Yeni politik kültür, dünyada ve Türkiye’de farklı siyasal açılımlara ve arayışlara neden oldu. İtiraz sunan açılımlar daha çok kendisine yerlileşmeyle alan oluşturmaya çabaladı. Türkiye’de bunun izdüşümü olarak Yerlilik ve Millilik düşüncesi kendisine alan açtı. Günümüzde resmi ideoloji haline gelen bu fikir ne yazık ki daha çok liberal referanslarla kritik edildi. Ancak bu fikrin arka planında dinin araçsallaştırılması nedeniyle Müslümanlar tarafından da gündem edilip eleştirilmeye tabi tutulması gerekirdi. Eleştiriyi nitelikli yapan kısmi çalışmalar olmakla birlikte beklenen destek ve tartışma ne yazık ki oluşmadı.
Yaşadığımız coğrafyada 19. yy sonları ve 20. yy başlarında dünyadaki siyasal dönüşüme karşı nitelik açısından farklı ancak kaygılar açısından benzer bir süreç yaşandı. Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset’inde güncel devlet modelleri ve ideolojik arayışlar karşısında Türkçülük, Osmanlıcılık, İslamcılık akımlarını tartışıp Türkçülük ideolojisini bir reçete olarak sundu. Devleti kurtaracak ideoloji arayışı bu alanda kendisini ifade etti. Yeni politik kültürde, Akçura’nın üzerinde fikir yürüttüğü zemin anlam kaybına uğramıştır. Ulus devletlerin meşruiyet zemini büyük bir kırılmaya uğramış, kimlik tanımları ve kimliğe etkileri küreselleşen dünyada zayıflamış ve 19. yy sonlarında yaşanan kriz tekrar farklı bir mahiyette önümüze çıkmıştır. Tam bu noktada Yerlilik ve Millilik düşüncesi, elinde bulunan imkânları tekrar masaya yatırıp devleti kurtaracak, kimliği ve var olan toplumsallığı devam ettirecek bir arayışa girmiştir. Bu arayış sürecinde Akçura’nın yaptığı gibi tek bir model olan Türkçülük, kurtarıcı olarak görülmemiştir. Yerlilik ve Millilik düşüncesi resmi kimlik olarak Türkçülüğü, motivasyon ögesi olarak İslam’ı, etki etmek istediği hinterlant olarak da Osmanlıcılığı kendi bünyesinde cem etmiştir. Bu anlamda Yerlilik ve Millilik düşüncesine Üç Tarz-ı Siyaset Çorbası demek yerinde olacaktır!
İslami cenah bu süreçte ne yazık ki özgün bir arayış oluşturmak, açılım yapmak yerine yeni politik kültürü temsil eden Küreselcilik ile Yerlilik ve Millilik arasında bir tercihte bulunmuştur. Ağırlıklı olarak “yerli ve milli” çizgiyi benimseyen camia, İslami referansları Küreselciliğe karşı kullanırken bireysel çıkarlar ve yetersizlik nedeniyle Yerlilik ve Milliliğe karşı aynı refleksi göstermemiştir. İslam’ı, temel vurgularını örselemeden benimseyen her Müslüman bilecektir ki İslam; ne devleti, ne sermayeyi, ne de sınıfsal yapıyı kurtarmak için gelmiştir. İslam’ın tarihteki rolü, gücünü temerküz ettiren her türlü iktidar alanına karşı itiraz sunmaktan geçmektedir. Bu eylemini de kendi hukuk, adalet, dayanışma, mülk, kimlik vb. kavramlar üzerinden gerçekleştirmiştir.
Tartışmalar kavramın sözlük anlamında yürütüldüğü zaman Yerlilik ve Milliliğin ideolojik zemini ve amaçları ıskalanmaktadır. Savunduğu kurumsal yapı, bilgi teorisi, toplumsal ilişkiler, eğitim modeli, kimlik tanımı açısından modern kriterleri bünyesinde bulunduran bu ideoloji, fazlasıyla modern bir içerik arz etmektedir. Postmodern değerlerin oluşturduğu etkiye karşı modern iktidar alanını kurtarmak maksadıyla İslam’dan daha da uzaklaşan ve hatta İslam’ı araçsallaştıran bir tavır ortaya konmaktadır. Küreselleşmeye karşı gösterdiği tavır bir Müslümanın bu düşünceyi savunması için yeterli bir neden oluşturmamakta hatta barındırdığı felsefi ve kurumsal anlayış bizzat karşı çıkılması için neden oluşturmaktadır. Şimdi bu nedenleri kısa pasajlar şeklinde tartışmaya açabiliriz:
a. Ulus devlet, kıymetini kendisinden almaya kalkan tavrıyla yaratıcıdan rol çalmıştır. Ulus devletin bu konumunu Yerlilik ve Millilik içselleştirmiş, dini motivasyonlarla da kuvvetlendirmiştir.
b. Yerlilik ve Millilik, kurumsallaşma konusunda modernitenin tavrını aynen benimsemiştir. Aşırı kurumsallaşma, tekâsür toplumlarının vasfıdır. İslam, kurumları (özellikle seküler) değil toplumu öncelemiştir.
c. “Yerli ve milli” düşüncede kimlik tanımı toprak bağımlı şekilde ele ele alınmıştır. Kimlik tanımını akide üzerinden kuran bir din, fetişist bir şekilde kutsallaştırılan toprak ve sınır üzerinden müntesiplerini tanımlamamaktadır. İslam’ın tüm dünyayı kuşatan ufku, burada toprak ve sınırlar üzerinden terk edilmiştir.
d. Yerlilik ve Milliliğin kurucu ideolojik partisi olan AKP “biz ve öteki”ni, oluşturduğu pragmatist siyasete göre tanımlamaktadır ancak müslüman ufuk, güncel politikalar uğruna bu “biz ve öteki”nin ayrıştırıcılığını asla kullanamaz. Politik gündeme göre Deniz Baykal “biz” olabilirken, AKP’ye muhalif bir Müslüman, “öteki” olarak tanımlanabilmektedir. İslam, kendisine göre bir “biz ve öteki” inşa eder ancak burada “öteki”ne karşı kullanılan dil ve yaklaşım Yerlilik ve Millilik gibi yaşam alanı sunmayan, inkâr eden bir yapıda bulunmamakta, pragmatist hesaplarla tanımlanmamaktadır.
e. Modern tüm ideolojilerde olduğu gibi “yerli ve milli” düşüncede iktidar, meşruiyetini kurgulanmış bir tarihten almaktadır. Belirli bir ırkı, coğrafyayı ve dini yeniden yorumlayıp kendi iktidarına zemin hazırlayan bu düşünce, sözleşmeci kuramların iktidarı sekülerleştiren açılımlarını içselleştirmiştir. Kadim tüm inanışlar meşruiyetini dayandıkları değer ve/veya kitaplardan almaktadır. Bu konudaki tavrı Yerlilik ve Milliliğin kendini tanıttığı kavramsal çerçeveden ne kadar uzak olduğunu da göstermektedir. İslam, zanna uymayı (kurgulanmış bir tarihe inanmayı) Müslümanlara değil, gayrimüslimlere yakıştırmaktadır.
f. Tarihte sunulan öncü/kahraman profiller yapı olarak farklılaşmıştır. İslam tarihinde örnek şahsiyet için temel kriterler takva, ilim, amel, fedakârlık gibi değerler üzerinden ele alınmıştır ancak “yerli ve milli düşünce” ırk, coğrafya ve buna bağlı olan dini anlayış üzerinden yeni bir kahramanlar silsilesi oluşturmuştur. Halka yönelik tüm dizi ve filmlerde bu politika kendisini göstermektedir.
g. “Yerli ve milli düşünce” dış politika konusunda klasik ulus devlet tavrını benimsemektedir. Kendini mutlak şekilde merkeze alan ve kutsallaştıran bu akıl, dış politikada çıkarları uğruna rahatlıkla Müslüman ülkeleri küresel emperyalizmle beraber sömürecek refleksleri gösterecektir. Siyaset teorisi açısından Machiavelli’ye dayanan bu düşünce de kendisinin “yerlilik” konusunda ne kadar “tutarlı” olduğunu göstermektedir. İdeolojinin teorisyenlerinden Davutoğlu, Stratejik Derinlik kitabında Türkiye’nin bölgesel politikalarının küresel aktörlerin bölgesel politikalarıyla paralellik göstermesi gerektiğini açık bir şekilde dile getirmiştir.
h. Yerlilik ve Millilik düşüncesinde herhangi bir İslami yaklaşım için makul olma ölçütü, kendisini onaylamasından ve/veya Türkiye sınırları içerisinde üretilmiş olmasından geçmektedir. İslam coğrafyasını periferi olarak gören bu anlayış, orada üretilen düşünceleri de “zayıf ve sömürgecilerin etkisine açık” şeklinde tanımlamaktadır. Bu minvalde İslam coğrafyasından gelen bir fikir/nasihat ve birlikte hareket etme kaygısı en baştan mahkûm edilmektedir.
ı. “Yerli ve milli düşünce”ye bilgi kuramı açısından bakıldığında, dinin sadece motivasyon ögesi olarak kullanıldığını ve folklorik bir ögeye indirgendiğini, ilmî ve siyasi liderliğin uzmanlara, trollere, popülist siyasetçilere bırakılmasından anlamaktayız. Modern dünyanın kuramsal boyutunun yeniden üretilmesi bu konuda kendisini belirginleştirmiştir.
i. Manevi mekân olarak Abdurrahman Arslan’ın, Tarihi Toplumun Afyonu Yapmak başlıklı makalesinde değindiği gibi artık Kâbe, Mescid-i Aksa değil, Semerkand ve Buhara ön plâna çıkartılmaktadır. Ulusal anlamda karşılık bulmuş dizilerde, programlarda artık atıflar Semerkand ve Buhara’ya yapılıp, Türklük ve Maturidî din anlayışı üzerinden farklı mekânsal arayışlar gerçekleşmektedir.
j. İslam’ın kolektif şuurunu inşa eden Kurban ve Ramazan bayramları “yerli ve milli düşünce”nin kendisini yansıtması açısından bir alan oluşturmamaktadır. Irkı, coğrafyayı, devleti aşan bu bayramlardaki dayanışma ve kardeşlik ruhu, Yerlilik ve Milliliğin sınırlarını aşmaktadır. Bundan ötürüdür ki devlet, bayrak, ırk vb. gibi mefhumların ön plana çıkartıldığı ve yeniden üretildiği “15 Temmuz”un bir bayram olarak kullanılması kendileri açısından bir zaruret halini almıştır. Ulus devletin, ırkın ve sınırların kutsandığı bu bayram ne yazık ki müslümanların zihnindeki kırılmayı derinleştirmektedir.
k. Övünç kaynakları ve motivasyonlar açısından Yerlilik ve Millilik, sağcı ve muhafazakâr yapısını görünür kılmaktadır. İlerleme, kalkınma ve refah gibi dönüştürücü etkiye sahip olan kavramlar toplumun temel motivasyonu haline getirilmektedir. Saraylar, silahlar, zenginleşme gibi ekâbir yapıya işaret eden kriterler İslam’ın ahlaklı, mütevazı ve adil toplum vurgularını barındırmamaktadır.
Ele alınan bu maddeler arttırılmaya ve derinleştirilmeye muhtaçtır. Tarih, kimlik, toplum, coğrafya üzerinde şümullü bir içerik arz eden Yerlilik ve Millilik, Türkiye’deki İslami düşüncenin salahiyeti açısından sistematik bir kritiğe tabi tutulmalıdır. Son olarak gelinen noktada Yerlilik ve Millilik gömleğinin, Müslümana uymayacağını ifade edebiliriz.