III. Bölüm
Neler okumuyorlar ki!
Geçmişi, geleceği, ilahi dinleri ve özellikle İslam’ı, teknolojik gelişmeleri, tarihi, sosyolojiyi, psikolojiyi, sağlığı, hastalığı… Kısacası, kendilerini ilgilendiren, hatta ilgilendirmeyen her şeyi merak edip okuyorlar. Kendileri ile ilgili o kadar ilginç bilgilere rastlıyorlar ki, doğruyu öğrenirken yanlış olanı da ayırt ediyorlar.
Son otuz yıldır okuyan, araştıran kadınlar, okuduklarına ciddi eleştiriler yapıp yeni çözümler de üretiyorlar.
Süreç içerisinde romanlar, hikâyeler, şiirler ve dini kaynaklar da, doğru ile yanlışın birbirine karıştırıldığını, çözümün kendilerinde olduğu fikrini verdi kadınlara.
Rivayetlerde ve yazılan birçok eserde kadınlar ‘itaatkâr, sormaz, sorgulamaz, kendisine söyleneni yapan’ olarak anlatılmış yıllarca. Bekârken anneye babaya, abiye; evliyken de kocaya itiraz etmeyen, her işi kotaran; evde, tarlada, ahırda, inşaatta, ormanda çalışan kızlar övülmüş. Söz söyleyen, fikrini beyan eden kadınlar yerilmiş, hatta onlara lakap takılmış. Örneğin isyankâr, günahkâr, hayasız kadın vb. gibi…
Kadınlar; roman ve hikâyelerdeki kadın tipolojisini reddetmenin daha kolay olduğunu, yazılanların bir kurgudan oluştuğunu, yazarın kendisini bağlayacağını söyleyerek reddedebildiler.
Ancak önlerinde aşılması gereken çok zorlu bir engel daha vardı.
Bu da kültürde, gelenekte ve dini kaynaklardaki uydurma rivayetlerle oluşturulan kadın tipolojisiydi.
‘Kadınlar okumasın!’ diye önüne konan engellerin sebebi aslında daha iyi anlaşılır olmuştu.
Kadınlar okuyunca, araştırınca aslında kadınlarla ilgili kendilerine aktarılan birçok rivayetin erkeklerin konforu için olduğunu gördüler ve bunların da aslında kendi aleyhlerine olduğunun farkına vardılar.
Bu konforu hayatının kısa bir süresinde yaşayan bir arkadaşım anlattı. Üç ay kadar psikolojik bir hastalık dönemi geçirmiş ve elini sıcak sudan soğuk suya sokmamış.
Bu durum aynı zamanda Ramazan ayına denk gelmiş.
“Ne iftar sofrası, ne sahur sofrası hazırladım! Temizlik yapmadım, bulaşık yıkamadım, hepsini evdeki kızım, kardeşlerim ve eşim yaptı. O kadar acayip bir konfor ki anlatılamaz! Önüne çayının, yemeğinin gelmesi; çamaşırlarının yıkanıp, ütülenip yerine konması; evin temizlenmesi, alışverişlerin yapılması, yani insanın hayattaki en büyük konforu diyebilirim.” dedi.
Düşünsenize ömrünüzü hep böyle geçirdiğinizi!
Hayat ne güzel vallahi…
Başka arkadaşım da eşinden biraz harçlık istediği zaman sorun oluyormuş. Örneğin, “Akrabalarımın, arkadaşlarımın evine giderken elim boş gitmek istemiyorum ama bunlar hep sorun oluyor. Yol param sorun oluyor. Ben de şunu düşündüm,” diyor; “Ya ben bu evde bu kadar hizmet ediyorum, çalışıyorum ama özel bir harçlık isteme hakkım bile yok. Bu nasıl bir adaletsizlik! O zaman,” diyor; “Ben boğaz tokluğuna mı bu kadar işi yapıyorum!” Eşi, “Yok hayır, sen başımızın tacısın, sen şöyle değerlisin, böyle önemlisin, evimizin direğisin!” diye cevap veriyormuş. “Ama iş harçlık vermeye gelince sorun oluyor!” diye anlatmıştı.
28 Şubat sürecinde tanıdığım birçok arkadaşım başörtüsü yasağı yüzünden mesleklerinden oldular. Yasaklar kalktı ama 35-40 yaşlarına geldiler. Birçoğunun ekonomik seviyeleri epeyce de iyi oldu. Fakat bu arkadaşlarım işlerine döndüler. Çünkü eşlerinden özel bir harçlık isteyememeleri, eve verilen paranın hesabının sorulması; sokağa çıkma, bir yere gitme özgürlüklerinin ellerinden alınması sebebiyle mesleklerine geri döndüler. Şimdi birçoğu bu konularda daha rahat ve ekonomik olarak bir miktar daha iyiler.
Dikkat, ‘bir miktar’ diyorum bakın! Çünkü kendi kazançlarını bile özgürce tasarruf edemeyen birçok kadın var toplumumuzda. Bu, sahada çalışılması gereken bir konu. Yüksek lisans ve doktora tezlerine konu olacak ne meseleler var sahada…
ABD’li sanatçı ve yazar George Charlin’in tespitindeki gibi “Devletler, eleştirel düşünebilen, iyi derecede bilgili, iyi eğitimli vatandaşlar istemezler. Bu, onların çıkarlarına karşıdır. Onlar, itaatkâr işçiler isterler; makineleri kullanabilecek ve evrak işini yapabilecek kadar akıllı ancak buna itiraz etmeden yaşamayı kabul edecek kadar aptal kişiler isterler.”
Ben buna hayatın her alanındaki iktidarı da ekliyorum.
Tüm bu süreçlerde okumalar yapan kadınların önlerine dinden, kültürden, gelenekten gelen, uydurulmuş, kadın aleyhtarı rivâyetler, her bir kadına ayrı bir anlam ifade etti ve onlara yol-yordam öğretti.
Aynı zamanda Hz. Hatice’nin, Hz. Fatıma’nın, Hz. Meryem’in, Hz. Hacer’in, Hz. Asiye’nin, Hz. Seyide Zeynep’in, Hz. Ayşe’nin hayatları dindar kadınlara dini söylemde kadın profili açısından delil teşkil etti.
Batılı kaynaklarda ise ömrü insan hakları konusunda mücadele ile geçmiş, başarılı özgüvenli, fikir üreten, Nobel ödülü almış kadınların hayatları da modern dünyaya bir karşılık verme konusunda çok önemli bir anlam ifade etti.
Tüm bu kadınların hayatları, okuyan araştıran kadınlara yeniden, yeniden kendini keşfetme, yetiştirme, özgüven ve hayata katılma gücü verdi.
Devam edecek.
*Yazıda kullanılan görsel, Hindistan’da bir öğrencinin, annesinin evde boş oturduğunu söyleyen babasına cevap olarak çizdiği eserdir.