Yazılar

Doğru Strateji, Çekirdek Cemaat – Levent Çavuş

Yayınlanma:

-

Gerçeklik ve Mümkün Arasında İslâmî Hareket” temalı soruşturmamız  çerçevesinde Levent Çavuş’un cevâbî yazısını ilginize sunuyoruz:

DOĞRU STRATEJİ, ÇEKİRDEK CEMAAT

1-            20. yy’da Müslüman memleketlerdeki İslami idealler ile oluşan cemiyetler komplo teorileri ve yeşil kuşak projesi ile sıklıkla ilişkilendirilmiştir. 1947’den 1991’e kadar devam etmiş olan uluslararası siyasi / askeri gerginlik ile yani soğuk savaş sonrası koşullar, İslami hareketlere karşı bu haksız tutumu daha görünür kılmıştır. Fakat açıkça ortada olan bir husus var ki müslüman memleketler mensup oldukları dine ve idealize ettikleri hayat tarzına zıt yaşam biçimlerine zorlanmışlardır. Bu da mensubiyetleriyle pratik yaşamın içindeki gerilimleri yaşayan rahatsız, büyük bir kitlenin oluşumuna sebep olmaktadır. Bir diğer temel gerilim de tüm dünyayı kapsayan, insan fıtratıyla sürdürülen cahili yaşam pratiğinin insan yaratılışı üzerinde oluşturduğu gerilim ve çatışma halidir. Aslında ne bu zorlanılan gündelik yaşam ne de modernitenin değerleri varoluşun gerçekliği değil. Gelinen noktada insan yaratılışı ve doğayla yaşanan çatışma ve ortadaki “fesad” varlığın gerçekliğinin bu gelinen hal olmadığının göstergesidir.

2-            Bu gerilimlerin oluşturduğu potansiyel, bir dizi itiraz hareketinin başlangıç enerjisi için yeter de artar. Fakat bu itirazların gerçekçi bir mücadeleye dönüşebilmesi için sadece bu motivasyon yeterli değildir. Fikri-siyasi derinlik, doğru söylem, doğru bir dil ve insan ilişkisi biçimi, hareketin güvenliği vb. gibi gerekliliklerle donanmış olma ve bunların üzerine bina edilmiş doğru strateji onu devam eder duruma getirebilir. Ayrıca bu gerekliliklerin eksikliği tek sorun da değildir. Var olan gerilimin ürettiği enerjiyi devşirmeye hevesli, makro planda devletten, onun kurumlarından, siyasi partilerden; mikro planda kişilere kadar kötü niyetli nefsîlikler ve manipülasyonlar vs. muhtemel başa çıkmak gereken sorunlardır.

3-            Müslümanlık açısından aşılması gereken bir diğer kriz noktası ise değerleri ile zorunda bırakıldığı gündelik yaşam arasındaki çelişkidir. Ne yazık ki bugün için Müslümanlık bu çelişkiyi fark edecek, fikri manada çözümlemeler yaparak çıkış yollarına ulaşacak teori açısından bile yetersizlik yaşamaktadır. Dolayısıyla değerleri ile pratik dünya arasındaki çatışma onda bir itiraz enerjisi üretse de bu durumu mensubiyeti lehine düzeltecek stratejiyi üretememektedir. Sonuçta var olan potansiyel, düşünsel karmaşa içinde parçalara ayrılarak her türlü manipülasyona daha da açık duruma gelmektedir.

4-            Bu konuda suçlamalar ve hamaset içeren serzenişlerden ziyade sakin, gerçekçi analizler yapılmasına gereksinim olduğu açıktır. Üstelik toplumun ana gövdesi de bu konuda manipülasyonlara açıktır.  Bu durum büyük ölçüde yönetim yapılarının iradeleri altında oluşturulmuştur. Basitleştirmek gerekirse toplumu devşiren veya manipüle edebilen devlet, ihtiyacı olduğunda kullanımına uygun yardımcı bir ek enerji olarak kullanabilmektedir.  Organize devlet aklına karşı kitlesel kalabalıkların yönlendirmelere ve devşirilmelere karşı direnebilmelerini beklemek, onları bu konuda yargılamak hatalı ve haksız olacaktır.

5-            Sonuç olarak Müslümanlığın bu büyük şaşkınlık ve arayış dönemi bitmeyecek kadar uzun gelmeye başlayınca İslami anlayış ve geleneksel değerleri gittikçe sertleşen bir kontrolden geçirilişe tabi tutuldu. Tarih ve gelenekle hesaplaşma üzerinden işe yarar çözümler arayışı sürdürülmeye çalışıldı. Başlangıçta dayatılan pratiklere direniş refleks olarak muhafazakâr bir cephe oluşumuna çanak tutsa da zaten muhafazakarlığın ilkesizliği Müslümanlığın değer saydıklarından gündelik hayat lehine vazgeçmesiyle sonuçlandı.

6-            Müslümanlığın manipülasyonlara karşı korunmasız hale düştüğü bu ortamda gerçeğin ne olduğu gerçekte yaşananın neye tekabül ettiği anlaşılması zor bir bulmaca durumuna düşmüştür. Öze dönme sloganlarıyla sürdürülen arayışlar, modern düşüncelerin etkisinde kalarak Müslümanlığın çağdaşlaştırılması gerektiği tartışmaları, özelde hadis, vahiy, sünnet, gelenek eleştirileri vs. hep bu etki üzerinden değerlendirilebilir. Bu çözüm arayışı samimiyetine bürünen çabalar sonuçları itibariyle Müslümanlığın o veya bu taraftan devlet açısından kullanışlılığını arttırıp sürdüren negatif katkılara dönüşmüştür.

7-            Belki bir odağın aleti olmamak, egemen yönetim yapılarının değirmenine su taşır duruma düşmemek için ortak düşünce öbekleri oluşturma önerilebilir. Fakat karşılaşılacak olan genel tablo bu manipülasyon karmaşaları arasında sağlıklı kritik imkânı üretemeyen cemaatler egemen yönetimler tarafından kullanılmayı yaşamak ya da yok olmakla karşı karşıya kalacaklardır.

8-            Modern -ulus- devletlerin tanrısal kurumlar durumunda kalması için dini eğilimler ve diğer gereksinimler de bu duruma meşruiyet verecek şekilde sürdürülmek istenmektedir. Manipülasyonun çok görünür şekli de bu kutsallık ve güvenlik üzerinden işletilmektedir. Din, devletin kutsallığını ve diğer ihtiyaçlarında rızanın üretimi için ikna mekanizması olarak kullanılmaktadır. Değerleri ve gündelik hayat çelişkisini, çarpıklığını sözde gidermeye yönelik gayret, bu çatışmanın ana sebebi devlet tarafından manipüle edilmektedir. Devlet tarafından oluşturulan illüzyon kendisini görünmez kılmakta; İslami hassasiyetlerden enerji bulan gayretler devletin yasallaştırmasıyla sıkıntıyı gidermeye yönlendirilmektedir. Bu paradoks bugün Müslümanca gayretlerin oluşup belirginleştiği birçok coğrafyada gözlenebilir.

9-            İslami bir var oluşu mümkün kılmanın temel ihtiyacı enerjiden ziyade doğru strateji ve bu stratejiyi kurup onu pratiğe geçirecek çekirdek bir cemaattir. Kendisini doğru değerlendirebilen; içinde var olduğu sosyal siyasal ortamı özümseyip kavrayan bir cemaat İslami hareketi mümkün kılar. Bunu sürdürebilmenin şartı da manipülasyonlara karşı dikkatli, kıvrak ve güvenlik de oluşturacak bir şura yapılanması ayrıca harekete dair doğru strateji geliştirebilecek derinliktir. Müslümanlığın stratejisinin temel iskeletiyle alakalı Hz. Peygamberin hayatı dikkatle kritik edilerek gerekli soyutlamalar yapılabilir.

10-         Müslümanlığın akledişi, dolayısıyla bu eksende fiiliyata geçecek olan İslami hareketin, olan ile olması gereken konusuna bakışı: olması gerekenin olanı belirlemesi gerektiği yönündedir. Bütün peygamber örnekliklerinde vahyin müdahalesi pratik hayatı şekillendirmeye yönelik olarak etkendir. Ancak böylesi bir hareket İslami olma vasfıyla mümkün olur. Yoksa Peygamber örneklikleri ütopik itirazlar olarak tanımlanamazlar. Sapkın realiteye teslimiyete itirazı öğretmişler ve bu duruşu cennetle mükâfatlandırılacak varlığın, kulluğun gereği olarak tanımlamışlardır. İslam’a giriş cümlesi olarak formüle edilen Tevhid cümlesi “la ilahe” diye bu itirazla başlar.

Tıklayın, yorumlayın

GÜNDEM

Exit mobile version