Köşe Yazıları

Protestoların Dili: Dönüşen Kim?

Yayınlanma:

-

Siyonist İsrail’in Gazze’yi haritadan silmeyi amaçlayan ve açık bir katliam zinciri olarak devam eden saldırıları dünyanın her yerinde protesto ediliyor, Türkiye’de de farklı grup ve çevrelerin protestoları sürüyor.

Uzun AKP iktidarı yılları boyunca içeride toplumsal muhalefet bastırıldıkça eylemlerin, protestoların dil ve nitelikleri de bir dönüşüme uğradı. Devlet ve sermayenin dini motivasyonlu yeni düzenine İslami çevrelerden birkaç küçük çevre dışında herhangi bir muhalefet yükselebilmiş değil. AKP ile birlikte çalışan cemaat ve STK’ların muhalefeti de tabiatıyla iktidarı tahkim etmekten öteye zaten geçmemeye ayarlı.

Bu çevreler Kudüs gibi mevzularda eylem ve yürüyüşlerde bir araya geliyor, iktidarı ve Erdoğan’ı yücelten söylemler üretip biriken enerjiyi gerçek sorumlulukları perdeleyerek berhevâ ediyorlar. Dolayısıyla bu etkinliklerin ürettiği dilin oldukça enteresan olduğu rahatlıkla söylenebilir.

AKP’nin, baskın olarak 70’li yılların mukaddesatçı kimliğinin iktidarı olduğu göz önünde bulundurulursa devlet destekli kitlesel protesto dilinin nereye evrilebileceğini tahmin etmek zor değil. Bayraklar eşliğinde “Cenk, Cihat, Şehadet; Ya Allah, Bismillah, Allahu Ekber, Sınırlar Açılsın, Çatışmalar Başlasın” gibi kitleyi coşturan ama pratik durumla ilgili olarak hiçbir şey söylemeyen, gerçeği irdelemeyen sloganların yaygınlaştığına tanık oluyoruz.

Mezkûr merkezlerde üretilen benzer sloganların hakikati gizleyen ama vicdani sorumluluk duygusunu tatmin eden işlevine bakılırsa egemenlerin amaçlarına ulaştığı, durumu kotardıkları söylenebilir.

Milli Görüş çevresinde örgütlenen ve yer yer ortak eylemliliklerde doğrudan AKP taraftarı dindar kurumlarla da birlikte çalışan STK’lar için de hemen hemen aynı tespitler geçerli sayılabilir. Siyaseten muhalefet edilen AKP’nin taraftarlarını ürkütmemeyi amaçlayan ve “din kardeşliği” vurgusunu durup durup öne çıkararak hiçbir şey söylemeyen faaliyetlerin sürüp gitmesine sebebiyet verebiliyor.

Aynı mevzularda sol çevrelerle İslami muhalefette ısrar eden grupların slogan ve söylemlerine mukayese bağlamında bakılabilir. Ortak ve benzer sloganlar olmakla birlikte farklı, özgün sloganlarla da bu gruplar odaklandıkları meselelerde bir çerçeve çizmeye çalışıyor, muhatapları için net fotoğraflar oluşturmaya çalışıyorlar.

AKP’nin, dönem dönem akamete uğrasa da İsrail’le kurduğu siyasi ilişkiler, siyasi kriz dönemlerinde bile hiç kesilmeyen ve rekor düzeylerde seyreden ticari faaliyetlerini “İşbirlikçi AKP hesap verecek” sloganıyla afişe eden, bu yolla İsrail’in bölgesel rejimler tarafından meşrulaştırılmasının önüne geçmeye çalışan bir söylem, ürettiği ve iktidarı hedefleyen netliği bakımından elbette iktidarla uyumlu çevreler tarafından sorgulanmadan reddedilmektedir.

Kudüs, Filistin gibi mevzularda sol-sosyalist çevrelerin bırakalım eylem yapmasını, duyarlık göstermesini bile garip karşılayacak kadar meselenin tarihine yabancı bir mukaddesatçı zihinle karşı karşıyayız. Gerçekten çok ilginç bir durumdur bu. Bu garabetin nedeni mevzubahis çevrelerle herhangi bir temasın yokluğunda aranabileceği gibi egemenler tarafından da üretilip beslenen ölümcül önyargılar olduğu da pek tabii söylenebilir.

Muhalif İslamcı grupların ya da sol/sosyalist çevrelerin kullandığı “NATO’dan Çıkılsın, Emperyalist Üsler Kapatılsın” gibi meselenin kaynağına inip net tavırlar talep eden sloganlar antiemperyalist bir bilinç üretip Türkiye’nin ve mevcut iktidarın pozisyonunu sorgulamaya sevk etme kabiliyetine sahiptir ancak bunlar mukaddesatçı çevrelerin iktidar bağlılığıyla icra ettikleri etkinliklerde dillendirilmez. İsrail’in emperyalizm tarafından vazifelendirilmiş yapısı ve bu yapının bölge ülkeleri tarafından nasıl meşrulaştırıldığını görüp göstermez. İsveç’i NATO’ya almamakla gurur duyulur ama ülkedeki üsleriyle birlikte NATO sorgulanmaz. İsrail’e atılıp tutulur fakat onu koruyan Kürecik Radarı hatıra getirilmez.

O zaman onca emek, enerji bir “boş gösteren”e dönüşür.

İsrail’i korumak için ABD’nin Doğu Akdeniz’e gönderdiği Amerikan uçak gemisinde kısa bir süre önce ağırlanan ve oradan neşeli fotoğraflar paylaşan Selçuk Bayraktar’ın Filistin yürüyüşüne katılması bu boş gösterenin ne kadar büyüdüğünü kanıtlıyor. “Büyük Filistin Yürüyüşü”nün düştüğü duruma bakın! İnsan 6. Filo hadisesini hatırlamadan edemiyor!

Tevhidi gelenekten iktidar cenahına savrulan İslami çevrelerin zaten uzun yıllar boyun iktidarı rahatsız edecek eylemliliklerden sakındığı açıkken bir de başta Filistin meselesi olmak üzere İslam dünyasındaki zulümleri AKP’nin yıldızını parlatacak şekilde işleyen sloganlarla bezemeleri, siyasal ve zihinsel bir çöküşün içine iyice yuvarlanıldığı anlamına pekâlâ gelebilir.

Bu çevrelerden kimi “önemli” isimlerin cumhurbaşkanından İsrail’le savaşmak için silah isteyen ifadelerle mitinglerde konuşma yapmaları bu değerlendirmenin izahı bakımından çarpıcı bir örnek olarak kabul edilebilir.

Protesto, bir bilincin açık yanlışlara açık müdahalesi olarak tecelli eder, öfke doludur. Muhataplarını çözüme zorlamayı amaçlar. Dönüştürmeyi hedefler. Meydan okumak için çıkılan yolda canına okunmak ise bunu tam tersidir.

Dünyada böyle zavallılık olmaz!

Tıklayın, yorumlayın

GÜNDEM

Exit mobile version