Günümüzde Müslümanları ve İslami düşünce hayatını, İslam’ı ve İslamcılığı sömürgeci yapının ürettiği bilginin, sömürgeci dünya görüşünün belirlediği sınırlar içerisinde tartışabiliyoruz, bunu maalesef İslami bilgi ve bilinçle yapamıyoruz.
İslam toplumları ve düşünce bahsinde kapitalizm/sekülerizm/liberalizm gibi sahte, ırkçı, sömürgeci yapıların nasıl otorite ve meşru belirleyici olduğunu; İslam kimlikli toplumlarda İslam’ın otorite ve meşruiyetinin otorite ve iktidar kaybına nasıl uğradığını konuşmuyor, tartışmıyoruz.
Kapitalist/seküler/liberal otoritenin belirleyici olduğu bir toplumda İslam’ın nasıl ve hangi ölçüde yaşanabileceğine dair tutarlı, ikna edici hiçbir İslami cevap yoktur, bulunamaz. İslam’ın, müslüman kimliklerin sahte yapılarla iç içe yaşıyor oluşu hastalıklı/kabul edilemez bir birlikteliktir.
İslami varoluş, her tür yapı ve iktidar karşısında onlara eklenmemiş bir duruş sahibi olmamızı gerektirir. Eklemlenme, kısıtlanma ve sınırlandırılmayı kabul etmek demektir. Bu yapı İslam’ın/müslüman kimliklerin, insanların sorunlarının, sınıfsal yapının üretim araçları ve doğanın yağmalanmasının farkına varılmasını engeller, onları içselleştirir.
İslami temellere, temel ilke ve sorumluluklara, değerlere yabancılaşan dünyada/toplumda, kişi tek başına olsa da İslam’ı temsil mücadelesini sürdürebilmelidir, sürdürmelidir.