Yazılar

Tenzilat!!! – Mustafa Zahid Ergün

Yayınlanma:

-

Komşuda pişer, bize de düşer: Savaş.

Suriye’de savaş, ortalama ömürde yirmi yıl tenzilat.

İsviçre’de zam gelenlerin listesi: bilim adamı, saat, yıllık gelir, çikolata ve ortalama ömür bir de. Bir banker genç yaşta ölürse dengeler bozulabilir. Kâr marji(naldir) neticede. Oysa her Suriyeli, anlaşmaya uyup, kendinden beklenen performansı gösterip, vakti zamanı gelince ölmeli arkadaş! Paşa, paşa, sen de ölmelisin! Gık çıkarmadan… Heh işte öyle, şşş, sessizce… Sen de sus bi! Şuraya bir mim, olmadı bir hemşire koyalım. Sükûneti sağlasın.

Uyandır cellâdı. Şaşırsın, arasın, bulamasın cevabı. Öldükçe çoğalsın, her cenaze bir adım olsun, yenilip yenilip büyüsün zafer. Her kıydığı can, kendi canını tüketsin. Uyuyamasın bir ömür. Sonrası, zaten uyutmazlar, merak etme! Savaşta şiir bile yazılamaz dostum. Önce yakarsın kurşunu. Belki ölmezsen, sonra ağıt ve şiir.

Mümin kardeş pabucunu böyle tut, çeneni de şöyle. Gözünü, zinhar açma! Ellerini kullan kulağın için! Telefonunu da kapat, elli kere söyletme! He, göbeğini de çek ki, bari bir artın olsun zahiren. Dost(!) meclisinde adap erkân aranmaz, onun için böyle bodoslamadan girdim.

Taşı delen suyun kuvveti mi, hayır değil, devamlılık esastır! Sinsice, yavaş yavaş, şart… Onun için toptancı değil katil. Kurbağa deneyini hatırla! Peki, çerçöpü nasıl sürüklesin, köksüz zalimi. Değil mi ki, zalimin kökü yoktur! Basıcan suyu, basıcan suyu!

Bu yazı çekilirken damardan, kâğıttaki istirahatgâhına canım ile, kanım ile… Var mı ki, istirahat hakkı olan? Elleri görelim. Eller, eller, o tükürülesi eller! Elbette bir yerlerde, birilerini harekete geçirmek üzere kendi de huruca kalkacaktır. Bas tuşa, zalimi bulur elbet! Klavyenin de mücahidi oluyor, muymuş?

Ve bütün bunlar olurken hiçbir canlıya zarar verilmemiştir bayım! Mı acaba? Zalimi canlı saymazsak, evet!

Şu kadar zamanda kaç can alabilirsin, zalim. Bir gün mazlumun gönlüne girerse şayet cesaretten bir cüz, var mı yatacak yerin? Kösele gibi suratın, kızarmak bilmez, acemi bukalemun.

Belanın nüzul sebebi nedir? Ya ortalama ömrün inzali neyin karnında! Taşları yemek yasak! Hepsinin sahibi var! Sen at yeter, zalimi bulur!

“Tanrım ev sahibim, izin ver bana” kiradan düşelim tüm bu zulümleri, depozitoya sayma, olur mu?

Tutulmuş tüm köşeler ve bizzat mafsallarım. Oysa: “Mazluma yönelmiş namlunun önüne önce biz geçmeliyiz.” Bir yazıyla kaç zalim vurulur?

Rahat geldik, yollar boştu! Neyin, ne zaman lâzım olacağı belli olmaz: Ateşle destekleme, her daim. Bana bir çocuk mezarı gösterin. Demek istiyorum: Uyan, kalk, geldik cennete!

Ceninle aşüfte yüzünü gerdiren bilim, doğsa ne yazar, onu da kesiyorsun zaten ya!

Kalbi yumruğu kadar, yumruğu yüreğiyle kıyasla!

2013-2014 deyince ne anlıyorsun kıymetli okur? Eğitim öğretim yılı… Hayırlara vesile… Zoonk, bilemediniz! Savaş suçlusu(!) bir çocuğun, olmadı bebeğin; mezar taşında, olmadı tahtasında yazar. Hayırlara vesile değilse de, haykırışlara gebe. Daha bir masal dinleyemeden, kendi öz masal şehrinde, belki bir masala kahraman olmak üzere. Hadi şimdi bye!!!

Ve bebekleri öldürenlerle (yakışıklı coniler) ortalama ömür istatistiğini açıklayanların (bakımlı elizabetler) aynı olması seni hâlâ hoplatmıyorsa yerinden, yerli yerinde değilsin demektir zaten! Yerli yersiz saçmalaman bundan! Yerli yersiz hatalarını yerli yerinde çözmemiz için fırsat da vermiyorsun.

Son söz: Belediye çimi bırakmıyor, kafasını çıkarsın topraktan, hemen biçiyor. Ne farkı var? Zalim de bebekleri mitralyöz gibi tarıyor, mazlum coğrafyayı. Ortalama ömür düşmüş, düşer tabiî!

Tıklayın, yorumlayın

GÜNDEM

Exit mobile version