Yazılar

İlhamını Kur’an’dan Alan Şair M. Akif’in Mirası Neydi?

Yayınlanma:

-

Hangi Mehmet Akif?

– M. Akif birçok kesim tarafından sahiplenilen bir isim olmuştur. Bu durum bize ister istemez “Hangi M. Akif?” sorusunu sordurmaktadır.

– Resmi ideoloji İstiklal Marşı zorunluluğundan dolayı M. Akif’i tanıtmak zorunda kalmakta, bunu da onun düşünce ve hayatına dönük büyük tırpanlamalarla yapmaktadır. Cumhuriyetin kurulmasından sonra değer yargıları ve yönelimleri itibariyle M. Akif’le yeni yönetimin yolları tamamen ayrılmış, yeni rejim hiçbir şekilde onun düşüncelerine müsamaha göstermemiş, M. Akif’i memleketi terk etmek zorunda bırakmıştır.

Kur’an Şairi

– Gelenekçi çevrelerin M. Akif’i savunma ve tanıtma anlayışları problemlidir. Onu sevdiğini iddia eden bu çevrelerle M. Akif arasındaki bağlar esasen zayıftır. Çünkü M. Akif doğrudan Kur’an’a vurgu yapan bir şairdir:

Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.

***
Ya açar bakarız Nazm-ı Celil’in yaprağına,

Ya üfler geçeriz bir ölünün toprağına

***

İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin;

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.

***

Ölüler dini değil, sen de bilirsin ki bu din

Diri doğmuş, duracak dipdiri, durdukça zemin!

Bu anlayışa sahip bir insanın gelenekçi çevrelerle irtibatının kurulması zor, hatta imkânsızdır. Daha da ileri bir durum da M. Akif’in Muhammed Abduh ve Cemaleddin Efgânî ile olan ilişkisi, onlarla arasındaki düşünsel yakınlığıdır:

Mısır’ın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh,

Konuşurken neye dairse Cemaleddin’le;

Der ki tilmizine Afganlı:

“Muhammed Dinle!

İnkılab istiyorum, başka değil, hem çabucak.

Herkesin malumudur ki bu isimler gelenekçi çevreler tarafından sapık, mezhepsiz, modernist gibi yaftalamalarla anılmaktadır. M. Akif’i sevdiğini iddia eden gelenekçi çevrelerin değerlendirmeleri resmi ideolojinin ürettiği milliyetçi reflekslerden bağımsız değildir.

Bir şair olarak şiire bir Müslüman olarak da tasavvufa olan yaklaşımı da M. Akif’le gelenekçi çevreler arasındaki uçurumu gözler önüne sermektedir:

Şarap kokar bütün eslafın en temiz gazeli

***

Sürdüler Türk’e tasavvuf diye olgun şırayı

Muttasıl şimdi hakikat kusuyor Sıdkı dayı

Gelenekçi çevreler yıllardır M. Akif’i sadece insani özellikleriyle yüceltmişler, onun İslami kimliğini hangi çerçevede oluşturduğunu büyük bir maharetle hasır altı etmişler ve milliyetçi muhafazakâr bir refleksle sadece istiklâl şairi olarak anmaktan imtinâ etmemişlerdir.

Ümmet Şairi

– M. Akif’i sahiplenen bir diğer çevre de milliyetçi çevrelerdir. Halbuki M. Akif milliyetçi anlayışın tam karşısında duran ümmetçi bir insandır ve kavmiyeti ileri sürmenin “küfür” olacağını ifade eder:

“Arnavutluk” ne demek? Var mı şeriatta yeri?

Küfr olur başka değil kavmini sürmek ileri”

***

“Arabın Türke; Lazın Çerkeze yahut Kürde

Acemin Çinliye üstünlüğü mü varmış? Nerde!

***

Müslümanlık da “anasır” mı olurmuş ne gezer

Fikr-i kavmiyeti tel’in ediyor peygamber”

***

Arabın Türke; Lazın Çerkeze yahut Kürde

Acemin Çinliye üstünlüğü mü varmış? Nerde!

Akif’in düşünce dünyasının temelinde İslam birliği, ümmetin Kur’an temelli bir çalışmayla bütün olarak hareket etmesi anlayışı varken, her seferinde Müslüman milletlerin birbirleri için el-ayak olduklarını haykırdığı gerçeği karşımızdayken nasıl böyle bir iddiada bulunulabilir:

Artık ey millet-i merhume, sabah oldu uyan!

Sana az geldi ezanlar diye ötsün mü bu çan?

***

Ne Araplık, ne Türklük kalacak, aç gözünü!

Dinle peygamber-i Zişan’ın ilahi sözünü

***

Türk Arapsız yaşayamaz. Kim ki “yaşar” der, delidir!

Arabın, Türk ise hem sağ gözü, hem sağ elidir

***

Değil mi ki cephemizin sinesinde iman bir

Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir

***

Değil mi ki koşan Çerkez’in, Laz’ın, Türk’ün

Arap’la, Kürt ile bakidir ittihadı bugün

Akif’in bu değerlendirmesinden sonra onu hâlâ bir Türk ya da Arnavut milliyetçisi görmek art niyet kastından başka nasıl izah edilebilir?

-M. Akif’i değerlendirebilecek tek çerçeve tevhidi çizgidir. Onun bir ömür boyunca Kur’an’a yaptığı vurgu, Kur’an meali çalışmaları bu hususta değerlendirmeler yapmak için yeterlidir:

Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.

***

Ya açar bakarız Nazm-ı Celil’in yaprağına,

Yü üfler geçeriz bir ölünün toprağına

***

İnmemiştir hele Kuran, bunu hakkıyla bilin;

Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.

***

Ölüler dini değil, sen de bilirsin ki bu din

Diri doğmuş, duracak dipdiri, durdukça zemin!

Bu ifadelerden de çok kolay bir şekilde anlaşılacağı gibi Akif’in din anlayışı Kur’an temellidir ve bu son derece açıktır. Akif, İslam dünyasının yaşadığı çürümenin Kur’an’dan uzak kalmaktan kaynaklandığını söyler.

Akif’in öncü olarak gördüğü isimler onun zaten çizgisini doğrudan belirlemektedir:

“-Şimdi Asım, edebiyatı bırak, bir tarafa;
daha ciddî işimiz var, geçelim başka lafa.

***

Galiba söylediğim yoktu? Evet hiç yoktu:

Mısır’ın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh,

***

Konuşurken neye dairse Cemaleddin’le;

Der ki tilmizine Afganlı:

“Muhammed Dinle!

***

İnkılab istiyorum, başka değil, hem çabucak.

Önce bizler düşüp İslam’ı da kaldırmazsak,

***

Nazariyyat ile bir şeyler olur zannetme!…

O berâhîni de artık yetişir, dinletme!

***

Çünkü muhtac-ı tezahür değil isti’dâdın…

“-Şüphe yok, hakk-ı semûhîleri var üstadın…

***

Gidelim bir yere, hatta şu bizim Sûdan’a;

Yeni bir medrese te’sis edelim Urbana.

***

Daha üçbeş de faziletli mücahid bulalım,

Nesli tehzîb ile, i’lâ ile meşgul olalım,

***

Çıkarıp gönderelim, hâsılı, şeyhim, yer yer

Oradan alem-i İslama Cemaled-din’ler.”

“-Bu, fakat, yirmiyıl ister ki kolay görmüyorum..

Yirmi günlük işe bak sen!” “-Kulunuz ma’zurum…”

Efgânî ve Abduh’un Takipçisi

-M. Akif, İslam dünyası ve İslam düşünce tarihi için önemli bu iki isimle arasındaki düşünsel yakınlığı böyle ifade eder. Zaten çıkardığı dergilerde bu isimlerin yanı sıra Reşid Rıza’dan da çeviriler yapmaktadır. Şiirleri ve hayatındaki ümmetçi anlayışı onun İslami kimliği hakkında kendini hakikate kapatmamış kişiler için en açık kanaatleri vermektedir.

-Aslında M. Akif, Efgânî – Abduh çizgisinin bir devamı olarak ilhamını doğrudan Kur’an’dan alan, sadece ondan beslenen bir Kur’an nesli inşası bağlamında Seyyid Kutup’la birlikte anılmalı, onun öncülerinden biri olarak kabul edilmelidir.

-M. Akif, Muhammed Abduh’un uzun soluklu bir eğitim aşamasından sonra İslam öncülerini yetiştirmek tercihinden yana olmakla birlikte hayatını Cemaleddin Efgânî’nin ihtilâlci karakteriyle geçirmiştir. Yaşadığı çağın çığlığı olan Akif, tembelleşen, miskinleşen Müslümanları ağır bir şekilde eleştirir ve onları bir an önce harekete geçirmeye çalışır.

-Akif’in eleştiriye açık tercihleri de vardır elbette. Cesur eleştirilerini Osmanlı saltanatçı anlayışına dönük övgüleri nedeniyle esirger. Sanırız ki bu yaşadığı dönemin ağır şartlarından kaynaklanmaktadır. Onun İttihat Terakki, Teşkilat-ı Mahsusa üyeliği de bu bağlamda değerlendirilebilir. Her an bir şeyler yapmak isteyen hareketli bir insanın tercihlerinin bazen sağlıklı olamayabileceği gerçeği karşımızda durmaktadır. Bu tercih Efgânî’nin aynı sâiklerle Mısır’da mason locasına üye olması tercihine benzerlik göstermektedir. Sanırız ki Âkif iç siyasete, ülkeye dışarıdan gelen kuşatma nedeniyle köklü tavırlar geliştirememiştir.

-Çanakkale şiiri, her şeyi gerekçeleriyle değerlendiren, tartışan M. Akif için bu çerçevede değerlendirilmelidir. I. Dünya savaşına giriş nedenimiz, İttihatçıların tercihleri tartışılmalı iken bu savaşı bağlamından koparıp İslam’ın kurtuluş mücadelesi gibi değerlendirmesi doğru değildir.

-Akif, İstiklâl Marşını yazdığı ülkesi tarafından sürgüne gönderilmesi bakımından sanırız ki dünyadaki tek örnektir. Cenazesi bile kimseye duyurulmak istenmeden kaldırılmak istenmiş ancak bir üniversite öğrencisi tarafından tesadüfen öğrenilmesi sonucu kalabalık bir üniversite öğrencisi topluluğu tarafından coşkulu bir şekilde kaldırılmıştır.

-M. Akif’in mücadele ve düşünce mirası Müslümanlar tarafından lâyıkıyla değerlendirilmelidir. Tercihlerinin bugüne ulaşan taraflarından gerekli dersler çıkarılmalı, öğütler alınmalı, onun İslamcı karakterinin değerli örnekliği resmi ideolojiyle milliyetçi muhafazakâr değerlendirmelerin inisiyatifine terk edilmemelidir.

-Metin Önal Mengüşoğlu, İhsan Eliaçık, D. Mehmet Doğan, Sezai Karakoç, Dücane Cündioğlu gibi isimlerin Mehmet Âkif’le ilgili kitapları incelenebilir.

Mehmet Akif’in Mirası Neydi?

– Mehmet Akif’in düşünce ve inanç temelini Kur’an oluşturur. Akif, İslam ümmetinin yaşadığı çöküş ve yozlaşmanın temelinde Kur’an’dan ayrı kalmak olduğunu söyler. Kur’an’dan kalkarak İslam’ın asrın idrakine söylenmesi gerektiğini, Yüce Kitab’ın mezarlıklarda okunmak için değil hayata müdahale için geldiğini savunur.

– Mehmet Akif, Cemaleddin Efgani ve onun talebesi Muhammed Abduh’u takdir eder ve kendisinin düşünce öncüleri olarak görür. Efgani ve Abduh’tan bazı makaleleri aralıklarla kendi gazetesinde yayımlayan Akif, Cemaleddin Efgani gibi fiili mücadelenin içinde bir hayat sürse de aynı zamanda Abduh gibi uzun bir süreye yayılacak eğitim çalışmalarıyla önder kuşakların yetişmesini ister.

– Akif, yaşadığı netameli yıllar nedeniyle son derece aktif, hareketli bir insandır. İslam halklarının batılı emperyalist güçlerce boyunduruk altına alınması onun yüreğini paralar. Bu durum bir feryat halinde şiirine yansımıştır.

– Osmanlının parçalanma sürecinde İttihat Terakki içerisinde yer alması eleştirilen Akif’in bu tavrı dönemsel koşullarla açıklanabilecek bir durum olarak da değerlendirilmektedir. Zamanla Akifle İttihat Terakki arasında özellikle ırkçılık politikalarından dolayı köklü ayrışmalar yaşanmıştır.

– Türkiye’de geleneksel dindar çevrelerden milliyetçi kesimlere, resmi ideolojiden siyasal İslamcı cenaha kadar farklı gerekçelerle sahiplenilen bir Mehmet Akif portresi vardır. Bu, haklı olarak “Hangi Mehmet Akif?” sorusunu ortaya çıkaran bir durumdur.

– Mahmet Akif, Kur’an’a dönüşü savunan, milliyetçi ve ırkçı düşüncelerin karşısında yer alan bir inanca sahiptir. Kavmiyetçiliği İslam’ın kabul etmeyeceğini, kendisinin de bir Arnavut olarak özellikle Arnavutluk’ta yaşanan kalkışma süreciyle alakalı bahiste milliyetçi ayrımcılıkların ümmet yapısını parçaladığını söyler. Yalnız bu bahiste milletlerin İslam inancı içindeki durumuyla alakalı olarak farklı tartışmalara kapı aralanmaktadır.

– Akif’in modernistliği iddiaları genişçe tartışılması gereken bir mevzudur. İslamcılık ideolojisinin önde gelen bir ismi olması hasebiyle Akif bu tartışmaların merkezinde oturmaktadır. Bu çerçevede batının ahlakının reddedilip ilminin alınması meselesi de bugün bütün boyutları ile tartışılmaktadır.

– Dönemi içerisindeki tercihleri bakımından değerlendirilmesi gereken Akif özellikle yanlış kader ve tevekkül anlayışına yüklenmiş, Mutezili bir çizgide aklı Kur’an’ın istediği işlevsellikte öne çıkarmış, doğrudan tasavvuf mistisizmine eleştirel bir tavırla yaklaşmıştır.

– Vaazları ve koşturmacalarıyla desteklediği sürecin nihai muktedirleri Cumhuriyetin kuruluşundan sonra batılı değer yargılarını ülkeye egemen kılınca Mehmet Akif memleketi terk etmiştir. Mücadele yerine terk edişi seçen Akif’in bu tutumu da eleştirilmiştir. Bu vesile ile İstiklal Marşı şairini sürgüne gönderen bir ülke olarak Türkiye de yaşadığı çelişkiyi göstermiştir.

– Mehmet Akif’in yaşadığı fırtınalı dönem İslam ümmeti açısından tam bir yıkım ve felaket tablosunu yansıtıyordu. Bu çöküş dönemi ile bugün arasında kuvvetli paralellikler vardır. Esaslı bir entelektüel İslami zemin imkânı yoktur. Fiili alanlarda da Müslümanlar egemen siyasi yerel ve küresel güçler tarafından muhasara edilmiştir. Dolayısıyla bir feryat, bir çığlık olarak oradan seslenen Akif’in mirası bugün için tartışılarak masaya yatırılmalıdır.

* Ahmet Örs’ün 2010 ve 2011 yıllarında TOKAD’ın Tokat merkez dernek salonunda ve Niksar İlçe Temsilciliğinde yaptığı konuşmalardan YeniPencere tarafından derlenmiştir.

Kaynak: tokad.org 

 

Tıklayın, yorumlayın

GÜNDEM

Exit mobile version