Yazılar

Nekbe’yi Hatırlamak: Filistin’den Sesler – Rana Shubair

Yayınlanma:

-

*Filistinli yazar Rana Shubair aşağıdaki yazıyı Twitter hesabında “75 yıl süren Nekbe hiç bitmedi, hâlâ devam ediyor. Bunu üç yıl önce Nekbe’nin yıldönümünde yazmıştım.” notuyla paylaştı. İlginize sunuyoruz.

Nekbe’yi Hatırlamak: Filistin’den Sesler

Mülteci mi, Vatandaş mı: İşte Bütün Mesele Bu!

İki yıl önce Büyük Dönüş Yürüyüşü protestolarına katılmayı seçtiğimde, insanlar benim işgal altındaki Filistin’den gelen bir mülteci olduğumu düşündüler. Aslen Gazzeli olduğumu ama tüm Filistin’e ait olduğumu açıkça söylemekten hiçbir zaman çekinmedim.

Büyürken, toplumumuzdaki insanlar şu soruyla beni şaşırtıyordu: Vatandaş mısın yoksa mülteci misin? Çocukluk yıllarımda buna nasıl cevap vereceğimi bile bilmiyordum çünkü ailem bana toplumumuzun iki kategoriye ayrıldığını söylememişti: mülteciler ve vatandaşlar.

O kadar önemli olsaydı hangi tarafa ait olduğumu söylerlerdi, diye düşündüm.

Ailem ve ben, ABD’deki beş yıllık ikametimizden döndüğümüzde 10. sınıftaydım. Filistinli sınıf arkadaşlarımın bana ilkokulda sorulan aynı soruyu sorduklarını görünce hayal kırıklığına uğradım.

Nereye gidersem gideyim bu sorunun sorulması derinden aşağılayıcı geliyordu bana çünkü ikisi arasında herhangi bir fark olduğuna asla inanmadım.

Bu zaman ve yaşta, mülteci/vatandaş uçurumunun aşağı yukarı kapandığını gördüm. İşgal ve abluka söz konusu olduğunda tüm Gazze Şeridi sakinleri aynı koşullarda yaşıyor.

2008-2009, 2012 ve 2014 yıllarında Gazze’ye yönelik üç büyük saldırı sırasında “mülteciler ve vatandaşlar” İsrail savaş makinesi tarafından hedef alındı ​​ve öldürüldü.

Bu mülteci/vatandaş bilmecesi, insanımızın içinde bulunduğu kötü duruma erken yaşta gözlerimi açtı.

Mültecilerin birçoğunun o zamanlar toprakları ve evleri olduğu için Gazzelilere gıpta ile baktığını, oysa mültecilerin BM Filistinliler Ajansı (UNRWA) tarafından inşa edilen kamplarda sefil koşullarda yaşadıklarını görünce şaşırdım.

Bugün, altı ya da yedi yaşımdayken Han Yunus mülteci kampında bir arkadaşımı ziyaret ettiğimi ve ellerimi yıkamaya gittiğimde tüm seramik lavabonun aniden yere düşüp paramparça olduğunu hatırlıyorum.

Mülteci kamplarındaki evler, geçici bir varlık izlenimi verecek şekilde inşa edildi. Çatılar oluklu metaldendi ve o evler çok dar ve pis sokaklarla tam anlamıyla yan yana yapıştırılmış olarak inşa edilmişti. Komşular birbirlerini konuşurken, tartışırken ve hatta sifon çekerken duyabiliyorlardı.

90’lı yılların ortalarında büyürken o kamplarda yaşayan mülteci arkadaşlarımın ve tanıdıklarımın evlerinin ne kadar geçici olduğundan ve kendi topraklarına geri dönmenin an meselesi olduğundan söz ettiğini zaman zaman duyardım.

Her nesil bu mirası bir sonrakine aktaracaktı: Bir gün geri döneceğiz! 1948’de yerinden edilen ilk nesil mültecilerden hayatta kalanlar hâlâ evlerinin ve tapularının anahtarlarını ellerinde tutuyor.

30 Mart 2018’de Gazze halkı dönüş gününün geldiğine karar verdi. 1948 Nekbe’si zaten 70 yıl önceydi ve sahada değişen hiçbir şey görünmüyordu.

İsrail işgali daha fazla toprak ilhak ediyor, daha fazla ev yıkıyor, daha fazla Filistinliyi öldürüyor ve binlercesini hapsediyordu.

12. yılına giren ablukada Gazze, içler acısı koşullarda hapsedilmiş iki milyon insanla bir toplama kampına dönüşmüştü.

BM, Gazze’nin 2020 yılına kadar yaşanmaz hale geleceğini tahmin etmişti.

Protestolara katıldığımda çocuklarım işgal altındaki topraklarımızı görünce hem şaşırdılar hem de dehşete kapıldılar.

Protestoların ilk gününde uzaktan ülkemizi bölen tel örgüleri ve arkasında ne olduğunu gösterdim. Küçük tepelere konuşlanmış keskin nişancıların arkasında geniş yeşil alanlar görebiliyorduk.

“Burası bizim ülkemiz!” dedim hıçkırıklarımı bastırarak. Çocuklarım, buradaki diğer tüm çocuklar gibi Filistin şehirlerini sadece okul ders kitaplarında ziyaret ettiler.

Biz Filistinlilerin neden Kudüs’e ya da El-Halil’e gidemediğimizi açıklamaya çalıştığımda bu, onlara çok şaşırtıcı geliyordu.

Artık büyüdükleri için soru sormayı bıraktılar. Filistinliler olarak başa çıktıkları birçok acı gerçekten biri haline geldi.

Küresel Covid-19 salgınının patlak vermesiyle dünyanın dört bir yanındaki ülkeler bir kapatılmanın gerçekte ne anlama geldiğini kavramaya başlamış olabilir.

Biz Gazzeliler 14 yıldır böyleyiz. Bizim için kapatılma gerçek.

İsrail işgali malların geçişini, ilaçların tedarikini, kimin ne zaman seyahat edebileceğini, her hareketimizi kontrol ediyor. Abluka, hayatımızın her alanını etkiliyor.

Diğer ülkelerdeki insanlar yaz tatili için gidecekleri yerleri plânlamaya çalışırken bizim için seyahat, genel olarak sadece zorunluluktan gerçekleşir.

72. Nekbe anmasında Filistinliler için ufukta neler var?

Geri dönüş hakkı, kendi ülkemizi ziyaret hakkı, onurlu ve özgür yaşama hakkı çağrımızda hepimizin birleştiğini ısrarla söyleyebilirim.

Halkımın hiçbir nesli bu haklardan asla vazgeçmedi ve hiçbir nesil de asla vazgeçmeyecek! Bu topraklardaki varlığımız, zeytin ağaçları gibi toprağa kök salmıştır.

*Rana Shubair, In Gaza I Dare to Dream ve My Lover is a Freedom Fighter kitaplarının yazarıdır. Aynı zamanda İngilizce öğretmeni, We are Not Numbers’da yazar ve Days of Palestine’de editördür.

Kaynak: morningstaronline.co.uk

Tıklayın, yorumlayın

GÜNDEM

Exit mobile version