Koronavirüs salgınından işçilerin çok boyutlu olarak nasıl etkilendiğini yine işçi arkadaşlarımız anlattı.
Hasret Aktaş:
“Eski normal”in yaşayan ölüleri, “yeni normal”in evde kalamadığı için azarlananları… Covid-19, işçiler için bir meslek hastalığına nasıl dönüştü?
Salgının tırmanışta olduğu bir dönemde, ekonomik çıkarlar doğrultusunda hareket etmekten vazgeçmeyen hükümetin önlemler konusundaki vurdumduymazlığı ve insanların kalabalık parti, tatil, düğün, organizasyonları arasında eleştiriyi en çok kime yönlendirmesi gerektiğini çözemeyen bir kitle ve çeşitli tartışmalar bir kenara, yılda iki hafta tatil yapacak bütçeyi elde edemediği halde salgından ötürü hayatını kaybeden işçilerin çokluğu, bizi tekrar içinde bulunduğumuz kölelik düzeniyle yüzleştirdi.
Yakın çevremde sadece işe gidip gelmek dışında dışarıya çıkmayan kişilerin salgına nasıl yakalandıklarını şöyle bir örnekle açıklayayım: Sosyal mesafeyi korumanın mümkün olmayacağı kadar dar bir alanda 40-50 kişi çalışıyor. Pandemi önlemleri kapsamında alanın durumu, çalışan kişi sayısı ve mesai saatleri konusunda herhangi bir değişikliğe gidilmiyor. Aynı fabrikada bir kişi salgına yakalanıyor. Bu durum tüm işçilerden gizleniyor. Birkaç gün sonra salgına yakalanan işçi sayısı artıyor. Bir kısmı ağırlaşıyor ve hayatını kaybediyor. Peki, bu süreçte firma ne yapıyor? Ara vermeden faaliyetine devam ediyor!
Çünkü sermaye dostu hükûmetten bir yaptırım, denetim beklememiz saf bir iyi niyet olur.
Çalışanlar arasında sosyal mesafe, alanın sağlıklı bir yöntemle havalandırılması, yemekhanelerde kalabalık bir yığılmaya son verilmesi, yemek saatlerinin esnetilmesi, çalışma şartlarının iyileştirilmesi gibi basit önlemler alamayacak kadar insafını yitirmiş, kendilerini yeryüzünün rızk dağıtıcıları olarak görme hadsizliğine erişmiş patronlar sürüsüyle karşı karşıyayız!
Covid-19 salgını, işçiler açısından da bir “meslek hastalığı” halini almış durumda. Süreç; günde bir milyon kişinin bindiği metrobüs hatlarında başlayıp, 40-50 kişinin aynı saatte ve aynı yemekhanede yemek yemeleri ile devam edip, sosyal mesafe, alanın organik yollarla havalandırılması gibi basit önlemlerin bile alınmadığı alanlarda günde 10 saat çalışarak son buluyor. Bu, bir sezonluk turizm gelirinden bile vazgeçemeyecek kadar sömürgen devlet yetkilileri ile sermayedarların ortak bir şekilde toplu bir cinayete teşebbüsüdür.
Zaten emeği sömürülen işçi sınıfı, pandemi krizi ile beraber süresiz ücretsiz izne çıkarılmış, büyük bir kısmı tazminatsız işten çıkarılmıştı. “Yeni normal” denilen süreçte ise salgına yakalanıp bir bir yaşamını yitiriyorlar. Her krizin ve çağın ilk kaybedeni işçi sınıfı oluyor.
Bu düzenle hesaplaşmalıyız, başka yolu yok!