Yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak görmek; öncelikle yoksulluğun yaşanan sosyal gerçeklikten ya da bu gerçekliği inşa eden değerlerden bağımsız ele alınmayacağını göstermesi açısından önemlidir.
Yoksulluk, ekonomik ya da sınıfsal ilişki türünden daha çok toplum ve onu oluşturan insanların sorunudur.
Yoksulluğu, modern devlet lehine toplumun güçsüzleştirilmesi olarak görmeliyiz.Yoksullar, hakları gasp edilenlerdir.
İslam, yardımlaşmayı, yoksulluğu gidermeyi zorunlu bir “görev” olarak tanımlıyor. Yani hayatın devamı için hem kazanma hem de bu kazancın bir kısmını bir görev olarak yoksullara dağıtmak, şeklinde tanımlıyor. Yoksullara yardım, kazancın tanımlanmış biçiminde içkin olarak bulunmaktadır…
İslam’a göre ihtiyaçların giderilmesi dışında kalan her kazançta yoksulların hakkı bulunur: “Onların mallarında muhtaç ve yoksulların hakları vardır.” (51/19)
İslam, kazancın belli hükümler dışında, yani haram yollarla elde edilişiyle yoksulluk arasında ilişki olduğunu işaret eder. Yoksulluğu “mahrum bırakılanlar” olarak tanımlar.
Manevi yapıda muhteşem bir tanımlama vardır. Verenin, yoksula bağış ve yardımda bulunduğunu zannetmesi yanılgıdır. Çünkü verme, verenin Allah rızasını kazanmasında rol oynayanın yoksul olduğu için bağış ve yardım yapan yoksulun kendisidir. Eğer yoksul kabul etmeseydi böyle bir imkân olmayacaktı.
İşin aslı, yoksulu minnet altına almak değil, yoksula minnet etmektir.
Var olanı veren varsıl, Allah’ın hakkını ait olduğu yere teslim etmiş olmakta, yoksul da hakkını Allah’tan almış olmaktadır…
İslam, zekâtın dışındaki tüm verme, infak faaliyetlerinin otoriteden bağımsız şekilde olmasını istemektedir. Müslüman’a görev olarak verilen verme eylemi, bütünüyle otoritenin dışında olmak zorundadır. Verme ve alma müslüman bireyler arasındaki özgür bir eylemdir.