Köşe Yazıları

Savcı vs Osman K.

Yayınlanma:

-

Osman Kavala bugün itibariyle 1247 gündür tutuklu bulunuyor.

Avukat arkadaşlarla kendisini Silivri’de 4-5 kez ziyaret etmiştik. Bu ziyaretlere ilişkin izlenimleri merak edenler Cezaevi Ziyaretleri serisi içinde okuyabilir, Hukukla Hayat‘ın ilgili programından izleyebilirler.

Osman K. ile ilgili son gelişmeyi ve bu vesile ile bir anımı anlatmak istiyorum.

Anayasa Mahkemesi Osman K.’nın tutukluluğunda hukuka aykırılık olmadığına ilişkin kararı 23 Mart 2021 tarihinde yayınladı. AYM’nin bu kararında şaşırtıcı bir yön yok zira başka pek çok siyasi davada “yanlış” yaptı, yapmak zorunda kaldı. (Doğru olanı yapsa iktidar’la çatışacaktı. Ya da zaten, çoğu iktidarla çatışmayacak üyelerden oluşturulmuştu kadro. Tam olarak bilemiyorum, “hangi suyun sakası” olduklarını.)

Bağımsız ve tarafsız bir yargıya malik olmayan Türkiye için haber değeri taşıyan ayrıntı şu: Mahkeme başkanı Zühtü Arslan ve başkan vekili Hasan Tahsin Gökcan’ın da aralarında bulunduğu 7 üyeye karşı 8 üyenin oyuyla verilmiş karar . Yani, az daha gayretle, doğru karar verecekmiş Mahkeme. En azından böyle bir izlenim ortaya konmuş. Biraz daha yol alsak Hukuk’a kavuşacağız gibi!

Osman K.’nın tutuklanmasına Anayasaya, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve normlarına aykırı olduğu için karşı oy verenlerin, gerçek bir hukukçu gibi tavır alanların gerekçelerinden birkaç kesit sunmak yerinde olur:

“…somut başvuruyla ilgili en önemli mesele başvurucunun tutuklandığı siyasal veya askerî casusluk suçunun varlığına dair kuvvetli belirti bir yana basit şüphenin dahi ortaya konulamamış olmasıdır.” (Başkan Zühtü Arslan)

“…suçlamaya konu olup fail tarafından elde edilmesi amaçlanan devlet sırrının hangi konuda, hangi kurum nezdindeki hangi gizli bilgiler olduğu ve bu bilgileri elde etmek için hangi icra hareketinde bulunulduğu hususunda tutuklama kararı veya diğer soruşturma belgelerinde herhangi bir iddia, bilgi, belge veya emare yer almamaktadır.” (Başkan Vekili Hasan Tahsin Gökcan)

Kafka’nın Dava romanında Josef K. kendisini aniden bir hukuk sarmalının ve labirentinin içinde bulmuştu: “Josef K. bir hukuk devletinde yaşıyordu… bütün kanunlar sapasağlam yürürlükteydi …” Somut olayımızda başvurucunun neredeyse aynı olguya dayalı suçlamalarla ve kuvvetli şüphe uyandıracak önemli yeni deliller ortaya konulmadan iki kez tahliye edilip üç kez tutuklanması da Kafkaesk bir hukuk sarmalına benzemektedir.” (Üye Engin Yıldırım)

Bir gün bir mecliste oturuyoruz, masanın bir ucundaki arkadaşın savcı olduğunu, üstelik o sırada henüz iddianamesi yazılmakta olan Osman K. dosyasının kendilerinde olduğunu öğrendim. Anladığım kadarıyla iddianame son halini alana kadar “seviyeleri” farklı savcıların elinden geçiyordu. 

Ben de, özel avukatı olmamakla birlikte kendisiyle görüştüğümüzü, davayla ilgilendiğimizi, Kavala’nın somut delil olmadan tutuklu bulunduğunu belirttim. Yoksa, işin içinde başka iş vardı da biz mi bilmiyorduk?

Savcı arkadaş bize, işin zannettiğimiz gibi basit olmadığını, işin işinde başka “işler” olduğunu ifade ve ima etti. Elbette kendinden gayet emindi.

Bir süre, çaylar içilmiş, başka konularda muhabbetler edilmişti ki ben namaz kılmak üzere abdest almaya gittim. Baktım, kendisi de kolları sıvamış, abdest almaya hazırlanıyor. Birlikte abdest alıp namaz kılmanın yarattığı samimiyetle, Yaradana sığınıp, “neye üzülüyorum biliyor musunuz” dedim… Daha henüz tanıştığımız ve muhtemelen bir daha görüşmeyeceğimiz birine söylüyorum ama söylemesem de içimde bir ukde kalacak, hissediyorum… Duyduğuna şaşırdı mı yoksa bir kulağından girip ötekinden çıktı mı bilemiyorum. 

Çayda eriyen şeker gibi yazıklanma, ‘yapmayın Allah aşkına’ ricası ihtiva eden bir sitem ve edayla dedim:

Devlet, karanlık işlerini böyle sizin gibi temiz insanların eliyle hallediyor ne yazık ki.”

Bir şey demedi. Olaysız dağıldık. 

Tıklayın, yorumlayın

GÜNDEM

Exit mobile version