Connect with us

Haberler

Afganistan’da Barış Görüşmeleri ve Savaş Paralel Olarak İlerliyor

Yayınlanma:

-

Son birkaç yıldır Afganistan’ın ulusal ve uluslararası düzeyde en önemli gündem maddesi “barış” olmaya devam ediyor. Medyada her gün konuyla ilgili onlarca habere rastlamak mümkün. Şubat 2020’de Taliban ile ABD arasında imzalanan anlaşma, Doha’da Taliban ve Afganistan hükümeti ve diğer siyasi gruplar arasında yaklaşık 15 aydır devam eden müzakereler, taraflar arasında Rusya’da yapılan görüşmeler, gündeme gelen ve iki defa ertelenen İstanbul toplantısı, ABD ve NATO’nun Afganistan’da çekilme süreci ve her geçen gün şiddetini arttıran savaş…

20 yıldır devam eden ABD/NATO işgali ve Afgan gruplar arasındaki iç savaşın ulusal, bölgesel ve uluslararası birçok boyutunun olması, barış görüşmelerini tabii olarak zorlaştırmaktadır. Bu nedenle Afganistan barış sürecine dair birçok muhtemel sonuçtan söz edilebilir. Birinci ihtimal ABD ve NATO güçlerinin Afganistan’ı bütünüyle terk etmesinden sonra Taliban ile Afganistan hükümeti ve diğer siyasi gruplar arasında kalıcı ve uzun vadeli bir anlaşma sağlanması ve ortak bir yönetimin kurulması. İkinci ihtimal Taliban ile Afganistan hükümeti arasında kısa süreli bir barış sürecinin ardından tekrar iç savaş ve çatışma sürecine dönülmesi. Üçüncü ihtimal ise Taliban ile Afganistan hükümeti ve siyasi grupları arasında uzlaşmaya varılamaması ve savaşın şiddetini daha da arttırması… Afganistan barış sürecinin bu üç durumdan biriyle sonuçlanması ihtimal dâhilindedir. Hatta ikinci veya üçüncü ihtimal ne yazık ki daha mümkün görünmektedir.

Afganistan barış görüşmelerinin nasıl bir noktaya evrileceğini daha sağlıklı bir biçimde öngörebilmek için tarafların temel taleplerine, hassasiyetlerine ve siyasi hesaplarına bakmakta yarar vardır. Afganistan sorunun ve barış sürecinin yerel ayağının bir tarafında Taliban, diğer ayağında mevcut hükümet ve barış heyetini oluşturan diğer siyasi gruplar yer almaktadır. Bölge ayağında başta Pakistan olmak üzere bölge ülkeleri ve komşular; küresel ayağında ise uluslararası güçler bulunmaktadır. Afganistan işgaline, Afganistan iç savaşına ve Afganistan barış sürecine bu tarafların gözüyle bakıldığında bazı ortak noktaların yanında çok farklı sonuçları da öngörmek mümkündür. Şöyle ki;

Afganistan meselesinde komşu ve bölge ülkeleriyle uluslararası güçler bir kenara bırakılırsa; meselenin ulusal ayağının bir tarafında Taliban, diğer tarafında ise mevcut hükümet ve diğer siyasi/kavmi/dini gruplar bulunuyor. Buradan da anlaşılacağı üzere Taliban’ın karşısında yer alan taraf(lar) yekvücut değil aslında. Zira bu tarafta Cumhurbaşkanı Gani’nin başında olduğu hükümet ayrı baş çekiyor, Abdullah Abdullah’ın başında olduğu barış heyeti ayrı baş çekiyor, Hizb-i İslami, Cemiyet-i İslami gibi dini/siyasi yapılar da ayrı baş çekiyor. Hatta Afganistan’da düzenlenen son seçimin ardından yaklaşık bir sene önce kurulan hükümet ve barış heyetinin faaliyetlerine, açıklamalarına ve uluslararası görüşmelerine bakıldığında, özellikle barış süreci bağlamında fiili olarak iki hükümetin varlığından bile söz edilebilir. Cumhurbaşkanı Eşref Gani ve hükümet kanadı, ABD’nin de istediği ve önerdiği ortak veya geçici hükümet modelini -şimdilik- kabul etmezken, erken seçimi teklif etmektedir. Oysa Afganistan kamuoyunu yakından takip eden herkesin bildiği üzere Gani’nin temel amacı ne pahasına olursa olsun hükümetin başında kalmaya devam etmektir. Ya mevcut görev süresi bitene kadar ya da yeni kurulacak olan hükümetin başında olmak. Bununla birlikte Afganistan hükümet(ler)inin ABD ve NATO’ya rağmen siyasi ve ekonomik açıdan ayakta kalmasının mümkün olmadığı bilinmektedir. Bu nedenle Gani’nin amacı, mevcut konumunu ve çıkarlarını korumak için pazarlık payını arttırmaktan başka bir şey değildir. Buna karşın Afganistan devletinin resmi bir organı olan, Abdullah Abdullah’ın başında olduğu ve hemen hemen Taliban karşıtı bütün siyasi, dini ve milli şahsiyet, grup ve partilerin içinde bulunduğu Milli Şura Heyeti ise, hükümetin aksine ortak veya geçici hükümet önerisine sıcak bakmakta ve bunda ısrar etmektedir. Kısacası Taliban karşıtı cephede birliğin söz konusu olmadığı, taraflar arasında ciddi ihtilaf konularının ve farklı hesaplarının olduğu söylenebilir. Gerçi bu cephenin bayramdan sonra yapılması planlanan İstanbul toplantısı için ortak bir yol haritası ve metin üzerinde anlaşmak için çeşitli girişimleri var ancak şu ana kadar bir sonuca ulaşılmış değil. Ancak bölük pörçük olsa da Taliban karşıtı cephenin şu ortak vurgularından söz edilebilir. Son 20 yılda elde edilen kazanımlardan ödün vermemek. Bu kazanımların başında da demokrasi, insan hakları, kadın hakları, kadınların eğitimi ve medya özgürlüğü gelmektedir.

Taliban tarafında ise durumlar daha farklı seyretmekte. Taliban, barış sürecinin ABD ile imzaladıkları anlaşma çerçevesinde ilerlemesi gerektiğini sık sık vurgulamakta ve bunda da ısrar etmektedir. Taliban’ın bu anlaşmaya dayanarak barış müzakerelerinde öne sürdüğü taleplerin başında şu konular gelmektedir. ABD ve NATO güçlerinin 1 Mayıs’ta ülkeyi tamamen terk etmesi gerektiği (ki, bu tam anlamıyla gerçekleşmedi ancak çekilme süreci başladı), geçen sene serbest bırakılan 5 bin Taliban mensubuna ilaveten kalan 7 bin mensubunun da serbest bırakılması. BM’nin kara listesinde yer alan Taliban yöneticilerinin kara listeden silinmesi ve Afganistan’da İslam’a dayalı bir yönetimin kurulması. (Her ne kadar Afganistan devletinin mevut resmi adı “Afganistan İslam Cumhuriyeti” olsa da Taliban, mevcut sistemin İslami olduğunu kabul etmiyor.)

Barış görüşmelerine ve sürecine Taliban’ın penceresinden bakıldığında şu muhtemel sonuçlara varmak mümkün görünmektedir: Taliban’ın, ABD ile yaptığı anlaşmadan ve son dönem açıklamalarından bir tür uluslararası meşruiyet hedeflediği anlaşılmaktadır. Yani Taliban Afganistan’da kendi inanç ve ilkeleri doğrultusunda bir sistem kurulmasını amaçlamaktadır ama bunun yanında bu sistemin dünya kamuoyu ve uluslararası güçler tarafından tanınmasını da istemekte ve amaçlamaktadır. Buradan bakınca Taliban’ın 20 yıl önceki yönetim tecrübesinden nispeten farklı düşünmeye bağladığı düşünülebilir. Diğer taraftan Taliban’ın dinî ve siyasal düşüncesine bakıldığında; ortak hükümet, cumhuriyet, seçim ve demokrasi ile bir uzlaşma zemininde buluşması imkânsız veya çok zor görünmektedir. Zira Taliban, bu sistem ve yöntemlerin hiçbirisinin İslami olmadığına inanmaktadır. Bir yönetim sistemi olarak emirlik ve/veya hilafeti, yönetim aracı olarak da seçimi değil, atama ve azil yöntemini kabul etmektedir. Dolayısıyla Taliban’ın, dini ve siyasi olarak kendisinden farklı düşünen kesimlerle ortak bir sistem ve yönetim etrafından buluşması pek mümkün görünmemektedir. Üstelik bu kesimler kendileriyle 20 yıldır savaştığı, kendilerini işbirlikçi olarak gördüğü ve bir kesiminin seküler ve demokratik siyasal düşünceye sahip olduğu kimseler olunca, durum daha da çetrefilli bir hal almaktadır.

Bunun dışında Taliban, 20 yıldır mevcut hükümeti ve yönetimi resmi olarak tanımıyor. Bu nedenle ABD ve NATO’nun ülkeyi terk etmesinden sonra Taliban’ın mevcut yönetimi devirmek ve ülkenin tamamına hâkim olmak için savaşın şiddetini arttırabileceği düşünülüyor. Ne yazık ki bu ihtimal, mevcut seçenekler arasında en öne çıkan seçenek gibi görünüyor. Bu noktada Taliban’ı savaşın şiddetini artırmak ve askeri yolla ülke yönetimini tek başına ele geçirmekten men edebilecek en caydırıcı etken, “uluslararası meşruiyet ve tanınma” faktörü gibi duruyor. Ayrıca hükümete mensup askeri güçler dışında, bütün siyasi grupların, her bölgenin ve kavmin en kötü şartlara göre hazırlandığı ve silahlandığı göz önünde bulundurulduğunda muhtemel bir iç savaşın mutlak galibinin olmayacağı açıktır. Böyle bir durumda sadece savaş şiddetlenir, çatışmalar ülkenin her yerine yayılır, ülke bir on veya yirmi yıl daha iç savaşın pençesinde kıvranır durur ve olan ne yazık ki sadece halka olur.

Şimdilik Afganistan barış müzakereleri, Nisan ayında iki defa ertelenen, Ramazan Bayramından sonra yapılması plânlanan ve tarafların birinci derece liderlerinin katılacağı İstanbul toplantısına odaklanmış durumda. Doha’da yürütülen görüşmelere ek olarak BM’nin himayesinde, Türkiye ve Katar’ın da iş birliğiyle ilki 16, ikincisi 24 Nisan’da yapılması plânlanan İstanbul Toplantısı, Taliban’ın toplantıya katılmaması nedeniyle iki defa ertelendi. Taliban, İstanbul toplantısına katılmama gerekçesi olarak önce konuyu istişare etmekte oldukları, sonra ilk toplantıya yetişemeyecekleri, en son da ülkedeki bütün yabancı güçler ülkeyi tamamen terk etmedikçe Afganistan ile ilgili hiçbir toplantıya katılmayacakları yönünde açıklama yaptı. Bu nedenle toplantı bayramdan sonra belirsiz bir tarihe ertelendi. Taliban’ın düzenlenecek olan İstanbul toplantısına katılıp katılmayacağı henüz netlik kazanmamasına rağmen başta ABD temsilcisi Halilzad ve Pakistanlı yetkililer olmak üzere Taliban’ı ikna çabaları sürmektedir. Büyük ihtimalle Taliban, bu toplantıya katılacaktır ancak bundan önce pazarlık gücünü arttırmak ve bazı kazanımlar elde etmek istiyor gibi görünüyor: Kalan 7 bin mensubunun serbest bırakılması ve BM’nin kara listesinden çıkarılması gibi…

Hükümet kanadı ve diğer siyasi gruplardan oluşan Afganistan Milli Barış Heyeti ise, İstanbul toplantısına ortak talep ve şartlarla gitmek için ortak bir belge üzerinde anlaşmaya çalışıyor. ABD temsilcisi Halilzad’ın bu cepheye sürekli yaptığı tavsiye ve uyarıların da bu yönde olduğu söylenebilir: Kendi aralarında ittifakı sağlayarak müşterek talepler üzerinde anlaşmak ve ortak bir duruş sergilemek…

Bütün bu gelişmeler göz önüne alındığında İstanbul toplantısının beklendiği şekliyle gerçekleşmesi durumunda Doha’daki müzakerelere büyük katkı sunacağı, Afganistan Barış Görüşmelerinde bir dönüm noktası olabileceği ve nihai kararların alınabileceği öngörülebilir. Ancak yukarıda kısmen değinilen Taliban ve diğer Afgan taraflar arasındaki siyasal uzlaşma zemininde buluşmaya dair zorluklar, özelde İstanbul toplantısı, genelde barış görüşmeleri önünde en büyük engel olarak görünmektedir. Buna, bölge ülkeleri ve uluslararası güçlerin çıkarları ve siyasi hesapları da katıldığında barış görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanması veya uzun vadeli bir barışın gerçekleşmemesi ne yazık ki muhtemeldir.

YeniPencere, özel     

Haberler

17. Dünya Vicdan Haftası Panel & Forumu – 1. Oturum

Yayınlanma:

-

Sacide Uras

TOKAD (Toplumsal Dayanışma Kültür Eğitim  ve Dayanışma Derneği) tarafından düzenlenen 17. Dünya Vicdan Haftası münasebetiyle “Ayşenur Ezgi Eygi ve Aaron Bushnell”e ithaf ettiği Ortadoğu merkezli gelişmelerin tartışıldığı iki oturumlu panel ve forum düzenlendi.

Panel-forumun Sacide Uras başkanlığında yapılan birinci oturumunda Siyonist Sisteme Karşı Gençlik Kolektifi kurucusu Gülşah Eldemir ile Ortadoğu uzmanı gazeteci İslam Özkan konuşmacı olarak yer aldı.

Programın başında panel başkanı Sacide Uras, Dünya Vicdan Haftasının ortaya çıkışını ve yıllar içinde nasıl anılıp işlendiğini anlattıktan sonra Aksâ Tûfânı sürecinde dünyada ve Türkiye’deki direniş hareketlerinin nasıl seyredip şekillendiğini özetledi.

Gülşah Eldemir, “Gazze Direnişine Türkiye’den Omuz Vermek” başlıklı konuşmasında Türkiye’deki farklı grupların direnişe verdiği destek biçimlerini tartıştı.

İkinci konuşmacı olarak söz alan İslam Özkan ise “Filistin-Lübnan-Suriye Üçgeninde Siyonist İşgal ve Direniş” başlıklı bir konuşma yaparak aktörlerin geldiği noktalar hakkında değerlendirmelerde bulundu.

Konuşmaların devamında katılımcıların soru ve değerlendirmeleri ile etkinliğin birinci bölümü sona  erdi.

Devamını Okuyun

Videolar

Doğu, Batı ve İslam Düşüncelerinde Adalet Teorileri – Kadir Canatan (video)

Yayınlanma:

-

Prof. Kadir Canatan, Özgür Yazarlar Birliği’nin düzenlediği programda “Doğu, Batı ve İslam Düşüncelerinde Adalet Teorileri” başlıklı bir seminer verdi.

Konuşma, video kaydından takip edilebilir.

Devamını Okuyun

Haberler

Üsküdar’da Eylem: Trump, Gazze’den Elini Çek!

Yayınlanma:

-

Filistinlileri Mısır ve Ürdün’e sürüp Gazze’yi işgal etmeyi plânlayan yeni ABD başkanı Trump’a tepkiler devam ediyor. Eğitim İlke-Sen, Sağlık İlke-Sen, TOKAD ve Özgür Yazarlar Birliği de Üsküdar Mimar Sinan Meydanında bir eylem düzenleyerek Trump’a tepki gösterdi.

Filistin’e Özgürlük Platformundan Şenol Karakaş’ın Türkiye’nin NATO’dan hemen çıkması gerektiğini vurgulayan konuşmasıyla başlayan eylem, Meryem Karayıl’ın topluluk adına okuduğu açıklamayla devam etti. Aynı açıklamanın İngilizcesini ise Melike Belkıs Örs okudu. Eğitim İlke-Sen başkanı Ahmet Örs ise “1967 sınırları içinde başkenti Doğu Kudüs olan bir Filistin devleti çerçevesinde varılacak bir barış ” talebini eleştirdi ve bunun büyük bir emperyalist-Siyonist tuzak olduğunu söyledi.

“Siyonizm Yenilecek Direnen Halklar Kazanacak, Trump Gazze’den Elini Çek, Katil ABD Ortadoğu’dan Defol, Katil İsrail Filistin’den Defol, Zalimler Yenilecek Direniş Kazanacak, NATO’dan Çıkılsın Üsler Sökülsün, Filistin Trump’a Mezar Olacak, Kürecik Radarı İsrail’in Kalkanı, Kahrolsun İşbirlikçi Hainler, Aaron’a Rachel’e Ayşenur’a Bin Selam, Firavunlar Yenilecek Musalar Kazanacak, Yaşasın Küresel İntifada” sloganlarının atıldığı eylemde okunan açıklamanın Türkçe ve İngilizceleri şöyle:

Kıymetli Filistin dostları,

Siyonist, işgalci İsrail, Gazze’de tarihin gördüğü en büyük soykırımlardan birini yaptı.

Yüz binlerce Filistinli kardeşimiz bu katliamda can verdi!

Milyonlarca Filistinli yaralandı; evini, mahallesini kaybetti, oradan oraya sürüldü.

15 ay boyunca benzeri görülmemiş bir vahşet yaşadı Gazze.

Gazze alt üst olurken Siyonist işgalciler Batı Şeria’da da boş durmadı!

Hem Aksâ Tûfânı sırasında hem de Gazze ateşkesinden sonra Batı Şeria yoğun bir Siyonist saldırı altında kaldı!

Filistinliler bu soykırım savaşı süresince en temel insani ihtiyaçlarından mahrum bırakıldı, açlık ve salgın hastalıklar bir halkı yok olma noktasına getirdi.

Bölgedeki işbirlikçi yönetimlerin desteği ya da suskunluğundan güç alan İsrail, katliamlarını pervasızca sürdürdü.

Ama herkes açıkça biliyor ki bu katliamcı çetenin arkasındaki asıl güç, asıl fail Amerika’dır.

ABD öncülüğündeki egemen dünya düzeni Direniş’i bastırmak, bütün ezilen halkların özgürlük mücadelesine gözdağı vermek için bütün imkânlarıyla Gazze’ye adeta çullandılar.

Biden önderliğindeki bu emperyalist hücum, Direniş’in mazlum ve mustazaflara ilham vermesinden korkarak bütün silah fabrikalarını, maddî imkânlarını Siyonistlerin katliamları için seferber ettiler!

Şimdilerde ise ABD’de yeni bir emperyalist şef iş başına geldi.

Önceki başkanlık tecrübesinden de herkesin bildiği bu çağın en büyük Firavunlarından biri olan Trump, Gazze’yi ele geçirmekten, Gazzelileri Mısır’a ve Ürdün’e sürmekten bahsetmektedir.

Sonrasında da sıranın Batı Şeria’da yaşayan Filistinlilere geleceğini işaret eden çağın Firavununa ve onun temsil ettiği egemen dünya düzenine karşı işte bu meydanlardan sesleniyoruz:

Sizin hiçbir tehdidinizden korkmuyoruz!

Sizin tehditlerinize, en vahşî saldırılarınıza karşı vicdanlı dünya halkları Direniş’in yanında durmuştur!

Sizin tehditlerinize ve soykırım savaşlarınıza karşı bütün ezilen halkların kalbi Direniş’le beraber atmıştır!

Sizin tehdit ve katliamlarınıza karşı İntifada ateşi, Rabbimiz tarafından Firavun’un sarayına yerleştirilen Musa gibi kampüslerinizde, sokaklarınızda, parlamentolarınızda boy vermiştir!

Ne yapsanız, ne kadar tehdit etseniz boştur!

Âlemlerin Rabbine teslim olmuş ve sadece O’ndan korkan Direniş’i yıldıramayacaksınız!

Şundan emin olun ki yenileceksiniz!

Âhirete yenilmiş olarak girecek ve cehenneme sürüleceksiniz!

Bu dünyada ise çoktan yenildiniz.

İnsanlığın vicdanında çoktan mağlup oldunuz!

Çağlar boyunca kötülüğün, şeytanîliğin bir örneği olarak anılacaksınız!

Şunu unutmayın ki tankınızı, topunuzu, üssünüzü, işbirlikçilerinizi Ortadoğu’dan söküp atacağız!

Sanmayın ki katliamlarınız halklarımızın, Direniş’in iradesini kıracak!

Sanmayın ki Lübnan’dan Yemen’e, İran’dan Suriye’ye, Gazze’den Batı Şeria’ya kadar ateşe verdiğiniz Ortadoğu geri çekilecek!

Hep birlikte, silkinip yeniden ve yeniden karşınıza dikileceğiz!

Ey Trump, ey katillerin koruyucusu!

Tüccar dilini, paraya tapan zihnini, Siyonistlerini, işbirlikçilerini Gazze’den, Filistin’den, Ortadoğu’dan ve bütün mazlum coğrafyalardan çek!

Senden korkan senden beter olsun!

Siyonist işgal şebekeni Filistin’den söküp atacağımız günler yakındır.

Asıl sen, Amerikan üniversitelerinin kampüslerinde harlanan intifada ateşinden; Aaronların, Rachellerin iradesinden kork!

İşte o irade hepinizi alt edecek ve düzeniniz tepetaklak olacaktır!

Yaşasın Küresel İntifada!

Kahrolsun emperyalist-Siyonist zalimler! 

Dear friends of Palestine,

Zionist, occupying Israel committed one of the biggest genocides in history in Gaza.

Hundreds of thousands of our Palestinian brothers and sisters have been killed in this massacre!

Millions of Palestinians have been injured, lost their homes and neighborhoods, and have been driven from one place to another.

For 15 months, Gaza has experienced unprecedented brutality.

While Gaza was turned upside down, the Zionist occupiers were not idle in the West Bank!

Both during the Al-Aqsa Flood and after the Gaza ceasefire, the West Bank has been under intense Zionist attack!

Palestinians have been deprived of their most basic human needs during this genocidal war, while starvation and epidemic disease have driven a people to the point of extinction.

Empowered by the support or silence of the collaborative governments in the region, Israel continued its massacres recklessly.

But everyone clearly knows that the real power, the real perpetrator behind this murderous gang is America.

The ruling world order, led by the United States, has swooped on Gaza with all its means to suppress the Resistance and intimidate the freedom struggle of all oppressed peoples.

This imperialist offensive led by Biden, fearing that the Resistance would inspire the oppressed and the mustazaf, gave all its weapons factories and material means to the Zionists.

Now a new imperialist chief has taken over in the US.

Trump, one of the greatest Pharaohs of this age, as everyone knows from his previous presidential experience, talks about taking over Gaza and expelling Gazans to Egypt and Jordan.

We are calling out from these squares against the Pharaoh of the age and the dominant world order that he represents, which points out that the Palestinians living in the West Bank will be next:

We are not afraid of any of your threats!

Against your threats, against your most brutal attacks, the conscientious peoples of the world have stood by the Resistance!

The hearts of all oppressed peoples beat with the Resistance against your threats and genocidal wars!

The fire of Intifada against your threats and massacres has appeared on your campuses, on your streets, in your parliaments, like Moses who was placed in Pharaoh’s palace by our Lord!

No matter what you do, no matter how much you threaten!

You will not intimidate the Resistance, which has surrendered to the Lord of the Worlds and fears only Him!

Rest assured that you will be defeated!

You will enter the Afterlife defeated and you will be driven to Hell!

In this world you are already defeated.

You have already been defeated in the conscience of humanity!

You will be remembered throughout the ages as an example of evil and demonization!

Remember that we will uproot your tanks, cannons, bases and collaborators from the Middle East!

Do not think that your massacres will break the will of our peoples, of the Resistance, do not think that the Middle East that you set on fire from Lebanon to Yemen, from Iran to Syria, from Gaza to the West Bank will retreat!

Together, we will rise up and face you again and again!

O Trump, protector of murderers!

Withdraw your merchant language, your money-worshipping mind, your Zionists, your collaborators from Gaza, Palestine, the Middle East and all oppressed geographies!

May he who fears you be worse than you!

The day is coming when we will uproot the Zionist occupation network from Palestine.

You should be afraid of the fire of the intifada burning on the campuses of American universities; you should be afraid of the will of the Aarons and Rachels!

That will will defeat you all and your order will be turned upside down!

Long Live the Global Intifada!

Down with the imperialist-Zionist oppressors! 

Devamını Okuyun

GÜNDEM