Bir kitap fuarına ilk kez Diyarbakır’da gitmiştim. O zamanlar Batman’da çalıştığım için en yakın yer orasıydı. Çok güzel bir deneyimdi. Kitap ve kitap üzerine etkinlik ve söyleşiler yani kitaba dair her şey… Ayrıca ‘bölge’ gerçekliğinin söyleşi ve temalarda öne çıkması fuara politik bir renk katması açısından da heyecan vericiydi. Politik olmak insana her zaman dinç bir ruh verir.
İstanbul’da çalışmaya başladıktan sonra her sene kaçırmadan gittiğim TÜYAP kitap fuarı da kitaba dair eşsiz bir zenginlik sunuyordu. Yıllarca her zaman aynı heyecanla gittiğim fuara İstanbul’dan ayrılıp Almanya’da yaşamaya başladığım için veda etmiştim doğal olarak.
Bu sefer kitap fuarının adresi Almanya’nın doğusunda bulunan ve bir zamanlar komünizmle yönetilmiş Leipzig şehriydi. Şehir ayrıca aydınlanma filozofu Leibniz’in de memleketiydi.
Plânım ilk önce şehir dışında bulunan fuarı gezip sonra şehre geçmekti.
Fuar alanına geçtiğimde devasa bir kompleksle karşılaştım, aynı zamanda devasa bir insan kalabalığıyla… Açıkçası genç nüfusun çokluğu beni şaşırtmıştı. Gündelik hayatta hep üst yaş insanların kitap kültür ve sanat alanlarıyla ilgili olduklarını görmüştüm yaşadığım çevrelerde.
Alman uluslaşma serüvenine baktığımızda daha çok eğitim üzerinden yürütülen tarihsel bir süreci görürüz. Yani eğitime, kitaba ve okumaya verilen değer ulusun ana karakteri olmuştur. Kitapların arasında gezdikçe yüz yılı aşkın tarihi olan birçok köklü yayınevi gördüm. Çok ciddi bir felsefe ve edebiyat geleneği olan ülkede çok değerli kitaplara ulaşmanız mümkün. Özellikle araştırma ve inceleme konularında (Almanların ‘Sachbücher’ dediği eserler) çok zengin bir yelpaze sunuluyor. Güncel bakımdan en çok öne çıkan temalar ise dijitalleşme, çevre krizi, savaşlar, totalitarizm vb. konulardı. Almanya’nın geçmişinde önemli bir yer tutan Nazizm tecrübesi de her zamanki popülerliğini koruyordu.
Bütün bunların dışında konu ne olursa olsun her zaman şenlikli bir havanın varlığı kendini gösteriyordu. Bir tarafta müzik etkinlikleri, öbür tarafta değişik kostümlerle fuara renk katan insan toplulukları, bir de fuarın yeşil alanlarında piknik yapanlar… Şenliği artıran başka bir etmen de çok farklı halklardan, coğrafyalardan, inançlardan insanların Almanya’ya kattığı renklilikti. Bu tabi ki fuara da yansıyordu. Üretilen kitaplarda da bunun izi görülüyordu. Mesela oradaki bir etkinlikte dinlediğimiz İranlı bir yazarın Almanca yazdığı romanda doğu-batı arasındaki ilişkinin boyutlarını ve bunun yanı sıra Batı içinde yaşayan geleneksel hayat tarzına sahip insanların yaşadığı dönüşümleri ve çatışmaları gözlemleyebilirsiniz. En önemlisi de bu üretimlerin Almanya yayın hayatına kattığı değeri tüm fuar boyunca fark edebiliyor oluşunuz.
Kitaplar arasında geçirdiğim saatlerce vakitten sonra sıra kahvemi alıp dışarda çimlerde güneşlenip bir şeyler yiyip içen insanların arasına geçip dinlenmek ve aldığım kitap ve dergilere bakmaya gelmişti.
Gün batımına az zaman kala kısa bir vakit bile olsa Leibniz‘in şehrini görmeden ayrılmak doğru olmazdı. Her yerinde tarih kokan şehirden hava karardıktan sonra çıkıp Bremen’e doğru yola koyuldum.