Yazılar

“İki Devletli Çözüm” Hamas’ın Silahını Teslim Almaya Yönelik Bir Tuzaktır – Faruk Yeşil

Yayınlanma:

-

Filistin meselesi yüz yılı aşkın bir süredir emperyalist plânların, Siyonist yayılmacılığın ve işbirlikçi yönetimlerin sahnesi olageldi. Bugün yeniden gündeme getirilen “iki devletli çözüm” söylemi, barış ve adaletin değil, bilakis Direniş’in elini kolunu bağlamanın, Hamas’ı ve Gazze halkını silahsızlandırmanın diplomatik kılıfıdır. Görünürde bir “barış projesi” gibi sunulsa da gerçekte İsrail’in askerî alanda başaramadığını masada elde etme girişiminden başka bir şey değildir!

“İki devletli çözüm” fikri ilk kez Oslo süreci ile somut biçimde gündeme geldi. O süreçte Filistin halkına vaat edilen şey, Batı Şeria ve Gazze’de sınırlı bir otorite, kısıtlı bir egemenlik ve sahte bir “devlet” umuduydu fakat gerçekte İsrail’in yerleşimlerini genişletmesi, Batı Şeria’nın duvarlarla bölünmesi ve Gazze’nin açık hava hapishanesine dönüştürülmesi sonucunu doğurdu. Oslo, Filistin için bir “kurtuluş belgesi” değil, tam tersine İsrail’in işgalini kalıcılaştıran bir teslimiyet belgesi oldu.

Bugün yeniden ısıtılan iki devletli çözüm, aynı reçetenin yeni bir kılıfla piyasaya sürülmesidir. Amaç, Filistin direnişinin en güçlü unsuru olan Hamas’ın elindeki silahı devre dışı bırakmak ve Direniş hattını çözmektir.

Gazze’de son aylarda yaşananlar, İsrail’in askerî olarak Hamas’ı tasfiye edemediğini gösterdi. Onca yıkım, onca vahşet, onca sivil katliama ve ABD, İngiltere, Almanya ve bölge ülkelerinin tam desteğine rağmen Direniş hâlâ ayakta. Hamas, İslam ülkelerinin ihanet ve düşmanlığına rağmen savaşmaya devam ediyor; İsrail’in ileri teknolojisi, hava gücü ve kara saldırıları Hamas’ın iradesini kıramadı. İşte bu noktada Washington ve Tel Aviv, askerî alanda elde edemediklerini siyasal alanda elde etmeyi planlıyor. Sözüm ona “İslam ülkeleri” liderleri aracılığı ile Hamas’a silah bırakma konusunda tam saha baskı kuruluyor.

“İki devletli çözüm” söylemi, bu stratejinin merkezindedir. Çünkü,

  • Hamas’ın silahı yalnızca bir askerî güç değil; aynı zamanda Filistin halkının onurunun ve caydırıcılığının teminatıdır.
  • Direniş’in silahsızlandırılması; Filistin’i, İsrail karşısında tamamen savunmasız bırakacaktır.
  • ABD, Hamas’ı uluslararası zeminde “barışa engel” gibi göstermek için bu formülü kullanmaktadır.

Böylece “Bakın, biz barış istiyoruz ama Hamas istemiyor!” denilerek, Filistin’in haklı direnişi şeytanlaştırılmaya çalışılıyor.

Bugün dillendirilen plânın satır aralarına bakıldığında şunlar görülüyor:

  • Kudüs’ün, İsrail’in “ebedi başkenti” olarak kabul edilmesi,
  • Filistin devletinin silahsız, ordusuz ve İsrail’e bağımlı bir yapı olması,
  • Gazze’nin yeniden inşasının, Hamas’ın silah bırakmasına bağlanması,
  • Batı Şeria’da İsrail yerleşimlerinin kalıcılaştırılması.

Bu tablo, aslında bir “Filistin devleti” değil, İsrail’in vesayeti altında bir “özerk bölge” anlamına gelir. Yani Filistin’in hakları değil, İsrail’in güvenliği esas alınmaktadır.

Hamas ve diğer direniş örgütleri, defalarca ifade ettikleri gibi, “iki devletli çözüm”ün özünde bir teslimiyet projesi olduğunun farkındadır çünkü tarih göstermiştir ki,

  • İsrail, verilen hiçbir tavizle yetinmez; her seferinde daha fazlasını ister.
  • Silah bırakmak, Filistin halkını yeni katliamlara açık hâle getirir.
  • Bugüne kadar kazanılan her mevzii masadan değil sahada, Direniş’in bedelleriyle elde edilmiştir.

Hamas için silah yalnızca bir araç değil; varlığının ve halkının korunmasının en temel dayanağıdır. Dolayısıyla silah bırakmak, Gazze’nin iradesini bırakmak demektir.

Seyyid Kutub’un “Amerika’dan nefret ediyorum ama daha çok Amerika’nın vicdanına sığınan Müslümanlardan nefret ediyorum!” sözü, bugün yeniden Filistin sahasında yankılanmaktadır çünkü “iki devletli çözüm” gibi projelerin asıl taşıyıcıları çoğu zaman Tel Aviv ya da Washington değil; onların gölgesinde siyaset yapan işbirlikçi ve teslimiyetçi yönetimlerdir. Bu yönetimler, adaletin değil; kendi iktidarlarının ve koltuklarının bekasını esas almakta, ümmetin onurunu pazarlık konusu etmektedir.

Ali Şeriati’nin sıkça vurguladığı gibi, sömürgecinin en büyük gücü tankları, uçakları değil; zihinsel esaret altına aldığı yerli işbirlikçileridir. Bugün, Arap dünyasında ve daha geniş anlamda İslam coğrafyasında, İsrail’in güvenliğini İslam ümmetinin maslahatının önüne koyan yöneticiler, aslında bu işbirlikçiliğin ve teslimiyetin en somut örneğidir.

“İki devletli çözüm” çağrılarını sahiplenenler, Filistin’in gerçek kurtuluşunu engelleyen birer modern mandacıya dönüşmüştür. Onlar, Batı’nın “vicdanına” sığınarak zalimle mazlumu aynı masada eşitlemeye çalışmaktadır. Oysa mazlumla zalim, aynı terazide tartılamaz; işgalciyle işgale direnen aynı kefeye konulamaz!

Bugün teslimiyet ve iş birliği yalnızca Filistin’in değil, bütün ümmetin geleceğini ipotek altına almaktadır. Çünkü Filistin’de silahların susturulması, yarın bütün Müslüman coğrafyalarda Direniş’in susturulması anlamına gelecektir. Direniş’i “terör” olarak yaftalayanlar, aslında kendi korkularını, kendi zilletlerini gizlemektedirler.

“İki devletli çözüm” söylemi, uluslararası diplomasi sahnesinde bir aldatmacadan ibarettir. İsrail’in askerî hezimetini örtmek, ABD’nin bölgedeki çıkarlarını güvenceye almak ve Hamas’ın direniş mirasını tasfiye etmek için ortaya atılmış bir tuzaktır. Tüm erdemli insanlar bu tuzağın perdesini yırtmak, işbirlikçi bölge ülke liderlerini ifşa etmek ve Filistin’in mazlum halkının yanında durmak ödevinden sorumludur.

Gerçek çözüm, İsrail’in işgaline son vermesinden, Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının tanınmasından ve Filistin halkının kendi kaderini özgürce tayin etmesinden geçer.

Gazze’nin molozları arasından yükselen direniş iradesi, bu tuzaklara düşmeyecek kadar tecrübeli ve kararlıdır. Hamas’ın elindeki silah, sadece bir tüfek değil; bir halkın bağımsızlık umududur. Ve bu umut, hiçbir masa oyunuyla teslim alınamayacaktır.

Tıklayın, yorumlayın

GÜNDEM

Exit mobile version