı bir beklenti içinde oluyorsun fakat maalesef bizde ağzını açan hemen susturuluyor. Açıkçası program bitene kadar bir yerde tutulabileceğimi, birkaç günlüğüne gözaltı olabileceğini ya da tutuklanacağımı düşünüyordum fakat “özel muameleye” maruz kalacak kadar tutukluluk yaşayacağımı düşündüysem de kondurmamıştım.
Şeyma:
Açıkçası, Türkiye’de sesini çıkaranların başına neler geldiğini hepimiz biliyoruz. Ama buna rağmen susmak, olanlara ortak olmak anlamına gelirdi. Bu yüzden riskin farkındaydım, ama vicdanım rahat olduğu için o gün orada olmaktan da pişman değilim.
Cumhurbaşkanının siz protestocuları “Siyonistlerin ağzı dili olmak” ile suçladığını işittiğinizde ne hissettiniz?
Gülşah:
Kurduğumuz cümlelerin hepsi videolarda ve ifadelerde medyaya yansıdı. İsrail’e giden gemilere karşı çıkmak mı siyonistlerin ağzı dili olmaktır yoksa bu katiller ile iş yapanlar mı? Canlı yayında ya da videolarda o sözü duymak ile hemen gözümün önünde bu cümleye şahit olmak, “sayın cumhurbaşkanım” diyerek söze başlayan birinin direkt bu söze muhatap olmasını duymak ağır bir durum. Daha ağır olan ise Türkiye’ye değer katacağını düşündüğümüz eğitimli gençlerin olduğu salon ahalisinin ne olup bittiğini hiç sorgulamadan saniyesinde holiganlığa tutulup art arda sloganlar atmasıydı.
Şeyma:
Bunu duyduğumda öfkelendim ama bir yandan da şaşırmadım. Türkiye’de Filistin için sokağa çıkanlara bile Siyonist denmesi, iktidarın ne kadar tutarsız ve samimiyetsiz olduğunu gösteriyor. Filistin için sesimizi yükseltirken, İsrail’e en çok ticari destek verenlerden biri olan bir yönetimin bizi Siyonistlikle suçlaması tam bir çelişki.
Hangi suçtan ötürü yargılanıyorsunuz?
Gülşah:
İlginçtir ki dışarıda kanuni hakları çerçevesinde eylem yapan 5 kişi ile akredite olup programa katılan 4 kişi de aynı suçtan aynı dosya içinde yargılanıyoruz. Gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet ile suçlanıyoruz.
Şeyma:
Cumhurbaşkanına hakaret, toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununa muhalefet gibi suçlamalar var. Ama esas suçumuz, gerçeği söylemek. Çünkü bu ülkede gerçeği söylediğinde seni cezalandırıyorlar.
Yargılama ne aşamada? Mahkemede nasıl bir atmosfer var? Bize biraz gözlemlerinizden bahseder misiniz?
Gülşah:
Gözaltı sonrası ilk çıktığımız mahkemede hâkime hanım 5-10 dakika kadar kısa bir süre içinde birbirinden tamamen ayrı kişiler için tek bir karar ile tutuklama çıkarttı! Ellerinde herhangi bir somut delil olmayınca, kanuni hakkımızı kullanarak yaptığımız eylemleri suç kategorisine koyamayınca ellerinden geldiği kadar yıldırma peşindeler. Yurtdışı yasağımız var. Basit gerekçeler ile mahkeme tarihi uzun ay aralıkları ile erteleniyor. Vermek istedikleri gözdağını görüyorum fakat bunun benim için yıldırıcı bir anlamı yok. Mahkemede avukatlarımız her ayrıntıya değinen bir savunma gerçekleştirdiler. “Dönüp de teşekkür etmemiz gereken gençleri bu şekilde yıpratmak tarihi bir ayıptır” diyerek aslında yapılan hukuk zulmünü de belirtmiş oldular. Şu anda 3 yıl hapis istemi ile yargılanıyoruz.
Şeyma:
Mahkemede adil bir ortam olduğunu söylemek zor. Savunmalarımız çoğu zaman dikkate alınmıyor, taleplerimiz ya reddediliyor ya da görmezden geliniyor. Dosyamıza dair taleplerimize dair net bir cevap almak bile zor. Mahkeme salonunda, özellikle bizim davamızda, iktidarın baskısının hissedildiğini düşünüyorum.
Türkiye’de Filistin mücadelesi İsrail zulmü kadar güçlü değilse de köklü bir geçmişe sahip. Filistin Dostları sizi, size yapılan haksız ve hukuksuz muameleyi nasıl görüyor? Destek mesajları alıyor musunuz?
Gülşah:
Silivri’de motivasyonumu en çok dirilten olaylardan birisi de dışarıda bizlere yapılan haksızlığa karşı duran kişilerin olduğunu bilmemdi. Neredeyse her kesim bu hukuksuzluğa karşı çıktı. Adımıza şarkılar yazıldı, tweetler atıldı, destek mesajları geldi, eylemler düzenlendi. Elhamdülillah topyekün dur diyebildik. Sözü direkt muhatabına söylemek halkta büyük bir ilgi uyandırdı. Bir yandan da bugün, ABD’de yaptığı eylemler neticesinde tutuklanan Rümeysa için ayağa kalkan bazı kesimler Türkiye’de tutuklanan Gülşah için aynı tavrı sergilemedi.
Şeyma:
Evet, birçok destek mesajı aldık, bu bizi güçlendirdi. Ama bir yandan da Filistin dostlarının bir kısmı sessiz kalmayı tercih etti, belki korkudan, belki de mevcut baskı ortamında ses çıkaracak gücü bulamadıklarından. Yine de bu süreçte yanımızda olan herkese teşekkür borçluyum, çünkü dayanışma olmadan bu mücadele yürütülemez.
Başınıza gelenler Filistin Davasına ve Türkiye’ye dair bakışınızda herhangi bir değişime yol açtı mı? Duygu ve düşüncelerinizi merak ediyorum.
Gülşah:
Filistin için eylem yapan birilerinin tutuklanmış olması… Bunu bir an için düşünelim. Bugün Türkiye’de 9 kişi işkence, kötü muamele ve hukuksuzluklar ile tutuklandı. Ne için? Kırmızıçizgisi Filistin olan Türkiye’nin Gazze’yi yerle bir eden jetlere yakıt sağlamasına karşı durduk diye mi? Her gün onlarca ticari geminin İsrail’e gitmesine göz yummadık diye mi? Vicdan Gemisi’nin engellenmesine direndik diye mi? Başıma gelenler, bu davada bir avuç olduğumuzu, işbirlikçilere karşı direnişi bırakmayıp Filistin’in sesi olmamız gerektiğini tekraren anlamamı sağladı.
Şeyma:
Aksine, inancım daha da güçlendi. Türkiye’de Filistin meselesine gerçekten sahip çıkanların ne kadar az olduğunu ve Filistin’i sadece bir siyasi malzeme olarak kullananların ne kadar çok olduğunu gördüm. Bu mücadele kolay bir mücadele değil, ama bu kadar zor olması bile neden daha çok ses çıkarmamız gerektiğinin bir göstergesi. Filistin davası bizim onur davamız ve bu baskılar bizi yıldıramaz, aksine daha kararlı yapar.