Yeni seçilen lider, katı sınırlara geri dönüş de dahil olmak üzere göç yasasının dramatik bir şekilde sıkılaştırılacağı sözünü verdi.
Almanya’da geçtiğimiz hafta yapılan seçimleri muhafazakârların ve aşırı sağcıların kazanması, ülkedeki göçmen ve mültecilerin geleceği konusunda belirsizlik yarattı.
Muhafazakar Hıristiyan Demokrat Birlik (CDU) ve tarihi kazanımlar elde ederek ikinci sıraya yerleşen göçmen karşıtı Almanya için Alternatif (AfD), kampanyalarını göç ve iltica politikası üzerine yoğunlaştırmıştı.
Partisinin sınır güvenliği ve göçmenler konusunda daha sert bir tutum benimsemesine öncülük eden CDU lideri ve müstakbel başbakan Friedrich Merz, göçmen kökenli şüpheliler tarafından gerçekleştirilen bir dizi ölümcül saldırının ardından Almanya’nın göç yasasını dramatik bir şekilde sıkılaştırma sözü verdi.
AfD ile hükümet kurmama sözü veren Merz, aşırı sağcı partinin yükselen gücünü durdurmanın tek yolunun demokratik merkezin katı sınırlara geri dönüş de dahil olmak üzere kendi sert tedbirlerini önermesi olduğunu savundu.
Bu arada, kendisini göçmen karşıtı sağa karşı bir denge unsuru olarak konumlandıran sol parti Die Linke, sosyal adalet ve göçmen haklarına odaklanan bir kampanya ile genç seçmenlere hitap etmesi sayesinde 64 sandalye kazanarak beklentileri aştı.
Yeniden seçilen Die Linke milletvekili Clara Bunger, Merz’in seçim söylemini istismarcı olarak değerlendirdi ve onu performatif siyaset yapmakla suçladı.
“Sınırların kapatılması, insanların geri itilmesi ve gözaltı merkezlerinin genişletilmesi Almanya’da hiç kimseyi daha güvenli hâle getirmeyecektir. Bu önlemler zaten savunmasız durumda olanların acılarını daha da derinleştirecektir.” dedi.
“Gerçekten ihtiyacımız olan şey bunun tam tersi: güvenli yollar, gelenlere insani ve adil muamele ve iş, sağlık ve sosyal hizmetlere tam erişim. Almanya’ya sığınmak isteyenleri dışlamak yerine onları güçlendirmemiz gerekiyor.”
Mouatasem Alrifai gibi Almanya’da yaşayan diğer bazı kişiler ise partilerin seçim sürecinde benimsediği ve giderek sertleşen göçmen karşıtı tutumun bu hareketi daha da büyüteceğinden endişe ediyor.
Bir insan hakları aktivisti ve Tamkeen Hareketi’nin kurucularından olan Alrifai, Nürnberg Belediye Meclisi’nin uyum ve göçten sorumlu seçilmiş bir üyesi ve Almanya’ya ilk olarak Suriyeli bir mülteci olarak yerleşmiş.
Alrifai, Alman siyasi partilerinin sosyal politikalar yerine “ırkçı ve popülist söylemleri” benimsediğine inanıyor.
“Bu partilerin çoğu ilkelerine ihanet etti. Birkaç yıl önce aşırı sağcı AfD’nin ırkçı ve popülist tutumlarını eleştiren aynı partiler şimdi benzer tutumları benimsiyor” dedi.
“Bu onların popülaritesini arttırmayacak, aksine aşırı sağın yükselişini körükleyecektir çünkü insanlar her zaman orijinal olanı tercih eder. Bu partiler Almanya’yı uçuruma sürüklüyor.”
Schengen’den bir mola
Ocak ayı sonunda bağlayıcı olmayan bir kararla Alman Parlamentosu, Merz tarafından önerilen ve AB hukuku kapsamında ulusal acil durum ilan edilmesini ve katı sınırlara geri dönülerek sığınmacıların çoğuna kapatılmasını içeren beş maddelik bir göç plânını kabul etti.
Plân, ayrıca daha sıkı sınır dışı etme kuralları, Almanya’ya göç etmek isteyen belgesiz kişilere giriş yasağı ve AB çapında reform talebini de içeriyor.
Sert sınırlar, şu anda açık sınır politikasını sürdüren Schengen kurallarından uzaklaşmanın sinyalini verecektir. Ulusal acil durumlar ya da Covid-19 salgını gibi olaylar dışında kapalı sınırlar genel olarak kurallara aykırı kabul ediliyor.
Beş maddelik plân, sığınma talebinde bulunan insanların eski ordu kışlalarına kapatılmasını ve tehlikeli ve çalkantılı ülkelere “günlük” sınır dışı edilmelerini öngörüyor.
Merz, ayrıca AB’nin iltica yasalarında reform yapması için lobi yapma sözü verdi. (Son Avrupa seçimlerinde aşırı sağcı milletvekillerinin sayısında artış görüldü.) Bazı üye devletler daha önce mevcut göç kurallarının verimsiz olduğundan şikâyet etmişti; bu durum, kapsamlı reformların fitilini ateşleyebilir.
Alrifai göçmenlik konusundaki sert söylemlerin sonuçlarından korkuyor.
“Benim gibi insanlar burada yeni bir hayat kurdular ve insan haklarını savundukları için karşılaştıkları ırkçılık ve baskıya rağmen bu hayatı terk edemezler.” dedi.
“Örneğin ben burada okudum ve çalıştım, ailem ve arkadaşlarımın çoğu burada yaşıyor, dolayısıyla sınır dışı edilmek acı verici bir deneyim olacaktır; belki de Suriye’den sürülmek kadar travmatik!”
Eski başkan Beşar Esad’ın devrilmesinin ardından Suriye’nin güvenli ülke olarak sınıflandırılması hâlinde vatandaşlığa geçme başvurusunun reddedilmesinden korkuyor.
“Açıkçası bu deneyimi tekrar yaşamaya hazır değilim. Bu benim ya da herhangi bir insanın katlanabileceğinin ötesinde bir şey. Bu bir suçtur!” dedi Alrifai.
Avrupa Dış İlişkiler Konseyi Orta Doğu ve Kuzey Afrika Program Yöneticisi Kelly Petillo, Merz’in plânının kabul edilmesi halinde Avrupa’daki dinamiğin değişeceğini söylüyor.
MEE’ye konuşan Petillo, “Bence bu beş maddelik plân eğer kabul edilirse Avrupa’daki dinamiği de etkileyecektir; geçen yılki seçimlerin ardından AB siyasetinin şu anda bulunduğu nokta göz önüne alındığında daha çok siyasi cephede…” dedi.
“Ancak uygulama açısından, plân muhtemelen uygulanmayacak çünkü AB yasalarını ihlal ediyor ve Avrupa ülkeleri işbirliği yapmayacaklarını söylediler.”
Önümüzdeki zorluklar
CDU liderliğindeki yeni hükümet, önerdiği sert göç politikalarını uygulamakta yasal engellerle karşılaşabilir.
AB yasalarına göre mülteciler geldikleri ülkede işleme tâbi tutulmak zorunda, bu da Merz’in önerdiği ölçekte sınır dışı edilmelerini zorlaştırıyor. Avusturya daha şimdiden Almanya’nın sınır dışı ettiği göçmenleri almayı reddedeceğini açıkladı.
“Ulusal acil durum” ilanının Avrupa Birliği’ni tatmin edecek şekilde gerekçelendirilmesi gerekecek, aksi takdirde önerilen sınır kontrolleri yasadışı sayılacak.
Şubat ayında sivil kurtarma örgütü Sea-Watch, Avrupa Adalet Divanı’nın daha önce Macaristan aleyhine verdiği bir karara dayanarak Almanya’yı Avrupa Komisyonu’na şikayet edeceğini duyurmuştu.
“Bu kontroller devlet tarafından organize edilmiş bir hukuk ihlalidir. Orantısızdır ve insan haklarına aykırıdır,” diyen Sea-Watch sözcüsü Oliver Kulikowski sözlerini şöyle sürdürdü “Daha fazla güvenlik sağlamıyor, aksine insanları yasadışılığa itiyor ve onları daha tehlikeli rotalara zorluyor.”
Merz’in beş maddelik planının uygulanabilir olup olmayacağını zaman gösterecek. Henüz bir koalisyon hükümeti kurulmadı ve göçü CDU’nun önerdiği kadar sert bir şekilde bastırmaya niyetli herhangi bir yeni hükümet önemli engellerle karşılaşabilir.
Bu arada bir Alman hükümeti, hayat pahalılığı krizine saplanmış bir nüfus, umutsuzca yatırıma ihtiyaç duyan bir altyapı ve bu gerçekliği Almanya’nın cezalandırıcı mali kurallarıyla uzlaştırmak gibi imkânsız bir görevle karşı karşıya.
Kaynak: middleeasteye.net